Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Rusya Ulusal Araştırma Nükleer Üniversitesi'nin, Hacettepe, İstanbul ve Ankara üniversiteleri ile yürüttüğü eğitimde işbirliği anlaşmalarını iptal ettiği bildirildi.

 

rusya_turkiye_universiteRusya Ulusal Araştırma Nükleer Üniversitesi'nin (MEPhI), Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Ankara Üniversitesi ile yürüttüğü eğitimde işbirliği anlaşmalarını iptal ettiği bildirildi.
Hacettepe ve İTÜ'nün anlaşmaları, iki üniversite arasında bilim, eğitim ve sosyal alanlardaki işbirliğini kapsarken, Ankara Üniversitesi ile yapılan anlaşma, Mersin Akkuyu'da kurulacak olan nükleer santrale yetişmiş insan gücü sağlamayı amaçlıyordu. 
Ankara Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Niyazi Meriç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ankara Üniversitesi ile Rusya'dan MEPhI arasında 13 Nisan 2015 tarihinde iki anlaşma imzalandığını söyledi.

 

Bunlardan birinin, "çift yüksek lisans programı çerçevesinde akademik işbirliği" anlaşması, diğerinin ise "bilimsel, eğitim ve sosyal alanlarda işbirliği" anlaşması olduğunu bildiren Meriç, bu kapsamda anlaşmaların iki üniversite arasında öğrenci değişimini içerdiğini anlattı. Meriç, şöyle konuştu: "Anlaşmaya göre Türk öğrenciler, bir yıl boyunca MEPhl'de ve bir nükleer santralde deneylerini yapacaklar, tekrar Türkiye'ye dönüp tez hazırlayacaklardı. Öğrencilerimiz, Rusya'daki reaktörlerin başında deneyler yapacak, tecrübe kazanacaktı. Bu şekilde, yaklaşık bin öğrencinin hem Türkiye'de hem de Rusya'da eğitimi planlanmıştı. Hem Rus hem Türk öğrenciler, önümüzdeki yıldan itibaren hem Türkiye'ye hem de Rusya'daki eğitimlerine başlayacaktı."

 

Nükleer enerjide başka ülkeler de var
Rus tarafının anlaşmayı iptal ettiğini duyurmasıyla Ankara Üniversitesi olarak nükleer enerji konusunda ihtiyaç duyulan yüksek lisans programlarını kendilerinin açacağını vurgulayan Meriç, şunları kaydetti:

 

"Nükleer enerji konusunda deneyim kazanılabilecek Almanya, Japonya, Çin, İngiltere, Hindistan, İspanya gibi başka ülkeler de var. Bu ülkelerden bazıları, üniversitemize nükleer enerji konusunda bazı tekliflerde bulundu. Rus üniversitesinin bu iptal kararının ardından bu ülkelerden gelen diğer teklifleri değerlendireceğiz. Örneğin Sinop Nükleer Santrali de Japonya-Fransa ortaklığında yürütülecek. Tüm bu ihtimaller de masamızda duruyor."

Niyazi Meriç, MEPhI'nin Hacettepe Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi ile yürüttüğü bilim, eğitim ve sosyal alanlardaki işbirliği anlaşmasındaki katılımını da durdurduğunu sözlerine ekledi. 


> Rusya'dan Türk üniversitelerine şok iptal kararı

Rusya Ulusal Araştırma Nükleer Üniversitesi'nin, Hacettepe, İstanbul ve Ankara üniversiteleri ile yürüttüğü eğitimde işbirliği anlaşmalarını iptal ettiği bildirildi.

 

rusya_turkiye_universiteRusya Ulusal Araştırma Nükleer Üniversitesi'nin (MEPhI), Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Ankara Üniversitesi ile yürüttüğü eğitimde işbirliği anlaşmalarını iptal ettiği bildirildi.
Hacettepe ve İTÜ'nün anlaşmaları, iki üniversite arasında bilim, eğitim ve sosyal alanlardaki işbirliğini kapsarken, Ankara Üniversitesi ile yapılan anlaşma, Mersin Akkuyu'da kurulacak olan nükleer santrale yetişmiş insan gücü sağlamayı amaçlıyordu. 
Ankara Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Niyazi Meriç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ankara Üniversitesi ile Rusya'dan MEPhI arasında 13 Nisan 2015 tarihinde iki anlaşma imzalandığını söyledi.

 

Bunlardan birinin, "çift yüksek lisans programı çerçevesinde akademik işbirliği" anlaşması, diğerinin ise "bilimsel, eğitim ve sosyal alanlarda işbirliği" anlaşması olduğunu bildiren Meriç, bu kapsamda anlaşmaların iki üniversite arasında öğrenci değişimini içerdiğini anlattı. Meriç, şöyle konuştu: "Anlaşmaya göre Türk öğrenciler, bir yıl boyunca MEPhl'de ve bir nükleer santralde deneylerini yapacaklar, tekrar Türkiye'ye dönüp tez hazırlayacaklardı. Öğrencilerimiz, Rusya'daki reaktörlerin başında deneyler yapacak, tecrübe kazanacaktı. Bu şekilde, yaklaşık bin öğrencinin hem Türkiye'de hem de Rusya'da eğitimi planlanmıştı. Hem Rus hem Türk öğrenciler, önümüzdeki yıldan itibaren hem Türkiye'ye hem de Rusya'daki eğitimlerine başlayacaktı."

 

Nükleer enerjide başka ülkeler de var
Rus tarafının anlaşmayı iptal ettiğini duyurmasıyla Ankara Üniversitesi olarak nükleer enerji konusunda ihtiyaç duyulan yüksek lisans programlarını kendilerinin açacağını vurgulayan Meriç, şunları kaydetti:

 

"Nükleer enerji konusunda deneyim kazanılabilecek Almanya, Japonya, Çin, İngiltere, Hindistan, İspanya gibi başka ülkeler de var. Bu ülkelerden bazıları, üniversitemize nükleer enerji konusunda bazı tekliflerde bulundu. Rus üniversitesinin bu iptal kararının ardından bu ülkelerden gelen diğer teklifleri değerlendireceğiz. Örneğin Sinop Nükleer Santrali de Japonya-Fransa ortaklığında yürütülecek. Tüm bu ihtimaller de masamızda duruyor."

Niyazi Meriç, MEPhI'nin Hacettepe Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi ile yürüttüğü bilim, eğitim ve sosyal alanlardaki işbirliği anlaşmasındaki katılımını da durdurduğunu sözlerine ekledi. 


Son Güncelleme: Perşembe, 07 Ocak 2016 13:38

Gösterim: 1743

Amasya Üniversitesi'nde, final sınavları döneminde üniversitenin kütüphanesinde ders çalışan öğrencilere her gece ücretsiz çay ve simit ikram ediliyor.

amasya_universitesi_ogrencilerÜniversite tarafından hayata geçirilen uygulama kapsamında Rektör Prof. Dr. Metin Orbay, öğrencilere kendi elleriyle çay, simit ve kahvaltılık ikram etti.

Uygulamanın öğrenciler tarafından da beğenildiğini ifade eden Orbay, zorlu final sınavları döneminde bir nebze de olsun öğrencileri rahatlamak ve onlara destek vermek amacıyla çay ve simit ikramının başlatıldığını söyledi.

Orbay, sınav dönemi süresince uygulamanın devam edeceğini belirterek, şöyle konuştu: "Sadece eğitim, öğretim ve araştırma olarak değil, öğrencilerimizin barınmasından ulaşımlarına, sosyal ve kültürel faaliyetlerine kadar birçok sorumluluk alanımız bulunuyor. Amasya Üniversitesi öğrencilerinin büyük bir kesimi il dışından geliyor ve barınma noktasında yurtlar ile kiraladıkları evlerde kalıyorlar. Öğrencilerimiz maalesef dönem içinde çalışmayıp vize ve final haftası yoğun bir çalışma temposuna giriyorlar. Bu dönemde öğrencilerimize bir nebze soluk aldırmak için böyle bir uygulamaya başladık."

Çay ve simit ikramının gece 24.00'te başlayıp bir saat servis yapılacağını belirten Orbay, sınavların sona ereceği güne kadar belirli günlerde öğrencilere ücretsiz olarak çay ve simit ikramının yanında, çorba ve pide dağıtımının da yapılacağını vurguladı.

Soğuk günlerde kendilerine ders çalışma alanı sağlayan ve ikramlarda bulunan üniversite yönetimine teşekkür eden öğrencilerden Ayşe Yılmaz ise "Vize ve final haftaları derslerimizin yoğunluğu nedeniyle genellikle ders çalışarak sabahlıyoruz. Gece geç saatte şehirde yemek yiyecek mekan bulamıyoruz. Böyle bir ikramın yapılması bizim için çok güzel oldu. Gece boyunca ders çalıştığımız için zinde olmamız gerekiyor, ders çalışmaya bir şeyler atıştırarak devam etmek dersimize olan motivasyonumuzu da artırıyor" değerlendirmesinde bulundu.

> Öğrencilere çay ve simit

Amasya Üniversitesi'nde, final sınavları döneminde üniversitenin kütüphanesinde ders çalışan öğrencilere her gece ücretsiz çay ve simit ikram ediliyor.

amasya_universitesi_ogrencilerÜniversite tarafından hayata geçirilen uygulama kapsamında Rektör Prof. Dr. Metin Orbay, öğrencilere kendi elleriyle çay, simit ve kahvaltılık ikram etti.

Uygulamanın öğrenciler tarafından da beğenildiğini ifade eden Orbay, zorlu final sınavları döneminde bir nebze de olsun öğrencileri rahatlamak ve onlara destek vermek amacıyla çay ve simit ikramının başlatıldığını söyledi.

Orbay, sınav dönemi süresince uygulamanın devam edeceğini belirterek, şöyle konuştu: "Sadece eğitim, öğretim ve araştırma olarak değil, öğrencilerimizin barınmasından ulaşımlarına, sosyal ve kültürel faaliyetlerine kadar birçok sorumluluk alanımız bulunuyor. Amasya Üniversitesi öğrencilerinin büyük bir kesimi il dışından geliyor ve barınma noktasında yurtlar ile kiraladıkları evlerde kalıyorlar. Öğrencilerimiz maalesef dönem içinde çalışmayıp vize ve final haftası yoğun bir çalışma temposuna giriyorlar. Bu dönemde öğrencilerimize bir nebze soluk aldırmak için böyle bir uygulamaya başladık."

Çay ve simit ikramının gece 24.00'te başlayıp bir saat servis yapılacağını belirten Orbay, sınavların sona ereceği güne kadar belirli günlerde öğrencilere ücretsiz olarak çay ve simit ikramının yanında, çorba ve pide dağıtımının da yapılacağını vurguladı.

Soğuk günlerde kendilerine ders çalışma alanı sağlayan ve ikramlarda bulunan üniversite yönetimine teşekkür eden öğrencilerden Ayşe Yılmaz ise "Vize ve final haftaları derslerimizin yoğunluğu nedeniyle genellikle ders çalışarak sabahlıyoruz. Gece geç saatte şehirde yemek yiyecek mekan bulamıyoruz. Böyle bir ikramın yapılması bizim için çok güzel oldu. Gece boyunca ders çalıştığımız için zinde olmamız gerekiyor, ders çalışmaya bir şeyler atıştırarak devam etmek dersimize olan motivasyonumuzu da artırıyor" değerlendirmesinde bulundu.

Son Güncelleme: Perşembe, 07 Ocak 2016 11:18

Gösterim: 1166

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, hukuk öğretiminin ticarileşme ve sıradanlaşma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirterek "Yükseköğretim sonrasında genel bir çıktı kontrolünün yapılması gerekliliği, burada önem kazanıyor. Meslek icrasına yönelik bir sınavın da gündemimizde yer alması doğru olur diye düşünüyoruz" dedi. 

yekta_saracSaraç, YÖK Başkanlığı Konferans Salonu'nda düzenlenen ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın da katıldığı hukuk fakültelerinin dekanlarıyla yapılan toplantının açılış konuşmasında, yeni YÖK yönetimi olarak göreve geldikleri günden bu yana, yaklaşık bir yıl boyunca, katılımcı yönetim tarzıyla meselelerin çözümüne çalıştıklarını anlattı. 

Alanlara özgü problemlerin çözüm yollarını, ilgili fakülte dekanlarıyla aradıklarına işaret eden Saraç, bu kapsamda YÖK çatısı altında hukuk fakültesi dekanlarıyla ikinci toplantıyı gerçekleştirdiklerini söyledi. 

YÖK olarak konuların paydaşları ve uzmanlarıyla en doğruyu arama uğraşısında olduklarının altını çizen Saraç, bazı alanların kendine has özellikleri dolayısıyla da ilgili bakanlıklar ve kurumlarla da işbirliği yaptıklarını aktardı.

Saraç, hukuk eğitimi konusunda da Adalet Bakanlığının görüşleri, sorunlara çözüm önerileri ve planlamalarının da önemli olduğunu vurguladı. 

- YÖK, ilk defa yetkisini başka kurumsal yapıya vermesi için girişimde bulundu

YÖK olarak birinci önceliklerinin eğitim öğretimde kalite çıtasını yükseltmek olduğuna işaret eden Saraç, yönetmeliği yeni çıkarılan Kalite Kurulu'nun son yıllarda yükseköğretimde kalite adına atılan en önemli ve cesaretli adım olduğunu aktardı.

Bu adımın aslında YÖK'ün kendi kararlarıyla vücut bulan eğitim öğretim ile ilgili hüküm vermeyi, karar alma süreçleri bakımından YÖK'ten bağımsız çalışabilen bir kurula devretmesi anlamına gelen önemli bir adım olduğunu belirten Saraç, "Bu kurulun idari ve mali açıdan tam bağımsız bir kurul olabilmesi için kanunla düzenlenmesi gerekmektedir ve bu konuda kanun teklifimizi de usule uygun olarak hükümete sunduk" dedi. 

- Başarı sıralaması şartı

Geçen yıl alınan kararla hukuk ve tıp programları için başarı sıralaması şartı getirdiklerini hatırlatan Saraç, bu kapsamda, 150 bininci sıralama şartı getirdikleri hukuk fakültelerinde boşluk kalmadan kontenjanların dolduğunu söyledi. 

Düzenlemenin, kaliteyi önceleyen girdi esaslı bir düzenleme olduğunu, kararın süreç ve çıktı esaslı düzenlemelerle de desteklenmesi gerektiğini bildiren Saraç, "Ancak bu şekilde hukuk ve diğer alanlardakieğitim öğretimin niteliğini yükseltmek mümkündür" diye konuştu. 

- Hukuk öğretiminin 10 sorununu anlattı

Hukuk öğretiminin bazı sorunlarını 10 maddede özetleyen Saraç, bunların arasında yer alan hukuk fakültesi kontenjanlarının tespitinde esas alınması gereken kriterin ne olduğunun önemli ve tartışmalı olduğunu belirtti. Saraç, "Hoca sayısı mı, mekan mı, hocaların alanlara göre dağılımı mı, bunların hepsinin bir bütün halindeki şekli mi yoksa hukuk eğitiminin niteliği mi" diye sordu. 

Saraç, eğitim öğretim süreçlerinde öğrenci sayısının görece azlığının, hem akademisyen hem de öğrenci açısından daha konforlu bir öğretim vasatı oluşturduğunu ancak kontenjanın minimum düzeyde tutulmasıyla hukuk öğretiminin niteliğinin yükseleceğine ilişkin beklentinin isabetli olmadığının da yükseköğretimin yakın tarihinden bazı örneklerle ileri sürülebileceğini aktardı. 

Akademik insan kaynağındaki sayısal yetersizliğin de bir diğer sorun olduğunu ifade eden Saraç, ehliyet kazandıran bir hukuk öğretiminin gerçekleştirilebilmesi için doktorasını tamamlamış öğretim elemanı sayısının artırılmasının önemine işaret etti. 

Saraç, alanında yetkin bir akademisyen potansiyelinin yaratılabilmesi adına, hukuk mezunları için lisansüstü öğretimin maddi olanaklar açısından cazip hale getirilmesinin de yerinde olacağına işaret ederek bu çerçevede, yurt dışı lisansüstü öğretim burslarına olan talebin cezbedici hale getirilebilmesi için bursiyerlerin özlük haklarının genişletilmesi gerektiğini vurguladı. 

Öğretim elemanı dağılımındaki dengesizliğin giderilmesi yönünde de pratik çözümler üretilmesi gerektiğini bildiren Saraç, "mahrumiyet bölgesi" retoriği ile özlük hakları açısından cazip imkanlar sunmanın yeterli olmayacağını, YÖK tarafından büyük iller için belli bir müddetle kadro planlamasının da düşünülmesi gerektiğini aktardı. 

Felsefesiz hukuk öğretiminin de bir başka sorun olduğuna değinen Saraç, hukuk felsefesi dersinin, günümüzde hukuk fakültelerinde bir kültür dersi olarak görüldüğünü ve pozitif hukuk branşlarının gölgesinde kaldığını söyledi. Saraç, "Ancak sadece ekonomik kaygılarla alınmış bir hukuk eğitiminin, hukuki problemleri gerçek anlamda çözmekte yetersiz kalacağı da bir gerçektir" değerlendirmesini yaptı. 

Hukuk öğretimi ve avukatlık mesleği arasındaki ilişkinin üzerinde de düşünmek gerekeceğini kaydeden Saraç, hukuk öğretimi ve istihdam konusunun da düşünülmesi gerektiğini, bu noktada önemli bir paydaş olan Barolar Birliğinin de görüşlerinin önem kazandığını ifade etti. 

- "Hukuk eğitiminde meslek icrasına yönelik bir sınav gündemde olmalı"

YÖK Başkanı Saraç, Türkiye'de yükseköğretim sisteminde girdi kontrolünün merkezi yerleştirme sınavıyla yapıldığını dile getirerek şunları kaydetti:

"Bu konuda son yıllarda oluşan zafiyeti, işaret ettiğimiz gibi başarı sıralaması barajıyla da kontrol etmeye başladık ancak hukuk öğretimi ticarileşme ve sıradanlaşma tehlikesi ile karşı karşıya. Yükseköğretim sonrasında genel bir çıktı kontrolünün yapılması gerekliliği, burada önem kazanıyor. Hukuk lisans formasyonunu elde eden her mezun, mezuniyet sonrasında bir yıllık avukatlık stajıyla serbest avukatlık mesleğini icra edebilmektedir. Yalnızca, yargıçlık ve cumhuriyet savcılığı ile kamu avukatlığında bir çıktı kontrolü yapılabilmektedir. Bu yüzden, hukuk öğretimine ilişkin zafiyet tartışmalarında konunun sadece kontenjan meselesine hasredilmesi yerine, hukuk formasyonunun, diplomasının sağladığı iş garantisi meselesi, bizatihi öğretimin pedagojisi ve diğer hususlar da gözden geçirilmelidir. Avrupa ülkelerinde hukuk öğrenimi sonrasında, çıktı kontrolü ve uzun bir uygulama pratiği olmaksızın, hukukçunun meslek yaşamına adım atması mümkün değildir. Dolayısıyla bu konunun da yani, meslek icrasına yönelik bir sınavın da gündemimizde yer alması doğru olur diye düşünüyoruz."

Saraç, hukuk eğitiminde kalite çıtasını nasıl yükseltileceğine ve karşılaşılan sorunların çözümlerine ilişkin bir çalışmanın yol haritasının belirlenmesi konusunda bir beklenti içinde olduklarını da sözlerine ekledi.

> YÖK Başkanı: Hukuk öğretimi ticarileşiyor

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, hukuk öğretiminin ticarileşme ve sıradanlaşma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirterek "Yükseköğretim sonrasında genel bir çıktı kontrolünün yapılması gerekliliği, burada önem kazanıyor. Meslek icrasına yönelik bir sınavın da gündemimizde yer alması doğru olur diye düşünüyoruz" dedi. 

yekta_saracSaraç, YÖK Başkanlığı Konferans Salonu'nda düzenlenen ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın da katıldığı hukuk fakültelerinin dekanlarıyla yapılan toplantının açılış konuşmasında, yeni YÖK yönetimi olarak göreve geldikleri günden bu yana, yaklaşık bir yıl boyunca, katılımcı yönetim tarzıyla meselelerin çözümüne çalıştıklarını anlattı. 

Alanlara özgü problemlerin çözüm yollarını, ilgili fakülte dekanlarıyla aradıklarına işaret eden Saraç, bu kapsamda YÖK çatısı altında hukuk fakültesi dekanlarıyla ikinci toplantıyı gerçekleştirdiklerini söyledi. 

YÖK olarak konuların paydaşları ve uzmanlarıyla en doğruyu arama uğraşısında olduklarının altını çizen Saraç, bazı alanların kendine has özellikleri dolayısıyla da ilgili bakanlıklar ve kurumlarla da işbirliği yaptıklarını aktardı.

Saraç, hukuk eğitimi konusunda da Adalet Bakanlığının görüşleri, sorunlara çözüm önerileri ve planlamalarının da önemli olduğunu vurguladı. 

- YÖK, ilk defa yetkisini başka kurumsal yapıya vermesi için girişimde bulundu

YÖK olarak birinci önceliklerinin eğitim öğretimde kalite çıtasını yükseltmek olduğuna işaret eden Saraç, yönetmeliği yeni çıkarılan Kalite Kurulu'nun son yıllarda yükseköğretimde kalite adına atılan en önemli ve cesaretli adım olduğunu aktardı.

Bu adımın aslında YÖK'ün kendi kararlarıyla vücut bulan eğitim öğretim ile ilgili hüküm vermeyi, karar alma süreçleri bakımından YÖK'ten bağımsız çalışabilen bir kurula devretmesi anlamına gelen önemli bir adım olduğunu belirten Saraç, "Bu kurulun idari ve mali açıdan tam bağımsız bir kurul olabilmesi için kanunla düzenlenmesi gerekmektedir ve bu konuda kanun teklifimizi de usule uygun olarak hükümete sunduk" dedi. 

- Başarı sıralaması şartı

Geçen yıl alınan kararla hukuk ve tıp programları için başarı sıralaması şartı getirdiklerini hatırlatan Saraç, bu kapsamda, 150 bininci sıralama şartı getirdikleri hukuk fakültelerinde boşluk kalmadan kontenjanların dolduğunu söyledi. 

Düzenlemenin, kaliteyi önceleyen girdi esaslı bir düzenleme olduğunu, kararın süreç ve çıktı esaslı düzenlemelerle de desteklenmesi gerektiğini bildiren Saraç, "Ancak bu şekilde hukuk ve diğer alanlardakieğitim öğretimin niteliğini yükseltmek mümkündür" diye konuştu. 

- Hukuk öğretiminin 10 sorununu anlattı

Hukuk öğretiminin bazı sorunlarını 10 maddede özetleyen Saraç, bunların arasında yer alan hukuk fakültesi kontenjanlarının tespitinde esas alınması gereken kriterin ne olduğunun önemli ve tartışmalı olduğunu belirtti. Saraç, "Hoca sayısı mı, mekan mı, hocaların alanlara göre dağılımı mı, bunların hepsinin bir bütün halindeki şekli mi yoksa hukuk eğitiminin niteliği mi" diye sordu. 

Saraç, eğitim öğretim süreçlerinde öğrenci sayısının görece azlığının, hem akademisyen hem de öğrenci açısından daha konforlu bir öğretim vasatı oluşturduğunu ancak kontenjanın minimum düzeyde tutulmasıyla hukuk öğretiminin niteliğinin yükseleceğine ilişkin beklentinin isabetli olmadığının da yükseköğretimin yakın tarihinden bazı örneklerle ileri sürülebileceğini aktardı. 

Akademik insan kaynağındaki sayısal yetersizliğin de bir diğer sorun olduğunu ifade eden Saraç, ehliyet kazandıran bir hukuk öğretiminin gerçekleştirilebilmesi için doktorasını tamamlamış öğretim elemanı sayısının artırılmasının önemine işaret etti. 

Saraç, alanında yetkin bir akademisyen potansiyelinin yaratılabilmesi adına, hukuk mezunları için lisansüstü öğretimin maddi olanaklar açısından cazip hale getirilmesinin de yerinde olacağına işaret ederek bu çerçevede, yurt dışı lisansüstü öğretim burslarına olan talebin cezbedici hale getirilebilmesi için bursiyerlerin özlük haklarının genişletilmesi gerektiğini vurguladı. 

Öğretim elemanı dağılımındaki dengesizliğin giderilmesi yönünde de pratik çözümler üretilmesi gerektiğini bildiren Saraç, "mahrumiyet bölgesi" retoriği ile özlük hakları açısından cazip imkanlar sunmanın yeterli olmayacağını, YÖK tarafından büyük iller için belli bir müddetle kadro planlamasının da düşünülmesi gerektiğini aktardı. 

Felsefesiz hukuk öğretiminin de bir başka sorun olduğuna değinen Saraç, hukuk felsefesi dersinin, günümüzde hukuk fakültelerinde bir kültür dersi olarak görüldüğünü ve pozitif hukuk branşlarının gölgesinde kaldığını söyledi. Saraç, "Ancak sadece ekonomik kaygılarla alınmış bir hukuk eğitiminin, hukuki problemleri gerçek anlamda çözmekte yetersiz kalacağı da bir gerçektir" değerlendirmesini yaptı. 

Hukuk öğretimi ve avukatlık mesleği arasındaki ilişkinin üzerinde de düşünmek gerekeceğini kaydeden Saraç, hukuk öğretimi ve istihdam konusunun da düşünülmesi gerektiğini, bu noktada önemli bir paydaş olan Barolar Birliğinin de görüşlerinin önem kazandığını ifade etti. 

- "Hukuk eğitiminde meslek icrasına yönelik bir sınav gündemde olmalı"

YÖK Başkanı Saraç, Türkiye'de yükseköğretim sisteminde girdi kontrolünün merkezi yerleştirme sınavıyla yapıldığını dile getirerek şunları kaydetti:

"Bu konuda son yıllarda oluşan zafiyeti, işaret ettiğimiz gibi başarı sıralaması barajıyla da kontrol etmeye başladık ancak hukuk öğretimi ticarileşme ve sıradanlaşma tehlikesi ile karşı karşıya. Yükseköğretim sonrasında genel bir çıktı kontrolünün yapılması gerekliliği, burada önem kazanıyor. Hukuk lisans formasyonunu elde eden her mezun, mezuniyet sonrasında bir yıllık avukatlık stajıyla serbest avukatlık mesleğini icra edebilmektedir. Yalnızca, yargıçlık ve cumhuriyet savcılığı ile kamu avukatlığında bir çıktı kontrolü yapılabilmektedir. Bu yüzden, hukuk öğretimine ilişkin zafiyet tartışmalarında konunun sadece kontenjan meselesine hasredilmesi yerine, hukuk formasyonunun, diplomasının sağladığı iş garantisi meselesi, bizatihi öğretimin pedagojisi ve diğer hususlar da gözden geçirilmelidir. Avrupa ülkelerinde hukuk öğrenimi sonrasında, çıktı kontrolü ve uzun bir uygulama pratiği olmaksızın, hukukçunun meslek yaşamına adım atması mümkün değildir. Dolayısıyla bu konunun da yani, meslek icrasına yönelik bir sınavın da gündemimizde yer alması doğru olur diye düşünüyoruz."

Saraç, hukuk eğitiminde kalite çıtasını nasıl yükseltileceğine ve karşılaşılan sorunların çözümlerine ilişkin bir çalışmanın yol haritasının belirlenmesi konusunda bir beklenti içinde olduklarını da sözlerine ekledi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 30 Aralık 2015 11:06

Gösterim: 1712

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, ilerleyen yıllarda hekim fazlalığının gündeme gelmemesi için tıp fakültelerinin kontenjanlarını donduracaklarını söyledi.

 

tip_fakulteleriSağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu,  hekim vehemşire açığının Türkiye'nin önümüzdeki iki üç yıl içindeki en temel sorunlarından biri olduğunu belirtti. Müezzinoğlu, "OECD ülkelerinin ortalamasına göre 10 bin nüfusa 37 hekim düşüyor. Yunanistan'da 10 bin nüfusa 72 hekim düşüyor. Türkiye'de ise 10 bin nüfusa 17 hekim düşüyor. OECD ülkelerinin ortalamasını aldığımızda, o ortalama 37, bizde 17. Yani yarısından daha az hekim sayımız var" diye konuştu.

Müezzinoğlu, hemşire ve sağlık çalışanı sayısının ise OECD ortalamasının üçte biri düzeyinde olduğunu söyledi. Son yıllarda yapılan düzenlemeler sonrasında hemşire açığının hızla kapanmaya başladığını ifade eden Müezzinoğlu, "Geçtiğimiz yıl 20 bin, bu yıl yanılmıyorsam 30 bin ve gelecek yıl 40-50 binli rakamlarda hemşire olacak. Onların da istihdamıyla hemşire ve sağlık çalışanı açığımız büyük oranda kapanmış olacak" dedi.

 

"Kontenjanları donduruyoruz"

 

Hekim açığını kapatmak için son yıllarda tıp fakültelerinin sayısı ve öğrenci kontenjanların artırıldığına işaret eden Müzzinoğlu, bu kontenjanlarla uzun süre öğrenci alınması halinde ilerleyen yıllarda bu defa hekim fazlalığının gündeme gelebileceğine dikkati çekti. Müezzinoğlu, "Tıp fakültelerindeki kontenjanlarda 12 binlere çıktık. Bu 12 bin olarak devam ederse 2023'ten sonra da hızla hekim fazlasına döner gibi bir fotoğraf oluşacak. Onu 1 Ocak'ta YÖK Başkanımızla görüştük. Tıp fakültelerinin kontenjanlarını şimdi donduruyoruz. Yavaş yavaş da aşağı çekmeye başlayacağız ki çok öğrenci alarak yarın çok mezun vermek ve sonra da 'çok mezunu ne yapacağız' demek gibi bir fotoğrafla karşılaşmayalım" dedi.

 

Hemşirelere yönelik de geçen yıl bir düzenleme yapıldığını anımsatan Müezzinoğlu, sağlık meslek liselerinden mezun olanların artık hemşire değil yardımcı hemşire ya da sağlık elemanı olacaklarını anlattı.

 

"50 civarında yabancı hekim Aile Hekimliğinde hizmete başladı"

 

Yabancı doktorların Türkiye'de çalışabilmesi için Türkçe bilme şartı aramadıklarını belirten Müezzinoğlu, öncelikle hekimin bilgisi, tecrübesi ve Türkiye'ye, sağlık hizmetine sağlayacağı katkının önemli olduğunu bildirdi. Bakan Mehmet Müezzinoğlu, "Şu anda yaklaşık 500 civarında yabancı uyruklu hekim Türkiye'de sağlık hizmeti veriyor. Bu, özel sektörde daha fazla. Çünkü önce özel sektörün önünü açmıştık. Son dönemde de 50 civarında yabancı hekim Aile Hekimliğinde hizmete başladı" açıklamasında bulundu.


> Tıp fakültelerinin kontenjanları donduruluyor

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, ilerleyen yıllarda hekim fazlalığının gündeme gelmemesi için tıp fakültelerinin kontenjanlarını donduracaklarını söyledi.

 

tip_fakulteleriSağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu,  hekim vehemşire açığının Türkiye'nin önümüzdeki iki üç yıl içindeki en temel sorunlarından biri olduğunu belirtti. Müezzinoğlu, "OECD ülkelerinin ortalamasına göre 10 bin nüfusa 37 hekim düşüyor. Yunanistan'da 10 bin nüfusa 72 hekim düşüyor. Türkiye'de ise 10 bin nüfusa 17 hekim düşüyor. OECD ülkelerinin ortalamasını aldığımızda, o ortalama 37, bizde 17. Yani yarısından daha az hekim sayımız var" diye konuştu.

Müezzinoğlu, hemşire ve sağlık çalışanı sayısının ise OECD ortalamasının üçte biri düzeyinde olduğunu söyledi. Son yıllarda yapılan düzenlemeler sonrasında hemşire açığının hızla kapanmaya başladığını ifade eden Müezzinoğlu, "Geçtiğimiz yıl 20 bin, bu yıl yanılmıyorsam 30 bin ve gelecek yıl 40-50 binli rakamlarda hemşire olacak. Onların da istihdamıyla hemşire ve sağlık çalışanı açığımız büyük oranda kapanmış olacak" dedi.

 

"Kontenjanları donduruyoruz"

 

Hekim açığını kapatmak için son yıllarda tıp fakültelerinin sayısı ve öğrenci kontenjanların artırıldığına işaret eden Müzzinoğlu, bu kontenjanlarla uzun süre öğrenci alınması halinde ilerleyen yıllarda bu defa hekim fazlalığının gündeme gelebileceğine dikkati çekti. Müezzinoğlu, "Tıp fakültelerindeki kontenjanlarda 12 binlere çıktık. Bu 12 bin olarak devam ederse 2023'ten sonra da hızla hekim fazlasına döner gibi bir fotoğraf oluşacak. Onu 1 Ocak'ta YÖK Başkanımızla görüştük. Tıp fakültelerinin kontenjanlarını şimdi donduruyoruz. Yavaş yavaş da aşağı çekmeye başlayacağız ki çok öğrenci alarak yarın çok mezun vermek ve sonra da 'çok mezunu ne yapacağız' demek gibi bir fotoğrafla karşılaşmayalım" dedi.

 

Hemşirelere yönelik de geçen yıl bir düzenleme yapıldığını anımsatan Müezzinoğlu, sağlık meslek liselerinden mezun olanların artık hemşire değil yardımcı hemşire ya da sağlık elemanı olacaklarını anlattı.

 

"50 civarında yabancı hekim Aile Hekimliğinde hizmete başladı"

 

Yabancı doktorların Türkiye'de çalışabilmesi için Türkçe bilme şartı aramadıklarını belirten Müezzinoğlu, öncelikle hekimin bilgisi, tecrübesi ve Türkiye'ye, sağlık hizmetine sağlayacağı katkının önemli olduğunu bildirdi. Bakan Mehmet Müezzinoğlu, "Şu anda yaklaşık 500 civarında yabancı uyruklu hekim Türkiye'de sağlık hizmeti veriyor. Bu, özel sektörde daha fazla. Çünkü önce özel sektörün önünü açmıştık. Son dönemde de 50 civarında yabancı hekim Aile Hekimliğinde hizmete başladı" açıklamasında bulundu.


Son Güncelleme: Çarşamba, 06 Ocak 2016 11:53

Gösterim: 1799

İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) 3 bin 509 öğrencinin katıldığı "Mutlu musunuz?" anketine, erkek öğrencilerin yüzde 51, kız öğrencilerin de yüzde 55,1'i "mutluyum" cevabını verdi.
ituÜniversiteden yapılan açıklamaya göre, İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Kural'ın verdiği Olasılık-İstatistik dersleri kapsamında 200 öğrenci tarafından 3 bin 509 öğrenciye mutlu olup olmadığı, geleceğinden umutlu olup olmadığı, mutlu edecek meslek dalları, ekonomik durumları gibi sorular soruldu.
Ankete katılan öğrencilerin verdiği yanıtlar, "cinsiyet", "yaş", "eğitim", "ekonomik durum", "konaklama şekli" ve "gelir durumu"na göre değerlendirildi. Ankette öğrencilerin yüzde 52,3'ü (bin 832 öğrenci) mutlu olduğunu, yüzde 11,6'sı (405 öğrenci) mutsuz olduğunu, yüzde 36,1'i (bin 264 öğrenci) ise "emin olmadığını-bilemediğini" ifade etti.
Ankette, erkek öğrencilerin yüzde 51'i, kız öğrencilerin yüzde 55,1'i mutlu olduğunu belirtti.
"Ekonomik durumu daha iyi" olan öğrencilerin yüzde 60,6'sı, her ay düzenli geliri olan öğrencilerin yüzde 58,2'si mutlu olduğunu söylerken, bu oran burslularda yüzde 46,9'a, "Gelirim yok" diyenlerde yüzde 25'e kadar geriledi.
"Üniversite öğrencisi olarak geleceğinizden umutlu musunuz?" sorusuna, öğrencilerin yüzde 52,3'ü "evet" dedi. "Geleceğimden umutlu değilim" diyen öğrencilerin oranı yüzde 16,2 oldu.
Erkek öğrencilerin yüzde 55'i, kız öğrencilerin yüzde 47,9'u "geleceğinden umutlu olduğunu" kaydetti. "Ekonomik durumu iyi" olan öğrencilerin yüzde 55,7'si geleceğinden umutlu olduğunu belirtirken, ekonomik durumu iyi olmayan öğrencilerde oran yüzde 40,9'a kadar düştü.
Öğrencilerin yüzde 54,8'i "Mutlu olabileceğinizi düşündüğünüz meslek dalında mı eğitim görüyorsunuz?" sorusuna "evet" yanıtını verirken, mutlu olabileceğini düşünmeyen öğrenci oranı yüzde 15,6 oldu. Erkek öğrencilerin yüzde 55,7'si eğitim gördüğü meslek dalında mutlu olabileceğini düşünürken, kız öğrencilerde bu oran yüzde 53,1'de kaldı.
Öğrencilerin yüzde 26,4'ü "mühendislik" alanında mutlu olacağını ifade etti.

> İTÜ'lü öğrenciler ne kadar mutlu?

İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) 3 bin 509 öğrencinin katıldığı "Mutlu musunuz?" anketine, erkek öğrencilerin yüzde 51, kız öğrencilerin de yüzde 55,1'i "mutluyum" cevabını verdi.
ituÜniversiteden yapılan açıklamaya göre, İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Kural'ın verdiği Olasılık-İstatistik dersleri kapsamında 200 öğrenci tarafından 3 bin 509 öğrenciye mutlu olup olmadığı, geleceğinden umutlu olup olmadığı, mutlu edecek meslek dalları, ekonomik durumları gibi sorular soruldu.
Ankete katılan öğrencilerin verdiği yanıtlar, "cinsiyet", "yaş", "eğitim", "ekonomik durum", "konaklama şekli" ve "gelir durumu"na göre değerlendirildi. Ankette öğrencilerin yüzde 52,3'ü (bin 832 öğrenci) mutlu olduğunu, yüzde 11,6'sı (405 öğrenci) mutsuz olduğunu, yüzde 36,1'i (bin 264 öğrenci) ise "emin olmadığını-bilemediğini" ifade etti.
Ankette, erkek öğrencilerin yüzde 51'i, kız öğrencilerin yüzde 55,1'i mutlu olduğunu belirtti.
"Ekonomik durumu daha iyi" olan öğrencilerin yüzde 60,6'sı, her ay düzenli geliri olan öğrencilerin yüzde 58,2'si mutlu olduğunu söylerken, bu oran burslularda yüzde 46,9'a, "Gelirim yok" diyenlerde yüzde 25'e kadar geriledi.
"Üniversite öğrencisi olarak geleceğinizden umutlu musunuz?" sorusuna, öğrencilerin yüzde 52,3'ü "evet" dedi. "Geleceğimden umutlu değilim" diyen öğrencilerin oranı yüzde 16,2 oldu.
Erkek öğrencilerin yüzde 55'i, kız öğrencilerin yüzde 47,9'u "geleceğinden umutlu olduğunu" kaydetti. "Ekonomik durumu iyi" olan öğrencilerin yüzde 55,7'si geleceğinden umutlu olduğunu belirtirken, ekonomik durumu iyi olmayan öğrencilerde oran yüzde 40,9'a kadar düştü.
Öğrencilerin yüzde 54,8'i "Mutlu olabileceğinizi düşündüğünüz meslek dalında mı eğitim görüyorsunuz?" sorusuna "evet" yanıtını verirken, mutlu olabileceğini düşünmeyen öğrenci oranı yüzde 15,6 oldu. Erkek öğrencilerin yüzde 55,7'si eğitim gördüğü meslek dalında mutlu olabileceğini düşünürken, kız öğrencilerde bu oran yüzde 53,1'de kaldı.
Öğrencilerin yüzde 26,4'ü "mühendislik" alanında mutlu olacağını ifade etti.

Son Güncelleme: Salı, 29 Aralık 2015 15:02

Gösterim: 1475


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.