Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

YÖK Başkanı Saraç, "Ziraat, su ürünleri ve orman dışında mühendislikteki başarı sıralamasını, ilgili puan türünde 240 bin olarak belirledik. Mimarlıkla ilgili buna münhasır bir karar alacağız" dedi.

muhendislikYükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, "Ziraat, su ürünleri ve orman dışında mühendislikteki başarı sıralamasını, ilgili puan türünde 240 bin olarak belirledik. Mimarlıkla da ilgili buna münhasır bir karar alacağız" açıklamasını yaptı.

AA Editör Masası'na konuk olan Saraç, mühendislik programlarına girişte belirledikleri başarı sırası sınırlamasına ilişkin, "Ziraat, su ürünleri ve orman dışında mühendislikteki başarı sıralamasını, ilgili puan türünde 240 bin olarak belirledik" açıklamasında bulundu.

Başarı sıralaması sınırı getirdikleri programların ortak bir özelliğinin bulunduğuna işaret eden Saraç, "Bütün bu uygulamalarımız daha üst düzeydeki bir master, nazım plana göre yürüyor. Bunların hepsi meslek üreten programlar. Birçok ülkede mezun olunduktan sonra, tıpta, hukukta vesaire meslek sınavları var ama Türkiye'de yok. Dolayısıyla biz bu programlara öncelik verdik. Mühendislik de bunlardan biriydi" diye konuştu.

Vakıf üniversiteleri kendilerine farklı bir baraj oluşturabilir

Yekta Saraç, vakıf üniversitelerine bu kararla ilgili, "Siz kendiniz için 240 binin üstünde yeni bir baraj da oluşturabilirsiniz. Ama altına düşmemek kaydıyla" diyeceklerini bildirdi.

Saraç, mimarlıkla ilgili de buna münhasır bir karar alacaklarını açıkladı.

Meslek sınavı yapılmasını düşünüp düşünmediği sorulan Prof. Dr. Saraç, "Meslek sınavının yapılması tabii ki bizim tercihimiz ama bu yasama faaliyetini gerektiren bir durum. Dolayısıyla o bizim konumuzun dışında. Biz mezun olunduğunda meslek icra edilecek programların mezun profilinin yükseltilmesine çalışıyoruz. Hedefimiz bu" şeklinde konuştu.

> Mühendisliğe başarı sırası sınırlaması getirildi

YÖK Başkanı Saraç, "Ziraat, su ürünleri ve orman dışında mühendislikteki başarı sıralamasını, ilgili puan türünde 240 bin olarak belirledik. Mimarlıkla ilgili buna münhasır bir karar alacağız" dedi.

muhendislikYükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, "Ziraat, su ürünleri ve orman dışında mühendislikteki başarı sıralamasını, ilgili puan türünde 240 bin olarak belirledik. Mimarlıkla da ilgili buna münhasır bir karar alacağız" açıklamasını yaptı.

AA Editör Masası'na konuk olan Saraç, mühendislik programlarına girişte belirledikleri başarı sırası sınırlamasına ilişkin, "Ziraat, su ürünleri ve orman dışında mühendislikteki başarı sıralamasını, ilgili puan türünde 240 bin olarak belirledik" açıklamasında bulundu.

Başarı sıralaması sınırı getirdikleri programların ortak bir özelliğinin bulunduğuna işaret eden Saraç, "Bütün bu uygulamalarımız daha üst düzeydeki bir master, nazım plana göre yürüyor. Bunların hepsi meslek üreten programlar. Birçok ülkede mezun olunduktan sonra, tıpta, hukukta vesaire meslek sınavları var ama Türkiye'de yok. Dolayısıyla biz bu programlara öncelik verdik. Mühendislik de bunlardan biriydi" diye konuştu.

Vakıf üniversiteleri kendilerine farklı bir baraj oluşturabilir

Yekta Saraç, vakıf üniversitelerine bu kararla ilgili, "Siz kendiniz için 240 binin üstünde yeni bir baraj da oluşturabilirsiniz. Ama altına düşmemek kaydıyla" diyeceklerini bildirdi.

Saraç, mimarlıkla ilgili de buna münhasır bir karar alacaklarını açıkladı.

Meslek sınavı yapılmasını düşünüp düşünmediği sorulan Prof. Dr. Saraç, "Meslek sınavının yapılması tabii ki bizim tercihimiz ama bu yasama faaliyetini gerektiren bir durum. Dolayısıyla o bizim konumuzun dışında. Biz mezun olunduğunda meslek icra edilecek programların mezun profilinin yükseltilmesine çalışıyoruz. Hedefimiz bu" şeklinde konuştu.

Son Güncelleme: Çarşamba, 28 Ekim 2015 16:42

Gösterim: 1263

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Yaşam Boyu Eğitim Merkezi Bilgi Eğitim, 200’den fazla program açarak 5 bin kişiyi mezun edecek. Bilgi Eğitim Direktörü Selim Sonsino, “Eğitim kalitemiz ve program içeriklerimizle nitelikli insan kaynağı arayışındaki kurumların referans merkezi haline geldik” dedi.

is dunyasiKendine ve kariyerine yatırım yapmak isteyenlerin ilk tercihi haline gelen Bilgi Eğitim 2016 hedeflerini büyüttü. İstanbul Bilgi Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Yaşam Boyu Eğitim Merkezi Bilgi Eğitim, 2016 yılında 5 bin kişiyi mezun edecek.

Önümüzdeki yıl 200’den fazla sertifika programı açılacağını, bu programların “Çoğunun mesleki gelişimi hedefleyeceğini” açıklayan Bilgi Eğitim Direktörü Selim Sonsino, “Özellikle kültür-sanat alanında neredeyse hiçbir okulda bulunmayan eğitim içeriği Bilgi Eğitim’in programları arasında yer alıyor. Eğitim kalitemiz, öğrencilerimize sunduğumuz eğitim içeriği ve uygun ödeme koşullarımız ile referans alınan bir merkez haline geldik” diye konuştu.

Bilgi Eğitim’in piyasadaki beklentileri yakından takip ederek katılımcıların ihtiyaçlarına uygun programları hızlı ve doğru bir şekilde hayata geçirebilme kabiliyetine de dikkat çeken Sonsino, “Dokunduğumuz sektör sayısı giderek artıyor. Bu sayede nitelikli insan kaynağı arayışında olan kurumlara da büyük oranda destek olabiliyoruz. Referans eğitim merkezi haline geldik” değerlendirmesini yaptı.

Referans haline geldik

Bilgi Eğitim olarak 2016 yılı hedeflerini büyüttüklerini ve 5 bin öğrenciyi mezun etmeye hazırlandıklarını vurgulayan Selim Sonsino, şunları söyledi: “İçinde bulunduğumuz çağ için ‘değişim’ vazgeçilmez. Var olan bilgi ve teknolojiler, meslekler, iş tanımları, gereksinim duyulan beceriler; gereksinim duyulan insan gücünün nitelikleri sürekli değişiyor. Bilgi Eğitim işte bu değişime ayak uydurmak isteyen bireylerin ve kurumların ihtiyacını karşılayacak referans bir kaynak haline geldi.”

> Bilgi Eğitim’le 5 bin nitelikli iş gücü geliyor

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Yaşam Boyu Eğitim Merkezi Bilgi Eğitim, 200’den fazla program açarak 5 bin kişiyi mezun edecek. Bilgi Eğitim Direktörü Selim Sonsino, “Eğitim kalitemiz ve program içeriklerimizle nitelikli insan kaynağı arayışındaki kurumların referans merkezi haline geldik” dedi.

is dunyasiKendine ve kariyerine yatırım yapmak isteyenlerin ilk tercihi haline gelen Bilgi Eğitim 2016 hedeflerini büyüttü. İstanbul Bilgi Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Yaşam Boyu Eğitim Merkezi Bilgi Eğitim, 2016 yılında 5 bin kişiyi mezun edecek.

Önümüzdeki yıl 200’den fazla sertifika programı açılacağını, bu programların “Çoğunun mesleki gelişimi hedefleyeceğini” açıklayan Bilgi Eğitim Direktörü Selim Sonsino, “Özellikle kültür-sanat alanında neredeyse hiçbir okulda bulunmayan eğitim içeriği Bilgi Eğitim’in programları arasında yer alıyor. Eğitim kalitemiz, öğrencilerimize sunduğumuz eğitim içeriği ve uygun ödeme koşullarımız ile referans alınan bir merkez haline geldik” diye konuştu.

Bilgi Eğitim’in piyasadaki beklentileri yakından takip ederek katılımcıların ihtiyaçlarına uygun programları hızlı ve doğru bir şekilde hayata geçirebilme kabiliyetine de dikkat çeken Sonsino, “Dokunduğumuz sektör sayısı giderek artıyor. Bu sayede nitelikli insan kaynağı arayışında olan kurumlara da büyük oranda destek olabiliyoruz. Referans eğitim merkezi haline geldik” değerlendirmesini yaptı.

Referans haline geldik

Bilgi Eğitim olarak 2016 yılı hedeflerini büyüttüklerini ve 5 bin öğrenciyi mezun etmeye hazırlandıklarını vurgulayan Selim Sonsino, şunları söyledi: “İçinde bulunduğumuz çağ için ‘değişim’ vazgeçilmez. Var olan bilgi ve teknolojiler, meslekler, iş tanımları, gereksinim duyulan beceriler; gereksinim duyulan insan gücünün nitelikleri sürekli değişiyor. Bilgi Eğitim işte bu değişime ayak uydurmak isteyen bireylerin ve kurumların ihtiyacını karşılayacak referans bir kaynak haline geldi.”

Son Güncelleme: Çarşamba, 28 Ekim 2015 16:18

Gösterim: 1323

YÖK Başkanı Prof. Dr. Saraç, bütünleme sınavı açıp açmama yetkisini, eğitim-öğretim başlamadan önce öğrencilere duyurmaları koşuluyla üniversitelere devrettiklerini bildirdi.

yekta sarac aaYükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk oldu.

Saraç, 1 yıllık görev sürecinde yaptıkları çalışmalar ve gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor.

Saraç, fen-edebiyat fakültesi öğrencilerinin öğretmen olabilmelerinin önünü açan pedagojik formasyon dersleriyle ilgili "Pedagojik formasyona ilişkin bir çalışmanız var mı? Bu sene kaç kişiye verilecek?" sorusunu yanıtladı. Saraç, "Burada çok ince bir mesele var; Sürekli devletin bütün kurumları ve bütün kamuoyu istihdam odaklı bir yaklaşım sergilenmesini istiyor. Bu arada da pedagojik formasyon veyahut lisans tamamlamaları gibi birtakım hususlar ortaya çıkıyor. Biz bunları, taleplerle bu gerçeklikleri bir yerde telif etme durumundayız" dedi.

Pedagojik formasyonla ilgili geçen yıllarda kontenjanlar verildiğini hatırlatan Saraç, şunları kaydetti:

"Bugünlerde de pedagojik formasyonla alakalı bir çalışma yürütüyoruz. Tabi ülkenin ihtiyaçları ve gerçeklerin de sarfınazar etmeden öğretmen ihtiyacının olduğu yerlere ağırlık vererek, bir formüle varacağımızı düşünüyoruz. Bunu önümüzdeki günlerde belirleme durumumuz olabilir. Biz umut tacirliği de yapmak istemiyoruz, gerçekçi olalım, popülist yaklaşımlardan uzak olmak istiyoruz."

Pedagojik formasyona prensip olarak karşı olmadıklarını belirten Saraç, "Milli Eğitim'in iş gücü planlamasına da dikkat etmek durumundayız. Önümüzdeki genel kurulların ilkinde veya ikincisinde bu formasyonla ilgili hangi alanlarda ne kadar verileceği hususunda bir açıklamamız olacak" diye konuştu.

Boş kontenjan sayısını 38 bine indirdik

Saraç, yaklaşık 10 yıldan beri Yükseköğretim Kurulu'nda çeşitli pozisyonlarda görev aldığını belirterek, bunun avantajlı olduğu kadar dezavantajlı yanlarının da bulunduğunu, bunlardan birinin kendisine karşı beklentilerin yüksek tutulması olduğunu söyledi.

YÖK Başkanlığı görevine başlamasının ardından ilk olarak rektörleri, ardından üniversitelerin mütevelli heyeti başkanlarını toplayıp önceliklerini belirlediklerini vurgulayan Saraç, şunları kaydetti:

"Son yıllarda yüksek öğretim, hem sayısal hem de cemiyet olarak çok büyüdü. Bu cemiyet büyümesine kalitenin de eşlik etmesi için kalite çıtasını yükseltmeyi hedefledik. Başkan olur olmaz, önümüzdeki ilk sınavımız bizim yüksek öğretime giriş sınavlarındaki doluluk boşluk oranlarıydı. Sayın Cumhurbaşkanımız ilk defa Yükseköğretim Kurumu'nu ziyaret ettiğinde biz kendi huzurlarında bir hedef koymuştuk. 'Boş kontenjan oranını 40 binli banda çekeceğiz' diye. O zaman yüksek öğretim camiasında bu çok iddialı bir söylem olarak kabul edildi. Hamdolsun boş kontenjanı 40 binin altına 38 bine indirdik. Bundan sonra kalite odaklı bir çalışma başlattık. Yüksek lisans ve doktora kriterlerini yükselttik. Zira doktora, yüksek öğretimi bütünüyle besleyen ana damarıdır. Orada bir sıkıntı çıkar ise bunu by-pass etme imkanı da yoktur. Tıp ve hukuk gibi programlarda sıkıntılar vardı, onlara yönelik birtakım tedbirler aldık."

Saraç, "temel bilimler olmadan bilim hayatının varlığından söz edilemeyeceği" düşüncesinden hareketle bu alanda birtakım kararlar aldıklarını söyledi.

Yurt dışından alınan doçentlik ve profesörlük unvanlarıyla ilgili bazı sıkıntıların ortadan kaldırıldığını bildiren Saraç, bunun eğitim ve öğretimin niteliğini yükseltmeye yönelik olduğunu vurguladı.

E-kayıtla öğrenci ve ailelerine tasarruf imkanı sağladık

Öğrencilere yönelik kolaylıkları da hayata geçirdiklerini ifade eden Saraç, "E-kayıt ile öğrenci ve ailelerine hem nakit hem de vakitten tasarruf etme imkanı sağladık. Öğrencilerle doğrudan iletişim kurmaya çalışıyoruz" dedi.

Kız öğrencilerden gelen yoğun talep neticesinde ikinci öğretimin ders saatlerinde düzenleme yaptıklarını anımsatan Saraç, şöyle konuştu:

"Akademisyenleri de ihmal etmememiz lazımdı. Akademik teşvik ödeneğiyle ilgili yönetmeliği hazırladık. Sayın Başbakanımız da bunu destekliyor. Biz bununla ilgili kanun taslağı önerisini hazırladık ve sunduk. Sanırım Meclis açılır açılmaz bu hususla ilgili bir kanuni düzenleme yapılacak.  Bazı kararları alırken mümkün olduğunca üniversitelerle hareket edelim istiyoruz. Onun için üslup değişikliğine de gittik. Bazı uygulamalarımızı askıya çıkartıyoruz ve bütün yüksek öğretim camiasına da soruyoruz. Üniversitelerimize yetki devrine başladık. İlk olarak bahar dönemindeki yatay geçiş kontenjanlarını üniversitelere bıraktık. Tüm yüksek öğretim sistemini ilgilendiren bir bütünleme sınavı var. Yeni bir yetki devrini de burada açıklayabilirim. Üniversitelerimiz, bütünleme sınavlarına ilişkin birtakım endişelerini ve rahatsızlıklarını, sıkıntılarını ifade ettiler bu konulduğundan itibaren. Biz bugün itibarıyla yükseköğretim kurumlarımıza, öğrencilere eğitim-öğretim dönemi başlamadan önce bildirmeleri kaydıyla bütünleme sınavlarını açıp açmama, yapıp yapmama hususunda yetki devrediyoruz. Bu çok önemli yapısal bir değişikliği de getirecek peşi sıra. Bunun da devamı gelecek."

Saraç, doçentlik sınav yönetmeliğinde de değişiklikler yaptıklarını, jürilerin tespitini e-jüri sistemiyle elektronik ortama geçirdiklerini bildirerek, bu sayede şikayetleri ortadan kaldırmayı amaçladıklarını söyledi.

Üniversitelerin bölgesel kalkınmada rolünün artmasını istiyoruz

Yükseköğretim Kurumunda yapısal dönüşümle ilgili çok cesaretli bir adım attıklarına dikkati çeken Saraç, şu bilgileri verdi:

"Başkanlığımın ilk 6 ayını bitirip ilk 6 ayın muhasebesini yaptığımda ilk 1 yılın programını bitirdiğimizi fark ettik. İkinci yılın programını öne çektik. Kalite Kurulu da bunlardan birisiydi. Kalite Kurulu, Sayın Cumhurbaşkanımızın bilim hayatını daha verimli bir şekilde gelişmesi için önem verdiği bir konu. Kendisine önerimizi sunduk. Kendisinin teşvikkar tutumuyla karşılaştık. Kalite Kurulu'nun yönetmeliğini hayat geçirdik. Bugünlerde de Kalite Kurulu ile ilgili üye seçimlerine başladık. Bu şekilde YÖK yetkilerinin bir kısmını çok cesaretli bir şekilde bu Kalite Kurulu'na devretmiş olacak. 'Yapısal değişiklik' dediğimiz bir başka husus da misyon değişikliğine gidiyoruz. Üniversitelerimizin bölgesel kalkınmada rolünün artmasını istiyoruz. Bu Kalite Kurulu, misyon farklılaşması, bölgesel kalkınmada üniversitelerin rolünün daha artması, bütün bunlar yüksek öğretimde yapısal bir değişimi tetikleyecek unsurlar."

Misyon farklılaşması çalışması yürütüyoruz

YÖK'ün daha önceki dönemlerde, bakanlıklardan gelen yazıları değerlendirdiğini, kendi içerisinde kapalı bir kurumken, şimdi daha aktif hale geldiğini belirten Saraç, "Biz gidiyoruz Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na birtakım teklifler sunuyoruz. Onlar, biz götürdüğümüzde büyük bir destekle bizi karşılıyorlar ve hemen hayata geçiriyoruz" dedi.

İlk defa, Üniversite Sanayi İşbirliği Daimi Komisyonu'nu kurduklarını hatırlatan Saraç, bunun bir tarafında kamunun, bir tarafında akademinin, bir tarafında ise sanayinin bulunduğunu söyledi.

Müzakere yaparak kararlar aldıklarını belirten Saraç, Sağlık Bakanlığı'na gittiklerini, üniversite hastanelerine tıbbi ve sarf malzemelerinin alımıyla ilgili kısmi de olsa öneri sunduklarını, bakanlıktan büyük bir destek gördüklerini anlattı.

Kalkınma Bakanlığı ile üniversitelerin misyon farklılaşması çalışmasını yürüttüklerini ifade eden Saraç, TÜBİTAK ve ULAKBİM'e öneriler götürdüklerini, bu öneriler çerçevesinde icrai bazı işlemler yaptıklarını kaydetti.

"Misyon farklılaşması hakkında bilgi verir misiniz?" sorusuna, Saraç, "Daha aktif hale gelen YÖK'ü hem misyon farklılaşması hem bunun dışındaki Sağlık Bakanlığı'ndaki, bilim, sanayideki ve TÜBİTAK'taki bütün faaliyetlerimizle ifade etmek istiyoruz" yanıtını verdi.

Üniversitelerin farklı değerler üretmesini istiyoruz

YÖK'ün tarihinde ilk defa bir kamu kurumuna proje teklifi sunduğunu belirten Saraç, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile çok iyi bir çalışma şeklinin olduğunu söyledi.

Aldıkları kararların bilimsel bir zeminde olması için TÜBİTAK'tan çağrıya çıkmasını, öğrenci başarısının değerlendirilmesini istediklerini anlatan Saraç, öğrencinin yüksek öğretime girişteki başarısı ile çıktığındaki başarısı arasındaki paralelliğin, alacakları kararlara mesnet teşkil edeceğini kaydetti.

Saraç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Misyon farklılaşması ile biz şunu kastediyoruz; Türk yüksek öğretim sisteminde 185 üniversite, Meclis'te bekleyen, YÖK'ten geçen 200'e yakın çok geniş bir üniversite yelpazemiz var. Bu üniversitelerin hepsinin aynı tip olmasını, birbirinin kopyası olmasını tasvip etmiyoruz. Bu, üniversitelerin birbirlerinden farklı değerler üretmesini istiyoruz. Bir kısmı araştırmada, bir kısmı bölgesel kalkınmada temayüz edebilir, bir kısmı eğitim-öğretimde, bazı üniversitelerimiz de eğitim-öğretimin bir kısmı ön lisansında, bir kısmı lisansında bir kısmı da doktoralı eleman ihtiyacının karşılanmasında. Dolayısıyla biz, her üniversitenin uluslararası üniversite yarışına sokulmasını doğru görmüyoruz, bu milli kaynakların heder edilmesidir. Dünya Bankası'nın bir raporunda bu tespit vardır. Dolayısıyla uluslararası üniversite ayrıdır, bütün üniversitelerin uluslararası niteliklere sahip bir şekilde işlemesi, çalışması farklıdır. Bunun ikisi arasındaki farkı biz belirleyip, her birinin farklı bir misyonla Türk bilim hayatını da ve tabi toplumdaki değişimi de tetiklemesini istiyoruz."

Son olayların üniversitelere yansıması oldu

"Son dönemde yaşanan terör olaylarının üniversitelere yansımaları nelerdir? Konuya ilişkin öğrencilere bir çağrınız olacak mı?" sorusuna, Saraç, "Terör olayları yurdun neresinde, hangi kuruma yansıması olursa olsun tasvip edilecek, hoş görülecek bir husus değil" yanıtını verdi.

Bu durumun, bütün milleti olduğu gibi yüksek öğretim camiasını da üzüntüye sevk ettiğini belirten Saraç, "Öğrencilere, akademisyenlere ve eğitim hayatına terörün hedefi yöneldiğinde, aslında ülkenin istiklaline değil, istikbaline yönelik oluyor bu tehdit. Ülkenin istiklaline değil, ülkenin, milletin bekasına yönelik olmuş oluyor. Dolayısıyla bu tehlike boyutu daha büyüyor" dedi.

Son olayların, üniversitelere yansımalarının olduğunu ifade eden Saraç, ancak bunların "münferit" denilebilecek olaylarla sınırlı kaldığını söyledi. Saraç, şunları kaydetti:

"Bazı boykot girişimleri oluyor, bu girişimler eğitim-öğretimi aksatmaya sebebiyet vermiyor. Bunu memnuniyetle ifade etmek istiyorum; Doğru giden bir süreçte yürüyoruz. Üç önemli unsur var eğitim-öğretimin aksamamasında üniversitelerimizde; Birincisi emniyet mensuplarının bu husustaki katkıları, diğeri öğrencilerimizin gerçekten aklıselim sahibi olarak, Türkiye'nin istikbalinin kurucu unsurları olarak, kendilerinden beklenildiği gibi bunlara çok fazla prim vermemesi hususu ve tabi ki rektörlerimiz. Rektörlerimiz de dirayetle bu hususu yönetiyor. Sadece polisiye tedbirlerle değil, öğrencilerle de yereldeki dinamiklerle de temas içerisinde yürütüyor. Bizim istediğimiz, üniversitelerimizin, yüksek öğretim kurumlarımızın, her farklı düşüncenin kendisini ifade edebileceği emin limanlar haline gelmesi. 'Ama farklı düşüncelerin ifadesi' diyoruz, tabi zorlama, şiddet, bunların yer almaması gerekiyor üniversitede. Hangi boyutta olursa olsun şiddetin bütünüyle üniversitelerden dışlanması."

Dirayetli bir yönetimle yüksek öğretim camiasının eğitim-öğretime devam ettiğini belirten Saraç, bu hususta çok rahat olduklarını dile getirdi.

Şiddet olaylarına prim vermeyen rektörlere, emniyet mensuplarına ve öğrencilere teşekkür eden Saraç, "Birtakım olaylar olur, protest bir yapısı vardır öğrencinin, bunlar tabi tahammül edilebilir ve şiddet sınırını aşmadığı takdirde, bunlara da bir ölçüde müsamaha ile bakılabilir" ifadesini kullandı.

> Bütünleme yetkisi üniversitelerde

YÖK Başkanı Prof. Dr. Saraç, bütünleme sınavı açıp açmama yetkisini, eğitim-öğretim başlamadan önce öğrencilere duyurmaları koşuluyla üniversitelere devrettiklerini bildirdi.

yekta sarac aaYükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk oldu.

Saraç, 1 yıllık görev sürecinde yaptıkları çalışmalar ve gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor.

Saraç, fen-edebiyat fakültesi öğrencilerinin öğretmen olabilmelerinin önünü açan pedagojik formasyon dersleriyle ilgili "Pedagojik formasyona ilişkin bir çalışmanız var mı? Bu sene kaç kişiye verilecek?" sorusunu yanıtladı. Saraç, "Burada çok ince bir mesele var; Sürekli devletin bütün kurumları ve bütün kamuoyu istihdam odaklı bir yaklaşım sergilenmesini istiyor. Bu arada da pedagojik formasyon veyahut lisans tamamlamaları gibi birtakım hususlar ortaya çıkıyor. Biz bunları, taleplerle bu gerçeklikleri bir yerde telif etme durumundayız" dedi.

Pedagojik formasyonla ilgili geçen yıllarda kontenjanlar verildiğini hatırlatan Saraç, şunları kaydetti:

"Bugünlerde de pedagojik formasyonla alakalı bir çalışma yürütüyoruz. Tabi ülkenin ihtiyaçları ve gerçeklerin de sarfınazar etmeden öğretmen ihtiyacının olduğu yerlere ağırlık vererek, bir formüle varacağımızı düşünüyoruz. Bunu önümüzdeki günlerde belirleme durumumuz olabilir. Biz umut tacirliği de yapmak istemiyoruz, gerçekçi olalım, popülist yaklaşımlardan uzak olmak istiyoruz."

Pedagojik formasyona prensip olarak karşı olmadıklarını belirten Saraç, "Milli Eğitim'in iş gücü planlamasına da dikkat etmek durumundayız. Önümüzdeki genel kurulların ilkinde veya ikincisinde bu formasyonla ilgili hangi alanlarda ne kadar verileceği hususunda bir açıklamamız olacak" diye konuştu.

Boş kontenjan sayısını 38 bine indirdik

Saraç, yaklaşık 10 yıldan beri Yükseköğretim Kurulu'nda çeşitli pozisyonlarda görev aldığını belirterek, bunun avantajlı olduğu kadar dezavantajlı yanlarının da bulunduğunu, bunlardan birinin kendisine karşı beklentilerin yüksek tutulması olduğunu söyledi.

YÖK Başkanlığı görevine başlamasının ardından ilk olarak rektörleri, ardından üniversitelerin mütevelli heyeti başkanlarını toplayıp önceliklerini belirlediklerini vurgulayan Saraç, şunları kaydetti:

"Son yıllarda yüksek öğretim, hem sayısal hem de cemiyet olarak çok büyüdü. Bu cemiyet büyümesine kalitenin de eşlik etmesi için kalite çıtasını yükseltmeyi hedefledik. Başkan olur olmaz, önümüzdeki ilk sınavımız bizim yüksek öğretime giriş sınavlarındaki doluluk boşluk oranlarıydı. Sayın Cumhurbaşkanımız ilk defa Yükseköğretim Kurumu'nu ziyaret ettiğinde biz kendi huzurlarında bir hedef koymuştuk. 'Boş kontenjan oranını 40 binli banda çekeceğiz' diye. O zaman yüksek öğretim camiasında bu çok iddialı bir söylem olarak kabul edildi. Hamdolsun boş kontenjanı 40 binin altına 38 bine indirdik. Bundan sonra kalite odaklı bir çalışma başlattık. Yüksek lisans ve doktora kriterlerini yükselttik. Zira doktora, yüksek öğretimi bütünüyle besleyen ana damarıdır. Orada bir sıkıntı çıkar ise bunu by-pass etme imkanı da yoktur. Tıp ve hukuk gibi programlarda sıkıntılar vardı, onlara yönelik birtakım tedbirler aldık."

Saraç, "temel bilimler olmadan bilim hayatının varlığından söz edilemeyeceği" düşüncesinden hareketle bu alanda birtakım kararlar aldıklarını söyledi.

Yurt dışından alınan doçentlik ve profesörlük unvanlarıyla ilgili bazı sıkıntıların ortadan kaldırıldığını bildiren Saraç, bunun eğitim ve öğretimin niteliğini yükseltmeye yönelik olduğunu vurguladı.

E-kayıtla öğrenci ve ailelerine tasarruf imkanı sağladık

Öğrencilere yönelik kolaylıkları da hayata geçirdiklerini ifade eden Saraç, "E-kayıt ile öğrenci ve ailelerine hem nakit hem de vakitten tasarruf etme imkanı sağladık. Öğrencilerle doğrudan iletişim kurmaya çalışıyoruz" dedi.

Kız öğrencilerden gelen yoğun talep neticesinde ikinci öğretimin ders saatlerinde düzenleme yaptıklarını anımsatan Saraç, şöyle konuştu:

"Akademisyenleri de ihmal etmememiz lazımdı. Akademik teşvik ödeneğiyle ilgili yönetmeliği hazırladık. Sayın Başbakanımız da bunu destekliyor. Biz bununla ilgili kanun taslağı önerisini hazırladık ve sunduk. Sanırım Meclis açılır açılmaz bu hususla ilgili bir kanuni düzenleme yapılacak.  Bazı kararları alırken mümkün olduğunca üniversitelerle hareket edelim istiyoruz. Onun için üslup değişikliğine de gittik. Bazı uygulamalarımızı askıya çıkartıyoruz ve bütün yüksek öğretim camiasına da soruyoruz. Üniversitelerimize yetki devrine başladık. İlk olarak bahar dönemindeki yatay geçiş kontenjanlarını üniversitelere bıraktık. Tüm yüksek öğretim sistemini ilgilendiren bir bütünleme sınavı var. Yeni bir yetki devrini de burada açıklayabilirim. Üniversitelerimiz, bütünleme sınavlarına ilişkin birtakım endişelerini ve rahatsızlıklarını, sıkıntılarını ifade ettiler bu konulduğundan itibaren. Biz bugün itibarıyla yükseköğretim kurumlarımıza, öğrencilere eğitim-öğretim dönemi başlamadan önce bildirmeleri kaydıyla bütünleme sınavlarını açıp açmama, yapıp yapmama hususunda yetki devrediyoruz. Bu çok önemli yapısal bir değişikliği de getirecek peşi sıra. Bunun da devamı gelecek."

Saraç, doçentlik sınav yönetmeliğinde de değişiklikler yaptıklarını, jürilerin tespitini e-jüri sistemiyle elektronik ortama geçirdiklerini bildirerek, bu sayede şikayetleri ortadan kaldırmayı amaçladıklarını söyledi.

Üniversitelerin bölgesel kalkınmada rolünün artmasını istiyoruz

Yükseköğretim Kurumunda yapısal dönüşümle ilgili çok cesaretli bir adım attıklarına dikkati çeken Saraç, şu bilgileri verdi:

"Başkanlığımın ilk 6 ayını bitirip ilk 6 ayın muhasebesini yaptığımda ilk 1 yılın programını bitirdiğimizi fark ettik. İkinci yılın programını öne çektik. Kalite Kurulu da bunlardan birisiydi. Kalite Kurulu, Sayın Cumhurbaşkanımızın bilim hayatını daha verimli bir şekilde gelişmesi için önem verdiği bir konu. Kendisine önerimizi sunduk. Kendisinin teşvikkar tutumuyla karşılaştık. Kalite Kurulu'nun yönetmeliğini hayat geçirdik. Bugünlerde de Kalite Kurulu ile ilgili üye seçimlerine başladık. Bu şekilde YÖK yetkilerinin bir kısmını çok cesaretli bir şekilde bu Kalite Kurulu'na devretmiş olacak. 'Yapısal değişiklik' dediğimiz bir başka husus da misyon değişikliğine gidiyoruz. Üniversitelerimizin bölgesel kalkınmada rolünün artmasını istiyoruz. Bu Kalite Kurulu, misyon farklılaşması, bölgesel kalkınmada üniversitelerin rolünün daha artması, bütün bunlar yüksek öğretimde yapısal bir değişimi tetikleyecek unsurlar."

Misyon farklılaşması çalışması yürütüyoruz

YÖK'ün daha önceki dönemlerde, bakanlıklardan gelen yazıları değerlendirdiğini, kendi içerisinde kapalı bir kurumken, şimdi daha aktif hale geldiğini belirten Saraç, "Biz gidiyoruz Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na birtakım teklifler sunuyoruz. Onlar, biz götürdüğümüzde büyük bir destekle bizi karşılıyorlar ve hemen hayata geçiriyoruz" dedi.

İlk defa, Üniversite Sanayi İşbirliği Daimi Komisyonu'nu kurduklarını hatırlatan Saraç, bunun bir tarafında kamunun, bir tarafında akademinin, bir tarafında ise sanayinin bulunduğunu söyledi.

Müzakere yaparak kararlar aldıklarını belirten Saraç, Sağlık Bakanlığı'na gittiklerini, üniversite hastanelerine tıbbi ve sarf malzemelerinin alımıyla ilgili kısmi de olsa öneri sunduklarını, bakanlıktan büyük bir destek gördüklerini anlattı.

Kalkınma Bakanlığı ile üniversitelerin misyon farklılaşması çalışmasını yürüttüklerini ifade eden Saraç, TÜBİTAK ve ULAKBİM'e öneriler götürdüklerini, bu öneriler çerçevesinde icrai bazı işlemler yaptıklarını kaydetti.

"Misyon farklılaşması hakkında bilgi verir misiniz?" sorusuna, Saraç, "Daha aktif hale gelen YÖK'ü hem misyon farklılaşması hem bunun dışındaki Sağlık Bakanlığı'ndaki, bilim, sanayideki ve TÜBİTAK'taki bütün faaliyetlerimizle ifade etmek istiyoruz" yanıtını verdi.

Üniversitelerin farklı değerler üretmesini istiyoruz

YÖK'ün tarihinde ilk defa bir kamu kurumuna proje teklifi sunduğunu belirten Saraç, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile çok iyi bir çalışma şeklinin olduğunu söyledi.

Aldıkları kararların bilimsel bir zeminde olması için TÜBİTAK'tan çağrıya çıkmasını, öğrenci başarısının değerlendirilmesini istediklerini anlatan Saraç, öğrencinin yüksek öğretime girişteki başarısı ile çıktığındaki başarısı arasındaki paralelliğin, alacakları kararlara mesnet teşkil edeceğini kaydetti.

Saraç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Misyon farklılaşması ile biz şunu kastediyoruz; Türk yüksek öğretim sisteminde 185 üniversite, Meclis'te bekleyen, YÖK'ten geçen 200'e yakın çok geniş bir üniversite yelpazemiz var. Bu üniversitelerin hepsinin aynı tip olmasını, birbirinin kopyası olmasını tasvip etmiyoruz. Bu, üniversitelerin birbirlerinden farklı değerler üretmesini istiyoruz. Bir kısmı araştırmada, bir kısmı bölgesel kalkınmada temayüz edebilir, bir kısmı eğitim-öğretimde, bazı üniversitelerimiz de eğitim-öğretimin bir kısmı ön lisansında, bir kısmı lisansında bir kısmı da doktoralı eleman ihtiyacının karşılanmasında. Dolayısıyla biz, her üniversitenin uluslararası üniversite yarışına sokulmasını doğru görmüyoruz, bu milli kaynakların heder edilmesidir. Dünya Bankası'nın bir raporunda bu tespit vardır. Dolayısıyla uluslararası üniversite ayrıdır, bütün üniversitelerin uluslararası niteliklere sahip bir şekilde işlemesi, çalışması farklıdır. Bunun ikisi arasındaki farkı biz belirleyip, her birinin farklı bir misyonla Türk bilim hayatını da ve tabi toplumdaki değişimi de tetiklemesini istiyoruz."

Son olayların üniversitelere yansıması oldu

"Son dönemde yaşanan terör olaylarının üniversitelere yansımaları nelerdir? Konuya ilişkin öğrencilere bir çağrınız olacak mı?" sorusuna, Saraç, "Terör olayları yurdun neresinde, hangi kuruma yansıması olursa olsun tasvip edilecek, hoş görülecek bir husus değil" yanıtını verdi.

Bu durumun, bütün milleti olduğu gibi yüksek öğretim camiasını da üzüntüye sevk ettiğini belirten Saraç, "Öğrencilere, akademisyenlere ve eğitim hayatına terörün hedefi yöneldiğinde, aslında ülkenin istiklaline değil, istikbaline yönelik oluyor bu tehdit. Ülkenin istiklaline değil, ülkenin, milletin bekasına yönelik olmuş oluyor. Dolayısıyla bu tehlike boyutu daha büyüyor" dedi.

Son olayların, üniversitelere yansımalarının olduğunu ifade eden Saraç, ancak bunların "münferit" denilebilecek olaylarla sınırlı kaldığını söyledi. Saraç, şunları kaydetti:

"Bazı boykot girişimleri oluyor, bu girişimler eğitim-öğretimi aksatmaya sebebiyet vermiyor. Bunu memnuniyetle ifade etmek istiyorum; Doğru giden bir süreçte yürüyoruz. Üç önemli unsur var eğitim-öğretimin aksamamasında üniversitelerimizde; Birincisi emniyet mensuplarının bu husustaki katkıları, diğeri öğrencilerimizin gerçekten aklıselim sahibi olarak, Türkiye'nin istikbalinin kurucu unsurları olarak, kendilerinden beklenildiği gibi bunlara çok fazla prim vermemesi hususu ve tabi ki rektörlerimiz. Rektörlerimiz de dirayetle bu hususu yönetiyor. Sadece polisiye tedbirlerle değil, öğrencilerle de yereldeki dinamiklerle de temas içerisinde yürütüyor. Bizim istediğimiz, üniversitelerimizin, yüksek öğretim kurumlarımızın, her farklı düşüncenin kendisini ifade edebileceği emin limanlar haline gelmesi. 'Ama farklı düşüncelerin ifadesi' diyoruz, tabi zorlama, şiddet, bunların yer almaması gerekiyor üniversitede. Hangi boyutta olursa olsun şiddetin bütünüyle üniversitelerden dışlanması."

Dirayetli bir yönetimle yüksek öğretim camiasının eğitim-öğretime devam ettiğini belirten Saraç, bu hususta çok rahat olduklarını dile getirdi.

Şiddet olaylarına prim vermeyen rektörlere, emniyet mensuplarına ve öğrencilere teşekkür eden Saraç, "Birtakım olaylar olur, protest bir yapısı vardır öğrencinin, bunlar tabi tahammül edilebilir ve şiddet sınırını aşmadığı takdirde, bunlara da bir ölçüde müsamaha ile bakılabilir" ifadesini kullandı.

Son Güncelleme: Çarşamba, 28 Ekim 2015 14:06

Gösterim: 1795

Biz YÖK’ün bugünkü uygulamalarıyla değerlendirilmesini istediklerini belirten YÖK Başkanı Saraç, “YÖK’ün eski imajını sırtımızda taşımak istemiyoruz” dedi.

yekta aaAA Editör Masası'na konuk olan Yükseköğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"Bazı siyasi partilerin seçim beyannamelerinde YÖK'ün kaldırılmasına ilişkin vaatler bulunduğunun" hatırlatılması ve "özellikle bu konuya dair taleplerin her yıl 6 Kasım'da gündeme geldiğinin" belirtilmesi üzerine Saraç, bazı siyasi partilerin seçim beyannamelerini kendisinin de okuduğunu dile getirdi.

Saraç, "Anayasal bir kurumun başkanı olarak siyasi partilerin bu husustaki başkanlık ettiğim kurul hakkındaki kanaatlerini yargılamam doğru değil. Saygısızlık olur. Bütün bu fikirlere saygı duyuyorum" ifadelerini kullandı.

YÖK'ün kaldırılmasının sürekli gündemde olduğunu ancak yerine nasıl bir yükseköğretimin inşa edileceğinin tartışılmadığını belirten Saraç, şu değerlendirmelerde bulundu:

"(Kanunun ruhu olur) diye hukukçuların bir tabiri var. 2547'yi ben de tasvip etmiyorum. Ama bu kanunun bir ruhu var. Dolayısıyla bizim bunun yerine ikame edilecek düzenlemelerin kendisi içerisinde bir mütecanis yapıya sahip olması lazım. Bu düşünülen değişikliklerin birbiriyle oluşturduğu ilişkilerden tek bir mütecanis bir yapı ortaya çıkacak mı? 'Nasıl bir yükseköğretim' sualinin cevabının verileceği zihniyet temelinin öncelikle inşa edilmesi lazım. Sonra bu temel üzerine yukarıya doğru binayı inşa edebiliriz. Şu hususu da belirtmemiz lazım. Biz genellikle birtakım aksaklıklar olduğunda bunu kanunlarda buluyoruz, kurumlarda buluyoruz. Halbuki bu gibi sorunlar uygulamalardan kaynaklanıyor."

Uygulamalardan kaynaklı sorunların çözülmesinin öncelikleri arasında bulunduğuna işaret eden Saraç, iyi bir kanunun kötü şekilde uygulanmasıyla olumsuz sonuçların alınabileceğini, tasvip edilmeyen bir kanunla da iyi sonuçlar elde edilebileceğini vurguladı.

Saraç, "Bütün dikkatimizi, uğraşımızı, gayretimizi o kanun çerçevesinde iyi sonuçlar elde edebileceğimiz uygulamalara hasrettik. Tabii ki şahsi kanaatimi sorarsanız, YÖK'ün küçültülmesi, yetkilerinin bir kısmının başkaca kurumsal yapılara devredilmesi icap ediyor. Fakat bunun da belli bir süreç içerisinde ve diğer organizasyonların tamamlanmasıyla eş zamanlı yapılması gerekiyor" diye konuştu.

YÖK'ün yetki devrine ilişkin çalışmaları başlattıklarını bildiren Saraç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu an sadece girdi yani başlangıç kriterleriyle, sürecin ve sonucun, değerlendirilmesini de çıktısını da Kalite Kurulu'na bırakacak bir düzenleme yaptık. Bu, yönetmelik düzeyinde oldu fakat Meclis açıldığında bunu yasal yani bütünüyle idari ve mali açıdan özerk yapısal bir kuruma devretmeyi düşünüyoruz. Böyle bir öneriyi sunmak istiyoruz Milli Eğitim üzerinden Meclis'e. Dolayısıyla sorunları yasalarda değil, uygulamalarda çoğunlukla olduğunu görüyoruz yükseköğretimle ilgili olmak üzere. Bu uygulamalarımızın bilimsel, rasyonel ve kabul edilebilir bir düzlemde gerçekleştirilmesini istiyoruz."

Yeni YÖK, meseleleri farklı ele alıyor

"Yeni YÖK" tabirini bilerek kullandıklarını anlatan Saraç, meseleleri ele alış tarzlarının çok farklı olduğunu söyledi.

YÖK'ün yetkisi dahilindeki konuları bile bilim kurullarında tartıştıklarını ve "askıya çıkardık" uygulamasını başlattıklarını ifade eden Saraç, böylece akademik camia ve diğer ilgililerin görüşlerini aldıklarını aktardı. Daha önce böyle bir uygulamanın yükseköğretim tarihinde bulunmadığını dile getiren Saraç, doğru yaptıklarına inandıklarını, gelen görüşlerle vardıkları neticeleri değiştirebildiklerini kaydetti.

Saraç, YÖK'ün başka konularda da yetki devretmesi için çalışmalarını sürdürdüklerini belirtti.

Akademik camia için yabancı dille ilgili yeni proje başlattıklarını bildiren Saraç, "YÖK'ün görünür yüzünü daha mütebessim hale getirdiğimizi düşünüyoruz. Hem akademisyen hem öğrenci hem üniversitenin rektörüne elimizi uzatıyoruz" değerlendirmesini yaptı.

Daha önce YÖK başkanının konuları rektörler nezdinde görüştüğünü, bunun da bazı görüşlerin filtrelenerek yukarıya çıkmasına yol açtığını vurgulayan Saraç, bu uygulamayı da yaptıklarını ancak fakülte dekanlarıyla bir araya geldiklerini ve hususları müzakere ettiklerini aktardı.

Saraç, sosyal meseleleri ele almaya başladıklarını, kadına yönelik şiddetle ilgili Yükseköğretim Kurulunda daimi bir komisyon oluşturduklarını, çalıştay yaptıklarını belirtti.

YÖK'ün eski imajını sırtımızda taşımak istemiyoruz

Uluslararasılaşma farklı yöntemler kullanmaya başladıklarını ifade deden Saraç, "YÖK'ün eski imajını sırtımızda taşımak istemiyoruz. Biz YÖK'ün bugünkü uygulamalarıyla değerlendirilmesini istiyoruz" diye konuştu.

YÖK'ün yetki devrinin belli bir formatta, altyapıları ve mevzuatı hazırlanmış kurullara devredilmesinin süreç içinde gerçekleşebileceğinin altını çizen Saraç, "Aksi takdirde, bir YÖK derken 185 YÖK ile karşılaşılma durumu da var. Bunu da bütün siyasi partilerin dikkatlerine sunmak isterim" ifadelerini kullandı.

Saraç, YÖK'ün daha katılımcı ve paylaşımcı şekilde kararlar aldığını söyledi.

"Üniversiteye giriş sisteminde değişik yapılıp yapılmayacağı ve sınavda açık uçlu soruların yöneltilmesine ilişkin çalışma bulunup bulunmadığının" sorulması üzerine Saraç, YÖK'ün önceliğinin, yükseköğretime giriş sınavının değiştirilmesi değil kalitenin artırılması olduğunu belirtti.

Anayasa ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun, üniversiteye giriş sistemine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi yetkisini YÖK'e verdiğini anımsatan Saraç, ayrıca yükseköğretimin lise eğitimi üzerine inşa edildiğini, dolayısıyla da MEB'in yaptığı değişikliklerin de göz önüne alınması gerektiğini söyledi.

Üniversiteye giriş sisteminin adil olup olmadığının sorgulanmadığına işaret eden Saraç, Anadolu'daki fakir bir ailenin çocuğunun da bu merkezi sistemle Türkiye'nin en başarılı üniversitesine girebildiğine dikkati çekti.

Sınav sayılarının artmasına biz de sıcak bakıyoruz

Sistemin adil olduğunu ancak iyileştirmelerin yapılabileceğini anlatan Saraç, şunları kaydetti:

"Ailelerin rahat olmasını istiyoruz. Bu sene giriş sisteminde yapısal bir değişiklik olmayacak, yapısal bir değişikliği öngörmüyoruz. Öyle bir tespitimizi biz söylüyoruz. Sınav sayılarının artmasına biz de sıcak bakıyoruz. Bunun üzerinde çalışma yapılıyor. Fakat sınav sayılarının artması da bugünden yarına yapılacak, alınacak bir karar değil. Açık uçlu soru, kamuoyunun gündeminde uzun zamandır yer işgal ediyor. Tabii ki bunu da tedrici olarak, açık uçluya geçilmesi taraftarıyız. Yani belli bir matematiksel işlemin varacağı son neticenin yazılacağı veya bir isim veya tarihin sorulacağı, tabii ikinci aşamada yapılacak, açık uçlu az soruda yapılabilir. Bu hususta, ÖSYM gerçekten yetkin, çok geniş bir tecrübeye sahip, yapılabilir."

Bunların hepsinin değerlendirildiğini belirten Saraç, "Bu sene ailelerin rahat olması lazım. Yükseköğretime girişle ilgili yapısal bir değişiklik olmayacak. Geçen sene nasıl hazırlanıyorsa öğrenciler, bu sene de bu şekilde hazırlansınlar. Mevcut sistem girilecek programın gerektirdiği yetkinliği sorgulayan adil bir düzenek. Burada bir yapısal bir değişikliği bu sene için öngörmüyoruz, böyle bir planlamamız yok" dedi.

> YÖK’ün eski imajını taşımak istemiyoruz

Biz YÖK’ün bugünkü uygulamalarıyla değerlendirilmesini istediklerini belirten YÖK Başkanı Saraç, “YÖK’ün eski imajını sırtımızda taşımak istemiyoruz” dedi.

yekta aaAA Editör Masası'na konuk olan Yükseköğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"Bazı siyasi partilerin seçim beyannamelerinde YÖK'ün kaldırılmasına ilişkin vaatler bulunduğunun" hatırlatılması ve "özellikle bu konuya dair taleplerin her yıl 6 Kasım'da gündeme geldiğinin" belirtilmesi üzerine Saraç, bazı siyasi partilerin seçim beyannamelerini kendisinin de okuduğunu dile getirdi.

Saraç, "Anayasal bir kurumun başkanı olarak siyasi partilerin bu husustaki başkanlık ettiğim kurul hakkındaki kanaatlerini yargılamam doğru değil. Saygısızlık olur. Bütün bu fikirlere saygı duyuyorum" ifadelerini kullandı.

YÖK'ün kaldırılmasının sürekli gündemde olduğunu ancak yerine nasıl bir yükseköğretimin inşa edileceğinin tartışılmadığını belirten Saraç, şu değerlendirmelerde bulundu:

"(Kanunun ruhu olur) diye hukukçuların bir tabiri var. 2547'yi ben de tasvip etmiyorum. Ama bu kanunun bir ruhu var. Dolayısıyla bizim bunun yerine ikame edilecek düzenlemelerin kendisi içerisinde bir mütecanis yapıya sahip olması lazım. Bu düşünülen değişikliklerin birbiriyle oluşturduğu ilişkilerden tek bir mütecanis bir yapı ortaya çıkacak mı? 'Nasıl bir yükseköğretim' sualinin cevabının verileceği zihniyet temelinin öncelikle inşa edilmesi lazım. Sonra bu temel üzerine yukarıya doğru binayı inşa edebiliriz. Şu hususu da belirtmemiz lazım. Biz genellikle birtakım aksaklıklar olduğunda bunu kanunlarda buluyoruz, kurumlarda buluyoruz. Halbuki bu gibi sorunlar uygulamalardan kaynaklanıyor."

Uygulamalardan kaynaklı sorunların çözülmesinin öncelikleri arasında bulunduğuna işaret eden Saraç, iyi bir kanunun kötü şekilde uygulanmasıyla olumsuz sonuçların alınabileceğini, tasvip edilmeyen bir kanunla da iyi sonuçlar elde edilebileceğini vurguladı.

Saraç, "Bütün dikkatimizi, uğraşımızı, gayretimizi o kanun çerçevesinde iyi sonuçlar elde edebileceğimiz uygulamalara hasrettik. Tabii ki şahsi kanaatimi sorarsanız, YÖK'ün küçültülmesi, yetkilerinin bir kısmının başkaca kurumsal yapılara devredilmesi icap ediyor. Fakat bunun da belli bir süreç içerisinde ve diğer organizasyonların tamamlanmasıyla eş zamanlı yapılması gerekiyor" diye konuştu.

YÖK'ün yetki devrine ilişkin çalışmaları başlattıklarını bildiren Saraç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu an sadece girdi yani başlangıç kriterleriyle, sürecin ve sonucun, değerlendirilmesini de çıktısını da Kalite Kurulu'na bırakacak bir düzenleme yaptık. Bu, yönetmelik düzeyinde oldu fakat Meclis açıldığında bunu yasal yani bütünüyle idari ve mali açıdan özerk yapısal bir kuruma devretmeyi düşünüyoruz. Böyle bir öneriyi sunmak istiyoruz Milli Eğitim üzerinden Meclis'e. Dolayısıyla sorunları yasalarda değil, uygulamalarda çoğunlukla olduğunu görüyoruz yükseköğretimle ilgili olmak üzere. Bu uygulamalarımızın bilimsel, rasyonel ve kabul edilebilir bir düzlemde gerçekleştirilmesini istiyoruz."

Yeni YÖK, meseleleri farklı ele alıyor

"Yeni YÖK" tabirini bilerek kullandıklarını anlatan Saraç, meseleleri ele alış tarzlarının çok farklı olduğunu söyledi.

YÖK'ün yetkisi dahilindeki konuları bile bilim kurullarında tartıştıklarını ve "askıya çıkardık" uygulamasını başlattıklarını ifade eden Saraç, böylece akademik camia ve diğer ilgililerin görüşlerini aldıklarını aktardı. Daha önce böyle bir uygulamanın yükseköğretim tarihinde bulunmadığını dile getiren Saraç, doğru yaptıklarına inandıklarını, gelen görüşlerle vardıkları neticeleri değiştirebildiklerini kaydetti.

Saraç, YÖK'ün başka konularda da yetki devretmesi için çalışmalarını sürdürdüklerini belirtti.

Akademik camia için yabancı dille ilgili yeni proje başlattıklarını bildiren Saraç, "YÖK'ün görünür yüzünü daha mütebessim hale getirdiğimizi düşünüyoruz. Hem akademisyen hem öğrenci hem üniversitenin rektörüne elimizi uzatıyoruz" değerlendirmesini yaptı.

Daha önce YÖK başkanının konuları rektörler nezdinde görüştüğünü, bunun da bazı görüşlerin filtrelenerek yukarıya çıkmasına yol açtığını vurgulayan Saraç, bu uygulamayı da yaptıklarını ancak fakülte dekanlarıyla bir araya geldiklerini ve hususları müzakere ettiklerini aktardı.

Saraç, sosyal meseleleri ele almaya başladıklarını, kadına yönelik şiddetle ilgili Yükseköğretim Kurulunda daimi bir komisyon oluşturduklarını, çalıştay yaptıklarını belirtti.

YÖK'ün eski imajını sırtımızda taşımak istemiyoruz

Uluslararasılaşma farklı yöntemler kullanmaya başladıklarını ifade deden Saraç, "YÖK'ün eski imajını sırtımızda taşımak istemiyoruz. Biz YÖK'ün bugünkü uygulamalarıyla değerlendirilmesini istiyoruz" diye konuştu.

YÖK'ün yetki devrinin belli bir formatta, altyapıları ve mevzuatı hazırlanmış kurullara devredilmesinin süreç içinde gerçekleşebileceğinin altını çizen Saraç, "Aksi takdirde, bir YÖK derken 185 YÖK ile karşılaşılma durumu da var. Bunu da bütün siyasi partilerin dikkatlerine sunmak isterim" ifadelerini kullandı.

Saraç, YÖK'ün daha katılımcı ve paylaşımcı şekilde kararlar aldığını söyledi.

"Üniversiteye giriş sisteminde değişik yapılıp yapılmayacağı ve sınavda açık uçlu soruların yöneltilmesine ilişkin çalışma bulunup bulunmadığının" sorulması üzerine Saraç, YÖK'ün önceliğinin, yükseköğretime giriş sınavının değiştirilmesi değil kalitenin artırılması olduğunu belirtti.

Anayasa ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun, üniversiteye giriş sistemine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi yetkisini YÖK'e verdiğini anımsatan Saraç, ayrıca yükseköğretimin lise eğitimi üzerine inşa edildiğini, dolayısıyla da MEB'in yaptığı değişikliklerin de göz önüne alınması gerektiğini söyledi.

Üniversiteye giriş sisteminin adil olup olmadığının sorgulanmadığına işaret eden Saraç, Anadolu'daki fakir bir ailenin çocuğunun da bu merkezi sistemle Türkiye'nin en başarılı üniversitesine girebildiğine dikkati çekti.

Sınav sayılarının artmasına biz de sıcak bakıyoruz

Sistemin adil olduğunu ancak iyileştirmelerin yapılabileceğini anlatan Saraç, şunları kaydetti:

"Ailelerin rahat olmasını istiyoruz. Bu sene giriş sisteminde yapısal bir değişiklik olmayacak, yapısal bir değişikliği öngörmüyoruz. Öyle bir tespitimizi biz söylüyoruz. Sınav sayılarının artmasına biz de sıcak bakıyoruz. Bunun üzerinde çalışma yapılıyor. Fakat sınav sayılarının artması da bugünden yarına yapılacak, alınacak bir karar değil. Açık uçlu soru, kamuoyunun gündeminde uzun zamandır yer işgal ediyor. Tabii ki bunu da tedrici olarak, açık uçluya geçilmesi taraftarıyız. Yani belli bir matematiksel işlemin varacağı son neticenin yazılacağı veya bir isim veya tarihin sorulacağı, tabii ikinci aşamada yapılacak, açık uçlu az soruda yapılabilir. Bu hususta, ÖSYM gerçekten yetkin, çok geniş bir tecrübeye sahip, yapılabilir."

Bunların hepsinin değerlendirildiğini belirten Saraç, "Bu sene ailelerin rahat olması lazım. Yükseköğretime girişle ilgili yapısal bir değişiklik olmayacak. Geçen sene nasıl hazırlanıyorsa öğrenciler, bu sene de bu şekilde hazırlansınlar. Mevcut sistem girilecek programın gerektirdiği yetkinliği sorgulayan adil bir düzenek. Burada bir yapısal bir değişikliği bu sene için öngörmüyoruz, böyle bir planlamamız yok" dedi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 28 Ekim 2015 14:17

Gösterim: 1545

İstanbul Şehir Üniversitesi'nde bir grup öğrenci, üniversiteye rektör olarak atanması gündeme gelen Ali Atıf Bir'i protesto etti.

sehir rektor protestoÜniversitenin Altunizade' deki Batı Kampüsü önünde toplanan öğrenciler, "Ali Atıf Bir'i istemiyoruz" yazılı pankart açtı. Ellerinde, "Hocalarımızı geri istiyoruz", "Vefa'da kuruldu Bebek'e yedirmeyiz" ifadelerinin yer aldığı dövizler taşıyan grup, "Atıf seni istemiyoruz" şeklinde slogan attı.

Kampüs önünde öğrenciler adına açıklama yapan Ahmet Kahveciler, İstanbul Şehir Üniversitesi'nin kurulduğu günden bu yana Türkiye'nin akademi dünyasında yeni ve farklı bir heyecana sebep olduğunu belirterek, kendilerinin de bu güne kadar üniversitenin kurucu felsefesine inanarak eğitimlerine devam etiklerini ve bundan sonra da aynı heyecanı muhafaza etmek istediklerini söyledi.

Kahveciler, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ancak üzülerek görüyoruz ki üniversitemizin kurucu değerleriyle bağdaşmayan bir isim, bırakın biz öğrencileri, akademik kadro dahil kimsenin görüşü alınmaksızın, tepeden inme bir yöntemle üniversiteye rektör olarak atanmak istenmektedir. Biz bu karara şiddetle karşı çıktık. Dün üniversitemizin çok değerli 3 kurucu hocasının istifası ise bizim için bardağı taşıran son damla olmuştur. Ali Atıf Bir'i, üniversitede rektör olarak görmek istemiyoruz. Bizler Ali Atıf Bir'i değil, bu üniversiteye ciddi emek sarf etmiş, yıllarını bu üniversiteye vermiş hocalarımızı istiyoruz. Süreçte yetkisi olan herkese sesleniyoruz. Ali Atıf Bir'in rektörlük atamasını durdurun. İstanbul Şehir Üniversitesi'ni bu düştüğü durumdan kurtarın. Son olarak şunu söylüyoruz. Vefa'da kuruldu Bebek'e yedirmeyiz".

Basın açıklamasının ardından öğrenciler, Batı Kampüsü'nden rektörlüğün bulunduğu Doğu Kampüsü'ne yürüdü. Doğu Kampüsü önünde bir süre slogan atan öğrenciler daha sonra dağıldı.

> İstanbul Şehir Üniversitesi'nde rektör protestosu

İstanbul Şehir Üniversitesi'nde bir grup öğrenci, üniversiteye rektör olarak atanması gündeme gelen Ali Atıf Bir'i protesto etti.

sehir rektor protestoÜniversitenin Altunizade' deki Batı Kampüsü önünde toplanan öğrenciler, "Ali Atıf Bir'i istemiyoruz" yazılı pankart açtı. Ellerinde, "Hocalarımızı geri istiyoruz", "Vefa'da kuruldu Bebek'e yedirmeyiz" ifadelerinin yer aldığı dövizler taşıyan grup, "Atıf seni istemiyoruz" şeklinde slogan attı.

Kampüs önünde öğrenciler adına açıklama yapan Ahmet Kahveciler, İstanbul Şehir Üniversitesi'nin kurulduğu günden bu yana Türkiye'nin akademi dünyasında yeni ve farklı bir heyecana sebep olduğunu belirterek, kendilerinin de bu güne kadar üniversitenin kurucu felsefesine inanarak eğitimlerine devam etiklerini ve bundan sonra da aynı heyecanı muhafaza etmek istediklerini söyledi.

Kahveciler, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ancak üzülerek görüyoruz ki üniversitemizin kurucu değerleriyle bağdaşmayan bir isim, bırakın biz öğrencileri, akademik kadro dahil kimsenin görüşü alınmaksızın, tepeden inme bir yöntemle üniversiteye rektör olarak atanmak istenmektedir. Biz bu karara şiddetle karşı çıktık. Dün üniversitemizin çok değerli 3 kurucu hocasının istifası ise bizim için bardağı taşıran son damla olmuştur. Ali Atıf Bir'i, üniversitede rektör olarak görmek istemiyoruz. Bizler Ali Atıf Bir'i değil, bu üniversiteye ciddi emek sarf etmiş, yıllarını bu üniversiteye vermiş hocalarımızı istiyoruz. Süreçte yetkisi olan herkese sesleniyoruz. Ali Atıf Bir'in rektörlük atamasını durdurun. İstanbul Şehir Üniversitesi'ni bu düştüğü durumdan kurtarın. Son olarak şunu söylüyoruz. Vefa'da kuruldu Bebek'e yedirmeyiz".

Basın açıklamasının ardından öğrenciler, Batı Kampüsü'nden rektörlüğün bulunduğu Doğu Kampüsü'ne yürüdü. Doğu Kampüsü önünde bir süre slogan atan öğrenciler daha sonra dağıldı.

Son Güncelleme: Salı, 27 Ekim 2015 16:27

Gösterim: 1670

Diğer Makaleler...

  1. 1 milyar kişi sigara nedeniyle yaşamını yitirecek
  2. Eskişehir’de Yüksek Teknoloji Üniversitesi yapılacak
  3. DGS ek yerleştirme tercihleri yarın başlıyor
  4. İstanbul Şehir Üniversitesi’nde beklenmeyen istifa