Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Dünya Gazetesi Yazarı İlter Turan’ın bugünkü eğitim yazısı.

Eğitim siyasilerimizin heyecanlarına teslim edilemeyecek kadar önemlidirİlköğretim sistemimizde değişiklik getiren teklif kavgalı bir oturumdan sonra Milli Eğitim Komisyonu’ndan geçti. Şimdi genel kurula gelecek. Muhalefetimiz, komisyondan olağanüstü yöntemlerle geçen metnin geçersiz kılınmasını istedi, ancak kabul edilmiş bir metni geçersiz ilan imkanı bulunmuyor.

Buna karşılık, parlamentodaki partiler bir anlaşmaya varabilirlerse, komisyon teklifini geri alabilir. Maalesef, dışında kalabilecekken, Başbakanımız da tartışmaya müdahil oldu, ve geçmişte yapılanlara cevaben kanunun mutlaka çıkacağını ilan ederek, muhalefete meydan okudu.

Başından itibaren olayda tuhaflıklar var. Bildiğiniz gibi, yasa tasarıları genellikle bakanlık bürokratları tarafından hazırlanır, bakanlar kurulunda incelenip hükümet tasarısına dönüşerek Meclis’e gönderilir. Milletvekilleri kanun teklifi verebilirler ama milli eğitim gibi uzmanlık gerektiren önemli bir alanda hükümetin öncülük etmesi tabiidir. Zaten Meclis’in görüşme gündemine öncelikle hükümetten gelen tasarılar girer. Bu defa inisyatifi bir kısım milletvekilinin alması biraz şaşırtıcıdır. Olayın hükümetin bir taktiği olma ihtimali de zayıftır.

Söylentilere göre, Milli Eğitim Bakanı kendisinin ve bakanlığının dışında gelişen olaya pek memnun olmamış ama isteksizce de olsa, teklifi ahiplenmek mecburiyetinde kalmıştır.

Teklif açıklanır açıklanmaz muhalefetin büyük tepkisiyle karşılaşmıştır. Bu tepkide teklifin içeriği kadar, iktidar partisinin attığı her adımın laikliğe karşı olduğu şüphesi ve Sayın Başbakanımızın kısa süre önce dile getirdiği “dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” hedefinin yarattığı rahatsızlık vardır.

Aslında teklifin iyi düşünülmeden hazırlandığı anlaşılınca, komisyonda bazı değişiklikler kabul edilmiştir. Bunun en canlı örneği ikinci dört yılın mecburi örgün öğretim çerçevesine dahil edilmesidir.

Ancak, tartışmalar teklifte yer alan maddelerden yola çıkarak ideolojik temelli bir tartışmaya dönüşmüştür. Anlaşılabilir nedenlerle, muhalefet bu teklife karşıdır. Muhalefetini parlamenter usullerin müsaade ettiği kanallardan yürütmeğe çalışmıştır. Bu noktada iktidar partisi hiç gereği olmayan bir tahammülsüzlük sergilemeye yönelmiş, maddeler üzerinde yapılacak tartışmalarda muhalefetin konuşma süresini beş dakika ile sınırlamış, komisyon salonuna çok sayıda muhalefet milletvekilinin gelmesi ve işleri yavaşlatmasına cevaben salonu kendi milletvekilleriyle doldurmuş, onlarca maddeyi birkaç dakika içinde geçirterek komisyon aşamasını sonuçlandırmıştır.

Maalesef, Başbakanımız siyasette tabi olan uzlaşmazlıkları kolayca inatlaşma olarak kavramsallaştırdığından, yasanın kısa sürede çıkartılacağını, çoğunluğun engellenemeyeceğini ifade etmiştir.

Karşımızdaki olay iki açıdan vahamet arz etmektedir. İlkin, uzmanlık isteyen ve ancak araştırma sonuçlarına bakılarak geliştirilecek bir kanun değişikliği, iktidar partisi mensubu parlamenterlerin sağlam bilgilere dayanmadan kendi “akıllarına” ve bilhassa “fikirlerine” göre hazırladıkları bir teklif olarak parlamentoya sunulmuş, geçmişten intikam almak güdüsüyle yasalaşma yoluna girmiştir.

İkinci olarak, hükümet kanadı muhalefete demokrasilere yakışmayan sertlikte tahammülsüzlük sergilemiştir. Sonuç ne demokrasimizin ne de eğitimimizin hayrına olacaktır. İktidarıyla muhalefetiyle bir durum muhasebesi yapmak, konuyu daha sakin kafayla ele almamız gerekmektedir. Eğitim, siyasilerimizin heyecanlarına teslim edilemeyecek kadar önemlidir.

(İlter Turan-dünya gazetesi)

> Eğitim siyasilerimizin heyecanlarına teslim edilemeyecek kadar önemlidir

Dünya Gazetesi Yazarı İlter Turan’ın bugünkü eğitim yazısı.

Eğitim siyasilerimizin heyecanlarına teslim edilemeyecek kadar önemlidirİlköğretim sistemimizde değişiklik getiren teklif kavgalı bir oturumdan sonra Milli Eğitim Komisyonu’ndan geçti. Şimdi genel kurula gelecek. Muhalefetimiz, komisyondan olağanüstü yöntemlerle geçen metnin geçersiz kılınmasını istedi, ancak kabul edilmiş bir metni geçersiz ilan imkanı bulunmuyor.

Buna karşılık, parlamentodaki partiler bir anlaşmaya varabilirlerse, komisyon teklifini geri alabilir. Maalesef, dışında kalabilecekken, Başbakanımız da tartışmaya müdahil oldu, ve geçmişte yapılanlara cevaben kanunun mutlaka çıkacağını ilan ederek, muhalefete meydan okudu.

Başından itibaren olayda tuhaflıklar var. Bildiğiniz gibi, yasa tasarıları genellikle bakanlık bürokratları tarafından hazırlanır, bakanlar kurulunda incelenip hükümet tasarısına dönüşerek Meclis’e gönderilir. Milletvekilleri kanun teklifi verebilirler ama milli eğitim gibi uzmanlık gerektiren önemli bir alanda hükümetin öncülük etmesi tabiidir. Zaten Meclis’in görüşme gündemine öncelikle hükümetten gelen tasarılar girer. Bu defa inisyatifi bir kısım milletvekilinin alması biraz şaşırtıcıdır. Olayın hükümetin bir taktiği olma ihtimali de zayıftır.

Söylentilere göre, Milli Eğitim Bakanı kendisinin ve bakanlığının dışında gelişen olaya pek memnun olmamış ama isteksizce de olsa, teklifi ahiplenmek mecburiyetinde kalmıştır.

Teklif açıklanır açıklanmaz muhalefetin büyük tepkisiyle karşılaşmıştır. Bu tepkide teklifin içeriği kadar, iktidar partisinin attığı her adımın laikliğe karşı olduğu şüphesi ve Sayın Başbakanımızın kısa süre önce dile getirdiği “dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” hedefinin yarattığı rahatsızlık vardır.

Aslında teklifin iyi düşünülmeden hazırlandığı anlaşılınca, komisyonda bazı değişiklikler kabul edilmiştir. Bunun en canlı örneği ikinci dört yılın mecburi örgün öğretim çerçevesine dahil edilmesidir.

Ancak, tartışmalar teklifte yer alan maddelerden yola çıkarak ideolojik temelli bir tartışmaya dönüşmüştür. Anlaşılabilir nedenlerle, muhalefet bu teklife karşıdır. Muhalefetini parlamenter usullerin müsaade ettiği kanallardan yürütmeğe çalışmıştır. Bu noktada iktidar partisi hiç gereği olmayan bir tahammülsüzlük sergilemeye yönelmiş, maddeler üzerinde yapılacak tartışmalarda muhalefetin konuşma süresini beş dakika ile sınırlamış, komisyon salonuna çok sayıda muhalefet milletvekilinin gelmesi ve işleri yavaşlatmasına cevaben salonu kendi milletvekilleriyle doldurmuş, onlarca maddeyi birkaç dakika içinde geçirterek komisyon aşamasını sonuçlandırmıştır.

Maalesef, Başbakanımız siyasette tabi olan uzlaşmazlıkları kolayca inatlaşma olarak kavramsallaştırdığından, yasanın kısa sürede çıkartılacağını, çoğunluğun engellenemeyeceğini ifade etmiştir.

Karşımızdaki olay iki açıdan vahamet arz etmektedir. İlkin, uzmanlık isteyen ve ancak araştırma sonuçlarına bakılarak geliştirilecek bir kanun değişikliği, iktidar partisi mensubu parlamenterlerin sağlam bilgilere dayanmadan kendi “akıllarına” ve bilhassa “fikirlerine” göre hazırladıkları bir teklif olarak parlamentoya sunulmuş, geçmişten intikam almak güdüsüyle yasalaşma yoluna girmiştir.

İkinci olarak, hükümet kanadı muhalefete demokrasilere yakışmayan sertlikte tahammülsüzlük sergilemiştir. Sonuç ne demokrasimizin ne de eğitimimizin hayrına olacaktır. İktidarıyla muhalefetiyle bir durum muhasebesi yapmak, konuyu daha sakin kafayla ele almamız gerekmektedir. Eğitim, siyasilerimizin heyecanlarına teslim edilemeyecek kadar önemlidir.

(İlter Turan-dünya gazetesi)

Son Güncelleme: Pazartesi, 19 Mart 2012 09:32

Gösterim: 1858

Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç’ın bugünkü eğitim yazısı.

Müfredat ne öğretir?Okulun "eğitici misyonu" üzerinde durduktan sonra, ikinci ayağı "müfredat" üzerinde duracağız. Müfredat okutulan derslerin genel içeriğiyle ilgili konu olup, modern zamanlarda üretilen bilgiyi ima eder.

İlki, hangi algı ve kavrayış seviyesine göre düzenlenmiş olursa olsun, bu bilgi "bilimsel yöntem"le elde edilmiş, bilim adamları ve akademisyenler tarafından üretilmiştir. Aktarım görevi ilköğretim ve liselerde "öğretmenler"e, yüksek öğretimde "öğretim görevlilerine veya üyeleri"ne verilmiştir. Yaygın eğitim, medya, magazin kültürü ve sivil kuruluşların etkinlikleri dolaylı aktarımı sağlar. Bu kombinezon, Batı dünyası tarafından belirlenmiş olup evrenselleştirilmiştir.

Söz konusu bilgi türü ve niteliği itibariyle; salt fiziki gerçekliği temel alır; laboratuarda veya laboratuar şartlarında sınanır; Kartezyen doğası itibariyle dini, felsefeyi, mitolojiyi, metafiziği dışarıda bırakır; sosyal ve beşeri alanlarda matematiğin ve geometrinin diliyle ifade edilir; tabiatı nicel (kantitatif) olarak ölçer veya ölçülebilir hale getirir; telkin ettiği hayat tarzı materyalizm, dünya görüşü zımni nihilizm, bilinen sıfatı sekülarizm; fonksiyonel değeri teknolojik gelişme, icat: sıçrama alanları savaş zamanlarındaki araştırmalar; yönelimi daha yüksek düzeyde ve hacimde tahrip edici güç ve tabiatın kaynaklarını sömürme, pratik kullanımı piyasanın ekonomik düzenini güvence altında tutmaktır. Bu bilgi bireye indirgenen insanı ruhen ve entelektüel; toplumu sosyal olarak denetim altında tutmak; gelişme, büyüme, daha çok refah elde etme doğrultusunda determine etmektedir. Doğası gereği "müteal/aşkın, batın/içkin ve mead/öte" boyutlarından yoksundur. Bu bilginin sosyalist, faşist veya kapitalist/liberal sistemlerde üretiliyor olması fark etmez, inşa ettiği insan modeli aynıdır; felsefi arkaplanı aynı, ideolojik retoriği ve söylemi farklıdır. (Daha geniş bilgi için bkz. A.Bulaç, Bilgi Neyi Bilmektir?, Çıra Y. İst. 4. Bsm. 2011.)

Takip edilen müfredat yıkıcı sonuçları itibariyle eleştiriye konu olunca, parametrelerde değişikliğe gidilir. Değişim "paradigma"da yani kurucu fikir veya temelkoyucu bilgide olmadığından, parametrelerdeki değişiklik fasit daireyi biraz daha genişletir sadece. Mesela 2004'te müfredatlar yenilendi, yeni programa göre "öğrenciyi merkeze alan yapısalcı eğitim modeli"ne geçilecekti, fakat pratikte pozitivizmden hiçbir sapma kaydedilmedi.

Bu arada traji-komik örnekler diz boyu. Örnekler verelim: Öğrenciler sekiz sene sıfırı (0) doğal sayı olarak öğrenir, liseye gelince 0 doğal sayı olmaktan çıkıp 'nötr' sayı olur. Sekiz sene maddenin hali 3 olarak öğretilir (sıvı, katı, gaz), lisede "plazma" eklenir, 4'e çıkar. Dalton'a göre atomlar içi dolu küreler olarak öğretilir, parçalanamaz, lisede atomların içi boşalır ve parçalanabilir. Matematikten coğrafyaya, tarihten fiziğe, kimyadan biyolojiye her branş okutulur. Çoğu gereksiz. TM ve dil okuyanlara, hücrenin içindeki çekirdeğin içinin ne faydası var, bilinmez. Kimse dil öğrenemez, ilköğretim 4'ten liseye kadar aynı gramer öğretilir (benim oğlum bina okur, döner döner yine okur).

Öğrenciler gündelik hayatlarında meramlarını rahatça ifade edebilecekleri Türkçe'yi bile öğrenemiyor. Türkiye'de en ağır hasarı Türkçe görüyor. En başta muhafazakâr kesimlerin genel yönelimi Türkçe'den kaçıştır, neredeyse hepsi kurdukları hastanelerin Türkçe isimlerini İngilizce olarak değiştirdiler, yeni firmaların yüzde 90'ı da Türkçe değil. Okul, medya ve internet dolaşımında öğrenciler:

a) Anlamlı cümle kuramıyor,

b) Kurdukları cümlelerinin çoğu mantıki tutarlılıktan uzak;

c) Ortalama 200-300 kelimeyle 'konuşabiliyor'lar, yani aslında konuşamıyorlar, bu yüzden "beden dili" öne çıkıyor,

d) İnternet sayesinde kelimeler yapısal değişime uğruyor: Slm (selam), mrb (merhaba), as (aleykümselâm), nbr? (Ne haber), idr (idare eder) vs. Muhafazakâr bir iktidar "f-Türkçe klavye"ye bile sahip çıkamadı; ç, ş, ü, i, ğ harflerinin kullanıldığı bütün kelimeler iptal edilmiş durumda.

Sorumuz şu: Bu müfredatla sahiden çocuklara bir şeyler mi 'öğretilir?'

(Ali Bulaç-Zaman Gazetesi)

> Müfredat ne öğretir?

Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç’ın bugünkü eğitim yazısı.

Müfredat ne öğretir?Okulun "eğitici misyonu" üzerinde durduktan sonra, ikinci ayağı "müfredat" üzerinde duracağız. Müfredat okutulan derslerin genel içeriğiyle ilgili konu olup, modern zamanlarda üretilen bilgiyi ima eder.

İlki, hangi algı ve kavrayış seviyesine göre düzenlenmiş olursa olsun, bu bilgi "bilimsel yöntem"le elde edilmiş, bilim adamları ve akademisyenler tarafından üretilmiştir. Aktarım görevi ilköğretim ve liselerde "öğretmenler"e, yüksek öğretimde "öğretim görevlilerine veya üyeleri"ne verilmiştir. Yaygın eğitim, medya, magazin kültürü ve sivil kuruluşların etkinlikleri dolaylı aktarımı sağlar. Bu kombinezon, Batı dünyası tarafından belirlenmiş olup evrenselleştirilmiştir.

Söz konusu bilgi türü ve niteliği itibariyle; salt fiziki gerçekliği temel alır; laboratuarda veya laboratuar şartlarında sınanır; Kartezyen doğası itibariyle dini, felsefeyi, mitolojiyi, metafiziği dışarıda bırakır; sosyal ve beşeri alanlarda matematiğin ve geometrinin diliyle ifade edilir; tabiatı nicel (kantitatif) olarak ölçer veya ölçülebilir hale getirir; telkin ettiği hayat tarzı materyalizm, dünya görüşü zımni nihilizm, bilinen sıfatı sekülarizm; fonksiyonel değeri teknolojik gelişme, icat: sıçrama alanları savaş zamanlarındaki araştırmalar; yönelimi daha yüksek düzeyde ve hacimde tahrip edici güç ve tabiatın kaynaklarını sömürme, pratik kullanımı piyasanın ekonomik düzenini güvence altında tutmaktır. Bu bilgi bireye indirgenen insanı ruhen ve entelektüel; toplumu sosyal olarak denetim altında tutmak; gelişme, büyüme, daha çok refah elde etme doğrultusunda determine etmektedir. Doğası gereği "müteal/aşkın, batın/içkin ve mead/öte" boyutlarından yoksundur. Bu bilginin sosyalist, faşist veya kapitalist/liberal sistemlerde üretiliyor olması fark etmez, inşa ettiği insan modeli aynıdır; felsefi arkaplanı aynı, ideolojik retoriği ve söylemi farklıdır. (Daha geniş bilgi için bkz. A.Bulaç, Bilgi Neyi Bilmektir?, Çıra Y. İst. 4. Bsm. 2011.)

Takip edilen müfredat yıkıcı sonuçları itibariyle eleştiriye konu olunca, parametrelerde değişikliğe gidilir. Değişim "paradigma"da yani kurucu fikir veya temelkoyucu bilgide olmadığından, parametrelerdeki değişiklik fasit daireyi biraz daha genişletir sadece. Mesela 2004'te müfredatlar yenilendi, yeni programa göre "öğrenciyi merkeze alan yapısalcı eğitim modeli"ne geçilecekti, fakat pratikte pozitivizmden hiçbir sapma kaydedilmedi.

Bu arada traji-komik örnekler diz boyu. Örnekler verelim: Öğrenciler sekiz sene sıfırı (0) doğal sayı olarak öğrenir, liseye gelince 0 doğal sayı olmaktan çıkıp 'nötr' sayı olur. Sekiz sene maddenin hali 3 olarak öğretilir (sıvı, katı, gaz), lisede "plazma" eklenir, 4'e çıkar. Dalton'a göre atomlar içi dolu küreler olarak öğretilir, parçalanamaz, lisede atomların içi boşalır ve parçalanabilir. Matematikten coğrafyaya, tarihten fiziğe, kimyadan biyolojiye her branş okutulur. Çoğu gereksiz. TM ve dil okuyanlara, hücrenin içindeki çekirdeğin içinin ne faydası var, bilinmez. Kimse dil öğrenemez, ilköğretim 4'ten liseye kadar aynı gramer öğretilir (benim oğlum bina okur, döner döner yine okur).

Öğrenciler gündelik hayatlarında meramlarını rahatça ifade edebilecekleri Türkçe'yi bile öğrenemiyor. Türkiye'de en ağır hasarı Türkçe görüyor. En başta muhafazakâr kesimlerin genel yönelimi Türkçe'den kaçıştır, neredeyse hepsi kurdukları hastanelerin Türkçe isimlerini İngilizce olarak değiştirdiler, yeni firmaların yüzde 90'ı da Türkçe değil. Okul, medya ve internet dolaşımında öğrenciler:

a) Anlamlı cümle kuramıyor,

b) Kurdukları cümlelerinin çoğu mantıki tutarlılıktan uzak;

c) Ortalama 200-300 kelimeyle 'konuşabiliyor'lar, yani aslında konuşamıyorlar, bu yüzden "beden dili" öne çıkıyor,

d) İnternet sayesinde kelimeler yapısal değişime uğruyor: Slm (selam), mrb (merhaba), as (aleykümselâm), nbr? (Ne haber), idr (idare eder) vs. Muhafazakâr bir iktidar "f-Türkçe klavye"ye bile sahip çıkamadı; ç, ş, ü, i, ğ harflerinin kullanıldığı bütün kelimeler iptal edilmiş durumda.

Sorumuz şu: Bu müfredatla sahiden çocuklara bir şeyler mi 'öğretilir?'

(Ali Bulaç-Zaman Gazetesi)

Son Güncelleme: Pazartesi, 19 Mart 2012 09:03

Gösterim: 2158

Trabzon’un Araklı ilçesi Kayaiçi köyünde bir firmanın güvenlik kamerasına yansıyan küçük kızın dayak yediği görüntülerdeki dayak atan kişinin küçük kızın babası olduğu yapılan soruşturma üzerine ortaya çıktı.

Haberin vidosu için tıklayın

kızını döven babaTrabzon'un Araklı ilçesi Kayaiçi köyünde bir HES firmasının güvenlik kamerasına yansıyan dayak olayı ile Trabzon Valiliği soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında yapılan inceleme sonucunda kız öğrenciye dayak atan kişinin babası olduğu belirlenirken, baba jandarma ekipleri tarafından köyünde gözaltına alındı.

Konuyla ilgili açıklama Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık, olayın 2 ay önce yaşandığını belirterek "Araklı'nın Kayaiçi Köyü'nde yaklaşık 2 ay önce çok yakını tarafından 9 yaşındaki kız çocuğumuz malesef dövülme tabirinin ötesinde hırpalanmış.

Bu olay bize geçtiğimiz Cuma günü bir kaset marifeti ile Araklı Kaymakamlığımıza gönderildi. Hemen bizim talimatımızla gerekli suç duyurusunda bulunularak savcılıkta gerekli işlemleri başlatarak zanlı veya zanlıların yakalanması için gerekli tahkikat başlatıldı.

Ertesi gün zanlı yakalandı. Darp edenin dışardan değil ailenin içinden olduğu tespit edildi. Bunu hem kız çocuğu olması hem çocuk olması hem de bir insanın bu şekilde dövülmesi nedeni ile şiddetle kınıyoruz. Devlet olarak da gerekirse çocuğu koruma altına alınması için gerekli işlemleri de başlattık. Bunun kabul edilebilir hiç bir tarafı yoktur" dedi.

Öte yandan 9 yaşındaki kız çocuğu Zehra Eryiğit'i döven şahsın inşaat işçisi olan ve bir süredir boşta gezen babası İsmail Eryiğit (35) olduğu belirlenirken, baba Eryiğit gözaltına alındı. Şahsın ilk ifadesinde Kayaiçi köyü İlköğretim Okulu 3. sınıf öğrencisi kızını okuldan geç döndüğü için dövdüğünü söylediği öğrenildi.

Kayaiçi köyünde meydana gelen ve bir firmanın güvenlik kamerasına yansıyan olayda, kız çocuğu, okul yolundaki köprüden geçtiği sırada, köprü üzerinde bekleyen babası tarafından tekme tokat dövülüyor. Şahıs, tekme ve tokatlarla aralıksız dövdüğü kızını dört defa havaya kaldırarak yere fırlattığı da görülüyor.

Dayak yiyen küçük kız konuştu

Trabzon’un Araklı ilçesi Kayaiçi köyünde babası tarafından dövülen ve dayak görüntüleri bir HES firmasının güvenlik kamerasına yansıyan 9 yaşındaki Zehra Eryiğit yaşadığı olayı gözyaşları ile anlattı.

Güvenlik kamerası görüntülerinin basına yansımasının ardından olayla ilgili Trabzon Valiliği soruşturma başlatırken, görüntülerdeki şahsın kızı Zehra Eryiğit’i döven baba İsmail Eryiğit olduğu belirlendi. Baba Eryiğit gözaltına alınırken, kızı Zehra Eryiğit ise bugün öğle saatlerinde babaannesi Huri Eryiğit ile Araklı Adliyesi’ne geldi. Basın mensuplarının burada sorularını cevaplandıran ilköğretim okulu öğrencisi Zehra Eryiğit “O gün biraz geç kalmıştım.

Babam da köprüde bekliyordu. Geç geldiğim için beni biraz hırpaladı. Üzgünüm” derken daha sonra ağlamaya başladı. En büyük hayalinin okuyup doktor olmak olduğunu söyleyen minik kızı babaannesi sakinleştirmeye çalıştı.

Öte yandan gözaltına alınan baba İsmail Eryiğit’in nöbetçi savcılıktaki ifadesi sürüyor.

Dayakçı baba tutuklandı

Trabzon’un Araklı ilçesi Kayaiçi köyünde kızının döverken bir HES firmasına ait güvenlik kamerası tarafından görüntülenen ve bu görüntülerin basına yansımasının ardından gözaltına alınan baba İsmail E. bugün çıkartıldığı nöbetçi mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Araklı ilçesinde nöbetçi mahkemeye çıkartılan baba İsmail E., savcılığa verdiği ifadesinde kızını okuldan çıkışta geç kaldığı için dövdüğünü söylediği öğrenilirken, “küçük yaşta kızı darp etmek” suçundan tutuklanma talebi ile sevk edildiği mahkemece tutuklanarak Araklı Cezaevi’ne gönderildi.

Adliye çıkışında jandarma görevlileri İsmail E.’nin basın mensupları tarafından görüntülenmemesi için yoğun çaba sarfetttiği gözlendi.

> 9 yaşındaki kızını sokak ortasında acımasızca dövdü

Trabzon’un Araklı ilçesi Kayaiçi köyünde bir firmanın güvenlik kamerasına yansıyan küçük kızın dayak yediği görüntülerdeki dayak atan kişinin küçük kızın babası olduğu yapılan soruşturma üzerine ortaya çıktı.

Haberin vidosu için tıklayın

kızını döven babaTrabzon'un Araklı ilçesi Kayaiçi köyünde bir HES firmasının güvenlik kamerasına yansıyan dayak olayı ile Trabzon Valiliği soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında yapılan inceleme sonucunda kız öğrenciye dayak atan kişinin babası olduğu belirlenirken, baba jandarma ekipleri tarafından köyünde gözaltına alındı.

Konuyla ilgili açıklama Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık, olayın 2 ay önce yaşandığını belirterek "Araklı'nın Kayaiçi Köyü'nde yaklaşık 2 ay önce çok yakını tarafından 9 yaşındaki kız çocuğumuz malesef dövülme tabirinin ötesinde hırpalanmış.

Bu olay bize geçtiğimiz Cuma günü bir kaset marifeti ile Araklı Kaymakamlığımıza gönderildi. Hemen bizim talimatımızla gerekli suç duyurusunda bulunularak savcılıkta gerekli işlemleri başlatarak zanlı veya zanlıların yakalanması için gerekli tahkikat başlatıldı.

Ertesi gün zanlı yakalandı. Darp edenin dışardan değil ailenin içinden olduğu tespit edildi. Bunu hem kız çocuğu olması hem çocuk olması hem de bir insanın bu şekilde dövülmesi nedeni ile şiddetle kınıyoruz. Devlet olarak da gerekirse çocuğu koruma altına alınması için gerekli işlemleri de başlattık. Bunun kabul edilebilir hiç bir tarafı yoktur" dedi.

Öte yandan 9 yaşındaki kız çocuğu Zehra Eryiğit'i döven şahsın inşaat işçisi olan ve bir süredir boşta gezen babası İsmail Eryiğit (35) olduğu belirlenirken, baba Eryiğit gözaltına alındı. Şahsın ilk ifadesinde Kayaiçi köyü İlköğretim Okulu 3. sınıf öğrencisi kızını okuldan geç döndüğü için dövdüğünü söylediği öğrenildi.

Kayaiçi köyünde meydana gelen ve bir firmanın güvenlik kamerasına yansıyan olayda, kız çocuğu, okul yolundaki köprüden geçtiği sırada, köprü üzerinde bekleyen babası tarafından tekme tokat dövülüyor. Şahıs, tekme ve tokatlarla aralıksız dövdüğü kızını dört defa havaya kaldırarak yere fırlattığı da görülüyor.

Dayak yiyen küçük kız konuştu

Trabzon’un Araklı ilçesi Kayaiçi köyünde babası tarafından dövülen ve dayak görüntüleri bir HES firmasının güvenlik kamerasına yansıyan 9 yaşındaki Zehra Eryiğit yaşadığı olayı gözyaşları ile anlattı.

Güvenlik kamerası görüntülerinin basına yansımasının ardından olayla ilgili Trabzon Valiliği soruşturma başlatırken, görüntülerdeki şahsın kızı Zehra Eryiğit’i döven baba İsmail Eryiğit olduğu belirlendi. Baba Eryiğit gözaltına alınırken, kızı Zehra Eryiğit ise bugün öğle saatlerinde babaannesi Huri Eryiğit ile Araklı Adliyesi’ne geldi. Basın mensuplarının burada sorularını cevaplandıran ilköğretim okulu öğrencisi Zehra Eryiğit “O gün biraz geç kalmıştım.

Babam da köprüde bekliyordu. Geç geldiğim için beni biraz hırpaladı. Üzgünüm” derken daha sonra ağlamaya başladı. En büyük hayalinin okuyup doktor olmak olduğunu söyleyen minik kızı babaannesi sakinleştirmeye çalıştı.

Öte yandan gözaltına alınan baba İsmail Eryiğit’in nöbetçi savcılıktaki ifadesi sürüyor.

Dayakçı baba tutuklandı

Trabzon’un Araklı ilçesi Kayaiçi köyünde kızının döverken bir HES firmasına ait güvenlik kamerası tarafından görüntülenen ve bu görüntülerin basına yansımasının ardından gözaltına alınan baba İsmail E. bugün çıkartıldığı nöbetçi mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Araklı ilçesinde nöbetçi mahkemeye çıkartılan baba İsmail E., savcılığa verdiği ifadesinde kızını okuldan çıkışta geç kaldığı için dövdüğünü söylediği öğrenilirken, “küçük yaşta kızı darp etmek” suçundan tutuklanma talebi ile sevk edildiği mahkemece tutuklanarak Araklı Cezaevi’ne gönderildi.

Adliye çıkışında jandarma görevlileri İsmail E.’nin basın mensupları tarafından görüntülenmemesi için yoğun çaba sarfetttiği gözlendi.

Son Güncelleme: Pazar, 18 Mart 2012 20:05

Gösterim: 3799

Ak Parti’nin getirdiği eğitim yasa teklifini eleştiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a, eğitim yasa teklifinin neden bakanlar kurulunda geçmediğini sordu.
gursel_tekinCHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen 'Başkent'te Kastamonu Günleri' etkinliğini ziyaret etti. Tekin, burada gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, CHP'nin Afganistan'da asker bulundurma konusundaki eleştirilerine tepki gösteren Tekin, AK Parti ve Arınç'ın 'hem iktidarı hem de muhalefeti götürmeye çalıştığını' belirten Tekin, "Yani nerede bir tepki varsa o tepkinin karşısında muhalefeti de götürmeye çalışıyorlar" dedi. Tutuklu gazeteciler ve Sivas davası ile ilgili açıklamaların buna örnek olduğunu belirten Tekin, şunları kaydetti:
"Sivas'la ilgili ya da tutuklu gazetecilerle ilgili timsah gözyaşları akıtmaya başlarlar. Medyada da arkadaşlarımızın hiçbiri sormaz Sayın Arınç'a, 'Siz Sivas'la ilgili gözyaşı döküyorsunuz ama CHP'nin 66 ve 67. maddenin TBMM'de değişmesine ilişkin teklifine bir şey söylemediniz ve reddettiniz. Çok basit bir şey varken niçin bunu reddediyor ve sonra gözyaşı döküyorsunuz?'. Gazetecilerle ilgili Sayın Başbakan daha 15 gün önce 'hiç tutuklu gazeteci yok' derken şimdi bakıyorum gazeteciler bırakılınca Sayın Arınç, Sayın Çelik ağlaşmaya başlıyorlar. O açıdan ne yazık ki çok ciddi görmüyorum. Bunlar çok ayıptır. Böyle toplumun önemli kesiminin tepkisinin önünde bir muhalefet havası içinde götürmeyi doğru bulmuyorum.  Her şeyden önce iktidar olduklarını ve bakan olduklarını unutmayacaklar."
Arınç'ın, muhalefetin Afganistan'la ilgili tepkisini 'siyasi rant sağlamak' olarak nitelendirdiğinin belirtilmesi üzerine ise "Rant deyince akla AKP gelir. İmar rantı, ihale rantı... Sayın Arınç rant kavramının ne olduğunu bilmiyorsa bir gün karşılıklı konuşuruz televizyonda. AKP deyince akla rant geliyor. CHP deyince akla rant gelmez" diye konuştu.
'MHP'nin Kur'an-ı Kerim eğitimi ve Peygamberimizin hayatının seçmeli ders olarak okutulması teklifini yapacak olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusu üzerine Tekin, eğitimin siyasilerin teklifiyle şekillenemeyeceğini söyledi. Gelişmiş ülkelerde eğitim sistemi için Şura'lar yapıldığını belirten Tekin, "Senin YÖK Başkanın ne düşünür bu konuda? Eğitim Fakülteleri dekanları ne düşünür? Eğer ortada bir hastalık varsa hastalığın doktorları bunlar. Bunlarla bir konuştuğunuzda bu eğitim sisteminin bir kinle, bir nefretle alelacele önümüze geldiğini hepiniz çok net göreceksiniz ve kanun teklifi gelmeden yolda en az 4 kez değişti. Yarın ne olacağı belli değil. Bunlar ciddi işlerdir" diye konuştu.
Eğitim sistemi ile ilgili düzenlemenin hükümet tasarısı olarak getirilmemesine ilişkin eleştirisini de yineleyen Tekin, "Çok temel, çok önemli bir sorun niçin Bakanlar Kurulu'ndan geçmedi? Çünkü Bakanlar Kurulu bile hazmedebilecek durumda değildi" dedi. Asıl Sayın Arınç'a sormanız gereken sorular bunlar. Yoksa siyasi partiler herkes bir şey teklif edebilir. Ama bizim tekliflerimizle olacak şeyler değildir. Bu bilimsel bir olay. Bilim adamları gelecek, üniversiteler başta YÖK olmak üzere. Bu bilim yuvaları ne zaman konuşacak? Bugün konuşmayacaksa ne zaman konuşacak? Bu kadar önemli bir şey siyasetçilerin iki dudağı arasına bırakılmaz. Sizin adınıza ben Sayın Arınç'a soruyorum, niçin bu Bakanlar Kurulu'ndan geçmedi? Ona da uygun bir cevap verir herhalde diye düşünüyorum" dedi.

> Eğitim reformu neden Bakanlar Kurulu’ndan geçmedi?

Ak Parti’nin getirdiği eğitim yasa teklifini eleştiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a, eğitim yasa teklifinin neden bakanlar kurulunda geçmediğini sordu.
gursel_tekinCHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen 'Başkent'te Kastamonu Günleri' etkinliğini ziyaret etti. Tekin, burada gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, CHP'nin Afganistan'da asker bulundurma konusundaki eleştirilerine tepki gösteren Tekin, AK Parti ve Arınç'ın 'hem iktidarı hem de muhalefeti götürmeye çalıştığını' belirten Tekin, "Yani nerede bir tepki varsa o tepkinin karşısında muhalefeti de götürmeye çalışıyorlar" dedi. Tutuklu gazeteciler ve Sivas davası ile ilgili açıklamaların buna örnek olduğunu belirten Tekin, şunları kaydetti:
"Sivas'la ilgili ya da tutuklu gazetecilerle ilgili timsah gözyaşları akıtmaya başlarlar. Medyada da arkadaşlarımızın hiçbiri sormaz Sayın Arınç'a, 'Siz Sivas'la ilgili gözyaşı döküyorsunuz ama CHP'nin 66 ve 67. maddenin TBMM'de değişmesine ilişkin teklifine bir şey söylemediniz ve reddettiniz. Çok basit bir şey varken niçin bunu reddediyor ve sonra gözyaşı döküyorsunuz?'. Gazetecilerle ilgili Sayın Başbakan daha 15 gün önce 'hiç tutuklu gazeteci yok' derken şimdi bakıyorum gazeteciler bırakılınca Sayın Arınç, Sayın Çelik ağlaşmaya başlıyorlar. O açıdan ne yazık ki çok ciddi görmüyorum. Bunlar çok ayıptır. Böyle toplumun önemli kesiminin tepkisinin önünde bir muhalefet havası içinde götürmeyi doğru bulmuyorum.  Her şeyden önce iktidar olduklarını ve bakan olduklarını unutmayacaklar."
Arınç'ın, muhalefetin Afganistan'la ilgili tepkisini 'siyasi rant sağlamak' olarak nitelendirdiğinin belirtilmesi üzerine ise "Rant deyince akla AKP gelir. İmar rantı, ihale rantı... Sayın Arınç rant kavramının ne olduğunu bilmiyorsa bir gün karşılıklı konuşuruz televizyonda. AKP deyince akla rant geliyor. CHP deyince akla rant gelmez" diye konuştu.
'MHP'nin Kur'an-ı Kerim eğitimi ve Peygamberimizin hayatının seçmeli ders olarak okutulması teklifini yapacak olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusu üzerine Tekin, eğitimin siyasilerin teklifiyle şekillenemeyeceğini söyledi. Gelişmiş ülkelerde eğitim sistemi için Şura'lar yapıldığını belirten Tekin, "Senin YÖK Başkanın ne düşünür bu konuda? Eğitim Fakülteleri dekanları ne düşünür? Eğer ortada bir hastalık varsa hastalığın doktorları bunlar. Bunlarla bir konuştuğunuzda bu eğitim sisteminin bir kinle, bir nefretle alelacele önümüze geldiğini hepiniz çok net göreceksiniz ve kanun teklifi gelmeden yolda en az 4 kez değişti. Yarın ne olacağı belli değil. Bunlar ciddi işlerdir" diye konuştu.
Eğitim sistemi ile ilgili düzenlemenin hükümet tasarısı olarak getirilmemesine ilişkin eleştirisini de yineleyen Tekin, "Çok temel, çok önemli bir sorun niçin Bakanlar Kurulu'ndan geçmedi? Çünkü Bakanlar Kurulu bile hazmedebilecek durumda değildi" dedi. Asıl Sayın Arınç'a sormanız gereken sorular bunlar. Yoksa siyasi partiler herkes bir şey teklif edebilir. Ama bizim tekliflerimizle olacak şeyler değildir. Bu bilimsel bir olay. Bilim adamları gelecek, üniversiteler başta YÖK olmak üzere. Bu bilim yuvaları ne zaman konuşacak? Bugün konuşmayacaksa ne zaman konuşacak? Bu kadar önemli bir şey siyasetçilerin iki dudağı arasına bırakılmaz. Sizin adınıza ben Sayın Arınç'a soruyorum, niçin bu Bakanlar Kurulu'ndan geçmedi? Ona da uygun bir cevap verir herhalde diye düşünüyorum" dedi.

Son Güncelleme: Pazar, 18 Mart 2012 20:45

Gösterim: 1816

artı eğitim dergisi Genel Yayın Yönetmeni Dergisi Cem Kaçmaz'ın eğitim reform çalışmalarıyla ilgili yazısı.

unitled3Kesintili mi olsun, kesintisiz mi?
Yönlendirme kaç yaşında başlasın?
Ortaokullar tekrar açılacak mı?
Din eğitimi verilmeli mi, verilmemeli mi?
SBS kalkacak mı, devam mı edecek?
İktidarın 4+4+4’te amacı ne?
CHP’nin önerdiği 1+8+4 ne anlama geliyor?
MHP’nin formülü ne anlatmak istiyor?
Kürtçe seçmeli ders olursa ne olur?
Rövanş mı, intikam mı?
Ne?
Aklınızda bunun gibi yüzlerce soru var eminim…
Her gün televizyonlarda eğitim tartışılıyor.
Gazetelerde yüzlerce haber yayınlanıyor.
İnternet sitelerinde binlerce haber görüyorsunuz.
Ama hepimizin kafası karışık…
Yukarıda sıraladığım soruların hiçbirine de tatmin edici yanıtlar alabilmiş değiliz…
Herkes kendi meşrebince yorumlar yapıyor, anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor…
Ama nafile, kimse sonuca ulaşamıyor…
Aslında her şey bizim yoğurt yiyişimizde düğümleniyor.
Almanya’ya bakalım…
PISA’da alınan kötü sonuçları masaya yatıran Almanya eğitim sistemini değiştirme kararı alıyor.
Eski sistemin 2015 yılına kadar tasfiyesine karar veriliyor, yeni sisteme kademeli geçiş planlanıyor.
Madem eğitim uzun vadeli bir iş, o zaman bugün karar verdim, yarın kaldırıyorum olmuyor, olursa bu kararı alanların sonuçlarına da katlanması gerekiyor.
Şöyle bir düşünün…
Çok uzağa gitmenize de gerek yok.
Son 10 yıla bir  bakın…
Tek bir iktidar döneminde eğitimde kaç değişiklik yapıldı ve nasıl uygulanmaya koyuldu?
Bugün karar verildi, yarın da başlandı, değil mi?
Tek örnek…
OKS kaldırıldı, 6, 7, 8. sınıfları kapsayan SBS getirildi.
Sonra sadece 8. sınıflara uygulanmasına karar verildi.
İyi mi…
Neden, niye getirildi, niye kaldırılıyor?
Tatmin edici bir açıklamayla karşılaştınız mı?
Sanmam…
Şimdi AK Parti, eğitimde yeni bir model ortaya koymak istiyor.
Yeni anayasa için tüm sivil toplum kuruluşlarından, hukuk fakültelerinden bu konuda katkı beklenirken, eğitimde neden bu yol tercih edilmiyor?
TBMM Başkanı Cemil Çiçek il il gezerek yeni anayasanın önemini anlatıyor, TOBB’la işbirliği yaparak…
Eğitimin anayasa kadar değeri yok mu?
Başbakan Erdoğan, reform hazırlanırken uzmanlardan yararlanıldığını söylüyor.
Neden kimsenin haberi yok, kamuoyunda neden enine boyuna tartışılmadan TBMM’den geçirilmek isteniyor?
Bir ülkede eğitimin anayasadan da önemli bir konu olduğu kavranmamışsa,
bu boş yere uğraşıyoruz anlamına gelmez mi?

> Cem Kaçmaz eğitim reformu çalışmalarını yazdı

artı eğitim dergisi Genel Yayın Yönetmeni Dergisi Cem Kaçmaz'ın eğitim reform çalışmalarıyla ilgili yazısı.

unitled3Kesintili mi olsun, kesintisiz mi?
Yönlendirme kaç yaşında başlasın?
Ortaokullar tekrar açılacak mı?
Din eğitimi verilmeli mi, verilmemeli mi?
SBS kalkacak mı, devam mı edecek?
İktidarın 4+4+4’te amacı ne?
CHP’nin önerdiği 1+8+4 ne anlama geliyor?
MHP’nin formülü ne anlatmak istiyor?
Kürtçe seçmeli ders olursa ne olur?
Rövanş mı, intikam mı?
Ne?
Aklınızda bunun gibi yüzlerce soru var eminim…
Her gün televizyonlarda eğitim tartışılıyor.
Gazetelerde yüzlerce haber yayınlanıyor.
İnternet sitelerinde binlerce haber görüyorsunuz.
Ama hepimizin kafası karışık…
Yukarıda sıraladığım soruların hiçbirine de tatmin edici yanıtlar alabilmiş değiliz…
Herkes kendi meşrebince yorumlar yapıyor, anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor…
Ama nafile, kimse sonuca ulaşamıyor…
Aslında her şey bizim yoğurt yiyişimizde düğümleniyor.
Almanya’ya bakalım…
PISA’da alınan kötü sonuçları masaya yatıran Almanya eğitim sistemini değiştirme kararı alıyor.
Eski sistemin 2015 yılına kadar tasfiyesine karar veriliyor, yeni sisteme kademeli geçiş planlanıyor.
Madem eğitim uzun vadeli bir iş, o zaman bugün karar verdim, yarın kaldırıyorum olmuyor, olursa bu kararı alanların sonuçlarına da katlanması gerekiyor.
Şöyle bir düşünün…
Çok uzağa gitmenize de gerek yok.
Son 10 yıla bir  bakın…
Tek bir iktidar döneminde eğitimde kaç değişiklik yapıldı ve nasıl uygulanmaya koyuldu?
Bugün karar verildi, yarın da başlandı, değil mi?
Tek örnek…
OKS kaldırıldı, 6, 7, 8. sınıfları kapsayan SBS getirildi.
Sonra sadece 8. sınıflara uygulanmasına karar verildi.
İyi mi…
Neden, niye getirildi, niye kaldırılıyor?
Tatmin edici bir açıklamayla karşılaştınız mı?
Sanmam…
Şimdi AK Parti, eğitimde yeni bir model ortaya koymak istiyor.
Yeni anayasa için tüm sivil toplum kuruluşlarından, hukuk fakültelerinden bu konuda katkı beklenirken, eğitimde neden bu yol tercih edilmiyor?
TBMM Başkanı Cemil Çiçek il il gezerek yeni anayasanın önemini anlatıyor, TOBB’la işbirliği yaparak…
Eğitimin anayasa kadar değeri yok mu?
Başbakan Erdoğan, reform hazırlanırken uzmanlardan yararlanıldığını söylüyor.
Neden kimsenin haberi yok, kamuoyunda neden enine boyuna tartışılmadan TBMM’den geçirilmek isteniyor?
Bir ülkede eğitimin anayasadan da önemli bir konu olduğu kavranmamışsa,
bu boş yere uğraşıyoruz anlamına gelmez mi?

Son Güncelleme: Pazar, 18 Mart 2012 17:45

Gösterim: 4212


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.