Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "AİHM'nin aldığı din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ile ilgili karar aslında yanlıştır" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, WOW İstanbul Hotel&Convention Center'da düzenlenen Türkiye Yeşilay Cemiyeti Uluslararası Uyuşturucu Politikaları ve Halk Sağlığı Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada,  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) geçen haftalarda Türkiye aleyhine verdiği zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi kararını eleştirdi.

Erdoğan şu açıklamayı yaptı;

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, geçen haftalarda Türkiye aleyhine bir karar aldı. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinden öğrencilerin muaf sayılmasını temin edecek yeni bir düzenleme istedi. Aslında bu karar yanlış bir karar. Çünkü Batı'da bunun uygulaması yok, böyle bir şey olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde; şimdi bir örnek veriyorum, zorunlu fizik dersinin, zorunlu kimya dersinin, zorunlu matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz ama ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi her zaman tartışma konusu olur. Eğer din ve ahlak kültürü dersleri olsun mu olmasın mı diye tartışılacaksa, uyuşturucu bağımlılığından neden şikayet ediliyor? Terörden, şiddetten, ırkçılıktan, antisemitizmden, İslamofobi'den neden şikayet ediliyor. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersini tartışmaya açarsanız, kaldırırsanız, çok tabii olarak uyuşturucu gelir, onun yerini doldurur. Şiddet gelir, ırkçılık gelir, onun yerini doldurur."

"Uyuşturucu baronlarının gençlerimizi elimizden almasına sessiz mi kalacağız?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, manevi değerlerine bağlı bir nesilden söz ettiklerinde hem içeride hem dışarıda itirazların yükseldiğini, alkolle ilgili Avrupa ülkelerinde ve ABD'de olan, hatta onlardan çok daha hafif düzenlemeleri getirdiklerinde içeride ve dışarıda hedef yapıldıklarını söyledi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Arkadaşlar, bizim içimiz yanıyor içimiz. Biz dertliyiz dertli. Öyle anne babalar gördük ki, öyle anne babaların derdini dinledik ki gerçekten perişan olmuşlar. Çocukları alkol bağımlısı olmuş, çocukları uyuşturucu bağımlısı olmuş, biricik yavruları ellerinden, evlerinden, yüreklerinden kopup gitmiş. Ocaklar sönmüş, bu uğurda cinayetler işlenmiş, hayatlar yitip gitmiş. Bunu seyredecek miyiz? Özgürlük deyip buna kayıtsız mı kalacağız? Uyuşturucu baronlarının, uyuşturucu mafyalarının, çetelerin, simsarların gençlerimizi ellerimizden almasına özgürlük deyip sessiz mi kalacağız? Kesinlikle hayır. En başta Türkiye Cumuhriyeti Anayasası bize bu mücadeleyi yapmak için kesin yetki veriyor. Anayasa'nın da ötesinde insan olmak, vicdanı olmak, bir kalbi olmak bize böyle bir sorumluluk yüklüyor. Asla rehavet içinde olmayacağız. Türkiye'de yasadışı madde kullanım oranı ne kadar az olursa olsun tehlikenin büyümekte olduğunu görecek, daha işin başındayken tedbirlerimizi alacağız."

Türkiye'nin büyürken, ilerlerken, gelişmiş ülkelerin yaşadığı acı tecrübeleri tekrar etmek zorunda olmadığını ifade eden Erdoğan, "Farklı bir kalkınma modeliyle yani toplumsal ve bireysel tatmini, huzuru göz önünde tutarak bir kalkınma modelini uygulamak, orada başarılı olmak durumundayız. Maddi olarak zenginleşirken, manevi olarak fakirleşen bir Türkiye özünden uzaklaşan bir Türkiye olur. Buna izin vermeyeceğiz. Burada bütün bakan arkadaşlarımızdan ve bakanlıklarımızdan rica ediyorum. Başta Yeşilay olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşlarımızdan ve özellikle medyamızdan rica ediyorum. Yol yakınken tedbirlerimizi alalım. Duyarlı olalalım ve gençliğimizi bu modern vebadan ne olur uzak tutalım" diye konuştu.

Yeşilay'ın uluslararası örgütleneceği yönündeki haberden büyük mutluluk duyduğunu da belirten Erdoğan, "Bu uluslararası örgütlenme ağı ne kadar yaygınlaşırsa inanıyorum ki bu çalışmalar çok daha farklı bir zemin bulacaktır. Birleşmiş Milletler'in, Dünya Sağlık Örgütü'nün, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi örgütlerin tecrübelerini çok iyi incelemek, değerlendirmek, uygulamak zorundayız" dedi.

 "Türkiye örnek olacak"

Birçok kişinin "Polis mücadele etsin. Asker mücadele etsin. Devlet bu işin tedbirini alsın" diyerek meselenin sadece güvenlik boyutuyla ilgilendiğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Elbette polis, asker, devletin tüm birimleri bu meseleyle kararlı şekilde mücadele edecektir. Ancak evde mücadele yoksa ailede mücadele yoksa, güvenlik birimlerinin tek başına mücadelesi yeterli olmaz, olamaz. Benim çocuğum asla kullanmaz... Arkadaşlar, gidin AMATEM'lere bakın. AMATEM'lerin önünde benim çocuğum asla kullanmaz diyen anne babaları göreceksiniz. Okul ve eğitim bu meselede en önemli mücadele zemini. Sadece öğretmen gözetimiyle değil, artık müfredatı da gözden geçirerek mücadeleyi en başta sınıflardan, en başta ders kitaplarından başlatmak zorundayız. Bu konuda eksiklerimiz var. 12 yıldır bu konuda istediğimiz adımları atamadığımızı bir özeleştiri olarak söyleyebilirim. Milli Eğitim müfredatımız, çocuklara pozitif bilimleri en kaliteli, en yeni şekilde aktarırken çocukları şiddetten, terörden, ırkçılıktan nefret suçlarından ve zararlı maddelerden uzak tutacak şekilde mutlaka yeniden ele alınmalıdır. Başbakanlığımız süresince eğitimin altyapısını yeniden inşa etmek için çok yoğun gayretimiz oldu. İnanıyorum ki bundan sonraki süreçte bu artarak devam edecektir. Altyapıya ilişkin sorunlar çok büyük oranda çözüme kavuşmuşken artık içeriye muhteviyata yoğunlaşmak zorundayız. Çocuklarımıza ve gençlerimize bariyerlerin, sınırlamaların olmadığı bir zihin dünyasını açarken onlara milli, manevi, ahlaki ve insani değerleri de en azami şekilde aktarmak, eğitimin temel amacı olmalıdır. İnşallah Türkiye'nin gençliği, gelişmiş ülke gençlerinin yaşadığı acı tecrübeleri yaşamadan geleceğe yürüyecek. Farklı bir kalkınma modeli, manevi olan ile maddi olanı çatıştıran değil, buluşturan bir kalkınma modeli inşallah Türkiye'den bütün dünyaya örnek olacak."

Katılımcılara teşekkür eden Erdoğan, sempozyumun zararlı alışkanlıklarla mücadele yolunda ufuk açıcı olmasını ve başarılı geçmesini dileyerek sözlerini tamamladı.

> Cumhurbaşkanı Erdoğan: AİHM'in din dersi kararı yanlış

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "AİHM'nin aldığı din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ile ilgili karar aslında yanlıştır" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, WOW İstanbul Hotel&Convention Center'da düzenlenen Türkiye Yeşilay Cemiyeti Uluslararası Uyuşturucu Politikaları ve Halk Sağlığı Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada,  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) geçen haftalarda Türkiye aleyhine verdiği zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi kararını eleştirdi.

Erdoğan şu açıklamayı yaptı;

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, geçen haftalarda Türkiye aleyhine bir karar aldı. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinden öğrencilerin muaf sayılmasını temin edecek yeni bir düzenleme istedi. Aslında bu karar yanlış bir karar. Çünkü Batı'da bunun uygulaması yok, böyle bir şey olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde; şimdi bir örnek veriyorum, zorunlu fizik dersinin, zorunlu kimya dersinin, zorunlu matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz ama ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi her zaman tartışma konusu olur. Eğer din ve ahlak kültürü dersleri olsun mu olmasın mı diye tartışılacaksa, uyuşturucu bağımlılığından neden şikayet ediliyor? Terörden, şiddetten, ırkçılıktan, antisemitizmden, İslamofobi'den neden şikayet ediliyor. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersini tartışmaya açarsanız, kaldırırsanız, çok tabii olarak uyuşturucu gelir, onun yerini doldurur. Şiddet gelir, ırkçılık gelir, onun yerini doldurur."

"Uyuşturucu baronlarının gençlerimizi elimizden almasına sessiz mi kalacağız?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, manevi değerlerine bağlı bir nesilden söz ettiklerinde hem içeride hem dışarıda itirazların yükseldiğini, alkolle ilgili Avrupa ülkelerinde ve ABD'de olan, hatta onlardan çok daha hafif düzenlemeleri getirdiklerinde içeride ve dışarıda hedef yapıldıklarını söyledi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Arkadaşlar, bizim içimiz yanıyor içimiz. Biz dertliyiz dertli. Öyle anne babalar gördük ki, öyle anne babaların derdini dinledik ki gerçekten perişan olmuşlar. Çocukları alkol bağımlısı olmuş, çocukları uyuşturucu bağımlısı olmuş, biricik yavruları ellerinden, evlerinden, yüreklerinden kopup gitmiş. Ocaklar sönmüş, bu uğurda cinayetler işlenmiş, hayatlar yitip gitmiş. Bunu seyredecek miyiz? Özgürlük deyip buna kayıtsız mı kalacağız? Uyuşturucu baronlarının, uyuşturucu mafyalarının, çetelerin, simsarların gençlerimizi ellerimizden almasına özgürlük deyip sessiz mi kalacağız? Kesinlikle hayır. En başta Türkiye Cumuhriyeti Anayasası bize bu mücadeleyi yapmak için kesin yetki veriyor. Anayasa'nın da ötesinde insan olmak, vicdanı olmak, bir kalbi olmak bize böyle bir sorumluluk yüklüyor. Asla rehavet içinde olmayacağız. Türkiye'de yasadışı madde kullanım oranı ne kadar az olursa olsun tehlikenin büyümekte olduğunu görecek, daha işin başındayken tedbirlerimizi alacağız."

Türkiye'nin büyürken, ilerlerken, gelişmiş ülkelerin yaşadığı acı tecrübeleri tekrar etmek zorunda olmadığını ifade eden Erdoğan, "Farklı bir kalkınma modeliyle yani toplumsal ve bireysel tatmini, huzuru göz önünde tutarak bir kalkınma modelini uygulamak, orada başarılı olmak durumundayız. Maddi olarak zenginleşirken, manevi olarak fakirleşen bir Türkiye özünden uzaklaşan bir Türkiye olur. Buna izin vermeyeceğiz. Burada bütün bakan arkadaşlarımızdan ve bakanlıklarımızdan rica ediyorum. Başta Yeşilay olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşlarımızdan ve özellikle medyamızdan rica ediyorum. Yol yakınken tedbirlerimizi alalım. Duyarlı olalalım ve gençliğimizi bu modern vebadan ne olur uzak tutalım" diye konuştu.

Yeşilay'ın uluslararası örgütleneceği yönündeki haberden büyük mutluluk duyduğunu da belirten Erdoğan, "Bu uluslararası örgütlenme ağı ne kadar yaygınlaşırsa inanıyorum ki bu çalışmalar çok daha farklı bir zemin bulacaktır. Birleşmiş Milletler'in, Dünya Sağlık Örgütü'nün, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi örgütlerin tecrübelerini çok iyi incelemek, değerlendirmek, uygulamak zorundayız" dedi.

 "Türkiye örnek olacak"

Birçok kişinin "Polis mücadele etsin. Asker mücadele etsin. Devlet bu işin tedbirini alsın" diyerek meselenin sadece güvenlik boyutuyla ilgilendiğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Elbette polis, asker, devletin tüm birimleri bu meseleyle kararlı şekilde mücadele edecektir. Ancak evde mücadele yoksa ailede mücadele yoksa, güvenlik birimlerinin tek başına mücadelesi yeterli olmaz, olamaz. Benim çocuğum asla kullanmaz... Arkadaşlar, gidin AMATEM'lere bakın. AMATEM'lerin önünde benim çocuğum asla kullanmaz diyen anne babaları göreceksiniz. Okul ve eğitim bu meselede en önemli mücadele zemini. Sadece öğretmen gözetimiyle değil, artık müfredatı da gözden geçirerek mücadeleyi en başta sınıflardan, en başta ders kitaplarından başlatmak zorundayız. Bu konuda eksiklerimiz var. 12 yıldır bu konuda istediğimiz adımları atamadığımızı bir özeleştiri olarak söyleyebilirim. Milli Eğitim müfredatımız, çocuklara pozitif bilimleri en kaliteli, en yeni şekilde aktarırken çocukları şiddetten, terörden, ırkçılıktan nefret suçlarından ve zararlı maddelerden uzak tutacak şekilde mutlaka yeniden ele alınmalıdır. Başbakanlığımız süresince eğitimin altyapısını yeniden inşa etmek için çok yoğun gayretimiz oldu. İnanıyorum ki bundan sonraki süreçte bu artarak devam edecektir. Altyapıya ilişkin sorunlar çok büyük oranda çözüme kavuşmuşken artık içeriye muhteviyata yoğunlaşmak zorundayız. Çocuklarımıza ve gençlerimize bariyerlerin, sınırlamaların olmadığı bir zihin dünyasını açarken onlara milli, manevi, ahlaki ve insani değerleri de en azami şekilde aktarmak, eğitimin temel amacı olmalıdır. İnşallah Türkiye'nin gençliği, gelişmiş ülke gençlerinin yaşadığı acı tecrübeleri yaşamadan geleceğe yürüyecek. Farklı bir kalkınma modeli, manevi olan ile maddi olanı çatıştıran değil, buluşturan bir kalkınma modeli inşallah Türkiye'den bütün dünyaya örnek olacak."

Katılımcılara teşekkür eden Erdoğan, sempozyumun zararlı alışkanlıklarla mücadele yolunda ufuk açıcı olmasını ve başarılı geçmesini dileyerek sözlerini tamamladı.

Son Güncelleme: Pazartesi, 29 Eylül 2014 13:47

Gösterim: 1391

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Bir gazetecinin "okul müdürlerinin durumu ne olacak" sorusu üzerine, "Okul müdürlüğü, yöneticiliği kadro mudur, yoksa geçici görev midir, mesele buradan başlıyor. Anayasa Mahkemesinin içtihadında okul müdürlüğü ve yöneticilik ek görevdir. Asıl kadro öğretmenliktir. Öğretmenler ek görevlendirmeyle zaman zaman yönetici olur" ifadesini kullandı.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, okul müdürlerinin atamalarına ilişkin,  "Okul müdürlüğü, yöneticiliği kadro mudur, yoksa geçici görev midir, mesele buradan başlıyor" dedi.

Partisinin Necip Fazıl Kültür Merkezinde düzenlendiği 9. İl Danışma Meclisi'ne katılan Avcı, daha sonra Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz'ı ziyaret etti.

Avcı, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Marka Şehir Bolu ve 2. Uluslararası Köroğlu Festivali"nin önünün açık olduğunu, ses getirecek uluslararası etkinliğe dönüştüğünü açıkça gördüğünü söyledi.

Türkçe ve edebiyat derslerinde Köroğlu'nun hak ettiği şekilde tanıtılması için gayret göstereceklerini belirten Avcı, "(Köroğlu için çekilmesi planlanan film) Onu Türk dünyasının prodüksiyonu olarak düşünmek lazım. Yabancıları işin içine çok fazla karıştırmamak lazım. Türk dünyasının ciddi sinema birikimi var. Başta Türkiye olmak üzere, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Azerbaycan'ın da sinema kültürü ve birikimi var. Böyle bir ortak prodüksiyonu her birinin yapabileceği, hem oyuncu, senaryo hem de yönetmen olarak yapabilecekleri katkılar mutlaka var" diye konuştu.

Okul müdürlerinin atamaları

Bir gazetecinin "okul müdürlerinin durumu ne olacak" sorusu üzerine Avcı, "Okul müdürlüğü, yöneticiliği kadro mudur, yoksa geçici görev midir, mesele buradan başlıyor. Anayasa Mahkemesinin içtihadında okul müdürlüğü ve yöneticilik ek görevdir. Asıl kadro öğretmenliktir. Öğretmenler ek görevlendirmeyle zaman zaman yönetici olur" ifadesini kullandı.

Avcı, geçen yıl çıkardıkları yasayla Anayasa Mahkemesinin kararına, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun ruhuna uygun şekilde okul müdürlüğünün ek görev, asıl görevin ise öğretmenlik olduğu konusunu netleştirdiklerini kaydetti.

Okul yöneticilerinden 4 yılını ya da daha fazlasını tamamlayan okul müdürlerini değerlendirmeye aldıklarını aktaran Avcı, şunları dile getirdi:

"Bakanlık olarak biz değerlendirmeye almadık. Yönetmeliği şöyle düzenledik. Okulun bağlı olduğu il müdürü, atamalardan sorumlu şube müdürü, o okulda görev yapan en kıdemli, en kıdemsiz öğretmen, okul aile birliği başkanı, o okulun öğrenci temsilcisi... Bunlar müdürle ilgili bağımsız değerlendirme yapacak. 100'ün üzerinde kriter belirledik. Okul müdürünün başarılı ya da başarısız sayılabilmesi için hangi kriterlere dikkat etmek gerekir, bunu liste halinde hazırladık. Bunu ilin yetkililerine gönderdik. Onlar bu kriterlere bakarak, 100 üzerinden değerlendirme yaptı. Değerlendirmelerin ortalamalarını aldık. 100 üzerinden 57 ya da üzeri alanlar görevlerine devam edecek. 75 puanın altında alanlar ya başka okulda müdür olmak için tekrar müracaat edecek ya da öğretmenliklerine devam edecek. Asıl olan öğretmenliktir."

Avcı, kamuoyunda okul müdürlerinin öğretmenliğe dönmeleri konusunda "tecziye, cezalandırma" gibi algı oluşturulmaya çalışıldığına işaret ederek, "Bir defa öğretmenlik mesleğinin ruhuna aykırı. Öğretmenlik asıl mesleğimizdir, idarecilik ek görevdir. İl müdürlerinin değerlendirmelerine ilişkin sendikal kayırma gibi şikayetler var. Bunları araştırıyoruz. Belli sendikaların 75 ve üzerinde puan aldığı gibi kamuoyunda tartışmalar var. O sendika, öğretmen camiasındaki en büyük sendika. Zaten genel küme içinde çoğunlukta olan sendika. Dolayısıyla onun üyeleri öne çıkmış olabilir. Buna rağmen herhangi şekilde sendikal rekabet, kişisel husumet nedeniyle veya başka gerekçeyle haksızlığa uğradığını düşünenler varsa onların müracaatlarını alıyoruz. Farklı sendikalardan bize başvurular da var. Onları da inceliyoruz" bilgisini paylaştı.

Yılmaz, konuşmasının ardından Avcı'ya çeşitli hediyeler takdim etti. Avcı, daha sonra İzzet Baysal Mahallesi'nde eğitim-öğretime başlayan Bolu Anaokulu'nun açılışını yaptı, öğrencilere çeşitli hediyeler verdi, velileriyle sohbet etti.

Bolu Valisi Ahmet Zahteroğulları ve çocuklarla pasta kesen Avcı, Bolu Ticaret ve Sanayi Odasında öğretmen temsilcileriyle bir araya geldi.

> Okul müdürlerinin durumu ne olacak? Avcı yanıtladı

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Bir gazetecinin "okul müdürlerinin durumu ne olacak" sorusu üzerine, "Okul müdürlüğü, yöneticiliği kadro mudur, yoksa geçici görev midir, mesele buradan başlıyor. Anayasa Mahkemesinin içtihadında okul müdürlüğü ve yöneticilik ek görevdir. Asıl kadro öğretmenliktir. Öğretmenler ek görevlendirmeyle zaman zaman yönetici olur" ifadesini kullandı.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, okul müdürlerinin atamalarına ilişkin,  "Okul müdürlüğü, yöneticiliği kadro mudur, yoksa geçici görev midir, mesele buradan başlıyor" dedi.

Partisinin Necip Fazıl Kültür Merkezinde düzenlendiği 9. İl Danışma Meclisi'ne katılan Avcı, daha sonra Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz'ı ziyaret etti.

Avcı, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Marka Şehir Bolu ve 2. Uluslararası Köroğlu Festivali"nin önünün açık olduğunu, ses getirecek uluslararası etkinliğe dönüştüğünü açıkça gördüğünü söyledi.

Türkçe ve edebiyat derslerinde Köroğlu'nun hak ettiği şekilde tanıtılması için gayret göstereceklerini belirten Avcı, "(Köroğlu için çekilmesi planlanan film) Onu Türk dünyasının prodüksiyonu olarak düşünmek lazım. Yabancıları işin içine çok fazla karıştırmamak lazım. Türk dünyasının ciddi sinema birikimi var. Başta Türkiye olmak üzere, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Azerbaycan'ın da sinema kültürü ve birikimi var. Böyle bir ortak prodüksiyonu her birinin yapabileceği, hem oyuncu, senaryo hem de yönetmen olarak yapabilecekleri katkılar mutlaka var" diye konuştu.

Okul müdürlerinin atamaları

Bir gazetecinin "okul müdürlerinin durumu ne olacak" sorusu üzerine Avcı, "Okul müdürlüğü, yöneticiliği kadro mudur, yoksa geçici görev midir, mesele buradan başlıyor. Anayasa Mahkemesinin içtihadında okul müdürlüğü ve yöneticilik ek görevdir. Asıl kadro öğretmenliktir. Öğretmenler ek görevlendirmeyle zaman zaman yönetici olur" ifadesini kullandı.

Avcı, geçen yıl çıkardıkları yasayla Anayasa Mahkemesinin kararına, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun ruhuna uygun şekilde okul müdürlüğünün ek görev, asıl görevin ise öğretmenlik olduğu konusunu netleştirdiklerini kaydetti.

Okul yöneticilerinden 4 yılını ya da daha fazlasını tamamlayan okul müdürlerini değerlendirmeye aldıklarını aktaran Avcı, şunları dile getirdi:

"Bakanlık olarak biz değerlendirmeye almadık. Yönetmeliği şöyle düzenledik. Okulun bağlı olduğu il müdürü, atamalardan sorumlu şube müdürü, o okulda görev yapan en kıdemli, en kıdemsiz öğretmen, okul aile birliği başkanı, o okulun öğrenci temsilcisi... Bunlar müdürle ilgili bağımsız değerlendirme yapacak. 100'ün üzerinde kriter belirledik. Okul müdürünün başarılı ya da başarısız sayılabilmesi için hangi kriterlere dikkat etmek gerekir, bunu liste halinde hazırladık. Bunu ilin yetkililerine gönderdik. Onlar bu kriterlere bakarak, 100 üzerinden değerlendirme yaptı. Değerlendirmelerin ortalamalarını aldık. 100 üzerinden 57 ya da üzeri alanlar görevlerine devam edecek. 75 puanın altında alanlar ya başka okulda müdür olmak için tekrar müracaat edecek ya da öğretmenliklerine devam edecek. Asıl olan öğretmenliktir."

Avcı, kamuoyunda okul müdürlerinin öğretmenliğe dönmeleri konusunda "tecziye, cezalandırma" gibi algı oluşturulmaya çalışıldığına işaret ederek, "Bir defa öğretmenlik mesleğinin ruhuna aykırı. Öğretmenlik asıl mesleğimizdir, idarecilik ek görevdir. İl müdürlerinin değerlendirmelerine ilişkin sendikal kayırma gibi şikayetler var. Bunları araştırıyoruz. Belli sendikaların 75 ve üzerinde puan aldığı gibi kamuoyunda tartışmalar var. O sendika, öğretmen camiasındaki en büyük sendika. Zaten genel küme içinde çoğunlukta olan sendika. Dolayısıyla onun üyeleri öne çıkmış olabilir. Buna rağmen herhangi şekilde sendikal rekabet, kişisel husumet nedeniyle veya başka gerekçeyle haksızlığa uğradığını düşünenler varsa onların müracaatlarını alıyoruz. Farklı sendikalardan bize başvurular da var. Onları da inceliyoruz" bilgisini paylaştı.

Yılmaz, konuşmasının ardından Avcı'ya çeşitli hediyeler takdim etti. Avcı, daha sonra İzzet Baysal Mahallesi'nde eğitim-öğretime başlayan Bolu Anaokulu'nun açılışını yaptı, öğrencilere çeşitli hediyeler verdi, velileriyle sohbet etti.

Bolu Valisi Ahmet Zahteroğulları ve çocuklarla pasta kesen Avcı, Bolu Ticaret ve Sanayi Odasında öğretmen temsilcileriyle bir araya geldi.

Son Güncelleme: Pazartesi, 29 Eylül 2014 08:23

Gösterim: 2002

MEB, ortaokul ve imam hatip ortaokulları için Gürcüce öğretim programı hazırladı

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ortaokul ve imam hatip ortaokulları için Gürcüce öğretim programı hazırladı.

Bakanlık, ortaokul ve imam hatip ortaokullarında "Yaşayan Diller ve Lehçeler" dersi kapsamında  bulunan Kürtçe, Kurmanca, Zazaca, Lazca, Adığece ve Abazaca derslerinin ardından Gürcüce için de öğretim programı hazırladı.

Öğretim programı, 5, 6, 7 ve 8. sınıflar için bu öğretim yılından itibaren uygulanacak. Öğretim programında, Gürcüce hakkında genel bilgiler, programın vizyonu, yapısı, temel özellikleri, öğrenme öğretme süreci, etkinlik örnekleri ve kazanımlarına yer verildi.

Program, öğrencilerin zihinsel gelişim düzeylerine uygun; bilişsel, duyuşsal ve psikomotor alanlarla ilgili, kültürler arası iletişim becerilerini ve çalışma becerilerini geliştirmeye yönelik olarak düzenlendi.

Öğretim programında, öğrencilerin dört dil becerisinin dengeli biçimde geliştirilmesi, onlara yeteneklerini keşfederek kendilerini değerlendirme fırsatı verilmesi ve özellikle kendilerini ifade etme becerilerinin geliştirilmesi hedeflendi. 

Program öğrencilerde; dinleme, konuşma, okuma ve yazma olarak dört temel dil becerisini baz alan öğrenme alanlarında Gürcüce öğrenmeye yönelik bilgi, beceri ve tutum geliştirmeyi hedefleyen bölümlerden oluştu.

Aynı şekilde bilişsel, duyuşsal, psikomotor kazanımlar ve öğretmene hitaben yazılan neyi, nasıl ve hangi içerikle öğretebileceğine dair açıklamalar ile bu kazanımlara ulaşmak için ne öğretelim sorusuna yanıt veren tema ve içerik önerileri de programda yer aldı.

Gürcüce dersi öğretim programı 288 ders saatine göre düzenlendi ve programının hazırlanmasında Avrupa Konseyi tarafından dil öğrenme ve öğretimine ilişkin uygulamalara dair karşılaştırılabilir standartlar getiren "Diller İçin Avrupa Ortak Başvuru Metni" çerçevesinde belirlenen düzeyler esas alındı. 

Gürcüce Dersi Öğretim Programında ortaokul 5. sınıftan başlayarak 8. sınıfın sonuna kadar ulaşılması hedeflenen yeterlik düzeyi A2 olarak tespit edildi.

Öğretim programı; Gürcü dilini bir iletişim aracı olarak kullanabilen, dil öğrenmekten zevk alan, kültürel değerlerin farkında olan aynı zamanda farklı kültürleri tanıyarak kendini sosyal anlamda geliştiren, farklılıkların kültürel bir zenginlik olduğunun farkına varan bireyler yetiştirmeyi hedefliyor.

Programda, öğretmenlere, öğretme ortamında öğrencileri aktif kılacak etkinlikler düzenlemeleri, açık uçlu sorularla öğrencilerin sürece aktif katılmalarını sağlamaları,  öğrencilerin merak duygularını diri tutacak strateji, yöntem, teknik ve etkinlikler düzenlemeleri öneriliyor.

> Ortaokullara Gürcüce dersi

MEB, ortaokul ve imam hatip ortaokulları için Gürcüce öğretim programı hazırladı

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ortaokul ve imam hatip ortaokulları için Gürcüce öğretim programı hazırladı.

Bakanlık, ortaokul ve imam hatip ortaokullarında "Yaşayan Diller ve Lehçeler" dersi kapsamında  bulunan Kürtçe, Kurmanca, Zazaca, Lazca, Adığece ve Abazaca derslerinin ardından Gürcüce için de öğretim programı hazırladı.

Öğretim programı, 5, 6, 7 ve 8. sınıflar için bu öğretim yılından itibaren uygulanacak. Öğretim programında, Gürcüce hakkında genel bilgiler, programın vizyonu, yapısı, temel özellikleri, öğrenme öğretme süreci, etkinlik örnekleri ve kazanımlarına yer verildi.

Program, öğrencilerin zihinsel gelişim düzeylerine uygun; bilişsel, duyuşsal ve psikomotor alanlarla ilgili, kültürler arası iletişim becerilerini ve çalışma becerilerini geliştirmeye yönelik olarak düzenlendi.

Öğretim programında, öğrencilerin dört dil becerisinin dengeli biçimde geliştirilmesi, onlara yeteneklerini keşfederek kendilerini değerlendirme fırsatı verilmesi ve özellikle kendilerini ifade etme becerilerinin geliştirilmesi hedeflendi. 

Program öğrencilerde; dinleme, konuşma, okuma ve yazma olarak dört temel dil becerisini baz alan öğrenme alanlarında Gürcüce öğrenmeye yönelik bilgi, beceri ve tutum geliştirmeyi hedefleyen bölümlerden oluştu.

Aynı şekilde bilişsel, duyuşsal, psikomotor kazanımlar ve öğretmene hitaben yazılan neyi, nasıl ve hangi içerikle öğretebileceğine dair açıklamalar ile bu kazanımlara ulaşmak için ne öğretelim sorusuna yanıt veren tema ve içerik önerileri de programda yer aldı.

Gürcüce dersi öğretim programı 288 ders saatine göre düzenlendi ve programının hazırlanmasında Avrupa Konseyi tarafından dil öğrenme ve öğretimine ilişkin uygulamalara dair karşılaştırılabilir standartlar getiren "Diller İçin Avrupa Ortak Başvuru Metni" çerçevesinde belirlenen düzeyler esas alındı. 

Gürcüce Dersi Öğretim Programında ortaokul 5. sınıftan başlayarak 8. sınıfın sonuna kadar ulaşılması hedeflenen yeterlik düzeyi A2 olarak tespit edildi.

Öğretim programı; Gürcü dilini bir iletişim aracı olarak kullanabilen, dil öğrenmekten zevk alan, kültürel değerlerin farkında olan aynı zamanda farklı kültürleri tanıyarak kendini sosyal anlamda geliştiren, farklılıkların kültürel bir zenginlik olduğunun farkına varan bireyler yetiştirmeyi hedefliyor.

Programda, öğretmenlere, öğretme ortamında öğrencileri aktif kılacak etkinlikler düzenlemeleri, açık uçlu sorularla öğrencilerin sürece aktif katılmalarını sağlamaları,  öğrencilerin merak duygularını diri tutacak strateji, yöntem, teknik ve etkinlikler düzenlemeleri öneriliyor.

Son Güncelleme: Cumartesi, 27 Eylül 2014 17:01

Gösterim: 1849

Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik değişikliğinde yer alan dövme ve piercing yasaklarına uzman psikolog ve pedagoglardan tepki yağdı.

Hürriyet Gazetesi’nden Gamze Kolcu’nun haberi;

Yasakların temel insan haklarına ve Anayasa’ya aykırı olarak ‘beden ve vücut dokunulmazlığına müdahale’ anlamına geleceğini söyleyen uzmanlar, özellikle ergenlik çağındaki çocuklarda meydana gelebilecek travmalara dikkat çekti. Görüşler özetle şöyle:

Soyup dövmeye bakmak felaket olur

Prof. Dr. Elvan İşeri (Gazi Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı): Dövmeleri genellikle ergenlik çağındaki çocuklarda görüyoruz. Ergenlik çağının en önemli özelliği farklı olmak, kendi bedeni hakkında söz sahibi olduğunu hissettirmek için yapılan yenilik arayışlarıdır. Bu çağda çocuklar kılık kıyafetten saç rengine kadar birçok değişikliğe eğilim gösterir. Ailenin ve eğiticilerin bilgilendirmesi, yol göstermesi gereken bir yaşta, çocuğu yasaklarla boğuşturmak doğru bir davranış değil. Dövmeyi ve piercing’i ilkokulda ve ortaokulda çok fazla görmüyoruz. Ergenlikte bedenin denetlenmesi çocuğun ruh sağlığı için son derece yanlış bir davranış olur. Forma içinde kalan bir dövmenin denetlenmesi nasıl olacak, gerçekten merak ediyoruz. Çocuğu soyup vücudunda dövme araştırması yapmak onun için tam bir felaket olur. Bedene müdahale anlamı taşıyan bir kontrol, çocuğun beden dokunulmazlığının ihlali anlamına gelir.

Kalıcı psikolojik sorunlar oluşabilir

Dr. Başak Alpas (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi-Klinik Çocuk Psikoloğu): Özellikle ergenlik döneminde bedene yaptırılan dövme, hızma ve piercing bu yaştaki çocukların içindeki ‘ben’i erişkinlere, otoriteye (anne- babaya, öğretmene) gösterme eylemidir. Kendini ifade etmeye çalıştığı fırtınalı bir dönemdir. Amaç, ilköğretim çağında madde kullanımını engelleme, cinsellik konusunda bilinçlendirme, davranış bozukluğunu ya da intiharı önlemek ise aile-okul işbirliği yapılması daha sağlıklı bir yol çizmektedir. Aksi takdirde bedeninde dövme olan bir ergenin dövmesinin silinmesi ile kendini ifade etmeye çalışan ergenin tüm değerleri elinden alınarak daha ciddi, hatta kalıcı psikolojik problemlerin ortaya çıkmasına yol açabilir.

Yasak merakı artırıp yaygınlaştırır

Doç. Dr. Nurper Erberk Özen (Psikiyatrist): Dövme öğrencinin görünmeyen bir yerindeyse saklayan durumuna düşecek, okulda yasak işleyen kişi olacaktır. Eğer sildirmesi istenecekse ve çocuk bunu kabul etmezse, yönetime karşı koymuş olacak. Öte yandan yasak özellikle ergenlik yaşlarında merakın artmasına, hatta yasak olan konunun yaygınlaşmasına neden olur. Çocuğun bedeni ile ilgili olan bu durumda, okul idarecilerinin nasıl bir yol izleyeceği önem taşıyor. Dövme ve piercing öğrencinin bedeni ile ilgili kendisinin aldığı bir karar. Buna müdahale etmek temel haklara aykırıdır. Beden dokunulmazlığını çiğnemek, son derece yanlış ve riskli bir karar. Dövmesini sildirmeyen öğrenci öğretmenleri ve arkadaşları tarafından dışlanmayla da yüz yüze gelebilir. Gruplaşmalar meydana gelir ve ötekileştirme yaygınlaşır. Okullardaki sevgi ve saygı iklimi bozulur.

Beden dokunulmazlığına müdahale

Dr. Çiğdem Kudiaki (Klinik Psikolog): Dövmeyi yasaklamak temel haklar üzerinden bedenin dokunulmazlığına müdahale anlamına gelir. Kendi bedeni hakkında söz sahibi olan bireylere, yine bedeninde yer alan bir dövme nedeniyle karışmak, cezalandırmak, aşağılamak insan haklarına aykırıdır. Yönetmelikte yer alan ve yasaklanan dövme ile piercing konusunda izlenecek yol çok iyi belirlenmeli. Ergenlik çağındaki öğrencilerin ciddi sorunlar yaşayacağından endişe ediyoruz. Çocuk yaptırdığı dövmeyi saklayacak mı, vücudunun görünmeyen yerindeyse okul idaresi bunun kontrolünü nasıl yapacak, elbiselerini çıkarmasını mı isteyecek? Ergenlik çağındaki çocuklar özellikle bedeni, yani dış görünüşü ile farklılaşmak ister. Maalesef toplumun birçok kesiminde bu çocukları baskı altına almak ağırlıklı bir görüş.

> Öğrencilere dövme ve piercing yasağına tepki

Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik değişikliğinde yer alan dövme ve piercing yasaklarına uzman psikolog ve pedagoglardan tepki yağdı.

Hürriyet Gazetesi’nden Gamze Kolcu’nun haberi;

Yasakların temel insan haklarına ve Anayasa’ya aykırı olarak ‘beden ve vücut dokunulmazlığına müdahale’ anlamına geleceğini söyleyen uzmanlar, özellikle ergenlik çağındaki çocuklarda meydana gelebilecek travmalara dikkat çekti. Görüşler özetle şöyle:

Soyup dövmeye bakmak felaket olur

Prof. Dr. Elvan İşeri (Gazi Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı): Dövmeleri genellikle ergenlik çağındaki çocuklarda görüyoruz. Ergenlik çağının en önemli özelliği farklı olmak, kendi bedeni hakkında söz sahibi olduğunu hissettirmek için yapılan yenilik arayışlarıdır. Bu çağda çocuklar kılık kıyafetten saç rengine kadar birçok değişikliğe eğilim gösterir. Ailenin ve eğiticilerin bilgilendirmesi, yol göstermesi gereken bir yaşta, çocuğu yasaklarla boğuşturmak doğru bir davranış değil. Dövmeyi ve piercing’i ilkokulda ve ortaokulda çok fazla görmüyoruz. Ergenlikte bedenin denetlenmesi çocuğun ruh sağlığı için son derece yanlış bir davranış olur. Forma içinde kalan bir dövmenin denetlenmesi nasıl olacak, gerçekten merak ediyoruz. Çocuğu soyup vücudunda dövme araştırması yapmak onun için tam bir felaket olur. Bedene müdahale anlamı taşıyan bir kontrol, çocuğun beden dokunulmazlığının ihlali anlamına gelir.

Kalıcı psikolojik sorunlar oluşabilir

Dr. Başak Alpas (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi-Klinik Çocuk Psikoloğu): Özellikle ergenlik döneminde bedene yaptırılan dövme, hızma ve piercing bu yaştaki çocukların içindeki ‘ben’i erişkinlere, otoriteye (anne- babaya, öğretmene) gösterme eylemidir. Kendini ifade etmeye çalıştığı fırtınalı bir dönemdir. Amaç, ilköğretim çağında madde kullanımını engelleme, cinsellik konusunda bilinçlendirme, davranış bozukluğunu ya da intiharı önlemek ise aile-okul işbirliği yapılması daha sağlıklı bir yol çizmektedir. Aksi takdirde bedeninde dövme olan bir ergenin dövmesinin silinmesi ile kendini ifade etmeye çalışan ergenin tüm değerleri elinden alınarak daha ciddi, hatta kalıcı psikolojik problemlerin ortaya çıkmasına yol açabilir.

Yasak merakı artırıp yaygınlaştırır

Doç. Dr. Nurper Erberk Özen (Psikiyatrist): Dövme öğrencinin görünmeyen bir yerindeyse saklayan durumuna düşecek, okulda yasak işleyen kişi olacaktır. Eğer sildirmesi istenecekse ve çocuk bunu kabul etmezse, yönetime karşı koymuş olacak. Öte yandan yasak özellikle ergenlik yaşlarında merakın artmasına, hatta yasak olan konunun yaygınlaşmasına neden olur. Çocuğun bedeni ile ilgili olan bu durumda, okul idarecilerinin nasıl bir yol izleyeceği önem taşıyor. Dövme ve piercing öğrencinin bedeni ile ilgili kendisinin aldığı bir karar. Buna müdahale etmek temel haklara aykırıdır. Beden dokunulmazlığını çiğnemek, son derece yanlış ve riskli bir karar. Dövmesini sildirmeyen öğrenci öğretmenleri ve arkadaşları tarafından dışlanmayla da yüz yüze gelebilir. Gruplaşmalar meydana gelir ve ötekileştirme yaygınlaşır. Okullardaki sevgi ve saygı iklimi bozulur.

Beden dokunulmazlığına müdahale

Dr. Çiğdem Kudiaki (Klinik Psikolog): Dövmeyi yasaklamak temel haklar üzerinden bedenin dokunulmazlığına müdahale anlamına gelir. Kendi bedeni hakkında söz sahibi olan bireylere, yine bedeninde yer alan bir dövme nedeniyle karışmak, cezalandırmak, aşağılamak insan haklarına aykırıdır. Yönetmelikte yer alan ve yasaklanan dövme ile piercing konusunda izlenecek yol çok iyi belirlenmeli. Ergenlik çağındaki öğrencilerin ciddi sorunlar yaşayacağından endişe ediyoruz. Çocuk yaptırdığı dövmeyi saklayacak mı, vücudunun görünmeyen yerindeyse okul idaresi bunun kontrolünü nasıl yapacak, elbiselerini çıkarmasını mı isteyecek? Ergenlik çağındaki çocuklar özellikle bedeni, yani dış görünüşü ile farklılaşmak ister. Maalesef toplumun birçok kesiminde bu çocukları baskı altına almak ağırlıklı bir görüş.

Son Güncelleme: Pazartesi, 29 Eylül 2014 08:07

Gösterim: 1459

Eğitim-İş, okullardaki kılık-kıyafet yönetmeliğinin iptali için Danıştay'a başvuracak.

Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir yaptığı yazılı açıklamada, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullardaki öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine ilişkin yönetmelikte yapılan değişikliğin Resmi Gazete'de yayımlandığını anımsattı.

Demir, düzenlemeyi Anayasa'ya, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğunu ileri sürerek eleştirdi.

Yönetmeliğin iptali için gerekli hazırlıkları tamamladıklarını ifade eden Demir, Danıştay'a dava açacaklarını, buradan sonuç alamamaları durumunda ise konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götüreceklerini kaydetti.

> Kılık kıyafet yönetmeliği Danıştay’a gidiyor

Eğitim-İş, okullardaki kılık-kıyafet yönetmeliğinin iptali için Danıştay'a başvuracak.

Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir yaptığı yazılı açıklamada, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullardaki öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine ilişkin yönetmelikte yapılan değişikliğin Resmi Gazete'de yayımlandığını anımsattı.

Demir, düzenlemeyi Anayasa'ya, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğunu ileri sürerek eleştirdi.

Yönetmeliğin iptali için gerekli hazırlıkları tamamladıklarını ifade eden Demir, Danıştay'a dava açacaklarını, buradan sonuç alamamaları durumunda ise konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götüreceklerini kaydetti.

Son Güncelleme: Cumartesi, 27 Eylül 2014 16:34

Gösterim: 2442


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.