Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
İYTE öğrencileri, Teknopark İzmir'de kurdukları şirket bünyesinde internet sitelerinin "tek tıkla" mobil versiyona dönüşümünü sağlayan yazılım geliştirdi.
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) öğrencilerinin, Teknopark İzmir'de kurdukları şirket bünyesinde internet sitelerinin "tek tıkla" mobil versiyona dönüşümünü sağlayan yazılım geliştirdikleri bildirildi. İYTE'den yapılan yazılı açıklamaya göre, İYTE Elektrik-Elektronik Mühendisliği öğrencileri Edip Enes Çakır ve Ali Göksel Bektaş tarafından kurulan Simenty, kendi internet şirketini kurmak isteyen girişimciler ile şirketler, yatırımcılar ve profesyonelleri bir araya getirmeyi amaçlayan pazar yeri Etohum’a bu yıl başvuru yapan yaklaşık 2 bin 500 girişim arasından seçildi.
Ali Göksel Bektaş, Simenty'nin böylece Etohum'un bu yıl yatırım yapacağı girişimler arasında yerini aldığını belirterek, "Etohum, Türkiye’deki en büyük kuluçka merkezleri ve hızlandırıcı oluşumlarından bir tanesi ve bu oluşumda yer almak, Simenty’nin büyüyebilmesi için çok iyi bir fırsat" dedi.
Geliştirdikleri yazılımın TÜrkiye'de ilk olduğunu aktaran Bektaş, şunları kaydetti:
"Geliştirdiğimiz uygulama, masaüstü için tasarlanan internet sayfalarının, otomatik olarak mobil cihazlara uyumlu versiyonlarının oluşturmasını sağlıyor. Geleneksel internet sayfalarını mobil çağa ayak uyduran, bu siteleri görsel olarak çekici ve mobil ziyaretçiler için kullanımı kolay hale sokan Simenty’nin anında gerçekleşen çevirme süreci ile internet siteleri, hazır temalar kullanılmadan tamamen mobil versiyona dönüştürülüyor."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
İYTE öğrencileri, Teknopark İzmir'de kurdukları şirket bünyesinde internet sitelerinin "tek tıkla" mobil versiyona dönüşümünü sağlayan yazılım geliştirdi.
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) öğrencilerinin, Teknopark İzmir'de kurdukları şirket bünyesinde internet sitelerinin "tek tıkla" mobil versiyona dönüşümünü sağlayan yazılım geliştirdikleri bildirildi. İYTE'den yapılan yazılı açıklamaya göre, İYTE Elektrik-Elektronik Mühendisliği öğrencileri Edip Enes Çakır ve Ali Göksel Bektaş tarafından kurulan Simenty, kendi internet şirketini kurmak isteyen girişimciler ile şirketler, yatırımcılar ve profesyonelleri bir araya getirmeyi amaçlayan pazar yeri Etohum’a bu yıl başvuru yapan yaklaşık 2 bin 500 girişim arasından seçildi.
Ali Göksel Bektaş, Simenty'nin böylece Etohum'un bu yıl yatırım yapacağı girişimler arasında yerini aldığını belirterek, "Etohum, Türkiye’deki en büyük kuluçka merkezleri ve hızlandırıcı oluşumlarından bir tanesi ve bu oluşumda yer almak, Simenty’nin büyüyebilmesi için çok iyi bir fırsat" dedi.
Geliştirdikleri yazılımın TÜrkiye'de ilk olduğunu aktaran Bektaş, şunları kaydetti:
"Geliştirdiğimiz uygulama, masaüstü için tasarlanan internet sayfalarının, otomatik olarak mobil cihazlara uyumlu versiyonlarının oluşturmasını sağlıyor. Geleneksel internet sayfalarını mobil çağa ayak uyduran, bu siteleri görsel olarak çekici ve mobil ziyaretçiler için kullanımı kolay hale sokan Simenty’nin anında gerçekleşen çevirme süreci ile internet siteleri, hazır temalar kullanılmadan tamamen mobil versiyona dönüştürülüyor."
Son Güncelleme: Cuma, 12 Şubat 2016 15:08
Gösterim: 1006
Doğal yaşamın hızla yok olduğu günümüzde bitki, böcek ve hayvan türlerinin izinsiz olarak toplanması ve yurtdışına çıkarılarak biyokaçakçılığa maruz kalması biyoçeşitliliği ve ekosistemi tehdit eden önemli unsurlar arasında yer alıyor.Doğadan bitki, böcek ve hayvanların izinsiz olarak toplanması ve yurtdışına çıkarılması olarak tanımlanan biyokaçakçılığın doğaya ve ekosisteme olan etkilerini İÜ Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Vedat Beşkardeş değerlendirdi.
Yrd. Doç. Dr. Vedat Beşkardeş, günümüz dünyasında şehirlerin ve sanayinin büyüyerek doğal alanları ve ormanları tahrip etmesi sonucu birçok türün yok olma riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek canlıların çeşitli amaçlarla doğadan toplanması ve yurtdışına izinsiz götürülmesinin de biyolojik çeşitliliğe olumsuz etkilerinin bulunabileceğini, hatta nadir, endemik bitki ve hayvan türlerinin neslini tehlikeye atabileceğini söyledi.
“Özellikle Endemik Türlerin Nesli Tehlike Altında”
Biyokaçakçılığın doğaya olan etkisine değinen Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Biyokaçakçılık bazı nesli tehlike altında olan türlerin yok olmasına neden olabilir. Özellikle bizim farkında olmadan yok edeceğimiz bir tür belki şu anda çözümünü bulamadığımız birçok hastalığa karşı önümüzdeki yıllarda umut kaynağı olabilir. Maalesef bunun farkında değiliz. Bu insanlar açısından baktığımız taraf. Ekosistem açısından baktığımızda ise ciddi tahribat yapıyoruz. Son 100 yılda yok ettiği tür sayısı doğada şu ana kadar doğal yollardan yok olan tür sayısından 1000 kat daha fazla” dedi. Nadir ve endemik türlere dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, bu türlerin biyokaçakçılığa maruz kalmasının nesillerini tehlikeye attığına vurgu yaptı.
“Biyokaçakçılığa Karşı Bilinçlenmeli”
Birçok bitki ve hayvan türü tıbbi amaçlarla, bilimsel çalışmalar için kaçırıldığı gibi koleksiyonerler tarafından hobi amacıyla veya ticari amaçlı gelir sağlamak için de kaçırılabiliyor.
Biyokaçakçılığın tespit edilebilmesinin kolay olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, kırsalda yaşayan insanların ve muhtarların dikkatli olması gerektiğini söyledi. Özellikle yurtdışına götürülürken küçük canlılar X-Ray cihazlarında fark edilemiyor. Gümrüklerde de dikkatli olmak gerekiyor. Katıldıkları konferanslarda bu konunun üzerinde durduklarını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Bilinçlendirme çalışmalarına devam edeceğiz, insanları bilinçlendirmemiz gerekiyor. Her gittiğimiz yerde izinsiz toplamanın yasak olduğunu, yurtdışına kaçırılma ihtimalinin olduğunu insanlara mutlaka anlatmamız gerekiyor” diyerek mücadele etmede bilinçlenmenin önemine değindi.
Türkiye’nin biyoçeşitliliği açısından taşıdığı değere vurgu yapan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Türkiye şu açıdan önemli: Türkiye’de yaklaşık 10 bin bitki taksonu bulunuyor ve bunun üçte biri endemik. Türkiye, Avrupa-Sibirya, İran-Turan ve Akdeniz fitocoğrafik bölgelerinin birleştiği noktada olduğu için biyoçeşitliliği de fazla. Bu çeşitlilik hayvan türlerine de yansıyor” dedi.
En Çok Böcek ve Kelebek Türleri Kaçırılıyor
Biyokaçakçılığa en çok maruz kalan canlı türü böcek ve kelebek türleri, daha sonra bitkiler, kuşlar, sürüngenler, kurbağalar ve yumuşakçalar geliyor. Bunların yanında tıbbi alanlarda kullanılan omurgasız hayvanlardan sülük, salyangozlar ve akrepler en çok kaçırılan türlerden. Kuşlarda şahin, doğan gibi en çok yırtıcı türlerde rastlanıyor kaçakçılık olayları. Memeli türlerde kaçırma söz konusu olmazken bu türler, tıbbi deneyler amacıyla kan alma gibi durumlara maruz kalabiliyorlar.
Yakın dönemde medyaya konu olan Gergadan Böceğini hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Çok para ediyor diye millet toplamaya başlamıştı. Bu da bir biyokaçakçılık örneğidir. Hiç ortada yokken birden basına geldi ve toplanmaya başlandı. Para olarak hiçbir değeri yoktu, satılabilecek bir şey değildi” diye konuştu.
Biyokaçakçılığın ekonomik yönüne de değinen Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Bugün dünya üzerinde biyokaçakçılıkta dönen para miktarı yaklaşık 30 milyar-100 milyar dolar arasında tahmin ediliyor. Tabi bunun içinde yasadışı olarak gergedan boynuzu ve fildişi avcılığı ve kaplumbağa kabuklarının alınıp satılması, yasadışı balık avcılığı, yasadışı ormancılık faaliyetleri dâhil. Bizim ülkemize gelince; ülkemize ait olan bitki ve hayvan türleri izinsiz olarak yurtdışına çıkarıldıktan sonra kaçıran kişi, elde ettiği gelirden herhangi bir pay ödememekte ve o türü kendisi yetiştirmeye başladıysa veya üretiyorsa da size, kazandığından herhangi bir telif ücreti ödemiyor. İşte bu da ülkenin milli servetinin çalınması anlamına geliyor” dedi.
Mücadele 2013 Yılında Başladı
Bitki ve hayvan türleriyle ilgili yasal bir şekilde çalışmak içinse Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nden izin alınması gerekiyor. Biyokaçakçılıkla mücadele konusunda Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Jandarma, Kolluk Kuvvetleri ve muhtarlar birlikte çalışıyor. Biyokaçakçılıkla ilgili suçların hukuki boyutunda ise Kabahatler Kanunu’na bakılıyor ve cezai işlemlerinde de Orman Kanunu, Çevre Kanunu, Kara Avcılığı Kanunu’nda belirtilen fiillere göre para cezası uygulanıyor. Bunun dışında herhangi bir yaptırım bulunmuyor. Ayrıca biyokaçakçılık fiilini işleyen kişi veya kişiler yurtdışına gittikten sonra herhangi bir cezayı da ödemeyebiliyorlar. Bu cezaların tahsilatı için Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün çalışmaları bulunuyor.
Biyokaçakçılıkla mücadele ülkemizde ilk olarak 2013 yılında Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından başlatıldı. Biyokaçakçılıkla Mücadele Projesi kapsamında Biyokaçakçılıkla Mücadele Rehberi yayınlandı. Bu kapsamda 2015 yılı içinde düzenlenen konferansları anlatan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, İstanbul, Kırklareli, Düzce ve Bolu’da Biyokaçakçılıkla Mücadele Çalıştaylarına İÜ Orman Fakültesi Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Zeynel Arslangündoğdu, Doç. Dr. Devrim Elvan, Doç. Dr. Erdem Hızal ve Öğr. Gör. Ergün Bacak ile katıldıklarını, toplantılarda omurgasız ve omurgalı hayvanların biyokaçakçılığa nasıl maruz kaldıklarının ve biyokaçakçılığa karşı alınması gereken önlemlerin konuşulduğu ve mevzuat yönüyle de konunun tartışıldığını; toplantılara katılan kamu kurumları ve STK temsilcilerini, muhtarları ve öğrencileri bilgilendirdiklerini söyledi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Doğal yaşamın hızla yok olduğu günümüzde bitki, böcek ve hayvan türlerinin izinsiz olarak toplanması ve yurtdışına çıkarılarak biyokaçakçılığa maruz kalması biyoçeşitliliği ve ekosistemi tehdit eden önemli unsurlar arasında yer alıyor.Doğadan bitki, böcek ve hayvanların izinsiz olarak toplanması ve yurtdışına çıkarılması olarak tanımlanan biyokaçakçılığın doğaya ve ekosisteme olan etkilerini İÜ Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Vedat Beşkardeş değerlendirdi.
Yrd. Doç. Dr. Vedat Beşkardeş, günümüz dünyasında şehirlerin ve sanayinin büyüyerek doğal alanları ve ormanları tahrip etmesi sonucu birçok türün yok olma riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek canlıların çeşitli amaçlarla doğadan toplanması ve yurtdışına izinsiz götürülmesinin de biyolojik çeşitliliğe olumsuz etkilerinin bulunabileceğini, hatta nadir, endemik bitki ve hayvan türlerinin neslini tehlikeye atabileceğini söyledi.
“Özellikle Endemik Türlerin Nesli Tehlike Altında”
Biyokaçakçılığın doğaya olan etkisine değinen Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Biyokaçakçılık bazı nesli tehlike altında olan türlerin yok olmasına neden olabilir. Özellikle bizim farkında olmadan yok edeceğimiz bir tür belki şu anda çözümünü bulamadığımız birçok hastalığa karşı önümüzdeki yıllarda umut kaynağı olabilir. Maalesef bunun farkında değiliz. Bu insanlar açısından baktığımız taraf. Ekosistem açısından baktığımızda ise ciddi tahribat yapıyoruz. Son 100 yılda yok ettiği tür sayısı doğada şu ana kadar doğal yollardan yok olan tür sayısından 1000 kat daha fazla” dedi. Nadir ve endemik türlere dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, bu türlerin biyokaçakçılığa maruz kalmasının nesillerini tehlikeye attığına vurgu yaptı.
“Biyokaçakçılığa Karşı Bilinçlenmeli”
Birçok bitki ve hayvan türü tıbbi amaçlarla, bilimsel çalışmalar için kaçırıldığı gibi koleksiyonerler tarafından hobi amacıyla veya ticari amaçlı gelir sağlamak için de kaçırılabiliyor.
Biyokaçakçılığın tespit edilebilmesinin kolay olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, kırsalda yaşayan insanların ve muhtarların dikkatli olması gerektiğini söyledi. Özellikle yurtdışına götürülürken küçük canlılar X-Ray cihazlarında fark edilemiyor. Gümrüklerde de dikkatli olmak gerekiyor. Katıldıkları konferanslarda bu konunun üzerinde durduklarını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Bilinçlendirme çalışmalarına devam edeceğiz, insanları bilinçlendirmemiz gerekiyor. Her gittiğimiz yerde izinsiz toplamanın yasak olduğunu, yurtdışına kaçırılma ihtimalinin olduğunu insanlara mutlaka anlatmamız gerekiyor” diyerek mücadele etmede bilinçlenmenin önemine değindi.
Türkiye’nin biyoçeşitliliği açısından taşıdığı değere vurgu yapan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Türkiye şu açıdan önemli: Türkiye’de yaklaşık 10 bin bitki taksonu bulunuyor ve bunun üçte biri endemik. Türkiye, Avrupa-Sibirya, İran-Turan ve Akdeniz fitocoğrafik bölgelerinin birleştiği noktada olduğu için biyoçeşitliliği de fazla. Bu çeşitlilik hayvan türlerine de yansıyor” dedi.
En Çok Böcek ve Kelebek Türleri Kaçırılıyor
Biyokaçakçılığa en çok maruz kalan canlı türü böcek ve kelebek türleri, daha sonra bitkiler, kuşlar, sürüngenler, kurbağalar ve yumuşakçalar geliyor. Bunların yanında tıbbi alanlarda kullanılan omurgasız hayvanlardan sülük, salyangozlar ve akrepler en çok kaçırılan türlerden. Kuşlarda şahin, doğan gibi en çok yırtıcı türlerde rastlanıyor kaçakçılık olayları. Memeli türlerde kaçırma söz konusu olmazken bu türler, tıbbi deneyler amacıyla kan alma gibi durumlara maruz kalabiliyorlar.
Yakın dönemde medyaya konu olan Gergadan Böceğini hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Çok para ediyor diye millet toplamaya başlamıştı. Bu da bir biyokaçakçılık örneğidir. Hiç ortada yokken birden basına geldi ve toplanmaya başlandı. Para olarak hiçbir değeri yoktu, satılabilecek bir şey değildi” diye konuştu.
Biyokaçakçılığın ekonomik yönüne de değinen Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, “Bugün dünya üzerinde biyokaçakçılıkta dönen para miktarı yaklaşık 30 milyar-100 milyar dolar arasında tahmin ediliyor. Tabi bunun içinde yasadışı olarak gergedan boynuzu ve fildişi avcılığı ve kaplumbağa kabuklarının alınıp satılması, yasadışı balık avcılığı, yasadışı ormancılık faaliyetleri dâhil. Bizim ülkemize gelince; ülkemize ait olan bitki ve hayvan türleri izinsiz olarak yurtdışına çıkarıldıktan sonra kaçıran kişi, elde ettiği gelirden herhangi bir pay ödememekte ve o türü kendisi yetiştirmeye başladıysa veya üretiyorsa da size, kazandığından herhangi bir telif ücreti ödemiyor. İşte bu da ülkenin milli servetinin çalınması anlamına geliyor” dedi.
Mücadele 2013 Yılında Başladı
Bitki ve hayvan türleriyle ilgili yasal bir şekilde çalışmak içinse Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nden izin alınması gerekiyor. Biyokaçakçılıkla mücadele konusunda Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Jandarma, Kolluk Kuvvetleri ve muhtarlar birlikte çalışıyor. Biyokaçakçılıkla ilgili suçların hukuki boyutunda ise Kabahatler Kanunu’na bakılıyor ve cezai işlemlerinde de Orman Kanunu, Çevre Kanunu, Kara Avcılığı Kanunu’nda belirtilen fiillere göre para cezası uygulanıyor. Bunun dışında herhangi bir yaptırım bulunmuyor. Ayrıca biyokaçakçılık fiilini işleyen kişi veya kişiler yurtdışına gittikten sonra herhangi bir cezayı da ödemeyebiliyorlar. Bu cezaların tahsilatı için Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün çalışmaları bulunuyor.
Biyokaçakçılıkla mücadele ülkemizde ilk olarak 2013 yılında Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından başlatıldı. Biyokaçakçılıkla Mücadele Projesi kapsamında Biyokaçakçılıkla Mücadele Rehberi yayınlandı. Bu kapsamda 2015 yılı içinde düzenlenen konferansları anlatan Yrd. Doç. Dr. Beşkardeş, İstanbul, Kırklareli, Düzce ve Bolu’da Biyokaçakçılıkla Mücadele Çalıştaylarına İÜ Orman Fakültesi Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Zeynel Arslangündoğdu, Doç. Dr. Devrim Elvan, Doç. Dr. Erdem Hızal ve Öğr. Gör. Ergün Bacak ile katıldıklarını, toplantılarda omurgasız ve omurgalı hayvanların biyokaçakçılığa nasıl maruz kaldıklarının ve biyokaçakçılığa karşı alınması gereken önlemlerin konuşulduğu ve mevzuat yönüyle de konunun tartışıldığını; toplantılara katılan kamu kurumları ve STK temsilcilerini, muhtarları ve öğrencileri bilgilendirdiklerini söyledi.
Son Güncelleme: Perşembe, 11 Şubat 2016 17:53
Gösterim: 1345
Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşiv Başkanı Monsenyör Brugues, Vatikan'ın arşivlerinin kapılarının Türk araştırmacılara açık olduğunu belirtti.
Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşiv Başkanı Monsenyör Jean-Louis Brugues Vatikan'ın arşivlerinin kapılarının Türk araştırmacılara açık olduğunu ifade ederek, "Arşivcilikle ilgilenen genç arkadaşlar bize destek olmak isterse, bu katalogları oluşturmak için, ben çok memnun olurum bu destekten" dedi. Atılgan Bayar'ın başkanlığını yürüttüğü New East Foundation'ın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Brugues, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin (MSGSÜ) Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu'nda, "Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşivi" konulu toplantıya katıldı.
Brugues, Vatikan Kütüphanesinin insanlığın hizmetinde olduğunu ifade ederek, kütüphanenin başı olarak göreve geldiğinde, Papa 16. Benedict'in, "Ben size kilisenin hazinelerini teslim ediyorum ama bu hazine yalnızca kiliseye ait bir hazine değil, tüm insanlığın hazinesidir" şeklinde bir konuşma yaptığını söyledi. Vatikan'da görev üstlenen Papa'ların hepsinin orta boy bir mobilya içinde önemli tarihi belgeleri muhafaza etme alışkanlığı edindiklerini kaydeden Brugues, "Örneğin şehitlerle ilgili anlatılar, ülkeler arası ilişkilerdeki yazışmalar ve diğer önemli belgeleri bu mobilya içerisinde muhafaza ettiler" dedi.
Brugues: "Bir topluluğu, halkı yok etmek isteyenler, o topluluğun yazdıklarını da yok ederler"
Jean-Louis Brugues, insanlık tarihine bakıldığında, bir topluluğu, halkı yok etmek isteyenlerin, o topluluğun yazdıklarını da yok ettiğini söyleyerek, şöyle devam etti: "Elimizdeki yazılı kaynakların en eskileri, 3. asırdan itibaren yazılmış olan kaynaklar. Arşivlerimiz, dağılmış durumdaki arşivlerin bir araya getirilmiş, toplanmış bir hali. Toplama ve bir araya getirme işlemi, 17. yüzyılda yapılıyor ve biz bu arşivlere 'gizli arşivler' adını veriyoruz. Bu 'gizli' kelimesi birçok yazara farklı şeyler düşündürdü. Mesela Dan Brown isimli yazar, bir romanla çok ama çok fazla para kazandı. Oysa ki kendisi hiçbir zaman arşivlere uğramamıştı bile. Bu yazar, kilisenin sanki gezegenle ilgili çok büyük sırlara sahip olduğunu ve bu sırların saklandığını düşünüyor. Aslında buradaki gizli kelimesi, Papa'nın erişebildiği belgeler anlamına geliyor."
Papa'ların bazı ziyaretler sırasında arşivleri bir yerden bir yere götürebildiklerini ve bu seyahatlerde arşivlerin bir kısmının kaybolduğunu kaydeden Brugues, "Şunu itiraf etmeliyim arşivlere çok büyük zararlardan birisi Fransızlar tarafından verilmiş. Napolyon Roma'yı işgal ettiğinde, Vatikan'ın bütün arşivlerini alıp onları Paris'e götürmüş. Napolyon'dan sonra bu arşivlerin tekrar Roma'ya geri getirilmesi talep edilmiş. Bu arşiv içinde dünyanın en zengin madalyon koleksiyonlarından biri vardı. Bronz madalyalar ile bazı gümüş madalyalar geri geldi ama altın madalyonların hiçbiri geri dönmedi. Fransız hükümeti bu altın madalyaların nereye gittiğini açıklayamadı" diye konuştu.
"Vatikan arşivi, dünyanın en zengin arşivi"
Brugues, Vatikan arşivinin, dünyanın en zengin arşivi olduğunu savunarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "87 kilometre boyunca uzanan kitap reyonlarımız var. Bu da milyonlarca belge demek. Henüz katalog haline getirilmemiş belgelerin bulunduğu büyük salonlar var. Arşivcilikle ilgilenen genç arkadaşlar bize destek olmak isterse, bu katalogları oluşturmak için, ben çok memnun olurum bu destekten. 8 katlı bir sarayımız var. 8 kat bize yetmedi. Biz de bodrum katlarına doğru kazmaya başladık ve yerin altında 3 kat yaptık."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşiv Başkanı Monsenyör Brugues, Vatikan'ın arşivlerinin kapılarının Türk araştırmacılara açık olduğunu belirtti.
Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşiv Başkanı Monsenyör Jean-Louis Brugues Vatikan'ın arşivlerinin kapılarının Türk araştırmacılara açık olduğunu ifade ederek, "Arşivcilikle ilgilenen genç arkadaşlar bize destek olmak isterse, bu katalogları oluşturmak için, ben çok memnun olurum bu destekten" dedi. Atılgan Bayar'ın başkanlığını yürüttüğü New East Foundation'ın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Brugues, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin (MSGSÜ) Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu'nda, "Vatikan Kütüphanesi ve Gizli Arşivi" konulu toplantıya katıldı.
Brugues, Vatikan Kütüphanesinin insanlığın hizmetinde olduğunu ifade ederek, kütüphanenin başı olarak göreve geldiğinde, Papa 16. Benedict'in, "Ben size kilisenin hazinelerini teslim ediyorum ama bu hazine yalnızca kiliseye ait bir hazine değil, tüm insanlığın hazinesidir" şeklinde bir konuşma yaptığını söyledi. Vatikan'da görev üstlenen Papa'ların hepsinin orta boy bir mobilya içinde önemli tarihi belgeleri muhafaza etme alışkanlığı edindiklerini kaydeden Brugues, "Örneğin şehitlerle ilgili anlatılar, ülkeler arası ilişkilerdeki yazışmalar ve diğer önemli belgeleri bu mobilya içerisinde muhafaza ettiler" dedi.
Brugues: "Bir topluluğu, halkı yok etmek isteyenler, o topluluğun yazdıklarını da yok ederler"
Jean-Louis Brugues, insanlık tarihine bakıldığında, bir topluluğu, halkı yok etmek isteyenlerin, o topluluğun yazdıklarını da yok ettiğini söyleyerek, şöyle devam etti: "Elimizdeki yazılı kaynakların en eskileri, 3. asırdan itibaren yazılmış olan kaynaklar. Arşivlerimiz, dağılmış durumdaki arşivlerin bir araya getirilmiş, toplanmış bir hali. Toplama ve bir araya getirme işlemi, 17. yüzyılda yapılıyor ve biz bu arşivlere 'gizli arşivler' adını veriyoruz. Bu 'gizli' kelimesi birçok yazara farklı şeyler düşündürdü. Mesela Dan Brown isimli yazar, bir romanla çok ama çok fazla para kazandı. Oysa ki kendisi hiçbir zaman arşivlere uğramamıştı bile. Bu yazar, kilisenin sanki gezegenle ilgili çok büyük sırlara sahip olduğunu ve bu sırların saklandığını düşünüyor. Aslında buradaki gizli kelimesi, Papa'nın erişebildiği belgeler anlamına geliyor."
Papa'ların bazı ziyaretler sırasında arşivleri bir yerden bir yere götürebildiklerini ve bu seyahatlerde arşivlerin bir kısmının kaybolduğunu kaydeden Brugues, "Şunu itiraf etmeliyim arşivlere çok büyük zararlardan birisi Fransızlar tarafından verilmiş. Napolyon Roma'yı işgal ettiğinde, Vatikan'ın bütün arşivlerini alıp onları Paris'e götürmüş. Napolyon'dan sonra bu arşivlerin tekrar Roma'ya geri getirilmesi talep edilmiş. Bu arşiv içinde dünyanın en zengin madalyon koleksiyonlarından biri vardı. Bronz madalyalar ile bazı gümüş madalyalar geri geldi ama altın madalyonların hiçbiri geri dönmedi. Fransız hükümeti bu altın madalyaların nereye gittiğini açıklayamadı" diye konuştu.
"Vatikan arşivi, dünyanın en zengin arşivi"
Brugues, Vatikan arşivinin, dünyanın en zengin arşivi olduğunu savunarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "87 kilometre boyunca uzanan kitap reyonlarımız var. Bu da milyonlarca belge demek. Henüz katalog haline getirilmemiş belgelerin bulunduğu büyük salonlar var. Arşivcilikle ilgilenen genç arkadaşlar bize destek olmak isterse, bu katalogları oluşturmak için, ben çok memnun olurum bu destekten. 8 katlı bir sarayımız var. 8 kat bize yetmedi. Biz de bodrum katlarına doğru kazmaya başladık ve yerin altında 3 kat yaptık."
Son Güncelleme: Çarşamba, 10 Şubat 2016 11:15
Gösterim: 1013
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından düzenlenen Uluslararası Öğrenci Temini toplantısında, şu anda 110 bin olan uluslararası öğrenci sayısının 2023’te 250 bine çıkmasının hedeflendiği açıklandı.
Uluslararası Öğrenci Temini toplantısı, DEİK ile Üniversitelerarası Kurul işbirliğinde Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) konferans salonunda gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan DEİK Eğitim Ekonomisi İş Konseyi (EEİK) Başkanı Mustafa Aydın, son 10 yıl içerisinde yapılan atılımlar ve gerçekleştirilen faaliyetlerle uluslararası öğrencilerin sadece eğitime değil aynı zamanda ekonomiye de çok ciddi katkıda bulunduğunu belirterek, "Ülkemizde eğitim alan öğrenciler ülkelerine döndükten sonra tıpkı fahri büyükelçilerimiz gibi bizi orada kültürel olarak da temsil etmektedir. 2011’de DEİK bünyesinde Eğitim Ekonomisi İş Konseyi diye bir konsey kurduk. Bu konseyin temel amacı, dünyanın dört bir tarafından ülkemize uluslararası öğrenci getirmek, bu öğrencilerin ülke ekonomimize katkı sağlamalarına vesile olmaktır" diye konuştu. Aydın, uluslararası öğrencilerin aynı zamanda Türkiye’nin diğer ülkelerde tanıtımına da katkıları olacağına vurgu yaptı.
- Uluslararası öğrenci sayısı 110 bine ulaştı
Aydın, 2010’da bu konsey kurulduğunda uluslararası öğrenci sayısının 30 bin civarında olduğunu, şu anda bu sayısının 110 bine ulaştığını aktardı. Aydın, “2023 yılında bu rakamın 250 bin olmasını öngörüyoruz. Bu program Erasmus programından farklı. Erasmus programı hem kısa süreli hem de aynı olanaklar sağlanmıyor ancak bu çalışmaların temel esası en az beş yıl süreyle öğrencinin burada eğitim almasıdır. Programa katılacak öğrencilerde aranacak kriterleri bizler değil öğrencileri gönderecek üniversitelerin kendiri belirliyor” dedi.
Toplantıya ÜAK Başkanı Prof. Dr. Mahmut Özer ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan da katıldı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından düzenlenen Uluslararası Öğrenci Temini toplantısında, şu anda 110 bin olan uluslararası öğrenci sayısının 2023’te 250 bine çıkmasının hedeflendiği açıklandı.
Uluslararası Öğrenci Temini toplantısı, DEİK ile Üniversitelerarası Kurul işbirliğinde Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) konferans salonunda gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan DEİK Eğitim Ekonomisi İş Konseyi (EEİK) Başkanı Mustafa Aydın, son 10 yıl içerisinde yapılan atılımlar ve gerçekleştirilen faaliyetlerle uluslararası öğrencilerin sadece eğitime değil aynı zamanda ekonomiye de çok ciddi katkıda bulunduğunu belirterek, "Ülkemizde eğitim alan öğrenciler ülkelerine döndükten sonra tıpkı fahri büyükelçilerimiz gibi bizi orada kültürel olarak da temsil etmektedir. 2011’de DEİK bünyesinde Eğitim Ekonomisi İş Konseyi diye bir konsey kurduk. Bu konseyin temel amacı, dünyanın dört bir tarafından ülkemize uluslararası öğrenci getirmek, bu öğrencilerin ülke ekonomimize katkı sağlamalarına vesile olmaktır" diye konuştu. Aydın, uluslararası öğrencilerin aynı zamanda Türkiye’nin diğer ülkelerde tanıtımına da katkıları olacağına vurgu yaptı.
- Uluslararası öğrenci sayısı 110 bine ulaştı
Aydın, 2010’da bu konsey kurulduğunda uluslararası öğrenci sayısının 30 bin civarında olduğunu, şu anda bu sayısının 110 bine ulaştığını aktardı. Aydın, “2023 yılında bu rakamın 250 bin olmasını öngörüyoruz. Bu program Erasmus programından farklı. Erasmus programı hem kısa süreli hem de aynı olanaklar sağlanmıyor ancak bu çalışmaların temel esası en az beş yıl süreyle öğrencinin burada eğitim almasıdır. Programa katılacak öğrencilerde aranacak kriterleri bizler değil öğrencileri gönderecek üniversitelerin kendiri belirliyor” dedi.
Toplantıya ÜAK Başkanı Prof. Dr. Mahmut Özer ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan da katıldı.
Son Güncelleme: Perşembe, 11 Şubat 2016 11:26
Gösterim: 1227
Üniversitelerin idari birimlerine atama için bu yıl verilmesi planlanan 2 bin 500 kadro, 3 bine çıkartıldı.
YÖK'ten yapılan açıklamada, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca 2015 yılı için devlet üniversitelerinin idari kadrolarına 2 bin 500 atama izni verildiği, 2016 için de 2 bin 500 atama izni verilmesinin planlandığı belirtildi.
Hükümetle yapılan görüşmeler neticesinde bu sayının 3 bine çıkartıldığı bildirilen açıklamada, "İlave verilen 500 atama izni üniversitelerin akademik ve idari işlerinin daha iyi yürütülmesinin yanında, bilhassa üniversite hastanelerinin hizmetinin daha ileri noktalara çıkarılmasını sağlamak amacıyla ihtiyaç duyulan sağlık personeli teminine de katkı sağlayacak. Bu kapsamda yapmış olduğumuz artış teklifini kabul eden başta Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu olmak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya, Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’a, bütün hükümet erkanına, ayrıca konuya katkılarından dolayı Devlet Personel Başkanlığına yükseköğretim camiası adına teşekkür ederiz" ifadeleri kullanıldı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Üniversitelerin idari birimlerine atama için bu yıl verilmesi planlanan 2 bin 500 kadro, 3 bine çıkartıldı.
YÖK'ten yapılan açıklamada, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca 2015 yılı için devlet üniversitelerinin idari kadrolarına 2 bin 500 atama izni verildiği, 2016 için de 2 bin 500 atama izni verilmesinin planlandığı belirtildi.
Hükümetle yapılan görüşmeler neticesinde bu sayının 3 bine çıkartıldığı bildirilen açıklamada, "İlave verilen 500 atama izni üniversitelerin akademik ve idari işlerinin daha iyi yürütülmesinin yanında, bilhassa üniversite hastanelerinin hizmetinin daha ileri noktalara çıkarılmasını sağlamak amacıyla ihtiyaç duyulan sağlık personeli teminine de katkı sağlayacak. Bu kapsamda yapmış olduğumuz artış teklifini kabul eden başta Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu olmak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya, Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’a, bütün hükümet erkanına, ayrıca konuya katkılarından dolayı Devlet Personel Başkanlığına yükseköğretim camiası adına teşekkür ederiz" ifadeleri kullanıldı.
Son Güncelleme: Salı, 09 Şubat 2016 13:43
Gösterim: 1292