Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
İzmir’de Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR) yurtlarının kız-erkek olarak ayrılması üzerine, Ege Üniversitesi’nde kampüse çadır kuran gençler eylemlerine devam ediyor.
Kendi deyimleriyle ‘çadırdan alternatif yurt’ kuran öğrenciler, 24 saat buradan ayrılmıyor. Çadırlarda kalıp, kültürel aktiviteler yapan çok sayıda öğrenci, karar geri çekilinceye kadar eylemlerine devam edeceklerini açıkladı. Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) üyesi bir grup genç, Ege Üniversitesi’nde öğrenim gören öğrencilerin kalmak için İnciraltı’ndaki yurtlara günde üç saatlik yolculukla gitmek zorunda kaldıklarını söyledi. Gençler, amaçlarının yurt ayrımcılığı nedeniyle mağdur olan arkadaşlarına geçici olarak çadırlarda barınma imkânı yaratmak olduğunu belirtti. Kurdukları alternatif çadırlarda kalan üniversiteliler, Bornova’da evlerde kalan öğrencilere de çağrıda bulundu. Bornova’da uygun evlerin öğrencilere açılmasını isteyen FKF temsilcileri, “Geçici çadır yurdumuzda şimdilik 60 kişi kalıyor. Yemekleri ise belediyeler gönderiyor. Öğrencilerin burada en az iki- üç ay konaklamalarını sağlayacağız” dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
İzmir’de Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR) yurtlarının kız-erkek olarak ayrılması üzerine, Ege Üniversitesi’nde kampüse çadır kuran gençler eylemlerine devam ediyor.
Kendi deyimleriyle ‘çadırdan alternatif yurt’ kuran öğrenciler, 24 saat buradan ayrılmıyor. Çadırlarda kalıp, kültürel aktiviteler yapan çok sayıda öğrenci, karar geri çekilinceye kadar eylemlerine devam edeceklerini açıkladı. Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) üyesi bir grup genç, Ege Üniversitesi’nde öğrenim gören öğrencilerin kalmak için İnciraltı’ndaki yurtlara günde üç saatlik yolculukla gitmek zorunda kaldıklarını söyledi. Gençler, amaçlarının yurt ayrımcılığı nedeniyle mağdur olan arkadaşlarına geçici olarak çadırlarda barınma imkânı yaratmak olduğunu belirtti. Kurdukları alternatif çadırlarda kalan üniversiteliler, Bornova’da evlerde kalan öğrencilere de çağrıda bulundu. Bornova’da uygun evlerin öğrencilere açılmasını isteyen FKF temsilcileri, “Geçici çadır yurdumuzda şimdilik 60 kişi kalıyor. Yemekleri ise belediyeler gönderiyor. Öğrencilerin burada en az iki- üç ay konaklamalarını sağlayacağız” dedi.
Son Güncelleme: Cuma, 27 Eylül 2013 10:06
Gösterim: 1998
Özgür Bolat’ın Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü yazısı “Ceza, neden işe yaramaz”
Özgür Bolat, Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinde “Bir aile disiplin etme yöntemi olarak cezayı kullanıyorsa, istenmeyen davranış meşrulaşır, çocuk suçluluk duygusunu yaşamaz, ahlaki olarak gelişemez ve rehberlik için ailesine başvuramaz. Güvensiz bir ailede hayatına devam eder. Onun için ceza vermek yerine, çocukta sorumluluk duygusu geliştirilmelidir.” Diye yazdı.
Özgür Bolat’ın yazısını okumak için Tıklayın
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Özgür Bolat’ın Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü yazısı “Ceza, neden işe yaramaz”
Özgür Bolat, Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinde “Bir aile disiplin etme yöntemi olarak cezayı kullanıyorsa, istenmeyen davranış meşrulaşır, çocuk suçluluk duygusunu yaşamaz, ahlaki olarak gelişemez ve rehberlik için ailesine başvuramaz. Güvensiz bir ailede hayatına devam eder. Onun için ceza vermek yerine, çocukta sorumluluk duygusu geliştirilmelidir.” Diye yazdı.
Özgür Bolat’ın yazısını okumak için Tıklayın
Son Güncelleme: Cuma, 27 Eylül 2013 09:22
Gösterim: 1996
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), öğrencilere olimpiyat ruhunu aşılamak için ders kitaplarında bu konuya kapsamlı yer verdi. Ders kitabında öğrencilere olimpiyat oyunlarının kuruluş çalışmaları, olimpizm konuları anlatılırken, öğrencilerden ''antik olimpiyat oyunlarında bazı sporcuların yarışları kazanmak için rakiplerine rüşvet verdiğinin bilindiği ve bu konuyu olimpizm anlayışı çerçevesinde tartışmaları'' isteniyor.
Bakanlık, güzel sanatlar ve spor liselerinde okutulan beden eğitimi ve spor tarihi ders kitabında, ''Yeni çağlarda spor'' ünite başlığıyla modern olimpiyat oyunlarına ilişkin kapsamlı bilgiyi liseli öğrencilerine vermeyi amaçlıyor.
Ders kitabında öğrencilere olimpiyat oyunlarının kuruluş çalışmaları, olimpizm konuları anlatılırken, öğrencilerden ''antik olimpiyat oyunlarında bazı sporcuların yarışları kazanmak için rakiplerine rüşvet verdiğinin bilindiği ve bu konuyu olimpizm anlayışı çerçevesinde tartışmaları'' isteniyor.
Uluslararası Olimpiyat Komitesine (IOC) başkanlık yapan isimlerle bu komitede Türkiye'yi temsil eden isimlere de yer veriliyor.
Modern olimpiyatların temelini atan Coubertin de anlatılıyor
Derste etkinlik kapsamında öğrencilerden, ''Olimpiyatlarda yaşanan organizasyon bozukluğunun günümüzde yaşanmaması için IOC ne tür tedbirler almalıdır, olimpiyatların dörder yıllık periyotlarla başka ülkelerde yapılmasında IOC neden çok ısrarcı olmuştur'' sorularını cevaplamaları bekleniyor.
Öğrencilerden ayrıca, olimpiyat oyunlarının siyasi propaganda, dil, din ve ırk gibi amaçlar için kullanıldığı organizasyonlar olup olmadığını araştırmaları ve bu konuda sunum hazırlamaları isteniyor.
Ders kitabında, modern olimpiyat oyunlarının temelini atan Fransız Baron Pierre de Coubertin üzerinde sıklıkla duruluyor, onun kişisel özellikleri, sporla ilgili düşünceleri, hayatındaki önemli olaylar ve dünya milletleri üzerinde bıraktığı etki aktarılıyor.
Ayrıca, Coubertin'in komiteye üye olacak yeni ülkeler bulmak üzere İstanbul'a yaptığı ziyarette okuma parçası olarak öğrencilere sunuluyor.
İstanbul'un adaylık süreci
"Olimpiyatlarda Türkler" de kitapta geniş yer alan konular arasında. Birinci Dünya Savaşı sonunda toplanan komitece çok yanlış bir karar alarak savaşta yenilen ülkeler arasında bulunan Türkiye'nin 1920 oyunlarına davet edilmediği bilgisi aktarılıyor.
''Olimpiyatlarda yokuz'' etkinlik başlığıyla öğrencilere ''Coğrafi olarak Atina'ya daha yakın olmamıza rağmen ilk kez 1908 Londra Olimpiyat Oyunlarında yer almamızı neye bağlıyorsunuz'' sorusu yöneltiliyor.
Ders kibanda İstanbul'un adaylık süreci de anlatılıyor. İstanbul'un olimpiyat oyunlarına adaylık sürecinin Türkiye'nin kapsamlı bir Olimpiyat Yasası'nı kabul etmesiyle başladığı vurgulanıyor. Türkiye'de özellikle 1980'li yıllarda yaygınlaşan olimpiyat düşüncesinin 1990'lı yıllarda İstanbul'un olimpiyatlara talip olmasıyla üst düzeye ulaştığı ifade ediliyor.
Adaylık kesintisiz sürüyor
İstanbul'un ilk kez 2000 yaz olimpiyatlarına aday olduğu hatırlatılarak, İstanbul'un olimpiyatları düzenlemeye talip olmasının IOC tarafından ''İstanbul'un kararlılığı ve ciddiyetinin göstergesi'' olarak değerlendirildiği aktarılıyor. İstanbul'un adaylığının kesintisiz sürdüğüne dikkat çekiliyor.
Kitapta, 2000 ve 2008 olimpiyatlarında yapılan seçim sonuçlarına yer verilerek, İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun oyunların İstanbul'da düzenlenmesi hedefinden asla vazgeçmediği vurgulanıyor.
Mevcut sporcu sayısını artırmayı ve güçlü bir spor kültürü oluşturmayı ilke olarak benimseyen Türkiye'nin birçok uluslararası spor organizasyonlarına ev sahipliği yapabileceğini gösterdiğine işaret ediliyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), öğrencilere olimpiyat ruhunu aşılamak için ders kitaplarında bu konuya kapsamlı yer verdi. Ders kitabında öğrencilere olimpiyat oyunlarının kuruluş çalışmaları, olimpizm konuları anlatılırken, öğrencilerden ''antik olimpiyat oyunlarında bazı sporcuların yarışları kazanmak için rakiplerine rüşvet verdiğinin bilindiği ve bu konuyu olimpizm anlayışı çerçevesinde tartışmaları'' isteniyor.
Bakanlık, güzel sanatlar ve spor liselerinde okutulan beden eğitimi ve spor tarihi ders kitabında, ''Yeni çağlarda spor'' ünite başlığıyla modern olimpiyat oyunlarına ilişkin kapsamlı bilgiyi liseli öğrencilerine vermeyi amaçlıyor.
Ders kitabında öğrencilere olimpiyat oyunlarının kuruluş çalışmaları, olimpizm konuları anlatılırken, öğrencilerden ''antik olimpiyat oyunlarında bazı sporcuların yarışları kazanmak için rakiplerine rüşvet verdiğinin bilindiği ve bu konuyu olimpizm anlayışı çerçevesinde tartışmaları'' isteniyor.
Uluslararası Olimpiyat Komitesine (IOC) başkanlık yapan isimlerle bu komitede Türkiye'yi temsil eden isimlere de yer veriliyor.
Modern olimpiyatların temelini atan Coubertin de anlatılıyor
Derste etkinlik kapsamında öğrencilerden, ''Olimpiyatlarda yaşanan organizasyon bozukluğunun günümüzde yaşanmaması için IOC ne tür tedbirler almalıdır, olimpiyatların dörder yıllık periyotlarla başka ülkelerde yapılmasında IOC neden çok ısrarcı olmuştur'' sorularını cevaplamaları bekleniyor.
Öğrencilerden ayrıca, olimpiyat oyunlarının siyasi propaganda, dil, din ve ırk gibi amaçlar için kullanıldığı organizasyonlar olup olmadığını araştırmaları ve bu konuda sunum hazırlamaları isteniyor.
Ders kitabında, modern olimpiyat oyunlarının temelini atan Fransız Baron Pierre de Coubertin üzerinde sıklıkla duruluyor, onun kişisel özellikleri, sporla ilgili düşünceleri, hayatındaki önemli olaylar ve dünya milletleri üzerinde bıraktığı etki aktarılıyor.
Ayrıca, Coubertin'in komiteye üye olacak yeni ülkeler bulmak üzere İstanbul'a yaptığı ziyarette okuma parçası olarak öğrencilere sunuluyor.
İstanbul'un adaylık süreci
"Olimpiyatlarda Türkler" de kitapta geniş yer alan konular arasında. Birinci Dünya Savaşı sonunda toplanan komitece çok yanlış bir karar alarak savaşta yenilen ülkeler arasında bulunan Türkiye'nin 1920 oyunlarına davet edilmediği bilgisi aktarılıyor.
''Olimpiyatlarda yokuz'' etkinlik başlığıyla öğrencilere ''Coğrafi olarak Atina'ya daha yakın olmamıza rağmen ilk kez 1908 Londra Olimpiyat Oyunlarında yer almamızı neye bağlıyorsunuz'' sorusu yöneltiliyor.
Ders kibanda İstanbul'un adaylık süreci de anlatılıyor. İstanbul'un olimpiyat oyunlarına adaylık sürecinin Türkiye'nin kapsamlı bir Olimpiyat Yasası'nı kabul etmesiyle başladığı vurgulanıyor. Türkiye'de özellikle 1980'li yıllarda yaygınlaşan olimpiyat düşüncesinin 1990'lı yıllarda İstanbul'un olimpiyatlara talip olmasıyla üst düzeye ulaştığı ifade ediliyor.
Adaylık kesintisiz sürüyor
İstanbul'un ilk kez 2000 yaz olimpiyatlarına aday olduğu hatırlatılarak, İstanbul'un olimpiyatları düzenlemeye talip olmasının IOC tarafından ''İstanbul'un kararlılığı ve ciddiyetinin göstergesi'' olarak değerlendirildiği aktarılıyor. İstanbul'un adaylığının kesintisiz sürdüğüne dikkat çekiliyor.
Kitapta, 2000 ve 2008 olimpiyatlarında yapılan seçim sonuçlarına yer verilerek, İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun oyunların İstanbul'da düzenlenmesi hedefinden asla vazgeçmediği vurgulanıyor.
Mevcut sporcu sayısını artırmayı ve güçlü bir spor kültürü oluşturmayı ilke olarak benimseyen Türkiye'nin birçok uluslararası spor organizasyonlarına ev sahipliği yapabileceğini gösterdiğine işaret ediliyor.
Son Güncelleme: Cuma, 20 Eylül 2013 12:47
Gösterim: 1808
Haşmet Babaoğlu’nun Sabah Gazetesi’ndeki bugünkü yazısı…
Okul... Çocukluksuz çocuklar!
Görünmez adam olsanız da bir ilköğretim okulunda dolaşsanız...
Önce tören saatinde ve teneffüste bahçede, sonra ders saatlerinde sınıflarda olup bitenleri izleseniz...
Çok vakit geçmeden "çocukluğun tatil edilmesidir okul" diyen şaire hak verirsiniz.
Oralardakiler çocuktur, kesin! Ama yaşadıkları şeye "çocukluk" denemez, denmemeli!
Ki zaten yetişkinlerin dünyası da öyle kurulur; her şey birbirine okulla bağlanır.
"/derslerini çalış, ödevlerini yap, sabahları karını öp/ akşamları buse kondur, imtihanlarını ver/ sınıflarını geç, yüksel, yüksel, yüksel ki yerin..." (H.Ergülen)
Anlamışsınızdır, geçen hafta bıraktığım yerden okul konusuna devam ediyorum...
Hani demiştim ya, okul varlığıyla bile bir dert!
Bir tür mutsuzluk fabrikası! Kırgın kuşaklar yetiştirme kampı!
Ama acaba daha pratik bakabilir miyiz?
Bilişsel psikolojinin önde gelen isimlerinden Daniel T. Willingham'ın 2009'da çıkan "Why Don't Students Like Schools?" adlı kitabı Batı'da epeyce yankı uyandırdı. Willingham meseleye "disiplin toplumu ve okul kurumu" gibi radikal bir perspektiften bakmak yerine okul ortamı ve öğretim modelini "iyileştirme"yi hedefliyor.
Ona göre bugünkü öğretim modelleri ne insan zihninin işleyişine uyuyor, ne de modern hayatın getirdiklerine.
Mesela her öğretmeni şu soru içten içe huzursuz kılar: Az önce sınıfta anlatılan basit şeyler bile öğrencilerin aklında kalmazken, nasıl oluyor da geçen hafta seyrettikleri bir film ya da diziyi bütün ayrıntılarıyla hatırlıyorlar?
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Haşmet Babaoğlu’nun Sabah Gazetesi’ndeki bugünkü yazısı…
Okul... Çocukluksuz çocuklar!
Görünmez adam olsanız da bir ilköğretim okulunda dolaşsanız...
Önce tören saatinde ve teneffüste bahçede, sonra ders saatlerinde sınıflarda olup bitenleri izleseniz...
Çok vakit geçmeden "çocukluğun tatil edilmesidir okul" diyen şaire hak verirsiniz.
Oralardakiler çocuktur, kesin! Ama yaşadıkları şeye "çocukluk" denemez, denmemeli!
Ki zaten yetişkinlerin dünyası da öyle kurulur; her şey birbirine okulla bağlanır.
"/derslerini çalış, ödevlerini yap, sabahları karını öp/ akşamları buse kondur, imtihanlarını ver/ sınıflarını geç, yüksel, yüksel, yüksel ki yerin..." (H.Ergülen)
Anlamışsınızdır, geçen hafta bıraktığım yerden okul konusuna devam ediyorum...
Hani demiştim ya, okul varlığıyla bile bir dert!
Bir tür mutsuzluk fabrikası! Kırgın kuşaklar yetiştirme kampı!
Ama acaba daha pratik bakabilir miyiz?
Bilişsel psikolojinin önde gelen isimlerinden Daniel T. Willingham'ın 2009'da çıkan "Why Don't Students Like Schools?" adlı kitabı Batı'da epeyce yankı uyandırdı. Willingham meseleye "disiplin toplumu ve okul kurumu" gibi radikal bir perspektiften bakmak yerine okul ortamı ve öğretim modelini "iyileştirme"yi hedefliyor.
Ona göre bugünkü öğretim modelleri ne insan zihninin işleyişine uyuyor, ne de modern hayatın getirdiklerine.
Mesela her öğretmeni şu soru içten içe huzursuz kılar: Az önce sınıfta anlatılan basit şeyler bile öğrencilerin aklında kalmazken, nasıl oluyor da geçen hafta seyrettikleri bir film ya da diziyi bütün ayrıntılarıyla hatırlıyorlar?
Son Güncelleme: Pazartesi, 23 Eylül 2013 11:36
Gösterim: 2253
Özgür Bolat, Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde öğrencilerin başarılı olması için velilerinin dikkat etmesi gereken önemli noktaları yazdı.
İşte Bolat’ın yazısı;
Okullar açıldı. Daha öğretim yılının başındayken, velilerin dikkat etmesi gereken bazı kritik noktalar var.
Bu noktalara dikkat edilmezse, çocuk öğrenme tutkusunu kaybedebilir ve dış referanslı yetişebilir. Nedir bu kritik noktalar?
Çocuklarınızı ödülle motive etmeyin!
Çocuğunuza ödülle ders çalıştırmaya ya da ödev yaptırmaya çalışırsanız, çocuğun derse olan ilgisi azalacaktır. Örneğin, “Ödevini yaparsan, bilgisayarla oynayabilirsin.” dediğiniz an, çocuk ödevi araç olarak görmeye başlayacak ve ilgisi azalacaktır. Amaç bilgisayar olacaktır. Ödevi yapmak zaten çocuğun sorumluluğudur. Ödül verilirse, çocuk ödevi sorumluluğu olarak görmeyi bırakacaktır.
Ceza, çocukları ödüllendirir!
Çocuğunuza ceza ile iş yaptırmaya çalışırsanız, aslında ödüllendirmiş olursunuz. Çocuğa o işi yapmama hakkı verirsiniz. Örneğin, “Ödevini yapmazsan, bilgisayar yok sana.” derseniz, çocuk “Tamam, bilgisayar ile oynamam, ödevi de yapmam.” der. Ödevi yapmamak meşrulaşır.
Çocuğun zekasını övmeyin!
Çocuğun zekasını överseniz, “Aferin benim akıllı oğluma/kızıma!” derseniz, çocuk başarısını zekaya bağlar. Zeki olarak etiketlenen çocuk da bu etiketi kaybetmemek için başarısız olma ihtimali olan işlerden kaçar. Çünkü başarısız olursa, aptal hisseder. Risk almaz. Onun için zekayı değil, çalışmayı önplana çıkartın. Bu durumda başarısız olursa, çalışarak daha iyi yapabileceğine inanır.
Çocuğu övgü ile motive etmeyin!
Çocuk iyi bir şey yapınca överseniz, bir süre sonra o işi sizden övgü almak için yapacaktır. Kendinize bağımlı çocuk yetiştirmiş olursunuz. Onun için çocuğa sadece övgü yerine, övgü ve geri bildirim verin. “Aferin oğluma!” ya da “Aferin kızım çok güzel olmuş!” derseniz, övgü olur. Ama çok güzel olmuş deyip, yaptığı işi güzel yapan şeyleri söylerseniz, çocuk o işi neden iyi yaptığını bilir ve sürekli gelişim gösterir. Örneğin, ödevini gösteren çocuğa “Aferin, çizgilerin dışında çıkmadan yazmışsın” deyin.
Çocuğun kendini değerlendirmesini sağlayın!
Sizin fikrinize başvuran çocuğa, hemen fikrinizi söyleyip, onun düşünmesini engellemeyin. “Anne/baba nasıl olmuş?” derse, “Sence nasıl olmuş?” deyip düşünmesini ve kendini değerlendirmesini sağlayın. “Güzel olmuş!” derse, “Güzel yapan sence ne?” diye sorun, daha da düşündürün.
Çocuğun ilgisini canlı tutun!
Çocuk yaptığı bir işi size gösterince, “Çok güzel olmuş.” ya da “Tamam, aferin. Devam et.” gibi sözler ile geçiştirmeyin. Çocuğun kendini anlatmasına izin verin. Örneğin, yaptığı resmi size getiren çocuğa “Anlat bakalım ne çizdin?” deyip ilgisini canlı tutun.
Çocuğunuzu başka çocuklar ile karşılaştırmayın!
Çocuğunuzu başkası ile karşılaştırırsanız, çocuk kendi değerini başkasına göre belirler. Kendi seviyesine göre çok gelişim gösterse de, başkasından daha kötü sonuç aldıysa, mutsuz olacaktır. Her çocuk sadece kendisi olduğu için değerlidir. Çocuğu kendisi ile karşılaştırın. Çocuk başkası ile değil, kendisi ile yarışsın.
Beklentilerinize dikkat edin!
Çocuğunuzdan yüksek not, başarı, birincilik gibi şeyler beklemeyin. Bunlar çocuğun kontrolü dışındadır. Çok çalışsa bile, birinci olamayabilir. Çocuğunuzun mutsuzluğunu kendi ellerinizle tasarlamış olursunuz. Ama çocuğun kontrolü altında olan şeyleri bekleyin. Örneğin, çok çalışmasını, planlı olmasını, dürüst olmasını bekleyin.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Özgür Bolat, Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde öğrencilerin başarılı olması için velilerinin dikkat etmesi gereken önemli noktaları yazdı.
İşte Bolat’ın yazısı;
Okullar açıldı. Daha öğretim yılının başındayken, velilerin dikkat etmesi gereken bazı kritik noktalar var.
Bu noktalara dikkat edilmezse, çocuk öğrenme tutkusunu kaybedebilir ve dış referanslı yetişebilir. Nedir bu kritik noktalar?
Çocuklarınızı ödülle motive etmeyin!
Çocuğunuza ödülle ders çalıştırmaya ya da ödev yaptırmaya çalışırsanız, çocuğun derse olan ilgisi azalacaktır. Örneğin, “Ödevini yaparsan, bilgisayarla oynayabilirsin.” dediğiniz an, çocuk ödevi araç olarak görmeye başlayacak ve ilgisi azalacaktır. Amaç bilgisayar olacaktır. Ödevi yapmak zaten çocuğun sorumluluğudur. Ödül verilirse, çocuk ödevi sorumluluğu olarak görmeyi bırakacaktır.
Ceza, çocukları ödüllendirir!
Çocuğunuza ceza ile iş yaptırmaya çalışırsanız, aslında ödüllendirmiş olursunuz. Çocuğa o işi yapmama hakkı verirsiniz. Örneğin, “Ödevini yapmazsan, bilgisayar yok sana.” derseniz, çocuk “Tamam, bilgisayar ile oynamam, ödevi de yapmam.” der. Ödevi yapmamak meşrulaşır.
Çocuğun zekasını övmeyin!
Çocuğun zekasını överseniz, “Aferin benim akıllı oğluma/kızıma!” derseniz, çocuk başarısını zekaya bağlar. Zeki olarak etiketlenen çocuk da bu etiketi kaybetmemek için başarısız olma ihtimali olan işlerden kaçar. Çünkü başarısız olursa, aptal hisseder. Risk almaz. Onun için zekayı değil, çalışmayı önplana çıkartın. Bu durumda başarısız olursa, çalışarak daha iyi yapabileceğine inanır.
Çocuğu övgü ile motive etmeyin!
Çocuk iyi bir şey yapınca överseniz, bir süre sonra o işi sizden övgü almak için yapacaktır. Kendinize bağımlı çocuk yetiştirmiş olursunuz. Onun için çocuğa sadece övgü yerine, övgü ve geri bildirim verin. “Aferin oğluma!” ya da “Aferin kızım çok güzel olmuş!” derseniz, övgü olur. Ama çok güzel olmuş deyip, yaptığı işi güzel yapan şeyleri söylerseniz, çocuk o işi neden iyi yaptığını bilir ve sürekli gelişim gösterir. Örneğin, ödevini gösteren çocuğa “Aferin, çizgilerin dışında çıkmadan yazmışsın” deyin.
Çocuğun kendini değerlendirmesini sağlayın!
Sizin fikrinize başvuran çocuğa, hemen fikrinizi söyleyip, onun düşünmesini engellemeyin. “Anne/baba nasıl olmuş?” derse, “Sence nasıl olmuş?” deyip düşünmesini ve kendini değerlendirmesini sağlayın. “Güzel olmuş!” derse, “Güzel yapan sence ne?” diye sorun, daha da düşündürün.
Çocuğun ilgisini canlı tutun!
Çocuk yaptığı bir işi size gösterince, “Çok güzel olmuş.” ya da “Tamam, aferin. Devam et.” gibi sözler ile geçiştirmeyin. Çocuğun kendini anlatmasına izin verin. Örneğin, yaptığı resmi size getiren çocuğa “Anlat bakalım ne çizdin?” deyip ilgisini canlı tutun.
Çocuğunuzu başka çocuklar ile karşılaştırmayın!
Çocuğunuzu başkası ile karşılaştırırsanız, çocuk kendi değerini başkasına göre belirler. Kendi seviyesine göre çok gelişim gösterse de, başkasından daha kötü sonuç aldıysa, mutsuz olacaktır. Her çocuk sadece kendisi olduğu için değerlidir. Çocuğu kendisi ile karşılaştırın. Çocuk başkası ile değil, kendisi ile yarışsın.
Beklentilerinize dikkat edin!
Çocuğunuzdan yüksek not, başarı, birincilik gibi şeyler beklemeyin. Bunlar çocuğun kontrolü dışındadır. Çok çalışsa bile, birinci olamayabilir. Çocuğunuzun mutsuzluğunu kendi ellerinizle tasarlamış olursunuz. Ama çocuğun kontrolü altında olan şeyleri bekleyin. Örneğin, çok çalışmasını, planlı olmasını, dürüst olmasını bekleyin.
Son Güncelleme: Perşembe, 19 Eylül 2013 14:13
Gösterim: 2166