Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Canda, "Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek" dedi.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Erdem Canda, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin, Avrupa Üroloji Derneği ve Avrupa Robotik Üroloji Derneğince onaylanmış Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkezi olduğunu belirterek "Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek" dedi.
Aynı zamanda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi olan Canda, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üroloji alanında robotla pek çok ameliyat yapıldığını belirtti.
Prostat, mesane, böbrek kanseri, böbrek üstü bezi tümörleri, böbrek çıkım yolu tıkanıklıkları ameliyatlarının robotik olarak yapıldığını ve robotla ameliyatın avantajlarının bir hayli fazla olduğunu ifade eden Canda, robotik cerrahi ile daha az kanama ve komplikasyon olduğunu, ameliyat sırasında ya da sonrasında daha az kan verme ihtiyacı gerçekleştiğini, hastanede kalma süresinin kısaldığını, açık ameliyatlara göre çok küçük cilt kesisi yapıldığını, ameliyat sonrası daha az ağrı hissedildiğini ve hastanın hızlı iyileştiğini aktardı.
"Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkeziyiz"
Canda, dünyanın her yerinden bilimsel toplantılara davet edildiklerini, özellikle de robotik üroloji konusunda uluslararası camiada tanınan bir merkez haline geldiklerini anlattı.
Türkiye'nin hemen her şehrinden ve komşu ülkelerden hastaların geldiğine dikkati çeken Canda, şöyle devam etti: "Aralık 2015 itibarıyla Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkeziyiz. Ülkemiz için çok güzel bir gelişme çünkü Avrupa Üroloji Derneğinin onayladığı uluslararası bir eğitim merkezi statüsü kazanmış olduk. Bu sertifikayı alabilmek için yılda belli sayının üstünde ameliyat yapmış olmak gerekiyor ve bilimsel olarak da belli sayının üzerinde prestijli dergilerde bilimsel yayın yapmak gerekiyor. Bu kriterlerin hepsini sağlamış olduğumuz için başvurumuz kısa zaman içinde onaylandı. Şu anda ülkemizdeki Avrupa Robotik Cerrahi Derneği tarafından eğitim merkezi olarak onaylanan ilk ve tek merkez haline gelmiş olduk. Dünyanın her yerinden cerrahlar,
Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek"
Doç. Dr. Canda, ABD'de prostat kanseri ameliyatlarının yüzde 90'ının robotla yapıldığına işaret ederek birçok alanda olduğu gibi tıp konusunda da baş döndürücü gelişmeler yaşandığını vurguladı. Robotik cerrahinin de bu gelişmelerden biri olduğunu dile getiren Canda, Türkiye'de robotik cerrahinin giderek artan sıklıkta yapılmaya başlandığını, bu gelişmelere hızla ayak uydurarak yaptıkları işi uluslararası düzeyde eğitim verecek standartlara ulaştırmış olmanın mutluluğunu yaşadıklarını kaydetti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Canda, "Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek" dedi.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Erdem Canda, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin, Avrupa Üroloji Derneği ve Avrupa Robotik Üroloji Derneğince onaylanmış Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkezi olduğunu belirterek "Dünyanın her yerinden cerrahlar, Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek" dedi.
Aynı zamanda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi olan Canda, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üroloji alanında robotla pek çok ameliyat yapıldığını belirtti.
Prostat, mesane, böbrek kanseri, böbrek üstü bezi tümörleri, böbrek çıkım yolu tıkanıklıkları ameliyatlarının robotik olarak yapıldığını ve robotla ameliyatın avantajlarının bir hayli fazla olduğunu ifade eden Canda, robotik cerrahi ile daha az kanama ve komplikasyon olduğunu, ameliyat sırasında ya da sonrasında daha az kan verme ihtiyacı gerçekleştiğini, hastanede kalma süresinin kısaldığını, açık ameliyatlara göre çok küçük cilt kesisi yapıldığını, ameliyat sonrası daha az ağrı hissedildiğini ve hastanın hızlı iyileştiğini aktardı.
"Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkeziyiz"
Canda, dünyanın her yerinden bilimsel toplantılara davet edildiklerini, özellikle de robotik üroloji konusunda uluslararası camiada tanınan bir merkez haline geldiklerini anlattı.
Türkiye'nin hemen her şehrinden ve komşu ülkelerden hastaların geldiğine dikkati çeken Canda, şöyle devam etti: "Aralık 2015 itibarıyla Türkiye'nin ilk ve tek robotik eğitim merkeziyiz. Ülkemiz için çok güzel bir gelişme çünkü Avrupa Üroloji Derneğinin onayladığı uluslararası bir eğitim merkezi statüsü kazanmış olduk. Bu sertifikayı alabilmek için yılda belli sayının üstünde ameliyat yapmış olmak gerekiyor ve bilimsel olarak da belli sayının üzerinde prestijli dergilerde bilimsel yayın yapmak gerekiyor. Bu kriterlerin hepsini sağlamış olduğumuz için başvurumuz kısa zaman içinde onaylandı. Şu anda ülkemizdeki Avrupa Robotik Cerrahi Derneği tarafından eğitim merkezi olarak onaylanan ilk ve tek merkez haline gelmiş olduk. Dünyanın her yerinden cerrahlar,
Türkiye'de robotik cerrahi sertifikası alabilecek"
Doç. Dr. Canda, ABD'de prostat kanseri ameliyatlarının yüzde 90'ının robotla yapıldığına işaret ederek birçok alanda olduğu gibi tıp konusunda da baş döndürücü gelişmeler yaşandığını vurguladı. Robotik cerrahinin de bu gelişmelerden biri olduğunu dile getiren Canda, Türkiye'de robotik cerrahinin giderek artan sıklıkta yapılmaya başlandığını, bu gelişmelere hızla ayak uydurarak yaptıkları işi uluslararası düzeyde eğitim verecek standartlara ulaştırmış olmanın mutluluğunu yaşadıklarını kaydetti.
Son Güncelleme: Pazar, 07 Şubat 2016 19:37
Gösterim: 1052
Bilkent Üniversitesi genetikçileri, kemoterapiye direnç geliştirdiğinden ölüm riski yaratan "üçlü negatif meme kanseri" için "gen kiti" çalışması başlattı.
Bilkent Üniversitesi genetikçileri, kemoterapiye direnç geliştirdiğinden ölümlere yol açan "üçlü negatif meme kanseri" hastalarının 15 genindeki değişimleri ortaya çıkararak tedavinin şekline karar verilmesini sağlayacak "gen kiti" çalışması başlattı.
Dünyada ilk olacak çalışma tamamlandığında, genlerinin şifreleri çözülen hastalar için umut vadeden yeni tür tedavilerin de geliştirilmesi hedefleniyor.
Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyeleri Yrd. Doç. Dr. Özgür Şahin ve Yrd. Doç. Dr. Ali Güre'nin genetik çalışmalarına, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji ve Patoloji Bölümü doktorları Prof. Dr. Kadri Altundağ ve Prof. Dr. Gülnur Güler de destek verecek.
Yrd. Doç. Dr Özgür Şahin, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının firmalarla ortak yürüttüğü Ar-Ge çalışmalarını içeren San-Tez Projesi kapsamında desteklenen çalışmalarını 2 yıl içinde tamamlamayı hedeflediklerini belirtti.
"Üçlü negatif"in kemoterapiye direnç geliştirdiği için ölümcül risk barındırdığını dile getiren Şahin, şöyle devam etti: "Üçlü negatif meme kanserli hastalardaki 15 geni araştıracağız. Çalışmanın sonunda da prototip bir gen kiti oluşturacağız. Bu kit sayesinde kanserli hastaların 15 genindeki değişim incelenecek ve doktorlara bir veri sunulacak."
Önce fareleri kanser yapacaklar
Şahin, çalışmalar sırasında tümör oluşturulan fareler üzerinde araştırma yapacaklarını, öncelikle bu farelerin genlerini inceleyeceklerini anlatarak 5 yıl sonra da insanlar üzerinde tanı yöntemini denemeye başlayacaklarını söyledi.
Çalışmalarının bilimde yeni bir kavram olan "teranostik" yani hem tanı hem de tedaviye yönelik olduğuna işaret eden Şahin, "Çalışmamız, dünyada da yenilikler içeriyor. Sadece tanıyı bulmaya yönelik değil, aynı zamanda kişiye özgü tedavi seçenekleri de geliştireceğiz" diye konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Bilkent Üniversitesi genetikçileri, kemoterapiye direnç geliştirdiğinden ölüm riski yaratan "üçlü negatif meme kanseri" için "gen kiti" çalışması başlattı.
Bilkent Üniversitesi genetikçileri, kemoterapiye direnç geliştirdiğinden ölümlere yol açan "üçlü negatif meme kanseri" hastalarının 15 genindeki değişimleri ortaya çıkararak tedavinin şekline karar verilmesini sağlayacak "gen kiti" çalışması başlattı.
Dünyada ilk olacak çalışma tamamlandığında, genlerinin şifreleri çözülen hastalar için umut vadeden yeni tür tedavilerin de geliştirilmesi hedefleniyor.
Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyeleri Yrd. Doç. Dr. Özgür Şahin ve Yrd. Doç. Dr. Ali Güre'nin genetik çalışmalarına, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji ve Patoloji Bölümü doktorları Prof. Dr. Kadri Altundağ ve Prof. Dr. Gülnur Güler de destek verecek.
Yrd. Doç. Dr Özgür Şahin, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının firmalarla ortak yürüttüğü Ar-Ge çalışmalarını içeren San-Tez Projesi kapsamında desteklenen çalışmalarını 2 yıl içinde tamamlamayı hedeflediklerini belirtti.
"Üçlü negatif"in kemoterapiye direnç geliştirdiği için ölümcül risk barındırdığını dile getiren Şahin, şöyle devam etti: "Üçlü negatif meme kanserli hastalardaki 15 geni araştıracağız. Çalışmanın sonunda da prototip bir gen kiti oluşturacağız. Bu kit sayesinde kanserli hastaların 15 genindeki değişim incelenecek ve doktorlara bir veri sunulacak."
Önce fareleri kanser yapacaklar
Şahin, çalışmalar sırasında tümör oluşturulan fareler üzerinde araştırma yapacaklarını, öncelikle bu farelerin genlerini inceleyeceklerini anlatarak 5 yıl sonra da insanlar üzerinde tanı yöntemini denemeye başlayacaklarını söyledi.
Çalışmalarının bilimde yeni bir kavram olan "teranostik" yani hem tanı hem de tedaviye yönelik olduğuna işaret eden Şahin, "Çalışmamız, dünyada da yenilikler içeriyor. Sadece tanıyı bulmaya yönelik değil, aynı zamanda kişiye özgü tedavi seçenekleri de geliştireceğiz" diye konuştu.
Son Güncelleme: Pazar, 07 Şubat 2016 14:06
Gösterim: 1037
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan, YÖK Yasa Tasarısı Taslağına ilişkin açıklamalarda bulundu.YÖK’ün üniversiteler üzerinde vesayet oluşturdu diyen Bakan Elvan, şunları kaydetti: “YÖK, üniversiteler arasında koordinasyon görevini yapması gereken bir kurum. Netice itibarıyla ama özellikle AK Parti hükümetleri öncesi dönemde maalesef YÖK, gerçekten üniversiteler üzerinde inanılmaz bir vesayet oluşturdu ve üniversite rektörleri, öğrenciler ve başörtüsü sorunu. Üniversitelerdeki hangi soruna bakarsanız bakın neticede uzandığı yer YÖK’tü.”
Elvan, sunucunun “YÖK deyince insan ürperiyor” ifadeleri üzerine de, “YÖK dediğiniz zaman insanın aklında ‘Aman biraz geri durayım’ şeklinde biraz iz, ürperti kalmış durumda. Gerçekten toplum üzerinde bir travma yarattı. Bizim dönemimizde ciddi bir rahatlama oldu. Geçmişteki o despot yönetim anlayışı bir anlamda ortadan kalktı” diye konuştu.
YÖK’e ilişkin düzenleme yapılacağını anımsatan Elvan, bu konuda daha önce birkaç tane taslak hazırlandığını hatırlattı. Elvan, Reformların Koordinasyonu ve İzlenmesi Kurulu’nun son toplantısına Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın katıldığını belirterek, YÖK Yasa Tasarısı Taslağının hazırlanarak Bakanlar Kurulu'na sunulacağını, daha sonra da TBMM’ye gönderileceğini anlattı.
YÖK’te bir kalite kurulu oluşturulacağını da bildiren Elvan, söz konusu kurulun üniversitelerin rekabet gücünün artırılması, bilimsel araştırmalara daha çok yer verilmesi ve üniversite-sanayi işbirliğinin daha fazla iyileştirilmesi için çalışacağını vurguladı. Elvan, “üniversite sayısının fazla olmasının kaliteyi azalttığı” iddialarının anımsatılması üzerine, hükümetleri döneminde her alanda kalite odaklı anlayış içerisinde olduklarını söyledi. Elvan, “Kalite konusunda sıkıntımız elbette var. Bunlar yeni kurulan üniversiteler. Bir yanda üniversitelerin bir anda kapsamlı araştırma yapması beklenemez. Ciddi bir altyapı oluşturulması gerekiyor. Öğretim üyesi altyapısının güçlü olması gerekiyor ama gerçekten her bir ilimizde üniversitelerin kurulması ve özel üniversitelerin sayısının da artması Türkiye’de ciddi bir rekabet oluşturdu” dedi.
Üniversitelerin idari ve mali açıdan özerk yapıya kavuşmasının mali güçle mümkün olabileceğini, bunun da sanayi işbirliği ve bilimsel çalışmalarla gelir sağlamasından geçtiğini kaydeden Elvan, bunun denetimsizlik anlamına gelmediğini de ifade etti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan, YÖK Yasa Tasarısı Taslağına ilişkin açıklamalarda bulundu.YÖK’ün üniversiteler üzerinde vesayet oluşturdu diyen Bakan Elvan, şunları kaydetti: “YÖK, üniversiteler arasında koordinasyon görevini yapması gereken bir kurum. Netice itibarıyla ama özellikle AK Parti hükümetleri öncesi dönemde maalesef YÖK, gerçekten üniversiteler üzerinde inanılmaz bir vesayet oluşturdu ve üniversite rektörleri, öğrenciler ve başörtüsü sorunu. Üniversitelerdeki hangi soruna bakarsanız bakın neticede uzandığı yer YÖK’tü.”
Elvan, sunucunun “YÖK deyince insan ürperiyor” ifadeleri üzerine de, “YÖK dediğiniz zaman insanın aklında ‘Aman biraz geri durayım’ şeklinde biraz iz, ürperti kalmış durumda. Gerçekten toplum üzerinde bir travma yarattı. Bizim dönemimizde ciddi bir rahatlama oldu. Geçmişteki o despot yönetim anlayışı bir anlamda ortadan kalktı” diye konuştu.
YÖK’e ilişkin düzenleme yapılacağını anımsatan Elvan, bu konuda daha önce birkaç tane taslak hazırlandığını hatırlattı. Elvan, Reformların Koordinasyonu ve İzlenmesi Kurulu’nun son toplantısına Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın katıldığını belirterek, YÖK Yasa Tasarısı Taslağının hazırlanarak Bakanlar Kurulu'na sunulacağını, daha sonra da TBMM’ye gönderileceğini anlattı.
YÖK’te bir kalite kurulu oluşturulacağını da bildiren Elvan, söz konusu kurulun üniversitelerin rekabet gücünün artırılması, bilimsel araştırmalara daha çok yer verilmesi ve üniversite-sanayi işbirliğinin daha fazla iyileştirilmesi için çalışacağını vurguladı. Elvan, “üniversite sayısının fazla olmasının kaliteyi azalttığı” iddialarının anımsatılması üzerine, hükümetleri döneminde her alanda kalite odaklı anlayış içerisinde olduklarını söyledi. Elvan, “Kalite konusunda sıkıntımız elbette var. Bunlar yeni kurulan üniversiteler. Bir yanda üniversitelerin bir anda kapsamlı araştırma yapması beklenemez. Ciddi bir altyapı oluşturulması gerekiyor. Öğretim üyesi altyapısının güçlü olması gerekiyor ama gerçekten her bir ilimizde üniversitelerin kurulması ve özel üniversitelerin sayısının da artması Türkiye’de ciddi bir rekabet oluşturdu” dedi.
Üniversitelerin idari ve mali açıdan özerk yapıya kavuşmasının mali güçle mümkün olabileceğini, bunun da sanayi işbirliği ve bilimsel çalışmalarla gelir sağlamasından geçtiğini kaydeden Elvan, bunun denetimsizlik anlamına gelmediğini de ifade etti.
Son Güncelleme: Perşembe, 04 Şubat 2016 11:25
Gösterim: 1051
Çukurova ve Ankara üniversitelerinden bilim insanları, doğal kan yerine kullanılabilecek yapay kan üretmeyi başardı.
Çukurova ve Ankara üniversitelerinden bilim insanları, 2012'den bu yana sürdürdükleri çalışmalar sonucunda yapay kan üretti. Çukurova Üniversitesinden (ÇÜ) yapılan yazılı açıklamaya göre, ÇÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya ve Ankara Üniversitesi (AÜ) Biyomedikal Mühendisliği bölümlerinden bilim insanları, yaklaşık 4 yıldır süren çalışmalar sonucunda, doğal kan yerine kullanılabilecek ve "biomalzeme" adı verilen yapay kan üretmeyi başardı. ÇÜ Tıbbi Biyokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurten Dikmen, geliştirilen yapay kanın, kanın oksijeni taşıyan asıl molekülü olan hemoglobinin, manyetik nanopartiküller üzerine eklenmesiyle üretildiğini belirtti.
Nanoteknoloji temelli geliştirilen yapay kanın acil durumda hastaya uygulanacağını bildiren Dikmen, bu kanın, yine aynı çalışma ekibince geliştirilen yöntemle, normale dönen hastadan uzaklaştırılacağını ifade etti. Dikmen, böylece yapay olan şeyin, insan doğal döngüsüne müdahale etmesinin engelleneceğini belirtti. Dikmen, projede kendisinin yanı sıra Tıbbi Biyokimya Bölümünden doktora öğrencisi Ümit Yaşar, Anorganik Kimya Anabilim Dalından Prof. Dr. Bilgehan Güzel ve doktora öğrencisi Fatma Ulusal ile Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Pınar Yılgör Huri'nin yer aldığını bildirdi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
Çukurova ve Ankara üniversitelerinden bilim insanları, doğal kan yerine kullanılabilecek yapay kan üretmeyi başardı.
Çukurova ve Ankara üniversitelerinden bilim insanları, 2012'den bu yana sürdürdükleri çalışmalar sonucunda yapay kan üretti. Çukurova Üniversitesinden (ÇÜ) yapılan yazılı açıklamaya göre, ÇÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya ve Ankara Üniversitesi (AÜ) Biyomedikal Mühendisliği bölümlerinden bilim insanları, yaklaşık 4 yıldır süren çalışmalar sonucunda, doğal kan yerine kullanılabilecek ve "biomalzeme" adı verilen yapay kan üretmeyi başardı. ÇÜ Tıbbi Biyokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurten Dikmen, geliştirilen yapay kanın, kanın oksijeni taşıyan asıl molekülü olan hemoglobinin, manyetik nanopartiküller üzerine eklenmesiyle üretildiğini belirtti.
Nanoteknoloji temelli geliştirilen yapay kanın acil durumda hastaya uygulanacağını bildiren Dikmen, bu kanın, yine aynı çalışma ekibince geliştirilen yöntemle, normale dönen hastadan uzaklaştırılacağını ifade etti. Dikmen, böylece yapay olan şeyin, insan doğal döngüsüne müdahale etmesinin engelleneceğini belirtti. Dikmen, projede kendisinin yanı sıra Tıbbi Biyokimya Bölümünden doktora öğrencisi Ümit Yaşar, Anorganik Kimya Anabilim Dalından Prof. Dr. Bilgehan Güzel ve doktora öğrencisi Fatma Ulusal ile Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Pınar Yılgör Huri'nin yer aldığını bildirdi.
Son Güncelleme: Perşembe, 04 Şubat 2016 13:56
Gösterim: 1356
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Yetik, prematürlerde körlüğe neden olan “prematüre retinopatisi” hastalığının tedavisini değiştirecek çok önemli bir yeniliğe imza attı. Vaktinden erken doğan bebeklerin en önemli göz sorunlarından biri olan “prematüre retinopatisi”, bebeklerde retina hasarı yapan ve körlükle sonuçlanabilen bir göz hastalığı. Prof. Dr. Hüseyin Yetik, “prematüre retinopatisi” ile mücadelede bağırsak kanserinde kullanılan bir ilacı kullanarak %100 başarı sağladı. Prof. Dr. Hüseyin Yetik’in kendi buluşu olan enjeksiyon görüntüleme tekniği “Dr. Hüseyin Yetik’in Dijital Görüntüleme Sistemi” adı altında literatüre geçti.
“Üniversitemizi Dünya Üniversiteler Liginde Başarı İle Temsil Ediyoruz”
İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, Prof. Dr. Hüseyin Yetik tarafından uluslararası literatüre kazandırılan bu teknik için kendisini tebrik ederek şunları söyledi: “Türkiye’yi dünya üniversiteler liginde başarı ile temsil eden üniversitemiz uluslararası bilimsel alanlarda da farkını ortaya koymaya devam ediyor. Prof. Dr. Hüseyin Yetik tarafından hayata geçirilen bu yöntem hepimizi gururlandırdı. İstanbul Üniversitesi ülkemize yaptığı katkıların yanı sıra hayata geçirilen projeler, önemli bilimsel çalışmalar ve tıp ve sağlık alanındaki başarıları ile dünya çapında da ismini duyuruyor. İstanbul Üniversitesi olarak genel kabul gören 8 farklı uluslararası sıralamanın 7’sinde yer almamız bunun en büyük kanıtıdır. Bunu da Prof. Dr. Hüseyin Yetik gibi akademik çalışmaları ile bizleri gururlandıran hocalarımıza borçluyuz.”
“Evrelere Göre Tedavi Gerekiyor”
Prof. Dr. Hüseyin Yetik prematüre retinopatisi hastalığına ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Prematüre, zamanından erken doğmuş bebek demektir. Yani zamanında doğmuş bir çocuğun bile retinası eksikken, prematüre çocuk görme kabiliyeti daha da eksik bir retinayla doğmuştur. Bu olgunlaşmamış görme kabiliyetini henüz kazanmamış retinanın doğum sonrası gelişme sürecinde bir takım sıkıntılara maruz kalmasına, gelişmesinin aksamasını da biz prematüre retinopatisi ya da kısaca ‘ROP Hastalığı’ olarak adlandırıyoruz” ifadelerini kullandı.
İlk muayenenin, çocuğun doğum haftası ve anneden doğduğu vakitten sonra geçen kronolojik yaşın toplamına göre değiştiğini ifade eden Prof. Dr. Yetik, “Bu yaşın 31 haftaya tamamlayacak şekilde, örneğin 26 haftalık doğmuş bir bebeği 5 hafta sonra görüyoruz 25 haftalık doğmuş bir bebeği 6 hafta sonra görüyoruz” dedi.
Hastalığın tanı ve tedavisinde evrelerin önemli olduğunu aktaran Prof. Dr. Hüseyin Yetik, şunları ifade etti: “Hastalığın evrelere göre tedavi gerektirdiği ya da tedavi gerektirmeden kendiliğinden düzeldiği evreler var. İlk tarama muayenesine aldıktan sonra çocukların takip protokolü, o ilk muayenede bulduğumuz bulguya göre değişmektedir. İlk muayene bulgusundaki tablonun önemine göre çocuğu bir hafta, bir ay hatta altı aylıkken bile tekrar çağırdığımız olabiliyor. Hastalık retinanın halen miktar yani Zon ve hastalığın şiddeti yani Evre ölçülerine göre sınıflanıyor ve hastalıkta 3 adet zon ve beş adet evre var. İçinde bulunduğu evreye göre takibe ya da tedaviye alınıyor. 1. 2. 3. 4. 5. evreler şeklinde, en hafiften en ağıra doğru ilerleyen aşamaları var. 3. evreye geldiği zaman yani retina damar oluşumu anormal patolojik bir karakter kazandığı zaman tedavi yapıyoruz.”
“Neredeyse Normal Bir Retina Elde Etmek Mümkün”
Prof. Dr. Yetik daha önce sürdürülen tedavi yöntemine ilişkin şu bilgileri aktardı: “Daha önce damarsız retina tabakasını yakıyorduk, yani bunun pratik karşılığı, hastanın görme alanını olması gerekenden daha küçük bir hale gelmesine razı oluyorduk. İkincisi ise o anormalleşmiş damarları da yakarak kontrolü elde etmeye çalışıyorduk. En azından bu vakte kadar gelişen retina bizim olsun maksadıyla belirli bir miktar kayba razı oluyorduk. Bu tedavide ise gözün içine bir ilaç enjekte ediyoruz ve bu ilaç enjeksiyonuyla anormalleşmiş damarların tümden ortadan kalkmasını sağlıyoruz. Vücut bu kez anormal damarların ortadan kalkmasını normal bir şekilde sağladığımız için sağlıklı damarlarını tekrar retina kumaşı üzerine doğru döşüyor ve olgunlaştırıyor. Tedaviden 6 ay, 1 yıl veya 4 yıl sonra bile o hastanın rop hastalığı geçirmiş olduğuyla ilgili neredeyse en küçük bir delile bile rastlamıyoruz. Hemen hemen tamamen normal bir retina elde edebiliyoruz.”
Prof. Dr. Hüseyin Yetik’in İntravitral Enjeksiyon Tekniği
Prof. Dr. Hüseyin Yetik, kendi buluşu olan enjeksiyon görüntüleme tekniğini şu sözlerle tanımladı: “Göz içine ilaç enjeksiyonları yıllar evvelden başlamış uygulamadır. Prematüre çocuklardan edindiğim tecrübe ile bir enjeksiyon tekniği tanımladım. ‘Prof. Dr. Hüseyin Yetik’in İntravitral Enjeksiyon Tekniği’ adı altında enjeksiyon uygulaması, iğnenin göze girdiği, iğne ucunun göz içi boşluğunda görüldüğü ve gözün içine ilacın nasıl yayıldığını görüntüleyen sahneyi de kayda aldığımız video, film olarak yayına kabul edildi. Şu anda Springer yayınevinin web sayfasında abonelerine o tekniğin videosunu da yayın halinde sunuyorlar. Meslektaşlarımız bu tekniği de yine bizim tanımladığımız teknik olarak oradan izleyip görebiliyorlar. Özellikle prematüre çocuklarının retinalarının tedaviden evvel, tedaviden sonra ki süreçte ne olduğunu dökümente edilip, gerek anne babaya anlatılması gerekse medikolegal gerekçelerle aktarılması çok önemlidir.”
Prematüre çocuğun gözünde 3 farklı işlem yapan TÜBİTAK destekli bu cihazın “Dr. Hüseyin Yetik’in Dijital Görüntüleme Sistemi” adı altında literatüre geçtiğini de belirten Prof. Dr. Yetik, “Sağlık Bakanlığı ve Ankara’da bulunan Kamu Hastaneleri Birliği’nden destek alan bu cihaz ilk kez farklı bir görüntüleme sistemi olarak tarihe geçti. Kamu Hastaneleri Birliği’nde bir toplantı yapılarak bu cihazın rutin uygulamaya geçirilecek olması ve tüm hastanelerde yaygın olarak kullanılması gerektiği önemli bir aşamadır” dedi.
“İÜ Mensubu Olmaktan Gurur Duyuyorum”
Literatüre böyle önemli bir katkıda bulunan Prof. Dr. Yetik, “Üniversitemizin iki tıp fakültesi var ve uluslararası düzeyde bu çok önemli. İstanbul Üniversitesi mensubu olmaktan gurur duyuyorum. Bu gerçekten bir bayrak yarışıdır. Bizi çok kıymetli hocalarımız yetiştirdi, ben de isterim ki bizden sonraki nesillere de güzel şeyler bırakalım. Gerek üniversitemize gerekse yetişmemizde emeği olan hocalarımıza vefa borcumuzu ödeyebilecek ufacık da olsa bir değer ortaya koyabildiysek, bizden sonraki nesillere de cesaretlendirici örnek olabildiysek ne mutlu” ifadelerini kullandı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Üniversiteler
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Yetik, prematürlerde körlüğe neden olan “prematüre retinopatisi” hastalığının tedavisini değiştirecek çok önemli bir yeniliğe imza attı. Vaktinden erken doğan bebeklerin en önemli göz sorunlarından biri olan “prematüre retinopatisi”, bebeklerde retina hasarı yapan ve körlükle sonuçlanabilen bir göz hastalığı. Prof. Dr. Hüseyin Yetik, “prematüre retinopatisi” ile mücadelede bağırsak kanserinde kullanılan bir ilacı kullanarak %100 başarı sağladı. Prof. Dr. Hüseyin Yetik’in kendi buluşu olan enjeksiyon görüntüleme tekniği “Dr. Hüseyin Yetik’in Dijital Görüntüleme Sistemi” adı altında literatüre geçti.
“Üniversitemizi Dünya Üniversiteler Liginde Başarı İle Temsil Ediyoruz”
İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, Prof. Dr. Hüseyin Yetik tarafından uluslararası literatüre kazandırılan bu teknik için kendisini tebrik ederek şunları söyledi: “Türkiye’yi dünya üniversiteler liginde başarı ile temsil eden üniversitemiz uluslararası bilimsel alanlarda da farkını ortaya koymaya devam ediyor. Prof. Dr. Hüseyin Yetik tarafından hayata geçirilen bu yöntem hepimizi gururlandırdı. İstanbul Üniversitesi ülkemize yaptığı katkıların yanı sıra hayata geçirilen projeler, önemli bilimsel çalışmalar ve tıp ve sağlık alanındaki başarıları ile dünya çapında da ismini duyuruyor. İstanbul Üniversitesi olarak genel kabul gören 8 farklı uluslararası sıralamanın 7’sinde yer almamız bunun en büyük kanıtıdır. Bunu da Prof. Dr. Hüseyin Yetik gibi akademik çalışmaları ile bizleri gururlandıran hocalarımıza borçluyuz.”
“Evrelere Göre Tedavi Gerekiyor”
Prof. Dr. Hüseyin Yetik prematüre retinopatisi hastalığına ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Prematüre, zamanından erken doğmuş bebek demektir. Yani zamanında doğmuş bir çocuğun bile retinası eksikken, prematüre çocuk görme kabiliyeti daha da eksik bir retinayla doğmuştur. Bu olgunlaşmamış görme kabiliyetini henüz kazanmamış retinanın doğum sonrası gelişme sürecinde bir takım sıkıntılara maruz kalmasına, gelişmesinin aksamasını da biz prematüre retinopatisi ya da kısaca ‘ROP Hastalığı’ olarak adlandırıyoruz” ifadelerini kullandı.
İlk muayenenin, çocuğun doğum haftası ve anneden doğduğu vakitten sonra geçen kronolojik yaşın toplamına göre değiştiğini ifade eden Prof. Dr. Yetik, “Bu yaşın 31 haftaya tamamlayacak şekilde, örneğin 26 haftalık doğmuş bir bebeği 5 hafta sonra görüyoruz 25 haftalık doğmuş bir bebeği 6 hafta sonra görüyoruz” dedi.
Hastalığın tanı ve tedavisinde evrelerin önemli olduğunu aktaran Prof. Dr. Hüseyin Yetik, şunları ifade etti: “Hastalığın evrelere göre tedavi gerektirdiği ya da tedavi gerektirmeden kendiliğinden düzeldiği evreler var. İlk tarama muayenesine aldıktan sonra çocukların takip protokolü, o ilk muayenede bulduğumuz bulguya göre değişmektedir. İlk muayene bulgusundaki tablonun önemine göre çocuğu bir hafta, bir ay hatta altı aylıkken bile tekrar çağırdığımız olabiliyor. Hastalık retinanın halen miktar yani Zon ve hastalığın şiddeti yani Evre ölçülerine göre sınıflanıyor ve hastalıkta 3 adet zon ve beş adet evre var. İçinde bulunduğu evreye göre takibe ya da tedaviye alınıyor. 1. 2. 3. 4. 5. evreler şeklinde, en hafiften en ağıra doğru ilerleyen aşamaları var. 3. evreye geldiği zaman yani retina damar oluşumu anormal patolojik bir karakter kazandığı zaman tedavi yapıyoruz.”
“Neredeyse Normal Bir Retina Elde Etmek Mümkün”
Prof. Dr. Yetik daha önce sürdürülen tedavi yöntemine ilişkin şu bilgileri aktardı: “Daha önce damarsız retina tabakasını yakıyorduk, yani bunun pratik karşılığı, hastanın görme alanını olması gerekenden daha küçük bir hale gelmesine razı oluyorduk. İkincisi ise o anormalleşmiş damarları da yakarak kontrolü elde etmeye çalışıyorduk. En azından bu vakte kadar gelişen retina bizim olsun maksadıyla belirli bir miktar kayba razı oluyorduk. Bu tedavide ise gözün içine bir ilaç enjekte ediyoruz ve bu ilaç enjeksiyonuyla anormalleşmiş damarların tümden ortadan kalkmasını sağlıyoruz. Vücut bu kez anormal damarların ortadan kalkmasını normal bir şekilde sağladığımız için sağlıklı damarlarını tekrar retina kumaşı üzerine doğru döşüyor ve olgunlaştırıyor. Tedaviden 6 ay, 1 yıl veya 4 yıl sonra bile o hastanın rop hastalığı geçirmiş olduğuyla ilgili neredeyse en küçük bir delile bile rastlamıyoruz. Hemen hemen tamamen normal bir retina elde edebiliyoruz.”
Prof. Dr. Hüseyin Yetik’in İntravitral Enjeksiyon Tekniği
Prof. Dr. Hüseyin Yetik, kendi buluşu olan enjeksiyon görüntüleme tekniğini şu sözlerle tanımladı: “Göz içine ilaç enjeksiyonları yıllar evvelden başlamış uygulamadır. Prematüre çocuklardan edindiğim tecrübe ile bir enjeksiyon tekniği tanımladım. ‘Prof. Dr. Hüseyin Yetik’in İntravitral Enjeksiyon Tekniği’ adı altında enjeksiyon uygulaması, iğnenin göze girdiği, iğne ucunun göz içi boşluğunda görüldüğü ve gözün içine ilacın nasıl yayıldığını görüntüleyen sahneyi de kayda aldığımız video, film olarak yayına kabul edildi. Şu anda Springer yayınevinin web sayfasında abonelerine o tekniğin videosunu da yayın halinde sunuyorlar. Meslektaşlarımız bu tekniği de yine bizim tanımladığımız teknik olarak oradan izleyip görebiliyorlar. Özellikle prematüre çocuklarının retinalarının tedaviden evvel, tedaviden sonra ki süreçte ne olduğunu dökümente edilip, gerek anne babaya anlatılması gerekse medikolegal gerekçelerle aktarılması çok önemlidir.”
Prematüre çocuğun gözünde 3 farklı işlem yapan TÜBİTAK destekli bu cihazın “Dr. Hüseyin Yetik’in Dijital Görüntüleme Sistemi” adı altında literatüre geçtiğini de belirten Prof. Dr. Yetik, “Sağlık Bakanlığı ve Ankara’da bulunan Kamu Hastaneleri Birliği’nden destek alan bu cihaz ilk kez farklı bir görüntüleme sistemi olarak tarihe geçti. Kamu Hastaneleri Birliği’nde bir toplantı yapılarak bu cihazın rutin uygulamaya geçirilecek olması ve tüm hastanelerde yaygın olarak kullanılması gerektiği önemli bir aşamadır” dedi.
“İÜ Mensubu Olmaktan Gurur Duyuyorum”
Literatüre böyle önemli bir katkıda bulunan Prof. Dr. Yetik, “Üniversitemizin iki tıp fakültesi var ve uluslararası düzeyde bu çok önemli. İstanbul Üniversitesi mensubu olmaktan gurur duyuyorum. Bu gerçekten bir bayrak yarışıdır. Bizi çok kıymetli hocalarımız yetiştirdi, ben de isterim ki bizden sonraki nesillere de güzel şeyler bırakalım. Gerek üniversitemize gerekse yetişmemizde emeği olan hocalarımıza vefa borcumuzu ödeyebilecek ufacık da olsa bir değer ortaya koyabildiysek, bizden sonraki nesillere de cesaretlendirici örnek olabildiysek ne mutlu” ifadelerini kullandı.
Son Güncelleme: Perşembe, 04 Şubat 2016 11:07
Gösterim: 891