Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Türkiye'de anadilde eğitim tartışmaları devam ederken Avrupa Birliği üyesi ülkelerden İspanya'da da Türkiye'ye benzer sorunların eğitim ve siyaset gündemini uzun yıllar meşgul ettiği biliniyor. İşte İspanya ile Katalunya arasındaki yıllardır süregelen anadilde eğitim, sınav ve eğitim politikaları tartışmalarına genel bir bakış...

2008’de başlayıp 2010’da bankaların batmasıyla kendini iyiden iyiye hissettiren, günlük yaşamda özellikle sağlık ve eğitim hizmetlerinde yaralar açan ekonomik krizin bir sonucu olan işsizlik sorununa çözüm olarak üretilen İspanya Eğitim Bakanı Wert’in soyadıyla anılan Eğitim Kalitesini Arttırmaya Yönelik Yasa’ya (LOMCE) aslında sadece Katalunya’da değil, İspanyolca’nın anadil olarak kabul edilmediği diğer otonom bölgelerde (Bask Ülkesi, Balear Adaları) de şiddetle karşı çıkılmakta olsa da (örneğin Balear Adaları’nda öğretmenler şu anda süresiz grevdeler) merkezi hükümeti her konuda eleştiren, dillerini kimliklerinin bir parçası olarak kabul eden Katalanlar eğitimciler tarafından bu yasa Katalan kimliğine bir tehtid olarak algılanıyor. Bununla beraber, 2014-2015 eğitim yılında yürürlüğe geçmesi planlanan yasa, Katalan eğitimciler tarafından ise sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı olarak kabul edilen öğrenci gruplarının eğitimlerine devam edebilmelerini tehlikeye sokan, laik ve demokratik bir eğitim yerine tutucu, dindar ve konformist öğrenciler yetiştirmeye yönelik, başarısız öğrencilerin etiketlenip sistem dışına çıkarılmasını kolaylaştıran maddeler içermesinden dolayı aslında eğitim kalitesini arttırmak amacıyla yürürlüğe sokulması kabul edilen bu yasanın toplumsal uçurumlara neden olacağı savunuluyor. Katalan eğitimcilerin bu endişelerini anlamak için hem tarihlerini hem de politik sistemlerini biraz anlamak gerekiyor.

Katalanca, Katalanlar için milli bir kimlik göstergesi iken İspanyollar için İspanyol birliğine bir tehtid olarak algılanıyor

Türkiye’den bakıldığında her ne kadar İspanya denildiğinde flamenko dansı, boğa güreşleri ve sangria gibi turistik imgeler öne çıkarken tek bir İspanya kültürü olduğu var sayılsa da aslında İspanya 17 özerk bölgeden oluşan bir krallık. İspanya Krallığı’nın resmi dili İspanyolca olmakla beraber farklı özerk bölgelerde yerel diller de resmi dil olarak kabul görüyor. Katalunya ise dil konusunda bu 17 özerk bölge içinde kendi dillerini ve dil politikalarını sahiplenen ve Katalanca’ya her zaman İspanyolca’ya göre öncelik tanıyan bir özerk bölge. Katalanca farklı dialektlerini de saydığımızda Katalunya haricinde Balear Adaları’nda (Mayorka, İbiza, Menorka, Formentera), Valencia’da ve Aragon’da küçük bir bölgede yaklaşık toplam 11 milyondan fazla kişi tarafından kullanıldığı kabul edilen bir dil. Franco dönemindeki diktatörlük zamanında sadece ev içersinde gizli gizli kullanıldığı için bir süre yok olma tehlikesi ile yüz yüze kalmış Katalanca, Katalanlar için milli bir kimlik göstergesi iken İspanyollar için İspanyol birliğine bir tehtid olarak algılanmaya devam etmekte. Bu noktada İspanya merkezi hükümetinin İspanyol milliyetçisi, hristiyan demokratik ve liberal ekonomiyi savunan bir parti tarafından oluşturulduğunu söylerken Katalan yerel hükümetinin ise Katalan milliyetçisi ve bağımsızlık taraftarları tarafından yönetildiğini vurgulamakta fayda var.

Şu an halen Katalan eğitim sisteminde tüm devlet okullarında resmi dil Katalanca

Şu an halen Katalan eğitim sisteminde tüm devlet okullarında resmi dil Katalanca. Okul öncesi eğitime katılım oranının 6 aylık bebeklerden itibaren 6 yaşına kadar olan çocuklar arasında %99 civarında olan bu özerk bölgede bebekler Katalanca şarkılarla ve hikayelerle büyüyor, çocuklara önce katalanca okuma yazma öğretiliyor. İspanyolca ise ilk okulda karşılarına çıkıyor çocukların ilk defa. İngilizce gibi ayrı bir dil olarak öğretiliyor. Matematik, Fen Bilimleri, Tarih gibi dersler katalanca veriliyor. Nispeten daha yenilikçi eğitim metodları kullanılan ilkokul 6. sınıf sonrasında geleneksel öğretim metodlarının ağır bastığı, akademik kaygıların öne çıktığı 4 senelik zorunlu orta öğretim geliyor. İşte en çok fire burada veriliyor. Öğrencilerin okul başarısızlıkları artıyor ve özellikle dezavantajlı kabul edilen topluluklardan (etnik azınlıklar, düşük sosyo-ekonomik düzeye sahip göçmenler gibi) gelen öğrenciler zorunlu eğitimlerini bitirmeden okullarını bırakıyorlar. Zorunlu öğretimini bitirmeden okuldan ayrılan bu kesim aynı zamanda aktif iş gücüne katılmakta en çok zorlanan kesim olarak yaşamlarını bir şekilde devam ettirmeye çalışıyorlar. 4 senelik zorunlu orta öğretimin ardından zorunlu olmayan 2 senelik bir eğitim geliyor: üniversite okumak isteyenler liseye gidip bizim sistemimizdeki gibi Fen-Matematik-Edebiyat gibi alanlar seçiyorlar ya da mesleki eğitime yöneliyorlar. Her ne kadar günlük hayatta meslek lisesi mezunları daha kolay iş bulabiliyor ve üniversite mezunlarına göre daha çok para kazanma şansına sahip oluyorlarsa da üniversiteye girmeye yönelik akademik içerik sunan liselere göre daha düşük sosyal prestije sahipler. Üniversite’de okumak isteyen öğrenciler ise farklı oturumlarda farklı alan derslerinden yapılan seçme sınavına girmek zorunda (Selectividad ya da PAEU). Okul öncesinde başlayan Katalanca eğitim ilk öğretim, zorunlu orta öğretim ve orta öğretim sonrası lise dönemini de kapsayan bir süreçte birinci dil olma özelliğini koruyor Katalan devlet okullarında. Katalan üniversitelerine ise İspanya’nın her bölgesinden öğrenci girebiliyor ve isterlerse sınavlara İspanyolca cevap verebiliyorlar. Derslerin Katalanca ya da İspanyolca işlenmesi dersin sorumlusunun insiyatifinde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak genelde Katalan üniversitelerinde Katalan hocaların ders veriyor olması insiyatifin hangi yönde olduğuyla ilgili bir ip ucu verecektir. Lisans üstü eğitim sırasında Katalanca stajlara hazırlıklı olmak gerekirken, eğitim alanında araştırma yapabilmek için en azından okuma-anlama düzeyinde Katalanca bilmek gerekiyor. Katalanca tez yazanlara ek ödenek ve burs imkanları sunulurken Katalan üniversitelerinde öğretim üyesi olabilmek için anadil seviyesinde (C seviyesi) Katalanca bilme şartı aranıyor. Türkiye’deki KPSS’ye eş değer olan memurluk sınavında ise anadili seviyesinde Katalanca bilmek yetmiyor. Özellikle eğitim ile ilgili bir kadroya atanabilmek için edebiyat seviyesi (D seviyesi) Katalanca bilmek ve Katalanca sınavından yüksek puanlar almak gerekiyor.

Eğitim ve iş hayatında Katalanca’nın bu kadar önemli olmasına rağmen evlerde halen İspanyolca daha çok konuşuluyor. Bununla beraber 2013-2014 akademik yılında çocuklarının Katalan devlet okullarında eğitimlerine İspanyolca devam etmeleri için sadece 17 aile başvuru yapmış (kaynak: http://www.elpuntavui.cat/noticia/article/2-societat/5-societat/633753-nomes-17-families-demanen-lescolaritzacio-en-castella.html)  Sosyal kabul edilebilirlik açısından da Katalanca çok önemli bir rol oynuyor. Halk eğitim merkezlerinden tutun, belediyenin spor merkezlerine, işsizlere yönelik verilen ücretsiz kurslardan kültürel etkinliklerin duyurularına kadar her alanda Katalanca öne çıkıyor. İsminiz, milliyetiniz farklı olsa da Katalanca bildiğinizi karşınızdaki bir Katalan’a farkettirdiğiniz an sempati kazanıyorsunuz. Gelin görün ki Katalanca öğrenmesi ve kullanılması aslında o kadar da kolay bir dil değil. Türkiye’den bakıldığında Katalanca Kürtçe ile çok karşılaştırılıyor. Bana göre ise İspanyolca ile Katalanca arasındaki fark Türkiye Türkçesi ile Azeri Türkçesi arasındaki farka benziyor. İspanyolca ile Katalanca hem birbirlerine çok benziyorlar hem de bu benzerlikler dillerin günlük hayatta doğru olarak kullanılmasını tehlikeye sokuyor. İspanyolca ile Katalanca arasındaki en büyük farklılık ise ilkinin Arapçadan kelimeler almış olması, ikincisinin ise Fransızca’ya benzemesi.

Katalanlar yeni eğitim yasasına neden karşı çıkıyor?

Katalanca’nın Katalunya bağlamındaki genel durumu böyle iken Wert yasasında ne var da Katalan eğitimciler buna karşı çıkıyor şimdi de kısaca bunu gözden geçirelim.

1) Şu an yürürlükte olan yasaya göre okul konseyinin okul yönetimi üzerinde söz hakkı varken yeni yasa ile birlikte okul yönetimiyle ilgili tüm kararları verme yetkisi müdürlere geçiyor. Ek kaynak yaratabilmek için devlet okullarına sponsor kabul edilemesinin  ya da devlet okullarının özel kurumlar tarafından yönetilebilmesinin önü açılıyor.

2) Şu an Katalanca hem okulda hem evde konuşulurken yeni yasayla beraber Katalanca’nın kaderi sadece aile içinde kullanıma bırakılıyor.

3) Şimdiki yasa daha bütünleşik bir mesleki eğitim olanağı sunarken yeni yasa ayrımcı mesleki eğitim programlarını öngörüyor.

4) Üniversitelere giriş sınavı herkese eşit hak tanıyan bir seçme sınavıyken yeni yasa her üniversitenin kendi öğrencilerini seçebilmelerine olanak sağlıyor.

5) Güncel eğitim programlarında yer alan demokratik değerler doğrultusunda verilen vatandaşlık derslerinin sürezi azaltılarak zorunlu Katolik dini eğitimi ayrı bir ders olarak sunulmaya başlanıyor..

6) Yeni yasada bütünleştirici/kapsayıcı eğitim yaklaşımı yerini ayrımcı, sınıflandırıcı, etiketleyici bir sisteme bırakıyor. İşbirliği, ortak çalışma gibi değerler yerini rekabete bırakıyor.

Katalan eğitimcilerin en büyük kaygılarından biri devlet okulları ve çoğunluğu Katolik olan devlet destekli yarı özel okullar arasındaki uçurumların artacak olması. Sayısı çok fazla olmayan özel okullar ise genelde zaten ya elit katalan kesimin ya da çok uluslu şirketlerde çalışan yabancıların çocuklarına hizmet verdikleri için tartışmalarda fazla yer almıyorlar.

Katalan öğretmenler derneği olan Rosa Sensat Derneği (www.rosasensat.org) yayınladığı bildiride İspanya Eğitim Bakanlığı’nın asıl amacının Katalan çocukların İspanyollaştırılması olduğunu vurgulayarak bu amacını protesto ediyor; cinsiyet ayrımcılığı yapabilecek okulların açılmasına kanuni temel hazırlayan bu yasanın kabul edilemez olduğunu vurguluyor. İspanya içinde en çok göç alan özerk bölgelerden biri olan Katalunya’da farklı anadili olan çocukların sosyal dışlanma kurbanı olmalarının önüne geçmek ve topluma entegrasyonlarının sağlanabilmesi için Katalanca öğretilmesini ve öğrenilmesini öncelik kabul eden Eğitim Modeli’nin önemine değinerek aslında Wert yasasında ön görülen okulların politik telkin merkezleri haline gelip, öğrencilerin vatandaşlık konusundaki farkındalıklarının politik görüşler ve güç savaşları üzerine temelleneceğini, bu yüzden de  toplumda var olan her çeşit farklılığın yıkıma uğratacağı konusunda uyarılarda bulunuyor.

Eğitimin asıl amacının uluslararası iş piyasalarında rekabet edebilecek yetkinlikte vatandaşlar yetiştirerek gelecekte işleri yapcak iş gücünü yetiştirerek ekonomik büyümeyi sağlamak olarak açıklandığı bu yasa yüz yıllar boyu kapitalist sisteme karşı gelen, anarşist hareketlerin İspanya’daki merkezi olmuş Katalunya vatandaşları arasıda daha çok tartışmalara yol açacağı kesin. 2014-2015 yılında Katalan hükümeti merkezi hükümetin dayattığı bu yasayı nasıl uygulamaya sokacak, gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz.

H. Billur Çakırer

Barselona Özerk Üniversitesi

Eğitim Psikolojisi Doktora Adayı

iletişim: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

> Katalanlar yeni eğitim yasasına neden karşı çıkıyor?

Türkiye'de anadilde eğitim tartışmaları devam ederken Avrupa Birliği üyesi ülkelerden İspanya'da da Türkiye'ye benzer sorunların eğitim ve siyaset gündemini uzun yıllar meşgul ettiği biliniyor. İşte İspanya ile Katalunya arasındaki yıllardır süregelen anadilde eğitim, sınav ve eğitim politikaları tartışmalarına genel bir bakış...

2008’de başlayıp 2010’da bankaların batmasıyla kendini iyiden iyiye hissettiren, günlük yaşamda özellikle sağlık ve eğitim hizmetlerinde yaralar açan ekonomik krizin bir sonucu olan işsizlik sorununa çözüm olarak üretilen İspanya Eğitim Bakanı Wert’in soyadıyla anılan Eğitim Kalitesini Arttırmaya Yönelik Yasa’ya (LOMCE) aslında sadece Katalunya’da değil, İspanyolca’nın anadil olarak kabul edilmediği diğer otonom bölgelerde (Bask Ülkesi, Balear Adaları) de şiddetle karşı çıkılmakta olsa da (örneğin Balear Adaları’nda öğretmenler şu anda süresiz grevdeler) merkezi hükümeti her konuda eleştiren, dillerini kimliklerinin bir parçası olarak kabul eden Katalanlar eğitimciler tarafından bu yasa Katalan kimliğine bir tehtid olarak algılanıyor. Bununla beraber, 2014-2015 eğitim yılında yürürlüğe geçmesi planlanan yasa, Katalan eğitimciler tarafından ise sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı olarak kabul edilen öğrenci gruplarının eğitimlerine devam edebilmelerini tehlikeye sokan, laik ve demokratik bir eğitim yerine tutucu, dindar ve konformist öğrenciler yetiştirmeye yönelik, başarısız öğrencilerin etiketlenip sistem dışına çıkarılmasını kolaylaştıran maddeler içermesinden dolayı aslında eğitim kalitesini arttırmak amacıyla yürürlüğe sokulması kabul edilen bu yasanın toplumsal uçurumlara neden olacağı savunuluyor. Katalan eğitimcilerin bu endişelerini anlamak için hem tarihlerini hem de politik sistemlerini biraz anlamak gerekiyor.

Katalanca, Katalanlar için milli bir kimlik göstergesi iken İspanyollar için İspanyol birliğine bir tehtid olarak algılanıyor

Türkiye’den bakıldığında her ne kadar İspanya denildiğinde flamenko dansı, boğa güreşleri ve sangria gibi turistik imgeler öne çıkarken tek bir İspanya kültürü olduğu var sayılsa da aslında İspanya 17 özerk bölgeden oluşan bir krallık. İspanya Krallığı’nın resmi dili İspanyolca olmakla beraber farklı özerk bölgelerde yerel diller de resmi dil olarak kabul görüyor. Katalunya ise dil konusunda bu 17 özerk bölge içinde kendi dillerini ve dil politikalarını sahiplenen ve Katalanca’ya her zaman İspanyolca’ya göre öncelik tanıyan bir özerk bölge. Katalanca farklı dialektlerini de saydığımızda Katalunya haricinde Balear Adaları’nda (Mayorka, İbiza, Menorka, Formentera), Valencia’da ve Aragon’da küçük bir bölgede yaklaşık toplam 11 milyondan fazla kişi tarafından kullanıldığı kabul edilen bir dil. Franco dönemindeki diktatörlük zamanında sadece ev içersinde gizli gizli kullanıldığı için bir süre yok olma tehlikesi ile yüz yüze kalmış Katalanca, Katalanlar için milli bir kimlik göstergesi iken İspanyollar için İspanyol birliğine bir tehtid olarak algılanmaya devam etmekte. Bu noktada İspanya merkezi hükümetinin İspanyol milliyetçisi, hristiyan demokratik ve liberal ekonomiyi savunan bir parti tarafından oluşturulduğunu söylerken Katalan yerel hükümetinin ise Katalan milliyetçisi ve bağımsızlık taraftarları tarafından yönetildiğini vurgulamakta fayda var.

Şu an halen Katalan eğitim sisteminde tüm devlet okullarında resmi dil Katalanca

Şu an halen Katalan eğitim sisteminde tüm devlet okullarında resmi dil Katalanca. Okul öncesi eğitime katılım oranının 6 aylık bebeklerden itibaren 6 yaşına kadar olan çocuklar arasında %99 civarında olan bu özerk bölgede bebekler Katalanca şarkılarla ve hikayelerle büyüyor, çocuklara önce katalanca okuma yazma öğretiliyor. İspanyolca ise ilk okulda karşılarına çıkıyor çocukların ilk defa. İngilizce gibi ayrı bir dil olarak öğretiliyor. Matematik, Fen Bilimleri, Tarih gibi dersler katalanca veriliyor. Nispeten daha yenilikçi eğitim metodları kullanılan ilkokul 6. sınıf sonrasında geleneksel öğretim metodlarının ağır bastığı, akademik kaygıların öne çıktığı 4 senelik zorunlu orta öğretim geliyor. İşte en çok fire burada veriliyor. Öğrencilerin okul başarısızlıkları artıyor ve özellikle dezavantajlı kabul edilen topluluklardan (etnik azınlıklar, düşük sosyo-ekonomik düzeye sahip göçmenler gibi) gelen öğrenciler zorunlu eğitimlerini bitirmeden okullarını bırakıyorlar. Zorunlu öğretimini bitirmeden okuldan ayrılan bu kesim aynı zamanda aktif iş gücüne katılmakta en çok zorlanan kesim olarak yaşamlarını bir şekilde devam ettirmeye çalışıyorlar. 4 senelik zorunlu orta öğretimin ardından zorunlu olmayan 2 senelik bir eğitim geliyor: üniversite okumak isteyenler liseye gidip bizim sistemimizdeki gibi Fen-Matematik-Edebiyat gibi alanlar seçiyorlar ya da mesleki eğitime yöneliyorlar. Her ne kadar günlük hayatta meslek lisesi mezunları daha kolay iş bulabiliyor ve üniversite mezunlarına göre daha çok para kazanma şansına sahip oluyorlarsa da üniversiteye girmeye yönelik akademik içerik sunan liselere göre daha düşük sosyal prestije sahipler. Üniversite’de okumak isteyen öğrenciler ise farklı oturumlarda farklı alan derslerinden yapılan seçme sınavına girmek zorunda (Selectividad ya da PAEU). Okul öncesinde başlayan Katalanca eğitim ilk öğretim, zorunlu orta öğretim ve orta öğretim sonrası lise dönemini de kapsayan bir süreçte birinci dil olma özelliğini koruyor Katalan devlet okullarında. Katalan üniversitelerine ise İspanya’nın her bölgesinden öğrenci girebiliyor ve isterlerse sınavlara İspanyolca cevap verebiliyorlar. Derslerin Katalanca ya da İspanyolca işlenmesi dersin sorumlusunun insiyatifinde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak genelde Katalan üniversitelerinde Katalan hocaların ders veriyor olması insiyatifin hangi yönde olduğuyla ilgili bir ip ucu verecektir. Lisans üstü eğitim sırasında Katalanca stajlara hazırlıklı olmak gerekirken, eğitim alanında araştırma yapabilmek için en azından okuma-anlama düzeyinde Katalanca bilmek gerekiyor. Katalanca tez yazanlara ek ödenek ve burs imkanları sunulurken Katalan üniversitelerinde öğretim üyesi olabilmek için anadil seviyesinde (C seviyesi) Katalanca bilme şartı aranıyor. Türkiye’deki KPSS’ye eş değer olan memurluk sınavında ise anadili seviyesinde Katalanca bilmek yetmiyor. Özellikle eğitim ile ilgili bir kadroya atanabilmek için edebiyat seviyesi (D seviyesi) Katalanca bilmek ve Katalanca sınavından yüksek puanlar almak gerekiyor.

Eğitim ve iş hayatında Katalanca’nın bu kadar önemli olmasına rağmen evlerde halen İspanyolca daha çok konuşuluyor. Bununla beraber 2013-2014 akademik yılında çocuklarının Katalan devlet okullarında eğitimlerine İspanyolca devam etmeleri için sadece 17 aile başvuru yapmış (kaynak: http://www.elpuntavui.cat/noticia/article/2-societat/5-societat/633753-nomes-17-families-demanen-lescolaritzacio-en-castella.html)  Sosyal kabul edilebilirlik açısından da Katalanca çok önemli bir rol oynuyor. Halk eğitim merkezlerinden tutun, belediyenin spor merkezlerine, işsizlere yönelik verilen ücretsiz kurslardan kültürel etkinliklerin duyurularına kadar her alanda Katalanca öne çıkıyor. İsminiz, milliyetiniz farklı olsa da Katalanca bildiğinizi karşınızdaki bir Katalan’a farkettirdiğiniz an sempati kazanıyorsunuz. Gelin görün ki Katalanca öğrenmesi ve kullanılması aslında o kadar da kolay bir dil değil. Türkiye’den bakıldığında Katalanca Kürtçe ile çok karşılaştırılıyor. Bana göre ise İspanyolca ile Katalanca arasındaki fark Türkiye Türkçesi ile Azeri Türkçesi arasındaki farka benziyor. İspanyolca ile Katalanca hem birbirlerine çok benziyorlar hem de bu benzerlikler dillerin günlük hayatta doğru olarak kullanılmasını tehlikeye sokuyor. İspanyolca ile Katalanca arasındaki en büyük farklılık ise ilkinin Arapçadan kelimeler almış olması, ikincisinin ise Fransızca’ya benzemesi.

Katalanlar yeni eğitim yasasına neden karşı çıkıyor?

Katalanca’nın Katalunya bağlamındaki genel durumu böyle iken Wert yasasında ne var da Katalan eğitimciler buna karşı çıkıyor şimdi de kısaca bunu gözden geçirelim.

1) Şu an yürürlükte olan yasaya göre okul konseyinin okul yönetimi üzerinde söz hakkı varken yeni yasa ile birlikte okul yönetimiyle ilgili tüm kararları verme yetkisi müdürlere geçiyor. Ek kaynak yaratabilmek için devlet okullarına sponsor kabul edilemesinin  ya da devlet okullarının özel kurumlar tarafından yönetilebilmesinin önü açılıyor.

2) Şu an Katalanca hem okulda hem evde konuşulurken yeni yasayla beraber Katalanca’nın kaderi sadece aile içinde kullanıma bırakılıyor.

3) Şimdiki yasa daha bütünleşik bir mesleki eğitim olanağı sunarken yeni yasa ayrımcı mesleki eğitim programlarını öngörüyor.

4) Üniversitelere giriş sınavı herkese eşit hak tanıyan bir seçme sınavıyken yeni yasa her üniversitenin kendi öğrencilerini seçebilmelerine olanak sağlıyor.

5) Güncel eğitim programlarında yer alan demokratik değerler doğrultusunda verilen vatandaşlık derslerinin sürezi azaltılarak zorunlu Katolik dini eğitimi ayrı bir ders olarak sunulmaya başlanıyor..

6) Yeni yasada bütünleştirici/kapsayıcı eğitim yaklaşımı yerini ayrımcı, sınıflandırıcı, etiketleyici bir sisteme bırakıyor. İşbirliği, ortak çalışma gibi değerler yerini rekabete bırakıyor.

Katalan eğitimcilerin en büyük kaygılarından biri devlet okulları ve çoğunluğu Katolik olan devlet destekli yarı özel okullar arasındaki uçurumların artacak olması. Sayısı çok fazla olmayan özel okullar ise genelde zaten ya elit katalan kesimin ya da çok uluslu şirketlerde çalışan yabancıların çocuklarına hizmet verdikleri için tartışmalarda fazla yer almıyorlar.

Katalan öğretmenler derneği olan Rosa Sensat Derneği (www.rosasensat.org) yayınladığı bildiride İspanya Eğitim Bakanlığı’nın asıl amacının Katalan çocukların İspanyollaştırılması olduğunu vurgulayarak bu amacını protesto ediyor; cinsiyet ayrımcılığı yapabilecek okulların açılmasına kanuni temel hazırlayan bu yasanın kabul edilemez olduğunu vurguluyor. İspanya içinde en çok göç alan özerk bölgelerden biri olan Katalunya’da farklı anadili olan çocukların sosyal dışlanma kurbanı olmalarının önüne geçmek ve topluma entegrasyonlarının sağlanabilmesi için Katalanca öğretilmesini ve öğrenilmesini öncelik kabul eden Eğitim Modeli’nin önemine değinerek aslında Wert yasasında ön görülen okulların politik telkin merkezleri haline gelip, öğrencilerin vatandaşlık konusundaki farkındalıklarının politik görüşler ve güç savaşları üzerine temelleneceğini, bu yüzden de  toplumda var olan her çeşit farklılığın yıkıma uğratacağı konusunda uyarılarda bulunuyor.

Eğitimin asıl amacının uluslararası iş piyasalarında rekabet edebilecek yetkinlikte vatandaşlar yetiştirerek gelecekte işleri yapcak iş gücünü yetiştirerek ekonomik büyümeyi sağlamak olarak açıklandığı bu yasa yüz yıllar boyu kapitalist sisteme karşı gelen, anarşist hareketlerin İspanya’daki merkezi olmuş Katalunya vatandaşları arasıda daha çok tartışmalara yol açacağı kesin. 2014-2015 yılında Katalan hükümeti merkezi hükümetin dayattığı bu yasayı nasıl uygulamaya sokacak, gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz.

H. Billur Çakırer

Barselona Özerk Üniversitesi

Eğitim Psikolojisi Doktora Adayı

iletişim: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ekim 2013 14:52

Gösterim: 2321

Yunanistan, Batı Trakya'da anaokulu eğitiminde, Türkçe ve Yunanca'nın aynı anda okutulmasına karşı çıktı.

yunanistan bayrakYunanistan Eğitim Bakanlığı, Batı Trakya Türk azınlığının bölgede Türkçe ve Yunanca olmak üzere iki dilli anaokulu açılması yönündeki talebinin, "çocukların eşit şartlarda eğitim alma hakkına aykırı geçmişte kalmış pedagojik anlayış" olduğunu iddia etti.

Yunanistan Eğitim Bakanlığı, kısa bir süre önce bölgede Türkçe ve Yunanca eğitim verecek anaokulları açılması konusunda Dostluk Eşitlik ve Barış Partisi (DEB) tarafından sunulan ikinci mektuba da olumsuz yanıt verdi.

Bakanlık tarafından DEB'e gönderilen cevapta, okul öncesi eğitimin öğrencileri okul hayatına hazırlamanın yanı sıra, "geniş anlamda dengeleyici bir rolü bulunduğu" belirtilerek, "Eğitim açısından, iki ayrı müfredata sahip iki dilli anaokulları parçalanmış okul ve geçmişte kalmış pedagojik anlayış ve öğretim önerisidir. Bu uygulama çocuğun eşit şartlarda eğitim alma hakkına aykırıdır" ifadesi kullanıldı.

Anaokullarındaki eğitim konusunda Eğitim Bakanlığı'nın görüşünün de yer aldığı mektupta, Yunan devletinin, yasalar önünde eşit hak ve sorumluluklar çerçevesinde azınlık nüfusun bulunduğu bölgelerde çocukları okul yaşamına hazırlayacak devlet anaokulları açtığı vurgulandı.

Yunanistan'da, 2006 yılında çıkarılan yasayla, farklı dile, dine ya da etnik azınlığa mensup çocuklar arasında ayırım yapmadan 5 yaşını tamamlamış bütün çocukların anaokuluna gitmesi zorunluluğu getirildi.

Türklere zorunlu eğitim 6 yıl

Yunanistan'da ayrıca, zorunlu eğitim 6 artı 3 temelinde 9 yıl olarak uygulanırken, Türk azınlık okullarında bu süre altı yılla (ilkokul) sınırlı tutuluyor.

Batı Trakya'da, azınlık mensubu Türk çocuklarının büyük bölümü 6 yıllık ilköğretimin ardından İskeçe ve Gümülcine'de bulunan iki azınlık lisesinin yetersiz kalması nedeniyle orta ve lise eğitimlerini Yunanca eğitim veren devlet okullarında sürdürüyor.

> Yunanistan Türkçe'ye 'hayır' dedi

Yunanistan, Batı Trakya'da anaokulu eğitiminde, Türkçe ve Yunanca'nın aynı anda okutulmasına karşı çıktı.

yunanistan bayrakYunanistan Eğitim Bakanlığı, Batı Trakya Türk azınlığının bölgede Türkçe ve Yunanca olmak üzere iki dilli anaokulu açılması yönündeki talebinin, "çocukların eşit şartlarda eğitim alma hakkına aykırı geçmişte kalmış pedagojik anlayış" olduğunu iddia etti.

Yunanistan Eğitim Bakanlığı, kısa bir süre önce bölgede Türkçe ve Yunanca eğitim verecek anaokulları açılması konusunda Dostluk Eşitlik ve Barış Partisi (DEB) tarafından sunulan ikinci mektuba da olumsuz yanıt verdi.

Bakanlık tarafından DEB'e gönderilen cevapta, okul öncesi eğitimin öğrencileri okul hayatına hazırlamanın yanı sıra, "geniş anlamda dengeleyici bir rolü bulunduğu" belirtilerek, "Eğitim açısından, iki ayrı müfredata sahip iki dilli anaokulları parçalanmış okul ve geçmişte kalmış pedagojik anlayış ve öğretim önerisidir. Bu uygulama çocuğun eşit şartlarda eğitim alma hakkına aykırıdır" ifadesi kullanıldı.

Anaokullarındaki eğitim konusunda Eğitim Bakanlığı'nın görüşünün de yer aldığı mektupta, Yunan devletinin, yasalar önünde eşit hak ve sorumluluklar çerçevesinde azınlık nüfusun bulunduğu bölgelerde çocukları okul yaşamına hazırlayacak devlet anaokulları açtığı vurgulandı.

Yunanistan'da, 2006 yılında çıkarılan yasayla, farklı dile, dine ya da etnik azınlığa mensup çocuklar arasında ayırım yapmadan 5 yaşını tamamlamış bütün çocukların anaokuluna gitmesi zorunluluğu getirildi.

Türklere zorunlu eğitim 6 yıl

Yunanistan'da ayrıca, zorunlu eğitim 6 artı 3 temelinde 9 yıl olarak uygulanırken, Türk azınlık okullarında bu süre altı yılla (ilkokul) sınırlı tutuluyor.

Batı Trakya'da, azınlık mensubu Türk çocuklarının büyük bölümü 6 yıllık ilköğretimin ardından İskeçe ve Gümülcine'de bulunan iki azınlık lisesinin yetersiz kalması nedeniyle orta ve lise eğitimlerini Yunanca eğitim veren devlet okullarında sürdürüyor.

Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ekim 2013 10:48

Gösterim: 2340

Milli Eğitim Bakanlığı, taşıt ihtiyacı bulunan bütün illere okul ve kurumlar için 100 minibüs gönderdi.

okul servisiMilli Eğitim Bakanlığı (MEB)’ndan yapılan açıklamaya göre, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın da katıldığı törenle 100 minibüs okul ve kurumlara verildi. Taşıtların verildiği okul ve kurumlar, yatılı öğrenci sayıları ve merkeze uzaklıkları dikkate alınarak ihtiyaç önceliklerine göre belirlendi.

Açıklamada, geçen yıl da 100 minibüsün ihtiyacı olan okul ve kurumlara dağıtıldığı hatırlatıldı.

 

> MEB’den taşıt ihtiyacı olan illere 100 minibüs

Milli Eğitim Bakanlığı, taşıt ihtiyacı bulunan bütün illere okul ve kurumlar için 100 minibüs gönderdi.

okul servisiMilli Eğitim Bakanlığı (MEB)’ndan yapılan açıklamaya göre, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın da katıldığı törenle 100 minibüs okul ve kurumlara verildi. Taşıtların verildiği okul ve kurumlar, yatılı öğrenci sayıları ve merkeze uzaklıkları dikkate alınarak ihtiyaç önceliklerine göre belirlendi.

Açıklamada, geçen yıl da 100 minibüsün ihtiyacı olan okul ve kurumlara dağıtıldığı hatırlatıldı.

 

Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ekim 2013 10:23

Gösterim: 1704

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa ülkelerinin Türkiye kökenli çocuklara yönelik uygulamalarına ilişkin raporu kabul etti.

tbmmTBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Almanya, Hollanda ve Belçika Gençlik Daireleri'nin Türkiye kökenli çocuklara yönelik uygulamalarına ilişkin raporu kabul etti.

Raporda, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gençlik dairelerinin, binlerce Türkiye kökenli çocuğu ailelerinin elinden haksız yere aldığı ve bunları kendi kültüründen uzak ailelere verdiği yönünde çıkan iddialar üzerine inceleme yaptığı belirtildi.

Bu çerçevede komisyonun, heyetler halinde 15-19 Nisan 2013 tarihlerinde Almanya, 19-22 Haziran 2013 tarihlerinde Hollanda ve 17-19 Haziran 2013 tarihlerinde Belçika’da konuya ilişkin inceleme ziyaretlerinde bulunduğu ifade edilen raporda, velayet hakkının, anne ve baba için çocukları ile yakın ilişki kurma hakkı veren son derece üstün ve kutsal bir temel insani hak olduğu belirterek, velayet hakkının aileden alınması ve bir başka birime veya aileye verilmesi kararının gençlik dairesi kararı yerine, mahkeme kararıyla olması gerektiği ifade edildi.

Çocukların çok basit sebeplerle ailelerinden alındığı kaydedilen raporda, gençlik daireleri uygulamalarının asıl hedefinin, aile bütünlüğünü koruma yönünde olması gerektiği vurgulandı.

Çocuğun aileden alınması durumunda, kendi kültür ve yaşam tarzına en yakın akraba ve ailelere verilmesi gerektiği kaydedilen raporda, "Gençlik daireleri tarafından çocuğun aileden alınma safhasında, çocuğun akrabalarına veya aile yakınlarına verilebilme durum ve şartlarının olup olmadığı hususunda araştırılma yapılması gerekmekte, bu araştırmanın sonucunda çocuğun yerleştirileceği bir aile yakını bulunmaması halinde çocuk gençlik dairesi tarafından diğer uygun ailelere verilmelidir" denildi.

Aile ile alıkonulan çocuklar arasında sürekli şahsi ilişki kurulmasına imkan sağlanmasının önemine işeret edildi. Bazen çocukların ailesi ile 6 ayı aşkın bir süre görüştürülmeyerek, geçici olarak algılanan bu sürecin sürekli hale dönüşmesine zemin hazırlandığı ifade edilen raporda, şöyle denildi:

"El koyma uygulaması geçici bir tedbirdir. El koyma uygulaması geçici ve tedbir niteliğinde bir durum olduğuna göre ailenin durumu sık aralıklarla kontrol edilmek suretiyle ailenin içinde bulunduğu negatif durum ve tutumların ortadan kalktığının tespit edilmesi halinde, çocuk aileye iade edilmelidir. Belçika da olduğu gibi, zorunlu olarak yılda en az iki defa çocukları elinden alınan aileler nezdinde araştırma ve inceleme yapılmalı, ailelerdeki negatif durum ve tutumların ortadan kalktığının tespit edilmesi halinde çocukların biran önce ailelere iade edilmesi gerekmektedir.

Alıkonulan çocuğun kendi kültür ve kimliği açısından anadilini konuşmasına imkan sağlanmalıdır. Bazı gençlik dairesi görevlilerinin şahsi ilişkinin devam ettirilmesi için yapılan görüşmelerde, çocuk ile ailesinin Türkçe dilini konuşmalarına izin verilmeyerek, çocuğun anadilini kullanmasının engellenmesi suretiyle, çocuğun ana dilini ve dolayısı ile kendi kültür ve kimliğini unutturma girişimi içinde bulunduğu saptanmıştır. Aileler çocuklarını geri alabilmek için uzun ve meşakkatli bir yargı sürecinden geçmeye mecbur tutulmaktadır. Gençlik dairesinin el koyma uygulamasından sonra, bu uygulamanın ortadan kaldırılması amacıyla ailenin mahkemeye başvurmak zorunda bırakılması, ailenin uzun ve meşakkatli bir yargı süreci ile karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır."

 "Gençlik daireleri hem hakim hem de savcı"

 Raporda, mahkemelerin karar verirken gençlik daireleri tarafından hazırlanan raporları esas almasının gençlik dairelerini hem savcı hem de hakim konumuna getirdiği belirtildi. Mahkeme kararına esas teşkil edecek raporların gençlik dairesi uzmanları dışında, başka uzmanlar veya bilirkişilerce hazırlanmasının büyük önem arz ettiği vurgulandı.

Almanya ve Hollanda toplumunda, Türk aile yapısı hakkındaki önyargıların giderilmesi gerektiği ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi:

"Gençlik dairelerinde Türkiye kökenli uzman istihdamının artırılması büyük önem arz etmektedir. Çocukları gençlik daireleri tarafından el konulan ailelere, uzmanlarca hukuki ve psikolojik destek verilmelidir. Türkiye kökenli ailelerin koruyucu aile olması teşvik edilmelidir. Almanya’daki dış temsilciliklerimiz nezdinde aile danışmanlığı hizmeti verecek birimlerin oluşturulması yararlı olacaktır.

Türkiye toplumundaki aile içi problemler, çocukların gençlik daireleri uygulamalarına maruz kalmasına neden olmaktadır. Türkiye’den göç eden vatandaşlarımızın göç ettikleri ülke koşullarına en kısa sürede uyum sağlaması gerekmektedir. El konulan çocuklarımızın çoğunluğunun barınma yurtlarında kaldığı ve buralarda çocuklarımızın çok ciddi sorun ve tehlikeler ile karşı karşıya bulunduğu anlaşılmıştır. Nitekim Hollanda’da alıkonulan 671 çocuktan 504’ü yurtlarda kalmakta, Almanya’da ise alıkonulan çocukların yarısından fazlasının yurtlarda kaldığı tahmin edilmektedir. Bu nedenle yurtlarda kalan çocuklarla ilgili acilen bir çalışma yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır."

> Türk çocuklar çok basit sebeplerle ailelerinden alınıyor

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa ülkelerinin Türkiye kökenli çocuklara yönelik uygulamalarına ilişkin raporu kabul etti.

tbmmTBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Almanya, Hollanda ve Belçika Gençlik Daireleri'nin Türkiye kökenli çocuklara yönelik uygulamalarına ilişkin raporu kabul etti.

Raporda, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gençlik dairelerinin, binlerce Türkiye kökenli çocuğu ailelerinin elinden haksız yere aldığı ve bunları kendi kültüründen uzak ailelere verdiği yönünde çıkan iddialar üzerine inceleme yaptığı belirtildi.

Bu çerçevede komisyonun, heyetler halinde 15-19 Nisan 2013 tarihlerinde Almanya, 19-22 Haziran 2013 tarihlerinde Hollanda ve 17-19 Haziran 2013 tarihlerinde Belçika’da konuya ilişkin inceleme ziyaretlerinde bulunduğu ifade edilen raporda, velayet hakkının, anne ve baba için çocukları ile yakın ilişki kurma hakkı veren son derece üstün ve kutsal bir temel insani hak olduğu belirterek, velayet hakkının aileden alınması ve bir başka birime veya aileye verilmesi kararının gençlik dairesi kararı yerine, mahkeme kararıyla olması gerektiği ifade edildi.

Çocukların çok basit sebeplerle ailelerinden alındığı kaydedilen raporda, gençlik daireleri uygulamalarının asıl hedefinin, aile bütünlüğünü koruma yönünde olması gerektiği vurgulandı.

Çocuğun aileden alınması durumunda, kendi kültür ve yaşam tarzına en yakın akraba ve ailelere verilmesi gerektiği kaydedilen raporda, "Gençlik daireleri tarafından çocuğun aileden alınma safhasında, çocuğun akrabalarına veya aile yakınlarına verilebilme durum ve şartlarının olup olmadığı hususunda araştırılma yapılması gerekmekte, bu araştırmanın sonucunda çocuğun yerleştirileceği bir aile yakını bulunmaması halinde çocuk gençlik dairesi tarafından diğer uygun ailelere verilmelidir" denildi.

Aile ile alıkonulan çocuklar arasında sürekli şahsi ilişki kurulmasına imkan sağlanmasının önemine işeret edildi. Bazen çocukların ailesi ile 6 ayı aşkın bir süre görüştürülmeyerek, geçici olarak algılanan bu sürecin sürekli hale dönüşmesine zemin hazırlandığı ifade edilen raporda, şöyle denildi:

"El koyma uygulaması geçici bir tedbirdir. El koyma uygulaması geçici ve tedbir niteliğinde bir durum olduğuna göre ailenin durumu sık aralıklarla kontrol edilmek suretiyle ailenin içinde bulunduğu negatif durum ve tutumların ortadan kalktığının tespit edilmesi halinde, çocuk aileye iade edilmelidir. Belçika da olduğu gibi, zorunlu olarak yılda en az iki defa çocukları elinden alınan aileler nezdinde araştırma ve inceleme yapılmalı, ailelerdeki negatif durum ve tutumların ortadan kalktığının tespit edilmesi halinde çocukların biran önce ailelere iade edilmesi gerekmektedir.

Alıkonulan çocuğun kendi kültür ve kimliği açısından anadilini konuşmasına imkan sağlanmalıdır. Bazı gençlik dairesi görevlilerinin şahsi ilişkinin devam ettirilmesi için yapılan görüşmelerde, çocuk ile ailesinin Türkçe dilini konuşmalarına izin verilmeyerek, çocuğun anadilini kullanmasının engellenmesi suretiyle, çocuğun ana dilini ve dolayısı ile kendi kültür ve kimliğini unutturma girişimi içinde bulunduğu saptanmıştır. Aileler çocuklarını geri alabilmek için uzun ve meşakkatli bir yargı sürecinden geçmeye mecbur tutulmaktadır. Gençlik dairesinin el koyma uygulamasından sonra, bu uygulamanın ortadan kaldırılması amacıyla ailenin mahkemeye başvurmak zorunda bırakılması, ailenin uzun ve meşakkatli bir yargı süreci ile karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır."

 "Gençlik daireleri hem hakim hem de savcı"

 Raporda, mahkemelerin karar verirken gençlik daireleri tarafından hazırlanan raporları esas almasının gençlik dairelerini hem savcı hem de hakim konumuna getirdiği belirtildi. Mahkeme kararına esas teşkil edecek raporların gençlik dairesi uzmanları dışında, başka uzmanlar veya bilirkişilerce hazırlanmasının büyük önem arz ettiği vurgulandı.

Almanya ve Hollanda toplumunda, Türk aile yapısı hakkındaki önyargıların giderilmesi gerektiği ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi:

"Gençlik dairelerinde Türkiye kökenli uzman istihdamının artırılması büyük önem arz etmektedir. Çocukları gençlik daireleri tarafından el konulan ailelere, uzmanlarca hukuki ve psikolojik destek verilmelidir. Türkiye kökenli ailelerin koruyucu aile olması teşvik edilmelidir. Almanya’daki dış temsilciliklerimiz nezdinde aile danışmanlığı hizmeti verecek birimlerin oluşturulması yararlı olacaktır.

Türkiye toplumundaki aile içi problemler, çocukların gençlik daireleri uygulamalarına maruz kalmasına neden olmaktadır. Türkiye’den göç eden vatandaşlarımızın göç ettikleri ülke koşullarına en kısa sürede uyum sağlaması gerekmektedir. El konulan çocuklarımızın çoğunluğunun barınma yurtlarında kaldığı ve buralarda çocuklarımızın çok ciddi sorun ve tehlikeler ile karşı karşıya bulunduğu anlaşılmıştır. Nitekim Hollanda’da alıkonulan 671 çocuktan 504’ü yurtlarda kalmakta, Almanya’da ise alıkonulan çocukların yarısından fazlasının yurtlarda kaldığı tahmin edilmektedir. Bu nedenle yurtlarda kalan çocuklarla ilgili acilen bir çalışma yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır."

Son Güncelleme: Perşembe, 24 Ekim 2013 10:30

Gösterim: 1338

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na verdiği talimatla İstiklal Marşı’nı yeniden yorumlattı.

İstiklal Marşı bestesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nca (CSO) yeniden yorumlandı.

Ses aralıkları, müzik eğitimi almayanlarca daha kolay yorumlanacak şekilde düzenlenirken, başlangıçtaki marş vurgusu güçlendirildi. 170 sanatçının katıldığı büyük bir orkestrayla küçük dokunuşlar yapıldı. Şef Rengim Gökmen, “Daha marş gibi oldu. Daha vurgulu hale getirdik, eksikleri biraz örtmeye çalıştık” dedi. Gül’ün yaptırdığı yeni kayıt, Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullara gönderdiği genelgeyle ortaya çıktı. Kaydın bir CD ile eklendiği genelgede, “Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle Şef Rengim Gökmen yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından İstiklal Marşı’nın yeni kaydı yapılmıştır. Mevcut İstiklal Marşı kaydına kıyasla daha fazla enstrüman ve yeni teknoloji ses kaydı kullanılmıştır” denildi.

> İstiklal Marşı’nı yeniden yorumlattı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na verdiği talimatla İstiklal Marşı’nı yeniden yorumlattı.

İstiklal Marşı bestesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nca (CSO) yeniden yorumlandı.

Ses aralıkları, müzik eğitimi almayanlarca daha kolay yorumlanacak şekilde düzenlenirken, başlangıçtaki marş vurgusu güçlendirildi. 170 sanatçının katıldığı büyük bir orkestrayla küçük dokunuşlar yapıldı. Şef Rengim Gökmen, “Daha marş gibi oldu. Daha vurgulu hale getirdik, eksikleri biraz örtmeye çalıştık” dedi. Gül’ün yaptırdığı yeni kayıt, Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullara gönderdiği genelgeyle ortaya çıktı. Kaydın bir CD ile eklendiği genelgede, “Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle Şef Rengim Gökmen yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından İstiklal Marşı’nın yeni kaydı yapılmıştır. Mevcut İstiklal Marşı kaydına kıyasla daha fazla enstrüman ve yeni teknoloji ses kaydı kullanılmıştır” denildi.

Son Güncelleme: Pazartesi, 21 Ekim 2013 08:13

Gösterim: 1235


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.