Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Gazi Üniversitesi Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof. Dr. Hayrunnisa Bolay, internete yönelik kurulan komisyona çocuklarla ilgili çarpıcı veriler içeren rapor sundu.

internet Gazi Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof. Dr. Hayrunnisa Bolay, bilişsel testlere göre, 11 yaş çocuklarının 15 yıl önceki yaşıtlarına göre 2 yıl geride olduklarının tespit edildiğini söyledi.

TBMM Bilgi Toplumu Olma Yolunda Bilişim Sektöründeki Gelişmeler ile İnternet Kullanımının Başta Çocuklar, Gençler ve Aile Yapısı Üzerinde Olmak Üzere Sosyal Etkilerinin Araştırılması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, AK Parti Adana Milletvekili Necdet Ünüvar başkanlığında toplandı.

Komisyonun bugünkü oturumunda, Gazi Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof. Dr. Hayrunnisa Bolay, ''Bilgi ve iletişim çağında zihin dönüşümü'' konulu sunum yaptı.

Giderek artan bilgi ve iletişim çağında zihinlerin olumsuz yönde değişime uğradığını belirten Bolay, ''Daha sabırsız, aceleci, hızla bir veriden diğerine atlayan, hızla tüketen bireyler ortaya çıkıyor. Veri nedir, güvenilir bir veri midir gibi sorgulamalardan yoksunlar'' diye konuştu.

‘Ekran başında oturan çocuk daha zeki olmuyor’

Milattan önce yaşamış düşünür Plutarch'ın ''Zihin içi doldurulacak bir kazan değil, ateşlenmesi gereken bir kıvılcımdır'' sözünü hatırlatan Bolay, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sürekli veri bombardımanı insanı daha zeki yapmaz. Verinin içselleştirilip o bireyin zihin süzgeçlerinden geçip özgün bilgiye dönüşmesi gerekir. Bilhassa çocuklar veri bombardımanına maruz kalıyor. Çocuk, internetten sürekli oyun oynayarak, çizgi televizyondan film seyrederek ve ekran başında kalarak daha akılı olmuyor, bilakis aptal oluyor.

Yapılandırılmış oyunlar yerine serbest oyunlar oynamaları çok daha faydalıdır. Mesela ekranda zaman geçireceğine komşunun çocuğunu çağırıp mutfak eşyalarıyla oynamaları bile çok daha yaratıcı bir işlev kazandırır.''

Çocuklarına televizyon, gazete ve internet gibi araçları yasakladığını ifade eden Bolay, örneğin onlarla bisiklete bindiğini ve sanal uğraşlardan olabildiğince çocuklarını alıkoyduğunu kaydetti.

Geçen yüzyılda IQ değerlerinin arttığını belirten Bolay, ancak işlevsel olarak okuduğunu anlamayan ve hesap yapamayan bir gençliğin doğmaya başladığını söyledi. Bilişsel testlere göre, 11 yaş çocuğunun 15 yıl önceki yaşıtlarına göre 2 yıl geride olduklarının tespit edildiğini kaydeden Bolay, ''Temel okumanın, yazmanın, hesaplamanın eksikliği, ana problem olarak görünüyor'' dedi.

Televizyon, cep telefonu, tablet bilgisayar, internet gibi araçların aynı anda açık olmasının ders çalışmayı imkansız hale getirdiğini vurgulayan Bolay, ''Sürekli bir işten diğerine geçmek dikkati böler, yüksek beyin işlevlerine, özellikle de hafıza ve öğrenmeyi olumsuz etkiler. Araba kullanırken cep telefonu ile konuşma, yasal alkol sınırında yapılandan daha fazla kazaya neden olmaktadır. Yüzde 98'lik bir oranla kişiler, 'çoklu-görev'den olumsuz etkileniyor'' diye konuştu.

Bolay, sosyal medyanın ufuk açıcı bilgi sunmadığını öne sürerek, ''İnsan kelimelerle, kavramlarla düşünür. Bunu ifade şekli de önemlidir. 140 karakterle bir düşünce içeriği aktarılamaz. Kavramların azalması, ifadenin azalması, düşüncenin sığlaşmasını beraberinde getiriyor'' dedi.

Ekran ile kitap arasındaki fark

Ekrandan bilgi edinme ile kitaptan bilgi edinmenin aynı olmadığına dikkati çeken Bolay, ekrandan okuma sırasında yaklaşık 30 kişiden 6'sının düzenli bir sırayla okuma yaptığını, geriye kalanların ise atlayarak okuduğunu, resim, renk, kalın harf gibi yerlere bakarak gezindiğinin fark edildiğini söyledi.

Bolay ekran ile kitap arasındaki farkları şöyle anlattı:

''Kitap okurken bir aceleniz yok, görsellik sadece kelimelerde, sembolik, soyut düşündürüyor ve ötesi sizin hayal dünyanıza kalmış, siz okuyup düşünüp, bağlantı kuruyorsunuz, kendi yaşantınızla benzerlik kuruyorsunuz, analiz ediyorsunuz, sık sık hayale dalarak düşünüyorsunuz, size görüntü verilmediği için hayal gücü elinizde ve sadece sizin kafanızda olan bir senaryonuz var.

Cep telefonu, arama motorları bunun tersini yapıyor. Ekrandan okuma hele de internet bağlantısında ise bu hız ve acele nedeniyle geniş bir anlamadan yoksun oluyor.''

Derin düşünmenin önemini vurgulayan Bolay, insanlara ilham veren fikirlerin ve yaratıcı düşüncelerin yalnızken ortaya çıktığını belirterek, dijital teknolojinin ise insanı bu imkandan mahrum bıraktığını kaydetti.

Bolay, üniversite eğitiminden yüksek beklentinin ancak haftada 40 sayfa okumak, sömestr başına 20 sayfa yazı yazmak, haftada 12-15 saat yalnız çalışmakla ancak oluşabileceğini söyledi.

Komisyon yarın ''beyaz hacker''ı dinleyecek

TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu Başkanı Necdet Ünüvar, komisyona yarın kamuoyunda ''etik hacker-beyaz hacker'' olarak bilinen bilişim uzmanının geleceğini açıkladı. İnternetin faydaları ve riskleri konusunda detaylı bir araştırma yaptıklarını, risklerin azaltılması ve faydalarının artırılması yönünde gayret sarf ettiklerini anlatan Ünüvar, komisyona gelerek sunum yapan uzman kişilerden oldukça yararlandıklarını ve her geçen gün konuların daha da çeşitlendiğini kaydetti.

(haber7)

> Çocuklar 15 yıl önceki yaşıtlarına göre 2 yıl geride

Gazi Üniversitesi Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof. Dr. Hayrunnisa Bolay, internete yönelik kurulan komisyona çocuklarla ilgili çarpıcı veriler içeren rapor sundu.

internet Gazi Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof. Dr. Hayrunnisa Bolay, bilişsel testlere göre, 11 yaş çocuklarının 15 yıl önceki yaşıtlarına göre 2 yıl geride olduklarının tespit edildiğini söyledi.

TBMM Bilgi Toplumu Olma Yolunda Bilişim Sektöründeki Gelişmeler ile İnternet Kullanımının Başta Çocuklar, Gençler ve Aile Yapısı Üzerinde Olmak Üzere Sosyal Etkilerinin Araştırılması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, AK Parti Adana Milletvekili Necdet Ünüvar başkanlığında toplandı.

Komisyonun bugünkü oturumunda, Gazi Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof. Dr. Hayrunnisa Bolay, ''Bilgi ve iletişim çağında zihin dönüşümü'' konulu sunum yaptı.

Giderek artan bilgi ve iletişim çağında zihinlerin olumsuz yönde değişime uğradığını belirten Bolay, ''Daha sabırsız, aceleci, hızla bir veriden diğerine atlayan, hızla tüketen bireyler ortaya çıkıyor. Veri nedir, güvenilir bir veri midir gibi sorgulamalardan yoksunlar'' diye konuştu.

‘Ekran başında oturan çocuk daha zeki olmuyor’

Milattan önce yaşamış düşünür Plutarch'ın ''Zihin içi doldurulacak bir kazan değil, ateşlenmesi gereken bir kıvılcımdır'' sözünü hatırlatan Bolay, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sürekli veri bombardımanı insanı daha zeki yapmaz. Verinin içselleştirilip o bireyin zihin süzgeçlerinden geçip özgün bilgiye dönüşmesi gerekir. Bilhassa çocuklar veri bombardımanına maruz kalıyor. Çocuk, internetten sürekli oyun oynayarak, çizgi televizyondan film seyrederek ve ekran başında kalarak daha akılı olmuyor, bilakis aptal oluyor.

Yapılandırılmış oyunlar yerine serbest oyunlar oynamaları çok daha faydalıdır. Mesela ekranda zaman geçireceğine komşunun çocuğunu çağırıp mutfak eşyalarıyla oynamaları bile çok daha yaratıcı bir işlev kazandırır.''

Çocuklarına televizyon, gazete ve internet gibi araçları yasakladığını ifade eden Bolay, örneğin onlarla bisiklete bindiğini ve sanal uğraşlardan olabildiğince çocuklarını alıkoyduğunu kaydetti.

Geçen yüzyılda IQ değerlerinin arttığını belirten Bolay, ancak işlevsel olarak okuduğunu anlamayan ve hesap yapamayan bir gençliğin doğmaya başladığını söyledi. Bilişsel testlere göre, 11 yaş çocuğunun 15 yıl önceki yaşıtlarına göre 2 yıl geride olduklarının tespit edildiğini kaydeden Bolay, ''Temel okumanın, yazmanın, hesaplamanın eksikliği, ana problem olarak görünüyor'' dedi.

Televizyon, cep telefonu, tablet bilgisayar, internet gibi araçların aynı anda açık olmasının ders çalışmayı imkansız hale getirdiğini vurgulayan Bolay, ''Sürekli bir işten diğerine geçmek dikkati böler, yüksek beyin işlevlerine, özellikle de hafıza ve öğrenmeyi olumsuz etkiler. Araba kullanırken cep telefonu ile konuşma, yasal alkol sınırında yapılandan daha fazla kazaya neden olmaktadır. Yüzde 98'lik bir oranla kişiler, 'çoklu-görev'den olumsuz etkileniyor'' diye konuştu.

Bolay, sosyal medyanın ufuk açıcı bilgi sunmadığını öne sürerek, ''İnsan kelimelerle, kavramlarla düşünür. Bunu ifade şekli de önemlidir. 140 karakterle bir düşünce içeriği aktarılamaz. Kavramların azalması, ifadenin azalması, düşüncenin sığlaşmasını beraberinde getiriyor'' dedi.

Ekran ile kitap arasındaki fark

Ekrandan bilgi edinme ile kitaptan bilgi edinmenin aynı olmadığına dikkati çeken Bolay, ekrandan okuma sırasında yaklaşık 30 kişiden 6'sının düzenli bir sırayla okuma yaptığını, geriye kalanların ise atlayarak okuduğunu, resim, renk, kalın harf gibi yerlere bakarak gezindiğinin fark edildiğini söyledi.

Bolay ekran ile kitap arasındaki farkları şöyle anlattı:

''Kitap okurken bir aceleniz yok, görsellik sadece kelimelerde, sembolik, soyut düşündürüyor ve ötesi sizin hayal dünyanıza kalmış, siz okuyup düşünüp, bağlantı kuruyorsunuz, kendi yaşantınızla benzerlik kuruyorsunuz, analiz ediyorsunuz, sık sık hayale dalarak düşünüyorsunuz, size görüntü verilmediği için hayal gücü elinizde ve sadece sizin kafanızda olan bir senaryonuz var.

Cep telefonu, arama motorları bunun tersini yapıyor. Ekrandan okuma hele de internet bağlantısında ise bu hız ve acele nedeniyle geniş bir anlamadan yoksun oluyor.''

Derin düşünmenin önemini vurgulayan Bolay, insanlara ilham veren fikirlerin ve yaratıcı düşüncelerin yalnızken ortaya çıktığını belirterek, dijital teknolojinin ise insanı bu imkandan mahrum bıraktığını kaydetti.

Bolay, üniversite eğitiminden yüksek beklentinin ancak haftada 40 sayfa okumak, sömestr başına 20 sayfa yazı yazmak, haftada 12-15 saat yalnız çalışmakla ancak oluşabileceğini söyledi.

Komisyon yarın ''beyaz hacker''ı dinleyecek

TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu Başkanı Necdet Ünüvar, komisyona yarın kamuoyunda ''etik hacker-beyaz hacker'' olarak bilinen bilişim uzmanının geleceğini açıkladı. İnternetin faydaları ve riskleri konusunda detaylı bir araştırma yaptıklarını, risklerin azaltılması ve faydalarının artırılması yönünde gayret sarf ettiklerini anlatan Ünüvar, komisyona gelerek sunum yapan uzman kişilerden oldukça yararlandıklarını ve her geçen gün konuların daha da çeşitlendiğini kaydetti.

(haber7)

Son Güncelleme: Çarşamba, 18 Nisan 2012 09:25

Gösterim: 2012

Sabah Gazetesi Yazarı Mehmet Barlas Diyanet'in 'çok yaşa denilmesi yanlış doğrusu 'Allah rahmet eylesin' sözüne çarpıcı bir yorum yaptı.

Kimin nerede ne demesi gerektiği meselesi, gerek bireysel gerekse toplumsal ilişkilerde büyük önem taşır.

Örneğin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Kamil Yılmaz aksıran kişiye "Çok yaşa" demek yerine "Allah rahmet etsin" denilmesini önermiş "Diyanet" dergisindeki makalesinde.

Çünkü "Aksırma sırasında insana canı âdeta iade edilir"miş ve "Sıhhat alameti olan aksırma için de şükredilmesi gerekir"miş.

İnançlı bir insan için şükretmenin önemini vurgulayan bu öneriye itiraz etmek pek mümkün değil.

Ne var ki kuşaklar boyudur hapşırdıkları zaman yanlarındaki kişinin "Çok yaşa" dileğini duymaya alışmış olanların, bunun yerine "Allah rahmet etsin" denilmesine alışmaları herhalde zaman alacaktır.

Bazı farklı durumlar

Ya da mesela post modern darbeyi desteklemekle kalmamış, Batı Çalışma Grubu'ndan verilen emirlere göre manşetler atmış, andıçları yayınlayarak birlikte çalıştığı arkadaşlarını suikastçılara hedef göstermiş bir gazeteci ifadesi alınmak üzere savcılığa çağrılırsa, yakınları onu "Sana Allah rahmet etsin" diyerek mi uğurlayacaklardır?

Ülkenin ve sınırların güvenliğini, halkının canını ve malını korumak görevini üstlenen, bu ulvi amacı gerçekleştirmek için askerlik mesleğini seçen bir kişi, daha sonra hedefini değiştirirse...

Bu kişi devletin kendisine verdiği silah gücünü halkının siyasi iradesini yok saymak ve devlet gücünü toplumunun bir bölümünü "Tehdit oluşturan unsurlar" şeklinde fişlemek için kullanırsa ve cumhurbaşkanlığını orgenerallikten sonra gelen bir üst rütbe olarak görürse, ona "Çok yaşa" mı yoksa "Allah rahmet etsin" mi demek daha doğru olur.

Çok yaşa diyenler...

28 Şubat döneminde bu gibi kişilerin her yaptığını "Çok yaşa" diyerek alkışlayanlar, acaba şimdi "Allah rahmet etsin" demeyi hemen benimseyebilecekler midir?

Sahip oldukları imkânlardan ötürü Allah'a şükretmek yerine kula kul olanlara, asker-siyaset-medya üçgeni içinde bulunarak kamu malvarlığından pay almayı alışkanlık haline getirenlere acaba ne demek daha doğru olacaktır?

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Kamil Yılmaz'ın bu gibi durumlarda da ne söylenmesinin doğru olacağı konusunda bizleri aydınlatması herhalde doğru olacaktır.

Nasrettin Hoca'nın bu konuya yaklaşımı ise şöyle...

Cemaat çok kalabalık ise...

Nasrettin Hoca kalabalık bir cenaze cemaatinin eşliğinde tabut yanında yürürken, tabutun kapağı açılır.

Birazdan defnedilecek olan kişi başını kaldırıp, Hoca'ya yalvarmaya başlar,

- Hoca, ben ölmedim, bir baygınlık geçirdim. Beni öldüm sandılar, yıkadılar, duamı okudular, namazımı kıldılar.

Şimdi de diri diri gömecekler. Ne olur, durdur şu cemaati...

Hoca çevreye bakar ve sonra tabuttaki adama döner,

- Kardeşim bu kadar kalabalık cemaate laf anlatamam. Sana Allah rahmet etsin, der.

> Hangi durumlarda "Çok yaşa" demek daha uygun olur?

Sabah Gazetesi Yazarı Mehmet Barlas Diyanet'in 'çok yaşa denilmesi yanlış doğrusu 'Allah rahmet eylesin' sözüne çarpıcı bir yorum yaptı.

Kimin nerede ne demesi gerektiği meselesi, gerek bireysel gerekse toplumsal ilişkilerde büyük önem taşır.

Örneğin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Kamil Yılmaz aksıran kişiye "Çok yaşa" demek yerine "Allah rahmet etsin" denilmesini önermiş "Diyanet" dergisindeki makalesinde.

Çünkü "Aksırma sırasında insana canı âdeta iade edilir"miş ve "Sıhhat alameti olan aksırma için de şükredilmesi gerekir"miş.

İnançlı bir insan için şükretmenin önemini vurgulayan bu öneriye itiraz etmek pek mümkün değil.

Ne var ki kuşaklar boyudur hapşırdıkları zaman yanlarındaki kişinin "Çok yaşa" dileğini duymaya alışmış olanların, bunun yerine "Allah rahmet etsin" denilmesine alışmaları herhalde zaman alacaktır.

Bazı farklı durumlar

Ya da mesela post modern darbeyi desteklemekle kalmamış, Batı Çalışma Grubu'ndan verilen emirlere göre manşetler atmış, andıçları yayınlayarak birlikte çalıştığı arkadaşlarını suikastçılara hedef göstermiş bir gazeteci ifadesi alınmak üzere savcılığa çağrılırsa, yakınları onu "Sana Allah rahmet etsin" diyerek mi uğurlayacaklardır?

Ülkenin ve sınırların güvenliğini, halkının canını ve malını korumak görevini üstlenen, bu ulvi amacı gerçekleştirmek için askerlik mesleğini seçen bir kişi, daha sonra hedefini değiştirirse...

Bu kişi devletin kendisine verdiği silah gücünü halkının siyasi iradesini yok saymak ve devlet gücünü toplumunun bir bölümünü "Tehdit oluşturan unsurlar" şeklinde fişlemek için kullanırsa ve cumhurbaşkanlığını orgenerallikten sonra gelen bir üst rütbe olarak görürse, ona "Çok yaşa" mı yoksa "Allah rahmet etsin" mi demek daha doğru olur.

Çok yaşa diyenler...

28 Şubat döneminde bu gibi kişilerin her yaptığını "Çok yaşa" diyerek alkışlayanlar, acaba şimdi "Allah rahmet etsin" demeyi hemen benimseyebilecekler midir?

Sahip oldukları imkânlardan ötürü Allah'a şükretmek yerine kula kul olanlara, asker-siyaset-medya üçgeni içinde bulunarak kamu malvarlığından pay almayı alışkanlık haline getirenlere acaba ne demek daha doğru olacaktır?

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Kamil Yılmaz'ın bu gibi durumlarda da ne söylenmesinin doğru olacağı konusunda bizleri aydınlatması herhalde doğru olacaktır.

Nasrettin Hoca'nın bu konuya yaklaşımı ise şöyle...

Cemaat çok kalabalık ise...

Nasrettin Hoca kalabalık bir cenaze cemaatinin eşliğinde tabut yanında yürürken, tabutun kapağı açılır.

Birazdan defnedilecek olan kişi başını kaldırıp, Hoca'ya yalvarmaya başlar,

- Hoca, ben ölmedim, bir baygınlık geçirdim. Beni öldüm sandılar, yıkadılar, duamı okudular, namazımı kıldılar.

Şimdi de diri diri gömecekler. Ne olur, durdur şu cemaati...

Hoca çevreye bakar ve sonra tabuttaki adama döner,

- Kardeşim bu kadar kalabalık cemaate laf anlatamam. Sana Allah rahmet etsin, der.

Son Güncelleme: Çarşamba, 18 Nisan 2012 09:12

Gösterim: 1730

Sabah Gazetesi Yazarı Sait Gürsoy'un bugünkü eğitim yazısı.
Geçen hafta 12 yıllık zorunlu eğitimin ilk ve ortaokullarından bahsettim. Değerli okurlarımdan konuyu işleyiş şeklimle ilgili o kadar çok olumlu yanıt aldım ki, inanın çok mutluyum. Hepinize teşekkür ediyorum. Böylece bir kez daha SABAH'ın eğitim farkını yaşadınız. Sistemin son 4'üne lise denecek. Burada Anadolu (Akademik) liseleriyle, meslek ve teknik liseler yer alacak. Anadolu liselerinde ortak ve zorunlu derslerle birlikte, seçmeli dersler olacak. Eğer öğrenci fen bilimleri ağırlıklı bir tercih yaparsa, fen lisesinde okutulan bir müfredatı seçebilecek. Şayet edebiyat ya da sosyal bilimler ağırlıklı bir tercih yaparsa, Sosyal Bilimler lisesinde okutulan müfredatı seçebilecek. Lise 1'den sonra veya biraz daha belirgin olarak lise 2'den sonra meslek seçimi yapılabilecek.

Liselerin özellikleri

Lisede özellikle mesleki eğitimin dışındaki alanlarda çocukların kabiliyetlerine göre, fen, sosyal bilgiler, matematik, Türkçe ve edebiyat, güzel sanatlara göre seçmeli dersler olacak. Hatta bazen o dersler bir set halinde, bazen de daha derinlikli verilebilecek. Bu müfredatlar her Anadolu lisesinde olacağı için, ileride SBS'ye ihtiyaç kalmayabilecek. Öğrenci imam hatip ortaokulunu tercih ettiyse, lisede bu okula devam edecek. Üstün yeteneklerini destekleyen orta okulu seçtiyse sanat ya da spor liselerinde okuyacak. Orta kısımlarda fen ve sosyal dersleriyle ilgilenen ise Anadolu liselerine gidecek.

Fen liseleri kalkmayacak. Bu okulları seçmenin yolu farklı olabilecek. Burada çocuğun bilgi ve yeteneği değil, üstün zekâsı ölçülebilecek. Özel yabancı okullar orta kısım açmayacak. Açsalar da sınavla öğrenci alamayacaklar. Meslek liselerinin de ortaokulu, açılmayacak. Ancak bazı okullar için o okulları destekleyen türden eğitimler yapan ve programlar uygulayan ortaokullar açılabilir. Kısacası, İmam Hatip, Sanat ve Spor liselerinin orta kısımları açılacak. Lisenin sonunda öğrenci 12 yıllık zorunlu eğitimin diplomasını alacak. Açık öğretime gitmek isteyen ya da gitmesi gerekenler için ayrı düzenleme olacak. Böylece, serbestçe her öğrenci "ben açık öğretime gideceğim, okuyacağım" diyemeyecek. Onun belli şartları olacak ve yine o çocuk okula kayıt yaptıracak. MEB bu durumdaki öğrencileri yakından izleyecek.

Seçmeli dersler

Kuran-ı Kerim'le, Peygamber Efendimizin hayatı hem ortaokulda, hem liselerde seçmeli ders olacak. Kuran-ı Kerim okumayı öğretebilmek için Arapça da seçmeli ders olacak. Orta okulda kız, erkek ayrımı çocuk oldukları için yapılmayacak. Kuranı Kerim yanlarında taşınacak mı, kızlar başlarını örtecek mi, abdest alınacak mı... Bu konularda henüz çalışma yok. Ancak lisede bu ders seçildiğinde, o zaman uygulamalara dikkat edilecek. Yani eğer dini bir eğitim alınıyorsa, dinin öngördüğü şartlar uygulamada esas olacak.

(Sait GÜrsoy-sabah)

> Yeni sistemde lise nasıl olacak?

Sabah Gazetesi Yazarı Sait Gürsoy'un bugünkü eğitim yazısı.
Geçen hafta 12 yıllık zorunlu eğitimin ilk ve ortaokullarından bahsettim. Değerli okurlarımdan konuyu işleyiş şeklimle ilgili o kadar çok olumlu yanıt aldım ki, inanın çok mutluyum. Hepinize teşekkür ediyorum. Böylece bir kez daha SABAH'ın eğitim farkını yaşadınız. Sistemin son 4'üne lise denecek. Burada Anadolu (Akademik) liseleriyle, meslek ve teknik liseler yer alacak. Anadolu liselerinde ortak ve zorunlu derslerle birlikte, seçmeli dersler olacak. Eğer öğrenci fen bilimleri ağırlıklı bir tercih yaparsa, fen lisesinde okutulan bir müfredatı seçebilecek. Şayet edebiyat ya da sosyal bilimler ağırlıklı bir tercih yaparsa, Sosyal Bilimler lisesinde okutulan müfredatı seçebilecek. Lise 1'den sonra veya biraz daha belirgin olarak lise 2'den sonra meslek seçimi yapılabilecek.

Liselerin özellikleri

Lisede özellikle mesleki eğitimin dışındaki alanlarda çocukların kabiliyetlerine göre, fen, sosyal bilgiler, matematik, Türkçe ve edebiyat, güzel sanatlara göre seçmeli dersler olacak. Hatta bazen o dersler bir set halinde, bazen de daha derinlikli verilebilecek. Bu müfredatlar her Anadolu lisesinde olacağı için, ileride SBS'ye ihtiyaç kalmayabilecek. Öğrenci imam hatip ortaokulunu tercih ettiyse, lisede bu okula devam edecek. Üstün yeteneklerini destekleyen orta okulu seçtiyse sanat ya da spor liselerinde okuyacak. Orta kısımlarda fen ve sosyal dersleriyle ilgilenen ise Anadolu liselerine gidecek.

Fen liseleri kalkmayacak. Bu okulları seçmenin yolu farklı olabilecek. Burada çocuğun bilgi ve yeteneği değil, üstün zekâsı ölçülebilecek. Özel yabancı okullar orta kısım açmayacak. Açsalar da sınavla öğrenci alamayacaklar. Meslek liselerinin de ortaokulu, açılmayacak. Ancak bazı okullar için o okulları destekleyen türden eğitimler yapan ve programlar uygulayan ortaokullar açılabilir. Kısacası, İmam Hatip, Sanat ve Spor liselerinin orta kısımları açılacak. Lisenin sonunda öğrenci 12 yıllık zorunlu eğitimin diplomasını alacak. Açık öğretime gitmek isteyen ya da gitmesi gerekenler için ayrı düzenleme olacak. Böylece, serbestçe her öğrenci "ben açık öğretime gideceğim, okuyacağım" diyemeyecek. Onun belli şartları olacak ve yine o çocuk okula kayıt yaptıracak. MEB bu durumdaki öğrencileri yakından izleyecek.

Seçmeli dersler

Kuran-ı Kerim'le, Peygamber Efendimizin hayatı hem ortaokulda, hem liselerde seçmeli ders olacak. Kuran-ı Kerim okumayı öğretebilmek için Arapça da seçmeli ders olacak. Orta okulda kız, erkek ayrımı çocuk oldukları için yapılmayacak. Kuranı Kerim yanlarında taşınacak mı, kızlar başlarını örtecek mi, abdest alınacak mı... Bu konularda henüz çalışma yok. Ancak lisede bu ders seçildiğinde, o zaman uygulamalara dikkat edilecek. Yani eğer dini bir eğitim alınıyorsa, dinin öngördüğü şartlar uygulamada esas olacak.

(Sait GÜrsoy-sabah)

Son Güncelleme: Çarşamba, 18 Nisan 2012 08:59

Gösterim: 2796

Türkiye genelini 4 bölüme ayıran Okul Sütü Programı İhalesi’nde her kısım için birer katılımcı olmak üzere 4 ortak girişim teklif verdi. İkinci oturumda, firmalardan teklifleri toplayan İhale Komisyonu Başkanı İbrahim Özcan, işin maliyetinin 74 milyon 835 bin 884 lira 60 kuruşa olduğunu açıkladı.

Türkiye genelinde 7.2 milyon öğrenciye dağıtılacak sütün alımı için yeniden düzenlenen ihalede dün yapıldı. Belirlenen 4 bölgenin her birine ayrı iş ortaklıklarının teklif sunduğu ihalede, katılımcıların son teklifleri alındı. İhale Komisyonu Başkanı İbrahim Özcan, işin yaklaşık maliyetinin 79 milyon 821 bin 339 lira 40 kuruş olarak belirlendiğini, ancak 4 firmanın revize ettiği tekliflerle birlikte rakamın 74 milyon 835 bin 884 lira 60 kuruşa indiğini açıkladı. Geçen hafta düzenlenen ilk ihalede 7 bölge için ayrı ayrı teklif istenmiş ve tüm bölgelere teklif gelmeyince ihale iptal edilmişti.

1 kuruş aşağı çekildi

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda düzenlenen ihalenin ikinci ve son oturumunda, 4 katılımcıdan 3’ü sunduğu teklifi aşağıya çekti, bir katılımcı ise teklifini değiştirmedi. İhale komisyonunun değerlendirmeye aldığı son tekliflere göre, Yavuz Blok Bims İnş. Malz. Gıda Tic. A.Ş pilot ortaklığında Gülsan Gıda A.Ş-Mar Tüketim A.Ş- Mamsan Gıda A.Ş-Bakraç Süt ve Süt Ürünleri Ltd. Şti’den oluşan iş ortaklığının “İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu” bölgeleri için ilk oturumdaki 57 kuruş birim fiyat teklifi, 56 kuruşa çekildi. Buna göre sunulan toplam tutar, 26 milyon 182 bin 945 lira 60 kuruş oldu.

53 kuruş teklif etti

Dimes Gıda San. Tic. A.Ş pilot ortaklığında Pınar Süt Mam. San. A.Ş-Balkan Süt Ür. San. Tic. Ltd. Şti’den oluşan iş ortaklığı da “Doğu Anadolu ve Ege Bölgeleri” için birim fiyatı 55 kuruştan sunduğu ilk teklifini, 53 kuruşa indirdi. Firmanın toplam teklifi de 16 milyon 38 bin 340 lira 60 kuruşa düştü.

Yörükoğlu da düşürdü

Yörükoğlu Süt ve Ürn. San. Tic. pilot ortaklığında Güney Süt San. ve Gıda Mad. Tic. A.Ş-Oğuz Gıda San. ve Tic. A.Ş-Akbel Süt Ürn. San. Tic. A.Ş’nin yer aldığı iş ortaklığı da “Akdeniz bölgesi” için birim fiyat teklifini 52 kuruştan, 51.5 kuruşa revize etti. Toplam teklifini de 8 milyon 919 bin 964 ila 80 kuruş olarak açıkladı.

Teklifini korudu

Ak Gıda San. ve Tic. A.Ş pilot ortaklığındaki Sütaş Süt Ürünleri A.Ş - Danone Tikveşli Gıda ve İçecek San. Tic. A.Ş - Tat Konserve San. A.Ş-Yörükler Dış Tic. A.Ş’den meydana gelen iş ortaklığı da “Marmara ve Karadeniz bölgeleri” için birim fiyat 48 kuruş olan ilk teklifini korudu ve 23 milyon 694 bin 633 lira 60 kuruş toplam teklifini yineledi.

En kısa sürede dağıtımı planlıyoruz

İhale onaylandıktan sonra, firmalarla sözleşme imzalanacağını ifade eden İbrahim Özcan, daha önce 25 Nisan olarak açıklanan dağıtımın başlangıç tarihine ilişkin şunları söyledi: “Sürecin, zamanın bize ne getireceğini bilemediğimiz için bir de mevzuat çerçevesinde sözleşmeye 5 günlük süre verilebilir, imzalanmasının ardından tekrar 5 günlük süre daha verilebilir. Bunların erkene çekilmesi durumunda biz süt dağıtımına erkenden başlayacağız. Gecikmesi durumunda da mevzuatın müsaade ettiği sınırları aşmadan en kısa sürede dağıtımı planlıyoruz.”

(hürriyet)

> ‘Okul sütü’nün faturası 74.8 milyon lira

Türkiye genelini 4 bölüme ayıran Okul Sütü Programı İhalesi’nde her kısım için birer katılımcı olmak üzere 4 ortak girişim teklif verdi. İkinci oturumda, firmalardan teklifleri toplayan İhale Komisyonu Başkanı İbrahim Özcan, işin maliyetinin 74 milyon 835 bin 884 lira 60 kuruşa olduğunu açıkladı.

Türkiye genelinde 7.2 milyon öğrenciye dağıtılacak sütün alımı için yeniden düzenlenen ihalede dün yapıldı. Belirlenen 4 bölgenin her birine ayrı iş ortaklıklarının teklif sunduğu ihalede, katılımcıların son teklifleri alındı. İhale Komisyonu Başkanı İbrahim Özcan, işin yaklaşık maliyetinin 79 milyon 821 bin 339 lira 40 kuruş olarak belirlendiğini, ancak 4 firmanın revize ettiği tekliflerle birlikte rakamın 74 milyon 835 bin 884 lira 60 kuruşa indiğini açıkladı. Geçen hafta düzenlenen ilk ihalede 7 bölge için ayrı ayrı teklif istenmiş ve tüm bölgelere teklif gelmeyince ihale iptal edilmişti.

1 kuruş aşağı çekildi

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda düzenlenen ihalenin ikinci ve son oturumunda, 4 katılımcıdan 3’ü sunduğu teklifi aşağıya çekti, bir katılımcı ise teklifini değiştirmedi. İhale komisyonunun değerlendirmeye aldığı son tekliflere göre, Yavuz Blok Bims İnş. Malz. Gıda Tic. A.Ş pilot ortaklığında Gülsan Gıda A.Ş-Mar Tüketim A.Ş- Mamsan Gıda A.Ş-Bakraç Süt ve Süt Ürünleri Ltd. Şti’den oluşan iş ortaklığının “İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu” bölgeleri için ilk oturumdaki 57 kuruş birim fiyat teklifi, 56 kuruşa çekildi. Buna göre sunulan toplam tutar, 26 milyon 182 bin 945 lira 60 kuruş oldu.

53 kuruş teklif etti

Dimes Gıda San. Tic. A.Ş pilot ortaklığında Pınar Süt Mam. San. A.Ş-Balkan Süt Ür. San. Tic. Ltd. Şti’den oluşan iş ortaklığı da “Doğu Anadolu ve Ege Bölgeleri” için birim fiyatı 55 kuruştan sunduğu ilk teklifini, 53 kuruşa indirdi. Firmanın toplam teklifi de 16 milyon 38 bin 340 lira 60 kuruşa düştü.

Yörükoğlu da düşürdü

Yörükoğlu Süt ve Ürn. San. Tic. pilot ortaklığında Güney Süt San. ve Gıda Mad. Tic. A.Ş-Oğuz Gıda San. ve Tic. A.Ş-Akbel Süt Ürn. San. Tic. A.Ş’nin yer aldığı iş ortaklığı da “Akdeniz bölgesi” için birim fiyat teklifini 52 kuruştan, 51.5 kuruşa revize etti. Toplam teklifini de 8 milyon 919 bin 964 ila 80 kuruş olarak açıkladı.

Teklifini korudu

Ak Gıda San. ve Tic. A.Ş pilot ortaklığındaki Sütaş Süt Ürünleri A.Ş - Danone Tikveşli Gıda ve İçecek San. Tic. A.Ş - Tat Konserve San. A.Ş-Yörükler Dış Tic. A.Ş’den meydana gelen iş ortaklığı da “Marmara ve Karadeniz bölgeleri” için birim fiyat 48 kuruş olan ilk teklifini korudu ve 23 milyon 694 bin 633 lira 60 kuruş toplam teklifini yineledi.

En kısa sürede dağıtımı planlıyoruz

İhale onaylandıktan sonra, firmalarla sözleşme imzalanacağını ifade eden İbrahim Özcan, daha önce 25 Nisan olarak açıklanan dağıtımın başlangıç tarihine ilişkin şunları söyledi: “Sürecin, zamanın bize ne getireceğini bilemediğimiz için bir de mevzuat çerçevesinde sözleşmeye 5 günlük süre verilebilir, imzalanmasının ardından tekrar 5 günlük süre daha verilebilir. Bunların erkene çekilmesi durumunda biz süt dağıtımına erkenden başlayacağız. Gecikmesi durumunda da mevzuatın müsaade ettiği sınırları aşmadan en kısa sürede dağıtımı planlıyoruz.”

(hürriyet)

Son Güncelleme: Çarşamba, 18 Nisan 2012 08:54

Gösterim: 2359

 “Füze kalkanı değil demokratik lise istiyoruz” yazılı pankart açan biri öğrenci diğeri öğretmen iki kadın, “örgüt propagandası” başta olmak üzere birçok suçlamayla tutuklandı, dört aydır hapisteler. Pankartla “parasız eğitim” isteyen Berna ile Ferhat 19 ay tutuklu kalmıştı.

Dört ay önce füze kalkanı karşıtı bir pankart açan iki kadın, “örgüt propagandası” başta olmak üzere birçok suçlamayla tutuklandı, ilk kez yarın hakim önüne çıkacaklar. Öğretmenlik yapan Meral Dönmez ile öğrenci Gülşah Işıklı, Kocaeli’de 3 Aralık 2011’de bir avukatlık bürosunun penceresinden, “Füze kalkanı değil, demokratik lise istiyoruz” yazılı pankartı açtı. 25 yaşındaki Dönmez ile 23 yaşındaki Işıklı, Avukat Hurşit Berk’in polisi aramasının ardından gözaltına alındı. 5 Aralık 2011’de tutuklanan kadınlar, Kandıra 2 Nolu T Tipi Cezaevi’ne konuldular.

Avukat Berk önce bürosunun işgal edildiğini ve eylem sırasında dağıldığını, eşyaların zarar gördüğünü söyleyerek şikayetçi oldu, daha sonra şikayetini geri aldı. İddianamede, her ikisinin de aleyhine delil olarak, Kocaeli’ndeki Sabri Yalım Parkı’nda yapılan füze kalkanı karşıtı basın açıklamasına katılmaları ve burada attıkları “Ne ABD ne AB tam bağımsız Türkiye” ve “Füze kalkanına hayır” şeklindeki sloganlar gösterildi. 

“Demokratik gösteri hakkımı kullandım”

Ankara Üniversitesi öğrencisi Işıklı, savcılıktaki sorgusunda slogan attığını inkar etmedi ve söylediklerinde suç unsuru olmadığını söyledi. Işıklı, “Türkiye’de füze kalkanı kurulmasını istemediğini, ayrıca parasız eğitimi desteklediğini” ifade etti.

Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden 2009’da mezun olan ve özel ders veren Dönmez de bürodaki eşyalara kendilerinin zarar vermediğini, kendilerini gözaltına alan polislerin etrafı dağıttığını söyledi. “Demokratik tepki gösterme hakkımı kullandım” diyen Dönmez ile Işıklı, dört aydır tutuklu.

Türk Ceza Kanunu (TCK) 220/6. maddesi uyarınca “Devrimci Halk Kurutuluş Partisi Cephesi (DHKP-C) üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” ile Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 7/2. maddesindeki “örgüt propagandası yapmak” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak, işyeri dokunulmazlığını ihlal etmek ve iş ve çalışma hürriyetini ihlal” suçlamalarıyla yargılanıyorlar. İlk duruşmaları yarın, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 10:30’da görülecek. 

Tek pankarta 19 ay tutukluluk, 15 yıl hapis

Üniversite öğrencileri Ferhat Tüzer ile Berna Yılmaz, 14 Mart 2010'da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuştuğu toplantıda, "Parasız eğitim istiyoruz, alacağız" yazılı pankartı açtılar, hemen ardından tutuklandılar.

İkisi de "Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP/C) üyesi olmak ve örgüt adına propaganda yapmaktan", Terörle Mücadele Kanunu 5. maddesi uyarınca "örgüt üyeliği" ile suçlandı. 19 ay tutuklu kaldıktan sonra, 6 Ekim 2011'deki duruşmada tahliye edildiler.

Davanın eski savcısı Kasım İlimlioğlu, eylemlerinin Anayasal bir hak olan ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek gençlerin tahliye ve beraatini isterken, yeni savcı Adem Özcan öğrencilerin "örgüt üyesi” olduklarını söyleyerek 15 yıla kadar hapis cezası istedi. Berna, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde açtığı "Kadınlar köle değildir" yazılı pankart gerekçe gösterilerek de bir yıl sekiz ay hapis cezası aldı.

(cnntürk)

> Pankart açan öğrenciye hapis

 “Füze kalkanı değil demokratik lise istiyoruz” yazılı pankart açan biri öğrenci diğeri öğretmen iki kadın, “örgüt propagandası” başta olmak üzere birçok suçlamayla tutuklandı, dört aydır hapisteler. Pankartla “parasız eğitim” isteyen Berna ile Ferhat 19 ay tutuklu kalmıştı.

Dört ay önce füze kalkanı karşıtı bir pankart açan iki kadın, “örgüt propagandası” başta olmak üzere birçok suçlamayla tutuklandı, ilk kez yarın hakim önüne çıkacaklar. Öğretmenlik yapan Meral Dönmez ile öğrenci Gülşah Işıklı, Kocaeli’de 3 Aralık 2011’de bir avukatlık bürosunun penceresinden, “Füze kalkanı değil, demokratik lise istiyoruz” yazılı pankartı açtı. 25 yaşındaki Dönmez ile 23 yaşındaki Işıklı, Avukat Hurşit Berk’in polisi aramasının ardından gözaltına alındı. 5 Aralık 2011’de tutuklanan kadınlar, Kandıra 2 Nolu T Tipi Cezaevi’ne konuldular.

Avukat Berk önce bürosunun işgal edildiğini ve eylem sırasında dağıldığını, eşyaların zarar gördüğünü söyleyerek şikayetçi oldu, daha sonra şikayetini geri aldı. İddianamede, her ikisinin de aleyhine delil olarak, Kocaeli’ndeki Sabri Yalım Parkı’nda yapılan füze kalkanı karşıtı basın açıklamasına katılmaları ve burada attıkları “Ne ABD ne AB tam bağımsız Türkiye” ve “Füze kalkanına hayır” şeklindeki sloganlar gösterildi. 

“Demokratik gösteri hakkımı kullandım”

Ankara Üniversitesi öğrencisi Işıklı, savcılıktaki sorgusunda slogan attığını inkar etmedi ve söylediklerinde suç unsuru olmadığını söyledi. Işıklı, “Türkiye’de füze kalkanı kurulmasını istemediğini, ayrıca parasız eğitimi desteklediğini” ifade etti.

Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden 2009’da mezun olan ve özel ders veren Dönmez de bürodaki eşyalara kendilerinin zarar vermediğini, kendilerini gözaltına alan polislerin etrafı dağıttığını söyledi. “Demokratik tepki gösterme hakkımı kullandım” diyen Dönmez ile Işıklı, dört aydır tutuklu.

Türk Ceza Kanunu (TCK) 220/6. maddesi uyarınca “Devrimci Halk Kurutuluş Partisi Cephesi (DHKP-C) üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” ile Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 7/2. maddesindeki “örgüt propagandası yapmak” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak, işyeri dokunulmazlığını ihlal etmek ve iş ve çalışma hürriyetini ihlal” suçlamalarıyla yargılanıyorlar. İlk duruşmaları yarın, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 10:30’da görülecek. 

Tek pankarta 19 ay tutukluluk, 15 yıl hapis

Üniversite öğrencileri Ferhat Tüzer ile Berna Yılmaz, 14 Mart 2010'da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuştuğu toplantıda, "Parasız eğitim istiyoruz, alacağız" yazılı pankartı açtılar, hemen ardından tutuklandılar.

İkisi de "Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP/C) üyesi olmak ve örgüt adına propaganda yapmaktan", Terörle Mücadele Kanunu 5. maddesi uyarınca "örgüt üyeliği" ile suçlandı. 19 ay tutuklu kaldıktan sonra, 6 Ekim 2011'deki duruşmada tahliye edildiler.

Davanın eski savcısı Kasım İlimlioğlu, eylemlerinin Anayasal bir hak olan ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek gençlerin tahliye ve beraatini isterken, yeni savcı Adem Özcan öğrencilerin "örgüt üyesi” olduklarını söyleyerek 15 yıla kadar hapis cezası istedi. Berna, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde açtığı "Kadınlar köle değildir" yazılı pankart gerekçe gösterilerek de bir yıl sekiz ay hapis cezası aldı.

(cnntürk)

Son Güncelleme: Salı, 17 Nisan 2012 18:01

Gösterim: 1890


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.