Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
İdil Biret, Suna Kan, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet gibi önemli sanatçıların devlet desteği ile yurtdışında sanat eğitimi alarak yetişmesini sağlayan Harika Çocuk Yasası’ndan dokuz yıldır kimsenin yararlanmadığı ortaya çıktı.
CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan’ın Kültür ve Turizm Bakanı Günay’ın yanıtlaması üzerine verdiği soru önergesi, yasanın yıllardır işlemez halde olduğunu gözler önüne serdi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Bilgehan’ın Harika Çocuk Yasası olarak bilinen Kanun’dan “AKP’nin iktidarda olduğu son 9 yılda kimler yararlanmıştır?” sorusuna, “15 Şubat 1956 tarihli ve 6660 sayılı ‘Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkındaki Kanun’ kapsamında Bakanlığımız Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kayıtlarında son 9 yıl içinde faydalanan bulunmamaktadır” yanıtını verdi.
Destekçisi İnönü’ydü
5245 sayılı Harika Çocuklar Yasası, 1948 yılında, “İdil Biret ve Suna Kan’ın Yabancı Memleketlere Müzik Tahsiline Gönderilmesine Dair Kanun” adıyla çıkarıldı. Yasanın çıkarılmasının en büyük destekçisi devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü oldu. Kanunun çıkmasından sonra yedi yaşındaki İdil Biret (piyano) ve 12 yaşındaki Suna Kan (keman), yasadan yararlanarak Fransa’ya gönderildi. Tüm masrafları 16 yaşına kadar devlet tarafından karşılandı.
Onay, Sermet ve Ada
Yasanın kapsamı 1956 yılında genişletildi. 6660 sayılı yeni yasanın adı ‘Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun’ oldu. Bu yasaya göre Güzel Sanatlar Müdürlüğü’ne bir dilekçe ile başvuran adaylar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 10 kişilik bir komisyon tarafından imtihan edilecekler ve olağanüstü yetenekte oldukları saptanırsa yurtdışına gönderileceklerdi. Verda Erman, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet, İsmail Aşan, Fuat Kent, Selman Ada, Ateş Pars bu yasadan yararlandılar. 1968’den sonra yasa işlemez hale geldi.
Özel Statü yönetmeliği
Yasanın işletilmemesi üzerine 1976’da özel yetenekli çocukların Devlet Konservatuarı’nda yoğun ve hızlı bir müzik eğitimi görmeleri için ‘özel statü’ yönetmeliği çıkartıldı. Bu statüde eğitim görüp konservatuvarın yüksek bölümünü bitiren bazı gençler çeşitli burslarla yurtdışına gönderildi. Özel statüden ilk yararlananlar Oya Ünler (piyano) ve Burçin Büke (piyano) oldu. 1986-1987’de özel statüden yararlanarak mezun olan Şölen Dikener (viyolonsel), Fazıl Say (piyano), Muhiddin Dürrüoğlu-Demiriz (piyano), Yeşim Alkaya (piyano), Çağlayan Ünal (viyolonsel), Ertan Torgul (keman), Özgür Balkız (keman) ve Çağıl Yücelen’in (keman) ardından yasa tekrar işlemez hale geldi. 1998’de yedi yaşında olan Emrecan Yavuz’un (piyano) adı, özel statüden yararlanan son ‘harika çocuk’ olarak geçiyor.
(hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
İdil Biret, Suna Kan, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet gibi önemli sanatçıların devlet desteği ile yurtdışında sanat eğitimi alarak yetişmesini sağlayan Harika Çocuk Yasası’ndan dokuz yıldır kimsenin yararlanmadığı ortaya çıktı.
CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan’ın Kültür ve Turizm Bakanı Günay’ın yanıtlaması üzerine verdiği soru önergesi, yasanın yıllardır işlemez halde olduğunu gözler önüne serdi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Bilgehan’ın Harika Çocuk Yasası olarak bilinen Kanun’dan “AKP’nin iktidarda olduğu son 9 yılda kimler yararlanmıştır?” sorusuna, “15 Şubat 1956 tarihli ve 6660 sayılı ‘Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkındaki Kanun’ kapsamında Bakanlığımız Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kayıtlarında son 9 yıl içinde faydalanan bulunmamaktadır” yanıtını verdi.
Destekçisi İnönü’ydü
5245 sayılı Harika Çocuklar Yasası, 1948 yılında, “İdil Biret ve Suna Kan’ın Yabancı Memleketlere Müzik Tahsiline Gönderilmesine Dair Kanun” adıyla çıkarıldı. Yasanın çıkarılmasının en büyük destekçisi devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü oldu. Kanunun çıkmasından sonra yedi yaşındaki İdil Biret (piyano) ve 12 yaşındaki Suna Kan (keman), yasadan yararlanarak Fransa’ya gönderildi. Tüm masrafları 16 yaşına kadar devlet tarafından karşılandı.
Onay, Sermet ve Ada
Yasanın kapsamı 1956 yılında genişletildi. 6660 sayılı yeni yasanın adı ‘Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun’ oldu. Bu yasaya göre Güzel Sanatlar Müdürlüğü’ne bir dilekçe ile başvuran adaylar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 10 kişilik bir komisyon tarafından imtihan edilecekler ve olağanüstü yetenekte oldukları saptanırsa yurtdışına gönderileceklerdi. Verda Erman, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet, İsmail Aşan, Fuat Kent, Selman Ada, Ateş Pars bu yasadan yararlandılar. 1968’den sonra yasa işlemez hale geldi.
Özel Statü yönetmeliği
Yasanın işletilmemesi üzerine 1976’da özel yetenekli çocukların Devlet Konservatuarı’nda yoğun ve hızlı bir müzik eğitimi görmeleri için ‘özel statü’ yönetmeliği çıkartıldı. Bu statüde eğitim görüp konservatuvarın yüksek bölümünü bitiren bazı gençler çeşitli burslarla yurtdışına gönderildi. Özel statüden ilk yararlananlar Oya Ünler (piyano) ve Burçin Büke (piyano) oldu. 1986-1987’de özel statüden yararlanarak mezun olan Şölen Dikener (viyolonsel), Fazıl Say (piyano), Muhiddin Dürrüoğlu-Demiriz (piyano), Yeşim Alkaya (piyano), Çağlayan Ünal (viyolonsel), Ertan Torgul (keman), Özgür Balkız (keman) ve Çağıl Yücelen’in (keman) ardından yasa tekrar işlemez hale geldi. 1998’de yedi yaşında olan Emrecan Yavuz’un (piyano) adı, özel statüden yararlanan son ‘harika çocuk’ olarak geçiyor.
(hürriyet)
Son Güncelleme: Perşembe, 05 Nisan 2012 10:02
Gösterim: 2652
Milli Eğitim Bakanlığı, 12 yıllık kesintili eğitim sistemiyle zorunlu hale gelen liseye çocuğunu göndermeyen veliye ceza uygulayacak.
8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimde ortaokula devam etmeyen öğrencilerin ailelerini önce ikna etmeye çalışan ancak buna rağmen göndermiyorsa para cezası veren Bakanlık, aynı uygulamayı liseler için de yapacak.
Otomatik kayıt
4+4’lük ilk 8 yılı bitiren öğrencilerin e-okul kayıt sisteminde liseye kayıtları otomatik olarak gerçekleştirilecek. Kaydı yapıldığı halde liseye gitmeyen öğrencinin durumu araştırılacak. İlk etapta veliyi ikna yoluna başvuracak olan Bakanlık, velinin çocuğunu okula göndermeme nedenlerinin ortadan kaldırılması için çalışma yapacak. Tüm yapılanlara rağmen çocuğunu okula göndermemekte ısrarcı olan veliye tedbir olarak idari para cezası uygulanacak.
Çocuğunu okula göndermeyen, verilen izin müddetini geçiren, geç nakil yaptıran, okul çevresi dışına çıkarak izini kaybettiren, çocuğunun devamsızlık durumunu özürsüz olarak zamanında okul idaresine bildirmeyen veliler takibe alınacak. Takibe alınan öğrencinin velisi okul idaresi tarafından köylerde muhtarlığa, diğer yerlerde mülki amirliğe bildirilecek. Muhtarlar ve mülki amirler en geç 3 gün içinde durumu veliye aktarılacak. Veliye yapılan bildirimde okulca kabul edilecek geçerli sebepler dışında çocuğun okula gönderilmemesi halinde veli idari para cezasıyla cezalandırılacak.
Her gün 15 lira
Mevcut mevzuata göre çocuğunu ilköğretime göndermeyen veliye, çocuğun okula devam etmediği her gün için 15 lira idari para cezası veriliyor. Bu para cezasına rağmen çocuğunu okula göndermeyen veya göndermeme sebeplerini okul idaresine bildirmeyen veliye, 500 lira idari para cezası veriliyor. MEB, bu kapsamda liselerde de uygulanacak olan idari para cezasının nasıl ve ne kadar olacağı üzerinde çalışma yapıyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığı, 12 yıllık kesintili eğitim sistemiyle zorunlu hale gelen liseye çocuğunu göndermeyen veliye ceza uygulayacak.
8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimde ortaokula devam etmeyen öğrencilerin ailelerini önce ikna etmeye çalışan ancak buna rağmen göndermiyorsa para cezası veren Bakanlık, aynı uygulamayı liseler için de yapacak.
Otomatik kayıt
4+4’lük ilk 8 yılı bitiren öğrencilerin e-okul kayıt sisteminde liseye kayıtları otomatik olarak gerçekleştirilecek. Kaydı yapıldığı halde liseye gitmeyen öğrencinin durumu araştırılacak. İlk etapta veliyi ikna yoluna başvuracak olan Bakanlık, velinin çocuğunu okula göndermeme nedenlerinin ortadan kaldırılması için çalışma yapacak. Tüm yapılanlara rağmen çocuğunu okula göndermemekte ısrarcı olan veliye tedbir olarak idari para cezası uygulanacak.
Çocuğunu okula göndermeyen, verilen izin müddetini geçiren, geç nakil yaptıran, okul çevresi dışına çıkarak izini kaybettiren, çocuğunun devamsızlık durumunu özürsüz olarak zamanında okul idaresine bildirmeyen veliler takibe alınacak. Takibe alınan öğrencinin velisi okul idaresi tarafından köylerde muhtarlığa, diğer yerlerde mülki amirliğe bildirilecek. Muhtarlar ve mülki amirler en geç 3 gün içinde durumu veliye aktarılacak. Veliye yapılan bildirimde okulca kabul edilecek geçerli sebepler dışında çocuğun okula gönderilmemesi halinde veli idari para cezasıyla cezalandırılacak.
Her gün 15 lira
Mevcut mevzuata göre çocuğunu ilköğretime göndermeyen veliye, çocuğun okula devam etmediği her gün için 15 lira idari para cezası veriliyor. Bu para cezasına rağmen çocuğunu okula göndermeyen veya göndermeme sebeplerini okul idaresine bildirmeyen veliye, 500 lira idari para cezası veriliyor. MEB, bu kapsamda liselerde de uygulanacak olan idari para cezasının nasıl ve ne kadar olacağı üzerinde çalışma yapıyor.
Son Güncelleme: Perşembe, 05 Nisan 2012 09:57
Gösterim: 2783
Fanatik grup, Fenerli dövene kombine vaat etti. Polis de lince teşvik verdi:Fenerli dövüp videoya alana Taksim’de âlem!
TRABZONSPOR ve Fenerbahçe kulüplerinin resmi internet sitelerinde karşılıklı sert açıklamalarına üniversiteli taraftarlar da katıldı. Ankara’da okuyan üniversiteli Trabzonluların kurduğu ‘Uni-TS Ankara Grubu’, Facebook’taki sayfasında Trabzon’da okuyan Fenerbahçeli üniversitelilerin fotoğraflarını yayınladı.
Bununla da yetinmeyen grup, fotoğrafta ellerinde Fenerbahçe atkısı bulunan 2’si kız 5 üniversiteli gencin bulunmasını, dövülmesini, ellerindeki atkıların alınmasını ve bu görüntülerin videoya çekilmesini istedi. Bunun yapanlardan ilk 5’e girenlere ise önümüzdeki sezon için kombine bilet sözü verildi.
Öğrenciler sınava giremedi
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde okuyan Fenerli öğrenciler tehditler yüzünden final sınavlarına giremediklerini öne sürdü. Öğrenciler şunları söyledi: “Durumu rektöre anlattık. Bize ‘Her Fenerlinin peşine koruma takamam’ dedi.”
İstanbul Bayrampaşa İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memuru R.A. ise fotoğraftaki Fenerlileri dövüp kameraya çekenlere Taksim’de 2 gece âlem vaat etti!
SORUŞTURMA AÇILDI!
R.A. fotoğrafın altına şunları yazdı: “İstanbul, Taksim’deyim. Videoya alana benden iki gece Taksim eğlencesi. Şaka yapmıyorum. Kendi evimde misafir edip, âlemlere akacağız ya da istediği başka bir şey olursa söylemesi yeter!” Fenerliler yorumun yanında üniformalı fotoğrafı bulunan R.A.’yı İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne şikâyet etti. R.A. hakkında soruşturma başlatıldı.
(haberturk)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Fanatik grup, Fenerli dövene kombine vaat etti. Polis de lince teşvik verdi:Fenerli dövüp videoya alana Taksim’de âlem!
TRABZONSPOR ve Fenerbahçe kulüplerinin resmi internet sitelerinde karşılıklı sert açıklamalarına üniversiteli taraftarlar da katıldı. Ankara’da okuyan üniversiteli Trabzonluların kurduğu ‘Uni-TS Ankara Grubu’, Facebook’taki sayfasında Trabzon’da okuyan Fenerbahçeli üniversitelilerin fotoğraflarını yayınladı.
Bununla da yetinmeyen grup, fotoğrafta ellerinde Fenerbahçe atkısı bulunan 2’si kız 5 üniversiteli gencin bulunmasını, dövülmesini, ellerindeki atkıların alınmasını ve bu görüntülerin videoya çekilmesini istedi. Bunun yapanlardan ilk 5’e girenlere ise önümüzdeki sezon için kombine bilet sözü verildi.
Öğrenciler sınava giremedi
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde okuyan Fenerli öğrenciler tehditler yüzünden final sınavlarına giremediklerini öne sürdü. Öğrenciler şunları söyledi: “Durumu rektöre anlattık. Bize ‘Her Fenerlinin peşine koruma takamam’ dedi.”
İstanbul Bayrampaşa İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memuru R.A. ise fotoğraftaki Fenerlileri dövüp kameraya çekenlere Taksim’de 2 gece âlem vaat etti!
SORUŞTURMA AÇILDI!
R.A. fotoğrafın altına şunları yazdı: “İstanbul, Taksim’deyim. Videoya alana benden iki gece Taksim eğlencesi. Şaka yapmıyorum. Kendi evimde misafir edip, âlemlere akacağız ya da istediği başka bir şey olursa söylemesi yeter!” Fenerliler yorumun yanında üniformalı fotoğrafı bulunan R.A.’yı İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne şikâyet etti. R.A. hakkında soruşturma başlatıldı.
(haberturk)
Son Güncelleme: Perşembe, 05 Nisan 2012 09:40
Gösterim: 1772
Milliyet Yazarı Metin Münir’in yazısı
Hayatımda, birçok şey öğrenmek için büyük gayret sarf ettim ama İngilizce öğrenmek için sarf ettiğim gayreti hiçbir şey için sarf etmedim.
Ve öğrendiğim hiçbir şey, benim için, İngilizce öğrenmek kadar ödüllendirici olmadı.
Sadece Türkçe bilseydim havuzda kâğıt kayık yüzdürebilecekken İngilizce bana okyanusta yelken açma fırsatı verdi. Açabildim mi, o başka bir mesele.
Çocukluğumda Lefkoşa’da yazlık sinemalar vardı. Her gece ilki İngilizce, ikincisi Türkçe olmak üzere iki film gösterilirdi. Sinema meraklılarının çoğu dil bilmediği ve o zamanlar altyazı olmadığı için İngilizce filme rağbet etmezdi. Sinema Türkçe filmin başlamasına yakın dolmaya başlardı. Daha çok, kadınlı çocuklarla.
Seans saat sekiz civarında başladığı için İngilizce filmin bir bölümü aydınlıkta, hayal meyal hareketler olarak duvara yansırdı. Hava karardıkça duvardaki görüntüler daha net hale gelirdi. Bu oluncaya kadar ne olup bittiğini konuşmalardan anlamaya çalışırdınız.
Bir mucize gerçekleşti
Diyalogları pek anlamamama rağmen inatla İngilizce filmleri izlerdim. O dilin bana kapalı olan ama yasak olmayan bir dünyanın anahtarı olduğunu hissediyordum, belki.
İngiliz okulunun birinci sınıfını bitirdikten sonraki tatilde ilk sinemaya gittiğim gece, hiçbir zaman aklımdan silinmeyecek bir mucize gerçekleşti. İngilizce film başladı ve konuşmaların tamamını anladığımı fark ettim. Müthiş sevindim. Sihirli bir değnekle dokunulmuş gibi, aniden yabancısı olduğum bir dünyanın yerlisi olmuştum. O güne kadar anahtar deliğinden seyrettiğim bir bahçenin artık içindeydim.
İngilizceye hâkim olmam kolay oldu izlenimi vermek istemiyorum. Çok ama çok zor oldu. Yıllarca kendimi sözlüğe koşmaya zorladım. Yeni kelime ezberledim. Hâlâ da ezberliyorum. İngilizcem hâlâ mükemmel değil ve hiçbir zaman olmayacak. Anlamını bildiğim ama telaffuzunu bilmediğim çok kelime var.
Ders kitabından öğrenmek
Herhangi bir dili mükemmel konuşmak için o dili konuşan bir aileye doğmak veya küçük yaştan itibaren dilin anavatanında yaşamak gerek.
Benimki, daha çok, İngilizlerin “text book English” yani ders kitabından öğrenilen İngilizce dediği İngilizcedir.
İngilizce öğrenmek artık İngilizlerin dilini öğrenmek değil çünkü İngilizce artık sadece İngilizlerin değil dünyanın dilidir. Bugüne kadar yazılmış önemli kitapların hemen hemen hepsi İngilizceye çevrilmiştir. Bütün önemli bilimsel yayınlar İngilizcedir. Bilimin hemen hemen bütün ırmakları İngilizce adlı havuza akar.
Sadece Türkçe bilmek bir tür entelektüel dar zamanda yaşamaktır.
Dünya ile at başı gitmek isteyenler muhakkak İngilizce öğrenmelidir.
Dindar, kindar, manidar, taraftar, bütün gençlere tavsiye ederim. Çünkü: Dünya bir yarışsa, İngilizce bilmeden, bırakın kazanmak, katılmak mümkün değildir.
(Metin Münir-milliyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milliyet Yazarı Metin Münir’in yazısı
Hayatımda, birçok şey öğrenmek için büyük gayret sarf ettim ama İngilizce öğrenmek için sarf ettiğim gayreti hiçbir şey için sarf etmedim.
Ve öğrendiğim hiçbir şey, benim için, İngilizce öğrenmek kadar ödüllendirici olmadı.
Sadece Türkçe bilseydim havuzda kâğıt kayık yüzdürebilecekken İngilizce bana okyanusta yelken açma fırsatı verdi. Açabildim mi, o başka bir mesele.
Çocukluğumda Lefkoşa’da yazlık sinemalar vardı. Her gece ilki İngilizce, ikincisi Türkçe olmak üzere iki film gösterilirdi. Sinema meraklılarının çoğu dil bilmediği ve o zamanlar altyazı olmadığı için İngilizce filme rağbet etmezdi. Sinema Türkçe filmin başlamasına yakın dolmaya başlardı. Daha çok, kadınlı çocuklarla.
Seans saat sekiz civarında başladığı için İngilizce filmin bir bölümü aydınlıkta, hayal meyal hareketler olarak duvara yansırdı. Hava karardıkça duvardaki görüntüler daha net hale gelirdi. Bu oluncaya kadar ne olup bittiğini konuşmalardan anlamaya çalışırdınız.
Bir mucize gerçekleşti
Diyalogları pek anlamamama rağmen inatla İngilizce filmleri izlerdim. O dilin bana kapalı olan ama yasak olmayan bir dünyanın anahtarı olduğunu hissediyordum, belki.
İngiliz okulunun birinci sınıfını bitirdikten sonraki tatilde ilk sinemaya gittiğim gece, hiçbir zaman aklımdan silinmeyecek bir mucize gerçekleşti. İngilizce film başladı ve konuşmaların tamamını anladığımı fark ettim. Müthiş sevindim. Sihirli bir değnekle dokunulmuş gibi, aniden yabancısı olduğum bir dünyanın yerlisi olmuştum. O güne kadar anahtar deliğinden seyrettiğim bir bahçenin artık içindeydim.
İngilizceye hâkim olmam kolay oldu izlenimi vermek istemiyorum. Çok ama çok zor oldu. Yıllarca kendimi sözlüğe koşmaya zorladım. Yeni kelime ezberledim. Hâlâ da ezberliyorum. İngilizcem hâlâ mükemmel değil ve hiçbir zaman olmayacak. Anlamını bildiğim ama telaffuzunu bilmediğim çok kelime var.
Ders kitabından öğrenmek
Herhangi bir dili mükemmel konuşmak için o dili konuşan bir aileye doğmak veya küçük yaştan itibaren dilin anavatanında yaşamak gerek.
Benimki, daha çok, İngilizlerin “text book English” yani ders kitabından öğrenilen İngilizce dediği İngilizcedir.
İngilizce öğrenmek artık İngilizlerin dilini öğrenmek değil çünkü İngilizce artık sadece İngilizlerin değil dünyanın dilidir. Bugüne kadar yazılmış önemli kitapların hemen hemen hepsi İngilizceye çevrilmiştir. Bütün önemli bilimsel yayınlar İngilizcedir. Bilimin hemen hemen bütün ırmakları İngilizce adlı havuza akar.
Sadece Türkçe bilmek bir tür entelektüel dar zamanda yaşamaktır.
Dünya ile at başı gitmek isteyenler muhakkak İngilizce öğrenmelidir.
Dindar, kindar, manidar, taraftar, bütün gençlere tavsiye ederim. Çünkü: Dünya bir yarışsa, İngilizce bilmeden, bırakın kazanmak, katılmak mümkün değildir.
(Metin Münir-milliyet)
Son Güncelleme: Perşembe, 05 Nisan 2012 09:48
Gösterim: 2103
Ertuğrul Özkök’ün öldürülen Öğretim görevlisi ile ilgili yazısı.
ŞİMDİ biraz geriye dönelim.
Doç. Bilgin Gürateş, kafe işletmeciliği bitince asıl mesleğine tekrar asılmaya başlamış.
Özel bir hastanede çalışırken, özel bir muayenehane de kurmuş.
Yakın zamanda kendi adına, kadın doğum hastalıkları alanında yeni kurduğu bir internet sitesi var. Girdiğiniz zaman “Sitemiz hazırlık aşamasında” yazısını görüyorsunuz.
Demek ki, mesleğini yapmaya kararlı.
Elazığ’da nasıl bilindiğine gelince...
Çevresi tarafından sevilen bir insan olarak biliniyor.
Sevildiği şuradan anlaşılıyor. Kaybolduğu anlaşıldıktan sonra arkadaşları, son 6 günde Google’a 100’e yakın fotoğraf yüklemiş.
Bekâr. Bir kız arkadaşı var mı yok mu bilen yok.
Annesi Antalya’ya taşınmış. O ise Elazığ’da kiralık bir evde oturuyor.
Modern bir insan.
Seyahat etmeyi, kitap okumayı seviyor. Koyu bir Beşiktaş taraftarı.
Facebook’ta ve Linkedin’de sayfaları, Twitter’da hesabı var.
FACEBOOK SAYFASINDAKİ RESMİN İTİNALI KADRAJI
İmajına dikkat ettiği biliniyor. Facebook’taki sayfasına, dağlarda çekilmiş, büyük bir fotoğrafını koymuş.
Fotoğrafın kadrajı modern bir estetik duyguyla ayarlanmış. Kendisi yan tarafta duruyor, öteki taraf ise tabiatı anlatan bir boşluk...
Anadolu’nun muhafazakâr bir şehrinde, genç ve modern bir hayat böyle trajik biçimde sona eriyor.
Geriye, birçok insanın aklına takılan o soru kalıyor.
Niye kasığına ateş edilmiş?
Polis ketum. Dışarıda ise ancak ihtimaller var.
Bir ihtimal, katil, bacaklarına ateş ederken, kasığına isabet ettirmiş olabilir.
İyi de o zaman da şu soruyu sormaz mısınız?
O hunhar domuz bağıyla bağlanmış, kılını bile kıpırdatamaz durumdaki insanın bacağına nişan alıp da, erkeklik organına isabet ettiren, karavanacı bir acemi mi işledi bu cinayeti?
İnsanlık hali... Olabilir de...
GENÇ ÖL CESEDİN YAKIŞIKLI OLSUN MANASIZ BİR LAF MI
Önemli olan, gencecik, güzel, fotoğrafına çekidüzen verecek kadar estetiğe düşkün bir insana, son anında bu çirkinliği reva görmek.
Ölüm kötüdür, bazıları daha da kötüdür.
O ölümler ki insana, “Genç öl, cesedin yakışıklı olsun lafının hiçbir manası yokmuş” dedirtir.
(Ertuğrul Özkök-hürriyet)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Ertuğrul Özkök’ün öldürülen Öğretim görevlisi ile ilgili yazısı.
ŞİMDİ biraz geriye dönelim.
Doç. Bilgin Gürateş, kafe işletmeciliği bitince asıl mesleğine tekrar asılmaya başlamış.
Özel bir hastanede çalışırken, özel bir muayenehane de kurmuş.
Yakın zamanda kendi adına, kadın doğum hastalıkları alanında yeni kurduğu bir internet sitesi var. Girdiğiniz zaman “Sitemiz hazırlık aşamasında” yazısını görüyorsunuz.
Demek ki, mesleğini yapmaya kararlı.
Elazığ’da nasıl bilindiğine gelince...
Çevresi tarafından sevilen bir insan olarak biliniyor.
Sevildiği şuradan anlaşılıyor. Kaybolduğu anlaşıldıktan sonra arkadaşları, son 6 günde Google’a 100’e yakın fotoğraf yüklemiş.
Bekâr. Bir kız arkadaşı var mı yok mu bilen yok.
Annesi Antalya’ya taşınmış. O ise Elazığ’da kiralık bir evde oturuyor.
Modern bir insan.
Seyahat etmeyi, kitap okumayı seviyor. Koyu bir Beşiktaş taraftarı.
Facebook’ta ve Linkedin’de sayfaları, Twitter’da hesabı var.
FACEBOOK SAYFASINDAKİ RESMİN İTİNALI KADRAJI
İmajına dikkat ettiği biliniyor. Facebook’taki sayfasına, dağlarda çekilmiş, büyük bir fotoğrafını koymuş.
Fotoğrafın kadrajı modern bir estetik duyguyla ayarlanmış. Kendisi yan tarafta duruyor, öteki taraf ise tabiatı anlatan bir boşluk...
Anadolu’nun muhafazakâr bir şehrinde, genç ve modern bir hayat böyle trajik biçimde sona eriyor.
Geriye, birçok insanın aklına takılan o soru kalıyor.
Niye kasığına ateş edilmiş?
Polis ketum. Dışarıda ise ancak ihtimaller var.
Bir ihtimal, katil, bacaklarına ateş ederken, kasığına isabet ettirmiş olabilir.
İyi de o zaman da şu soruyu sormaz mısınız?
O hunhar domuz bağıyla bağlanmış, kılını bile kıpırdatamaz durumdaki insanın bacağına nişan alıp da, erkeklik organına isabet ettiren, karavanacı bir acemi mi işledi bu cinayeti?
İnsanlık hali... Olabilir de...
GENÇ ÖL CESEDİN YAKIŞIKLI OLSUN MANASIZ BİR LAF MI
Önemli olan, gencecik, güzel, fotoğrafına çekidüzen verecek kadar estetiğe düşkün bir insana, son anında bu çirkinliği reva görmek.
Ölüm kötüdür, bazıları daha da kötüdür.
O ölümler ki insana, “Genç öl, cesedin yakışıklı olsun lafının hiçbir manası yokmuş” dedirtir.
(Ertuğrul Özkök-hürriyet)
Son Güncelleme: Perşembe, 05 Nisan 2012 09:29
Gösterim: 2802