Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Kemal İlter, İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileriyle sosyal medyanın önemini ve iletişim fakültelerinin durumunu konuştu.

İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Hakla İlişkiler Atölyesi'nin düzenlediği “Gündeme Dair konuşmalar ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Stratejileri” konulu konferansa katılan İlter, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün twitter hesabı ve sosyal medya hakkında öğrencilerin merak ettiği soruları yanıtladı.

İlter, Arap Baharının başarılı olmasının sosyal medya sayesinde gerçekleştiğini vurguladı.  Sosyal medyanın devletin elinde bulundurduğu düzeni ve hiyerarşik yapı gücününün, devletin elinden aldığını söyleyen İlter, sosyal medya sayesinde dağınık halde bulunan muhalif grupların bile artık organize şekilde hareket etmeye başladıklarının altını çizdi. İlter,  sosyal medya sayesinde artık halkın siyasetçilere daha kolay ulaşabildiğini belitti.

İlter şunları söyledi;

“Sosyal medyanın avantajları kadar dezavantajları da var. Örneğin gündem değiştirmek burada daha kolay. Ayrıca burada yazılan hiçbir şey kaybolmuyor ve bunların hepsi genelde ABD'de depolanıyor.  Dolayısıyla sizin oluşturduğunuz bu büyük bilgi ağını elinde bulunduran, aynı zamanda büyük bir gücü de elinde bulundurmuş oluyor. Yani dünyada artık beş - on yıl sonra en büyük güç, bu büyük bilgi birikimini elinde bulunduran güç olacak,” şeklinde konuştu.

Türkiye’de iletişim eğitimi hala yeterli değil

Türkiye'deki iletişim eğitiminin hala yeterli olmadığını vurgulayan Kemal İlter, “Maalesef halkla ilişkiler Türkiye'de çok zayıf.  Gerçek değerini de bulmuş durumda değil. Bunu biraz daha büyütürsek altında iletişim eğitiminin gerçek manada tam karşılığını bulmaması yatıyor. Ben şuna gerçekten inanıyorum: Dünyada, Türkiye'de hatta kişiler arasındaki problemlerin ana kaynağı iletişimsizlik. İletişime geçilmediği için sorunlar çözülmüyor ve büyüyor. İletişim bizde henüz tam değerini bulmadı. Belki burada iletişim fakültelerinin de bir kabahati var, kendilerini çok daha iyi anlatamadıkları için,” diyerek iletişim fakültelerinden mezun olan insanların daha donanımlı olmaları gerektiğinin altını çizdi ve konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Ben şuna inanıyorum: İletişim fakültesi mezunu insanlar çok daha donanımlı olmalı ve mutlaka bir şirket nasıl bir makina için bir mühendis istihdam ediyorsa,  her alanda bir iletişimci istihdam edilmeli. Ve hatta her yerde söylüyorum okullarımızda iletişim dersleri olmalı ve bu dersleri iletişim fakültelerinde yetişen öğretmenler vermeli. Gazetecilerin yüzde sekseni iletişim mezunu değil. Başka bölümlerden sosyolojiden, uluslararası ilişkilerden mezun insanlar gazeteci oluyor. İletişim mezunları dışarıda işsiz geziyor. Bu durum sakat bir yapılaşmanın olduğunu gösteriyor.”

Sosyal medya denetlenmemeli

Konuşmasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde öğretim üyesi olduğunu da söyleyen İlter, “Bu duruma tek taraflı bakmamak da lazım. Burada bir öz eleştiri yapıyorum çünkü kendim de hocayım. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde ders veriyorum. Öğrencilerle sık sık tartışıyoruz bu konuyu. İşin bu tarafına baktığımız zaman şunu görüyorum:  Çok iyi öğrenciler yetiştiremiyoruz. Mezun olan öğrencilerle oturup konuştuğumuz zaman donanımları istediğimiz seviyede değil. Bir kere bunu sağlamamız lazım. Yani bence iletişim mezunu insan dil bilmeli. Çünkü dünyayı takip edebilmeli. İletişim mezunu insanlar sosyolojiyi, hukuku askeri seviyede iyi bilmeli,” dedi. Öğrencilerden gelen “Sosyal medya denetlenmeli mi?” sorusunaysa “Denetlenmemeli” şeklinde yanıt veren İlter, “Ulusal ve uluslararası alanda sosyal medyayı henüz denetleyen bir kurum yok. Bence olmamalı da. Çünkü sosyal medya gücünü özgürlüğünden alıyor. Kendi içerisinde bir takım kurallar zamanla oluşur. Bir üst yapı kurarsak bu suistimal edebilir. Örneğin devlet youtube'u kapatabildi. Ben de kendim devletten birisi olarak şunu çok rahatlıkla söyleye bilirim: çok fazla üst yapılara güç verdiğin zaman bu suistimale her zaman açıktır.  Devlet ve bürokrasideki insanlar dar yorumlarlar. Yani bir söz vardır ya 'Gücü özgürlüğündedir' diye bence sosyal medya ve internetin gücü de biraz özgürlüğünde,” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

> Türkiye’de iletişim eğitimi hala yeterli değil

Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Kemal İlter, İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileriyle sosyal medyanın önemini ve iletişim fakültelerinin durumunu konuştu.

İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Hakla İlişkiler Atölyesi'nin düzenlediği “Gündeme Dair konuşmalar ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Stratejileri” konulu konferansa katılan İlter, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün twitter hesabı ve sosyal medya hakkında öğrencilerin merak ettiği soruları yanıtladı.

İlter, Arap Baharının başarılı olmasının sosyal medya sayesinde gerçekleştiğini vurguladı.  Sosyal medyanın devletin elinde bulundurduğu düzeni ve hiyerarşik yapı gücününün, devletin elinden aldığını söyleyen İlter, sosyal medya sayesinde dağınık halde bulunan muhalif grupların bile artık organize şekilde hareket etmeye başladıklarının altını çizdi. İlter,  sosyal medya sayesinde artık halkın siyasetçilere daha kolay ulaşabildiğini belitti.

İlter şunları söyledi;

“Sosyal medyanın avantajları kadar dezavantajları da var. Örneğin gündem değiştirmek burada daha kolay. Ayrıca burada yazılan hiçbir şey kaybolmuyor ve bunların hepsi genelde ABD'de depolanıyor.  Dolayısıyla sizin oluşturduğunuz bu büyük bilgi ağını elinde bulunduran, aynı zamanda büyük bir gücü de elinde bulundurmuş oluyor. Yani dünyada artık beş - on yıl sonra en büyük güç, bu büyük bilgi birikimini elinde bulunduran güç olacak,” şeklinde konuştu.

Türkiye’de iletişim eğitimi hala yeterli değil

Türkiye'deki iletişim eğitiminin hala yeterli olmadığını vurgulayan Kemal İlter, “Maalesef halkla ilişkiler Türkiye'de çok zayıf.  Gerçek değerini de bulmuş durumda değil. Bunu biraz daha büyütürsek altında iletişim eğitiminin gerçek manada tam karşılığını bulmaması yatıyor. Ben şuna gerçekten inanıyorum: Dünyada, Türkiye'de hatta kişiler arasındaki problemlerin ana kaynağı iletişimsizlik. İletişime geçilmediği için sorunlar çözülmüyor ve büyüyor. İletişim bizde henüz tam değerini bulmadı. Belki burada iletişim fakültelerinin de bir kabahati var, kendilerini çok daha iyi anlatamadıkları için,” diyerek iletişim fakültelerinden mezun olan insanların daha donanımlı olmaları gerektiğinin altını çizdi ve konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Ben şuna inanıyorum: İletişim fakültesi mezunu insanlar çok daha donanımlı olmalı ve mutlaka bir şirket nasıl bir makina için bir mühendis istihdam ediyorsa,  her alanda bir iletişimci istihdam edilmeli. Ve hatta her yerde söylüyorum okullarımızda iletişim dersleri olmalı ve bu dersleri iletişim fakültelerinde yetişen öğretmenler vermeli. Gazetecilerin yüzde sekseni iletişim mezunu değil. Başka bölümlerden sosyolojiden, uluslararası ilişkilerden mezun insanlar gazeteci oluyor. İletişim mezunları dışarıda işsiz geziyor. Bu durum sakat bir yapılaşmanın olduğunu gösteriyor.”

Sosyal medya denetlenmemeli

Konuşmasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde öğretim üyesi olduğunu da söyleyen İlter, “Bu duruma tek taraflı bakmamak da lazım. Burada bir öz eleştiri yapıyorum çünkü kendim de hocayım. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde ders veriyorum. Öğrencilerle sık sık tartışıyoruz bu konuyu. İşin bu tarafına baktığımız zaman şunu görüyorum:  Çok iyi öğrenciler yetiştiremiyoruz. Mezun olan öğrencilerle oturup konuştuğumuz zaman donanımları istediğimiz seviyede değil. Bir kere bunu sağlamamız lazım. Yani bence iletişim mezunu insan dil bilmeli. Çünkü dünyayı takip edebilmeli. İletişim mezunu insanlar sosyolojiyi, hukuku askeri seviyede iyi bilmeli,” dedi. Öğrencilerden gelen “Sosyal medya denetlenmeli mi?” sorusunaysa “Denetlenmemeli” şeklinde yanıt veren İlter, “Ulusal ve uluslararası alanda sosyal medyayı henüz denetleyen bir kurum yok. Bence olmamalı da. Çünkü sosyal medya gücünü özgürlüğünden alıyor. Kendi içerisinde bir takım kurallar zamanla oluşur. Bir üst yapı kurarsak bu suistimal edebilir. Örneğin devlet youtube'u kapatabildi. Ben de kendim devletten birisi olarak şunu çok rahatlıkla söyleye bilirim: çok fazla üst yapılara güç verdiğin zaman bu suistimale her zaman açıktır.  Devlet ve bürokrasideki insanlar dar yorumlarlar. Yani bir söz vardır ya 'Gücü özgürlüğündedir' diye bence sosyal medya ve internetin gücü de biraz özgürlüğünde,” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Son Güncelleme: Pazartesi, 13 May 2013 08:19

Gösterim: 2311

‘Kim Milyoner Olmak İster’e katılan 18 yaşındaki yarışmacı Kenan Işık’a yaptığı teklifle izleyenleri şaşırttı.

ATV ekranlarında yayınlanan Kenan Işık'ın sunduğu "Kim Milyoner Olmak İster" yarışmasında ilginç anlar yaşandı. 18 yaşındaki yarışmacı Armin Farzini, Kenan Işık'a yaptığı teklifle şaşırttı. 'Bu kadar bilgili bir insansınız. Bir gün sizin yarışmanızı istiyorum' diyen Farzani'ye Işık, 'Yarıştım kendi aramızda, başaramadım' karşılığını verdi. Farzani de, 'Kamera karşısında yarışmanızı bekliyoruz. Hatta yarışmayı da ben sunayım' dedi. Bu teklif karşısında önce şaşıran Kenan Işık, 'Özel bir günde neden olmasın' yanıtını verdi.

> Yarışmacı, Kenan Işık’a öyle bir teklifte bulundu ki…

‘Kim Milyoner Olmak İster’e katılan 18 yaşındaki yarışmacı Kenan Işık’a yaptığı teklifle izleyenleri şaşırttı.

ATV ekranlarında yayınlanan Kenan Işık'ın sunduğu "Kim Milyoner Olmak İster" yarışmasında ilginç anlar yaşandı. 18 yaşındaki yarışmacı Armin Farzini, Kenan Işık'a yaptığı teklifle şaşırttı. 'Bu kadar bilgili bir insansınız. Bir gün sizin yarışmanızı istiyorum' diyen Farzani'ye Işık, 'Yarıştım kendi aramızda, başaramadım' karşılığını verdi. Farzani de, 'Kamera karşısında yarışmanızı bekliyoruz. Hatta yarışmayı da ben sunayım' dedi. Bu teklif karşısında önce şaşıran Kenan Işık, 'Özel bir günde neden olmasın' yanıtını verdi.

Son Güncelleme: Pazar, 12 May 2013 15:41

Gösterim: 1972

Harlem Shake dansı yapıp çektiği görüntüleri Youtube’ta yayınladıkları için okuldan atılan 8 liseliye köşe yazarları sahip çıktı.

Bir lisede tüm dünyada fenomen haline gelen ‘Harlem Shake’ dansı yapıp çektiği görüntüleri de Youtube’da paylaşan 8 lise öğrencisinin okuldan atılmasına köşe yazarları da tepki gösterdi. Sabah Gazetesi’nden Hıncal Uluç, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya konuyla ilgili "Sayın Bakan, O gençleri yok etme kararını uygun buluyor musunuz?, Bulmuyorsanız, bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?” diye soru yöneltmişti. Yine Sabah Gazetesi’nden Emre Aköz de bugünkü köşesini ‘Harlem Shake’ yaptıkları için okuldan atılan liseli o gençlere ayırdı.

Emre Aköz’ün bugünkü köşesinden;

Haber Hıncal Uluç'un gözünden kaçmamış; Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'ya soruyor:

"Bodrum Anadolu Lisesi, 8 öğrenciyi, Harlem Shake dansı yaptıkları ve YouTube'a koydukları için okuldan kovdu ve geleceklerini kararttı... "Sayın Bakan, O gençleri yok etme kararını uygun buluyor musunuz? Bulmuyorsanız, bir işlem yapmayı düşüyor musunuz? O gençleri ihbar eden öğretmen, okuldan kovma kararı alan yöneticiler, kararı onaylayan Bodrum İlçesi ve Muğla İli Milli Eğitim müdürleri hakkında kovuşturma açtırmayı düşündünüz mü? "Sayın Bakan, Hiç genç oldunuz mu?"

Yazının devamı için Tıklayın

> Okuldan atılan liselilere köşe yazarları sahip çıktı

Harlem Shake dansı yapıp çektiği görüntüleri Youtube’ta yayınladıkları için okuldan atılan 8 liseliye köşe yazarları sahip çıktı.

Bir lisede tüm dünyada fenomen haline gelen ‘Harlem Shake’ dansı yapıp çektiği görüntüleri de Youtube’da paylaşan 8 lise öğrencisinin okuldan atılmasına köşe yazarları da tepki gösterdi. Sabah Gazetesi’nden Hıncal Uluç, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya konuyla ilgili "Sayın Bakan, O gençleri yok etme kararını uygun buluyor musunuz?, Bulmuyorsanız, bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?” diye soru yöneltmişti. Yine Sabah Gazetesi’nden Emre Aköz de bugünkü köşesini ‘Harlem Shake’ yaptıkları için okuldan atılan liseli o gençlere ayırdı.

Emre Aköz’ün bugünkü köşesinden;

Haber Hıncal Uluç'un gözünden kaçmamış; Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'ya soruyor:

"Bodrum Anadolu Lisesi, 8 öğrenciyi, Harlem Shake dansı yaptıkları ve YouTube'a koydukları için okuldan kovdu ve geleceklerini kararttı... "Sayın Bakan, O gençleri yok etme kararını uygun buluyor musunuz? Bulmuyorsanız, bir işlem yapmayı düşüyor musunuz? O gençleri ihbar eden öğretmen, okuldan kovma kararı alan yöneticiler, kararı onaylayan Bodrum İlçesi ve Muğla İli Milli Eğitim müdürleri hakkında kovuşturma açtırmayı düşündünüz mü? "Sayın Bakan, Hiç genç oldunuz mu?"

Yazının devamı için Tıklayın

Son Güncelleme: Cumartesi, 11 May 2013 11:14

Gösterim: 1794

Yaklaşan sınavlarla birlikte son sınıfta okuyan öğrenci ve velileri sınav stresi sardı. Çocukları sınava hazırlanan binlerce veli, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan lise son sınıfta okuyan çocukları için bir ay sınav izni verilmesini istiyor

Yaklaşan sınavlarla birlikte son sınıfta okuyan öğrenci ve ve velileri sınav stresi sardı. Daha önceki senelerde son sınıf öğrencilerinin sınavlara daha iyi hazırlanması için son bir ay okul tarafından izin verilirdi fakat Milli Eğitim’in aldığı karar gereğince artık bu uygulama kalktı hatta öğrenciler rapor alsalar dahi yetkililer alınan bu raporların da peşine düşüyor. Hürriyet Gazetesi köşe yazarlarından Yalçın Bayer okuyuculardan gelen şikayetleri köşesine taşıdı ve lise son sınıfların son bir ay izinli sayılması gerektiğini belirtti.

Yalçın Bayer’in bugünkü köşesinden;

Üniversiteye giriş sınavının ikinci aşama tarihi yaklaştı. Çocuklarımız, torunlarımız stres içindeler. Her yıl lise son sınıflara son bir ayda izin verilirdi ve çocuklar uykularını alır, sınava rahat rahat hazırlanırlardı. Bu yıl 1 Ağustos 2013’ten beri çocuklar özel dershanelere gidiyorlar. Cumartesi, pazar dahil gece yarılarına kadar çalışıyorlar. Okul açıldığından beri okula da devam etmekteler. Çocuklar öyle büyük stres içindeler ki çoğu psikiyatra, psikoloğa gitmek zorunda kalıyor. Ana-babalar, dedeler, büyükanneler bu strese ortak oluyorlar. Çocuk sabah 06.30 da okul servisine biniyor, saat 17.00’de okuldan geliyor. Acele ile iştahsız, isteksiz bir şeyler yiyor, koşa koşa dershaneye gidiyor, gece 23.00’lerde eve dönüyor.

Bütün ailece bunu yaşıyoruz. Bunlar bizim gençlerimiz. Bunları korumamız lazım. Milli Eğitim Bakanlığı lütfen bu işe bir çare bulsun, lise sonlar her yıl olduğu gibi imtihana yakın son bir ay ‘izinli’ sayılsınlar. Bu çok önemli. Benim çocuklarım imtihana girerken bu iş bu kadar zor değildi. Torunumu ve arkadaşlarını görüyorum, çocuklar mahvoluyor, eziliyorlar. Yazıktır, bunlar bu memleketin çocukları. Bizler de bu memlekete uzun yıllar hizmet ettik, onca insan yetiştirdik, çok üzülüyoruz. Sayın Bakan’dan rica ediyoruz. Lütfen lise son sınıflar son ay ‘izinli’ sayılsınlar.  

Yazının devamı için Tıklayın

> Lise son sınıflar izinli sayılsın

Yaklaşan sınavlarla birlikte son sınıfta okuyan öğrenci ve velileri sınav stresi sardı. Çocukları sınava hazırlanan binlerce veli, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan lise son sınıfta okuyan çocukları için bir ay sınav izni verilmesini istiyor

Yaklaşan sınavlarla birlikte son sınıfta okuyan öğrenci ve ve velileri sınav stresi sardı. Daha önceki senelerde son sınıf öğrencilerinin sınavlara daha iyi hazırlanması için son bir ay okul tarafından izin verilirdi fakat Milli Eğitim’in aldığı karar gereğince artık bu uygulama kalktı hatta öğrenciler rapor alsalar dahi yetkililer alınan bu raporların da peşine düşüyor. Hürriyet Gazetesi köşe yazarlarından Yalçın Bayer okuyuculardan gelen şikayetleri köşesine taşıdı ve lise son sınıfların son bir ay izinli sayılması gerektiğini belirtti.

Yalçın Bayer’in bugünkü köşesinden;

Üniversiteye giriş sınavının ikinci aşama tarihi yaklaştı. Çocuklarımız, torunlarımız stres içindeler. Her yıl lise son sınıflara son bir ayda izin verilirdi ve çocuklar uykularını alır, sınava rahat rahat hazırlanırlardı. Bu yıl 1 Ağustos 2013’ten beri çocuklar özel dershanelere gidiyorlar. Cumartesi, pazar dahil gece yarılarına kadar çalışıyorlar. Okul açıldığından beri okula da devam etmekteler. Çocuklar öyle büyük stres içindeler ki çoğu psikiyatra, psikoloğa gitmek zorunda kalıyor. Ana-babalar, dedeler, büyükanneler bu strese ortak oluyorlar. Çocuk sabah 06.30 da okul servisine biniyor, saat 17.00’de okuldan geliyor. Acele ile iştahsız, isteksiz bir şeyler yiyor, koşa koşa dershaneye gidiyor, gece 23.00’lerde eve dönüyor.

Bütün ailece bunu yaşıyoruz. Bunlar bizim gençlerimiz. Bunları korumamız lazım. Milli Eğitim Bakanlığı lütfen bu işe bir çare bulsun, lise sonlar her yıl olduğu gibi imtihana yakın son bir ay ‘izinli’ sayılsınlar. Bu çok önemli. Benim çocuklarım imtihana girerken bu iş bu kadar zor değildi. Torunumu ve arkadaşlarını görüyorum, çocuklar mahvoluyor, eziliyorlar. Yazıktır, bunlar bu memleketin çocukları. Bizler de bu memlekete uzun yıllar hizmet ettik, onca insan yetiştirdik, çok üzülüyoruz. Sayın Bakan’dan rica ediyoruz. Lütfen lise son sınıflar son ay ‘izinli’ sayılsınlar.  

Yazının devamı için Tıklayın

Son Güncelleme: Cumartesi, 11 May 2013 12:18

Gösterim: 1865

4+4+4’le okullarda okutulmaya başlanan din desleri ile ilgili hazırlanan raporda, ortaokul ve liselerdeki derslerin konu başlıkları dahil neredeyse birbirleriyle aynı olduğu lise öğrencilerine yönelik daha sorgulayıcı, daha tartışmacı konuların müfredata alınması gerektiği vurgulandı.

Ensar Vakfı ve Değerler Eğitimi Merkezi’nin, bu yıl müfredata konulan din derslerine ilişkin ‘Seçmeli Din Eğitimi Dersleri İnceleme ve Değerlendirme Raporu’ kamuoyuyla paylaşıldı.

‘Hz. Muhammed’in Hayatı’, ‘Kur’an-ı Kerim’ ve ‘Temel Dini Bilgiler’ derslerinin farklı yönlerden incelendiği rapor, vakfın Fatih’teki genel merkezinde düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.

Toplantıda konuşan Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Kaymakcan, din eğitimine yönelik seçmeli derslerin ortaokul ve lise programına konulmuş olmasının halkın taleplerini karşıladığını belirtti.

Yapılan anketlerin, Türk halkının yüzde 75’inin seçmeli din eğitimi derslerine destek verdiğini gösterdiğini vurgulayan Kaymakcan, 4+4+4 diye bilinen eğitim kanununun en fazla desteklenen maddesinin bu dersler olduğunu aktardı.

Kaymakcan, raporun amacının, derslerin yeniden programlama sürecini değerlendirmek ve kamuoyu ile bu konularla ilgilenen uzman ve kurumlara görüş bildirmek olduğunu söyledi.

Dersleri analize tabi tuttuklarını aktaran Kaymakcan, “Bu kanun çok hızlı çıktı. Kanunun, programcılık tekniği açısından bazı sorunları var. Bunun temel nedeni ise kanunun çok hızlı çıkması ve uygulamaya konulması. MEB’in bu üç dersi yeniden gözden geçireceği bilgisini aldık. Bu yeniden gözden geçirmeye, programın hangi yönleri zayıf, hangi yanları güçlü, bunları ortaya koyarak, MEB tarafından yapılacak program revize çalışmasına somut bir katkı sağlamayı hedefledik” diye konuştu.

Söz konusu derslerin bu yıl yeni müfredata eklendiğini hatırlatan Kaymakcan, şöyle devam etti:

“Üç dersin programı, amaçları, kazanımları ve programcılık tekniği açısından eksikleri vardır. Türkiye’de din eğitimi derslerinde programlama anlamında daha ilerideyiz. Bu dersler, yüzde 80 bilişsel yani öğrenmeye yönelik programlar olarak hazırlanmış. Din derslerinde duyuşsal ve psikomotor alanlarda, yani kişilik ve kimlik kazandırma yönünün zayıf olduğunu gördük. Ortaokul ve liselerdeki bazı derslerde konu başlıkları neredeyse birbirleriyle aynı. Bunun sonucunda bazı risklerle karşı karşıya kalabiliriz. Ortaokulda bu dersi alan çoğu öğrenci, lisede bu dersi almaya gerek duymayacaktır. Lise öğrencilerinin ergenlikten kaynaklanan durumları nedeniyle daha sorgulayıcı, daha tartışmacı konuların öğretilmesi lazım. Daha sonraki program geliştirme aşamasında mutlaka lise öğrencisinin düzeyinin dikkate alınması lazım. Lise programının ortaokul programının tekrarı gibi olmaması gerekli.”

Kaymakcan, ortaokuldaki seçmeli derslerin herhangi bir sınav ve ölçme-değerlendirmeye tabi tutulmadığına dikkati çekerek, durumun değiştirilmesini talep etti.

2 milyon 615 bin 106 öğrenci dins derlerini seçti

Lise ve ortaokulda seçmeli derslerin tercih oranlarına ilişkin de Kaymakcan, şunları söyledi:

“Ortaokulda toplam öğrenci sayısı 1 milyon 221 bin civarında. Bu öğrencilerden yüzde 52’si (647 bin) Kur’an-ı Kerim dersini, yüzde 34’ü (426 bin 836) Hz. Muhammed’in Hayatı dersini, yüzde 17’si de (212 bin 134) Temel Dini Bilgiler dersini tercih etti. Lisede öğrencilerin toplam sayısı 1 milyon 343 bin. Bu öğrencilerden yüzde 39.7’si (573 bin 362) Hz. Muhammed’in Hayatı dersini, yüzde 29’u (431 bin 610) Kur’an-ı Kerim dersini, yüzde 26’sı da (385 bin) Temel Dini Bilgiler dersini tercih etti.”

Raporda Temel Dini Bilgiler, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kur’an-ı Kerim dersleri farklı açılardan incelendi. Prof. Dr. Kaymakcan başkanlığında ve Sakarya Üniversitesi’nin doktora öğrencileri İbrahim Aşlamacı, Mustafa Yılmaz ve Adnan Telli’nin yer aldığı komisyonca hazırlanan rapor 80 sayfadan oluşuyor. Uzman görüşlerine dayalı doküman incelemesine dayandığı belirtilen raporda, söz konusu derslere ait öğretim programlarının, amaç, içerik, öğrenme-öğretme süreçleri ve değerlendirme boyutları açısından incelenerek değerlendirmeye alındığı bildirildi.

> Seçmeli din dersleri raporu açıklandı

4+4+4’le okullarda okutulmaya başlanan din desleri ile ilgili hazırlanan raporda, ortaokul ve liselerdeki derslerin konu başlıkları dahil neredeyse birbirleriyle aynı olduğu lise öğrencilerine yönelik daha sorgulayıcı, daha tartışmacı konuların müfredata alınması gerektiği vurgulandı.

Ensar Vakfı ve Değerler Eğitimi Merkezi’nin, bu yıl müfredata konulan din derslerine ilişkin ‘Seçmeli Din Eğitimi Dersleri İnceleme ve Değerlendirme Raporu’ kamuoyuyla paylaşıldı.

‘Hz. Muhammed’in Hayatı’, ‘Kur’an-ı Kerim’ ve ‘Temel Dini Bilgiler’ derslerinin farklı yönlerden incelendiği rapor, vakfın Fatih’teki genel merkezinde düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.

Toplantıda konuşan Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Kaymakcan, din eğitimine yönelik seçmeli derslerin ortaokul ve lise programına konulmuş olmasının halkın taleplerini karşıladığını belirtti.

Yapılan anketlerin, Türk halkının yüzde 75’inin seçmeli din eğitimi derslerine destek verdiğini gösterdiğini vurgulayan Kaymakcan, 4+4+4 diye bilinen eğitim kanununun en fazla desteklenen maddesinin bu dersler olduğunu aktardı.

Kaymakcan, raporun amacının, derslerin yeniden programlama sürecini değerlendirmek ve kamuoyu ile bu konularla ilgilenen uzman ve kurumlara görüş bildirmek olduğunu söyledi.

Dersleri analize tabi tuttuklarını aktaran Kaymakcan, “Bu kanun çok hızlı çıktı. Kanunun, programcılık tekniği açısından bazı sorunları var. Bunun temel nedeni ise kanunun çok hızlı çıkması ve uygulamaya konulması. MEB’in bu üç dersi yeniden gözden geçireceği bilgisini aldık. Bu yeniden gözden geçirmeye, programın hangi yönleri zayıf, hangi yanları güçlü, bunları ortaya koyarak, MEB tarafından yapılacak program revize çalışmasına somut bir katkı sağlamayı hedefledik” diye konuştu.

Söz konusu derslerin bu yıl yeni müfredata eklendiğini hatırlatan Kaymakcan, şöyle devam etti:

“Üç dersin programı, amaçları, kazanımları ve programcılık tekniği açısından eksikleri vardır. Türkiye’de din eğitimi derslerinde programlama anlamında daha ilerideyiz. Bu dersler, yüzde 80 bilişsel yani öğrenmeye yönelik programlar olarak hazırlanmış. Din derslerinde duyuşsal ve psikomotor alanlarda, yani kişilik ve kimlik kazandırma yönünün zayıf olduğunu gördük. Ortaokul ve liselerdeki bazı derslerde konu başlıkları neredeyse birbirleriyle aynı. Bunun sonucunda bazı risklerle karşı karşıya kalabiliriz. Ortaokulda bu dersi alan çoğu öğrenci, lisede bu dersi almaya gerek duymayacaktır. Lise öğrencilerinin ergenlikten kaynaklanan durumları nedeniyle daha sorgulayıcı, daha tartışmacı konuların öğretilmesi lazım. Daha sonraki program geliştirme aşamasında mutlaka lise öğrencisinin düzeyinin dikkate alınması lazım. Lise programının ortaokul programının tekrarı gibi olmaması gerekli.”

Kaymakcan, ortaokuldaki seçmeli derslerin herhangi bir sınav ve ölçme-değerlendirmeye tabi tutulmadığına dikkati çekerek, durumun değiştirilmesini talep etti.

2 milyon 615 bin 106 öğrenci dins derlerini seçti

Lise ve ortaokulda seçmeli derslerin tercih oranlarına ilişkin de Kaymakcan, şunları söyledi:

“Ortaokulda toplam öğrenci sayısı 1 milyon 221 bin civarında. Bu öğrencilerden yüzde 52’si (647 bin) Kur’an-ı Kerim dersini, yüzde 34’ü (426 bin 836) Hz. Muhammed’in Hayatı dersini, yüzde 17’si de (212 bin 134) Temel Dini Bilgiler dersini tercih etti. Lisede öğrencilerin toplam sayısı 1 milyon 343 bin. Bu öğrencilerden yüzde 39.7’si (573 bin 362) Hz. Muhammed’in Hayatı dersini, yüzde 29’u (431 bin 610) Kur’an-ı Kerim dersini, yüzde 26’sı da (385 bin) Temel Dini Bilgiler dersini tercih etti.”

Raporda Temel Dini Bilgiler, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kur’an-ı Kerim dersleri farklı açılardan incelendi. Prof. Dr. Kaymakcan başkanlığında ve Sakarya Üniversitesi’nin doktora öğrencileri İbrahim Aşlamacı, Mustafa Yılmaz ve Adnan Telli’nin yer aldığı komisyonca hazırlanan rapor 80 sayfadan oluşuyor. Uzman görüşlerine dayalı doküman incelemesine dayandığı belirtilen raporda, söz konusu derslere ait öğretim programlarının, amaç, içerik, öğrenme-öğretme süreçleri ve değerlendirme boyutları açısından incelenerek değerlendirmeye alındığı bildirildi.

Son Güncelleme: Cumartesi, 11 May 2013 10:47

Gösterim: 2810


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.