Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Başbakan Yardımcısı Arınç, "Büluğa erme yaşı çok küçülmüştür Türkiye'de. Yani uyarılma yaşı eskiden kızlarımızda 13-14 iken gençlerde 15 iken şimdi 8-9-10'lara kadar gerilemiştir. Bu, iyi bir şey midir? Fizyolojik bir şeydir belki bunun önüne geçilemez ama çocuklarımızı, bu çocuk yaşlarında cinsel açıdan uyaran pek çok etken var." dedi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, son günlerde yaşanan çocuk cinayetleri ve failleri hakkında idam cezasının uygulanıp uygulanmamasına ilişkin tartışmalara değindi.

Bu olayların can yakıcı olduğunu vurgulayan Arınç, "Herkes kendi çocuğuna, kendi ailesine, kendi torununa bakarak bu olaylarda ne kadar büyük bir üzüntü duyacağını bilmeli" değerlendirmesinde bulundu.

Herkesin öpmeye doyamadığı, kıyamadığı yavrularının feci bir akıbetle hayatlarını kaybetmesine, içinde insanlık taşıyanların isyan etmesinin doğal olduğuna işaret eden Arınç, şöyle konuştu:

"Maalesef belki son olaylar, hepimizin dikkatlerini yine çocuklar için kaçırılma ve cinayet olayları dikkatimizi çekti. Fevkalade üzgünüz. Bu evlatlar, bizim çocuklarımız, memleketimizin insanları. Onların her birinin anneleri, babaları, kardeşleri var. Kim olursa olsun çocuklarımızın böyle gözümüzün önünden götürülmesine, bir cinayete kurban edilmesine hiçbirimizin vicdanı razı olmaz. Bu tür olaylar karşısında özellikle çok yakınlarının şiddet, isyan, göz yaşı dökmesi çok tabiidir ve o sırada 'Bunlar asılsın', 'Bunlar idam edilsin', elbette istekler ve talepler olabilir ama bilelim ki 10 seneyi geçti, Türkiye'de idam cezası kaldırıldı. Öncelikle Abdullah Öcalan yakalandıktan ve hüküm giydikten sonra biliyorsunuz ki Anavatan, DSP ve MHP hükümetinin bulunduğu koalisyon, idam cezasını sınırlı olarak kaldırdı, sonra da tamamen kaldırdı. Tamamen kalkmasının da ölçüsü, o zaman parlamentoda konuşulduğu kadarıyla AB üyesi ülkelerinin hiçbirinde idam cezasının kalmamasıydı. Aslında Abdullah Öcalan hakkında o tarihlerde AİHM'de başka suçlarla ilgili olarak da yaşam hakkının ortadan kaldırılamayacağını, dolayısıyla bu infazın durdurulması için bir karar da vermişti. Şimdi Türkiye'de idam cezasını gerektiren suçlarda ağırlaştırılmış müebbet var veya müebbet hapis var. Eğer çocuklar hakkında işlenen cinayetler, caydırıcı olma vasfını taşımayan bugünkü Türk Ceza Kanunundaki maddelerle engellenemiyorsa elbette cezalarını daha çok artırmak gerekli olur. Bu konuda Adalet Bakanlığımızın bir çalışması vardır. Şu andaki hükümlerin bile bu tür cinayetleri işlemiş olanlar için en azından müebbet ağır hapis verdiğini biliyorum. Aslolan, bu cezalar ne kadar ağır ve caydırıcı olursa olsun, bu olaylara sebebiyet veren ortamı değiştirmektir."

"Nasıl canavarlaşıyor bu insanlar?"

Bülent Arınç, çocuk cinayetlerin altında, sosyal, psikolojik, ahlaki, eğitimle ilgili bazı nedenler bulunduğuna işaret etti.

Türkiye'de suçlu üreten bir bataklığın olduğunu herkesin bilmesi gerektiğini söyleyen Arınç, "Aslında bu sebepleri ortadan kaldıracak topyekun bir seferberliğe ihtiyaç var. Neden bazı insanlar, bu kadar canavarlaşıyor? Neden bazı insanlar, küçük çocuklarımızın canına kastedebiliyor. Onları bu suça iten sebepler nedir? Bu konularda medya ile ilişkilerimizden tutun eğitimle ilişkilerimize kadar her şeyin yeniden gözden geçirilmesinde fayda var" ifadesini kullandı.

Sigara, alkol ve uyuşturucuya başlama yaşlarının çok küçüldüğüne dikkati çeken Arınç, bunun bir alarm olduğunu anlattı.

Anayasada, ailenin ve gençliğin korunması bakımından devlete bazı görevler verildiğini belirten Arınç, şunları kaydetti:

"Gençliği uyuşturucu, alkol bağımlılığı gibi zararlı, fena, kötü alışkanlıklardan kurtaracak tedbirleri hükümetlerimizin alması gerekir. Bu yüzden alkol, her insanın ulaştığı yerden alınabilecek bir meta olmaktan çıkarılmalı ama hükümet, bu düzenlemeleri yaptığı zaman kendisini ilerici, çağdaş görenlerin hepsi feryada başlıyor 'Artık bundan sonra içemeyecek miyiz?' diye Türkiye'yi neredeyse Ortaçağ karanlığına götürdüğümüzü iddia ediyor. Maalesef okulların çevresinde bile uyuşturucularla mücadele ediyoruz. Aslolan, bunun kaynağından itibaren takip etmek ve içiciye ulaşmasını mutlaka engellemektir fakat kanunlarımızda son yıllarda yapılan değişikliklerde bir yanlış oldu. Yani birisinde bir esrar, bir eroin, bir marijuana yakaladığınız zaman, 'Ben içiciyim kardeşim' diyor. 'İçiciyim' dediği zaman da adeta cezası yok. Satıcının cezası var ama elinde bir iki poşet bulunur, 'Ben kendim için aldım, ben içiciyim' dediği zaman dışarı çıkıyor. Pek çok sanatçının, şarkıcının, dizilerde oynayanların, pek çok bunların dışında kalan insanın bir şekilde buna alışkanlık haline getirildiği, sonra bunların hastalıklara yol açtığı hatta insanların beynini dumura uğrattığı için adeta ona bir esir haline geldiğini hepimiz biliyoruz. Yani mesela bugün bu çocuklarımızın hayatlarının ne kadar hiçe sayıldığı ve kadına karşı gösterilen şiddeti de bundan ayrı tutamayız. Nasıl canavarlaşıyor bu insanlar? Bu insanlarla toplum nasıl mücadele edecek? Sadece bunun için idam cezasını düşünmek gerekmez, toplumsal bazı sebepleri ve dikkatleri de ön plana almamız lazım."

 "Büluğa erme yaşı çok küçülmüştür Türkiye'de"

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile basından da sorumlu olduğunu hatırlatan Arınç, pek çok televizyon kanalında dizi furyası başladığını belirtti.

Bazı dizilerde gördüğü yanlışlıklara dikkati çeken Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Çok eleştirileceğimizi biliyorum. Eleştirsinler, ben buna alışkınım. Pek çok televizyonumuzda diziler furyası başladı. Yani lise çağındaki gençlere yönelik diziler, okul sıralarında öğretmenlerine karşı hitapları, arkadaşlarıyla ilişkileri, kız yüzünden kavga etmeleri, çok genç yaşta bazı özentilere gitmeleri, lüks hayat özlemleri, bu çocukların, ailesi, baba ve annesiyle olan ilişkileri o kadar büyük bir dejenerasyon halinde topluma naklediliyor ki ben Türkiye'nin yaşadığı bu sosyal bunalımda bu tür dizilerin, eğer eğitici ve öğretici olmuyorsa çok büyük payının olduğuna inanıyorum. Maalesef ki bazı televizyonlar, bütün gelir kaynaklarını bu dizilere aktarıyor. Mesela Avrupa'da bunun örneklerini göremezsiniz. ABD'de böyle televizyon dizileri göremezsiniz. Bizde gençlere yönelik, kravatı buralara kadar gelmiş, dizlerine kadar çıkmış etekleri ve birbirleriyle sadece argo konuşan, 25 kelimeyle hayatlarını sürdüren ama her şeyin içinde cinsellik içeren bir türlü programlar, Türkiye'deki cinsel hayatı sınırsız ve sorumsuz hale getiriyor. Eleştireceklermiş, varsın eleştirsinler. Toplumdaki bunalım kaynaklarından bir tanesi de budur. Ondan sonra da RTÜK, bazı dizilerdeki bazı görüntülere ceza verdiği zaman, 'Vay, RTÜK, Kanuni Sultan Süleyman zamanına döndü, her şeye yasak getiriyor' diyorlar. Gençlerimizi korumak zorundayız. Gençlerimizi korurken şüphesiz bu yaşantı içinde de evden kaçanlar, annesine babasına isyan edenler, genç yaşta cinselliği tatmak isteyenler...

Bakın bu bir gerçektir; çok özür diliyorum, bu hayatın bir gerçeğidir, büluğa erme yaşı çok küçülmüştür Türkiye'de. Yani uyarılma yaşı eskiden kızlarımızda 13-14 iken gençlerde 15 iken şimdi 8-9-10'lara kadar gerilemiştir. Bu, iyi bir şey midir? Fizyolojik bir şeydir belki bunun önüne geçilemez ama çocuklarımızı, bu çocuk yaşlarında cinsel açıdan uyaran pek çok etken var. Bu etkenlerin hangisi sonuca bizi götürüyor? Ülkemizin çok ünlü pedagogları var. Onların, bunları konuşması lazım. Yani cinayet, sadece bir cinayetten ibaret değil. Hrant Dink'in karısı Rakel Dink, Hrant Dink'in ölümünde pencereye çıktı, muhteşem bir konuşma yaptı. Orada dedi ki 'Bir çocuktan bir katil yaratan bu karanlığı teşhis etmemiz lazım.' Bir çocuktan katil yaratan zihniyet... Maddi anlamda ülkemize çok büyük hizmetler yaptık. Türkiye, birkaç yüzyılda yapamadığını, göremediğini, AK Parti'nin 12 yıllık hükümetleri döneminde gördü ama aynı gelişmeyi, aynı yüksek orantıyı, manevi alanda, sosyal alanda yaşayıp yaşayamadığımızı tekrar gözden geçirmemiz lazım." 

> Arınç: Büluğa erme yaşı çok küçülmüştür Türkiye'de

Başbakan Yardımcısı Arınç, "Büluğa erme yaşı çok küçülmüştür Türkiye'de. Yani uyarılma yaşı eskiden kızlarımızda 13-14 iken gençlerde 15 iken şimdi 8-9-10'lara kadar gerilemiştir. Bu, iyi bir şey midir? Fizyolojik bir şeydir belki bunun önüne geçilemez ama çocuklarımızı, bu çocuk yaşlarında cinsel açıdan uyaran pek çok etken var." dedi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, son günlerde yaşanan çocuk cinayetleri ve failleri hakkında idam cezasının uygulanıp uygulanmamasına ilişkin tartışmalara değindi.

Bu olayların can yakıcı olduğunu vurgulayan Arınç, "Herkes kendi çocuğuna, kendi ailesine, kendi torununa bakarak bu olaylarda ne kadar büyük bir üzüntü duyacağını bilmeli" değerlendirmesinde bulundu.

Herkesin öpmeye doyamadığı, kıyamadığı yavrularının feci bir akıbetle hayatlarını kaybetmesine, içinde insanlık taşıyanların isyan etmesinin doğal olduğuna işaret eden Arınç, şöyle konuştu:

"Maalesef belki son olaylar, hepimizin dikkatlerini yine çocuklar için kaçırılma ve cinayet olayları dikkatimizi çekti. Fevkalade üzgünüz. Bu evlatlar, bizim çocuklarımız, memleketimizin insanları. Onların her birinin anneleri, babaları, kardeşleri var. Kim olursa olsun çocuklarımızın böyle gözümüzün önünden götürülmesine, bir cinayete kurban edilmesine hiçbirimizin vicdanı razı olmaz. Bu tür olaylar karşısında özellikle çok yakınlarının şiddet, isyan, göz yaşı dökmesi çok tabiidir ve o sırada 'Bunlar asılsın', 'Bunlar idam edilsin', elbette istekler ve talepler olabilir ama bilelim ki 10 seneyi geçti, Türkiye'de idam cezası kaldırıldı. Öncelikle Abdullah Öcalan yakalandıktan ve hüküm giydikten sonra biliyorsunuz ki Anavatan, DSP ve MHP hükümetinin bulunduğu koalisyon, idam cezasını sınırlı olarak kaldırdı, sonra da tamamen kaldırdı. Tamamen kalkmasının da ölçüsü, o zaman parlamentoda konuşulduğu kadarıyla AB üyesi ülkelerinin hiçbirinde idam cezasının kalmamasıydı. Aslında Abdullah Öcalan hakkında o tarihlerde AİHM'de başka suçlarla ilgili olarak da yaşam hakkının ortadan kaldırılamayacağını, dolayısıyla bu infazın durdurulması için bir karar da vermişti. Şimdi Türkiye'de idam cezasını gerektiren suçlarda ağırlaştırılmış müebbet var veya müebbet hapis var. Eğer çocuklar hakkında işlenen cinayetler, caydırıcı olma vasfını taşımayan bugünkü Türk Ceza Kanunundaki maddelerle engellenemiyorsa elbette cezalarını daha çok artırmak gerekli olur. Bu konuda Adalet Bakanlığımızın bir çalışması vardır. Şu andaki hükümlerin bile bu tür cinayetleri işlemiş olanlar için en azından müebbet ağır hapis verdiğini biliyorum. Aslolan, bu cezalar ne kadar ağır ve caydırıcı olursa olsun, bu olaylara sebebiyet veren ortamı değiştirmektir."

"Nasıl canavarlaşıyor bu insanlar?"

Bülent Arınç, çocuk cinayetlerin altında, sosyal, psikolojik, ahlaki, eğitimle ilgili bazı nedenler bulunduğuna işaret etti.

Türkiye'de suçlu üreten bir bataklığın olduğunu herkesin bilmesi gerektiğini söyleyen Arınç, "Aslında bu sebepleri ortadan kaldıracak topyekun bir seferberliğe ihtiyaç var. Neden bazı insanlar, bu kadar canavarlaşıyor? Neden bazı insanlar, küçük çocuklarımızın canına kastedebiliyor. Onları bu suça iten sebepler nedir? Bu konularda medya ile ilişkilerimizden tutun eğitimle ilişkilerimize kadar her şeyin yeniden gözden geçirilmesinde fayda var" ifadesini kullandı.

Sigara, alkol ve uyuşturucuya başlama yaşlarının çok küçüldüğüne dikkati çeken Arınç, bunun bir alarm olduğunu anlattı.

Anayasada, ailenin ve gençliğin korunması bakımından devlete bazı görevler verildiğini belirten Arınç, şunları kaydetti:

"Gençliği uyuşturucu, alkol bağımlılığı gibi zararlı, fena, kötü alışkanlıklardan kurtaracak tedbirleri hükümetlerimizin alması gerekir. Bu yüzden alkol, her insanın ulaştığı yerden alınabilecek bir meta olmaktan çıkarılmalı ama hükümet, bu düzenlemeleri yaptığı zaman kendisini ilerici, çağdaş görenlerin hepsi feryada başlıyor 'Artık bundan sonra içemeyecek miyiz?' diye Türkiye'yi neredeyse Ortaçağ karanlığına götürdüğümüzü iddia ediyor. Maalesef okulların çevresinde bile uyuşturucularla mücadele ediyoruz. Aslolan, bunun kaynağından itibaren takip etmek ve içiciye ulaşmasını mutlaka engellemektir fakat kanunlarımızda son yıllarda yapılan değişikliklerde bir yanlış oldu. Yani birisinde bir esrar, bir eroin, bir marijuana yakaladığınız zaman, 'Ben içiciyim kardeşim' diyor. 'İçiciyim' dediği zaman da adeta cezası yok. Satıcının cezası var ama elinde bir iki poşet bulunur, 'Ben kendim için aldım, ben içiciyim' dediği zaman dışarı çıkıyor. Pek çok sanatçının, şarkıcının, dizilerde oynayanların, pek çok bunların dışında kalan insanın bir şekilde buna alışkanlık haline getirildiği, sonra bunların hastalıklara yol açtığı hatta insanların beynini dumura uğrattığı için adeta ona bir esir haline geldiğini hepimiz biliyoruz. Yani mesela bugün bu çocuklarımızın hayatlarının ne kadar hiçe sayıldığı ve kadına karşı gösterilen şiddeti de bundan ayrı tutamayız. Nasıl canavarlaşıyor bu insanlar? Bu insanlarla toplum nasıl mücadele edecek? Sadece bunun için idam cezasını düşünmek gerekmez, toplumsal bazı sebepleri ve dikkatleri de ön plana almamız lazım."

 "Büluğa erme yaşı çok küçülmüştür Türkiye'de"

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile basından da sorumlu olduğunu hatırlatan Arınç, pek çok televizyon kanalında dizi furyası başladığını belirtti.

Bazı dizilerde gördüğü yanlışlıklara dikkati çeken Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Çok eleştirileceğimizi biliyorum. Eleştirsinler, ben buna alışkınım. Pek çok televizyonumuzda diziler furyası başladı. Yani lise çağındaki gençlere yönelik diziler, okul sıralarında öğretmenlerine karşı hitapları, arkadaşlarıyla ilişkileri, kız yüzünden kavga etmeleri, çok genç yaşta bazı özentilere gitmeleri, lüks hayat özlemleri, bu çocukların, ailesi, baba ve annesiyle olan ilişkileri o kadar büyük bir dejenerasyon halinde topluma naklediliyor ki ben Türkiye'nin yaşadığı bu sosyal bunalımda bu tür dizilerin, eğer eğitici ve öğretici olmuyorsa çok büyük payının olduğuna inanıyorum. Maalesef ki bazı televizyonlar, bütün gelir kaynaklarını bu dizilere aktarıyor. Mesela Avrupa'da bunun örneklerini göremezsiniz. ABD'de böyle televizyon dizileri göremezsiniz. Bizde gençlere yönelik, kravatı buralara kadar gelmiş, dizlerine kadar çıkmış etekleri ve birbirleriyle sadece argo konuşan, 25 kelimeyle hayatlarını sürdüren ama her şeyin içinde cinsellik içeren bir türlü programlar, Türkiye'deki cinsel hayatı sınırsız ve sorumsuz hale getiriyor. Eleştireceklermiş, varsın eleştirsinler. Toplumdaki bunalım kaynaklarından bir tanesi de budur. Ondan sonra da RTÜK, bazı dizilerdeki bazı görüntülere ceza verdiği zaman, 'Vay, RTÜK, Kanuni Sultan Süleyman zamanına döndü, her şeye yasak getiriyor' diyorlar. Gençlerimizi korumak zorundayız. Gençlerimizi korurken şüphesiz bu yaşantı içinde de evden kaçanlar, annesine babasına isyan edenler, genç yaşta cinselliği tatmak isteyenler...

Bakın bu bir gerçektir; çok özür diliyorum, bu hayatın bir gerçeğidir, büluğa erme yaşı çok küçülmüştür Türkiye'de. Yani uyarılma yaşı eskiden kızlarımızda 13-14 iken gençlerde 15 iken şimdi 8-9-10'lara kadar gerilemiştir. Bu, iyi bir şey midir? Fizyolojik bir şeydir belki bunun önüne geçilemez ama çocuklarımızı, bu çocuk yaşlarında cinsel açıdan uyaran pek çok etken var. Bu etkenlerin hangisi sonuca bizi götürüyor? Ülkemizin çok ünlü pedagogları var. Onların, bunları konuşması lazım. Yani cinayet, sadece bir cinayetten ibaret değil. Hrant Dink'in karısı Rakel Dink, Hrant Dink'in ölümünde pencereye çıktı, muhteşem bir konuşma yaptı. Orada dedi ki 'Bir çocuktan bir katil yaratan bu karanlığı teşhis etmemiz lazım.' Bir çocuktan katil yaratan zihniyet... Maddi anlamda ülkemize çok büyük hizmetler yaptık. Türkiye, birkaç yüzyılda yapamadığını, göremediğini, AK Parti'nin 12 yıllık hükümetleri döneminde gördü ama aynı gelişmeyi, aynı yüksek orantıyı, manevi alanda, sosyal alanda yaşayıp yaşayamadığımızı tekrar gözden geçirmemiz lazım." 

Son Güncelleme: Cumartesi, 03 May 2014 13:44

Gösterim: 1129

Türkiye genelindeki misafirhanelere bugün yürürlüğe giren tebliğle, kısmen öğrenci yurdu özelliği kazandırıldı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın cemaate ait yurtlardan ayrılmaları için öğrencilere yaptığı çağrının ardından önemli bir adım atıldı. Aralarında öğretmenevi, polisevi gibi çok sayıda kamu kuruluşu ve belediyeye ait sayıları binlerle ifade edilen Türkiye genelindeki misafirhaneye bugün yürürlüğe giren tebliğile, kısmen öğrenci yurdu özelliği kazandırıldı.

Başbakan Erdoğan, cemaat yurtlarında kalan öğrencilere seslenerek, "Devlet yurtlarında boş yerleri tespit ettik. Hemen başvurun. Eğer Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarında yer yoksa sizleri otellerde ağırlayacağız. Bunların zulmüne siz asla muhatap etmeyeceğiz" demişti. 30 Mart'ta yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından kamu misafirhaneleriyle ilgili atılan adım dikkat çekti.

Maliye Bakanlığı, kamu sosyal tesisleri tebliğinde dikkat çekici bir değişiklik yaptı. Bugün yürürlüğe giren tebliğdeki bu basit cümle değişikliğini, iktidarın Gülen cemaatine ait yurtlardan ayrılmaları için öğrencilere ve ailelerine yaptığı çağrı çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Ayrıca bu cümle ile ifade edilen hüküm, sosyal tesislerin Türkiye genelindeki durumu nedeniyle binlerce öğrenciyi ilgilendiren bir boyut içeriyor. Türkiye'de sayıları binlerle ifade edilen kamu kuruluşları ve belediyelere ait misafirhane bulunuyor.

Önce nasıldı?

Kamu sosyal tesislerine ilişkin tebliğin öğrencilerle ilgili hükmü; "Misafirhane hizmetlerinin aksatılmaması ve diğer personelin bu tesislerden faydalanmasına engel teşkil etmemesi kaydıyla boş kapasite bulunduğu hallerde yükseköğrenim gören öğrenciler de bu tesislerden faydalanabilirler" şeklindeydi.

Yurt ücreti alınacak

Maliye Bakanlığı'nın, 3 Mayıs 2014 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek tebliği ile bu hüküm şöyle değiştirildi:

"18/1/2014 tarihli ve 28886 sayılı Resmî gazete’de yayımlanan Kamu Sosyal Tesislerine İlişkin Tebliğ (Sayı: 2014-3)’in Ortak Hususlar başlıklı bölümünün 10'uncu maddesinin (d) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

Sosyal tesis kapasitelerinin kullanımında, ihtiyaç bulunan yerlerde boş kapasitenin öncelikle yükseköğrenim öğrencilerine kullandırılması için gerekli her türlü tedbir alınacak ve sosyal tesislerdeki boş kapasiteler ivedilikle Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (Yurtkur) bildirilecektir. Yurtkur tarafından sosyal tesislere yerleştirilen yükseköğrenim öğrencilerinden standart yurt ücreti tahsil edilecektir. Ayrıca sosyal tesisin yemek hizmetlerinden faydalanan öğrencilere sağlanacak beslenme yardımı, takip eden ay içerisinde Yurtkur tarafından ilgili sosyal tesis hesabına yatırılacaktır. Bu Tebliğ hükümleri yayımı tarihinden geçerli olmak üzere uygulanır. Tebliğ olunur."

(Aydın Hasan/milliyet.com.tr)

> Hükümetten Cemaat yurtlarına karşı kritik hamle!

Türkiye genelindeki misafirhanelere bugün yürürlüğe giren tebliğle, kısmen öğrenci yurdu özelliği kazandırıldı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın cemaate ait yurtlardan ayrılmaları için öğrencilere yaptığı çağrının ardından önemli bir adım atıldı. Aralarında öğretmenevi, polisevi gibi çok sayıda kamu kuruluşu ve belediyeye ait sayıları binlerle ifade edilen Türkiye genelindeki misafirhaneye bugün yürürlüğe giren tebliğile, kısmen öğrenci yurdu özelliği kazandırıldı.

Başbakan Erdoğan, cemaat yurtlarında kalan öğrencilere seslenerek, "Devlet yurtlarında boş yerleri tespit ettik. Hemen başvurun. Eğer Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarında yer yoksa sizleri otellerde ağırlayacağız. Bunların zulmüne siz asla muhatap etmeyeceğiz" demişti. 30 Mart'ta yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından kamu misafirhaneleriyle ilgili atılan adım dikkat çekti.

Maliye Bakanlığı, kamu sosyal tesisleri tebliğinde dikkat çekici bir değişiklik yaptı. Bugün yürürlüğe giren tebliğdeki bu basit cümle değişikliğini, iktidarın Gülen cemaatine ait yurtlardan ayrılmaları için öğrencilere ve ailelerine yaptığı çağrı çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Ayrıca bu cümle ile ifade edilen hüküm, sosyal tesislerin Türkiye genelindeki durumu nedeniyle binlerce öğrenciyi ilgilendiren bir boyut içeriyor. Türkiye'de sayıları binlerle ifade edilen kamu kuruluşları ve belediyelere ait misafirhane bulunuyor.

Önce nasıldı?

Kamu sosyal tesislerine ilişkin tebliğin öğrencilerle ilgili hükmü; "Misafirhane hizmetlerinin aksatılmaması ve diğer personelin bu tesislerden faydalanmasına engel teşkil etmemesi kaydıyla boş kapasite bulunduğu hallerde yükseköğrenim gören öğrenciler de bu tesislerden faydalanabilirler" şeklindeydi.

Yurt ücreti alınacak

Maliye Bakanlığı'nın, 3 Mayıs 2014 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek tebliği ile bu hüküm şöyle değiştirildi:

"18/1/2014 tarihli ve 28886 sayılı Resmî gazete’de yayımlanan Kamu Sosyal Tesislerine İlişkin Tebliğ (Sayı: 2014-3)’in Ortak Hususlar başlıklı bölümünün 10'uncu maddesinin (d) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

Sosyal tesis kapasitelerinin kullanımında, ihtiyaç bulunan yerlerde boş kapasitenin öncelikle yükseköğrenim öğrencilerine kullandırılması için gerekli her türlü tedbir alınacak ve sosyal tesislerdeki boş kapasiteler ivedilikle Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (Yurtkur) bildirilecektir. Yurtkur tarafından sosyal tesislere yerleştirilen yükseköğrenim öğrencilerinden standart yurt ücreti tahsil edilecektir. Ayrıca sosyal tesisin yemek hizmetlerinden faydalanan öğrencilere sağlanacak beslenme yardımı, takip eden ay içerisinde Yurtkur tarafından ilgili sosyal tesis hesabına yatırılacaktır. Bu Tebliğ hükümleri yayımı tarihinden geçerli olmak üzere uygulanır. Tebliğ olunur."

(Aydın Hasan/milliyet.com.tr)

Son Güncelleme: Cumartesi, 03 May 2014 13:10

Gösterim: 1110

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı İslam, ''Eğitim sistemi dışında kalan kız çocuklarının tespit edilmesi programını başlatıyoruz. Bunları takip edeceğiz. Eğitime devam etmesini sağlayacağız. Eğitim sistemi içerisinde kalması gereken bir çocuk elbette yasa dışı bir evliliğin kurbanı olmayacaktır, olamayacaktır. Onun için 4+4+4 eğitim sistemini erken yaşta ve zorla evlilikler konusunda bir argüman olarak kullanmaya son derece kararlıyız” dedi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, eğitim sistemi dışında kalan kız çocuklarının tespit edilmesi programını başlattıklarını belirterek, ''Eğitim sistemi içerisinde kalması gereken bir çocuk elbette yasa dışı bir evliliğin kurbanı olmayacaktır, olamayacaktır. Onun için 4+4+4 eğitim sistemini erken yaşta ve zorla evlilikler konusunda bir argüman olarak kullanmaya son derece kararlıyız. 2014 yılı sonuna kadar bu konudaki bütün çalışmaları tamamlayacağız ve çocukların sistemden çıkmasına mani olabilecek bütün önlemleri Milli Eğitim Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı alacaklar'' dedi. 

İslam, Bakanlık'ta düzenlediği basın toplantısında, çocuklara yönelik suçlara ilişkin "Fail pedofili ise tedavi uygulanacak dediniz. Hasta olduğuna bu kişilerin kim karar verecek'' sorusu üzerine faile tedavi uygulanacağını, bir operasyonun olmadığını belirterek, buna tıp uzmanlarının karar vereceğini söyledi.

Bunun daha sonra düzenlenecek alt mevzuatla ortaya çıkacağını belirten İslam, yasanın genel hatları düzenlediğini kaydetti.

''Kastrasyon yok dediniz. Bunu biraz açabilir misiniz'' sorusu üzerine İslam, kastrasyonun bir operasyon olduğunu, bunun yapılmayacağını, ilaçla ya da pskiyatrik tedaviden yararlanılacağını ifade etti. İslam, ''Kanunda bu tür hastalığı olan failleri, topluma yeniden kazandırılabilmeleri için tedavi edilebilmeleri var'' dedi.

''Cezalar ile ilgili üst sınır ne olacak'' sorusunu İslam, ''En üst sınır müebbet'' diyerek yanıtladı. Türkiye'deki en üst müebbet hapis cezası verildiğini belirten İslam, hangi suçun müebbetle yargılanacağını söylemediğini, yasanın tümünde en üst yargılama haddinin müebbet olduğunu ifade etti.

"Bu bir imdat isteme biçimi, bir koruma biçimi değil''  

Çocukların çığlık atabilmelerine ilişkin bir soruya İslam, bunun bir savunma değil bir imdat biçimi olduğunu belirterek yanıtladı. İslam, ''Çocuk ani bir tehlikeyle karşılaştığında çığlık atabilmeli. Çığlık atma konusunda hürriyeti olduğunu bilmeli. 'Aman çocuğum sessiz ol, sakin ol, gürültü yapma' diye yetiştirdiğimiz çocuklardan bahsediyorum. Hayır çocuklar gürültü yapsın, sessiz olmasınlar. Kendilerine yönelen bir şiddetin varlığını hissettikleri anda bunu etraflarına duyursunlar. Bu sadece bir imdat isteme biçimi, bir koruma biçimi değil'' diye konuştu.

Çocukların yabancı ile yakınlık mesafesini öğrenmeleri gerektiğini ifade eden İslam, bir yabancıyla karşılaştıklarında hangi tekliflerine, hangi önerilerine ve isteklerine nasıl karşılık vereceklerini öğrenmeleri gerektiğini söyledi. 

İslam, ''Bu bir eğitim. Bu Milli Eğitim Bakanlığımızın müfredatında var. Çocuklarımıza öğretiyoruz. Ama anlaşılan biraz daha yaygınlaştırmamız gerekiyor. Mesela biz bakanlık olarak ailelere bugünden itibaren böyle bir eğitim vermeyi tasarlıyoruz. Çocuklarınızı yabancı mesafesi konusunda bilinçlendirin. Nasıl bilinçlendirecekler bunu öğretmeye çalışacağız ailelere" diye konuştu.

''Ceza ilan edilebilir''

Bir gazetecinin, ''Açıklamınızda bir ifadeniz vardı bu failler uzaydan gelmiyor. Bizim toplumumuz bu insanları nasıl yaratıyor diye. Sizin bu konuda bir görüşünüz var mı'' sorusu üzerine, ''Ben bunun tartışılmasını istiyorum. Sosyologlarımız, felsefe uzmanlarımız tarafından, ahlakçılarımız, din bilginlerimiz tarafından, ailelerimiz, kanaat önderlerimiz tarafından tartışılmasını istiyoruz. Biz bu konuda araştırmalar yapıyoruz. Bu insan tipi nasıl ortaya çıkıyor. Bununla ilgili araştırmalar yapıyoruz. Sonuçlanınca sizlerle paylaşabiliriz'' dedi.

Bir soru üzerine İslam, ''pedofili hastaları çocuklara yaklaşamayacak'' demediğini, çocuklara karşı cinsel suç işleyen kimselerin çocukların bulunduğu mekanlarda çalışamayacağını ifade ettiğini hatırlattı.

İslam, bu kişilerin böyle bir ceza aldığının ilan edilebilir olduğunu belirtti.

Erken yaşta evlilikler konusu

Erken yaşta ve zorla evlilikler sorununun, yüzyılımıza geçen yüzyıllardan intikal ettiğini belirterek, ''Çoktan çözmemiz gereken bir sorun. Ama ne yazık ki sonuçlarını yaşıyoruz. Biz bunu çözmek için harekete geçmiştik. Sizlerle konuşmuştuk. Çeşitli sivil toplum örgütleriyle tartıştık. Ne yapabileceğimizi kendi içimizde tartıştık'' dedi.

Konuyu iki farklı açıdan ele aldıklarını ifade eden İslam, bir tanesinin yasal düzenlemelerin nasıl işlediği, diğerinin ise bilinçlendirme ve zihniyet dönüşümü olduğunu belirtti. 

İslam, oluşturdukları kararlara, ''Bizim bakanlığımızın Müsteşarı Nesrin Afşar Çelik başkanlığında geçtiğimiz ay diğer bakanlıklarla Adalet, İçişleri, Milli Eğitim, Sağlık Bakanlıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı ve RTÜK yetkilileriyle bir dizi toplantılar yapıldı. Mevcut yasaların daha iyi işletilmesinin nasıl sağlanabileceği bu teknik düzeyde tartışıldı. 2015 yılına kadar yapılması gerekenler bir protokol altına alındı'' diye konuştu.

Erken yaşta ve zorla evliliklerin sebepleri ve etkilerine ilişkin bilimsel araştırmalar yapılacağını belirten İslam, bu araştırmaların yapıldığını, devam ettiğini, bakanlıkça da organize edileceğini söyledi.

Paydaş kuruluşlar olarak üniversiteleri, STK'ları, TÜİK'i seçtiklerini belirten İslam, başlanılan çalışmalar olduğunu, bu çalışmaların 2015'e kadar tamamlanacağının öngörüldüğünü kaydetti. İslam, bu tür çalışmaların sürekli yenilenmesi gerektiğine dikkat çekti.

''4+4+4 çok önemli''

İçişleri Bakanlığı ile ortak bir konu geliştireceklerini belirten İslam, ''Türkiye'de doğmuş bütün insanların nüfusa kayıt edilmesinin, edilip edilmediğinin kontrol edilmesi. Eğer bu noktada kaçak varsa bütün sistemin revize edilmesi ve nüfusa kayıtlı olmayan çocuğun kalmaması. Bu çok önemli bir şey, çok basit bir tedbir olarak görülebilir. Son derece önemlidir. Süratle bunu kontrol ediyoruz'' diye konuştu.

Bakanlıkların da kendi verilerini İçişleri Bakanlığı ile paylaşacağını aktaran İslam,  ''Eğitim sistemi dışında kalan kız çocuklarının tespit edilmesi programını başlatıyoruz. Bunları takip edeceğiz. Eğitime devam etmesini sağlayacağız. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı çalışacak. Bu konu çok önemli'' dedi.

İslam, şöyle devam etti:

''Eğitim sistemi içinden çıkamayan bir çocuk 12 yıl boyunca, 18 yaşına kadar eğitim sistemi içerisinde kalması gereken bir çocuk elbette yasa dışı bir evliliğin kurbanı olmayacaktır, olamayacaktır. Onun için 4+4+4 eğitim sistemini erken yaşta ve zorla evlilikler konusunda bir argüman olarak kullanmaya son derecek kararlıyız. Sistemi çocuklarımızın eğitilmesi açısından ele aldığımız gibi çocuklarımızın erken yaşta ve zorla evlendirilmelerini engellemek açısından bir argüman olarak kullanmayı planlıyoruz. 2014 yılı sonuna kadar bu konudaki bütün çalışmaları tamamlayacağız ve çocukların sistemden çıkmasına mani olabilecek bütün önlemleri Milli Eğitim Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı alacaklar.''

> Erken yaşta evliliğe 4+4+4’lü çözüm

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı İslam, ''Eğitim sistemi dışında kalan kız çocuklarının tespit edilmesi programını başlatıyoruz. Bunları takip edeceğiz. Eğitime devam etmesini sağlayacağız. Eğitim sistemi içerisinde kalması gereken bir çocuk elbette yasa dışı bir evliliğin kurbanı olmayacaktır, olamayacaktır. Onun için 4+4+4 eğitim sistemini erken yaşta ve zorla evlilikler konusunda bir argüman olarak kullanmaya son derece kararlıyız” dedi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, eğitim sistemi dışında kalan kız çocuklarının tespit edilmesi programını başlattıklarını belirterek, ''Eğitim sistemi içerisinde kalması gereken bir çocuk elbette yasa dışı bir evliliğin kurbanı olmayacaktır, olamayacaktır. Onun için 4+4+4 eğitim sistemini erken yaşta ve zorla evlilikler konusunda bir argüman olarak kullanmaya son derece kararlıyız. 2014 yılı sonuna kadar bu konudaki bütün çalışmaları tamamlayacağız ve çocukların sistemden çıkmasına mani olabilecek bütün önlemleri Milli Eğitim Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı alacaklar'' dedi. 

İslam, Bakanlık'ta düzenlediği basın toplantısında, çocuklara yönelik suçlara ilişkin "Fail pedofili ise tedavi uygulanacak dediniz. Hasta olduğuna bu kişilerin kim karar verecek'' sorusu üzerine faile tedavi uygulanacağını, bir operasyonun olmadığını belirterek, buna tıp uzmanlarının karar vereceğini söyledi.

Bunun daha sonra düzenlenecek alt mevzuatla ortaya çıkacağını belirten İslam, yasanın genel hatları düzenlediğini kaydetti.

''Kastrasyon yok dediniz. Bunu biraz açabilir misiniz'' sorusu üzerine İslam, kastrasyonun bir operasyon olduğunu, bunun yapılmayacağını, ilaçla ya da pskiyatrik tedaviden yararlanılacağını ifade etti. İslam, ''Kanunda bu tür hastalığı olan failleri, topluma yeniden kazandırılabilmeleri için tedavi edilebilmeleri var'' dedi.

''Cezalar ile ilgili üst sınır ne olacak'' sorusunu İslam, ''En üst sınır müebbet'' diyerek yanıtladı. Türkiye'deki en üst müebbet hapis cezası verildiğini belirten İslam, hangi suçun müebbetle yargılanacağını söylemediğini, yasanın tümünde en üst yargılama haddinin müebbet olduğunu ifade etti.

"Bu bir imdat isteme biçimi, bir koruma biçimi değil''  

Çocukların çığlık atabilmelerine ilişkin bir soruya İslam, bunun bir savunma değil bir imdat biçimi olduğunu belirterek yanıtladı. İslam, ''Çocuk ani bir tehlikeyle karşılaştığında çığlık atabilmeli. Çığlık atma konusunda hürriyeti olduğunu bilmeli. 'Aman çocuğum sessiz ol, sakin ol, gürültü yapma' diye yetiştirdiğimiz çocuklardan bahsediyorum. Hayır çocuklar gürültü yapsın, sessiz olmasınlar. Kendilerine yönelen bir şiddetin varlığını hissettikleri anda bunu etraflarına duyursunlar. Bu sadece bir imdat isteme biçimi, bir koruma biçimi değil'' diye konuştu.

Çocukların yabancı ile yakınlık mesafesini öğrenmeleri gerektiğini ifade eden İslam, bir yabancıyla karşılaştıklarında hangi tekliflerine, hangi önerilerine ve isteklerine nasıl karşılık vereceklerini öğrenmeleri gerektiğini söyledi. 

İslam, ''Bu bir eğitim. Bu Milli Eğitim Bakanlığımızın müfredatında var. Çocuklarımıza öğretiyoruz. Ama anlaşılan biraz daha yaygınlaştırmamız gerekiyor. Mesela biz bakanlık olarak ailelere bugünden itibaren böyle bir eğitim vermeyi tasarlıyoruz. Çocuklarınızı yabancı mesafesi konusunda bilinçlendirin. Nasıl bilinçlendirecekler bunu öğretmeye çalışacağız ailelere" diye konuştu.

''Ceza ilan edilebilir''

Bir gazetecinin, ''Açıklamınızda bir ifadeniz vardı bu failler uzaydan gelmiyor. Bizim toplumumuz bu insanları nasıl yaratıyor diye. Sizin bu konuda bir görüşünüz var mı'' sorusu üzerine, ''Ben bunun tartışılmasını istiyorum. Sosyologlarımız, felsefe uzmanlarımız tarafından, ahlakçılarımız, din bilginlerimiz tarafından, ailelerimiz, kanaat önderlerimiz tarafından tartışılmasını istiyoruz. Biz bu konuda araştırmalar yapıyoruz. Bu insan tipi nasıl ortaya çıkıyor. Bununla ilgili araştırmalar yapıyoruz. Sonuçlanınca sizlerle paylaşabiliriz'' dedi.

Bir soru üzerine İslam, ''pedofili hastaları çocuklara yaklaşamayacak'' demediğini, çocuklara karşı cinsel suç işleyen kimselerin çocukların bulunduğu mekanlarda çalışamayacağını ifade ettiğini hatırlattı.

İslam, bu kişilerin böyle bir ceza aldığının ilan edilebilir olduğunu belirtti.

Erken yaşta evlilikler konusu

Erken yaşta ve zorla evlilikler sorununun, yüzyılımıza geçen yüzyıllardan intikal ettiğini belirterek, ''Çoktan çözmemiz gereken bir sorun. Ama ne yazık ki sonuçlarını yaşıyoruz. Biz bunu çözmek için harekete geçmiştik. Sizlerle konuşmuştuk. Çeşitli sivil toplum örgütleriyle tartıştık. Ne yapabileceğimizi kendi içimizde tartıştık'' dedi.

Konuyu iki farklı açıdan ele aldıklarını ifade eden İslam, bir tanesinin yasal düzenlemelerin nasıl işlediği, diğerinin ise bilinçlendirme ve zihniyet dönüşümü olduğunu belirtti. 

İslam, oluşturdukları kararlara, ''Bizim bakanlığımızın Müsteşarı Nesrin Afşar Çelik başkanlığında geçtiğimiz ay diğer bakanlıklarla Adalet, İçişleri, Milli Eğitim, Sağlık Bakanlıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı ve RTÜK yetkilileriyle bir dizi toplantılar yapıldı. Mevcut yasaların daha iyi işletilmesinin nasıl sağlanabileceği bu teknik düzeyde tartışıldı. 2015 yılına kadar yapılması gerekenler bir protokol altına alındı'' diye konuştu.

Erken yaşta ve zorla evliliklerin sebepleri ve etkilerine ilişkin bilimsel araştırmalar yapılacağını belirten İslam, bu araştırmaların yapıldığını, devam ettiğini, bakanlıkça da organize edileceğini söyledi.

Paydaş kuruluşlar olarak üniversiteleri, STK'ları, TÜİK'i seçtiklerini belirten İslam, başlanılan çalışmalar olduğunu, bu çalışmaların 2015'e kadar tamamlanacağının öngörüldüğünü kaydetti. İslam, bu tür çalışmaların sürekli yenilenmesi gerektiğine dikkat çekti.

''4+4+4 çok önemli''

İçişleri Bakanlığı ile ortak bir konu geliştireceklerini belirten İslam, ''Türkiye'de doğmuş bütün insanların nüfusa kayıt edilmesinin, edilip edilmediğinin kontrol edilmesi. Eğer bu noktada kaçak varsa bütün sistemin revize edilmesi ve nüfusa kayıtlı olmayan çocuğun kalmaması. Bu çok önemli bir şey, çok basit bir tedbir olarak görülebilir. Son derece önemlidir. Süratle bunu kontrol ediyoruz'' diye konuştu.

Bakanlıkların da kendi verilerini İçişleri Bakanlığı ile paylaşacağını aktaran İslam,  ''Eğitim sistemi dışında kalan kız çocuklarının tespit edilmesi programını başlatıyoruz. Bunları takip edeceğiz. Eğitime devam etmesini sağlayacağız. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı çalışacak. Bu konu çok önemli'' dedi.

İslam, şöyle devam etti:

''Eğitim sistemi içinden çıkamayan bir çocuk 12 yıl boyunca, 18 yaşına kadar eğitim sistemi içerisinde kalması gereken bir çocuk elbette yasa dışı bir evliliğin kurbanı olmayacaktır, olamayacaktır. Onun için 4+4+4 eğitim sistemini erken yaşta ve zorla evlilikler konusunda bir argüman olarak kullanmaya son derecek kararlıyız. Sistemi çocuklarımızın eğitilmesi açısından ele aldığımız gibi çocuklarımızın erken yaşta ve zorla evlendirilmelerini engellemek açısından bir argüman olarak kullanmayı planlıyoruz. 2014 yılı sonuna kadar bu konudaki bütün çalışmaları tamamlayacağız ve çocukların sistemden çıkmasına mani olabilecek bütün önlemleri Milli Eğitim Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı alacaklar.''

Son Güncelleme: Çarşamba, 30 Nisan 2014 17:04

Gösterim: 1455

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, ülkenin muhtelif yerlerinde yalnız yaşayan, özel bakıma ihtiyaç duyan yaşlı veya kıdemli emekli öğretmenlere destek verecek yeni yaşam alanları oluşturacaklarını söyledi.

Avcı, Mili Eğitim Vakfı (MEV) 34. Olağan Genel Kurulu'ndaki konuşmasına başlarken basın mensuplarının mikrofonları konuşma metninin üzerine koyduklarını belirtti. Bunun için basın mensuplarına şükran borçlu olduklarını dile getiren Avcı, "Böylece sizi uzun ve sıkıcı bir konuşma metni dinlemekten kurtarmış oldular" dedi. 

Vakfı kuranlara ve yardımlarıyla destek veren hayırsever eğitim gönüllülerine teşekkür eden Avcı, genel kurulun ardından vakfın hizmetlerine hızla devam edeceğini dile getirdi.

Avcı, genel kurul vesilesiyle yeni seçilecek yönetim kurulundan bir hedefi gerçekleştirmelerini arzu ettiğini vurgulayan Avcı, "Emekli öğretmenlerimiz, özellikle yalnız yaşayan emekli yaşlı öğretmelerimiz için yaşamevi oluşturacağız. Birlikte zaman geçirebilecekleri ve her türlü sağlık sorunlarını kolaylıkla çözebilecekleri ortamları oluşturmalıyız. Başlangıç olarak Van, Eskişehir, Ankara ve İstanbul'da pilot uygulamalar başlatacağız. Bunları inşallah yurt geneline yaygınlaştıracağız" diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı sorusua verdiği cevap

Avcı, genel kurulun ardından gazetecilerin cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin soruları üzerine "Sizi üzmek istemem. Çok işinize yarayacak bir şey söylemeyeceğim" yanıtını verdi.

Katıldıkları programların gölgede kalmaması için konunun dışında konuşmamaya gayret gösterdiğini kaydeden Avcı, şöyle konuştu:

"Mili Eğitim Vakfının 34. Olağan Genel Kurulu'nu açtık. İnşallah hayırlara vesile olsun. Bu genel kuruldan en büyük beklentimiz özelikle yaşlı ve yalnız yaşayan emekli öğretmenlerimiz için yeni yaşam evleri oluşturmaları. Bununla ilgili vakıf yöneticilerimizle görüş birliği içerisindeyiz. İnşallah vakfımızın da imkanlarıyla yurdumuzun muhtelif yerlerinde yalnız yaşayan, özel bakıma ihtiyaç duyan yaşlı veya kıdemli emekli öğretmenlerimize destek verecek yeni yaşam alanları oluşturacağız. Bence bu genel kurulun en güzel müjdelerinden birisi bu oldu."

Projenin ne zaman hayata geçirileceğinin sorulması üzerine Avcı, yeni yönetim kurulunun oluşturulmasının ardından çalışmaların başlayacağını vurguladı.

Avcı, ilk olarak Ankara, İstanbul, Van ve Eskişehir'de emekli öğretmenlerin her türlü bakım ve sağlık hizmetlerinini görülebileceği yaşam evlerinin kurulacağını sözlerine ekledi.

> Bakan Avcı'dan öğretmenlere yaşamevi müjdesi

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, ülkenin muhtelif yerlerinde yalnız yaşayan, özel bakıma ihtiyaç duyan yaşlı veya kıdemli emekli öğretmenlere destek verecek yeni yaşam alanları oluşturacaklarını söyledi.

Avcı, Mili Eğitim Vakfı (MEV) 34. Olağan Genel Kurulu'ndaki konuşmasına başlarken basın mensuplarının mikrofonları konuşma metninin üzerine koyduklarını belirtti. Bunun için basın mensuplarına şükran borçlu olduklarını dile getiren Avcı, "Böylece sizi uzun ve sıkıcı bir konuşma metni dinlemekten kurtarmış oldular" dedi. 

Vakfı kuranlara ve yardımlarıyla destek veren hayırsever eğitim gönüllülerine teşekkür eden Avcı, genel kurulun ardından vakfın hizmetlerine hızla devam edeceğini dile getirdi.

Avcı, genel kurul vesilesiyle yeni seçilecek yönetim kurulundan bir hedefi gerçekleştirmelerini arzu ettiğini vurgulayan Avcı, "Emekli öğretmenlerimiz, özellikle yalnız yaşayan emekli yaşlı öğretmelerimiz için yaşamevi oluşturacağız. Birlikte zaman geçirebilecekleri ve her türlü sağlık sorunlarını kolaylıkla çözebilecekleri ortamları oluşturmalıyız. Başlangıç olarak Van, Eskişehir, Ankara ve İstanbul'da pilot uygulamalar başlatacağız. Bunları inşallah yurt geneline yaygınlaştıracağız" diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı sorusua verdiği cevap

Avcı, genel kurulun ardından gazetecilerin cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin soruları üzerine "Sizi üzmek istemem. Çok işinize yarayacak bir şey söylemeyeceğim" yanıtını verdi.

Katıldıkları programların gölgede kalmaması için konunun dışında konuşmamaya gayret gösterdiğini kaydeden Avcı, şöyle konuştu:

"Mili Eğitim Vakfının 34. Olağan Genel Kurulu'nu açtık. İnşallah hayırlara vesile olsun. Bu genel kuruldan en büyük beklentimiz özelikle yaşlı ve yalnız yaşayan emekli öğretmenlerimiz için yeni yaşam evleri oluşturmaları. Bununla ilgili vakıf yöneticilerimizle görüş birliği içerisindeyiz. İnşallah vakfımızın da imkanlarıyla yurdumuzun muhtelif yerlerinde yalnız yaşayan, özel bakıma ihtiyaç duyan yaşlı veya kıdemli emekli öğretmenlerimize destek verecek yeni yaşam alanları oluşturacağız. Bence bu genel kurulun en güzel müjdelerinden birisi bu oldu."

Projenin ne zaman hayata geçirileceğinin sorulması üzerine Avcı, yeni yönetim kurulunun oluşturulmasının ardından çalışmaların başlayacağını vurguladı.

Avcı, ilk olarak Ankara, İstanbul, Van ve Eskişehir'de emekli öğretmenlerin her türlü bakım ve sağlık hizmetlerinini görülebileceği yaşam evlerinin kurulacağını sözlerine ekledi.

Son Güncelleme: Cumartesi, 03 May 2014 12:11

Gösterim: 1863

ÖSYM, LYS başvurularının bugün sona ereceğini ve başvuru süresinin uzatılmayacağını bildirdi.

21 Nisan’da başlayan Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) başvuruları bugün sona eriyor. ÖSYM’den yapılan açıklamada LYS başvurularının uzatılmayacağı bildirildi. LYS’ye şu ana kadar toplam 824 bin 835 aday başvuru yaparken, sınav ücretini yatırmış olduğu halde başvurusunu henüz tamamlamayan 63 bin 494 adayın olduğu belirtildi. ÖSYM, sınav ücretini yatırmış olduğu halde başvurusunu henüz tamamlamayan bu adayların başvuru işlemini bugün içinde tamamlamalarını aksi halde sınav ücretini yatırdığı halde 2014-LYS başvuru işlemini kılavuzda/duyurularda belirtildiği şekilde tamamlamayanların, 2014-LYS’lere girmelerinin mümkün olmadığını bildirdi.

İşte ÖSYM’den yapılan LYS açıklaması;

21 Nisan 2014 tarihinde başlayan 2014-LYS’lere başvuru işlemleri, 30 Nisan 2014 tarihinde (bugün) sona erecektir. Başvuru süresi uzatılmayacaktır.

2014-LYS’lere, bugün saat 08.00 itibarıyla toplam 824.835 aday başvuru yapmıştır. 888.329 aday sınav ücretini yatırmış bulunmaktadır.  Sınav ücretini yatırmış olduğu halde başvurusunu henüz tamamlamayan 63.494 aday bulunmaktadır. Sınav ücretini yatırmış olduğu halde başvurusunu henüz tamamlamayan bu adayların başvuru işlemini bugün içinde tamamlamaları önemle hatırlatılır. sınav ücretini yatırdığı halde 2014-LYS başvuru işlemini kılavuzda/duyurularda belirtildiği şekilde tamamlamayanların, 2014-LYS’lere girmeleri mümkün değildir. Adaylar başvurudan önce sınav ücretini yatırmış olmalıdır. Sınav ücretini yatırmak LYS’lere başvuru için yeterli değildir. Ücret yatırdığı halde başvurusunu yapmayan adayların ödedikleri ücretler geri ödenmez.

Yeni açılacak programlar, puan türlerinde oluşabilecek değişiklikler, gelecek yıllarda söz konusu olabilecek yatay ve dikey geçişler vb. durumlar nedeniyle farklı alanlarda puan türlerinin hesaplanabilmesi için, adayların 2014-LYS’lerin tamamında (LYS-1, LYS-2, LYS-3, LYS-4 ve LYS-5) sınava girmeleri yararlarına olacaktır.

İnternet üzerinden başvurular, 30 Nisan 2014 tarihinde saat 23.59’da, başvuru merkezlerinden başvuru alma işlemi ise 30 Nisan 2014 tarihinde mesai saati bitiminde sona erecektir. 

İnternet’ten bireysel başvuru yapacak adayların başvurularının tamamlanabilmesi için başvuru ekranında “Başvuru işlemi başarıyla tamamlandı.” açıklamasını mutlaka görmeleri ve aday başvuru kayıt bilgilerinin bir dökümünü yazıcıdan edinmeleri gerekmektedir.

Başvuru Merkezi aracılığı ile başvuru yapan adaylar, Aday Başvuru Kayıt Bilgilerinde yer alan başvuru bilgilerinin doğruluğunu kontrol etmek amacı ile görevli tarafından kendilerine verilen çıktıyı kontrol ettikten sonra çıktı üzerinde yer alan ONAY KODUNU görevliye bildirecekler ve görevli onay kodunu sisteme girdikten sonra başvuru tamamlanacaktır. Onay kodu girilmeyen başvurular tamamlanmayacağı için geçersizdir ve sorumluluk adaya aittir.

Başvurusunu tamamlayan adaylar, başvuru süresi içinde ÖSYM’nin İnternet sayfasında bulunan Aday İşlemleri Sisteminden (ais.osym.gov.tr) başvuru bilgilerini mutlaka kontrol etmeli ve sınavın diğer aşamalarında gerekebileceğinden aday başvuru kayıt bilgilerinin yazıcıdan bir dökümünü edinerek özenle korumalıdır.

> LYS’ye şu ana kadar 824 bin 835 aday başvuru yaptı

ÖSYM, LYS başvurularının bugün sona ereceğini ve başvuru süresinin uzatılmayacağını bildirdi.

21 Nisan’da başlayan Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) başvuruları bugün sona eriyor. ÖSYM’den yapılan açıklamada LYS başvurularının uzatılmayacağı bildirildi. LYS’ye şu ana kadar toplam 824 bin 835 aday başvuru yaparken, sınav ücretini yatırmış olduğu halde başvurusunu henüz tamamlamayan 63 bin 494 adayın olduğu belirtildi. ÖSYM, sınav ücretini yatırmış olduğu halde başvurusunu henüz tamamlamayan bu adayların başvuru işlemini bugün içinde tamamlamalarını aksi halde sınav ücretini yatırdığı halde 2014-LYS başvuru işlemini kılavuzda/duyurularda belirtildiği şekilde tamamlamayanların, 2014-LYS’lere girmelerinin mümkün olmadığını bildirdi.

İşte ÖSYM’den yapılan LYS açıklaması;

21 Nisan 2014 tarihinde başlayan 2014-LYS’lere başvuru işlemleri, 30 Nisan 2014 tarihinde (bugün) sona erecektir. Başvuru süresi uzatılmayacaktır.

2014-LYS’lere, bugün saat 08.00 itibarıyla toplam 824.835 aday başvuru yapmıştır. 888.329 aday sınav ücretini yatırmış bulunmaktadır.  Sınav ücretini yatırmış olduğu halde başvurusunu henüz tamamlamayan 63.494 aday bulunmaktadır. Sınav ücretini yatırmış olduğu halde başvurusunu henüz tamamlamayan bu adayların başvuru işlemini bugün içinde tamamlamaları önemle hatırlatılır. sınav ücretini yatırdığı halde 2014-LYS başvuru işlemini kılavuzda/duyurularda belirtildiği şekilde tamamlamayanların, 2014-LYS’lere girmeleri mümkün değildir. Adaylar başvurudan önce sınav ücretini yatırmış olmalıdır. Sınav ücretini yatırmak LYS’lere başvuru için yeterli değildir. Ücret yatırdığı halde başvurusunu yapmayan adayların ödedikleri ücretler geri ödenmez.

Yeni açılacak programlar, puan türlerinde oluşabilecek değişiklikler, gelecek yıllarda söz konusu olabilecek yatay ve dikey geçişler vb. durumlar nedeniyle farklı alanlarda puan türlerinin hesaplanabilmesi için, adayların 2014-LYS’lerin tamamında (LYS-1, LYS-2, LYS-3, LYS-4 ve LYS-5) sınava girmeleri yararlarına olacaktır.

İnternet üzerinden başvurular, 30 Nisan 2014 tarihinde saat 23.59’da, başvuru merkezlerinden başvuru alma işlemi ise 30 Nisan 2014 tarihinde mesai saati bitiminde sona erecektir. 

İnternet’ten bireysel başvuru yapacak adayların başvurularının tamamlanabilmesi için başvuru ekranında “Başvuru işlemi başarıyla tamamlandı.” açıklamasını mutlaka görmeleri ve aday başvuru kayıt bilgilerinin bir dökümünü yazıcıdan edinmeleri gerekmektedir.

Başvuru Merkezi aracılığı ile başvuru yapan adaylar, Aday Başvuru Kayıt Bilgilerinde yer alan başvuru bilgilerinin doğruluğunu kontrol etmek amacı ile görevli tarafından kendilerine verilen çıktıyı kontrol ettikten sonra çıktı üzerinde yer alan ONAY KODUNU görevliye bildirecekler ve görevli onay kodunu sisteme girdikten sonra başvuru tamamlanacaktır. Onay kodu girilmeyen başvurular tamamlanmayacağı için geçersizdir ve sorumluluk adaya aittir.

Başvurusunu tamamlayan adaylar, başvuru süresi içinde ÖSYM’nin İnternet sayfasında bulunan Aday İşlemleri Sisteminden (ais.osym.gov.tr) başvuru bilgilerini mutlaka kontrol etmeli ve sınavın diğer aşamalarında gerekebileceğinden aday başvuru kayıt bilgilerinin yazıcıdan bir dökümünü edinerek özenle korumalıdır.

Son Güncelleme: Çarşamba, 30 Nisan 2014 11:04

Gösterim: 1495


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.