Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
9 yaşındaki Meriç, yazamadığı için 'geri zekalı' muamelesi gördü. 'Üstün zekalı' çıkan çocuk, Türkiye genelinde yapılan sınavda 19. oldu
Yazı yazamadığı için "geri zekalı" muamelesi gören küçük çocuk, "ileri zekasıyla" herkesi şaşırttı. Derslerinden sürekli düşük not aldığından çevresi tarafından dışlanan küçük çocuk, Türkiye genelinde yapılan sınavda 19. oldu.İstanbul Şişli'de özel bir okula giden Meriç Akbulut (9), anaokulunda sözlü derslerde gösterdiği başarıyı, yazılı derslerde gösteremiyordu.
Sözlü anlatımdaki başarısıyla dikkat çeken Meriç, ne zaman sınıfında yazı dersleri olsa okula gitmek istemiyordu. Çünkü arkadaşları kolay bir şekilde yazı yazarken, kendisi bunu başaramıyordu. Çevresi tarafından, "geri zekalı" olarak anılan Meriç, kendisine yazı yazmayı öğretmek isteyenlere sinirlenip, her şeyi yırtıp atıyordu.
Meriç'in ödevlerini ise arkadaşları yapıyordu. Öğretmenler, Meriç'in ailesine, "Bu çocuğu okuldan alın" tavsiyesinde bulundu. Anne Nazlı Akbulut ise oğlu Meriç'in zekasının yaşıtlarına göre üst düzeyde olduğunu fark etti.Anne Akbulut, Şişli Kaymakamlığı'ndaki Rehberlik Araştırma Merkezi'ne başvurdu. Buradan Özel Asya Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi'ne eğitime giden Meriç'te, üstün zekalı çocuklarda rastalan "öğrenme bozukluğu" tespit edildi.
Kasım ayında başlayan eğitimlere katılan Meriç, kısa sürede önemli başarılar elde etti. Üçüncü sınıfa kadar çevresindekilerin desteğiyle gelen Meriç, ilk dönemdeki seviye izleme sınavında başarısız oldu.Ekim ayındaki sınavda 100 üzerinden 36 alarak son sıralarda kalan Meriç, yazı eğitimleriyle birlikte Mart ayında yapılan sınavda ise 99,7 alarak dereceye girdi. Meriç, okulunda 2., İstanbul'da 11., Türkiye genelinde ise 19. oldu.
BASKETBOLCU OLMAK İSTİYOR
Zeka testi sınavlarında ortalama "120-130" alan Meriç Akbulut, basketbolu çok seviyor. İyi bir basketbolcu olmayı hayal eden Meriç, koyu bir Fenerbahçe taraftarı olduğu için maçları hiç kaçırmıyor.
EINSTEIN GiBi
TIP dilinde, "Disleksi" olarak adlandırılan öğrenme bozukluğunda, okuma ve yazma eksikliği görülüyor. Üstün zekaya sahip çocuklarda da rastlanan bu durumu bazı ünlüler de yaşadı. Einstein, Prens Charles, Madonna, Tom Cruise gibi isimler, Meriç gibi öğrenme bozukluğunu yaşadığı için "geri zekalı" zannedilmiş.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
9 yaşındaki Meriç, yazamadığı için 'geri zekalı' muamelesi gördü. 'Üstün zekalı' çıkan çocuk, Türkiye genelinde yapılan sınavda 19. oldu
Yazı yazamadığı için "geri zekalı" muamelesi gören küçük çocuk, "ileri zekasıyla" herkesi şaşırttı. Derslerinden sürekli düşük not aldığından çevresi tarafından dışlanan küçük çocuk, Türkiye genelinde yapılan sınavda 19. oldu.İstanbul Şişli'de özel bir okula giden Meriç Akbulut (9), anaokulunda sözlü derslerde gösterdiği başarıyı, yazılı derslerde gösteremiyordu.
Sözlü anlatımdaki başarısıyla dikkat çeken Meriç, ne zaman sınıfında yazı dersleri olsa okula gitmek istemiyordu. Çünkü arkadaşları kolay bir şekilde yazı yazarken, kendisi bunu başaramıyordu. Çevresi tarafından, "geri zekalı" olarak anılan Meriç, kendisine yazı yazmayı öğretmek isteyenlere sinirlenip, her şeyi yırtıp atıyordu.
Meriç'in ödevlerini ise arkadaşları yapıyordu. Öğretmenler, Meriç'in ailesine, "Bu çocuğu okuldan alın" tavsiyesinde bulundu. Anne Nazlı Akbulut ise oğlu Meriç'in zekasının yaşıtlarına göre üst düzeyde olduğunu fark etti.Anne Akbulut, Şişli Kaymakamlığı'ndaki Rehberlik Araştırma Merkezi'ne başvurdu. Buradan Özel Asya Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi'ne eğitime giden Meriç'te, üstün zekalı çocuklarda rastalan "öğrenme bozukluğu" tespit edildi.
Kasım ayında başlayan eğitimlere katılan Meriç, kısa sürede önemli başarılar elde etti. Üçüncü sınıfa kadar çevresindekilerin desteğiyle gelen Meriç, ilk dönemdeki seviye izleme sınavında başarısız oldu.Ekim ayındaki sınavda 100 üzerinden 36 alarak son sıralarda kalan Meriç, yazı eğitimleriyle birlikte Mart ayında yapılan sınavda ise 99,7 alarak dereceye girdi. Meriç, okulunda 2., İstanbul'da 11., Türkiye genelinde ise 19. oldu.
BASKETBOLCU OLMAK İSTİYOR
Zeka testi sınavlarında ortalama "120-130" alan Meriç Akbulut, basketbolu çok seviyor. İyi bir basketbolcu olmayı hayal eden Meriç, koyu bir Fenerbahçe taraftarı olduğu için maçları hiç kaçırmıyor.
EINSTEIN GiBi
TIP dilinde, "Disleksi" olarak adlandırılan öğrenme bozukluğunda, okuma ve yazma eksikliği görülüyor. Üstün zekaya sahip çocuklarda da rastlanan bu durumu bazı ünlüler de yaşadı. Einstein, Prens Charles, Madonna, Tom Cruise gibi isimler, Meriç gibi öğrenme bozukluğunu yaşadığı için "geri zekalı" zannedilmiş.
Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 16:55
Gösterim: 2200
Mümtaz’er Türköne Zaman Gazetesi’ndeki bugünkü yazısında hükümetin eğitim politikası ve zorunlu eğitim yasa tasarısıyla ilgili çok çarpıcı bir iddia ortaya attı. Türköne, “Bu projenin eğitimle bir alâkası yok. Hükümet din eğitiminin önünü açıyor” dedi.
"Reel ihtiyaçlar üzerine oturmayan demokratikleşme talebinin karşılığı olmaz" diyen Osman Can tamamıyla haklı. İlerlemenin anası ihtiyaçlardır. O zaman siyaset piyasasına talep olarak yansıyan daha fazla demokrasi ihtiyacının olması gerekir. Markar Esayan'ın demokratikleşme için "bu değerler bütünüyle ancak buraya kadar" diye verdiği karamsar hükme Osman Can, "100 yıllık militarizasyon ve milliyetçilik kirlenmesi"ni mazeret olarak ileri sürüyor. Peki, bu karamsarlık ve toplumun demokratikleşme kapasitesinin aşıldığı tezi gerçeklere uyuyor mu?
AK Parti hükümeti askerî vesayet düzenini, AB standartlarını alıp uygulayarak tasfiye etti. Evrensel standartlar açık olunca, kat edilen mesafeyi anlamak kolay; ve neden yerimizde saymaya başladığımızı sormak mantıklı. Ancak bu siyasal sistemin demokratikleşmesi idi. Toplumun demokratikleşmesi ve demokrasiyi biçimlendirme talebi hakkında hüküm vermek için ihtiyaçlarına bakmamız lâzım. Teoriyle değil pratikle yüzleşmeliyiz. Halkın pratik ihtiyaçları ve sorunlara getirilen çözüm arayışları bize yol göstermeli.
Hükümetin birdenbire gündeme getirdiği "kesintili eğitim" projesi, özünde bir demokratikleşme sorunu. Altını çizelim: Bu projenin eğitimle bir alâkası yok. Hükümet din eğitiminin önünü açıyor. Peki demokrasi ile ilgisi? Toplumun din eğitimi ihtiyacı var. Bu ihtiyaç, arzu edildiği ölçüde karşılanamıyor. Çünkü devlet din eğitimini tekeline almış durumda. Bu yüzden bir demokratikleşme sorunu ortaya çıkıyor. Bu talep din eğitiminin özgürleşmesi talebi olarak siyaset piyasasına yansıyor. AK Parti bu talebin bir kısmını, aynı tekel mantığı içinde karşılamak için imam hatip ortaokullarını devreye sokacak bir proje geliştiriyor. Siyaset piyasası hemen gündeme gelen bu talep üzerinden rekabete girişiyor. MHP liderinin AK Parti'ye yaptığı "İmam-hatip ortaokullarını birlikte açalım" önerisi, aynı mantıkla bu talebe verilen bir cevap niteliği taşıyor. Bu sorunun eğitim üzerinde de, siyaset üzerinde de ağır bir yük oluşturmasını engellemenin ve sorunu kökünden çözmenin tek yolu var: Din eğitimi talebinin demokratik ölçülerde karşılanması. Alın size bir demokratikleşme sorunu. Herhangi demokratik bir ülkede bu işler nasıl düzenleniyorsa, neden aynısını talep eden aydınlarımız yok?
Bu somut sorun, yani din eğitimi talebi AK Parti arkasındaki halk desteğinin dinamiğini anlamak için canlı bir misal. MHP demokratik ölçülerde rekabet ediyor. Bu canlı tartışmada demokratikleşmenin sınırını, bu ihtiyaca gözlerini kapatan CHP tayin ediyor.
"Erdoğan diktatör mü?" sorusunun yanına hiç olmazsa, "arkasındaki halk desteğinin sırrı nedir?" sorusunu yerleştirmemiz lâzım. Tabii peşinden halktan aldığı desteğin ona verdiği gücün sınırlarını sorgulamanın da bir demokratikleşme sorunu olduğunu hatırlayarak.
"Güç, bulduğu boşluğu doldurur" demiştik. Demokrasiler gücü hukuk ile kontrol eder. Yine somut bir sorun: Yargı ile hükümet arasında çıkan MİT krizi, gücün sınırlarını gösteren bir tecrübe olarak okunmalı. "Hükümet tasarrufları" denilen politik kararların olduğu kategori dışında, devletin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimi dışında olamaz. Yasama, MİT soruşturmasını engellemek için kanun çıkartırken, bu soruşturmayı engellemenin mümkün olmadığını yazmıştım. Yargı sakin ve yavaş işler. Sıcak gündemler, soğuk yargı kararları olarak önümüze gelir. Birlikte takip edelim. Şayet bir hükümet tasarrufu değil de, işlenmiş suçlara dair somut deliller varsa yargı görevini mutlaka yapar. Hukuk devleti mantığı içinde bu soruşturmanın sonuçlanmaması mümkün değil. Cumhuriyet savcılarının, hâkimlerin odalarının kapısında isimleri yazmaz. Yargı kişilerle değil, kurallarla işler. Bu kurallar ise diktatörlüğe izin vermez.
Gücün zaafı gücüdür. "Erdoğan diktatör mü?" sorusuna cevap ararken, "demokratikleşmenin limitlerini" tayin ederken müracaat edeceğimiz tek ölçü halkın kendisi. Demokratik rekabet yolları açık olduğu sürece, ihtiyaçlarımız hem siyaseti hem de siyasî sistemi adam etmeye devam edecek. Öyleyse "halk hata yapmaz" düsturu, siyasetçinin ve aydının hatayı kendisinde aramasına yol açmalı. Hukuk devleti prensibinin koyduğu kayıtlar dışında demokrasinin sınırı yoktur.
(Mümtaz'er Türköne-zaman)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Mümtaz’er Türköne Zaman Gazetesi’ndeki bugünkü yazısında hükümetin eğitim politikası ve zorunlu eğitim yasa tasarısıyla ilgili çok çarpıcı bir iddia ortaya attı. Türköne, “Bu projenin eğitimle bir alâkası yok. Hükümet din eğitiminin önünü açıyor” dedi.
"Reel ihtiyaçlar üzerine oturmayan demokratikleşme talebinin karşılığı olmaz" diyen Osman Can tamamıyla haklı. İlerlemenin anası ihtiyaçlardır. O zaman siyaset piyasasına talep olarak yansıyan daha fazla demokrasi ihtiyacının olması gerekir. Markar Esayan'ın demokratikleşme için "bu değerler bütünüyle ancak buraya kadar" diye verdiği karamsar hükme Osman Can, "100 yıllık militarizasyon ve milliyetçilik kirlenmesi"ni mazeret olarak ileri sürüyor. Peki, bu karamsarlık ve toplumun demokratikleşme kapasitesinin aşıldığı tezi gerçeklere uyuyor mu?
AK Parti hükümeti askerî vesayet düzenini, AB standartlarını alıp uygulayarak tasfiye etti. Evrensel standartlar açık olunca, kat edilen mesafeyi anlamak kolay; ve neden yerimizde saymaya başladığımızı sormak mantıklı. Ancak bu siyasal sistemin demokratikleşmesi idi. Toplumun demokratikleşmesi ve demokrasiyi biçimlendirme talebi hakkında hüküm vermek için ihtiyaçlarına bakmamız lâzım. Teoriyle değil pratikle yüzleşmeliyiz. Halkın pratik ihtiyaçları ve sorunlara getirilen çözüm arayışları bize yol göstermeli.
Hükümetin birdenbire gündeme getirdiği "kesintili eğitim" projesi, özünde bir demokratikleşme sorunu. Altını çizelim: Bu projenin eğitimle bir alâkası yok. Hükümet din eğitiminin önünü açıyor. Peki demokrasi ile ilgisi? Toplumun din eğitimi ihtiyacı var. Bu ihtiyaç, arzu edildiği ölçüde karşılanamıyor. Çünkü devlet din eğitimini tekeline almış durumda. Bu yüzden bir demokratikleşme sorunu ortaya çıkıyor. Bu talep din eğitiminin özgürleşmesi talebi olarak siyaset piyasasına yansıyor. AK Parti bu talebin bir kısmını, aynı tekel mantığı içinde karşılamak için imam hatip ortaokullarını devreye sokacak bir proje geliştiriyor. Siyaset piyasası hemen gündeme gelen bu talep üzerinden rekabete girişiyor. MHP liderinin AK Parti'ye yaptığı "İmam-hatip ortaokullarını birlikte açalım" önerisi, aynı mantıkla bu talebe verilen bir cevap niteliği taşıyor. Bu sorunun eğitim üzerinde de, siyaset üzerinde de ağır bir yük oluşturmasını engellemenin ve sorunu kökünden çözmenin tek yolu var: Din eğitimi talebinin demokratik ölçülerde karşılanması. Alın size bir demokratikleşme sorunu. Herhangi demokratik bir ülkede bu işler nasıl düzenleniyorsa, neden aynısını talep eden aydınlarımız yok?
Bu somut sorun, yani din eğitimi talebi AK Parti arkasındaki halk desteğinin dinamiğini anlamak için canlı bir misal. MHP demokratik ölçülerde rekabet ediyor. Bu canlı tartışmada demokratikleşmenin sınırını, bu ihtiyaca gözlerini kapatan CHP tayin ediyor.
"Erdoğan diktatör mü?" sorusunun yanına hiç olmazsa, "arkasındaki halk desteğinin sırrı nedir?" sorusunu yerleştirmemiz lâzım. Tabii peşinden halktan aldığı desteğin ona verdiği gücün sınırlarını sorgulamanın da bir demokratikleşme sorunu olduğunu hatırlayarak.
"Güç, bulduğu boşluğu doldurur" demiştik. Demokrasiler gücü hukuk ile kontrol eder. Yine somut bir sorun: Yargı ile hükümet arasında çıkan MİT krizi, gücün sınırlarını gösteren bir tecrübe olarak okunmalı. "Hükümet tasarrufları" denilen politik kararların olduğu kategori dışında, devletin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimi dışında olamaz. Yasama, MİT soruşturmasını engellemek için kanun çıkartırken, bu soruşturmayı engellemenin mümkün olmadığını yazmıştım. Yargı sakin ve yavaş işler. Sıcak gündemler, soğuk yargı kararları olarak önümüze gelir. Birlikte takip edelim. Şayet bir hükümet tasarrufu değil de, işlenmiş suçlara dair somut deliller varsa yargı görevini mutlaka yapar. Hukuk devleti mantığı içinde bu soruşturmanın sonuçlanmaması mümkün değil. Cumhuriyet savcılarının, hâkimlerin odalarının kapısında isimleri yazmaz. Yargı kişilerle değil, kurallarla işler. Bu kurallar ise diktatörlüğe izin vermez.
Gücün zaafı gücüdür. "Erdoğan diktatör mü?" sorusuna cevap ararken, "demokratikleşmenin limitlerini" tayin ederken müracaat edeceğimiz tek ölçü halkın kendisi. Demokratik rekabet yolları açık olduğu sürece, ihtiyaçlarımız hem siyaseti hem de siyasî sistemi adam etmeye devam edecek. Öyleyse "halk hata yapmaz" düsturu, siyasetçinin ve aydının hatayı kendisinde aramasına yol açmalı. Hukuk devleti prensibinin koyduğu kayıtlar dışında demokrasinin sınırı yoktur.
(Mümtaz'er Türköne-zaman)
Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 16:11
Gösterim: 2101
Avusturya Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger’in resmi davetlisi olarak başkent Viyana’da bulunan Ahmet Davutoğlu’nun Türk ve diğer yabancı öğrencilerin eğitim gördüğü Ettenreich Gymnasium isimli orta öğretim okulunu ziyaretine bir öğrencinin şikayeti damgasını vurdu.
Avusturya Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger ve Uyumdan Sorumlu Devlet Sekreteri Sebastian Kurz ile birlikte sınıflarına giren bakan Davutoğlu okul çıkışında Türk öğrencilerle ayak üstü sohbet etti. Sohbet sırasında Davutoğlu’nun yanına gelen Türk çocuğu, "Burada öğretmenler bize çok kötü davranıyor. Özellikle Türklere çok kötü davranıyorlar. Bir defasında öğretmenin biri bana yumruk bile attı" dedi.
Çocuğun anlattıkları karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Davutoğlu, "Ciddi misiniz? Bu tür şikayetlerinizi dile getirdiğiniz için size teşekkür ederim. Medeni cesaretiniz için tebrik ederim. Bu konuyu sayın Spindelegger ve sekreter Kurz ile görüşeceğim" diye konuştu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Avusturya ziyareti süresince bu ülkede yaşayan 260 bin civarındaki Türk'ün uyum sorunları ve çözümleri görüşüldü.
(Hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Avusturya Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger’in resmi davetlisi olarak başkent Viyana’da bulunan Ahmet Davutoğlu’nun Türk ve diğer yabancı öğrencilerin eğitim gördüğü Ettenreich Gymnasium isimli orta öğretim okulunu ziyaretine bir öğrencinin şikayeti damgasını vurdu.
Avusturya Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger ve Uyumdan Sorumlu Devlet Sekreteri Sebastian Kurz ile birlikte sınıflarına giren bakan Davutoğlu okul çıkışında Türk öğrencilerle ayak üstü sohbet etti. Sohbet sırasında Davutoğlu’nun yanına gelen Türk çocuğu, "Burada öğretmenler bize çok kötü davranıyor. Özellikle Türklere çok kötü davranıyorlar. Bir defasında öğretmenin biri bana yumruk bile attı" dedi.
Çocuğun anlattıkları karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Davutoğlu, "Ciddi misiniz? Bu tür şikayetlerinizi dile getirdiğiniz için size teşekkür ederim. Medeni cesaretiniz için tebrik ederim. Bu konuyu sayın Spindelegger ve sekreter Kurz ile görüşeceğim" diye konuştu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Avusturya ziyareti süresince bu ülkede yaşayan 260 bin civarındaki Türk'ün uyum sorunları ve çözümleri görüşüldü.
(Hürriyet)
Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 15:22
Gösterim: 2261
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP'nin Tandoğan'da grup toplantısı yapamayacağını belirterek, "Olsa olsa miting yaparsınız" dedi.
Arınç, yeni Başbakanlık binasında Çankaya Üniversitesi öğrencilerini kabul etti. Arınç, kabulde yaptığı konuşmada CHP'nin, Tandoğan meydanında grup toplantısı yapma kararını eleştirerek, "Grubu Meclis'in dışında toplamak Anayasa'ya aykırı. Sayın Kılıçdaroğlu Tandoğan meydanında grup toplantısı yapamazsınız, olsa olsa miting yaparsınız" dedi
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP'nin Tandoğan'da grup toplantısı yapamayacağını belirterek, "Olsa olsa miting yaparsınız" dedi.
Arınç, yeni Başbakanlık binasında Çankaya Üniversitesi öğrencilerini kabul etti. Arınç, kabulde yaptığı konuşmada CHP'nin, Tandoğan meydanında grup toplantısı yapma kararını eleştirerek, "Grubu Meclis'in dışında toplamak Anayasa'ya aykırı. Sayın Kılıçdaroğlu Tandoğan meydanında grup toplantısı yapamazsınız, olsa olsa miting yaparsınız" dedi
Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 16:15
Gösterim: 1587
Gençliğin enerjisini toplumsal faydaya dönüştürmeyi amaçlayan bir değişim ve dönüşüm projesi olarak Aralık 2002’de kurulan Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) gençlerin öncülüğünde ve yetişkinlerin rehberliğinde bugüne kadar sayısız projeye imza attı. Türkiye’de “gençlerin sivil toplum kuruluşu” olarak 10.yılını kutlayan Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG), yeni anayasada gençlerin sorunları bağlamında anayasa yapım sürecine dâhil olmak, sözünü söylemek ve katkı sunmak amacıyla bir rapor hazırlayarak T.B.M.M. Anayasa Komisyonu’na sundu.
Anayasa’nın yenilenmesine dair önemli ve tarihi bir sürece girilen bu günlerde, gençlerle ilgili çalışmalar yapan TOG tarafından yeni Anayasa’mızın içerisinde doğrudan gençleri etkileyen ne gibi özellikler olması, ne gibi özelliklerin de artık tarihte bırakılması gerektiğini belirleyen bir öneri paketi oluşturuldu. Gençlerle gerçekleştirilen çalışmalarda kazanılan deneyimle hazırlanan öneri paketinde, yeni anayasada geçmişten bu yana geçerli olan korumacı anlayış yerine gençlerin birey olarak özerkliğini öne çıkaran bir yaklaşımın benimsenmesi gerekliliği ve gençlerin haklarının güvence altına alınmasının önemi vurgulandı. Bu bağlamda; gençlerin korunması, eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı, seçme ve seçilme hakkı, örgütlenme özgürlüğü, sosyal haklar, çevre hakkı, zorunlu askerlik hizmeti gibi maddelerde değişiklik önerilerinin dikkate alınması talep edildi.
TOG Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Paker, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Askeri yönetim dönemine ait olmayan, sadece TBMM’nin değil sivil toplum kuruluşlarının ve yurttaşların da etkin katılımıyla yapılan ve tüm toplumsal kesimlerin temel hak ve özgürlüklerini güvenceye alan, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini benimseyen, demokratik, sivil ve sosyal bir anayasa oluşturulması sürecini son derece gerekli buluyor ve destekliyoruz. Yeni hazırlanan metnin kısıtlamak yerine ön açan, korumak yerine cesaretlendiren bir metin olmasını istiyoruz. Gençliği hayatın bir geçiş dönemi gibi gören devlet anlayışından, kendine özgü sorunları ve çözümleri olan toplumun bir alt grubu olarak algılayan yeni bir devlet-genç ilişkisi kurulmasını çok önemsiyoruz. Gençlerin toplumun tüm kesimlerini içeren bir grup olması dolayısı ile hazırladığımız raporun, Anayasa konusunda çalışmalar yapan Devlet ve Sivil Toplum Kuruluşları tarafından önemseneceği kanaatindeyiz.”
TOG’dan demokratik, sivil ve sosyal bir anayasa talebi
TOG hazırladığı raporda, tüm yurttaşları ilgilendiren bu süreçte, ülkenin demokratikleşme deneyiminde kritik bir dönemece işaret ettiği için yeni, demokratik, sivil ve sosyal bir anayasanın dayandığı temellerin, asgari olarak, demokrasinin ve hukuk devletinin tüm mekanizmaları ile kalıcı şekilde güçlendirilmesi gerektiği üzerinde durdu. Raporda ayrıca temel hak ve özgürlükler ile insan onuruna yaraşır bir yaşamın yurttaşların dil, din, ırk, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi kimliklerinden bağımsız olarak her birey için güvence altına alınması konularını içermesi gerektiği vurgulandı.
1982 Anayasası’nın gençlik temelinde gözden geçirilmesini öneren raporda demokratik, sivil ve sosyal bir anayasanın ortaya çıkmasının, anayasanın içeriği kadar hazırlanış sürecine de bağlı olduğu belirtildi. Anayasanın oluşturulma yönteminin son derece önemli olduğu hatırlatılan raporda, bu sürecin ancak diyalog ve uzlaşma ikliminde, geniş katılımlı bir müzakere süreciyle ve her aşamasında şeffaf olarak geliştiğinde toplum tarafından kabul göreceği belirtildi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Gençliğin enerjisini toplumsal faydaya dönüştürmeyi amaçlayan bir değişim ve dönüşüm projesi olarak Aralık 2002’de kurulan Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) gençlerin öncülüğünde ve yetişkinlerin rehberliğinde bugüne kadar sayısız projeye imza attı. Türkiye’de “gençlerin sivil toplum kuruluşu” olarak 10.yılını kutlayan Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG), yeni anayasada gençlerin sorunları bağlamında anayasa yapım sürecine dâhil olmak, sözünü söylemek ve katkı sunmak amacıyla bir rapor hazırlayarak T.B.M.M. Anayasa Komisyonu’na sundu.
Anayasa’nın yenilenmesine dair önemli ve tarihi bir sürece girilen bu günlerde, gençlerle ilgili çalışmalar yapan TOG tarafından yeni Anayasa’mızın içerisinde doğrudan gençleri etkileyen ne gibi özellikler olması, ne gibi özelliklerin de artık tarihte bırakılması gerektiğini belirleyen bir öneri paketi oluşturuldu. Gençlerle gerçekleştirilen çalışmalarda kazanılan deneyimle hazırlanan öneri paketinde, yeni anayasada geçmişten bu yana geçerli olan korumacı anlayış yerine gençlerin birey olarak özerkliğini öne çıkaran bir yaklaşımın benimsenmesi gerekliliği ve gençlerin haklarının güvence altına alınmasının önemi vurgulandı. Bu bağlamda; gençlerin korunması, eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı, seçme ve seçilme hakkı, örgütlenme özgürlüğü, sosyal haklar, çevre hakkı, zorunlu askerlik hizmeti gibi maddelerde değişiklik önerilerinin dikkate alınması talep edildi.
TOG Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Paker, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Askeri yönetim dönemine ait olmayan, sadece TBMM’nin değil sivil toplum kuruluşlarının ve yurttaşların da etkin katılımıyla yapılan ve tüm toplumsal kesimlerin temel hak ve özgürlüklerini güvenceye alan, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini benimseyen, demokratik, sivil ve sosyal bir anayasa oluşturulması sürecini son derece gerekli buluyor ve destekliyoruz. Yeni hazırlanan metnin kısıtlamak yerine ön açan, korumak yerine cesaretlendiren bir metin olmasını istiyoruz. Gençliği hayatın bir geçiş dönemi gibi gören devlet anlayışından, kendine özgü sorunları ve çözümleri olan toplumun bir alt grubu olarak algılayan yeni bir devlet-genç ilişkisi kurulmasını çok önemsiyoruz. Gençlerin toplumun tüm kesimlerini içeren bir grup olması dolayısı ile hazırladığımız raporun, Anayasa konusunda çalışmalar yapan Devlet ve Sivil Toplum Kuruluşları tarafından önemseneceği kanaatindeyiz.”
TOG’dan demokratik, sivil ve sosyal bir anayasa talebi
TOG hazırladığı raporda, tüm yurttaşları ilgilendiren bu süreçte, ülkenin demokratikleşme deneyiminde kritik bir dönemece işaret ettiği için yeni, demokratik, sivil ve sosyal bir anayasanın dayandığı temellerin, asgari olarak, demokrasinin ve hukuk devletinin tüm mekanizmaları ile kalıcı şekilde güçlendirilmesi gerektiği üzerinde durdu. Raporda ayrıca temel hak ve özgürlükler ile insan onuruna yaraşır bir yaşamın yurttaşların dil, din, ırk, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi kimliklerinden bağımsız olarak her birey için güvence altına alınması konularını içermesi gerektiği vurgulandı.
1982 Anayasası’nın gençlik temelinde gözden geçirilmesini öneren raporda demokratik, sivil ve sosyal bir anayasanın ortaya çıkmasının, anayasanın içeriği kadar hazırlanış sürecine de bağlı olduğu belirtildi. Anayasanın oluşturulma yönteminin son derece önemli olduğu hatırlatılan raporda, bu sürecin ancak diyalog ve uzlaşma ikliminde, geniş katılımlı bir müzakere süreciyle ve her aşamasında şeffaf olarak geliştiğinde toplum tarafından kabul göreceği belirtildi.
Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 14:56
Gösterim: 2623

