Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

İstanbul Üniversitesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavgada 7 kişi yaralandı, 12 kişi ise gözaltına alındı.

iuSabah saatlerinde, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında sözlü tartışma çıktı. Tartışmanın büyümesi üzerinde iki gruptaki öğrenciler kavgaya tutuştu. Taşlı, sopalı kavgada 7 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Bunun üzerine olay yerine polis ve ambulans ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri üniversite kampüsüne girerek yaralıları ambulansla çevredeki hastanelere götürdü.

> İstanbul Üniversitesi’nde 12 gözaltı

İstanbul Üniversitesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavgada 7 kişi yaralandı, 12 kişi ise gözaltına alındı.

iuSabah saatlerinde, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında sözlü tartışma çıktı. Tartışmanın büyümesi üzerinde iki gruptaki öğrenciler kavgaya tutuştu. Taşlı, sopalı kavgada 7 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Bunun üzerine olay yerine polis ve ambulans ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri üniversite kampüsüne girerek yaralıları ambulansla çevredeki hastanelere götürdü.

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Aralık 2014 14:16

Gösterim: 855

Eğitim sisteminde köklü bir geleneğe ve geçmişe sahip olan Milli Eğitim Şuraları'nda, en fazla karar alınan konu, yüzde 17 ile öğretmenlik mesleğine ilişkin oldu.

sura_mebEğitime ışık tutacak kararların alındığı Milli Eğitim Şuraları'nın 19'uncusu geçtiğimiz hafta Antalya'da yapıldı. 19. Milli Eğitim Şurası'nda yaklaşık 200 öneri gündeme getirilirken, bunlardan 185'i tavsiye kararına dönüştü. Tavsiye kararlarının 49'u öğretim programları ve haftalık ders çizelgelerine, 42'si öğretmen niteliğine, 47'şer karar ise okul güvenliği ve eğitim yöneticilerin niteliğinin artırılmasına ilişkin oldu.

Milli Eğitim Bakanılığının bugüne kadar yapılan 18 şuraya ilişkin yaptığı inceleme raporuna göre ise bugüne kadar yapılan şuralar incelendiğinde, en fazla karar alınan konu yüzde 17 ile öğretmenlik mesleğine ilişkin oldu. Öğretmenliğe ilişkin bu kararları müfredat ve altyapı konuları izledi.
Öğretmenliği, yüzde 16 ile müfredat, yüzde 11'le altyapı, yüzde 10'la ilköğretim, yüzde 10'la mesleki eğitim, yüzde 9'la hayat boyu, yüzde 8'le ortaöğretim, yüzde 7 ile merkez teşkilatı, yüzde 4'le okul öncesi eğitim, yüzde 3'le yükseköğretim, yüzde 3'le rehberlik, yüzde 2 ile de özel eğitim kararları izledi.
İlk karar köy okullarıydı
MEB kaynaklarından derlenen bilgilere göre, eğitimle ilgili görüşleri tartışmak, geliştirmek ve politikaları oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen Milli Eğitim Şuraları'nın ilki, 1921 yılında Heyet-i İlmiye tarafından Maarif Kongresi adıyla düzenlendi.
Bugünkü adıyla Milli Eğitim Şuraları'nın yapıldığı 1939'a kadar yapılan kongrelerin gündemini, dönemin eğitimle ilgili istatistiki bilgilerinin tespiti, o zamana kadar uygulanan ilköğretim programlarının ve orta dereceli okul programlarının niteliği ve yapısının değerlendirilmesi oluşturdu. Şurada alınan ilk karar ise köy okullarının iyileştirilmesi yönünde verildi. Yüksekokul ve fakültelerin MEB'e bağlanmasına karar verilen şurada, alınan diğer önemli karar ise okul ders kitaplarının devlet sistemi (tek tip kitap) uygulaması olmuştu.
Ahlak eğitimi ilk kez 2. şurada kabul edildi
Bakanlık tarafından 1943'te toplanan 2. Milli Eğitim Şurası'nda ise 4 karar alındı. Bunlardan biri okullarda ahlak terbiyesinin geliştirilmesi yönündeydi. Buna göre, şurada her dereceli okulların içinde ve dışında ahlak eğitimi için tedbirlerin alınması kararı benimsenmişti. Bütün eğitim kurumlarında anadili eğitim çalışmalarının arttırılması, ders kitaplarında milli tarihe yer verilmesi de alınan diğer şura kararlarıydı.
1946'da toplanan 3. Eğitim Şurası'nın ana gündem maddelerinden biri erkek sanat ortaokulları ve enstitüleri program ve yönetmeliği, bir diğeri ise kız enstitüleri program ve yönetmeliğinin oluşturulmasıydı.
Liselerin dört yıl olması gündemdeydi
4. Milli Eğitim Şurası'nda ise yeni ortaokul programı projesinin incelenmesi ve lise ders konularının dört yıllık teşkilata göre tespiti gibi konular gündemi oluştururdu. Şurada öğretmen yetiştiren kurumların ihtiyaçlara göre düzenlenmesi ve bu kurumların programlarında gerekli değişikliklerin yapılması yönünde kararlar alındı.
1953'de toplanan 5. Milli Eğitim Şurası'nda ise korunmaya muhtaç ve özel eğitime muhtaç çocuklar, çeşitli mevzuat düzenlemeleri gündem konuları olarak belirlendi.
1957'de toplanan 6. şurada da kız teknik ve erkek teknik öğretimin programlarının düzenlenmesi, çıraklık okullarının açılması, bu kurumlarda yabancı dil saatlerinin arttırılması kararları alındı.
Özel okulların desteklenmesi ilk kez 7. şurada
1962'de yılında gerçekleştirilen 7. Milli Eğitim Şurası'nda ise lise ve dengi meslek okullarında fakültelere girişte sınav sistemi ve imam hatip okullarının yapısıyla ilgili düzenlemeler yapıldı. Özel okulların desteklenmesi de yine bu şuranın kararları arasında yerini aldı.
1970 yılındaki 8. Milli Eğitim Şurası'nda ise ilk karar "Türk eğitim sisteminin yapısı biri diğerine dayalı İlköğretim, Ortaöğretim ve Yüksek öğretim olmak üzere üç öğretim derecesinden oluşur" yönündeydi.
Ortaöğretimin yapısının da birinci devre ortaöğretim ve ikinci devre ortaöğretim olmak üzere iki devre olacağı da benimsendi. İkinci devrenin çeşitli programlarına yöneltmenin "yol gösterici" nitelikte olduğu, "zorlayıcı" olmadığına vurgu yapılan bir başka karar da alındı.
1974'deki 9. Milli Eğitim Şurası'nda ise din bilgisi dersinin isteğe bağlı olarak 6 ve 7. sınıflarda haftada birer saat okutulması tavsiye edildi. Temel eğitim ve ortaöğretim din bilgisi programlarının gözden geçirilmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılması yönündeki görüş de benimsendi.
Öğrencilere çok ucuz fiyatlarla veya tamamen ücretsiz olarak ilkokul ve ortaokul kitapları vermek için başlatılan tek kitap uygulamasının sürdürülmesi de alınan kararlar arasında bulunuyor.
1981'de 10. Milli Eğitim Şurası'nda ise ana sınıflarının başlangıçta zorunlu olmayan ancak daha sonra zorunlu kılınacak bir düzey olarak alınması kararı benimsendi. 1982'de 11. Milli Eğitim Şurası'nda ise öğretmenlik mesleğine yatkın kişilerin öğretmen olması yönünde bir mekanizma oluşturulması karara bağlandı. Öğretmenlerin hayat şartlarının sürekli incelenmesi, iyileştirilmesine yönelik tedbirlerin alınması ve çeşitli konularda öğretmenlere maddi yardımların yapılması da benimsenen kararlar arasında yer aldı.
1986'daki 12. Milli Eğitim Şurası'nda ise liselerin bünyesinde bulunan ortaokulların tamamen ilköğretim bünyesine alınması benimsenirken, ilköğretime başlama yaşı da 72 ay olarak belirlendi. Uzaktan eğitimin de görüşüldüğü şurada, yükseköğretime geçişte uygulanan sınavın tedrici olarak kaldırılması da benimsenen kararlar arasındaydı.
Şurada televizyonun mümkün olduğunca bütün kanallarıyla eğitimde kullanılması yönünde bir karar da öne çıktı. Ayrıca, bilgisayarlı eğitime geçilebilmesi için gerekli altyapı çalışmalarına başlanılması da ilk kez bu şurada ele alınan konular arasına girdi.
1900'lü yılların şuraları
1990 yılındaki 13. şura kararlarında ise yaygın eğitim konusunda halkın motive edilmesine vurgu yapıldı. Yaygın eğitim ile örgün eğitim arasında denkliğin sağlanarak birbiri arasında geçiş yapılabilmesi de gündeme alınan kararlar arasına girdi.
1993'deki 14. Milli Eğitim Şurası'nda görevi başında şehit edilen öğretmenlerin ailelerine yapılmakta olan yardımın arttırılması ve çocuklarının her türlü eğitim öğretim giderlerinin karşılanması için gerekli çalışmaların başlatılması ve sonuçlandırılması da gündem konuları arasında öne çıktı.
1996'daki 15. Milli Eğitim Şurası'nda da anadolu öğretmen ve öğretmen liselerinin, eğitim fakültelerinin esas kaynağını oluşturması kararı alındı.
1999'da 16. Milli Eğitim Şurası'nda öğretmenlerin mesleki yönden geliştirilmeleri için iş dünyasına yakın işbirliği sağlayacak tedbirlerin alınması tavsiye edildi.
2006'daki 17. şurada da okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi için çalışmalara başlanması yönündeki karar çıktı. Ağırlıklı ortaöğretim başarı puanının kaldırılması ve sanal hareketlilikte okulların kendilerine ait web sitesinin hazırlanması yönündeki karar da kabul edildi. Türkiye dışında yaşayan çocukların, bulundukları ülke okullarında Türk dili, kültür ve inançlarına yönelik eğitimleri etkin bir şekilde sürdürülmesi gerektiğine de vurgu yapıldı.
4+4+4 eğitim sistemi ve değerleri belirlemeye yönelik çalışmalar şura kararıydı.
2010 Kasım’ında gerçekleştirilen 18. Milli Eğitim Şurasının en çok konuşulan kararı ise zorunlu eğitimin bir yıl okul öncesi eğitim 4 yıl, temel eğitim 4 yıl yönlendirme ve ortaöğretime hazırlık eğitimi 4 yıl ortaöğretim olmak üzere farklı ortamlarda eğitim almaya fırsat verecek şekilde 13 yıl olacak şekilde düzenlenmesi gerektiği yönündeki karar oldu. Geçen hafta yapılan 19. Milli Eğitim Şurası'nda tartışılan değerler eğitimine ilişkin bu şurada da kararlar alandı. Buna göre, Bakanlık çocukların ve gençlerin sahip olduğu değerleri belirlemeye yönelik ülke çapında alan araştırma yapması ve bu araştırmanın her 4 yılda bir güncellenmesi ve ödüllendirme kriterlerinde, değerler eğitimi açısından örnek davranışlar sergileyen öğrencilere yönelik düzenlemeler yapılması kararları alındı.

> Dünden bugüne Şura kararlarında ilk sıra öğüretmenlerin

Eğitim sisteminde köklü bir geleneğe ve geçmişe sahip olan Milli Eğitim Şuraları'nda, en fazla karar alınan konu, yüzde 17 ile öğretmenlik mesleğine ilişkin oldu.

sura_mebEğitime ışık tutacak kararların alındığı Milli Eğitim Şuraları'nın 19'uncusu geçtiğimiz hafta Antalya'da yapıldı. 19. Milli Eğitim Şurası'nda yaklaşık 200 öneri gündeme getirilirken, bunlardan 185'i tavsiye kararına dönüştü. Tavsiye kararlarının 49'u öğretim programları ve haftalık ders çizelgelerine, 42'si öğretmen niteliğine, 47'şer karar ise okul güvenliği ve eğitim yöneticilerin niteliğinin artırılmasına ilişkin oldu.

Milli Eğitim Bakanılığının bugüne kadar yapılan 18 şuraya ilişkin yaptığı inceleme raporuna göre ise bugüne kadar yapılan şuralar incelendiğinde, en fazla karar alınan konu yüzde 17 ile öğretmenlik mesleğine ilişkin oldu. Öğretmenliğe ilişkin bu kararları müfredat ve altyapı konuları izledi.
Öğretmenliği, yüzde 16 ile müfredat, yüzde 11'le altyapı, yüzde 10'la ilköğretim, yüzde 10'la mesleki eğitim, yüzde 9'la hayat boyu, yüzde 8'le ortaöğretim, yüzde 7 ile merkez teşkilatı, yüzde 4'le okul öncesi eğitim, yüzde 3'le yükseköğretim, yüzde 3'le rehberlik, yüzde 2 ile de özel eğitim kararları izledi.
İlk karar köy okullarıydı
MEB kaynaklarından derlenen bilgilere göre, eğitimle ilgili görüşleri tartışmak, geliştirmek ve politikaları oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen Milli Eğitim Şuraları'nın ilki, 1921 yılında Heyet-i İlmiye tarafından Maarif Kongresi adıyla düzenlendi.
Bugünkü adıyla Milli Eğitim Şuraları'nın yapıldığı 1939'a kadar yapılan kongrelerin gündemini, dönemin eğitimle ilgili istatistiki bilgilerinin tespiti, o zamana kadar uygulanan ilköğretim programlarının ve orta dereceli okul programlarının niteliği ve yapısının değerlendirilmesi oluşturdu. Şurada alınan ilk karar ise köy okullarının iyileştirilmesi yönünde verildi. Yüksekokul ve fakültelerin MEB'e bağlanmasına karar verilen şurada, alınan diğer önemli karar ise okul ders kitaplarının devlet sistemi (tek tip kitap) uygulaması olmuştu.
Ahlak eğitimi ilk kez 2. şurada kabul edildi
Bakanlık tarafından 1943'te toplanan 2. Milli Eğitim Şurası'nda ise 4 karar alındı. Bunlardan biri okullarda ahlak terbiyesinin geliştirilmesi yönündeydi. Buna göre, şurada her dereceli okulların içinde ve dışında ahlak eğitimi için tedbirlerin alınması kararı benimsenmişti. Bütün eğitim kurumlarında anadili eğitim çalışmalarının arttırılması, ders kitaplarında milli tarihe yer verilmesi de alınan diğer şura kararlarıydı.
1946'da toplanan 3. Eğitim Şurası'nın ana gündem maddelerinden biri erkek sanat ortaokulları ve enstitüleri program ve yönetmeliği, bir diğeri ise kız enstitüleri program ve yönetmeliğinin oluşturulmasıydı.
Liselerin dört yıl olması gündemdeydi
4. Milli Eğitim Şurası'nda ise yeni ortaokul programı projesinin incelenmesi ve lise ders konularının dört yıllık teşkilata göre tespiti gibi konular gündemi oluştururdu. Şurada öğretmen yetiştiren kurumların ihtiyaçlara göre düzenlenmesi ve bu kurumların programlarında gerekli değişikliklerin yapılması yönünde kararlar alındı.
1953'de toplanan 5. Milli Eğitim Şurası'nda ise korunmaya muhtaç ve özel eğitime muhtaç çocuklar, çeşitli mevzuat düzenlemeleri gündem konuları olarak belirlendi.
1957'de toplanan 6. şurada da kız teknik ve erkek teknik öğretimin programlarının düzenlenmesi, çıraklık okullarının açılması, bu kurumlarda yabancı dil saatlerinin arttırılması kararları alındı.
Özel okulların desteklenmesi ilk kez 7. şurada
1962'de yılında gerçekleştirilen 7. Milli Eğitim Şurası'nda ise lise ve dengi meslek okullarında fakültelere girişte sınav sistemi ve imam hatip okullarının yapısıyla ilgili düzenlemeler yapıldı. Özel okulların desteklenmesi de yine bu şuranın kararları arasında yerini aldı.
1970 yılındaki 8. Milli Eğitim Şurası'nda ise ilk karar "Türk eğitim sisteminin yapısı biri diğerine dayalı İlköğretim, Ortaöğretim ve Yüksek öğretim olmak üzere üç öğretim derecesinden oluşur" yönündeydi.
Ortaöğretimin yapısının da birinci devre ortaöğretim ve ikinci devre ortaöğretim olmak üzere iki devre olacağı da benimsendi. İkinci devrenin çeşitli programlarına yöneltmenin "yol gösterici" nitelikte olduğu, "zorlayıcı" olmadığına vurgu yapılan bir başka karar da alındı.
1974'deki 9. Milli Eğitim Şurası'nda ise din bilgisi dersinin isteğe bağlı olarak 6 ve 7. sınıflarda haftada birer saat okutulması tavsiye edildi. Temel eğitim ve ortaöğretim din bilgisi programlarının gözden geçirilmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılması yönündeki görüş de benimsendi.
Öğrencilere çok ucuz fiyatlarla veya tamamen ücretsiz olarak ilkokul ve ortaokul kitapları vermek için başlatılan tek kitap uygulamasının sürdürülmesi de alınan kararlar arasında bulunuyor.
1981'de 10. Milli Eğitim Şurası'nda ise ana sınıflarının başlangıçta zorunlu olmayan ancak daha sonra zorunlu kılınacak bir düzey olarak alınması kararı benimsendi. 1982'de 11. Milli Eğitim Şurası'nda ise öğretmenlik mesleğine yatkın kişilerin öğretmen olması yönünde bir mekanizma oluşturulması karara bağlandı. Öğretmenlerin hayat şartlarının sürekli incelenmesi, iyileştirilmesine yönelik tedbirlerin alınması ve çeşitli konularda öğretmenlere maddi yardımların yapılması da benimsenen kararlar arasında yer aldı.
1986'daki 12. Milli Eğitim Şurası'nda ise liselerin bünyesinde bulunan ortaokulların tamamen ilköğretim bünyesine alınması benimsenirken, ilköğretime başlama yaşı da 72 ay olarak belirlendi. Uzaktan eğitimin de görüşüldüğü şurada, yükseköğretime geçişte uygulanan sınavın tedrici olarak kaldırılması da benimsenen kararlar arasındaydı.
Şurada televizyonun mümkün olduğunca bütün kanallarıyla eğitimde kullanılması yönünde bir karar da öne çıktı. Ayrıca, bilgisayarlı eğitime geçilebilmesi için gerekli altyapı çalışmalarına başlanılması da ilk kez bu şurada ele alınan konular arasına girdi.
1900'lü yılların şuraları
1990 yılındaki 13. şura kararlarında ise yaygın eğitim konusunda halkın motive edilmesine vurgu yapıldı. Yaygın eğitim ile örgün eğitim arasında denkliğin sağlanarak birbiri arasında geçiş yapılabilmesi de gündeme alınan kararlar arasına girdi.
1993'deki 14. Milli Eğitim Şurası'nda görevi başında şehit edilen öğretmenlerin ailelerine yapılmakta olan yardımın arttırılması ve çocuklarının her türlü eğitim öğretim giderlerinin karşılanması için gerekli çalışmaların başlatılması ve sonuçlandırılması da gündem konuları arasında öne çıktı.
1996'daki 15. Milli Eğitim Şurası'nda da anadolu öğretmen ve öğretmen liselerinin, eğitim fakültelerinin esas kaynağını oluşturması kararı alındı.
1999'da 16. Milli Eğitim Şurası'nda öğretmenlerin mesleki yönden geliştirilmeleri için iş dünyasına yakın işbirliği sağlayacak tedbirlerin alınması tavsiye edildi.
2006'daki 17. şurada da okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi için çalışmalara başlanması yönündeki karar çıktı. Ağırlıklı ortaöğretim başarı puanının kaldırılması ve sanal hareketlilikte okulların kendilerine ait web sitesinin hazırlanması yönündeki karar da kabul edildi. Türkiye dışında yaşayan çocukların, bulundukları ülke okullarında Türk dili, kültür ve inançlarına yönelik eğitimleri etkin bir şekilde sürdürülmesi gerektiğine de vurgu yapıldı.
4+4+4 eğitim sistemi ve değerleri belirlemeye yönelik çalışmalar şura kararıydı.
2010 Kasım’ında gerçekleştirilen 18. Milli Eğitim Şurasının en çok konuşulan kararı ise zorunlu eğitimin bir yıl okul öncesi eğitim 4 yıl, temel eğitim 4 yıl yönlendirme ve ortaöğretime hazırlık eğitimi 4 yıl ortaöğretim olmak üzere farklı ortamlarda eğitim almaya fırsat verecek şekilde 13 yıl olacak şekilde düzenlenmesi gerektiği yönündeki karar oldu. Geçen hafta yapılan 19. Milli Eğitim Şurası'nda tartışılan değerler eğitimine ilişkin bu şurada da kararlar alandı. Buna göre, Bakanlık çocukların ve gençlerin sahip olduğu değerleri belirlemeye yönelik ülke çapında alan araştırma yapması ve bu araştırmanın her 4 yılda bir güncellenmesi ve ödüllendirme kriterlerinde, değerler eğitimi açısından örnek davranışlar sergileyen öğrencilere yönelik düzenlemeler yapılması kararları alındı.

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Aralık 2014 12:09

Gösterim: 1422

Bedelli askerlik ile sözleşmeli er ve erbaşla ilgili düzenlemeleri kapsayan yasa teklifi kabul edilerek yasalaştı.

Bedelli askerlik ile sözleşmeli er ve erbaşla ilgili düzenlemeleri kapsayan yasa teklifi kabul edilerek yasalaştı.Bedelli askerlik ve sözleşmeli er ve erbaş başvurularını da kapsayan Askerlik Kanunu ile Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu'nda değişiklik yapan kanun ile, 1 Ocak 1988 tarihi dahil, daha önce doğanlar istekleri halinde, 18 bin Türk Lirası ödemeleri şartıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklar.

Bedelli askerlik ve sözleşmeli er ve erbaş başvurularını da kapsayan Askerlik Kanunu ile Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu'nda değişiklik yapan kanun teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek, kanunlaştı.

Buna göre, her ne sebeple olursa olsun henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış ve 1 Ocak 1988 tarihi dahil, daha önce doğanlar, 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanunu'na tabi yükümlüler, istekleri halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde askerlik şubelerine veya yurtdışı temsilciliklerine başvurmaları ve 18 bin Türk Lirası para veya Merkez Bankası döviz satış kuruna göre ödeme tarihindeki karşılığı kadar konvertible yabancı ülke parasını defaten ödemeleri şartıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklar.

Her ne sebeple olursa olsun daha önce bedelli veya dövizli askerlik hizmeti kapsamından çıkarılanlardan yaş şartını taşıyanlar, istekleri halinde bu hükümlerden yararlanabilecekler.

Sağlık sebepleriyle askerlikten muaf olanlar da yararlanabilecek

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sağlık sebebiyle haklarında verilen askerliğe elverişli olmadıklarına dair kararlardan dolayı askerlik hizmetinden muaf tutulanlar da istekleri halinde yaş şartı aranmaksızın bedelli askerlikten faydalanabilecekler.

Uygulama kapsamında ödenecek paralar, Savunma Sanayii Destekleme Fonu adına TC Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıflar Bankası'nda açılacak hesaba yatırılacak.

Bu madde hükümlerinden yararlanan yükümlüler hakkında saklı, yoklama kaçağı ve bakayadan dolayı idari adli soruşturma ve kovuşturma yapılamayacak. Başlatılmış olanlar sona erdirilecek ve bu suçlara ilişkin kesinleşmiş idari para cezaları tahsil edilemeyecek.

Sözleşmeli erlikte askerlik yapma şartı kaldırılıyor

En az ilköğretim ya da yurtdışında dengi okul mezunu olup askerlik hizmetini erbaş ve er olarak tamamlamış ve müracaat yapılan yılın ocak ayının ilk günün itibarıyla 25 yaşını bitirmemiş olanlar sözleşmeli er olarak başvurabilecek.

Ortaöğretim mezunu olanlar için askerlik hizmetini yapmış olma şartı aranmayacak. Söz konusu kişiler, müracaat yapılan yılın ocak ayının ilk günü itibarıyla 20 yaşından gün almış ve 25 yaşını bitirmemiş olacak.

Askerlik hizmetine devam ederken sözleşmeleri er olarak alınanların ön sözleşme imzaladıkları tarihe kadarki hizmet sürelerinin tamamı, kalan yükümlülük süresinin hesabından mahsup edilecek.

Askerlik öncesi sözleşmeli erbaş ve erliğe müracaat edenlerin sevk, tehir işlemleri ile erbaş ve er olarak yapılan hizmetlerin üçte biri askerlik yükümlülüğünden sayılacak.

Çürük raporu alanlar da yararlanacak

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, "Kamu düzenini sağlamak ile çözüm süreci birbirinin alternatifi ya da sonucu değil. Hem kamu düzeni sağlanacak hem de çözüm sürecinde sorunlara nihai, kalıcı şekilde son vermek gerekir" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda bedelli askerlikle ilgili yasa teklifinin görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Yılmaz, düzenlemeden önce çürük raporu alanların bedelliden yararlanacağını belirtti.

Aynı düzenlemenin bedelli askerlikle ilgili son yasada da bulunduğunu hatırlatan Yılmaz, şöyle konuştu:

"Sağlık raporu nedeniyle askerlikten muaf tutulanlar, isterlerse bedeli ödemek kaydıyla yasadan yararlanabilecek. Bu niye yapıldı? Yaklaşık 500, bine yakın faydalandı. Ana amaç şu, etrafındakiler soruyor 'askerlik yaptın mı?' Onlara 'engelliyim, özürlüyüm, çürük raporu aldığımdan dolayı askere gidemiyorum' demek istemiyor. Askerlikten muaf olmasına rağmen bedel ödeyerek, çevresine yasa gereği askerlikten muaf olduğunu söylemeyi tercih ediyor. Bir haktır, isterse yatırır istemezse yararlanmaz."

Yılmaz, daha önceki yasa gereği 30 yaşından gün alanların 30 bin lira ödemek kaydıyla bedelliden yararlandığını hatırlatarak, 460 bine yakın kişiden 70 bin 120 kişinin başvurduğunu, elde edilen 2 milyar 103 milyon 600 bin liranın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na aktarıldığını söyledi.

Yılmaz, bedelliyle ilgili iki ayrı düzenleme arasında bedel farkının ne olacağı sorusuna, "Zaman farklı dolayasıyla bir iade düşünmüyoruz" karşılığını verdi.

İstanbul Askeri Casusluk davasına ilişkin kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini ifade eden Yılmaz, Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvurunun henüz sonuçlanmadığını, bunun beklenmesi gerektiğini kaydetti.

Yılmaz, "NATO için değil, ülkemizin güvenliği için... Bakın eşkıya sınırlarımızın dışından geliyor, sınırı tanımıyorsa, birinden diğerine geçiyorsa ama Türk sınıra geldiğinde onu durduran harita üzerindeki çizgi değil, Türkiye ve Mehmetçik'in gücüdür. Yıllardır devam eden terörle ilgili sıkıntı var. Bölgeden ne Mehmetçik ne güvenlik güçleri çekilmiştir. Kamu düzenini sağlamak ile çözüm süreci birbirinin alternatifi ya da sonucu değil. Hem kamu düzeni sağlanacak hem de çözüm sürecinde sorunlara nihai, kalıcı şekilde son vermek gerekir" dedi.

> Bedelli askerlik TBMM'den geçti

Bedelli askerlik ile sözleşmeli er ve erbaşla ilgili düzenlemeleri kapsayan yasa teklifi kabul edilerek yasalaştı.

Bedelli askerlik ile sözleşmeli er ve erbaşla ilgili düzenlemeleri kapsayan yasa teklifi kabul edilerek yasalaştı.Bedelli askerlik ve sözleşmeli er ve erbaş başvurularını da kapsayan Askerlik Kanunu ile Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu'nda değişiklik yapan kanun ile, 1 Ocak 1988 tarihi dahil, daha önce doğanlar istekleri halinde, 18 bin Türk Lirası ödemeleri şartıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklar.

Bedelli askerlik ve sözleşmeli er ve erbaş başvurularını da kapsayan Askerlik Kanunu ile Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu'nda değişiklik yapan kanun teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek, kanunlaştı.

Buna göre, her ne sebeple olursa olsun henüz fiili askerlik hizmetine başlamamış ve 1 Ocak 1988 tarihi dahil, daha önce doğanlar, 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanunu'na tabi yükümlüler, istekleri halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde askerlik şubelerine veya yurtdışı temsilciliklerine başvurmaları ve 18 bin Türk Lirası para veya Merkez Bankası döviz satış kuruna göre ödeme tarihindeki karşılığı kadar konvertible yabancı ülke parasını defaten ödemeleri şartıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklar.

Her ne sebeple olursa olsun daha önce bedelli veya dövizli askerlik hizmeti kapsamından çıkarılanlardan yaş şartını taşıyanlar, istekleri halinde bu hükümlerden yararlanabilecekler.

Sağlık sebepleriyle askerlikten muaf olanlar da yararlanabilecek

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sağlık sebebiyle haklarında verilen askerliğe elverişli olmadıklarına dair kararlardan dolayı askerlik hizmetinden muaf tutulanlar da istekleri halinde yaş şartı aranmaksızın bedelli askerlikten faydalanabilecekler.

Uygulama kapsamında ödenecek paralar, Savunma Sanayii Destekleme Fonu adına TC Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıflar Bankası'nda açılacak hesaba yatırılacak.

Bu madde hükümlerinden yararlanan yükümlüler hakkında saklı, yoklama kaçağı ve bakayadan dolayı idari adli soruşturma ve kovuşturma yapılamayacak. Başlatılmış olanlar sona erdirilecek ve bu suçlara ilişkin kesinleşmiş idari para cezaları tahsil edilemeyecek.

Sözleşmeli erlikte askerlik yapma şartı kaldırılıyor

En az ilköğretim ya da yurtdışında dengi okul mezunu olup askerlik hizmetini erbaş ve er olarak tamamlamış ve müracaat yapılan yılın ocak ayının ilk günün itibarıyla 25 yaşını bitirmemiş olanlar sözleşmeli er olarak başvurabilecek.

Ortaöğretim mezunu olanlar için askerlik hizmetini yapmış olma şartı aranmayacak. Söz konusu kişiler, müracaat yapılan yılın ocak ayının ilk günü itibarıyla 20 yaşından gün almış ve 25 yaşını bitirmemiş olacak.

Askerlik hizmetine devam ederken sözleşmeleri er olarak alınanların ön sözleşme imzaladıkları tarihe kadarki hizmet sürelerinin tamamı, kalan yükümlülük süresinin hesabından mahsup edilecek.

Askerlik öncesi sözleşmeli erbaş ve erliğe müracaat edenlerin sevk, tehir işlemleri ile erbaş ve er olarak yapılan hizmetlerin üçte biri askerlik yükümlülüğünden sayılacak.

Çürük raporu alanlar da yararlanacak

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, "Kamu düzenini sağlamak ile çözüm süreci birbirinin alternatifi ya da sonucu değil. Hem kamu düzeni sağlanacak hem de çözüm sürecinde sorunlara nihai, kalıcı şekilde son vermek gerekir" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda bedelli askerlikle ilgili yasa teklifinin görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Yılmaz, düzenlemeden önce çürük raporu alanların bedelliden yararlanacağını belirtti.

Aynı düzenlemenin bedelli askerlikle ilgili son yasada da bulunduğunu hatırlatan Yılmaz, şöyle konuştu:

"Sağlık raporu nedeniyle askerlikten muaf tutulanlar, isterlerse bedeli ödemek kaydıyla yasadan yararlanabilecek. Bu niye yapıldı? Yaklaşık 500, bine yakın faydalandı. Ana amaç şu, etrafındakiler soruyor 'askerlik yaptın mı?' Onlara 'engelliyim, özürlüyüm, çürük raporu aldığımdan dolayı askere gidemiyorum' demek istemiyor. Askerlikten muaf olmasına rağmen bedel ödeyerek, çevresine yasa gereği askerlikten muaf olduğunu söylemeyi tercih ediyor. Bir haktır, isterse yatırır istemezse yararlanmaz."

Yılmaz, daha önceki yasa gereği 30 yaşından gün alanların 30 bin lira ödemek kaydıyla bedelliden yararlandığını hatırlatarak, 460 bine yakın kişiden 70 bin 120 kişinin başvurduğunu, elde edilen 2 milyar 103 milyon 600 bin liranın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na aktarıldığını söyledi.

Yılmaz, bedelliyle ilgili iki ayrı düzenleme arasında bedel farkının ne olacağı sorusuna, "Zaman farklı dolayasıyla bir iade düşünmüyoruz" karşılığını verdi.

İstanbul Askeri Casusluk davasına ilişkin kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini ifade eden Yılmaz, Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvurunun henüz sonuçlanmadığını, bunun beklenmesi gerektiğini kaydetti.

Yılmaz, "NATO için değil, ülkemizin güvenliği için... Bakın eşkıya sınırlarımızın dışından geliyor, sınırı tanımıyorsa, birinden diğerine geçiyorsa ama Türk sınıra geldiğinde onu durduran harita üzerindeki çizgi değil, Türkiye ve Mehmetçik'in gücüdür. Yıllardır devam eden terörle ilgili sıkıntı var. Bölgeden ne Mehmetçik ne güvenlik güçleri çekilmiştir. Kamu düzenini sağlamak ile çözüm süreci birbirinin alternatifi ya da sonucu değil. Hem kamu düzeni sağlanacak hem de çözüm sürecinde sorunlara nihai, kalıcı şekilde son vermek gerekir" dedi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Aralık 2014 11:20

Gösterim: 1335

AK Parti'li milletvekillerince hazırlanan teklife göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi armasının belirlenmesi için TBMM'de komisyon oluşturulacak.
bayrak_armaAK Parti Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Armağan Uslu ve arkadaşlarının imzasıyla TBMM Başkanlığı'na sunulan kanun teklifine göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi armasının belirlenmesi amacıyla TBMM'de 12 üyeden oluşan komisyon kurulacak.
Siyasi parti grupları tarafından kanunun yayımını takip eden 15 gün içinde TBMM Başkanlığı'na komisyon üyeliği için üçer aday bildirilecek. Komisyon üyelerinin seçimi, siyasi parti grupları tarafından önerilen adayların Genel Kurul'da işaret oyu ile onaylanması ile gerçekleşecek.
Komisyonun görev süresi 3 ay olacak. Bu sürenin ilk 2 ayı resmi armanın belirlenmesi amacıyla yapılacak ön hazırlık çalışmalarına ayrılacak. Son bir aylık sürede komisyonca belirlenecek yeterli sayıda uzmandan oluşan çalışma grubu tarafından armanın tasarımı tamamlanacak.
Gerektiğinde armanın tasarımına ayrılan çalışma süresi, bir ayı geçmemek üzere uzatılabilecek. Komisyon gerektiğinde uzmanlık alanları itibarıyla alt komisyonlar kurarak çalışabilecek.
Komisyon, göreviyle ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden bilgi isteyebilecek, belge alabilecek.
Arma tasarımının Komisyonca kabul edilmesi halinde resmi arma önerisi bir rapora bağlanacak. Daha sonra resmi arma önerisi TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek ve kabul edilmesi halinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi arması belirlenmiş olacak.
Komisyonca özel ihtisas gerektiren konularda hizmet satın alma işleri Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın Başkanlık Divanı'nca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirilecek.
203 devletten 201'inin resmi arması var
Teklifin gerekçesinde, devlet armalarının her ülke için, o ülkenin bayrağından sonra sahip olduğu en temel sembollerinden ve ülkelerin saygınlığına katkı sağlayan unsurlar arasında yer aldığı belirtildi. Uluslararası sistemde yer alan 203 devletten, Türkiye Cumhuriyeti ve Dominik Cumhuriyeti dışındaki geri kalan 201 devletle ilgili yasal düzenlemelerle belirlenmiş ulusal bayraklarının yanı sıra ulusal armalar mevcut olduğuna işaret edildi.
Osmanlı İmparatorluğu'nca kullanılan Osmanlı armasının saltanatın ilgası ve cumhuriyetin ilanı ile kaldırıldığı, 1927 yılında "Türkiye Arması" tesisi yönünde çalışmalar yapıldığı, ancak sebebi açıklanmaksızın resmileştirilmediği kaydedildi.
Gerekçede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin armasının belirlenmesinin, devletin kurumsal kişiliğine katkı sağlayacağı ifade edildi.

> Türkiye’nin de resmi arması olacak

AK Parti'li milletvekillerince hazırlanan teklife göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi armasının belirlenmesi için TBMM'de komisyon oluşturulacak.
bayrak_armaAK Parti Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Armağan Uslu ve arkadaşlarının imzasıyla TBMM Başkanlığı'na sunulan kanun teklifine göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi armasının belirlenmesi amacıyla TBMM'de 12 üyeden oluşan komisyon kurulacak.
Siyasi parti grupları tarafından kanunun yayımını takip eden 15 gün içinde TBMM Başkanlığı'na komisyon üyeliği için üçer aday bildirilecek. Komisyon üyelerinin seçimi, siyasi parti grupları tarafından önerilen adayların Genel Kurul'da işaret oyu ile onaylanması ile gerçekleşecek.
Komisyonun görev süresi 3 ay olacak. Bu sürenin ilk 2 ayı resmi armanın belirlenmesi amacıyla yapılacak ön hazırlık çalışmalarına ayrılacak. Son bir aylık sürede komisyonca belirlenecek yeterli sayıda uzmandan oluşan çalışma grubu tarafından armanın tasarımı tamamlanacak.
Gerektiğinde armanın tasarımına ayrılan çalışma süresi, bir ayı geçmemek üzere uzatılabilecek. Komisyon gerektiğinde uzmanlık alanları itibarıyla alt komisyonlar kurarak çalışabilecek.
Komisyon, göreviyle ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden bilgi isteyebilecek, belge alabilecek.
Arma tasarımının Komisyonca kabul edilmesi halinde resmi arma önerisi bir rapora bağlanacak. Daha sonra resmi arma önerisi TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek ve kabul edilmesi halinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi arması belirlenmiş olacak.
Komisyonca özel ihtisas gerektiren konularda hizmet satın alma işleri Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın Başkanlık Divanı'nca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirilecek.
203 devletten 201'inin resmi arması var
Teklifin gerekçesinde, devlet armalarının her ülke için, o ülkenin bayrağından sonra sahip olduğu en temel sembollerinden ve ülkelerin saygınlığına katkı sağlayan unsurlar arasında yer aldığı belirtildi. Uluslararası sistemde yer alan 203 devletten, Türkiye Cumhuriyeti ve Dominik Cumhuriyeti dışındaki geri kalan 201 devletle ilgili yasal düzenlemelerle belirlenmiş ulusal bayraklarının yanı sıra ulusal armalar mevcut olduğuna işaret edildi.
Osmanlı İmparatorluğu'nca kullanılan Osmanlı armasının saltanatın ilgası ve cumhuriyetin ilanı ile kaldırıldığı, 1927 yılında "Türkiye Arması" tesisi yönünde çalışmalar yapıldığı, ancak sebebi açıklanmaksızın resmileştirilmediği kaydedildi.
Gerekçede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin armasının belirlenmesinin, devletin kurumsal kişiliğine katkı sağlayacağı ifade edildi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Aralık 2014 11:34

Gösterim: 1594

CHP’li kadın milletvekilleri TBMM’de ortak basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan CHP İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak, eski öğrencisi olan Başbakan Davutoğlu’nun iyi bir öğrenci olduğunu, Osmanlıca bu kadar önemliyse neden kendisini öğrenmediğini sordu.
binnaz_toprak_osmanlicaBasın toplantısında konuşan Toprak, eşi Zafer Toprak’ın Boğaziçi Üniversitesinde tarih profesörü olduğunu belirterek, “Ve de Türkiye’deki en büyük özel kütüphanelerden birisine sahip. Osmanlıca çıkmış hemen hemen bütün eserler eşimde var. Eşime sordum, ne kadar kitap yayınlanmıştı, 200 yüzyılda 34 bin kitap basıldı, ortalama tirajı 250'ydi. Şimdi ise sadece bir yılda 48 bin kitap yayınlanmakta. Ben de bunun ideolojik yapıldığını düşünüyorum” dedi.
“OSMANLICA ÖĞRENDİM”
“Ben bir ara Osmanlıca öğrendim, eski yazıyı biliyordum. Çatır çatır da okuyordum” diyen Toprak, şöyle devam etti:
“Osmanlıcadan yeni Türkçeye birtakım metinlerin latin harfleriyle transkripsiyonu yapıyordum ama kullanmadım ve unuttum. Yani bunu çocuklara öğretmenin bir anlamı yok. Sürekli kullanmadıkları takdirde hatırlamaları mümkün değil.
Ayrıca bir sürü kelime öyle de okunabiliyor böyle de okunabiliyor, bunu ancak uzmanları okuyabiliyor dolayısıyla bu çocukların bunu öğreneceği falan yok. Ben size bahse giriyorum, alın Cumhurbaşkanını veya Başbakanı mezarlıklarımıza götürün, oradaki yazıları mezar taşlarında okusunlar bakalım, süslü yazıdır, el yazısı bile zor okunur. O süslü yazıları mezar taşlarındaki okuyabilen sayısı fevkalade az. Ahmet Davutoğlu benim eski öğrencimdir. Kalktı dün dinledim. Bunlar hayali projeler.”
“DAVUTOĞLU BENİM ESKİ BİR ÖĞRENCİMDİR, İYİ BİR EĞİTİMİ DE VARDIR”
Başbakan’ın eski bir öğrencisi olduğunu belirten Toprak, şöyle dedi:
“Davutoğlu benim eski bir öğrencimdir, iyi bir eğitimi de vardır, İstanbul Erkek Lisesi mezunudur yani Almanca biliyor, İngilizce biliyor anlamına geliyor. Boğaziçi Üniversitesinde benim öğrencimken hem lisans hem doktora öğrencimdi hatta doktora tezinde benim imzam da vardır. İyi bir tezdi de. Bunları bilecek ayarda bir insan yani Şura’daki kişilerin eğitimini bilmiyorum ama Ahmet Davutoğlu’nun iyi bir eğitime sahip olduğunu biliyorum. Madem ki kendisinin dün de söylediği gibi bu kadar önemli Osmanlıcayı öğrenmek kendisi niçin öğrenmedi, ben onu çok merak ediyorum. Davutoğlu’nun Osmanlıca bildiğini, metinleri okuyabileceğini zannetmiyorum, biliyor olsa bile benim bilgim dışında belki biliyordur biliyor olsa bile mezar taşlarını okuyabileceğini hiç zannetmiyorum, Cumhurbaşkanının da okuyabileceğini zannetmiyorum.”

> Hoca'sından Başbakan'a: Osmanlıca’yı neden öğrenmedin

CHP’li kadın milletvekilleri TBMM’de ortak basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan CHP İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak, eski öğrencisi olan Başbakan Davutoğlu’nun iyi bir öğrenci olduğunu, Osmanlıca bu kadar önemliyse neden kendisini öğrenmediğini sordu.
binnaz_toprak_osmanlicaBasın toplantısında konuşan Toprak, eşi Zafer Toprak’ın Boğaziçi Üniversitesinde tarih profesörü olduğunu belirterek, “Ve de Türkiye’deki en büyük özel kütüphanelerden birisine sahip. Osmanlıca çıkmış hemen hemen bütün eserler eşimde var. Eşime sordum, ne kadar kitap yayınlanmıştı, 200 yüzyılda 34 bin kitap basıldı, ortalama tirajı 250'ydi. Şimdi ise sadece bir yılda 48 bin kitap yayınlanmakta. Ben de bunun ideolojik yapıldığını düşünüyorum” dedi.
“OSMANLICA ÖĞRENDİM”
“Ben bir ara Osmanlıca öğrendim, eski yazıyı biliyordum. Çatır çatır da okuyordum” diyen Toprak, şöyle devam etti:
“Osmanlıcadan yeni Türkçeye birtakım metinlerin latin harfleriyle transkripsiyonu yapıyordum ama kullanmadım ve unuttum. Yani bunu çocuklara öğretmenin bir anlamı yok. Sürekli kullanmadıkları takdirde hatırlamaları mümkün değil.
Ayrıca bir sürü kelime öyle de okunabiliyor böyle de okunabiliyor, bunu ancak uzmanları okuyabiliyor dolayısıyla bu çocukların bunu öğreneceği falan yok. Ben size bahse giriyorum, alın Cumhurbaşkanını veya Başbakanı mezarlıklarımıza götürün, oradaki yazıları mezar taşlarında okusunlar bakalım, süslü yazıdır, el yazısı bile zor okunur. O süslü yazıları mezar taşlarındaki okuyabilen sayısı fevkalade az. Ahmet Davutoğlu benim eski öğrencimdir. Kalktı dün dinledim. Bunlar hayali projeler.”
“DAVUTOĞLU BENİM ESKİ BİR ÖĞRENCİMDİR, İYİ BİR EĞİTİMİ DE VARDIR”
Başbakan’ın eski bir öğrencisi olduğunu belirten Toprak, şöyle dedi:
“Davutoğlu benim eski bir öğrencimdir, iyi bir eğitimi de vardır, İstanbul Erkek Lisesi mezunudur yani Almanca biliyor, İngilizce biliyor anlamına geliyor. Boğaziçi Üniversitesinde benim öğrencimken hem lisans hem doktora öğrencimdi hatta doktora tezinde benim imzam da vardır. İyi bir tezdi de. Bunları bilecek ayarda bir insan yani Şura’daki kişilerin eğitimini bilmiyorum ama Ahmet Davutoğlu’nun iyi bir eğitime sahip olduğunu biliyorum. Madem ki kendisinin dün de söylediği gibi bu kadar önemli Osmanlıcayı öğrenmek kendisi niçin öğrenmedi, ben onu çok merak ediyorum. Davutoğlu’nun Osmanlıca bildiğini, metinleri okuyabileceğini zannetmiyorum, biliyor olsa bile benim bilgim dışında belki biliyordur biliyor olsa bile mezar taşlarını okuyabileceğini hiç zannetmiyorum, Cumhurbaşkanının da okuyabileceğini zannetmiyorum.”

Son Güncelleme: Salı, 09 Aralık 2014 14:52

Gösterim: 1124


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.