Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Üstün ve özel yetenekli çocuklar konusunda çalışma yürüten Prof. Dr. Necate Baykoç Dönmez, Türkiye'de yılda 30 bin dahi çocuğun doğduğunu ve devletin ancak bin çocuğa sahip çıktığını söyledi.

dahi çocuklar

Üstün ve özel yetenekli çocuklar konusunda çalışma yürüten Prof. Dr. Necate Baykoç Dönmez, devletin üstün ve özel yetenekli çocuklara sahip çıkması, bu çocukların eğitim gördüğü okulların nitelik ve niceliklerinin artırılması gerektiğini söyledi.

Hacettepe Üniversitesi'nde düzenlenen Küçük Dahiler Çalıştayı'nda konuşan Prof. Dr. Necate Baykoç Dönmez, Milli Eğitim Bakanlığı'nın uzun yılar önce uygulamaya koyduğu projeyle üstün ve özel yetenekli çocukların, okullarının yanı sıra özel eğitim merkezlerine devam ettiğini anlattı.

Bu merkezlerin faaliyetlerinin bugün de devam ettiğini ifade eden Dönmez, ''Bu merkezler enderundan sonra en uzun süredir devam eden okullar. Devlet üstün ve özel yetenekli çocuklara sahip çıkmalı, bu çocukların eğitim gördüğü okulların nitelik ve nicelikleri artırılmalı'' diye konuştu.

Kendisinin de görev aldığı üstün ve yetenekli çocuklarla ilgili TBMM'de kurulan araştırma komisyonunun 3 ay boyunca çalışma yürüteceğini belirten Dönmez, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu komisyonun görüşleri doğrultusunda yeni projeleri uygulamaya koyacağını söyledi.

Türkiye'de yılda 30 bin dahi çocuğun doğduğu öngörülüyor

Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer de ''Farklı olmanın şans mı yoksa şansızlık mı olduğu'' sorusuna bugünkü koşullarda yanıt vermenin zorluğuna işaret etti.

Bir alanda çok iyi olmanın her zaman mutluluk getirmediğini vurgulayan Tuncer, ''Türkiye'de yılda 30 bin dahi çocuk doğduğu öngörülüyor ama bunların sadece binine ulaşabiliyoruz. Geriye kalan 29 binine ne oluyor belli değil. Ülkemizin zenginliği var ama fark edemiyoruz. Bu 30 bin çocuğun tümüne ulaşıp değerlendirmek lazım'' şeklinde konuştu.

Çalıştayda, üstün yetenekli çocukların gelişim ve eğitiminde karşılaşılan sorunlarla bunların çözüm önerileri tartışılacak.

> Türkiye’deki 29 bin ‘dahi çocuk’ nerede?

Üstün ve özel yetenekli çocuklar konusunda çalışma yürüten Prof. Dr. Necate Baykoç Dönmez, Türkiye'de yılda 30 bin dahi çocuğun doğduğunu ve devletin ancak bin çocuğa sahip çıktığını söyledi.

dahi çocuklar

Üstün ve özel yetenekli çocuklar konusunda çalışma yürüten Prof. Dr. Necate Baykoç Dönmez, devletin üstün ve özel yetenekli çocuklara sahip çıkması, bu çocukların eğitim gördüğü okulların nitelik ve niceliklerinin artırılması gerektiğini söyledi.

Hacettepe Üniversitesi'nde düzenlenen Küçük Dahiler Çalıştayı'nda konuşan Prof. Dr. Necate Baykoç Dönmez, Milli Eğitim Bakanlığı'nın uzun yılar önce uygulamaya koyduğu projeyle üstün ve özel yetenekli çocukların, okullarının yanı sıra özel eğitim merkezlerine devam ettiğini anlattı.

Bu merkezlerin faaliyetlerinin bugün de devam ettiğini ifade eden Dönmez, ''Bu merkezler enderundan sonra en uzun süredir devam eden okullar. Devlet üstün ve özel yetenekli çocuklara sahip çıkmalı, bu çocukların eğitim gördüğü okulların nitelik ve nicelikleri artırılmalı'' diye konuştu.

Kendisinin de görev aldığı üstün ve yetenekli çocuklarla ilgili TBMM'de kurulan araştırma komisyonunun 3 ay boyunca çalışma yürüteceğini belirten Dönmez, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu komisyonun görüşleri doğrultusunda yeni projeleri uygulamaya koyacağını söyledi.

Türkiye'de yılda 30 bin dahi çocuğun doğduğu öngörülüyor

Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer de ''Farklı olmanın şans mı yoksa şansızlık mı olduğu'' sorusuna bugünkü koşullarda yanıt vermenin zorluğuna işaret etti.

Bir alanda çok iyi olmanın her zaman mutluluk getirmediğini vurgulayan Tuncer, ''Türkiye'de yılda 30 bin dahi çocuk doğduğu öngörülüyor ama bunların sadece binine ulaşabiliyoruz. Geriye kalan 29 binine ne oluyor belli değil. Ülkemizin zenginliği var ama fark edemiyoruz. Bu 30 bin çocuğun tümüne ulaşıp değerlendirmek lazım'' şeklinde konuştu.

Çalıştayda, üstün yetenekli çocukların gelişim ve eğitiminde karşılaşılan sorunlarla bunların çözüm önerileri tartışılacak.

Son Güncelleme: Cuma, 27 Nisan 2012 14:36

Gösterim: 5111

Maltepe Üniversitesi öğrenciler arasında güzellik yarışması düzenledi. Amaç: ‘Güzel bir kariyer için ilk adım’

Üniversite yetkilileri, “Güzel bir kariyer için ilk adım” sloganıyla düzenlenen yarışmanın amacının “Türk insanını, özellikle çağdaş Türk kadınını temsil ederek, emsallerine misal oluşturacak kanaat önderi olabilecek nitelikli kızların belirlenmesi” olduğunu söylüyorlar. Yarışmanın ana katılımcı kitlesi üniversitenin öğrencileri fakat dışarıdan da yarışmaya katılmak mümkün.

Yaş aralığı ise 16-26. Finale kalan yarışmacılar zorunlu üç günlük kampa katılarak profesyonel eğitmenlerden yürüyüş, diksiyon, dans, kareografi dersleri alacak. “Çağdaş Türk kadınını belirleyen” yarışmanın kriterleri arasında ise fiziksel özellikler, yabancı dil, sempati, yürüyüş, zarafet, duruş, genel kültür yer alıyor. Yarışmanın ödülü, iki kişilik bir haftalık tatil bileti alacak.

Filmini seyredermiş, çok özenirmiş

Yarışma ile ilgili Taraf’a konuşan Maltepe Üniversitesi Halkla İlişkiler’den Özgü Kurt yarışmanın kendi fikri olduğunu söyleyerek “Yabancı filmlerde görürüz balolar yapılır, balonun kraliçesi seçilir. Eskiden beri herkesin özendiği bir şeydir bu, genelde de pek fırsat verilmez. Bizim okulumuzun da çok güzel, çok kültürlü kızları var. Öğrencilerin de hoşuna gitti. Öğrenciler biraz çekiniyor. Bir anda domates güzeli mi karpuz güzeli mi seçiyoruz diye bir düşünce doğuyor akıllarında. Ama biz ciddi anlamda bir güzellik yarışması yapıyoruz” dedi. Vallahi, böyle dedi...

Çağdaş Türk kadınını belirliyoruz

Kurt, yarışmanın amacını da şu sözlerle anlattı: “Bizim kızlarımızda, öğrencilerimizde gördüğümüz, farklı giyinmeyi çok seviyorlar, dekolte giyinmeyi çok seviyorlar ama iş kendini tanıtmaya, ifade etmeye geldiğinde orada biraz pısırık davranıyorlar. Çağdaş Türk kadını kendine güvenen bir kadın olmalı. O podyumda yürümek çok kolay değil. Amacınız manken olmaksa bu çok kolay ama bir üniversite öğrencisi için o podyumda yürümek biraz zor.”

Kurt jüri konusunda da pek iddialı:

“Mazhar Alanson ve Seray Sever’in jüride olmasını bekliyoruz. Ayrıca Güzel Sanatlar Fakültesi’nden hocalarımız var. Meslek Yüksek Okulu’ndan hocamız, tiyatro oyuncusu Emin Şaylan var. Mayolu geçişimiz olacak. Her öğrenci için ayrı tasarlanan abiye kostümlerimiz olacak.”

Kralların elinde her kadın kraliçedir

Dünyada bazı üniversiteler tarafından düzenlenen güzellik yarışmaları feministlerin tepkilerine neden oluyor. 2009 yılında Londra’da üniversite öğrencileri için düzenlenen güzellik yarışması, feministlerin protestolarıyla karşılanmıştı. Londra sınırları içerisindeki üniversitelerden yüzlerce öğrencinin başvurduğu yarışmada üniversiteliler podyumda ter dökerken kendilerini yarışmanın yapıldığı binaya zincirleyen feminist öğrenciler, taşıdıkları “Biz obje değiliz” ve “Kralların elinde her kadın kraliçedir” yazılı dövizlerle tepkilerini ortaya koymuşlardı.

Hem güzelim hem kültürlüyüm

Yarışmaya katılacak olan Endüstri Mühendisliği birinci sınıf örencisi Elif Avcı ise kendine güvendiğini belirterek “Projeyi duyunca okulumuz için de iyi bir yarışma olduğunu düşündüğüm için katılmaya karar verdim. Herkes gibi kendime güveniyorum, önemli olan kazanmak değil okulumu bir de bu şekilde temsil etmek, heyecanlıyım. Bu yarışmada sadece güzel seçmeyeceğiz aynı zamanda kültürlü insan da seçeceğiz. Bu bakımdan kendime güveniyorum.

(taraf)

> Üniversite kariyer için güzellik yarışması düzenledi

Maltepe Üniversitesi öğrenciler arasında güzellik yarışması düzenledi. Amaç: ‘Güzel bir kariyer için ilk adım’

Üniversite yetkilileri, “Güzel bir kariyer için ilk adım” sloganıyla düzenlenen yarışmanın amacının “Türk insanını, özellikle çağdaş Türk kadınını temsil ederek, emsallerine misal oluşturacak kanaat önderi olabilecek nitelikli kızların belirlenmesi” olduğunu söylüyorlar. Yarışmanın ana katılımcı kitlesi üniversitenin öğrencileri fakat dışarıdan da yarışmaya katılmak mümkün.

Yaş aralığı ise 16-26. Finale kalan yarışmacılar zorunlu üç günlük kampa katılarak profesyonel eğitmenlerden yürüyüş, diksiyon, dans, kareografi dersleri alacak. “Çağdaş Türk kadınını belirleyen” yarışmanın kriterleri arasında ise fiziksel özellikler, yabancı dil, sempati, yürüyüş, zarafet, duruş, genel kültür yer alıyor. Yarışmanın ödülü, iki kişilik bir haftalık tatil bileti alacak.

Filmini seyredermiş, çok özenirmiş

Yarışma ile ilgili Taraf’a konuşan Maltepe Üniversitesi Halkla İlişkiler’den Özgü Kurt yarışmanın kendi fikri olduğunu söyleyerek “Yabancı filmlerde görürüz balolar yapılır, balonun kraliçesi seçilir. Eskiden beri herkesin özendiği bir şeydir bu, genelde de pek fırsat verilmez. Bizim okulumuzun da çok güzel, çok kültürlü kızları var. Öğrencilerin de hoşuna gitti. Öğrenciler biraz çekiniyor. Bir anda domates güzeli mi karpuz güzeli mi seçiyoruz diye bir düşünce doğuyor akıllarında. Ama biz ciddi anlamda bir güzellik yarışması yapıyoruz” dedi. Vallahi, böyle dedi...

Çağdaş Türk kadınını belirliyoruz

Kurt, yarışmanın amacını da şu sözlerle anlattı: “Bizim kızlarımızda, öğrencilerimizde gördüğümüz, farklı giyinmeyi çok seviyorlar, dekolte giyinmeyi çok seviyorlar ama iş kendini tanıtmaya, ifade etmeye geldiğinde orada biraz pısırık davranıyorlar. Çağdaş Türk kadını kendine güvenen bir kadın olmalı. O podyumda yürümek çok kolay değil. Amacınız manken olmaksa bu çok kolay ama bir üniversite öğrencisi için o podyumda yürümek biraz zor.”

Kurt jüri konusunda da pek iddialı:

“Mazhar Alanson ve Seray Sever’in jüride olmasını bekliyoruz. Ayrıca Güzel Sanatlar Fakültesi’nden hocalarımız var. Meslek Yüksek Okulu’ndan hocamız, tiyatro oyuncusu Emin Şaylan var. Mayolu geçişimiz olacak. Her öğrenci için ayrı tasarlanan abiye kostümlerimiz olacak.”

Kralların elinde her kadın kraliçedir

Dünyada bazı üniversiteler tarafından düzenlenen güzellik yarışmaları feministlerin tepkilerine neden oluyor. 2009 yılında Londra’da üniversite öğrencileri için düzenlenen güzellik yarışması, feministlerin protestolarıyla karşılanmıştı. Londra sınırları içerisindeki üniversitelerden yüzlerce öğrencinin başvurduğu yarışmada üniversiteliler podyumda ter dökerken kendilerini yarışmanın yapıldığı binaya zincirleyen feminist öğrenciler, taşıdıkları “Biz obje değiliz” ve “Kralların elinde her kadın kraliçedir” yazılı dövizlerle tepkilerini ortaya koymuşlardı.

Hem güzelim hem kültürlüyüm

Yarışmaya katılacak olan Endüstri Mühendisliği birinci sınıf örencisi Elif Avcı ise kendine güvendiğini belirterek “Projeyi duyunca okulumuz için de iyi bir yarışma olduğunu düşündüğüm için katılmaya karar verdim. Herkes gibi kendime güveniyorum, önemli olan kazanmak değil okulumu bir de bu şekilde temsil etmek, heyecanlıyım. Bu yarışmada sadece güzel seçmeyeceğiz aynı zamanda kültürlü insan da seçeceğiz. Bu bakımdan kendime güveniyorum.

(taraf)

Son Güncelleme: Cuma, 27 Nisan 2012 14:21

Gösterim: 1826

TBMM 9. Dönem Türkiye Öğrenci Meclisi toplandı.

TBMM 9. Dönem Türkiye Öğrenci Meclisi toplandıBaşkanlığı'na, Antalya Muratpaşa Lisesi'nden Talu Bilgili seçildi.  TBMM Başkanı Cemil Çiçek, 9. Dönem Türkiye Öğrenci Meclisi'nin özel birleşiminde, Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in konuşmasının ardından, koltuğunu geçici başkan Hakkari Şemdinli İMKB Lisesi öğrencisi Sadık Şen'e devretti. Sadık Şen birlikte, Türkiye Öğrenci Meclisi Başkanlık Divanı üyeleri yerlerini aldı. 81 ilden gelen öğrenci temsilcileri, yaklaşık 1 saat süreyle andiçti. Ankara Öğrenci Meclisi Başkanı Etka Serhan Uslu'nun andiçmesinden önce Atatürk'ün anısına 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.  Andiçme töreninin ardından Türkiye Öğrenci Başkanlık Divanı seçimine geçildi. Başkanlığa, Bursa Öğrenci Meclisi Başkanı Berkun Can Topaler, Antalya Öğrenci Meclisi Başkanı Talu Bilgili ve Ankara Öğrenci Meclisi Başkanı Uslu ile Elazığ Öğrenci Meclisi Başkanı Hakan Fatih Tekeş aday oldu.  Talu Bilgili, ''Yeni anayasa yaratılmışların en şereflisi olan insanın onuruna yaraşır olmalı. Eğitimin bilimsel temeller üzerinde yükselmesi için çalışacağız'' dedi. Konuşmaların ardından yapılan gizli oylamada, seçimi Antalya Öğrenci Meclisi Başkanı Talu Bilgili kazandı.

> TBMM 9. Dönem Türkiye Öğrenci Meclisi toplandı

TBMM 9. Dönem Türkiye Öğrenci Meclisi toplandı.

TBMM 9. Dönem Türkiye Öğrenci Meclisi toplandıBaşkanlığı'na, Antalya Muratpaşa Lisesi'nden Talu Bilgili seçildi.  TBMM Başkanı Cemil Çiçek, 9. Dönem Türkiye Öğrenci Meclisi'nin özel birleşiminde, Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in konuşmasının ardından, koltuğunu geçici başkan Hakkari Şemdinli İMKB Lisesi öğrencisi Sadık Şen'e devretti. Sadık Şen birlikte, Türkiye Öğrenci Meclisi Başkanlık Divanı üyeleri yerlerini aldı. 81 ilden gelen öğrenci temsilcileri, yaklaşık 1 saat süreyle andiçti. Ankara Öğrenci Meclisi Başkanı Etka Serhan Uslu'nun andiçmesinden önce Atatürk'ün anısına 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.  Andiçme töreninin ardından Türkiye Öğrenci Başkanlık Divanı seçimine geçildi. Başkanlığa, Bursa Öğrenci Meclisi Başkanı Berkun Can Topaler, Antalya Öğrenci Meclisi Başkanı Talu Bilgili ve Ankara Öğrenci Meclisi Başkanı Uslu ile Elazığ Öğrenci Meclisi Başkanı Hakan Fatih Tekeş aday oldu.  Talu Bilgili, ''Yeni anayasa yaratılmışların en şereflisi olan insanın onuruna yaraşır olmalı. Eğitimin bilimsel temeller üzerinde yükselmesi için çalışacağız'' dedi. Konuşmaların ardından yapılan gizli oylamada, seçimi Antalya Öğrenci Meclisi Başkanı Talu Bilgili kazandı.

Son Güncelleme: Cuma, 27 Nisan 2012 13:57

Gösterim: 2525

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'yla ortaklaşa düzenlediği ''Okul Sütü Programı'' kapsamında ilk sütler, 2 Mayıs'ta dağıtılacak. 

Özel okullar hariç ana sınıfı ve 1, 2, 3, 4, 5. sınıf öğrencilerine, bu eğitim öğretim yılı sonuna kadar süt dağıtımı yapılacak. 17 Nisan'da gerçekleştirilen süt ihalesini kazanan 4 ortak girişimle sözleşmeler dün imzalandı. Süt firmaları, dağıtımla ilgili herhangi bir sorun olmayacağını ve ilk sütün 2 Mayıs günü öğrencilere verilebileceğini taahhüt etti. Hayvancılık Genel Müdürü Ali Karaca, toplam 7,2 milyon öğrenciye her gün 200 ml'lik süt dağıtılacağını belirterek, bu projeyle hem öğrencilere süt içme alışkanlığı kazandırmayı hem de piyasadaki arz fazlası sütü değerlendirmeyi amaçladıklarını söyledi. Türkiye'de günlük süt üretiminin dönemsel olarak değişiklik gösterdiğini ve şu anda piyasada arz fazlalığı bulunduğunu anlatan Karaca, Okul Sütü Programı'yla günlük bin 500 ton sütün piyasadan çekileceğini kaydetti. Karaca, süt tozu projesiyle de 2 bin ton olmak üzere Bakanlığın bu süreçte piyasadan günlük 3 bin 500 ton süt çekeceğini ve piyasada fiyat istikrarını sağlamaya çalışacağını belirtti.

> Öğrenciler 2 Mayıs’ta süt içmeye başlayacak

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'yla ortaklaşa düzenlediği ''Okul Sütü Programı'' kapsamında ilk sütler, 2 Mayıs'ta dağıtılacak. 

Özel okullar hariç ana sınıfı ve 1, 2, 3, 4, 5. sınıf öğrencilerine, bu eğitim öğretim yılı sonuna kadar süt dağıtımı yapılacak. 17 Nisan'da gerçekleştirilen süt ihalesini kazanan 4 ortak girişimle sözleşmeler dün imzalandı. Süt firmaları, dağıtımla ilgili herhangi bir sorun olmayacağını ve ilk sütün 2 Mayıs günü öğrencilere verilebileceğini taahhüt etti. Hayvancılık Genel Müdürü Ali Karaca, toplam 7,2 milyon öğrenciye her gün 200 ml'lik süt dağıtılacağını belirterek, bu projeyle hem öğrencilere süt içme alışkanlığı kazandırmayı hem de piyasadaki arz fazlası sütü değerlendirmeyi amaçladıklarını söyledi. Türkiye'de günlük süt üretiminin dönemsel olarak değişiklik gösterdiğini ve şu anda piyasada arz fazlalığı bulunduğunu anlatan Karaca, Okul Sütü Programı'yla günlük bin 500 ton sütün piyasadan çekileceğini kaydetti. Karaca, süt tozu projesiyle de 2 bin ton olmak üzere Bakanlığın bu süreçte piyasadan günlük 3 bin 500 ton süt çekeceğini ve piyasada fiyat istikrarını sağlamaya çalışacağını belirtti.

Son Güncelleme: Cuma, 27 Nisan 2012 14:04

Gösterim: 1704

Bir dönem Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan, bir önceki dönem Milli Eğitim Bakanlığı yapan ve Türkiye'nin en çok konuşulan siyasetçilerinden biri olan Ak Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş, Atanamayan Öğretmenler ile ilgili "Bana hakaret eden öğretmenlerin atanmaması eğitim için daha hayırlı" dedi.

Bir dönem Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan, bir önceki dönem Milli Eğitim Bakanlığı yapan ve Türkiye'nin en çok konuşulan siyasetçilerinden biri olan Ak Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş suskunluğunu bozdu... Söz Sende programında Balçiçek İlter'in sorularını yanıtlayan Nimet Baş, Bakanlık yaptığı dönemlerden, 28 Şubat sürecinde yaşadıklarına kadar pek çok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu...

Atanamayan Öğretmenler ile ilgili "Bana hakaret eden öğretmenlerin atanmaması eğitim için daha hayırlı" diyen Baş, 28 Şubat süreci için ise, "Asıl hedef Erdoğan'dı" diye konuştu. 28 Şubat sürecinde yaşadıklarını

anlatırken zaman zaman gözleri dolan Nimet Baş, Çevik Bir ve dönemin simge isimlerinin gözaltına alındığını görünce çok duygulandığını belirtti.

İşte Ak Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş'ın o açıklamaları...

Ben 55 bin öğretmen ataması meselesini defalarca anlattım... Milli Eğitim Bakanı olarak her yıl bütçe planlamasını yaparken Maliye'den bütçe talep edersiniz. Yüksek düzeyde talep edersiniz, bunlar bütçe olanakları çerçevesinde değerlendirilir. Ben de böyle bir atama yapmayı planladığımızı Plan Bütçe Komisyonunda ifade ettim. Bir önceki yıl, Maliye'den bize 25 bin kadro çıktığı halde 40 bin öğretmen ataması yapmayı planladığımızı ifade etmiştim, bunu gerçekleştirdik. Ayrıca en yüksek öğretmen atamasının gerçekleştiği dönem de benim Milli Eğitim Bakanlığı dönemimdir. Bütün bunlara rağmen en büyük haksızlığa ben uğradım... Sözler ve vaatler konusunda elbette devamlılık var. Mesela Hüseyin Çelik'in vermiş olduğu "Sözleşmeli öğretmenlere kadro" sözü benim dönemimde gerçekleşti... Ben

öğretmen camiasında sevgiyle anılan biriyim. Ama sosyal medyada benim çocuğuma bile beddua yazan öğretmen adayları var. İnanılmaz hakaretler ediliyor. Bana hakaret eden, o kadar kötü bir dili kullanabilen kişi gerçekten öğretmense onun atanamaması eğitim açısından daha iyidir.

"KADINLIĞIM, ANNELİĞİM SORGULANDI"

Ak Parti Milletvekili Nimet Baş, Kadın ve Aile Bakanlığı döneminde Malatya'da bir çocuk yuvasında yaşanan dayak skandalı ile ilgili olarak ise şu ifadeleri kullandı: Kadın ve Aile Bakanlığım uzun ve zorlu bir dönemdi. Malatya hadisesi olduğunda 3,5 aylık Bakandım. Günlerce haftalarca haber yapıldı. O dönem 100 küsür köşe yazısında istifam istendi. Vicdan ve merhanet yarıştırması çok insafsızdı. Günlerce o görüntüleri veren, rahatlıkla seyredenlerden farklı olarak ben o görüntüleri seyredemedim. Ama ben bu hislerimi kamuoyuyla paylaşmayı duygu sömürüsü olarak gören bir insanım. Biraz da bunu arabesk bir tutum olarak görüyorum. Basın benden arabesk pozları istiyordu ama ben öyle biri değilim. Bir kadın gazeteci, günlerce televizyonda, "Ben anneyim" diyerek kendi anneliği üzerinden bir vicdansızlıkla suçluyordu beni. O dönemde benim kadınlığım, anneliğim sorgulandı. Benim yerimde erkek bir bakan olsaydı babalığı sorgulanmazdı ama benim anneliğim sorgulandı. Zor günler geçirdik. Çocuğum bir süre okula bile gidemedi, televizyon izleyemedi.

HAKİMLER, "HAKLISINIZ AMA SİZİ MAHKUM ETMEK ZORUNDAYIM" DİYORDU

28 Şubat sürecinde medyadan, iş dünyasından, STK'lardan birçok mağdurun avukatlığını yapan Nimet Baş, o günleri anlatırken duygusal anlar yaşadı, zaman zaman gözleri doldu. Nimet Baş şunları söyledi: Ben 28 Şubat sürecinde, bugün kamuoyunda gözükmeyen, hiç sesleri çıkmayan, çok önemli insanların, gerçek mağdurların avukatlığını yapıyordum. O dönem bırakın hukuk devletine dair bir talepte bulunmayı kanun devleti olmanız durumunda dahi olması gerekenlerin olmadığı bir süreç vardı.

Mukayese ettiğim zaman 28 Şubat'ı 12 Eylül'den daha kötü algılıyorum. Çünkü, meşru olmayan, görünmeyen güçlerle savaşıyorsunuz. Bir hukukçu için en zor şey savunma hakkının kısıtlanması ve ihlaller durumunda başvurabileceğiniz mekanizmaların olmamasıdır. Biz bu mekanizmaları kaybettik 28 Şubat sürecinde. Müvekkiliniz işkenceye uğruyor bu sizin duyabileceğiniz şekilde yapılıyor. Şikayet etmeniz gerekiyor, doktor raporu alamıyorsunuz... Bir hakimin rahatlıkla, "Evet siz haklısınız ama ben sizi mahkum etmek zorundayım." dediği bir hukuksal dönemdi... Milletvekili olup siyasete girdiğimde AB uyum paketleri çerçevesi içerisinde terörle mücadele kanunun 8. maddesinin de içinde olduğu bir paket geçtiğinde sevinçten sabaha kadar uyuyamamıştım. Çünkü o madde benim müvekkillerimin bir çoğu hakkında işlem yapılmasına olanak vermişti. Günlerimiz Devlet Güvenlik Mahkemesinin, Terörle Mücadelenin bahçesinde geçiyordu.

"28 ŞUBAT SÜRECİNDE AĞIR İŞKENCELER YAPILDI"

Nimet Baş, o dönem bir cadı avı başlatıldığını insanların suçsuz yere gözaltına alındığını da belirterek şöyle devam etti: Bir işadamı gecenin 2'sinde gözaltına alınıyor. Bu insana "Sen paranı laik devlet düzenini yıkmak için harcayacaksın." deniliyor. Soruşturma başlıyor ve süreç tamamlandığında bu kişi iflas etmiş oluyor. Çünkü doğrudan onun ekonomik hayatının bitirilmesi hedefi var. 28 Şubat sadece bir güç oluşumuna yönelik değildi, aynı zamanda bir sermaye kavgasıydı. Diğer taraftan STKlar da aynı yöntemlerle kapatılıyor, yok edilmeye çalışılıyor... İşkence de oluyordu. Bir müvekkilim çok ağır bir işkenceye uğradı. Doktor raporu alamadık. Kendisinden bunları anlatmasını istediğimde gözlerime bakamadı. Ellerini bir yere koydu ve sürekli ellerine bakarak konuştu. "Bunları size anlatamayacak kadar onurum zedelendi." dedi.

"ASIL HEDEF TAYYİP ERDOĞAN'DI"

"O dönemin asıl hedefi Tayyip Erdoğan'dı" diyen Nimet Baş, müvekkili olan iş adamlarına bu yönde sorgulama yapıldığını söyledi. Sorgulamada, "Tayyip Erdoğan'a para veriyor musunuz?" diye sorulduğunu belirten Baş, şöyle devam etti: "Sayın Başbakan'ın o dönemdeki siyasi gücünü ve sempatisini de

ortadan kaldırmaya yönelik bir girişimdi 28 Şubat. Hedef Erdoğan'ı tamamen yok etmek, siyaset arenasında söz sahibi olabilecek bir aktör olmaktan çıkarmaktı.   Sanığı baskı altına alıp, Erdoğan'a para verdiğine yönelik açıklamalar almak istiyorlardı. Ama bütün bunlara rağmen bir açık bulunamadı. Mizansende bile Fadime Şahin, Ali Kalkancı gibi sahte isimler kullanıldı. Muhafazakar camia içinde olan herkes Ali Kalkancı diye bir şey olmadığını bilir, "Bu nereden çıktı? Kimdir?" diyorlardı.

"ÇEVİK BİR GÖZALTINA ALININCA DUYGULANDIM"

Balçiçek İlter'in "Çevik Bir ve dönemin simge isimleri gözaltına alınınca ne hissettiniz?" sorusuna Nimet Baş, "Duygulandım." diye cevap verdi. Baş, "Çünkü bu isimler çok büyük haksızlıklar yaptılar. Bizzat şahit oldum. Umarım o dönemin tüm mağduriyetlerini giderecek bir yargılama olur. Bizlerin göreceği şekilde yargılanıyor olmasına 'Şükür' dedim" diye konuştu.

(habertürk)

> AKP'li Vekil atanamayan öğretmenler için ne dedi?

Bir dönem Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan, bir önceki dönem Milli Eğitim Bakanlığı yapan ve Türkiye'nin en çok konuşulan siyasetçilerinden biri olan Ak Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş, Atanamayan Öğretmenler ile ilgili "Bana hakaret eden öğretmenlerin atanmaması eğitim için daha hayırlı" dedi.

Bir dönem Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan, bir önceki dönem Milli Eğitim Bakanlığı yapan ve Türkiye'nin en çok konuşulan siyasetçilerinden biri olan Ak Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş suskunluğunu bozdu... Söz Sende programında Balçiçek İlter'in sorularını yanıtlayan Nimet Baş, Bakanlık yaptığı dönemlerden, 28 Şubat sürecinde yaşadıklarına kadar pek çok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu...

Atanamayan Öğretmenler ile ilgili "Bana hakaret eden öğretmenlerin atanmaması eğitim için daha hayırlı" diyen Baş, 28 Şubat süreci için ise, "Asıl hedef Erdoğan'dı" diye konuştu. 28 Şubat sürecinde yaşadıklarını

anlatırken zaman zaman gözleri dolan Nimet Baş, Çevik Bir ve dönemin simge isimlerinin gözaltına alındığını görünce çok duygulandığını belirtti.

İşte Ak Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş'ın o açıklamaları...

Ben 55 bin öğretmen ataması meselesini defalarca anlattım... Milli Eğitim Bakanı olarak her yıl bütçe planlamasını yaparken Maliye'den bütçe talep edersiniz. Yüksek düzeyde talep edersiniz, bunlar bütçe olanakları çerçevesinde değerlendirilir. Ben de böyle bir atama yapmayı planladığımızı Plan Bütçe Komisyonunda ifade ettim. Bir önceki yıl, Maliye'den bize 25 bin kadro çıktığı halde 40 bin öğretmen ataması yapmayı planladığımızı ifade etmiştim, bunu gerçekleştirdik. Ayrıca en yüksek öğretmen atamasının gerçekleştiği dönem de benim Milli Eğitim Bakanlığı dönemimdir. Bütün bunlara rağmen en büyük haksızlığa ben uğradım... Sözler ve vaatler konusunda elbette devamlılık var. Mesela Hüseyin Çelik'in vermiş olduğu "Sözleşmeli öğretmenlere kadro" sözü benim dönemimde gerçekleşti... Ben

öğretmen camiasında sevgiyle anılan biriyim. Ama sosyal medyada benim çocuğuma bile beddua yazan öğretmen adayları var. İnanılmaz hakaretler ediliyor. Bana hakaret eden, o kadar kötü bir dili kullanabilen kişi gerçekten öğretmense onun atanamaması eğitim açısından daha iyidir.

"KADINLIĞIM, ANNELİĞİM SORGULANDI"

Ak Parti Milletvekili Nimet Baş, Kadın ve Aile Bakanlığı döneminde Malatya'da bir çocuk yuvasında yaşanan dayak skandalı ile ilgili olarak ise şu ifadeleri kullandı: Kadın ve Aile Bakanlığım uzun ve zorlu bir dönemdi. Malatya hadisesi olduğunda 3,5 aylık Bakandım. Günlerce haftalarca haber yapıldı. O dönem 100 küsür köşe yazısında istifam istendi. Vicdan ve merhanet yarıştırması çok insafsızdı. Günlerce o görüntüleri veren, rahatlıkla seyredenlerden farklı olarak ben o görüntüleri seyredemedim. Ama ben bu hislerimi kamuoyuyla paylaşmayı duygu sömürüsü olarak gören bir insanım. Biraz da bunu arabesk bir tutum olarak görüyorum. Basın benden arabesk pozları istiyordu ama ben öyle biri değilim. Bir kadın gazeteci, günlerce televizyonda, "Ben anneyim" diyerek kendi anneliği üzerinden bir vicdansızlıkla suçluyordu beni. O dönemde benim kadınlığım, anneliğim sorgulandı. Benim yerimde erkek bir bakan olsaydı babalığı sorgulanmazdı ama benim anneliğim sorgulandı. Zor günler geçirdik. Çocuğum bir süre okula bile gidemedi, televizyon izleyemedi.

HAKİMLER, "HAKLISINIZ AMA SİZİ MAHKUM ETMEK ZORUNDAYIM" DİYORDU

28 Şubat sürecinde medyadan, iş dünyasından, STK'lardan birçok mağdurun avukatlığını yapan Nimet Baş, o günleri anlatırken duygusal anlar yaşadı, zaman zaman gözleri doldu. Nimet Baş şunları söyledi: Ben 28 Şubat sürecinde, bugün kamuoyunda gözükmeyen, hiç sesleri çıkmayan, çok önemli insanların, gerçek mağdurların avukatlığını yapıyordum. O dönem bırakın hukuk devletine dair bir talepte bulunmayı kanun devleti olmanız durumunda dahi olması gerekenlerin olmadığı bir süreç vardı.

Mukayese ettiğim zaman 28 Şubat'ı 12 Eylül'den daha kötü algılıyorum. Çünkü, meşru olmayan, görünmeyen güçlerle savaşıyorsunuz. Bir hukukçu için en zor şey savunma hakkının kısıtlanması ve ihlaller durumunda başvurabileceğiniz mekanizmaların olmamasıdır. Biz bu mekanizmaları kaybettik 28 Şubat sürecinde. Müvekkiliniz işkenceye uğruyor bu sizin duyabileceğiniz şekilde yapılıyor. Şikayet etmeniz gerekiyor, doktor raporu alamıyorsunuz... Bir hakimin rahatlıkla, "Evet siz haklısınız ama ben sizi mahkum etmek zorundayım." dediği bir hukuksal dönemdi... Milletvekili olup siyasete girdiğimde AB uyum paketleri çerçevesi içerisinde terörle mücadele kanunun 8. maddesinin de içinde olduğu bir paket geçtiğinde sevinçten sabaha kadar uyuyamamıştım. Çünkü o madde benim müvekkillerimin bir çoğu hakkında işlem yapılmasına olanak vermişti. Günlerimiz Devlet Güvenlik Mahkemesinin, Terörle Mücadelenin bahçesinde geçiyordu.

"28 ŞUBAT SÜRECİNDE AĞIR İŞKENCELER YAPILDI"

Nimet Baş, o dönem bir cadı avı başlatıldığını insanların suçsuz yere gözaltına alındığını da belirterek şöyle devam etti: Bir işadamı gecenin 2'sinde gözaltına alınıyor. Bu insana "Sen paranı laik devlet düzenini yıkmak için harcayacaksın." deniliyor. Soruşturma başlıyor ve süreç tamamlandığında bu kişi iflas etmiş oluyor. Çünkü doğrudan onun ekonomik hayatının bitirilmesi hedefi var. 28 Şubat sadece bir güç oluşumuna yönelik değildi, aynı zamanda bir sermaye kavgasıydı. Diğer taraftan STKlar da aynı yöntemlerle kapatılıyor, yok edilmeye çalışılıyor... İşkence de oluyordu. Bir müvekkilim çok ağır bir işkenceye uğradı. Doktor raporu alamadık. Kendisinden bunları anlatmasını istediğimde gözlerime bakamadı. Ellerini bir yere koydu ve sürekli ellerine bakarak konuştu. "Bunları size anlatamayacak kadar onurum zedelendi." dedi.

"ASIL HEDEF TAYYİP ERDOĞAN'DI"

"O dönemin asıl hedefi Tayyip Erdoğan'dı" diyen Nimet Baş, müvekkili olan iş adamlarına bu yönde sorgulama yapıldığını söyledi. Sorgulamada, "Tayyip Erdoğan'a para veriyor musunuz?" diye sorulduğunu belirten Baş, şöyle devam etti: "Sayın Başbakan'ın o dönemdeki siyasi gücünü ve sempatisini de

ortadan kaldırmaya yönelik bir girişimdi 28 Şubat. Hedef Erdoğan'ı tamamen yok etmek, siyaset arenasında söz sahibi olabilecek bir aktör olmaktan çıkarmaktı.   Sanığı baskı altına alıp, Erdoğan'a para verdiğine yönelik açıklamalar almak istiyorlardı. Ama bütün bunlara rağmen bir açık bulunamadı. Mizansende bile Fadime Şahin, Ali Kalkancı gibi sahte isimler kullanıldı. Muhafazakar camia içinde olan herkes Ali Kalkancı diye bir şey olmadığını bilir, "Bu nereden çıktı? Kimdir?" diyorlardı.

"ÇEVİK BİR GÖZALTINA ALININCA DUYGULANDIM"

Balçiçek İlter'in "Çevik Bir ve dönemin simge isimleri gözaltına alınınca ne hissettiniz?" sorusuna Nimet Baş, "Duygulandım." diye cevap verdi. Baş, "Çünkü bu isimler çok büyük haksızlıklar yaptılar. Bizzat şahit oldum. Umarım o dönemin tüm mağduriyetlerini giderecek bir yargılama olur. Bizlerin göreceği şekilde yargılanıyor olmasına 'Şükür' dedim" diye konuştu.

(habertürk)

Son Güncelleme: Cuma, 27 Nisan 2012 12:24

Gösterim: 2636


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.