Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, öğrenci maliyetinin bir kısmını devletin karşılayacağı, üstünün de aile tarafından tamamlanacağı bir özel okul formülü açıkladı.
Maliye Bakanı Şimşek, "İlköğretimdeki öğrencinin bize yıllık maliyeti diyelim ki 2 bin 500 lira. Öğrenci için 1500 lira verelim, üstünü koyabilen üstüne koyabilen çocuğunu özel okula göndersin.
Hürriyet gazetesinden Vahap munyar, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile görüştü ve yazdı. İşyte Vahap Nunyar'ın "Yarısı aileden yarısı bizden" başlıklı yazısı: Geçen hafta içinde Murat Sabuncu’nun Sky Türk 360’daki Ekonomi Manşeti programında konuk ettiği Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Abdurrahman Yıldırım, Uğur Gürses ve benim de yönelttiğim soruları yanıtlarken söz öğretmen atamalarına geldi: - 2002-2003 döneminden buyana 317 bin öğretmen ataması gerçekleştirdik.
Murat Sabuncu, atama bekleyen öğretmenlerin Twitter üzerinden yönelttiği sorulara da yanıt veren Mehmet Şimşek, şu noktanın altını çizdi: - Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığımızla koordineli yürüyoruz. Bakanlığımızın kadro taleplerini karşılamaya çalışıyoruz. Şimdi 4+4+4 sistemi de yeni kadro ihtiyacı ortaya çıkaracak. Ona göre de gereğini yapmaya çalışacağız.
Ardından AK Parti iktidarının eğitim bütçesine verdiği öneme dikkat çekti: - Eğitim bütçemiz 11 milyar liradan 56 milyar liraya çıktı.
Sonra bu konuda kaynak ihtiyacına bakışını ortaya koydu: - Gerekirse eğitim altyapısı için spesifik olarak borçlanma yapmak yoluna gitmeliyiz.
Bu noktada özel sektörün eğitimden aldığı payın düşüklüğüne işaret etti: - Özel okulların eğitim sistemimizdeki payı yüzde 2 düzeyinde. Bunun yüzde 20’lere çıkması lazım.
- Nasıl olacak bu? - Bakın, örneğin ilköğretimdeki bir öğrencinin bize yıllık maliyeti diyelim ki 2 bin 500 lira. Öğrenci başına 1500 lira versek, durumu müsait olan vatandaşımız üstüne bir miktar daha koyup çocuğunu özel okula gönderse diye düşünüyoruz.
- Bu formülün kendilerini de rahatlatacağına vurgu yaptı: - Verdiğim 1500 liralık katkıyla vatandaş çocuğunu özel okula gönderme yolunu seçerse o zaman bizim yükümüz azalmış olur. Her ilköğretim öğrencisi başına 1000 lira devletin kasasında kalır. Onu da eğitim altyapısını daha da iyileştirmeye yönlendirme şansı yakalarız.
- Bu sisteme hemen geçebilecek misiniz? - Milli Eğitim Bakanlığımızla birlikte üzerinde çalışıyoruz.
- Bu uygulamayı başlatınca özel okulların kontenjan açığı sıkıntısı da önemli ölçüde ortadan kalkar değil mi? - Özel okullarda 400 bin civarında kontenjan açığı söz konusu. Öte yandan devlet hâlâ derslik sıkıntısı yaşıyor. Böylece boş olan kapasiteyi de devreye almış olacağız.
- Bu yöntem sağlıkta çok işe yaradı. Küçük veya büyük, farkını verebilen vatandaş özel hastanelere de yönelebildi. Aynı şey eğitimde de beklenebilir mi? - Hedefimiz vatandaşımızın memnun kalacağı bir sistemi devreye alabilmek.
Maliye Bakanı’nın sorularımızı yanıtladığı program çarşamba gecesi gerçekleşti... Başbakan Tayyip Erdoğan, ertesi gün uzun süredir beklenen teşvik paketinin ana hatlarını açıkladı...
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, cuma sabahı paketin ayrıntılarını anlattı. Aynı günün akşamında Habertürk TV’nin Basın Kulübü programına konuk oldu. Hem sabahki açıklamaları sırasında, hem de Habertürk’te benim de katıldığım programda özel sektör eğitim yatırımlarının da teşvik kapsamına alındığını vurguladı...
Hükümet bir yandan yeni özel okul yatırımlarının artmasını destekleyecek, diğer taraftan vatandaşın çocuğunu buralara göndermesini teşvik edecek...
Bir yandan 4+4+4 devreye girecek, diğer taraftan özel okulların önünü açacak plan eğitim sisteminde önemli değişiklikleri gündeme getierecek...
Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz...
Başbakan sordu: Artvin neden 4’üncü bölgede GEÇEN cuma sabahı teşvik paketinin ayrıntılarını açıklayan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, akşam da Habertürk TV’de Buse Biçer’in yönettiği Basın Kulübü programına katıldı. Osman Saffet Arolat, Abdurrahman Yıldırım, Yavuz Barlas, Sami Altınkaya, Güntay Şimşek ve ben de sorularımızla katkıda bulunmaya çalıştık.
Hepimizin en çok takıldığı konu, belirlenen 6 bölgeye illerin hangi kriterlere göre alındığıydı. Çağlayan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da perşembe günü altını çizdiği ayrıntıyı yineledi: - 81 ilimizin sosyo ekonomik durumu Kalkınma Bakanımız Cevdet Yılmaz ve ekibinin titiz çalışmayla ortaya çıktı. İllerimizin sosyo ekonomik gelişmişlikleri sıralaması 2003 yılından beri yenilenmemişti. O sıralama epey tartışma çıkarmıştı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 61 farklı kriteri dikkate alarak sıralamayı önümüze koydu.
Abdurrahman Yıldırım araya girdi: - Artvin’in neden 5’inci bölge değil de 4’üncü bölgeye alındığını pek anlamış değilim.
Tartışmayı daha da alevlendirmek üzere şu soruyu araya sıkıştırdım: - İllerin sosyo ekonomik gelişmişlik listesini açıklayın, herkes neyin nasıl olduğunu görsün.
Zafer Çağlayan, Abdurrahman Yıldırım’ın sorusuna yanıt verdi: - Sayın Başbakanımız da Arvin’le ilgili soruyu aynen sordu.
- Kendisine ne yanıt verdiniz? - İllerin hangi bölge kapsamına gireceğini 61 kritere göre oluşturulan listenin ortaya koyduğunu anlattık.
- Açıklayın şu listeyi, herkes görsün.
Zafer Çağlayan, illerin listesini açıklamak yerine, bu konunun mimarı Cevdet Yılmaz’ın programa bağlanmasını sağlayıp, ondan yardım istedi: - Cevdetciğim, akradaşlar burada beni sıkıştırıyor. Şu 61 kriteri biraz anlatabilir misin? Cevdet Yılmaz kriterlerden örnekler verdi: - Eğitim durumu, sağlık altyapısı, yollardaki asfalt, yaşam kalitesi, cep telefonu sahipliği, okul sayısı, internete bağlanma oranı, deniz yolu, mali durum gibi konuların ayrıntılarının dikkate alındığı 61 kritere göre illerimiz sıralandı, 6 bölgeli harita böylece ortaya çıktı.
Zafer Çağlayan, Gaziantep’le Kayseri örneğine dikkat çekti: - Aslında Gaziantep bugün gurur verici bir şekilde ekonomik faaliyet ve büyüklük açısından Kayseri’den öndedir. Ancak, bölgesinden aldığı göç Gaziantep’in 3’üncü bölgede yer almasına yol açmıştır. Kayseri ise 2’nci bölgeye girmiştir.
Çağlayan, teşvikleri merakla bekleyen iş dünyasının genelde paketi beğendiğini vurguladı: - Şu ana kadar önemli bir eleştiri almış değiliz. Çok kapsamlı ve hemen her ayrıntıya cevap veren bir teşvik paketi oldu.
Belki ilk anda eleştiriler gündeme gelmedi. Ancak, bu teşvik haritası da iller arasında, “Biz daha alt kademede kalıp, daha çok teşvik almalıydık. Komşumuz daha çok yatırım çekecek” tartışması çıkaracak.
(milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, öğrenci maliyetinin bir kısmını devletin karşılayacağı, üstünün de aile tarafından tamamlanacağı bir özel okul formülü açıkladı.
Maliye Bakanı Şimşek, "İlköğretimdeki öğrencinin bize yıllık maliyeti diyelim ki 2 bin 500 lira. Öğrenci için 1500 lira verelim, üstünü koyabilen üstüne koyabilen çocuğunu özel okula göndersin.
Hürriyet gazetesinden Vahap munyar, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile görüştü ve yazdı. İşyte Vahap Nunyar'ın "Yarısı aileden yarısı bizden" başlıklı yazısı: Geçen hafta içinde Murat Sabuncu’nun Sky Türk 360’daki Ekonomi Manşeti programında konuk ettiği Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Abdurrahman Yıldırım, Uğur Gürses ve benim de yönelttiğim soruları yanıtlarken söz öğretmen atamalarına geldi: - 2002-2003 döneminden buyana 317 bin öğretmen ataması gerçekleştirdik.
Murat Sabuncu, atama bekleyen öğretmenlerin Twitter üzerinden yönelttiği sorulara da yanıt veren Mehmet Şimşek, şu noktanın altını çizdi: - Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığımızla koordineli yürüyoruz. Bakanlığımızın kadro taleplerini karşılamaya çalışıyoruz. Şimdi 4+4+4 sistemi de yeni kadro ihtiyacı ortaya çıkaracak. Ona göre de gereğini yapmaya çalışacağız.
Ardından AK Parti iktidarının eğitim bütçesine verdiği öneme dikkat çekti: - Eğitim bütçemiz 11 milyar liradan 56 milyar liraya çıktı.
Sonra bu konuda kaynak ihtiyacına bakışını ortaya koydu: - Gerekirse eğitim altyapısı için spesifik olarak borçlanma yapmak yoluna gitmeliyiz.
Bu noktada özel sektörün eğitimden aldığı payın düşüklüğüne işaret etti: - Özel okulların eğitim sistemimizdeki payı yüzde 2 düzeyinde. Bunun yüzde 20’lere çıkması lazım.
- Nasıl olacak bu? - Bakın, örneğin ilköğretimdeki bir öğrencinin bize yıllık maliyeti diyelim ki 2 bin 500 lira. Öğrenci başına 1500 lira versek, durumu müsait olan vatandaşımız üstüne bir miktar daha koyup çocuğunu özel okula gönderse diye düşünüyoruz.
- Bu formülün kendilerini de rahatlatacağına vurgu yaptı: - Verdiğim 1500 liralık katkıyla vatandaş çocuğunu özel okula gönderme yolunu seçerse o zaman bizim yükümüz azalmış olur. Her ilköğretim öğrencisi başına 1000 lira devletin kasasında kalır. Onu da eğitim altyapısını daha da iyileştirmeye yönlendirme şansı yakalarız.
- Bu sisteme hemen geçebilecek misiniz? - Milli Eğitim Bakanlığımızla birlikte üzerinde çalışıyoruz.
- Bu uygulamayı başlatınca özel okulların kontenjan açığı sıkıntısı da önemli ölçüde ortadan kalkar değil mi? - Özel okullarda 400 bin civarında kontenjan açığı söz konusu. Öte yandan devlet hâlâ derslik sıkıntısı yaşıyor. Böylece boş olan kapasiteyi de devreye almış olacağız.
- Bu yöntem sağlıkta çok işe yaradı. Küçük veya büyük, farkını verebilen vatandaş özel hastanelere de yönelebildi. Aynı şey eğitimde de beklenebilir mi? - Hedefimiz vatandaşımızın memnun kalacağı bir sistemi devreye alabilmek.
Maliye Bakanı’nın sorularımızı yanıtladığı program çarşamba gecesi gerçekleşti... Başbakan Tayyip Erdoğan, ertesi gün uzun süredir beklenen teşvik paketinin ana hatlarını açıkladı...
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, cuma sabahı paketin ayrıntılarını anlattı. Aynı günün akşamında Habertürk TV’nin Basın Kulübü programına konuk oldu. Hem sabahki açıklamaları sırasında, hem de Habertürk’te benim de katıldığım programda özel sektör eğitim yatırımlarının da teşvik kapsamına alındığını vurguladı...
Hükümet bir yandan yeni özel okul yatırımlarının artmasını destekleyecek, diğer taraftan vatandaşın çocuğunu buralara göndermesini teşvik edecek...
Bir yandan 4+4+4 devreye girecek, diğer taraftan özel okulların önünü açacak plan eğitim sisteminde önemli değişiklikleri gündeme getierecek...
Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz...
Başbakan sordu: Artvin neden 4’üncü bölgede GEÇEN cuma sabahı teşvik paketinin ayrıntılarını açıklayan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, akşam da Habertürk TV’de Buse Biçer’in yönettiği Basın Kulübü programına katıldı. Osman Saffet Arolat, Abdurrahman Yıldırım, Yavuz Barlas, Sami Altınkaya, Güntay Şimşek ve ben de sorularımızla katkıda bulunmaya çalıştık.
Hepimizin en çok takıldığı konu, belirlenen 6 bölgeye illerin hangi kriterlere göre alındığıydı. Çağlayan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da perşembe günü altını çizdiği ayrıntıyı yineledi: - 81 ilimizin sosyo ekonomik durumu Kalkınma Bakanımız Cevdet Yılmaz ve ekibinin titiz çalışmayla ortaya çıktı. İllerimizin sosyo ekonomik gelişmişlikleri sıralaması 2003 yılından beri yenilenmemişti. O sıralama epey tartışma çıkarmıştı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 61 farklı kriteri dikkate alarak sıralamayı önümüze koydu.
Abdurrahman Yıldırım araya girdi: - Artvin’in neden 5’inci bölge değil de 4’üncü bölgeye alındığını pek anlamış değilim.
Tartışmayı daha da alevlendirmek üzere şu soruyu araya sıkıştırdım: - İllerin sosyo ekonomik gelişmişlik listesini açıklayın, herkes neyin nasıl olduğunu görsün.
Zafer Çağlayan, Abdurrahman Yıldırım’ın sorusuna yanıt verdi: - Sayın Başbakanımız da Arvin’le ilgili soruyu aynen sordu.
- Kendisine ne yanıt verdiniz? - İllerin hangi bölge kapsamına gireceğini 61 kritere göre oluşturulan listenin ortaya koyduğunu anlattık.
- Açıklayın şu listeyi, herkes görsün.
Zafer Çağlayan, illerin listesini açıklamak yerine, bu konunun mimarı Cevdet Yılmaz’ın programa bağlanmasını sağlayıp, ondan yardım istedi: - Cevdetciğim, akradaşlar burada beni sıkıştırıyor. Şu 61 kriteri biraz anlatabilir misin? Cevdet Yılmaz kriterlerden örnekler verdi: - Eğitim durumu, sağlık altyapısı, yollardaki asfalt, yaşam kalitesi, cep telefonu sahipliği, okul sayısı, internete bağlanma oranı, deniz yolu, mali durum gibi konuların ayrıntılarının dikkate alındığı 61 kritere göre illerimiz sıralandı, 6 bölgeli harita böylece ortaya çıktı.
Zafer Çağlayan, Gaziantep’le Kayseri örneğine dikkat çekti: - Aslında Gaziantep bugün gurur verici bir şekilde ekonomik faaliyet ve büyüklük açısından Kayseri’den öndedir. Ancak, bölgesinden aldığı göç Gaziantep’in 3’üncü bölgede yer almasına yol açmıştır. Kayseri ise 2’nci bölgeye girmiştir.
Çağlayan, teşvikleri merakla bekleyen iş dünyasının genelde paketi beğendiğini vurguladı: - Şu ana kadar önemli bir eleştiri almış değiliz. Çok kapsamlı ve hemen her ayrıntıya cevap veren bir teşvik paketi oldu.
Belki ilk anda eleştiriler gündeme gelmedi. Ancak, bu teşvik haritası da iller arasında, “Biz daha alt kademede kalıp, daha çok teşvik almalıydık. Komşumuz daha çok yatırım çekecek” tartışması çıkaracak.
(milliyet)
Son Güncelleme: Pazartesi, 09 Nisan 2012 12:46
Gösterim: 1945
Eğitim-Sen bugün yayınladığı bildiride eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran 4+4+4 sistemiyle ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu sistemle kamu-özel ortaklığı projesi adı altında yeni okullarla yeni rant alanları oluşturulmaya çalışıldığını ifade ediyor.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, yaptığı açıklamada, 4+4+4 ile ortaya çıkan derslik ihtiyacının kamu özel ortaklığı projesi ile giderileceğini dile getirdi.
Kamu Özel Ortaklığı Projesi Neydi?
Bilindiği üzere 14 Eylül 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevleri yeniden yapılandırıldı. Söz konusu yeniden yapılandırmayla, sağlık alanında uygulanan kamu özel ortaklığı projesinin eğitim alanındaki uygulaması için alt yapı oluşturulmuştu.
‘Devletin okul yapabilecek bütçeye sahip olmadığı’ gerekçesiyle gündeme getirilen proje ile özel şirket okul inşaatı yapabilecek, yapılabilecek 49 yıllık sözleşme ile eğitim-öğretim hizmetleri dışındaki tüm hizmetler şirket tarafından verilebilecek. Böylece eğitim alanını kuşatan piyasa ilişkileri, eğitimin temel bileşeni haline getiriliyor, devlet güvencesine alınıyor. Yapılacak Eğitim Kampüsleri ile şehirden uzağa kurulan okullar, kara daha yakın hale getiriliyor.
Belirlenen Eğitim Kampüsleri Yönergesi’nde Eğitim Kampüsü, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı değişik tür ve derecedeki birden fazla okul ve kurumlar ile bunlara bağlı pansiyon, yatakhane, yemekhane, laboratuvar, kütüphane, spor alanları, rehberlik ve sağlık ünitesi, konferans salonu, çok amaçlı salon ve benzeri yerleri içerisinde bulunduran alanı ifade ediyor. Bu madde, kamu özel ortaklığı ile kurulan okulların sermaye çevreleri için nasıl bir rant alanı olacağı daha açık ifade ediyor.
‘4+4+4’ün İhtiyaçlarını Karşılamak İçin!’
4+4+4’ün yeni rant alanları oluşturmak için atılan en önemli adımlardan olduğunu daha önce dile getirmiştik. AKP tarafından eğitim alanında önemli eksiklikleri giderecek proje olarak tanıtılan yeni eğitim sisteminin siyasal iktidarın ideolojik ihtiyaçlarını karşılamak üzere gündeme getirildiğini, yeni eğitim sistemi ile birçok sorunun açığa çıkacağını dile getirmiştik. Bu sorunların çözümünün ise yine AKP’nin ihtiyaçlarını karşılamaktan geçeceği şüphe getirmez bir gerçekti.
Bakan Dinçer’in yaptığı açıklama da bu süreci nasıl işleteceklerini gösterir nitelikte.
(eğitim-sen)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Eğitim-Sen bugün yayınladığı bildiride eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran 4+4+4 sistemiyle ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu sistemle kamu-özel ortaklığı projesi adı altında yeni okullarla yeni rant alanları oluşturulmaya çalışıldığını ifade ediyor.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, yaptığı açıklamada, 4+4+4 ile ortaya çıkan derslik ihtiyacının kamu özel ortaklığı projesi ile giderileceğini dile getirdi.
Kamu Özel Ortaklığı Projesi Neydi?
Bilindiği üzere 14 Eylül 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevleri yeniden yapılandırıldı. Söz konusu yeniden yapılandırmayla, sağlık alanında uygulanan kamu özel ortaklığı projesinin eğitim alanındaki uygulaması için alt yapı oluşturulmuştu.
‘Devletin okul yapabilecek bütçeye sahip olmadığı’ gerekçesiyle gündeme getirilen proje ile özel şirket okul inşaatı yapabilecek, yapılabilecek 49 yıllık sözleşme ile eğitim-öğretim hizmetleri dışındaki tüm hizmetler şirket tarafından verilebilecek. Böylece eğitim alanını kuşatan piyasa ilişkileri, eğitimin temel bileşeni haline getiriliyor, devlet güvencesine alınıyor. Yapılacak Eğitim Kampüsleri ile şehirden uzağa kurulan okullar, kara daha yakın hale getiriliyor.
Belirlenen Eğitim Kampüsleri Yönergesi’nde Eğitim Kampüsü, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı değişik tür ve derecedeki birden fazla okul ve kurumlar ile bunlara bağlı pansiyon, yatakhane, yemekhane, laboratuvar, kütüphane, spor alanları, rehberlik ve sağlık ünitesi, konferans salonu, çok amaçlı salon ve benzeri yerleri içerisinde bulunduran alanı ifade ediyor. Bu madde, kamu özel ortaklığı ile kurulan okulların sermaye çevreleri için nasıl bir rant alanı olacağı daha açık ifade ediyor.
‘4+4+4’ün İhtiyaçlarını Karşılamak İçin!’
4+4+4’ün yeni rant alanları oluşturmak için atılan en önemli adımlardan olduğunu daha önce dile getirmiştik. AKP tarafından eğitim alanında önemli eksiklikleri giderecek proje olarak tanıtılan yeni eğitim sisteminin siyasal iktidarın ideolojik ihtiyaçlarını karşılamak üzere gündeme getirildiğini, yeni eğitim sistemi ile birçok sorunun açığa çıkacağını dile getirmiştik. Bu sorunların çözümünün ise yine AKP’nin ihtiyaçlarını karşılamaktan geçeceği şüphe getirmez bir gerçekti.
Bakan Dinçer’in yaptığı açıklama da bu süreci nasıl işleteceklerini gösterir nitelikte.
(eğitim-sen)
Son Güncelleme: Pazartesi, 09 Nisan 2012 12:20
Gösterim: 2062
Rönesans döneminin en büyük dahilerinden biri olarak kabul edilen İtalyan bilim insanı ve sanatçı Leonardo da Vinci'nin, günlüğüne ait yeni sayfalar ortaya çıktı. Bugüne kadar saklı kalan sayfalarda, da Vinci'nin "yapılacaklar listesi" de bulunuyor.
İtalyan dahi Leonardo da Vinci'nin 1510-11 yıllarında tuttuğu notlar İngiltere'de Buckhingham Sarayı'nda sergilenecek.Da Vinci’nin günlük yapılacaklar listesinde yer alan maddeler, günümüz insanının, “çöpü dışarı çıkar, evden çıkarken ocağı kontrol et, kuru temizlemeden elbiseleri al ve köpeği gezdir” gibi rutin işlerinden çok farklı. Hatta, alışılmışın çok dışında.
İtalyan bilim insanı, ressam ve heykeltıraşın, 1510 yılına ait günlüğünde yer alan yapılacaklar listesinde, “bir kafatası bulmak, anatomi kitaplarını almak, beyin zarının incelenmesi ve timsahın çene yapısının tanımlanması” yer alıyor.
Listede yer alan daha normal maddelerde, da Vinci kendisine, “tebeşir, kara kalem ve kağıt alması gerektiğini” hatırlatıyor.
HALKA SERGİLENECEK
Leonardo da Vinci’nin notlarına ait 80’den fazla sayfa, 4 Mayıs’tan itibaren İngiltere’nin başkenti Londra’daki Buckingham Sarayı'nda açılacak Queen’s Gallery sergisinde gösterilecek.
Serginin organizatörü Martin Clayton, “Seyahate çıkacak kişilerin yaptığı gibi, da Vinci’de yanında alması gerekenlerin bir listesini hazırlıyordu... Ancak onun günlük eşyaları arasında giysi ve havlu gibi eşyalar değil, anatomik araştırmalarında kullandığı pense, neşter ve kemik kesmeye yarayan testere bulunuyordu” dedi.
Clayton, “Da Vinci’nin Milano’nun güneyinde kalan Pavia Üniversitesi’nde kadavralar üzerinde çalıştığını biliyoruz. Belki de bu unutulmaması gerekenler listesi Pavia’ya düzenlediği bir yolculuk öncesinde hazırlanmıştı” ifadesini kullandı.
ANATOMİ SAYFALARI
İtalyan dahinin 16’ıncı yüzyıldan kalan notlarında, kendi elleriyle çizdiği son derece detaylı anatomik çizimler de yer alıyor. Clay, “Bu sayfalar, İtalyan bilim insanının düşünce yapısı hakkında da fikir sahibi olmamızı sağlıyor” dedi.
İngiliz yetkililer, Rönenansa öncülük eden isimlerden biri olan da Vinci’ye ait notların, Kral İkinci Charles tarafından alındığını ve Kraliyet Koleksiyonu’na 1690’da eklendiğini düşünüyor. (Ntvmsnbc)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Rönesans döneminin en büyük dahilerinden biri olarak kabul edilen İtalyan bilim insanı ve sanatçı Leonardo da Vinci'nin, günlüğüne ait yeni sayfalar ortaya çıktı. Bugüne kadar saklı kalan sayfalarda, da Vinci'nin "yapılacaklar listesi" de bulunuyor.
İtalyan dahi Leonardo da Vinci'nin 1510-11 yıllarında tuttuğu notlar İngiltere'de Buckhingham Sarayı'nda sergilenecek.Da Vinci’nin günlük yapılacaklar listesinde yer alan maddeler, günümüz insanının, “çöpü dışarı çıkar, evden çıkarken ocağı kontrol et, kuru temizlemeden elbiseleri al ve köpeği gezdir” gibi rutin işlerinden çok farklı. Hatta, alışılmışın çok dışında.
İtalyan bilim insanı, ressam ve heykeltıraşın, 1510 yılına ait günlüğünde yer alan yapılacaklar listesinde, “bir kafatası bulmak, anatomi kitaplarını almak, beyin zarının incelenmesi ve timsahın çene yapısının tanımlanması” yer alıyor.
Listede yer alan daha normal maddelerde, da Vinci kendisine, “tebeşir, kara kalem ve kağıt alması gerektiğini” hatırlatıyor.
HALKA SERGİLENECEK
Leonardo da Vinci’nin notlarına ait 80’den fazla sayfa, 4 Mayıs’tan itibaren İngiltere’nin başkenti Londra’daki Buckingham Sarayı'nda açılacak Queen’s Gallery sergisinde gösterilecek.
Serginin organizatörü Martin Clayton, “Seyahate çıkacak kişilerin yaptığı gibi, da Vinci’de yanında alması gerekenlerin bir listesini hazırlıyordu... Ancak onun günlük eşyaları arasında giysi ve havlu gibi eşyalar değil, anatomik araştırmalarında kullandığı pense, neşter ve kemik kesmeye yarayan testere bulunuyordu” dedi.
Clayton, “Da Vinci’nin Milano’nun güneyinde kalan Pavia Üniversitesi’nde kadavralar üzerinde çalıştığını biliyoruz. Belki de bu unutulmaması gerekenler listesi Pavia’ya düzenlediği bir yolculuk öncesinde hazırlanmıştı” ifadesini kullandı.
ANATOMİ SAYFALARI
İtalyan dahinin 16’ıncı yüzyıldan kalan notlarında, kendi elleriyle çizdiği son derece detaylı anatomik çizimler de yer alıyor. Clay, “Bu sayfalar, İtalyan bilim insanının düşünce yapısı hakkında da fikir sahibi olmamızı sağlıyor” dedi.
İngiliz yetkililer, Rönenansa öncülük eden isimlerden biri olan da Vinci’ye ait notların, Kral İkinci Charles tarafından alındığını ve Kraliyet Koleksiyonu’na 1690’da eklendiğini düşünüyor. (Ntvmsnbc)
Son Güncelleme: Pazartesi, 09 Nisan 2012 11:00
Gösterim: 3170
Hafta sonu yapılan açıköğretim sınavlarında çok ilginç bir olay yaşandı.
Adana'da hafta sonu yapılan açıköğretim ara sınavlarında bir okulda sınava giren öğrencilerin hepsinin kız olması dikkat çekti.
Arama noktasında 2 erkek, 1 kadın polis olduğu için kız öğrenciler, uzun kuyruk oluşturdu.
Anadolu Üniversitesi'nin açıköğretimin bazı bölümleri için bu yıl ilk kez hayata geçirdiği kredili sistemin ikinci dönem ara sınavları hafta sonu tüm Türkiye'de yapıldı. Adana'da yapılan sınavlarda öğrencilerin çoğunluğunun kızlardan oluştuğu görüldü. Turgut Özal Lisesi'nde yapılan sınavda öğrencilerin hepsinin kız olması nedeniyle sıkıntı yaşandı.
Sınav saatinden 30 dakika önce öğrenciler içeri alınmaya başlandı. Ancak arama noktasında 2 erkek, 1 kadın polis olduğu için kız öğrenciler, uzun süre arama noktasında bekleyip uzun kuyruklar oluşturdu. Öğrencilerin hepsinin kız olacağının hesap edilmemesinden dolayı oluşan kuyruğa çareyi kadın salon görevlileri de arama noktasında görev yaparak çözüm buldu. Öğrenciler sınav saatinde salonlara güçlükle geçebildi. Bazı öğrencilerin de sınava geç geldiği için salonlara koşarak gittiği görüldü.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Hafta sonu yapılan açıköğretim sınavlarında çok ilginç bir olay yaşandı.
Adana'da hafta sonu yapılan açıköğretim ara sınavlarında bir okulda sınava giren öğrencilerin hepsinin kız olması dikkat çekti.
Arama noktasında 2 erkek, 1 kadın polis olduğu için kız öğrenciler, uzun kuyruk oluşturdu.
Anadolu Üniversitesi'nin açıköğretimin bazı bölümleri için bu yıl ilk kez hayata geçirdiği kredili sistemin ikinci dönem ara sınavları hafta sonu tüm Türkiye'de yapıldı. Adana'da yapılan sınavlarda öğrencilerin çoğunluğunun kızlardan oluştuğu görüldü. Turgut Özal Lisesi'nde yapılan sınavda öğrencilerin hepsinin kız olması nedeniyle sıkıntı yaşandı.
Sınav saatinden 30 dakika önce öğrenciler içeri alınmaya başlandı. Ancak arama noktasında 2 erkek, 1 kadın polis olduğu için kız öğrenciler, uzun süre arama noktasında bekleyip uzun kuyruklar oluşturdu. Öğrencilerin hepsinin kız olacağının hesap edilmemesinden dolayı oluşan kuyruğa çareyi kadın salon görevlileri de arama noktasında görev yaparak çözüm buldu. Öğrenciler sınav saatinde salonlara güçlükle geçebildi. Bazı öğrencilerin de sınava geç geldiği için salonlara koşarak gittiği görüldü.
Son Güncelleme: Pazartesi, 09 Nisan 2012 11:39
Gösterim: 2071
Bir önceki pazar günü, YGS sınavında iki milyona yakın üniversite adayı ve üç yüz bin kadar görevli ile birlikte bir kez daha sınavın o olağanüstü sıkı gözetimini ve denetimini yaşadık.
Bu kadar adayı ve görevliyi, "potansiyel hırsız" yerine koyan bir sistemin dayatmasıydı bu uygulama. Şüphesiz merkezi sınavlar, dershaneleri ve teste dayalı eğitimi öne çıkarmakta, okulları ve öğretmeni ikinci dereceye düşürmektedir. Bakanlığın okullara yaptığı yatırımları da boşa çıkarmaktadır. Esasen test sınavlarına dayalı bir eğitimle -bilgi ezberletmekle- öğrenciye ne akademik ne de insanî meziyet kazandırmak mümkün olmaktadır. Öncelikle dönüşümün odağında öğretmenin ve öğrencinin (yani insanın) bulunduğu gerçeği fark edilmeli. Eğitim dünyamızın her şeyden önce bir medeniyet iddiasına ve kimliğe kavuşturulma ihtiyacı var.
Asıl konuya geçmeden önce kopya çekmeye karşı alınan tedbirlerin öğrencilerin şuuraltına hangi etkileri yaptığına dikkat çekmek isterim. Kopya çekmeye karşı uygulanan sıkı gözetim uygulaması, öğrencilik hayatının dış etkilenmeye en açık dönemlerinde, yani ilköğretimlerde başlıyor. Öğrenciye esasen her sınavda "sen güvenilmez bir kişisin" ve "potansiyel hırsızsın"mesajı verilmiş olmaktadır. Sözlerimiz değil davranışlarımız, hal dilimiz daha etkili olduğundan, tüm bu telkinler şuuraltına kalıcı etkide bulunuyor. Sınavları, "gözetimsiz ve gözetmensiz" yaparak, öğrencileri kopya gibi hırsızlıklara tenezzül etmeyecek şerefe ve dürüstlüğe sahip olduğu telkini ile yetiştirebiliriz. Birçok ülke bu gerçeğin farkında olduğu için, sınavları gözetmensiz ve gözetimsiz yapabiliyor. Eğitimde önceliği, kafaya yığılan bilgiye değil, insanî ve ahlakî değerlerin, kişilik ve kimlik oluşmasına veriyorlar. Diğer taraftan, önemli olanın bilginin kendisi değil, üretilmesi / kullanılması gerçeğinden hareketle, çoğu kere bilgiye erişimin serbest olduğu -açık kaynak- tarzda sınavı tercih ediyorlar. Daha da ötesi, usta öğreticilerin elinde eğitim "bilim ziyafetine" dönüştüğü için artık birçok ülke sınavsız eğitime geçiş yapıyor.
MERKEZÎ EĞİTİMDEN ÇIKIŞ ARAYIŞI
Milli Eğitim yetkililerimiz, yakın yıllarda üniversite sayısının ve bölümlerinin artmasına paralel olarak merkezi sınavlar kalkacak diye bir öngörüde bulunuyorlar. Bunun gerçekleşemeyeceğini basit bir matematik hesabı ile anlatabiliriz. İki milyona yakın öğrenci sınava giriyor. Görünüşte 300-500 bin öğrenci herhangi bir üniversite bölümüne kayıt yaptırabilecek belki. Ama herkesin gönlünden geçen, prestijli bölümlerin yer aldığı 40-50 binlik dilimde yer alabilmektir. Eğer üniversiteler ve bölümler arasındaki kalite farkı asgariye indirilebilir ve ülke ihtiyaçlarına göre kontenjanlar belirlenebilirse, merkezî sınavların etkisi o zaman azalabilir.
Bu aşamada öncelikle sorulması gereken soru şu: Merkezi sınavlar vesilesi ile fiilen biten lise eğitimine tekrar muhteva kazandırabilir miyiz? Bunun için yapılması gerekenlerden birisi, birçok ülkede olduğu gibi, liseyi bitiren öğrenciler için genel kültür, bilgi ve düzeyini ölçen sınavlar yanında düşünme ve anlatma becerilerini ölçen "bakalorya" türü sınavları hayata geçirmektir. Bu, geçmişte bir ölçüde "bitirme sınavı" olarak bizde de vardı. Bitirme sınavlarının tekrar ihdası, merkezi sınavları yegâne alternatif olmaktan çıkarabilir. Liseleri kendi konumunda değerli hale getirebilir. Ancak şuna dikkat etmeliyiz ki bu sınavların test tarzı yapılmaması, sistemin yozlaşmaması adına önem arz etmektedir. Lise öğrencilerinin aynı zamanda mesleki becerilere sahip olabilmelerini sağlayacak bir yapılanmaya gidemez miyiz? Malum, lise eğitimi öğrenciye entelektüel beceri kazandıramadığı gibi, mesleki beceri de kazandıramamaktadır. Mesleki kazanım ve tecrübelerin merkezi sınav sisteminde puan arttıran bir unsur haline getirilmesiyle bu gerçekleşebilir. Kurs gibi yollarla sertifikalandırılacak beceriler, öğrenciye iki türlü katkı sağlayacaktır: (1) Sertifikalar, puana eklenecek belirli bir değer taşıyacaktır; böylece öğrencinin her türlü mesleki beceriye sahip olması teşvik edilecektir. (2) Bir üniversiteye giremese bile söz konusu pazarlanabilir becerileri sayesinde, öğrenci işsiz ve mesleksiz kalmaktan kurtulabilecektir. Bu sayede dershaneler de bu tür kursları veren daha faydalı faaliyet alanlarına çekilmiş olacaktır.
Bunun için birinci adımda, YGS/LYS türünden merkezi sınavların yapısının ve niteliğinin değiştirilmesi gereğinin anlaşılması lazım. Ardından değişikliklerin neler olması gerektiğine sıra gelecektir. Sınavlardan amaç, temelde öğrencinin dil yeteneği ve matematik bilgisi yanında muhakeme ve düşünme gücünün belirlenmesi ve temel kavramlar arasındaki ilişkileri anlama ve problem çözebilme kabiliyetinin ölçülmesidir. Ayrıca, sınavlarda öğrencinin anlamlı cümle kurma yeteneğinin de ölçülmesi önem taşımaktadır. Merkezî sınavlarda ucu açık soruların yer alması bu açıdan büyük önem taşır. Ancak birkaç milyon öğrencinin gireceği ucu açık soruların cevap anahtarlarının nasıl değerlendirileceği önemli bir meseledir. Problemleri tek düzlemde ve tek boyutta, düz mantıkla çözmeye alışmış bürokratik yapının, böyle bir zorluğun altına nasıl girecekleri ise ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur.
(zaman)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Bir önceki pazar günü, YGS sınavında iki milyona yakın üniversite adayı ve üç yüz bin kadar görevli ile birlikte bir kez daha sınavın o olağanüstü sıkı gözetimini ve denetimini yaşadık.
Bu kadar adayı ve görevliyi, "potansiyel hırsız" yerine koyan bir sistemin dayatmasıydı bu uygulama. Şüphesiz merkezi sınavlar, dershaneleri ve teste dayalı eğitimi öne çıkarmakta, okulları ve öğretmeni ikinci dereceye düşürmektedir. Bakanlığın okullara yaptığı yatırımları da boşa çıkarmaktadır. Esasen test sınavlarına dayalı bir eğitimle -bilgi ezberletmekle- öğrenciye ne akademik ne de insanî meziyet kazandırmak mümkün olmaktadır. Öncelikle dönüşümün odağında öğretmenin ve öğrencinin (yani insanın) bulunduğu gerçeği fark edilmeli. Eğitim dünyamızın her şeyden önce bir medeniyet iddiasına ve kimliğe kavuşturulma ihtiyacı var.
Asıl konuya geçmeden önce kopya çekmeye karşı alınan tedbirlerin öğrencilerin şuuraltına hangi etkileri yaptığına dikkat çekmek isterim. Kopya çekmeye karşı uygulanan sıkı gözetim uygulaması, öğrencilik hayatının dış etkilenmeye en açık dönemlerinde, yani ilköğretimlerde başlıyor. Öğrenciye esasen her sınavda "sen güvenilmez bir kişisin" ve "potansiyel hırsızsın"mesajı verilmiş olmaktadır. Sözlerimiz değil davranışlarımız, hal dilimiz daha etkili olduğundan, tüm bu telkinler şuuraltına kalıcı etkide bulunuyor. Sınavları, "gözetimsiz ve gözetmensiz" yaparak, öğrencileri kopya gibi hırsızlıklara tenezzül etmeyecek şerefe ve dürüstlüğe sahip olduğu telkini ile yetiştirebiliriz. Birçok ülke bu gerçeğin farkında olduğu için, sınavları gözetmensiz ve gözetimsiz yapabiliyor. Eğitimde önceliği, kafaya yığılan bilgiye değil, insanî ve ahlakî değerlerin, kişilik ve kimlik oluşmasına veriyorlar. Diğer taraftan, önemli olanın bilginin kendisi değil, üretilmesi / kullanılması gerçeğinden hareketle, çoğu kere bilgiye erişimin serbest olduğu -açık kaynak- tarzda sınavı tercih ediyorlar. Daha da ötesi, usta öğreticilerin elinde eğitim "bilim ziyafetine" dönüştüğü için artık birçok ülke sınavsız eğitime geçiş yapıyor.
MERKEZÎ EĞİTİMDEN ÇIKIŞ ARAYIŞI
Milli Eğitim yetkililerimiz, yakın yıllarda üniversite sayısının ve bölümlerinin artmasına paralel olarak merkezi sınavlar kalkacak diye bir öngörüde bulunuyorlar. Bunun gerçekleşemeyeceğini basit bir matematik hesabı ile anlatabiliriz. İki milyona yakın öğrenci sınava giriyor. Görünüşte 300-500 bin öğrenci herhangi bir üniversite bölümüne kayıt yaptırabilecek belki. Ama herkesin gönlünden geçen, prestijli bölümlerin yer aldığı 40-50 binlik dilimde yer alabilmektir. Eğer üniversiteler ve bölümler arasındaki kalite farkı asgariye indirilebilir ve ülke ihtiyaçlarına göre kontenjanlar belirlenebilirse, merkezî sınavların etkisi o zaman azalabilir.
Bu aşamada öncelikle sorulması gereken soru şu: Merkezi sınavlar vesilesi ile fiilen biten lise eğitimine tekrar muhteva kazandırabilir miyiz? Bunun için yapılması gerekenlerden birisi, birçok ülkede olduğu gibi, liseyi bitiren öğrenciler için genel kültür, bilgi ve düzeyini ölçen sınavlar yanında düşünme ve anlatma becerilerini ölçen "bakalorya" türü sınavları hayata geçirmektir. Bu, geçmişte bir ölçüde "bitirme sınavı" olarak bizde de vardı. Bitirme sınavlarının tekrar ihdası, merkezi sınavları yegâne alternatif olmaktan çıkarabilir. Liseleri kendi konumunda değerli hale getirebilir. Ancak şuna dikkat etmeliyiz ki bu sınavların test tarzı yapılmaması, sistemin yozlaşmaması adına önem arz etmektedir. Lise öğrencilerinin aynı zamanda mesleki becerilere sahip olabilmelerini sağlayacak bir yapılanmaya gidemez miyiz? Malum, lise eğitimi öğrenciye entelektüel beceri kazandıramadığı gibi, mesleki beceri de kazandıramamaktadır. Mesleki kazanım ve tecrübelerin merkezi sınav sisteminde puan arttıran bir unsur haline getirilmesiyle bu gerçekleşebilir. Kurs gibi yollarla sertifikalandırılacak beceriler, öğrenciye iki türlü katkı sağlayacaktır: (1) Sertifikalar, puana eklenecek belirli bir değer taşıyacaktır; böylece öğrencinin her türlü mesleki beceriye sahip olması teşvik edilecektir. (2) Bir üniversiteye giremese bile söz konusu pazarlanabilir becerileri sayesinde, öğrenci işsiz ve mesleksiz kalmaktan kurtulabilecektir. Bu sayede dershaneler de bu tür kursları veren daha faydalı faaliyet alanlarına çekilmiş olacaktır.
Bunun için birinci adımda, YGS/LYS türünden merkezi sınavların yapısının ve niteliğinin değiştirilmesi gereğinin anlaşılması lazım. Ardından değişikliklerin neler olması gerektiğine sıra gelecektir. Sınavlardan amaç, temelde öğrencinin dil yeteneği ve matematik bilgisi yanında muhakeme ve düşünme gücünün belirlenmesi ve temel kavramlar arasındaki ilişkileri anlama ve problem çözebilme kabiliyetinin ölçülmesidir. Ayrıca, sınavlarda öğrencinin anlamlı cümle kurma yeteneğinin de ölçülmesi önem taşımaktadır. Merkezî sınavlarda ucu açık soruların yer alması bu açıdan büyük önem taşır. Ancak birkaç milyon öğrencinin gireceği ucu açık soruların cevap anahtarlarının nasıl değerlendirileceği önemli bir meseledir. Problemleri tek düzlemde ve tek boyutta, düz mantıkla çözmeye alışmış bürokratik yapının, böyle bir zorluğun altına nasıl girecekleri ise ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur.
(zaman)
Son Güncelleme: Pazartesi, 09 Nisan 2012 10:01
Gösterim: 1972

