Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

İlk önce duygusal olmayacağız! Yoksa bir arpa boyu ilerleyemeyiz. Masaya gerçekleri yatıracağız. Nedir, ne değildir, tüm yönleriyle irdelemek gerek!

Okullarında çakılı kalan öğretmenlerin yer değiştirebilmesi için tek çare asla rotasyon değildir. Bunu anlayarak başlasak ilk düğmeyi yanlış iliklememiş oluruz. Çünkü yer değiştirebilmenin çok sayıda yolu/yöntemi vardır. Rotasyon yaşadığımız süreçte ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir hal aldı! Ne öğretmenler sıtmayı tercih etmek zorunda ne de Bâbıâli sakinleri! Tercihlerimiz lehimizde olmadıktan sonra rotasyon sürecinde ancak havanda su döveriz.

Bakanlığı rotasyon uygulamasına iten görünürdeki nedenlerden biri, emekliliği gelmiş ya da yaklaşmış çok sayıda öğretmenin halen daha görevini sürdürüyor olması… Emekliliği geldiği halde emekli olmayan öğretmen oranı son 12 yılda 25.000’ lerden 7.000’ lere kadar gerileyerek % 60 azaldı. Bu demek oluyor ki yer değişikliği adına umut vaad eden % 60’ lık emekli kadrosu halen dolu! Emekliliği gelmiş öğretmen sayısının günden güne artmasının tek nedeni, ekonomik kaygılar! Rotasyona umutmuşçasına bakmaktansa çalışan-emekli arasındaki maaş uçurumunun iyileştirilmesi için mücadele etmek daha evlâdır! Emekli adaylarından boşalacak kadrolara ister il içi, ister iller arası, ister özür durumuyla; tercih ve zevkiniz hangi yöndeyse; tayin olabilirsiniz.

Her ay 60 bin ders ücretli öğretmene maaş ödeniyor. (Ücrete maaş denemez, emek sömürü düzeni içinde çalıştırılıyorlar!) Ortalama ders saatine sahip 1 öğretmen, 2 ders ücretli öğretmenin maaşını alıyor. Bakanlık aslında her ay 30.000 kadrolu öğretmene maaş verebilecek güce sahip! Açarsak MEB şu an istese 30.000 ilk atama yapabilir. Rotasyondan medet ummaktansa 4-C ve ilk atama sorunuyla mücadele etmek daha evlâdır! Ders ücretli öğretmenlerden boşalacak 30.000’ lik kadroya ister il içi, ister iller arası, ister özür grubuyla; tercih ve zevkiniz hangi yöndeyse; tayin olabilirsiniz.

Sadece 2013’ te ‘‘isteğe bağlı, sınava dayalı, norm fazlası, zorunlu yer değişikliği’’ sebebiyle 4 defa idareci ataması yapıldı. Haziranda 4 yılını dolduran tüm idareciler görevden alındı, yerlerine mülâkatla idareci atanacak. Yeni görevlendirme idarecilerin inhasıyla müdür yardımcısı ataması yapılacak. Etti mi 6? Yetmedi, yaz döneminde 2 il içi, 2 il dışı, 1 özür grubu tayini açıldı. Bir yılda toplamda 11 yer değişikliği yapıldı. Demek ki bakanlık için yer değişikliği hiç zor değilmiş!

Rotasyona bel bağlamaktansa rotasyonla mücadele ederek özlük haklarımızı örseletmemiş oluruz. 2012 yaz döneminden bu yana öğrenim özründen yer değişikliği hakkı vermeyen, eş durumunun önünü kapatmaya çalışan bakanlık; size rotasyonla niye iyi bir okula gitme imkânı versin? Sizce bunda yanlışlık yok mu? (Ayrıca bugün 12 yılda yer değişikliği emreden yönetmelik çıkartan, rotasyonu yarın 5 yıla sonra 3 yıla neden indirmesin? Bugün il içi rotasyon yapan, yarın il dışı rotasyonu neden yapmasın?

Altın tepside sunulan zehre benzeyen rotasyonun içinde bulunduğu sistem, altı yavaş yavaş ısıtılan su kabı ve maalesef ki düşüncelerimiz bu kaba atıldı! Rotasyon, bakanlık adına çok önemli hamle! Hele hele 17 Aralık’ tan sonra bulunmaz Hint kumaşı! O yüzden rotasyon hiçbirimiz için ne çıkış ne umut ne de çözümdür! Her adım sistemin gerektirdiği gibi atılıyor. Karaman’ ın koyunu, sonra çıkar oyunu: Bunun sonu iş güvencesinin gasbıdır!

Yücel ÖNDER

Türk Eğitim-Sen

Esenler İlçe Başkanı

> Rotasyon sorunu nasıl çözülür?

İlk önce duygusal olmayacağız! Yoksa bir arpa boyu ilerleyemeyiz. Masaya gerçekleri yatıracağız. Nedir, ne değildir, tüm yönleriyle irdelemek gerek!

Okullarında çakılı kalan öğretmenlerin yer değiştirebilmesi için tek çare asla rotasyon değildir. Bunu anlayarak başlasak ilk düğmeyi yanlış iliklememiş oluruz. Çünkü yer değiştirebilmenin çok sayıda yolu/yöntemi vardır. Rotasyon yaşadığımız süreçte ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir hal aldı! Ne öğretmenler sıtmayı tercih etmek zorunda ne de Bâbıâli sakinleri! Tercihlerimiz lehimizde olmadıktan sonra rotasyon sürecinde ancak havanda su döveriz.

Bakanlığı rotasyon uygulamasına iten görünürdeki nedenlerden biri, emekliliği gelmiş ya da yaklaşmış çok sayıda öğretmenin halen daha görevini sürdürüyor olması… Emekliliği geldiği halde emekli olmayan öğretmen oranı son 12 yılda 25.000’ lerden 7.000’ lere kadar gerileyerek % 60 azaldı. Bu demek oluyor ki yer değişikliği adına umut vaad eden % 60’ lık emekli kadrosu halen dolu! Emekliliği gelmiş öğretmen sayısının günden güne artmasının tek nedeni, ekonomik kaygılar! Rotasyona umutmuşçasına bakmaktansa çalışan-emekli arasındaki maaş uçurumunun iyileştirilmesi için mücadele etmek daha evlâdır! Emekli adaylarından boşalacak kadrolara ister il içi, ister iller arası, ister özür durumuyla; tercih ve zevkiniz hangi yöndeyse; tayin olabilirsiniz.

Her ay 60 bin ders ücretli öğretmene maaş ödeniyor. (Ücrete maaş denemez, emek sömürü düzeni içinde çalıştırılıyorlar!) Ortalama ders saatine sahip 1 öğretmen, 2 ders ücretli öğretmenin maaşını alıyor. Bakanlık aslında her ay 30.000 kadrolu öğretmene maaş verebilecek güce sahip! Açarsak MEB şu an istese 30.000 ilk atama yapabilir. Rotasyondan medet ummaktansa 4-C ve ilk atama sorunuyla mücadele etmek daha evlâdır! Ders ücretli öğretmenlerden boşalacak 30.000’ lik kadroya ister il içi, ister iller arası, ister özür grubuyla; tercih ve zevkiniz hangi yöndeyse; tayin olabilirsiniz.

Sadece 2013’ te ‘‘isteğe bağlı, sınava dayalı, norm fazlası, zorunlu yer değişikliği’’ sebebiyle 4 defa idareci ataması yapıldı. Haziranda 4 yılını dolduran tüm idareciler görevden alındı, yerlerine mülâkatla idareci atanacak. Yeni görevlendirme idarecilerin inhasıyla müdür yardımcısı ataması yapılacak. Etti mi 6? Yetmedi, yaz döneminde 2 il içi, 2 il dışı, 1 özür grubu tayini açıldı. Bir yılda toplamda 11 yer değişikliği yapıldı. Demek ki bakanlık için yer değişikliği hiç zor değilmiş!

Rotasyona bel bağlamaktansa rotasyonla mücadele ederek özlük haklarımızı örseletmemiş oluruz. 2012 yaz döneminden bu yana öğrenim özründen yer değişikliği hakkı vermeyen, eş durumunun önünü kapatmaya çalışan bakanlık; size rotasyonla niye iyi bir okula gitme imkânı versin? Sizce bunda yanlışlık yok mu? (Ayrıca bugün 12 yılda yer değişikliği emreden yönetmelik çıkartan, rotasyonu yarın 5 yıla sonra 3 yıla neden indirmesin? Bugün il içi rotasyon yapan, yarın il dışı rotasyonu neden yapmasın?

Altın tepside sunulan zehre benzeyen rotasyonun içinde bulunduğu sistem, altı yavaş yavaş ısıtılan su kabı ve maalesef ki düşüncelerimiz bu kaba atıldı! Rotasyon, bakanlık adına çok önemli hamle! Hele hele 17 Aralık’ tan sonra bulunmaz Hint kumaşı! O yüzden rotasyon hiçbirimiz için ne çıkış ne umut ne de çözümdür! Her adım sistemin gerektirdiği gibi atılıyor. Karaman’ ın koyunu, sonra çıkar oyunu: Bunun sonu iş güvencesinin gasbıdır!

Yücel ÖNDER

Türk Eğitim-Sen

Esenler İlçe Başkanı

Son Güncelleme: Salı, 11 Kasım 2014 08:44

Gösterim: 3763

 

Ortaöğretim Yönetmeliği'nde yapılan son değişiklikle Anadolu Liselerine öğrenci nakillerinde, sınıf kontenjanlarının 30’dan 34’e çıkarılması ve puan şartının kaldırılması, her tür okuldan bu okullara nakil yapılabilmesi Anadolu Liselerine indirilen son darbedir.

Milli Eğitim Bakanlığı son birkaç yılda Meslek Liseleri, İmam-Hatip Liseleri, Fen ve Sosyal Bilimler Liseleri dışındaki bütün düz(genel) Liseleri Anadolu Lisesine dönüştürdü. Açıkçası düz Liseler Anadolu Liselerine değil,  Anadolu Liseleri düz (genel) liselere dönüştürüldü. Ortaöğretim Yönetmeliği'nde yapılan son değişiklikle Anadolu Liselerine öğrenci nakillerinde, sınıf kontenjanlarının 30’dan 34’e çıkarılması ve puan şartının kaldırılması, her tür okuldan bu okullara nakil yapılabilmesi Anadolu Liselerine indirilen son darbedir.  

Gelişmiş Batı ülkelerinde öğrencilerin farklılıklarına, özel ilgi, yetenek ve becerilerine göre çeşitli Liseler açılırken, Türkiye'de tek tip Lise uygulamasına gidilmesi gariptir. Anadolu Liseleri bir ihtiyaçtan doğmuş, misyonu ve vizyonu olan okullardır. Anadolu Liseleri, ülkenin iyi yabancı lisan bilen insan ihtiyacını karşılamak üzere kuruldu. Milli Eğitim Bakanlığı bu amaçla 1955-1956 öğretim yılında 6 Maarif Kolejini (İstanbul-Kadıköy, İzmir-Bornova, Diyarbakır, Konya, Samsun, Eskişehir) öğretime açtı indigenerics.com. Bu okulların adı, 1975 yılında "Anadolu Lisesi"ne dönüştürüldü. Milli Eğitim Bakanlığı, 1976 yılında  Anadolu Lisesi açılmasına hız verdi. l993 yılı sonunda bu okulların sayısı 1993 yılında 193'e, 2003 yılında 500'e, 2011 yılında 1700’e  ulaştı. Bugün Anadolu Liselerinin sayısı 3000’in üzerinde. Fakat Anadolu Liselerinin sayısının artması bu okulların eğitim kalitesini olumlu değil, olumsuz etkiledi.

Maarif Kolejlerinin kurulduğu 1955 yılından  1998'e kadar 43 yıl bu okullar, sınavla İlkokul mezunlarını alıyorlardı. Bu okulların eğitim süresi, 1 yıl Hazırlık sınıfı, 3 yıl Ortaokul ve 3 yıl Lise olmak üzere 7 yıldı. Bu okulları kazanan öğrenciler, haftada Hazırlık Sınıfında 24 saat,  Ortaokulun 6., 7. ve 8. Sınıflarında 7'şer saat,  Lise 9. Sınıfta 10 saat, 10. ve 11. Sınıflarda 4'er saat yabancı dil dersi okuyorlardı. Bir öğretim yılı 36 hafta olduğuna göre, yedi yılda toplam 2268 saat yabancı dil dersi okunuyordu.

28 Şubat 1997'den sonra oluşan siyasi atmosferde  zorunlu eğitim sekiz yıla çıkarılırken  İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları ile birlikte Anadolu Liselerinin  orta kısımları da kapatıldı. 28 Şubat Sürecinde en az İmam-Hatip Liseleri kadar Anadolu Liseleri de zarar gördü. Yabancı dil ders saatlerinin azalması ile  bu okulların yabancı dil öğretmedeki  verimi, birden yüzde 50 düştü. 2004-2005 Öğretim yılında Anadolu Liselerinin Hazırlık Sınıfları kapatılmasıyla ders saatleri bir defa daha azaltıldı. Böylece Anadolu Liselerinde 1998 yılına kadar 2268 saat olan Yabancı Dil dersi, 2010'da 648 saate indirildi. Bu gelişme, ülkenin zeki çocuklarına sahip çıkarak onlara evrensel bir vizyon kazandıran bu okulların  hızlı bir şekilde misyonundan uzaklaşmasına sebep oldu.

Gelişmiş Batı ülkelerinde üstün zekalı öğrenciler için özel eğitim okulları bulunmaktadır. Ülkemizde ise üstün zekalı çocukların eğitimi için kurulmuş eğitim kurumları bulunmamaktadır. Cumhuriyet eğitimi bu açığı kapatmak için, Fen ve Sosyal Bilimler Liseleri ile Anadolu Liselerini kurmuştur. Merkezi sistem sınavlarıyla öğrenci alan bu eğitim kurumları, Anadolu'daki on binlerce zeki çocuğumuzun harcanmasını önlemiştir. Ülkemizde de Batı standartlarında üstün zekalı öğrenciler için okullar açılıncaya kadar,  eğitim sistemimizin oluşturduğu bu okulların eğitim kalitelerinin korunması gerekir. Fakat Milli Eğitim Bakanlığı’nın son yıllardaki uygulamalarına baktığımızda, Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinin eğitim kaliteleri korunurken, tam aksine Anadolu Liselerinin eğitim kalitelerinin  alınan yanlış kararlarla sürekli düşürüldüğünü görüyoruz.

Mesela 4+4+4 eğitim sistemine geçilirken İmam-Hatip Ortaokulları açıldı. Bu sırada Anadolu Liselerinin Ortaokulları da açılabilirdi. Böylece bütün ülkenin geleceği ile ilgili bir eğitim sistemi değişikliği, sadece bir okul türünün yaralarını sarmak için yapılmamış olurdu. Çünkü, her iki okul türünün de orta kısım açma isteği, okutacakları yabancı dili, küçük yaşlarda öğrencilerine daha iyi öğretecekleri düşüncesinden kaynaklanmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığının  Ortaöğretim Yönetmeliği'nde yaptığı   son değişiklikle Anadolu Liselerine öğrenci nakillerinde; sınıf kontenjanlarının –ara sınıflar dahil- 30’dan 34’e çıkarılması ve  puan şartının kaldırılması,   Anadolu Liselerinin eğitim kalitelerinin iyice  sıfırlanmasına yol açtı. Bunun sonucunda eğitim hayatımızın çok yüksek puanlarla öğrenci alan  Anadolu Liselerinin taban puanlarında, 200 puana varan düşüşler yaşanmıştır. Sadece önünde Hazırlık Sınıfı bulunan 10 Anadolu Lisesine (Galatasaray, İstanbul Erkek, Kadıköy Anadolu,  Vefa, Kabataş Erkek, Cağaloğlu, Ankara Atatürk, İzmir Cihat Kora , Balıkesir Sırrı Yırcalı ve Hüseyin Avni Sözen Anadolu  Liseleri)  öğrenci nakillerinde Türkçe ve Yabancı Dil derslerinden seviye sınavı ile öğrenci   nakil yapılabileceği şartı getirildi. Ama bu sınavların ne kadar sağlıklı yürüyeceği de tartışma konusudur. Her yerde ve her konuda her türlü baskının söz konusu olduğu bir ortamda, bu sınavlara müdahale edilemiyeceğini kim garanti edebilir.

Bu arada şu hususu da gözden uzak tutmamak gerekir. Bu okullara  eğitim yılının başlamasından bir hafta sonra yapılan bir yönetmelik değişikliği ile  alınan düşük puanlı öğrencilerin durumu da birçok sorunu beraberinde getirecektir. Bu öğrencilerin çoğunun  akademik başarıları, diğer öğrencilere göre düşük olduğunda, psikolojileri bozulacak ve eğitim hayatları olumsuz etkilenecektir. Diğer öğrenciler tarafından dışlanma gibi durumları da yaşayabileceklerdir. Ayrıca çalışıp çabalayarak hakkıyla bu okullara giren öğrencilerin ve bunları her türlü fedakarlıkla sınavlara hazırlayan ailelerin devlete ve hukuka karşı güvenleri büyük ölçüde kaybolacaktır. Uzun mesleki hayatımız içinde bu tip uygulamaların çok olumsuz örneklerini gördük. 

Ülkemiz gençlerine,  çağdaş dünyanın gençleriyle rekabet edebilecek düzeyde eğitim ve öğretim verme amacı ile  kurulan bu okulların bu duruma düşmesine sebep olan birçok etken var. Akademik başarısına bakılmaksızın her okulun Anadolu Lisesi yapılması, yetersiz yöneticilerin bu okullarda görevlendirilmesi, özel sınavla öğretmen atanırken sınavın kaldırılarak sınavsız öğretmen atanması, yabancı dil ve yabancı dille okutulan derslere farkı ücret uygulamasının kaldırılması, yönetici rotasyonları, son müdür kıyımı,   fiziki yetersizliklerin (bina, derslik, laboratuar, salon, donanım, eğitim ekipmanları vb.) bulunması gibi sebeplerin bu süreçte mutlaka etkisi olmuştur.

Sonuç olarak diyorum ki, çocuklarımızın ve gençlerimizin kaderi, ülkemizin geleceği için   özellikli okullarımızın eğitimini olumsuz etkileyecek müdahalelerden bir an önce vazgeçelim. Yapılan yanlışları da bir an önce düzeltelim. Atatürk’ün dediği gibi, “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder”.

Dr. Sakin ÖNER

> Eğitim kalitesi sıfırlanan Anadolu liseleri

 

Ortaöğretim Yönetmeliği'nde yapılan son değişiklikle Anadolu Liselerine öğrenci nakillerinde, sınıf kontenjanlarının 30’dan 34’e çıkarılması ve puan şartının kaldırılması, her tür okuldan bu okullara nakil yapılabilmesi Anadolu Liselerine indirilen son darbedir.

Milli Eğitim Bakanlığı son birkaç yılda Meslek Liseleri, İmam-Hatip Liseleri, Fen ve Sosyal Bilimler Liseleri dışındaki bütün düz(genel) Liseleri Anadolu Lisesine dönüştürdü. Açıkçası düz Liseler Anadolu Liselerine değil,  Anadolu Liseleri düz (genel) liselere dönüştürüldü. Ortaöğretim Yönetmeliği'nde yapılan son değişiklikle Anadolu Liselerine öğrenci nakillerinde, sınıf kontenjanlarının 30’dan 34’e çıkarılması ve puan şartının kaldırılması, her tür okuldan bu okullara nakil yapılabilmesi Anadolu Liselerine indirilen son darbedir.  

Gelişmiş Batı ülkelerinde öğrencilerin farklılıklarına, özel ilgi, yetenek ve becerilerine göre çeşitli Liseler açılırken, Türkiye'de tek tip Lise uygulamasına gidilmesi gariptir. Anadolu Liseleri bir ihtiyaçtan doğmuş, misyonu ve vizyonu olan okullardır. Anadolu Liseleri, ülkenin iyi yabancı lisan bilen insan ihtiyacını karşılamak üzere kuruldu. Milli Eğitim Bakanlığı bu amaçla 1955-1956 öğretim yılında 6 Maarif Kolejini (İstanbul-Kadıköy, İzmir-Bornova, Diyarbakır, Konya, Samsun, Eskişehir) öğretime açtı indigenerics.com. Bu okulların adı, 1975 yılında "Anadolu Lisesi"ne dönüştürüldü. Milli Eğitim Bakanlığı, 1976 yılında  Anadolu Lisesi açılmasına hız verdi. l993 yılı sonunda bu okulların sayısı 1993 yılında 193'e, 2003 yılında 500'e, 2011 yılında 1700’e  ulaştı. Bugün Anadolu Liselerinin sayısı 3000’in üzerinde. Fakat Anadolu Liselerinin sayısının artması bu okulların eğitim kalitesini olumlu değil, olumsuz etkiledi.

Maarif Kolejlerinin kurulduğu 1955 yılından  1998'e kadar 43 yıl bu okullar, sınavla İlkokul mezunlarını alıyorlardı. Bu okulların eğitim süresi, 1 yıl Hazırlık sınıfı, 3 yıl Ortaokul ve 3 yıl Lise olmak üzere 7 yıldı. Bu okulları kazanan öğrenciler, haftada Hazırlık Sınıfında 24 saat,  Ortaokulun 6., 7. ve 8. Sınıflarında 7'şer saat,  Lise 9. Sınıfta 10 saat, 10. ve 11. Sınıflarda 4'er saat yabancı dil dersi okuyorlardı. Bir öğretim yılı 36 hafta olduğuna göre, yedi yılda toplam 2268 saat yabancı dil dersi okunuyordu.

28 Şubat 1997'den sonra oluşan siyasi atmosferde  zorunlu eğitim sekiz yıla çıkarılırken  İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları ile birlikte Anadolu Liselerinin  orta kısımları da kapatıldı. 28 Şubat Sürecinde en az İmam-Hatip Liseleri kadar Anadolu Liseleri de zarar gördü. Yabancı dil ders saatlerinin azalması ile  bu okulların yabancı dil öğretmedeki  verimi, birden yüzde 50 düştü. 2004-2005 Öğretim yılında Anadolu Liselerinin Hazırlık Sınıfları kapatılmasıyla ders saatleri bir defa daha azaltıldı. Böylece Anadolu Liselerinde 1998 yılına kadar 2268 saat olan Yabancı Dil dersi, 2010'da 648 saate indirildi. Bu gelişme, ülkenin zeki çocuklarına sahip çıkarak onlara evrensel bir vizyon kazandıran bu okulların  hızlı bir şekilde misyonundan uzaklaşmasına sebep oldu.

Gelişmiş Batı ülkelerinde üstün zekalı öğrenciler için özel eğitim okulları bulunmaktadır. Ülkemizde ise üstün zekalı çocukların eğitimi için kurulmuş eğitim kurumları bulunmamaktadır. Cumhuriyet eğitimi bu açığı kapatmak için, Fen ve Sosyal Bilimler Liseleri ile Anadolu Liselerini kurmuştur. Merkezi sistem sınavlarıyla öğrenci alan bu eğitim kurumları, Anadolu'daki on binlerce zeki çocuğumuzun harcanmasını önlemiştir. Ülkemizde de Batı standartlarında üstün zekalı öğrenciler için okullar açılıncaya kadar,  eğitim sistemimizin oluşturduğu bu okulların eğitim kalitelerinin korunması gerekir. Fakat Milli Eğitim Bakanlığı’nın son yıllardaki uygulamalarına baktığımızda, Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinin eğitim kaliteleri korunurken, tam aksine Anadolu Liselerinin eğitim kalitelerinin  alınan yanlış kararlarla sürekli düşürüldüğünü görüyoruz.

Mesela 4+4+4 eğitim sistemine geçilirken İmam-Hatip Ortaokulları açıldı. Bu sırada Anadolu Liselerinin Ortaokulları da açılabilirdi. Böylece bütün ülkenin geleceği ile ilgili bir eğitim sistemi değişikliği, sadece bir okul türünün yaralarını sarmak için yapılmamış olurdu. Çünkü, her iki okul türünün de orta kısım açma isteği, okutacakları yabancı dili, küçük yaşlarda öğrencilerine daha iyi öğretecekleri düşüncesinden kaynaklanmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığının  Ortaöğretim Yönetmeliği'nde yaptığı   son değişiklikle Anadolu Liselerine öğrenci nakillerinde; sınıf kontenjanlarının –ara sınıflar dahil- 30’dan 34’e çıkarılması ve  puan şartının kaldırılması,   Anadolu Liselerinin eğitim kalitelerinin iyice  sıfırlanmasına yol açtı. Bunun sonucunda eğitim hayatımızın çok yüksek puanlarla öğrenci alan  Anadolu Liselerinin taban puanlarında, 200 puana varan düşüşler yaşanmıştır. Sadece önünde Hazırlık Sınıfı bulunan 10 Anadolu Lisesine (Galatasaray, İstanbul Erkek, Kadıköy Anadolu,  Vefa, Kabataş Erkek, Cağaloğlu, Ankara Atatürk, İzmir Cihat Kora , Balıkesir Sırrı Yırcalı ve Hüseyin Avni Sözen Anadolu  Liseleri)  öğrenci nakillerinde Türkçe ve Yabancı Dil derslerinden seviye sınavı ile öğrenci   nakil yapılabileceği şartı getirildi. Ama bu sınavların ne kadar sağlıklı yürüyeceği de tartışma konusudur. Her yerde ve her konuda her türlü baskının söz konusu olduğu bir ortamda, bu sınavlara müdahale edilemiyeceğini kim garanti edebilir.

Bu arada şu hususu da gözden uzak tutmamak gerekir. Bu okullara  eğitim yılının başlamasından bir hafta sonra yapılan bir yönetmelik değişikliği ile  alınan düşük puanlı öğrencilerin durumu da birçok sorunu beraberinde getirecektir. Bu öğrencilerin çoğunun  akademik başarıları, diğer öğrencilere göre düşük olduğunda, psikolojileri bozulacak ve eğitim hayatları olumsuz etkilenecektir. Diğer öğrenciler tarafından dışlanma gibi durumları da yaşayabileceklerdir. Ayrıca çalışıp çabalayarak hakkıyla bu okullara giren öğrencilerin ve bunları her türlü fedakarlıkla sınavlara hazırlayan ailelerin devlete ve hukuka karşı güvenleri büyük ölçüde kaybolacaktır. Uzun mesleki hayatımız içinde bu tip uygulamaların çok olumsuz örneklerini gördük. 

Ülkemiz gençlerine,  çağdaş dünyanın gençleriyle rekabet edebilecek düzeyde eğitim ve öğretim verme amacı ile  kurulan bu okulların bu duruma düşmesine sebep olan birçok etken var. Akademik başarısına bakılmaksızın her okulun Anadolu Lisesi yapılması, yetersiz yöneticilerin bu okullarda görevlendirilmesi, özel sınavla öğretmen atanırken sınavın kaldırılarak sınavsız öğretmen atanması, yabancı dil ve yabancı dille okutulan derslere farkı ücret uygulamasının kaldırılması, yönetici rotasyonları, son müdür kıyımı,   fiziki yetersizliklerin (bina, derslik, laboratuar, salon, donanım, eğitim ekipmanları vb.) bulunması gibi sebeplerin bu süreçte mutlaka etkisi olmuştur.

Sonuç olarak diyorum ki, çocuklarımızın ve gençlerimizin kaderi, ülkemizin geleceği için   özellikli okullarımızın eğitimini olumsuz etkileyecek müdahalelerden bir an önce vazgeçelim. Yapılan yanlışları da bir an önce düzeltelim. Atatürk’ün dediği gibi, “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder”.

Dr. Sakin ÖNER

Son Güncelleme: Pazar, 28 Eylül 2014 12:05

Gösterim: 9056

Eğitimin son 10 yılı, artıeğitimin tanıklığında yaşandı ve son 10 yıllık eğitim yaşamımız, bu derginin sayfalarına yayıldı. Bir bakıma bu yazıda sözü edilen eğitime dair konular, artıeğitimin eski sayılarında yerini bulmuş olmalı. Eğitim alanında önemli bir yeri olan artıeğitimin 10 yılını kutluyor, yayın yaşamındaki başarılarının devamını diliyorum.

Eğitimin son 10 yılına bakıldığında niceliksel gelişmeler bir yana niteliksel gelişme açısından fazla bir şey değişmediği; buna karşın -diğer alanlarda da olduğu gibi- siyasal iktidarın eğitimi, belirlemeye çalıştığı kendi ideolojik çizgisinde biçimlendirmek için olağanüstü bir çaba gösterdiği; buna karşı olan her engelin etkisizleştirilmesi için bütün imkânların seferber edildiği söylenebilir.

Özellikle son yıllardaki uygulanan eğitim politikaları -MEB’in KHK ile yeniden yapılandırılması, 4+4+4 yasası, dershanelerin kapatılması ve MEB kadrolarının bir kez daha boşaltılması, onlarca kez değişen sınav uygulamaları vb. uygulamalar- bizi bu belirlemeye yöneltiyor. Son 12 yıldır Siyasal İktidarın aynılığına karşın değişen her Bakanla birlikte uygulanan politikaların da değiştiğine tanık olduk.

Bunu doğrulayan örnekleri saydığımızda “eğitim dinamik bir yapıdır değişim onun karakteristik özelliğidir.” dense de bu örnekler, eğitimde tam bir “yapboz” yaşandığının kanıtıdır adeta.

Sözgelimi Sınav sistemleriyle ilgili değişiklikler...

Yükseköğretime geçişte;

•             2003’te üniversiteye girişte katsayı farkı daha da artırılarak 0,3 – 0,8 olarak uygulandı.

•             2009’da Üniversiteye girişte uygulanan ÖSS’nin 1999’dan önceki gibi yeniden iki aşamalı olmasına karar verildi. Yeni sınavların adı Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS), Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) oldu.

•             Mart 2010’da katsayı bu kez, alan dışını seçenler için 0,12 kendi alanlarını seçenler için 0,15 olarak belirlendi. 2010’da sınav bu katsayılarla yapıldı.

•             Kasım 2011’de farklı katsayı uygulaması ikinci kez kaldırıldı ve her aday için 0,12 olarak belirlendi.

Ortaöğretime geçişte;

•             2005’te Liselere giriş sınavı (LGS) yerine Ortaöğretim Kurumları Sınavı (OKS) getirildi. Sayın Bakan Çelik tarafından, 2007’de tek sınav olan OKS kaldırıldı. 6,7,8. Sınıflarda toplam 3 Seviye Belirleme Sınavı (SBS) uygulanmasına karar verildi. Amaç dershaneye olan ihtiyacı azaltmaktı ancak dershane talebi daha da alt sınıflara yayılarak arttı.

•             6, 7 ve 8. sınıfta uygulanan üç SBS’li sistem, daha sonuçları alınamadan 2010’da  dönemin Bakanı Sayın Çubukçu tarafından kaldırıldı. Yeniden tek sınava dönüldü.

•             Sonraki Bakan Sayın Dinçer, SBS’nin kaldırılacağını açıkladı. Onun ardından gelen Sayın  Avcı SBS’yi kaldırdı, sekizinci sınıfta her dönem iki oturumda uygulanan 6 dersten birer merkezi sınav uygulamasını getirdi.

Bunların yanı sıra şu değişiklikleri de saymak gerek:

•             2004’te üç yıl olan lise eğitimi 4 yıla çıkarıldı.  Anadolu Liselerinin hazırlık sınıfları kapatıldı,

•             2010 yılında düz lise olarak bilinen genel liselerin Anadolu lisesine dönüştürülmesine başlandı. Bu uygulama eğitim çevrelerinde liselerin adına Anadolu adının eklenmesi gibi bir tabela değişikliği olarak ifade edildi.

•             2012’de 8 yıllık kesintisiz eğitim 4+4+4 seklinde 12 yıllık zorunlu eğitime dönüştürüldü. Meclis gündemine getirilişinden yasalaşmasına yeteri kadar tartışılamayan bu yasanın; okula başlama yaşı, eğitimin kademelendirilmesi, 8. Yıldan sonra AÖL’ye devam... gibi konularında tartışmalar sürmektedir.

Öğretim programları değiştirildi:

•             2005’te ilköğretimde tüm derslerin öğretim programları değiştirildi ve uygulanmaya başlandı. Daha sonra ortaöğretim kapsamındaki öğretim programları da değiştirildi.

•             Bu programlarla ilgili geliştirme ve değerlendirme çalışmaları tamamlanmadan öğretim programları sil baştan yeniden değiştirilmeye başlanmış, bu değişiklikler henüz tamamlanamamıştır.

Bakanlık kadroları dağıtılmış, dershaneler kapanma noktasına getirilmiştir:

•             Bakanlık teşkilatının KHK ile yapılandırılması ve tüm yönetici kadroların havuza alınmasından kısa bir süre sonra bu kez dershaneleri kapatan yasanın içine eklenen maddelerle Bakanlık kadroları, 1 Mart 2014’te kabul edilen yasa ile bir kez daha boşaltılmıştır.

Dershanelerin kapatılması:

Burada sözü Dershanelerin kapatılmasına getirirken bu konunun neresinden bakarsanız bakın ülkemizin eğitim gerçekleriyle bağdaşmayan bir dayatma olduğu, dönüşümden kastın esasen kapatmaya zorlama hatta kapatma olduğu görülür.

Dershanelerle ilgili olarak özellikle son yıllarda toplumun her kesimine kendimizi anlatmak için her platformda görüşlerimiz yansıtmaya çalıştık:

•             Dershanelerin eğitim sistemi içinde edindikleri yer, kendilerine duyulan talebin devam ettiği ve edeceği, eğitim uygulamalarında edindikleri birikim ve deneyimleri,  verdikleri hizmetin eğitim öğretim hizmeti olması, öğrencilere ve ailelere sağladığı fırsat ve olanaklar, sağladıkları ekonomik değer ve istihdam olanakları... önemsenmesi; sistem içinde nasıl daha etkili olabileceklerinin iyi değerlendirilmesi gerektiğini söyledik.

•             Dershanelere olan ihtiyacı gidermeye yönelik düzenlemeler yapılmadan dershaneleri sistem dışına çıkarmaya dayanan düzenlemelerin hem hak kayıplarına, hem kargaşaya yol açacağını anlattık.

•             Dershanelerin şu ya da bu biçimde dönüştürülmesinin eğitimimizin sorunlarına çözüm getirmeyeceğini, nitelikli eğitime eşitlikçi biçimde erişimde bir katkı sağlamayacağını, dershanelerin ülke eğitiminde, ekonomisinde, sosyal yaşamında oluşturduğu birikimin, yabana atılamayacağını... söyledik. Sesimiz duyulmadı...

Bize göre son 10 yılın en önemli eğitim olayı 4+4+4 ten sonra dershaneleri kapatan, MEB kadrolarını ikinci kez boşaltan 6528 sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapan Kanun”dur.

Bu Yasa,  14 Mart 2014 tarih ve 28941 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Dershane tanımını 5580 sayılı Yasadan çıkaran ve dershanelerin 1 Eylül 2015’ten itibaren kapanmalarını hükme bağlayan bu Yasa, kamuoyuna yansıtıldığı gibi bir dönüşüm yasası olmayıp, dershaneleri kapanmayla karşı karşıya bırakmıştır.

Eğitimin dershanelerden kaynaklı olduğu iddia edilen sorunlarına hiçbir çözüm getiremeyeceği açık olan bu Yasanın Meclise gönderilmesi öncesinde, konunun taraflarının memnun olacağı bir düzenleme içereceği basta Sayın Bakan olmak üzere en yetkili ağızlarca dile getirilmesine karşın böyle olmamış, gerek özel dershane kurucu ve çalışanları gerek bu kurumlardan hizmet alanlar şimdiden önemli kayıplara uğramışlardır…

Bu yasa;

•             Dönüşüm imkânı olmayan dershane kurucularının önemli maddi kayıplar yaşamasına,

•             Pek çok kurucunun varlıklarını sürdürmek için adeta dönüşüme zorlanmasına ve geleceği belirsiz riskler almalarına,

•             Yıllarını eğitime hizmette geçirmiş, geleceğini bu alanda planlamış dershane kurucusu, yöneticisi, öğretmeni ve çalışanının temel insan haklarından, vatandaşlık haklarından yoksun kalmalarına,

•             Hayata hazırlanan öğrencilerimizin eğitim haklarının elinden alınmasına,

•             Çocuklarına iyi bir gelecek sunmak isteyen ebeveynleri başka arayışlara sevk ederek maddi, manevi kayıplar yaşamalarına yol açacak;  kısacası bu yasa, toplumun her kesiminde önemli zararlar yaşanmasına neden olacaktır.

Bugün artık açıkça görülüyor/söyleniyor ki dershanelerin kapatılması konusu;  “eğitim sorunlarına çözüm bulmak”, “kolundaki bileziği satmak zorunda kalmaktan” ayrı bir noktaya, tamamen siyasal bir tercihle iktidar paylaşımının bir aracı haline gelmiştir.

Yıllardır eğitimin sorunlarının nedeniymiş gibi gösterilerek “günah keçisi” yapılan dershaneler, bu gün de siyasal iktidarın elinde  “günah keçisi” olmaktan öte topyekûn düşman ilan edilmiş, öğrencilerin dershanelere kayıt yaptırmamaları istenmiş, kara propagandalarla dershanelerin tahsilât yapmaları engellenmiştir.

Öyle ki özel okulları teşvik ve özel okullara dönüşüm olarak yola çıkılan bu sözde düzenlemenin bu gün geldiği nokta, özel okullardan devlet okullarına geçiş kolaylaştırılarak özel okulların boşaltılmasına kadar yönelmiştir.

Bu, sözde dönüşüm sürecinde uğradığımız haksızlıklar ve dayatılan hukuksuzluk karşısında verilen hukuk mücadelesi de yeni bir boyut kazanmış,  Ana Muhalefet Partisinin başvurusuyla Yasanın bazı maddelerinin yürütmesinin durdurulması ve iptali konusu, Anayasa Mahkemesinin gündemine girmiştir.

AYM’ye taşınan bu Yasanın sadece özel dershaneleri doğrudan ilgilendiren maddelerine ilişkin itirazlar, Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine onlarca kez aykırılık ya da ihlali içermektedir.

Anayasal düzene, evrensel hukuk kurallarına aykırı bulduğumuz kabul edilemez haksızlıklar karşısında duyarlı kamuoyunun, üyelerimizin, dershane kurucularımızın, hukuksal ve siyasal kurumların desteğiyle adaletin yerini bulacağına inanıyoruz. 

ARTI EĞİTİM'İN 10. YILI KUTLU OLSUN!..

‘Artı Eğitim’ 10 yıldır eğitimimizin her kademede, her türde sorunlarına duyarlılıkla yaklaşmış, eğitim dünyamıza ışık tutacak pek çok konuya değinmiş, gerek ülkemizde özel dershanecilik konularına ve sorunlarına yer vermesi gerekse özel dershanelerinin çatı örgütü ÖZ-DE-BİR’in görüşlerine sayfalarını açmasıyla ve de uzun soluklu bir yayın olarak ayrı bir öneme sahiptir; bu alanda önemli bir boşluğu doldurmaya devam etmelidir Artı Eğitim.

Yayın hayatına başladığı ilk sayılardan bu yana izlediğimiz Artı Eğitim’in 10. Yılını, dergi yönetimini ve çalışanlarını kutlar,  nice yeni sayılarıyla sürekli bir yayın yaşamı dilerim.

Faruk KÖPRÜLÜ

ÖZ-DE-BİR

Özel Dershaneler ve Özel Öğretim Kurumları Birliği Derneği

Yönetim Kurulu Başkanı

> Eğitimde yapa boza yapa boza...

Eğitimin son 10 yılı, artıeğitimin tanıklığında yaşandı ve son 10 yıllık eğitim yaşamımız, bu derginin sayfalarına yayıldı. Bir bakıma bu yazıda sözü edilen eğitime dair konular, artıeğitimin eski sayılarında yerini bulmuş olmalı. Eğitim alanında önemli bir yeri olan artıeğitimin 10 yılını kutluyor, yayın yaşamındaki başarılarının devamını diliyorum.

Eğitimin son 10 yılına bakıldığında niceliksel gelişmeler bir yana niteliksel gelişme açısından fazla bir şey değişmediği; buna karşın -diğer alanlarda da olduğu gibi- siyasal iktidarın eğitimi, belirlemeye çalıştığı kendi ideolojik çizgisinde biçimlendirmek için olağanüstü bir çaba gösterdiği; buna karşı olan her engelin etkisizleştirilmesi için bütün imkânların seferber edildiği söylenebilir.

Özellikle son yıllardaki uygulanan eğitim politikaları -MEB’in KHK ile yeniden yapılandırılması, 4+4+4 yasası, dershanelerin kapatılması ve MEB kadrolarının bir kez daha boşaltılması, onlarca kez değişen sınav uygulamaları vb. uygulamalar- bizi bu belirlemeye yöneltiyor. Son 12 yıldır Siyasal İktidarın aynılığına karşın değişen her Bakanla birlikte uygulanan politikaların da değiştiğine tanık olduk.

Bunu doğrulayan örnekleri saydığımızda “eğitim dinamik bir yapıdır değişim onun karakteristik özelliğidir.” dense de bu örnekler, eğitimde tam bir “yapboz” yaşandığının kanıtıdır adeta.

Sözgelimi Sınav sistemleriyle ilgili değişiklikler...

Yükseköğretime geçişte;

•             2003’te üniversiteye girişte katsayı farkı daha da artırılarak 0,3 – 0,8 olarak uygulandı.

•             2009’da Üniversiteye girişte uygulanan ÖSS’nin 1999’dan önceki gibi yeniden iki aşamalı olmasına karar verildi. Yeni sınavların adı Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS), Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) oldu.

•             Mart 2010’da katsayı bu kez, alan dışını seçenler için 0,12 kendi alanlarını seçenler için 0,15 olarak belirlendi. 2010’da sınav bu katsayılarla yapıldı.

•             Kasım 2011’de farklı katsayı uygulaması ikinci kez kaldırıldı ve her aday için 0,12 olarak belirlendi.

Ortaöğretime geçişte;

•             2005’te Liselere giriş sınavı (LGS) yerine Ortaöğretim Kurumları Sınavı (OKS) getirildi. Sayın Bakan Çelik tarafından, 2007’de tek sınav olan OKS kaldırıldı. 6,7,8. Sınıflarda toplam 3 Seviye Belirleme Sınavı (SBS) uygulanmasına karar verildi. Amaç dershaneye olan ihtiyacı azaltmaktı ancak dershane talebi daha da alt sınıflara yayılarak arttı.

•             6, 7 ve 8. sınıfta uygulanan üç SBS’li sistem, daha sonuçları alınamadan 2010’da  dönemin Bakanı Sayın Çubukçu tarafından kaldırıldı. Yeniden tek sınava dönüldü.

•             Sonraki Bakan Sayın Dinçer, SBS’nin kaldırılacağını açıkladı. Onun ardından gelen Sayın  Avcı SBS’yi kaldırdı, sekizinci sınıfta her dönem iki oturumda uygulanan 6 dersten birer merkezi sınav uygulamasını getirdi.

Bunların yanı sıra şu değişiklikleri de saymak gerek:

•             2004’te üç yıl olan lise eğitimi 4 yıla çıkarıldı.  Anadolu Liselerinin hazırlık sınıfları kapatıldı,

•             2010 yılında düz lise olarak bilinen genel liselerin Anadolu lisesine dönüştürülmesine başlandı. Bu uygulama eğitim çevrelerinde liselerin adına Anadolu adının eklenmesi gibi bir tabela değişikliği olarak ifade edildi.

•             2012’de 8 yıllık kesintisiz eğitim 4+4+4 seklinde 12 yıllık zorunlu eğitime dönüştürüldü. Meclis gündemine getirilişinden yasalaşmasına yeteri kadar tartışılamayan bu yasanın; okula başlama yaşı, eğitimin kademelendirilmesi, 8. Yıldan sonra AÖL’ye devam... gibi konularında tartışmalar sürmektedir.

Öğretim programları değiştirildi:

•             2005’te ilköğretimde tüm derslerin öğretim programları değiştirildi ve uygulanmaya başlandı. Daha sonra ortaöğretim kapsamındaki öğretim programları da değiştirildi.

•             Bu programlarla ilgili geliştirme ve değerlendirme çalışmaları tamamlanmadan öğretim programları sil baştan yeniden değiştirilmeye başlanmış, bu değişiklikler henüz tamamlanamamıştır.

Bakanlık kadroları dağıtılmış, dershaneler kapanma noktasına getirilmiştir:

•             Bakanlık teşkilatının KHK ile yapılandırılması ve tüm yönetici kadroların havuza alınmasından kısa bir süre sonra bu kez dershaneleri kapatan yasanın içine eklenen maddelerle Bakanlık kadroları, 1 Mart 2014’te kabul edilen yasa ile bir kez daha boşaltılmıştır.

Dershanelerin kapatılması:

Burada sözü Dershanelerin kapatılmasına getirirken bu konunun neresinden bakarsanız bakın ülkemizin eğitim gerçekleriyle bağdaşmayan bir dayatma olduğu, dönüşümden kastın esasen kapatmaya zorlama hatta kapatma olduğu görülür.

Dershanelerle ilgili olarak özellikle son yıllarda toplumun her kesimine kendimizi anlatmak için her platformda görüşlerimiz yansıtmaya çalıştık:

•             Dershanelerin eğitim sistemi içinde edindikleri yer, kendilerine duyulan talebin devam ettiği ve edeceği, eğitim uygulamalarında edindikleri birikim ve deneyimleri,  verdikleri hizmetin eğitim öğretim hizmeti olması, öğrencilere ve ailelere sağladığı fırsat ve olanaklar, sağladıkları ekonomik değer ve istihdam olanakları... önemsenmesi; sistem içinde nasıl daha etkili olabileceklerinin iyi değerlendirilmesi gerektiğini söyledik.

•             Dershanelere olan ihtiyacı gidermeye yönelik düzenlemeler yapılmadan dershaneleri sistem dışına çıkarmaya dayanan düzenlemelerin hem hak kayıplarına, hem kargaşaya yol açacağını anlattık.

•             Dershanelerin şu ya da bu biçimde dönüştürülmesinin eğitimimizin sorunlarına çözüm getirmeyeceğini, nitelikli eğitime eşitlikçi biçimde erişimde bir katkı sağlamayacağını, dershanelerin ülke eğitiminde, ekonomisinde, sosyal yaşamında oluşturduğu birikimin, yabana atılamayacağını... söyledik. Sesimiz duyulmadı...

Bize göre son 10 yılın en önemli eğitim olayı 4+4+4 ten sonra dershaneleri kapatan, MEB kadrolarını ikinci kez boşaltan 6528 sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapan Kanun”dur.

Bu Yasa,  14 Mart 2014 tarih ve 28941 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Dershane tanımını 5580 sayılı Yasadan çıkaran ve dershanelerin 1 Eylül 2015’ten itibaren kapanmalarını hükme bağlayan bu Yasa, kamuoyuna yansıtıldığı gibi bir dönüşüm yasası olmayıp, dershaneleri kapanmayla karşı karşıya bırakmıştır.

Eğitimin dershanelerden kaynaklı olduğu iddia edilen sorunlarına hiçbir çözüm getiremeyeceği açık olan bu Yasanın Meclise gönderilmesi öncesinde, konunun taraflarının memnun olacağı bir düzenleme içereceği basta Sayın Bakan olmak üzere en yetkili ağızlarca dile getirilmesine karşın böyle olmamış, gerek özel dershane kurucu ve çalışanları gerek bu kurumlardan hizmet alanlar şimdiden önemli kayıplara uğramışlardır…

Bu yasa;

•             Dönüşüm imkânı olmayan dershane kurucularının önemli maddi kayıplar yaşamasına,

•             Pek çok kurucunun varlıklarını sürdürmek için adeta dönüşüme zorlanmasına ve geleceği belirsiz riskler almalarına,

•             Yıllarını eğitime hizmette geçirmiş, geleceğini bu alanda planlamış dershane kurucusu, yöneticisi, öğretmeni ve çalışanının temel insan haklarından, vatandaşlık haklarından yoksun kalmalarına,

•             Hayata hazırlanan öğrencilerimizin eğitim haklarının elinden alınmasına,

•             Çocuklarına iyi bir gelecek sunmak isteyen ebeveynleri başka arayışlara sevk ederek maddi, manevi kayıplar yaşamalarına yol açacak;  kısacası bu yasa, toplumun her kesiminde önemli zararlar yaşanmasına neden olacaktır.

Bugün artık açıkça görülüyor/söyleniyor ki dershanelerin kapatılması konusu;  “eğitim sorunlarına çözüm bulmak”, “kolundaki bileziği satmak zorunda kalmaktan” ayrı bir noktaya, tamamen siyasal bir tercihle iktidar paylaşımının bir aracı haline gelmiştir.

Yıllardır eğitimin sorunlarının nedeniymiş gibi gösterilerek “günah keçisi” yapılan dershaneler, bu gün de siyasal iktidarın elinde  “günah keçisi” olmaktan öte topyekûn düşman ilan edilmiş, öğrencilerin dershanelere kayıt yaptırmamaları istenmiş, kara propagandalarla dershanelerin tahsilât yapmaları engellenmiştir.

Öyle ki özel okulları teşvik ve özel okullara dönüşüm olarak yola çıkılan bu sözde düzenlemenin bu gün geldiği nokta, özel okullardan devlet okullarına geçiş kolaylaştırılarak özel okulların boşaltılmasına kadar yönelmiştir.

Bu, sözde dönüşüm sürecinde uğradığımız haksızlıklar ve dayatılan hukuksuzluk karşısında verilen hukuk mücadelesi de yeni bir boyut kazanmış,  Ana Muhalefet Partisinin başvurusuyla Yasanın bazı maddelerinin yürütmesinin durdurulması ve iptali konusu, Anayasa Mahkemesinin gündemine girmiştir.

AYM’ye taşınan bu Yasanın sadece özel dershaneleri doğrudan ilgilendiren maddelerine ilişkin itirazlar, Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine onlarca kez aykırılık ya da ihlali içermektedir.

Anayasal düzene, evrensel hukuk kurallarına aykırı bulduğumuz kabul edilemez haksızlıklar karşısında duyarlı kamuoyunun, üyelerimizin, dershane kurucularımızın, hukuksal ve siyasal kurumların desteğiyle adaletin yerini bulacağına inanıyoruz. 

ARTI EĞİTİM'İN 10. YILI KUTLU OLSUN!..

‘Artı Eğitim’ 10 yıldır eğitimimizin her kademede, her türde sorunlarına duyarlılıkla yaklaşmış, eğitim dünyamıza ışık tutacak pek çok konuya değinmiş, gerek ülkemizde özel dershanecilik konularına ve sorunlarına yer vermesi gerekse özel dershanelerinin çatı örgütü ÖZ-DE-BİR’in görüşlerine sayfalarını açmasıyla ve de uzun soluklu bir yayın olarak ayrı bir öneme sahiptir; bu alanda önemli bir boşluğu doldurmaya devam etmelidir Artı Eğitim.

Yayın hayatına başladığı ilk sayılardan bu yana izlediğimiz Artı Eğitim’in 10. Yılını, dergi yönetimini ve çalışanlarını kutlar,  nice yeni sayılarıyla sürekli bir yayın yaşamı dilerim.

Faruk KÖPRÜLÜ

ÖZ-DE-BİR

Özel Dershaneler ve Özel Öğretim Kurumları Birliği Derneği

Yönetim Kurulu Başkanı

Son Güncelleme: Çarşamba, 11 Haziran 2014 08:20

Gösterim: 2435

Okan Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Bekir Okan, Türkiye’de eğitimin kalitesinin, son 10 yılda rekabet eden vakıf üniversitelerinin sayısının artmasıyla daha da güçlendiğini belirtti.

Okan Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Bekir Okan'ın yazısı;

Okan Üniversitesi olarak bu yıl 15. yılımızı 15 bin öğrencimizle kutlamanın gururunu yaşıyoruz. Ayrıca 2014-2015 Akademik Yılı’nda eğitime başlayacak olan Tıp ve Diş Hekimliği Fakültelerimiz ile sağlık alanında da ülkemizin iş gücü ihtiyacını karşılamaya başlayacağız. 1999 yılında kurulan üniversitemiz 2003 yılında 85 öğrencisiyle eğitim öğretime başladığında eğitim sektörünün her yıl katlanarak büyüyeceğini tahmin etmiştik. Son 10 yılda onlarca devlet ve vakıf üniversitesinin açılmasıyla üniversiteler arasındaki rekabet de arttı. Vakıf üniversiteleri farklılıkları ve öğrencilerine sundukları imkanlarla ön plana çıktı. Bu açıdan Okan Üniversitesi olarak Türk eğitim sektöründe ilklerin öncüsü olduk. Sektörlerin ihtiyaçlarını dikkate alarak açtığımız programlarla kısa sürede öğrencilerin ilk sıralarda tercih ettiği üniversiteler arasına girdik. Ulusal ve uluslararası AR-GE projelerimizle ve teknolojik altyapı imkanlarımızla öğrencilerimize dünya standartlarında bir altyapı sunduk. Bunların meyvesini de almaya başladık. Türkiye’nin ilk sürücüsüz aracı OKANOM’u geliştirdik. İngilizce’nin yanında Çince, Rusça ve Arapça gibi gelişen coğrafyaların dillerini de öğrencilerimize öğretiyoruz. Türkiye’de ilk kez başlattığımız Girişimcilik Dersi ile iş dünyasının önde gelen isimlerini öğrencilerimizle buluşturuyoruz. Happy Life ile Kariyer ve Yaşam Dersi ile de öğrencilerimizin sosyal ve kültürel alanda da kendilerini geliştirmelerine imkan sağlıyoruz. Öğrencilerimiz donanımlı bir şekilde yetişerek iş yaşamına bir adım önde başlıyor. Eğitim atılımlarımız ve başarılarımız sayesinde bu kadar kısa bir süre içinde 85 öğrenciden 15 bin öğrenciye ulaştık. 2023 yılında 25 bin öğrenciye ulaşmayı hedefliyoruz.

Türkiye’de eğitimin kalitesi, son 10 yılda rekabet eden vakıf üniversitelerinin sayısının artmasıyla daha da güçlendi. Devlet üniversiteleri de bu rekabet ortamında kendilerini geliştirme ihtiyacı hissederek yeni atılımlar gerçekleştirdi. Bu da ülkemizdeki eğitim düzeyini üst sıralara çıkardı. Türkiye’deki öğrenciler 10 yıl önce yurtdışında okuma hayalleri kurarken artık yurtdışından yabancı öğrencilerin geldiği üniversitelerimiz var. Okan Üniversitesi’nde lisans eğitimi alan onlarca yabancı öğrencimiz buna bir örnek.

Türkiye’nin önemli bir hedefi var. Dünya ekonomisinde ilk 10 ülke arasına girme hedefimizi gerçekleştirebilmek için katma değeri yüksek çalışmalar yürütmeliyiz. Üniversitelerimizde AR-GE bölümleri oluşturmalı ve patent alarak çalışmaları ticarileştirmeliyiz. Okan Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı’nın yanı sıra TOBB Türkiye Yükseköğrenim Meclisi Başkanlığı görevimi de sürdürüyorum. 2023 hedeflerimiz arasında, dünyanın ilk 500 üniversitesi arasında 2’si vakıf üniversitesi olmak üzere 10 Türk üniversitesinin yer alması, İnsani Kalkınmışlık İndeksi’nde ilk 20’ye girmek, en az 40 ülkeden 100 bin yabancı öğrenci çekmek var. İlk 500 üniversite arasına 10 Türk üniversitesini sokabilirseniz zaten İnsani Kalkınmışlık İndeksi’nde üst sıralara çıkarsınız. 40 ülkeden 100 bin yabancı öğrenciyi ülkemize çekme hedefi de diğer hedeflerimizin getireceği sonuçlardan biri. Şu an Türkiye’de 26 bin yabancı öğrenci eğitim görüyor. Bu rakamı 100 bine çıkarmak çok zor değil. 

Yabancı öğrenciler, geçtiğimiz yıllara oranla her yıl daha fazla Türk üniversitelerine ilgi gösteriyor. Bu sayede vakıf üniversiteleri ülkeye döviz girişini de sağlıyor, ekonomiye katkıda bulunuyor. Devletin de desteğiyle, teşvikler ve yardımlarla bu etkiyi maksimum kullanabiliriz. En önemli sorunlardan biri de finansman. Yükseköğrenimin finansmanında dünyada uygulanan sistemlerin değerlendirilip öğrenciler için kullandırılması amacıyla krediler ya da benzer uygulamalar geliştirilmeli. Girişimci, 2 lisan bilen, sadece derslere odaklı değil, sosyal ve kültürel olarak gelişmiş, kaliteli, rekabet edebilen öğrenciler yetiştirmek için devletimizin de vakıf üniversitelerine uygulamalar ve teşvik konusunda destek olmasını istiyoruz.

Uluslararasılaşma ve öğrenci çekme konularında TOBB’un çabaları var. Küresel eğilimler itibariyle nüfustaki yükseköğretim mezunu oranını artırmak rekabet açısından çok önemli. Bize düşen, bu sayıları 2023’e kadar nitelikli mezun öğrenci profiline dönüştürmek. Çünkü bu şekilde ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunabiliriz. Eğitim sayesinde, bir ülkenin geleceğine etki edecek sağlam temeller atarsınız. Küresel rekabet ortamında “ben de varım” diyebilmek için nitelikli insanlar yetiştirmeliyiz. Bu şekilde yeni yatırımların, projelerin, buluşların önünü açarsınız ve devamında istihdam yaratırsınız. Bu nedenle nitelikli eleman yetiştirerek bir ülkenin ekonomisini geliştirir ve güçlendirirsiniz.

> Türkiye’de eğitimin kalitesi son 10 yılda güçlendi

Okan Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Bekir Okan, Türkiye’de eğitimin kalitesinin, son 10 yılda rekabet eden vakıf üniversitelerinin sayısının artmasıyla daha da güçlendiğini belirtti.

Okan Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Bekir Okan'ın yazısı;

Okan Üniversitesi olarak bu yıl 15. yılımızı 15 bin öğrencimizle kutlamanın gururunu yaşıyoruz. Ayrıca 2014-2015 Akademik Yılı’nda eğitime başlayacak olan Tıp ve Diş Hekimliği Fakültelerimiz ile sağlık alanında da ülkemizin iş gücü ihtiyacını karşılamaya başlayacağız. 1999 yılında kurulan üniversitemiz 2003 yılında 85 öğrencisiyle eğitim öğretime başladığında eğitim sektörünün her yıl katlanarak büyüyeceğini tahmin etmiştik. Son 10 yılda onlarca devlet ve vakıf üniversitesinin açılmasıyla üniversiteler arasındaki rekabet de arttı. Vakıf üniversiteleri farklılıkları ve öğrencilerine sundukları imkanlarla ön plana çıktı. Bu açıdan Okan Üniversitesi olarak Türk eğitim sektöründe ilklerin öncüsü olduk. Sektörlerin ihtiyaçlarını dikkate alarak açtığımız programlarla kısa sürede öğrencilerin ilk sıralarda tercih ettiği üniversiteler arasına girdik. Ulusal ve uluslararası AR-GE projelerimizle ve teknolojik altyapı imkanlarımızla öğrencilerimize dünya standartlarında bir altyapı sunduk. Bunların meyvesini de almaya başladık. Türkiye’nin ilk sürücüsüz aracı OKANOM’u geliştirdik. İngilizce’nin yanında Çince, Rusça ve Arapça gibi gelişen coğrafyaların dillerini de öğrencilerimize öğretiyoruz. Türkiye’de ilk kez başlattığımız Girişimcilik Dersi ile iş dünyasının önde gelen isimlerini öğrencilerimizle buluşturuyoruz. Happy Life ile Kariyer ve Yaşam Dersi ile de öğrencilerimizin sosyal ve kültürel alanda da kendilerini geliştirmelerine imkan sağlıyoruz. Öğrencilerimiz donanımlı bir şekilde yetişerek iş yaşamına bir adım önde başlıyor. Eğitim atılımlarımız ve başarılarımız sayesinde bu kadar kısa bir süre içinde 85 öğrenciden 15 bin öğrenciye ulaştık. 2023 yılında 25 bin öğrenciye ulaşmayı hedefliyoruz.

Türkiye’de eğitimin kalitesi, son 10 yılda rekabet eden vakıf üniversitelerinin sayısının artmasıyla daha da güçlendi. Devlet üniversiteleri de bu rekabet ortamında kendilerini geliştirme ihtiyacı hissederek yeni atılımlar gerçekleştirdi. Bu da ülkemizdeki eğitim düzeyini üst sıralara çıkardı. Türkiye’deki öğrenciler 10 yıl önce yurtdışında okuma hayalleri kurarken artık yurtdışından yabancı öğrencilerin geldiği üniversitelerimiz var. Okan Üniversitesi’nde lisans eğitimi alan onlarca yabancı öğrencimiz buna bir örnek.

Türkiye’nin önemli bir hedefi var. Dünya ekonomisinde ilk 10 ülke arasına girme hedefimizi gerçekleştirebilmek için katma değeri yüksek çalışmalar yürütmeliyiz. Üniversitelerimizde AR-GE bölümleri oluşturmalı ve patent alarak çalışmaları ticarileştirmeliyiz. Okan Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı’nın yanı sıra TOBB Türkiye Yükseköğrenim Meclisi Başkanlığı görevimi de sürdürüyorum. 2023 hedeflerimiz arasında, dünyanın ilk 500 üniversitesi arasında 2’si vakıf üniversitesi olmak üzere 10 Türk üniversitesinin yer alması, İnsani Kalkınmışlık İndeksi’nde ilk 20’ye girmek, en az 40 ülkeden 100 bin yabancı öğrenci çekmek var. İlk 500 üniversite arasına 10 Türk üniversitesini sokabilirseniz zaten İnsani Kalkınmışlık İndeksi’nde üst sıralara çıkarsınız. 40 ülkeden 100 bin yabancı öğrenciyi ülkemize çekme hedefi de diğer hedeflerimizin getireceği sonuçlardan biri. Şu an Türkiye’de 26 bin yabancı öğrenci eğitim görüyor. Bu rakamı 100 bine çıkarmak çok zor değil. 

Yabancı öğrenciler, geçtiğimiz yıllara oranla her yıl daha fazla Türk üniversitelerine ilgi gösteriyor. Bu sayede vakıf üniversiteleri ülkeye döviz girişini de sağlıyor, ekonomiye katkıda bulunuyor. Devletin de desteğiyle, teşvikler ve yardımlarla bu etkiyi maksimum kullanabiliriz. En önemli sorunlardan biri de finansman. Yükseköğrenimin finansmanında dünyada uygulanan sistemlerin değerlendirilip öğrenciler için kullandırılması amacıyla krediler ya da benzer uygulamalar geliştirilmeli. Girişimci, 2 lisan bilen, sadece derslere odaklı değil, sosyal ve kültürel olarak gelişmiş, kaliteli, rekabet edebilen öğrenciler yetiştirmek için devletimizin de vakıf üniversitelerine uygulamalar ve teşvik konusunda destek olmasını istiyoruz.

Uluslararasılaşma ve öğrenci çekme konularında TOBB’un çabaları var. Küresel eğilimler itibariyle nüfustaki yükseköğretim mezunu oranını artırmak rekabet açısından çok önemli. Bize düşen, bu sayıları 2023’e kadar nitelikli mezun öğrenci profiline dönüştürmek. Çünkü bu şekilde ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunabiliriz. Eğitim sayesinde, bir ülkenin geleceğine etki edecek sağlam temeller atarsınız. Küresel rekabet ortamında “ben de varım” diyebilmek için nitelikli insanlar yetiştirmeliyiz. Bu şekilde yeni yatırımların, projelerin, buluşların önünü açarsınız ve devamında istihdam yaratırsınız. Bu nedenle nitelikli eleman yetiştirerek bir ülkenin ekonomisini geliştirir ve güçlendirirsiniz.

Son Güncelleme: Pazartesi, 16 Haziran 2014 10:37

Gösterim: 2756

Büyük sınava artık sayılı günler kaldı. Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) bu hafta sonu başlıyor. LYS’ler 5 ayrı oturumda 2 hafta sonunda gerçekleştirilecek. Peki LYS’ye sayılı günler kala adaylar ne yapmalı, nelerden kaçınmalı ve sınava nasıl motive olmalı? İşte Rehberlik Uzmanı Murat Aydın’ın yazısı;

2014 LYS’ye DOĞRU

Sorular:

1) Sınava hazırlanan öğrenciler, sınavın yaklaştığı dönemlerde hangi cümleyi daha çok söylerler?

A) ‘’Zaman çok daraldı, sınava ne kaldı şurada?’’

B) ‘’Eksik olan konularım var, acaba hallolur mu?’’

C) ‘’Hedeflediğim puanın çok gerisindeyim, denemelerde bile o puanı hiç alamadım.’’

D) ‘’Geçmişte çalışmadığım günlerime yanıyorum şimdi.’’

E) ‘’Zaman makinesi olsa da geçmişe dönebilsem.’’

Merak etmeyin sevgili arkadaşlar, ben de size sınav yapacak değilim, sadece düşüncelerinize tercüman olmak istedim. Evet bu cümlelerden en az birini ya da bir kaçını söyleyenler vardır. Amacım sihirli değnekle bir şeyleri değiştirmek ya da sınav öncesi başarma ve kazanma vaatlerinde bulunmak değil; bu sadece bir durum tespitidir.

Şu an içinde bulunduğumuz zaman, sınava hazırlananlar için hatırı sayılır bir zaman aslında. Kalan süre her ne kadar az gibi görünse de bu süre içerisinde önemli şeyler yapılabilir.

Sevgili arkadaşlar öncelikli olarak sınava az bir süre kala ne yapacağımızı konuşalım;

- ‘’Son günlerde nasıl bir çalışma yapmalıyız?’’

- ‘’Kalan zamanı en verimli biçimde nasıl değerlendirmeliyiz?’’

- ‘’Puanımızı nasıl arttırabiliriz?’’

Sorularına cevap verelim istiyorum.

Uzun bir maratonun son virajında bulunmaktayız. Çok yorulduk, terledik ama son tura geldik; ama yapacağımız son hamle sıralamamızı değiştirecek. Bu işi yapacağız, yapmamız lazım.

Her öğrenci iyi puan almak ister. İyi puan alınca iyi okula girersin, iyi okula girersen de iyi bir hayata sahip olursun inancı vardır toplumumuzda. Aile içi konuşmaların özet cümlesi de bu yöndedir. Öğrenciye verilen tavsiyelerde bu cümleler çok kullanılır. Türkiye’ de sınavlara aile boyu hazırlanılır. Anne babanın sınava hazırlanan çocuğundan daha çok heyecanlandığı, sırf o ortamı teneffüs etmek için anne babanın da çocuğuyla beraber sınava bile girdiği başka kaç ülke vardır?

Neden böyleyiz? Çünkü biz sınavlara hazırlanırsak adam gibi hazırlanırız.

Başarının Kapısını Açacak 4 Anahtar

1. Bilgi

2. Yorum

3. Hız

4. Dikkat

Bilgi birikimi ve yorumlama gücü  iyi olan bir öğrenci zamanını doğru kullanmada sıkıntı yaşıyorsa sınavda başarılı olamayacaktır. Ya da dikkat düzeyi yüksek olan ve zamanını iyi kullanabilen bir öğrenci konu hakimiyetine sahip değilse yine aynı sıkıntıyı yaşayacaktır. Dolayısıyla bu maddelerin her biri diğerine bağlıdır. Biri, diğeri olmayınca eksiktir. Bilgi, yorum, dikkat ve hızı geliştirme adına bu son günlerin önemi vardır. Yapacağınız pratikler bu konuda sıkıntısı olanlara fayda sağlayacaktır.

Ülkemizde sınavlara hazırlık dönemi genelde 10 ayı kapsar. Eylül ayında eğitim-öğretim dönemiyle beraber çalışmaya başlarız, Haziranda ayında da sınava gireriz.

10 aylık bir çalışma döneminin son turuna girmiş bulunmaktayız.

Kalan günleri nasıl değerlendirelim?

- Son günlerde gözlerinizle hızlı tekrarlar yapın, önceki aylarda çalışmış olduğunuz konularla ilgili testler çözüp, ne durumda olduğunuz görün.

- Bol deneme sınavı çözün, deneme sınavlarıyla pratik yapmış ve eksikleriniz varsa tespit etmiş olacaksınız.

- Deneme sınavlarında yapılan yanlışlara göre çalışmalarınızı yönlendirin, yani daha çok hangi konularda ve hangi soru tarzlarında yanlış yapıyorsanız ona göre çalışın. Bu dönemde nokta atışı yapmanız lazım. Çalışmalarınız eksiklerinize göre olmalıdır.

- Denemelerdeki sınav stratejinizi iyice netleştirin, sınava hangi testten başlıyorsunuz, hangi testi ortalama ne kadar sürede bitiriyorsunuz, bu durumun netleşmesi gerekmektedir.

- Geçmiş yılların sınav sorularını çözün. Önceki yıllarda sorulmuş sorular, bu yıl çıkacak soruların habercisidir. Hangi konulardan ne tip sorular sorulduğunu bilmeniz size fayda sağlayacaktır.

- Küçük kağıtlara notlar almayı alışkanlık haline getirin. Eğer böyle bir alışkanlığınız varsa o notlar sık sık gözden geçirin.

- Farklı kaynaklardan bol soru çözerek farklı soru tiplerini görmeye çalışın.

- Beslenmenize ve uyku düzeninize önem verin.

- İşe olumlu bakın, olumlu düşünün ( olumsuz fikre kapılmayın, kendinize güveniniz tam olsun ).

- Son dönemin kritik önemi vardır. Bu zamana kadar ki çalışmalarınız ne olursa olsun bu son hamle çok önemlidir. Son adımınızı istekle ve var gücünüzle atın.

- Son günlerde çalışma temponuzu düşürmemek için zamanınızı verimli kullanın; çünkü LYS2 ve LYS3’e daha 10 günlük süre var.

Test Ve Deneme Çözerken Yaptığımız Hatalar Ve Çözüm Önerileri:

Sınav Konuşmaları:

- Sınavda yapamadığım soruları, evde daha rahat yapıyorum.

- Olumsuz soru köklerini olumlu; olumlu soru köklerini de olumsuz anlıyorum.

- Sınavlarda süreyi bir türlü yetiştiremiyorum.

- Sorularla inatlaşıyorum, çözemezsem rahatsız oluyorum ve bu yüzden bir soruyu çözmeden diğer soruya geçemiyorum.

- Uzun sorulara karşı hep ön yargım var, zor olduğunu düşünüyorum. Ve bu yüzden paragraf tarzı soruları genelde yanlış yapıyorum.

- İlk doğru gördüğüm seçeneği hemen işaretliyorum, bu yüzden yanlışım çok çıkıyor.

- Sınav anında hep sınav sonrasını düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.

- Zor bir soruyla karşılaştığımda başka bir teste geçiyorum, o zaman da dikkatim çok dağılıyor.

Test ve Deneme Çözerken Dikkat

Sevgili arkadaşlar denemelerde eğer bu maddelerin provasını yaparsanız girmiş olduğunuz sınavda hatalarınızın azaldığını göreceksiniz.

- Soruda yer alan önemli kelimelerin altını mutlaka çizin.

- Önce soru kökünü daha sonra paragrafı okuyun.

- Bütün şıkları okumadan doğru olduğuna inandığınız şıkkı işaretlemeyin.Çünkü bazı sorular sizden en doğru cevabı bulmanızı ister (daha çok, en çok, en yakın, en doğru… gibi ifadelere dikkat edin).

- İki cevap ta birbirine benziyorsa, sorunun doğru cevabı büyük ihtimalle ikisi de değildir.

- Yanlış olduğuna kesin emin olmadıkça, ilk tahminde bulunduğunuz cevabınızı değiştirmeyin. İşaretlediğimiz bir cevabı değiştirdiğimizde genelde ‘’keşke değiştirmeseydim’’ deriz.

- Geriye döndüğünüzde doğruluğundan emin olmadığınız sorulara bakın, emin olarak yaptığınız sorulara tekrar bakmayın. Bu hem zaman kaybıdır, hem de doğruyu silip yanlışı bulma ihtimaliniz doğar.

- Çözemediğiniz soruları düşünerek stres yapmayın.

- Sözel sorularda da  kalem kullanın ve elediğiniz şıkları işaretleyin, hem sınav anında işinizi kolaylaştıracak hem de zaman kazanmanızı sağlayacaktır.

- Soruları çözerken kesinlikle kendi mantığınıza göre çözmeyin, sorudan isteneni verin.

- Bazı soruların çok kolay olduğunu göreceksiniz ve ‘’acaba bu soruda bir şey mi var’’ diye soracaksınız kendi kendinize. Kesinlikle şüpheye kapılmayın, çok kolay denilecek bir çok soru ile karşılaşacaksınız.

Deneme Sınavlarında Alışkanlık Haline Getirmeniz Gereken Şeyler

Cevaplarımı Optiğe Ne  Zaman Kodlanmalıyım?

- Hemen anında

- Sayfa bittikten sonra

- Test bittikten sonra

- Sınavın sonunda

Konulara çalışmak ve soruları çözmek kadar önemlidir kodlama yapabilmek. Her yıl sınava giren öğrencilerin hatırı sayılır bir kısmı kodlama yanlışı yüzünden sınavı kazanamamaktadır. Bu da bize gösteriyor ki doğru kodlama yapabilmek önemlidir. Bu konuda yapılacak en büyük hata sınavın sonunda kodlama yapmaktır.

Sınavın bitmesine 10-15 dakika kaldığını düşünün ve daha kodlama yapmadınız, bakmanız gereken sorular da var. Bu durumda hangisini seçeceksiniz? Optik kodlama mı yapacaksınız, şüphede kalan sorularınıza mı bakacaksınız yoksa genel bir kontrol mu yapacaksınız? İşte bu durum her şeyin arap saçına döndüğünün resmidir. Bu talihsiz sahneyi yaşamamak için kesinlikle optiğe kodlamayı sınavın sonuna bırakmayın. Her sorudan sonra kodlayabilirsiniz, her testten sonra da kodlayabilirsiniz, her sayfadan sonra da kodlayabilirsiniz, hatta her 5-10 soruda bir kodlama da yapabilirsiniz ama kesinlikle sınavın sonuna bırakmayın.

Turlama Tekniği

Bir testteki çok kolay, kolay ve normal soruları 1.turda çözerek diğerlerini 2.tura bırakmaya turlama tekniği denir. Sınavlarda turlama tekniğini kullanmak başarınızı arttırmada önemli rol oynar.

Turlama tekniğini uygulayan öğrenciler 1.turda her testte var olan kolay ve normal soruları çözerek soruların büyük bir kısmını yapabilme şansına sahiptir. Turlama tekniği testlerdeki tüm soruları görmenizi sağlar. Turlama tekniğini kullanarak soruların hiç birinde gereksiz yere zaman harcamadığınız takdirde başarınızın arttığını ve sınavların size daha kolay geldiğini göreceksiniz.

Değerli öğrenciler bundan sonraki yazımda da sizlere sınavdan önceki son akşam, sınav sabahı, sınav anı ve sınav sonrası neler yapmamız gerektiği konusunda bilgiler vermeye çalışacağım.

İyi çalışmalar, başarılar…

Rehber Öğretmen / Öğrenci Koçu

Murat AYDIN

İletişim: twitter.com/murataydin52

> Son günler nasıl değerlendirilmeli? LYS için öneriler

Büyük sınava artık sayılı günler kaldı. Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) bu hafta sonu başlıyor. LYS’ler 5 ayrı oturumda 2 hafta sonunda gerçekleştirilecek. Peki LYS’ye sayılı günler kala adaylar ne yapmalı, nelerden kaçınmalı ve sınava nasıl motive olmalı? İşte Rehberlik Uzmanı Murat Aydın’ın yazısı;

2014 LYS’ye DOĞRU

Sorular:

1) Sınava hazırlanan öğrenciler, sınavın yaklaştığı dönemlerde hangi cümleyi daha çok söylerler?

A) ‘’Zaman çok daraldı, sınava ne kaldı şurada?’’

B) ‘’Eksik olan konularım var, acaba hallolur mu?’’

C) ‘’Hedeflediğim puanın çok gerisindeyim, denemelerde bile o puanı hiç alamadım.’’

D) ‘’Geçmişte çalışmadığım günlerime yanıyorum şimdi.’’

E) ‘’Zaman makinesi olsa da geçmişe dönebilsem.’’

Merak etmeyin sevgili arkadaşlar, ben de size sınav yapacak değilim, sadece düşüncelerinize tercüman olmak istedim. Evet bu cümlelerden en az birini ya da bir kaçını söyleyenler vardır. Amacım sihirli değnekle bir şeyleri değiştirmek ya da sınav öncesi başarma ve kazanma vaatlerinde bulunmak değil; bu sadece bir durum tespitidir.

Şu an içinde bulunduğumuz zaman, sınava hazırlananlar için hatırı sayılır bir zaman aslında. Kalan süre her ne kadar az gibi görünse de bu süre içerisinde önemli şeyler yapılabilir.

Sevgili arkadaşlar öncelikli olarak sınava az bir süre kala ne yapacağımızı konuşalım;

- ‘’Son günlerde nasıl bir çalışma yapmalıyız?’’

- ‘’Kalan zamanı en verimli biçimde nasıl değerlendirmeliyiz?’’

- ‘’Puanımızı nasıl arttırabiliriz?’’

Sorularına cevap verelim istiyorum.

Uzun bir maratonun son virajında bulunmaktayız. Çok yorulduk, terledik ama son tura geldik; ama yapacağımız son hamle sıralamamızı değiştirecek. Bu işi yapacağız, yapmamız lazım.

Her öğrenci iyi puan almak ister. İyi puan alınca iyi okula girersin, iyi okula girersen de iyi bir hayata sahip olursun inancı vardır toplumumuzda. Aile içi konuşmaların özet cümlesi de bu yöndedir. Öğrenciye verilen tavsiyelerde bu cümleler çok kullanılır. Türkiye’ de sınavlara aile boyu hazırlanılır. Anne babanın sınava hazırlanan çocuğundan daha çok heyecanlandığı, sırf o ortamı teneffüs etmek için anne babanın da çocuğuyla beraber sınava bile girdiği başka kaç ülke vardır?

Neden böyleyiz? Çünkü biz sınavlara hazırlanırsak adam gibi hazırlanırız.

Başarının Kapısını Açacak 4 Anahtar

1. Bilgi

2. Yorum

3. Hız

4. Dikkat

Bilgi birikimi ve yorumlama gücü  iyi olan bir öğrenci zamanını doğru kullanmada sıkıntı yaşıyorsa sınavda başarılı olamayacaktır. Ya da dikkat düzeyi yüksek olan ve zamanını iyi kullanabilen bir öğrenci konu hakimiyetine sahip değilse yine aynı sıkıntıyı yaşayacaktır. Dolayısıyla bu maddelerin her biri diğerine bağlıdır. Biri, diğeri olmayınca eksiktir. Bilgi, yorum, dikkat ve hızı geliştirme adına bu son günlerin önemi vardır. Yapacağınız pratikler bu konuda sıkıntısı olanlara fayda sağlayacaktır.

Ülkemizde sınavlara hazırlık dönemi genelde 10 ayı kapsar. Eylül ayında eğitim-öğretim dönemiyle beraber çalışmaya başlarız, Haziranda ayında da sınava gireriz.

10 aylık bir çalışma döneminin son turuna girmiş bulunmaktayız.

Kalan günleri nasıl değerlendirelim?

- Son günlerde gözlerinizle hızlı tekrarlar yapın, önceki aylarda çalışmış olduğunuz konularla ilgili testler çözüp, ne durumda olduğunuz görün.

- Bol deneme sınavı çözün, deneme sınavlarıyla pratik yapmış ve eksikleriniz varsa tespit etmiş olacaksınız.

- Deneme sınavlarında yapılan yanlışlara göre çalışmalarınızı yönlendirin, yani daha çok hangi konularda ve hangi soru tarzlarında yanlış yapıyorsanız ona göre çalışın. Bu dönemde nokta atışı yapmanız lazım. Çalışmalarınız eksiklerinize göre olmalıdır.

- Denemelerdeki sınav stratejinizi iyice netleştirin, sınava hangi testten başlıyorsunuz, hangi testi ortalama ne kadar sürede bitiriyorsunuz, bu durumun netleşmesi gerekmektedir.

- Geçmiş yılların sınav sorularını çözün. Önceki yıllarda sorulmuş sorular, bu yıl çıkacak soruların habercisidir. Hangi konulardan ne tip sorular sorulduğunu bilmeniz size fayda sağlayacaktır.

- Küçük kağıtlara notlar almayı alışkanlık haline getirin. Eğer böyle bir alışkanlığınız varsa o notlar sık sık gözden geçirin.

- Farklı kaynaklardan bol soru çözerek farklı soru tiplerini görmeye çalışın.

- Beslenmenize ve uyku düzeninize önem verin.

- İşe olumlu bakın, olumlu düşünün ( olumsuz fikre kapılmayın, kendinize güveniniz tam olsun ).

- Son dönemin kritik önemi vardır. Bu zamana kadar ki çalışmalarınız ne olursa olsun bu son hamle çok önemlidir. Son adımınızı istekle ve var gücünüzle atın.

- Son günlerde çalışma temponuzu düşürmemek için zamanınızı verimli kullanın; çünkü LYS2 ve LYS3’e daha 10 günlük süre var.

Test Ve Deneme Çözerken Yaptığımız Hatalar Ve Çözüm Önerileri:

Sınav Konuşmaları:

- Sınavda yapamadığım soruları, evde daha rahat yapıyorum.

- Olumsuz soru köklerini olumlu; olumlu soru köklerini de olumsuz anlıyorum.

- Sınavlarda süreyi bir türlü yetiştiremiyorum.

- Sorularla inatlaşıyorum, çözemezsem rahatsız oluyorum ve bu yüzden bir soruyu çözmeden diğer soruya geçemiyorum.

- Uzun sorulara karşı hep ön yargım var, zor olduğunu düşünüyorum. Ve bu yüzden paragraf tarzı soruları genelde yanlış yapıyorum.

- İlk doğru gördüğüm seçeneği hemen işaretliyorum, bu yüzden yanlışım çok çıkıyor.

- Sınav anında hep sınav sonrasını düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.

- Zor bir soruyla karşılaştığımda başka bir teste geçiyorum, o zaman da dikkatim çok dağılıyor.

Test ve Deneme Çözerken Dikkat

Sevgili arkadaşlar denemelerde eğer bu maddelerin provasını yaparsanız girmiş olduğunuz sınavda hatalarınızın azaldığını göreceksiniz.

- Soruda yer alan önemli kelimelerin altını mutlaka çizin.

- Önce soru kökünü daha sonra paragrafı okuyun.

- Bütün şıkları okumadan doğru olduğuna inandığınız şıkkı işaretlemeyin.Çünkü bazı sorular sizden en doğru cevabı bulmanızı ister (daha çok, en çok, en yakın, en doğru… gibi ifadelere dikkat edin).

- İki cevap ta birbirine benziyorsa, sorunun doğru cevabı büyük ihtimalle ikisi de değildir.

- Yanlış olduğuna kesin emin olmadıkça, ilk tahminde bulunduğunuz cevabınızı değiştirmeyin. İşaretlediğimiz bir cevabı değiştirdiğimizde genelde ‘’keşke değiştirmeseydim’’ deriz.

- Geriye döndüğünüzde doğruluğundan emin olmadığınız sorulara bakın, emin olarak yaptığınız sorulara tekrar bakmayın. Bu hem zaman kaybıdır, hem de doğruyu silip yanlışı bulma ihtimaliniz doğar.

- Çözemediğiniz soruları düşünerek stres yapmayın.

- Sözel sorularda da  kalem kullanın ve elediğiniz şıkları işaretleyin, hem sınav anında işinizi kolaylaştıracak hem de zaman kazanmanızı sağlayacaktır.

- Soruları çözerken kesinlikle kendi mantığınıza göre çözmeyin, sorudan isteneni verin.

- Bazı soruların çok kolay olduğunu göreceksiniz ve ‘’acaba bu soruda bir şey mi var’’ diye soracaksınız kendi kendinize. Kesinlikle şüpheye kapılmayın, çok kolay denilecek bir çok soru ile karşılaşacaksınız.

Deneme Sınavlarında Alışkanlık Haline Getirmeniz Gereken Şeyler

Cevaplarımı Optiğe Ne  Zaman Kodlanmalıyım?

- Hemen anında

- Sayfa bittikten sonra

- Test bittikten sonra

- Sınavın sonunda

Konulara çalışmak ve soruları çözmek kadar önemlidir kodlama yapabilmek. Her yıl sınava giren öğrencilerin hatırı sayılır bir kısmı kodlama yanlışı yüzünden sınavı kazanamamaktadır. Bu da bize gösteriyor ki doğru kodlama yapabilmek önemlidir. Bu konuda yapılacak en büyük hata sınavın sonunda kodlama yapmaktır.

Sınavın bitmesine 10-15 dakika kaldığını düşünün ve daha kodlama yapmadınız, bakmanız gereken sorular da var. Bu durumda hangisini seçeceksiniz? Optik kodlama mı yapacaksınız, şüphede kalan sorularınıza mı bakacaksınız yoksa genel bir kontrol mu yapacaksınız? İşte bu durum her şeyin arap saçına döndüğünün resmidir. Bu talihsiz sahneyi yaşamamak için kesinlikle optiğe kodlamayı sınavın sonuna bırakmayın. Her sorudan sonra kodlayabilirsiniz, her testten sonra da kodlayabilirsiniz, her sayfadan sonra da kodlayabilirsiniz, hatta her 5-10 soruda bir kodlama da yapabilirsiniz ama kesinlikle sınavın sonuna bırakmayın.

Turlama Tekniği

Bir testteki çok kolay, kolay ve normal soruları 1.turda çözerek diğerlerini 2.tura bırakmaya turlama tekniği denir. Sınavlarda turlama tekniğini kullanmak başarınızı arttırmada önemli rol oynar.

Turlama tekniğini uygulayan öğrenciler 1.turda her testte var olan kolay ve normal soruları çözerek soruların büyük bir kısmını yapabilme şansına sahiptir. Turlama tekniği testlerdeki tüm soruları görmenizi sağlar. Turlama tekniğini kullanarak soruların hiç birinde gereksiz yere zaman harcamadığınız takdirde başarınızın arttığını ve sınavların size daha kolay geldiğini göreceksiniz.

Değerli öğrenciler bundan sonraki yazımda da sizlere sınavdan önceki son akşam, sınav sabahı, sınav anı ve sınav sonrası neler yapmamız gerektiği konusunda bilgiler vermeye çalışacağım.

İyi çalışmalar, başarılar…

Rehber Öğretmen / Öğrenci Koçu

Murat AYDIN

İletişim: twitter.com/murataydin52

Son Güncelleme: Pazartesi, 09 Haziran 2014 14:18

Gösterim: 3158


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.