banner

Yabancı Dil mi, Yalancı Dil mi?




Hami Koç / Eğitimci – Sosyolog / ÖZKURBİR Yönetim Kurulu Üyesi

hami_kocTürkiye’de İngilizce yüzünden mutsuz olan insan sayısı çok fazla... Çevrenizdeki on kişiyle konuşsanız, bunlardan beşi mutlaka “Şu İngilizce olayını bir türlü halledemedik!” diyecektir. Farklı alanlarda ihtiyaçlar gelişip güncellenirken yabancı dile olan ihtiyaç hiç değişmiyor. Bu da bizi “Acaba İngilizce öğrenimiyle ilgili nerede hata yapıyoruz?” sorusuna götürüyor.
İngilizce bazı dünya dilleriyle karşılaştırıldığında aslında çok basit bir dildir. Peki niye bu kadar zorlanıyoruz? Bu sorunun cevabını vermek lazım… Çok zor, öğrenmem imkansız falan diyemeyiz. Sonuçta dünyada milyarlarca insanın konuşabildiği bir dilden bahsediyoruz. Eğer dile karşı yeteneğim yok diyorsanız, o da bir mazeret değil. Eğer Türkçe konuşabiliyorsanız, doğuştan getirdiğiniz bir dil yeteneğiniz var demektir. Aksi halde Türkçe de konuşamazdınız.
Yabancı dil eğitimiyle ilgili en büyük problemimiz herhalde gramer takıntımız. Gramer kitaplarını sular seller gibi öğrenen birçok kişi maalesef İngilizce bir cümle kurmakta zorlanıyor. Bu aslında çok garip bir durum… Çünkü dilin gramerini ezberleyip çok basit bir cümle kuramamak, dil öğrenme yöntemlerinde bir sıkıntı olduğunu gösteriyor.

YALANCI DİL SEVİYESİ
İnsanlar İngilizce seviyelerini ifade ederken Türkiye’de farklı cümleler kuruyorlar. Bunlardan en meşhuru da “Anlıyorum ama, konuşamıyorum.” ifadesidir.
Normalde Avrupa Birliğinin belirlediği dil seviyelerine ilişkin bazı kriterler var. Ama Türkiye’de yabancı dil seviyesinden çok “yalancı” dil seviyesi kullanılıyor. Anlıyorum ama konuşamıyorum da bu yalancı dil seviyelerinden bir tanesi.
Bu duruma gelmemizin en büyük sebebi dilin yapısına odaklanıp, konuşmaya önem vermememiz. Bu konuyla ilgili verilen güzel bir örnek var. Okullarda bisiklete binme dersi olduğunu düşünün. Eğer öğretmen bir yıl boyunca bisiklete nasıl binileceğine dair teori bilgi öğretir ve sene sonunda “Haydi çocuklar, şimdi sınav olacağız” deyip herkesi bahçeye çıkartıp bisikletin selesine oturtursa ne olur? Çocuklar bisikletle ilgili ne kadar çok bilgi öğrenmiş olurlarsa olsunlar, ilk binişte yere düşerler. Bizim durumumuz da aslında buna benziyor. Dilin yapısını çok iyi kavrıyoruz. Ama o seleye oturmayı bir türlü beceremiyoruz.
Dilbilimcilerin söylediği çok önemli bir şey var. İnsan beyni aynı anda hem yapıya hem de manaya odaklanamıyor. Biz anadilimizi konuşurken manaya odaklanıyoruz. Hiç birimiz “Acaba şu cümleyi kurarken hangi zamanı veya yapıyı kullansam?” diye düşünmüyoruz. Zaten düşünsek konuşamayız.
İngilizce öğretiminde de yaşanan bu. Öğrenciler acaba hangi yapıyı kullansam diye düşünürken manaya odaklanamıyorlar. Ve konuşamıyorlar.
Bu yüzden doğal bir dil edinim sürecinde, konuşma sadece manaya odaklanmalı ve dil yapısı bilinçaltından gelmeli. Bunun için de öğrenciler gramer kurallarına çok yoğun bir şekilde maruz bırakılmamalı.
İngilizce öğretirken sadece boşluk doldurtmak veya test uygulamak çok yanlış bir uygulamadır. Çünkü sınavlardaki gibi üç yanlış bir doğruyu götürmüyor dil eğitiminde. Bir yanlış, onlarca doğruyu götürebiliyor.
Yani işin özeti, bu gramer takıntısından bir an önce kurtulup öğrencileri konuşturmaya başlamalıyız. Aksi halde bütün gramer kurallarını ezbere bildiği halde en basit yapıyla cümle kuramayan öğrenciler yetiştirmeye devam ederiz.
İki zil arasına sıkışıp kalan dil eğitimini hayatına dahil etmeyen kişinin dil öğrenmesi çok zordur. Yani İngilizce öğrenmeye karar veren bir insan önce doğru bir düşünme sistemi geliştirmelidir. Yabancı dilin gramer yapılarından ibaret olmadığını, iletişim kurmak için dilin bütün yapısına hâkim olmak gerekmediğini anlamak gerekiyor.
Tabi ülke genelindeki dil eğitiminden bahsederken öğretmen zihniyetinin değişmesi çok önemli. Çünkü öğretmen zihniyetini güncellemediği takdirde, öğrenci de değişemiyor.
Ve bu kısır döngü devam edip gidiyor.

NEDEN İNGİLİZCE ÖĞRENMEK İSTİYORUZ?
Eğer herhangi bir şeyi öğrenme konusunda başarılı olmak istiyorsak, o şeyi öğrenmek için kuvvetli bir ihtiyaç duymamız gerekir. Motivasyon için de bu şarttır.
Halbuki biz genelde yabancı dilin niçin öğrenilmesi gerektiğini değil, nasıl öğrenilmesi gerektiğini tartışıyoruz.
Oysa niçin, nasıldan daha önemlidir ve önceliklidir. Bu ilk ve önemli soruyu boş bıraktığımız için de hayatımızdaki o boşluk bir türlü dolmuyor.
Dil öğrenen kişilere önce net bir hedef sağlamak gerekir.
Yani niçin bu dili öğrenmek istediğimizi kendi içimizde tam olarak bilmeliyiz. İnsan ancak bir eylemi hangi amaçla yaptığını biliyorsa kendisini konforlu hisseder.
Aksi halde hep bir tedirginlik ve dikkat dağınıklığı yaşanır.
Eğitim sürecinde de bilinmezlik en riskli şeylerden bir tanesidir. Bilinçaltımızın bize öğrenme sürecinde yardımcı olabilmesi için en önemli şey net bir hedeftir.
Ama bu hedefi “Kesin İngilizceyi öğrenmem lazım” gibi cümlelerle oluşturamayız. Çok daha somut ve kendi hayatımızdan bazı veriler sunmalıyız. Çünkü herkesin kendine göre farklı ihtiyaçları olabilir ve bu ihtiyaçlar temelinde oluşan motivasyon dil öğrenme sürecinde çok olumlu katkı sağlar.
Özetle, eğer netleşmemiş hedeflerle yola çıkarsa insan, nereye gideceğini bilmeden bir süre yol alır, sonra da kaybolur. İnsan kendisini içten içe heyecanlandıracak bir öğrenme sebebi bulmak zorundadır.
Yabancı dil çoğu zaman bir amaç değil, hedefe taşıyan çok önemli bir araçtır. Bu yüzden geleceğe yönelik hedefinin netleşmiş olması çok önemlidir.
Bu hedef oluştuktan sonra sıra karar vermeye gelir. Karar verilince de işin büyük kısmı bitmiş demektir. Yöntem, maliyet, zaman gibi sorunlar bu sürecin içinde sırasıyla çözülecektir.

ÖĞRENME NEDENLERİ
Yabancı dil öğrenmeyle ilgili bir hedef oluşturmaya çalışırken yapılan araştırmalardan faydalı olabilir. Örneğin öğrenme nedenlerini belirlemek için bir grup öğrenci arasında yapılan bir soruşturmada şu tür nedenler ortaya konmuştur;

- Yabancı dil bilmediği için iş bulamayan yakından etkilenme,

- Turistlerle iletişim kurma dürtüsü,

- Türkiye’de iş kaynakları tükeniyor,

- İnternette hâkim dilin İngilizce olması (%84),

- Satın alınan cihazların kullanma kılavuzlarını okuyabilme dürtüsü,

- Kültürümüzü yabancı platformlarda anlatabilmek,

- Gelişen dünyayı yakalayabilmek ve değişime ayak uydurabilmek için yazılı ve sözlü kaynaklardan yararlanabilmek,

Bu düşünceler içinde baskın olan küme elbette iletişim kurabilmek ve iyi bir iş bulabilmek için yabancı dil öğrenmektir.

 

YASAL UYARI:

Yayınlanan köşe yazısı ve haberlerin tüm hakları ESM Yayıncılığa aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.



Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.