Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Kuralları, duruşu, samimiyeti, içten gülümseyişi ve en önemlisi de farklı bir ışık saçan iri siyah gözleriyle hayatımızın tanıdık resmi Türkan Şoray. Yalnızca dizi ve sinema projelerinde kendini gösteren, her daim meraklı gözlerden tuttuğu özel hayatıyla örnek olan bir isim o… Hem muhteşem bir oyuncu, hem iyi bir anne hem de mükemmel bir kadın. Peki Türkan Şoray’ın yıllar önce sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını biliyor muydunuz? Sarıyer’de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı’na devrettiğini? Türkan Şoray’ın bilinmeyenleri bu röportajda.
Türk sinemasına damgasını vuran oyunculardan Türkan Şoray hafızalara kazınan filmleri kadar, özel hayatıyla da kadınlar için önemli bir idolü temsil ediyor. Sonu olmayan bir kariyer serüveni sergileyen Şoray, yorulacakmış gibi de görünmüyor. Ünlü ‘Türkan Şoray kuralları’ arasında asla pes etmemek ilk sırada yer alıyor…
28 Haziran 1945’te Eyüp’te başlıyor Türk sinemasının ‘Sultan’ının öyküsü. Memur bir ailenin ilk çocuğu olan, Nazan ve Figen adında iki kız kardeşi daha bulunan Şoray’ı sinemaya yönlendiren ise annesi... Fatih Kız Lisesi ortaokulu bölümünde okurken, Karagümrük’teki ev sahiplerinin kızı olan ve Panter Emel olarak tanınan sinema oyuncusu Emel Yıldız ile bir film setine giden Türkan Şoray, Türker İnanoğlu’nun teşviki ile Yeşilçam’a adım atıyor. Şoray kariyerinin başlangıcı anlamına gelen 1960 yılı yapımlı ‘Köyde Bir Kız Sevdim’ filminde Baki Tamer ile başrol oynuyor. Şoray sinemaya başlamasıyla ilgili anısını şöyle anlatıyor: “Sinemaya girmeden önce mahallemize bir film seti geldi. Filmin bir setini mahallemizde çekeceklerdi. Başrol oyuncusu kadını gördüğümde ‘ne kadar güzel bir kadın’ dedim. Bu kadın Muhterem Nur’du. Öyle şaşkın bir şekilde bakınırken yanıma bir adam geldi ve ‘Sen de filmlerde oynamak ister misin?’ diye sordu. Korktum ve hemen eve kaçtım. Bu adamın da daha sonra Memduh Ün olduğunu öğrendim. O zaman film setinden kaçmıştım ama daha sonra film setleri hayatım oldu.”
Bu filmin ardından yeni teklifler almaya başlayan Şoray, basının da ilgisini çekerek 1961 yılında sinema dergisine kapak olduğunu ve başarı grafiğinin hızla yükselmeye başladığını anlatıyor. Şoray için ‘Acı Hayat’ filmi sinema hayatındaki en önemli dönüm noktasını teşkil ediyor. Bu film ile 1964’te I. Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Şoray’ın meslek yaşamında yeni bir dönem ise 1972 yılında başlıyor. Film sayısını ciddi anlamda azaltan Şoray, ‘Dönüş’ filmi ile ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturuyor. Yılın en çok gişe yapan filmi olan Dönüş, 1973’te Moskova Film Festivali’nden de özel bir ödül alıyor. İkinci yönetmenlik denemesini Azap filminde gerçekleştiren Şoray, 1976’ya gelindiğinde ise üçüncü yönetmenliği olan ‘Bodrum Hakimi’ni çekiyor. Takvimler 1977’yi gösterdiğinde ise Türkan Sultan en güzel filmlerinden biri olan ‘Selvi Boylum, Al Yazmalım’ da oynuyor ve bu filmle Şoray’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü geliyor.
KIZIM BENİMLE İFTİHAR ETSİN İSTİYORUM
1980’li yıllara gelindiğinde Şoray hayatında yeni bir sayfa açılıyor ve anne oluyor. Kızı Yağmur’u 1984 yılında kucağına alan Şoray annelikle ilgili duygularını şu sözlerle ifade ediyor: “Anne olduğunuz zaman hayata farklı bakmaya başlıyorsunuz. Daha hoşgörülü oluyorsunuz, hayata daha çok asılıyorsunuz. Mesela ben anne olmadan önce hiç ölümü falan düşünmezdim, uçağa biner, oradan oraya giderdim. Şimdi sağlığıma daha dikkat etmeye çalışıyorum, uçaktan korkuyorum. Ve de hayatta daha başarılı olayım, kızım benimle iftihar etsin istiyorum. Anne olmak hayatımı daha anlamlı kıldı. Sinemaydı sırf yaşantım, şimdi sinema ve kızım oldu.”
Kızı Yağmur’un doğumunun ardından “Bir Sevgi İstiyorum”, “Bir Kadın Bir Hayat, Körebe”
“Gramafon Avrat” gibi önemli filmlerde oynayan sultanın çevirdiği son film ise 2004 yapımı “Mürüvvetsiz Mürvet” filmi...
ZAMAN VE TECRÜBE DÜNYA GÖRÜŞÜMÜ TÖRPÜLEDİ
40 yıllık kariyerine sayısız film ve ödül sığdıran Türkan Şoray, halen üretmeye ve sinema için çalışmaya devam ediyor. Şoray, şimdiki dinginliği ve yaşamını ise şöyle özetliyor: “İlk gençlik yıllarımda böyle sakin değildim. Zamanla hayata bakışınız, dünya görüşünüz her şey çok değişiyor. İnsan, gençlik yıllarında çok daha büyük heyecanlar ve büyük tutkular yaşıyor. Her şey toz pembe, her şey istediği gibi olacakmış gibi büyük hayaller kuruyor. Ondan sonra giderek hayatın gerçekleriyle karşılaşıyorsunuz. Tüm yaşadığınız yıllar içinde üzücü olaylar, yaşadıklarınız, sizi belli bir noktaya getiriyor, belli bir olgunluğa getiriyor. Ani tepkileriniz, feveranlarınız daha duruluyor. O hırslarınıza daha sakin bakmaya çalışıyorsunuz. Mesela ben yaşamım boyunca şöyle bir noktaya vardım: Her şey geçici, her şeyin bir sonu var. Nedir bu? Büyük hırslar, büyük istekler, her şey bitiyor. En güzel şey, en kötü şey bile bitiyor. Yani olaya böyle baktığınız zaman bir tevekkül geliyor insana. Ben şimdi o ruh hali içindeyim.”
‘ŞÖHRET TANRI’NIN BİR LÜTFU’
“Türk Sineması’nın sultanısınız. Bu unvanı size halk verdi. Peki yıllarca bunu taşımak zor olmadı mı?” diye sorduğumuz Şoray şu cevabı veriyor: “Tanınmanın, şöhretin benim için anlamı, toplumda saygı görmek ve sevilmek. Bu, Tanrı’nın bana bir lütfu. O yönüyle Türkan Şoray olmak beni çok mutlu ediyor. Ve ben bunu hiçbir zaman bir yük olarak görmüyorum. Bu bana çok büyük bir sorumluluk getiriyor. Nedir o sorumluluk? ‘Bizi yanıltmadınız’ diyorlar mesela, ‘Hayattaki duruşunuzla ve davranışınızla belli bir çizgiyi hep korudunuz’. İnsanlar beni kalplerinde bir yerlere koyduysa, hep orada kalmak benim için çok önemli. Orada kalmanın sorumluluğu ağır olabilir belki ama ben bu ağırlığı seve seve kaldırmaya gönüllüyüm.”
“Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”
Bunları biliyor musunuz?
- 2010 yılında Unesco Türkiye İyi Niyet Elçisi seçildiğini…
- Adına ‘Türkan Şoray Efsanesi’ konulu bir sempozyum düzenlendiğini...
- Hiçbir tiyatro oyununda rol almadığını...
- Neredeyse bilmediği Klasik Türk Müziği parçası olmadığını...
- Sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını...
- Sarıyer'de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı'na devrettiğini...
- Resim kabiliyetinin de olduğunu...
“Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük manlig-halsa.se. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Kuralları, duruşu, samimiyeti, içten gülümseyişi ve en önemlisi de farklı bir ışık saçan iri siyah gözleriyle hayatımızın tanıdık resmi Türkan Şoray. Yalnızca dizi ve sinema projelerinde kendini gösteren, her daim meraklı gözlerden tuttuğu özel hayatıyla örnek olan bir isim o… Hem muhteşem bir oyuncu, hem iyi bir anne hem de mükemmel bir kadın. Peki Türkan Şoray’ın yıllar önce sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını biliyor muydunuz? Sarıyer’de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı’na devrettiğini? Türkan Şoray’ın bilinmeyenleri bu röportajda.
Türk sinemasına damgasını vuran oyunculardan Türkan Şoray hafızalara kazınan filmleri kadar, özel hayatıyla da kadınlar için önemli bir idolü temsil ediyor. Sonu olmayan bir kariyer serüveni sergileyen Şoray, yorulacakmış gibi de görünmüyor. Ünlü ‘Türkan Şoray kuralları’ arasında asla pes etmemek ilk sırada yer alıyor…
28 Haziran 1945’te Eyüp’te başlıyor Türk sinemasının ‘Sultan’ının öyküsü. Memur bir ailenin ilk çocuğu olan, Nazan ve Figen adında iki kız kardeşi daha bulunan Şoray’ı sinemaya yönlendiren ise annesi... Fatih Kız Lisesi ortaokulu bölümünde okurken, Karagümrük’teki ev sahiplerinin kızı olan ve Panter Emel olarak tanınan sinema oyuncusu Emel Yıldız ile bir film setine giden Türkan Şoray, Türker İnanoğlu’nun teşviki ile Yeşilçam’a adım atıyor. Şoray kariyerinin başlangıcı anlamına gelen 1960 yılı yapımlı ‘Köyde Bir Kız Sevdim’ filminde Baki Tamer ile başrol oynuyor. Şoray sinemaya başlamasıyla ilgili anısını şöyle anlatıyor: “Sinemaya girmeden önce mahallemize bir film seti geldi. Filmin bir setini mahallemizde çekeceklerdi. Başrol oyuncusu kadını gördüğümde ‘ne kadar güzel bir kadın’ dedim. Bu kadın Muhterem Nur’du. Öyle şaşkın bir şekilde bakınırken yanıma bir adam geldi ve ‘Sen de filmlerde oynamak ister misin?’ diye sordu. Korktum ve hemen eve kaçtım. Bu adamın da daha sonra Memduh Ün olduğunu öğrendim. O zaman film setinden kaçmıştım ama daha sonra film setleri hayatım oldu.”
Bu filmin ardından yeni teklifler almaya başlayan Şoray, basının da ilgisini çekerek 1961 yılında sinema dergisine kapak olduğunu ve başarı grafiğinin hızla yükselmeye başladığını anlatıyor. Şoray için ‘Acı Hayat’ filmi sinema hayatındaki en önemli dönüm noktasını teşkil ediyor. Bu film ile 1964’te I. Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Şoray’ın meslek yaşamında yeni bir dönem ise 1972 yılında başlıyor. Film sayısını ciddi anlamda azaltan Şoray, ‘Dönüş’ filmi ile ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturuyor. Yılın en çok gişe yapan filmi olan Dönüş, 1973’te Moskova Film Festivali’nden de özel bir ödül alıyor. İkinci yönetmenlik denemesini Azap filminde gerçekleştiren Şoray, 1976’ya gelindiğinde ise üçüncü yönetmenliği olan ‘Bodrum Hakimi’ni çekiyor. Takvimler 1977’yi gösterdiğinde ise Türkan Sultan en güzel filmlerinden biri olan ‘Selvi Boylum, Al Yazmalım’ da oynuyor ve bu filmle Şoray’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü geliyor.
KIZIM BENİMLE İFTİHAR ETSİN İSTİYORUM
1980’li yıllara gelindiğinde Şoray hayatında yeni bir sayfa açılıyor ve anne oluyor. Kızı Yağmur’u 1984 yılında kucağına alan Şoray annelikle ilgili duygularını şu sözlerle ifade ediyor: “Anne olduğunuz zaman hayata farklı bakmaya başlıyorsunuz. Daha hoşgörülü oluyorsunuz, hayata daha çok asılıyorsunuz. Mesela ben anne olmadan önce hiç ölümü falan düşünmezdim, uçağa biner, oradan oraya giderdim. Şimdi sağlığıma daha dikkat etmeye çalışıyorum, uçaktan korkuyorum. Ve de hayatta daha başarılı olayım, kızım benimle iftihar etsin istiyorum. Anne olmak hayatımı daha anlamlı kıldı. Sinemaydı sırf yaşantım, şimdi sinema ve kızım oldu.”
Kızı Yağmur’un doğumunun ardından “Bir Sevgi İstiyorum”, “Bir Kadın Bir Hayat, Körebe”
“Gramafon Avrat” gibi önemli filmlerde oynayan sultanın çevirdiği son film ise 2004 yapımı “Mürüvvetsiz Mürvet” filmi...
ZAMAN VE TECRÜBE DÜNYA GÖRÜŞÜMÜ TÖRPÜLEDİ
40 yıllık kariyerine sayısız film ve ödül sığdıran Türkan Şoray, halen üretmeye ve sinema için çalışmaya devam ediyor. Şoray, şimdiki dinginliği ve yaşamını ise şöyle özetliyor: “İlk gençlik yıllarımda böyle sakin değildim. Zamanla hayata bakışınız, dünya görüşünüz her şey çok değişiyor. İnsan, gençlik yıllarında çok daha büyük heyecanlar ve büyük tutkular yaşıyor. Her şey toz pembe, her şey istediği gibi olacakmış gibi büyük hayaller kuruyor. Ondan sonra giderek hayatın gerçekleriyle karşılaşıyorsunuz. Tüm yaşadığınız yıllar içinde üzücü olaylar, yaşadıklarınız, sizi belli bir noktaya getiriyor, belli bir olgunluğa getiriyor. Ani tepkileriniz, feveranlarınız daha duruluyor. O hırslarınıza daha sakin bakmaya çalışıyorsunuz. Mesela ben yaşamım boyunca şöyle bir noktaya vardım: Her şey geçici, her şeyin bir sonu var. Nedir bu? Büyük hırslar, büyük istekler, her şey bitiyor. En güzel şey, en kötü şey bile bitiyor. Yani olaya böyle baktığınız zaman bir tevekkül geliyor insana. Ben şimdi o ruh hali içindeyim.”
‘ŞÖHRET TANRI’NIN BİR LÜTFU’
“Türk Sineması’nın sultanısınız. Bu unvanı size halk verdi. Peki yıllarca bunu taşımak zor olmadı mı?” diye sorduğumuz Şoray şu cevabı veriyor: “Tanınmanın, şöhretin benim için anlamı, toplumda saygı görmek ve sevilmek. Bu, Tanrı’nın bana bir lütfu. O yönüyle Türkan Şoray olmak beni çok mutlu ediyor. Ve ben bunu hiçbir zaman bir yük olarak görmüyorum. Bu bana çok büyük bir sorumluluk getiriyor. Nedir o sorumluluk? ‘Bizi yanıltmadınız’ diyorlar mesela, ‘Hayattaki duruşunuzla ve davranışınızla belli bir çizgiyi hep korudunuz’. İnsanlar beni kalplerinde bir yerlere koyduysa, hep orada kalmak benim için çok önemli. Orada kalmanın sorumluluğu ağır olabilir belki ama ben bu ağırlığı seve seve kaldırmaya gönüllüyüm.”
“Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”
Bunları biliyor musunuz?
- 2010 yılında Unesco Türkiye İyi Niyet Elçisi seçildiğini…
- Adına ‘Türkan Şoray Efsanesi’ konulu bir sempozyum düzenlendiğini...
- Hiçbir tiyatro oyununda rol almadığını...
- Neredeyse bilmediği Klasik Türk Müziği parçası olmadığını...
- Sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını...
- Sarıyer'de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı'na devrettiğini...
- Resim kabiliyetinin de olduğunu...
“Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük manlig-halsa.se. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”
Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 12:25
Gösterim: 5513
Bir dönem üniversitede ders verdiğini belirten ünlü oyuncu Demet Akbağ, öğrencilerin bir an önce ünlü olmak istemeleri nedeniyle, ders vermekten soğuduğunu söyledi.Küçükçekmece'de iki yıldır Türkiye'nin yüzünü güldüren isimleri ağırlayan söyleşi programı "Yüzümüzü Güldürenler" e bu ay tiyatro, sinema ve televizyon dünyasının sevilen ismi usta sanatçı Demet Akbağ konuk oldu.
Sunuculuğunu Küçükçekmece Kültür ve Sanat Merkezleri Sanat Danışmanı Levent Tülek'in yaptığı Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi'nde gerçekleşen söyleşide, tiyatronun dev ismi Demet Akbağ, katılımcıları gülmekten kırdı, geçirdi. Oynadığı her film, hayat verdiği her karakterle adından sıkça söz ettiren Akbağ, tiyatroya ilk adımlarını, projelerini ve başarısının püf noktalarını katılımcılarla paylaştı. Bol kahkaha ve güldürünün olduğu söyleşiye, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay da katıldı. Söyleşide, Türk Tiyatro tarihine adını altın harflerle yazdırmış olan sanatçı Demet Akbağ, tiyatroya merakını ve geçmişini şöyle anlattı : "Radyo tiyatrosu döneminin çocuğuyum. Bu sevdanın içine düşmemin sebebi sinema meraklısı babaannemdir. Babaannem bayramlarda, anneme kardeşimi ve beni bahane edip, bizi alıp sinemaya götürürdü. Ben gittiğimiz filmlerden etkilenip eve gelince, Cüneyt Arkın, Filiz Akın, Türkan Şoray olurdum. Üç filmi birbirine karıştırır farklı karakterler olurdum. Hatta Malkoçoğlu bile oldum. Ne görürsem onu oynardım. Çok fazla özel tiyatroda ustalarla çalıştım. Bu bana çok şey kattı. Bu tip mesleklerde okuldan ziyade usta-çırak ilişkisi daha önemlidir. Okul teorik olarak tabii ki çok önemli ama okulu seyirci bitirtir, oyuncuya. Çok iyi gözlemlerdim, algım açıktır, her oyuna çok erken giderdim. Yıldız Kenter'le çalışma fırsatım oldu. Okuldayken, Yıldız hoca bana Arzu Tramvayı oyununda ufak bir hemşire rolü teklif etti, o an ruhumu teslim ediyordum, çok mutlu olmuştum".
SEYİRCİNİN KARŞISINDA DOĞRU DURUYORUM
Ünlü oyuncu Demet Akbağ hayat verdiği her rolle çok konuşulmasının sırrını da katılımcılarla paylaştı. Akbağ, "Ben çok sevdiğim ve yapmaktan zevk aldığım bir işi yapıyorum. Çocukluktan bu yana öykündüğüm, hayal ettiğim, aşkıyla yandığım, kafa patlattığım, gözyaşı döktüğüm bir iştir oyunculuk. Disiplinli, sevgili ve saygılı davranırsan mesleğin sana güzel ödüllerle geri dönüyor. Oyuncu ve seyirci bir bütün. Seyircinin karşısında doğru durmak, sadece rol yaparken kandırmak, kendi kimliğinizle kandırmamak gerektiğini düşünüyorum. Ben doğru ve düzgün bir insan olmanın ödülünü alıyorum seyirciden" dedi.
İBRAHİM TATLISES TAKLİDİYLE KEŞFEDİLDİM
Bir söyleşi olmaktan çok öteye giderek, komedi tadında bir oyun havasının olduğu sohbette, Akbağ katılımcıları oynadığı tiyatro oyunlarından sahnelediği diyaloglarla kahkahaya boğdu. Yeteneğinin keşfedildiği dönemleri anlatan Akbağ, "TRT'de bir kuşak programı 'Baldızla Bacanak' oynuyordu. Bana küçük bir hemşire rolü verdiler. O dönemde, İbrahim Tatlıses yeni yönetmen olmuştu. Bize sürekli ondan bahsediyorlardı. Bende kuliste farkında olmadan onun taklidini yapmıştım. Bir hafta sonra 'Baldızla Bacanak' dizisinde Düriye karakteri olarak beni kadroya aldılar. Onun taklidini yaparken, beni keşfettiler. Bana yaptığı bu kıyaktan haberi yoktur"diye konuştu.
"YALAN DÜNYA" ABARTILI OYNANIYOR
Söyleşinin moderatörlüğünü yapan Küçükçekmece Kültür Merkezleri Sanat Danışmanı Levent Tülek ise, günümüz komedi dizilerine çok gülemediğini ifade ederek, başrollerini Beyazıt Öztürk ve Gülse Birsel'in oynadığı "Yalan Dünya" dizisini eleştirdi. Tülek, "Ben mizah algısı olarak, şuan da ki karakterlere çok gülemiyorum. Bu karakterlerde, sokaktaki insanı göremiyorum, daha uçuk karakterler var. Yalan Dünya dizisine gülemiyorum çünkü çok abartılı oynuyorlar. Bundan 10 yıl önce onlar gibi oynasaydım, Türker İnanoğlu, tiyatronun ve okulun kapısından içeri almazdı" dedi. Tülek'in bu eleştirisine ünlü oyuncu Akbağ'da destek verdi.
Söyleşide, günümüz oyuncularını topa tutan Demet Akbağ, "Şahane bir yeteneğin de olsa, oyunculuk yapa yapa öğrenilen, her sahneye çıkışında ilk kezmiş gibi heyecanlandığın bir meslektir. Bu durum tepeden inmekle oluşmaz. Öyle bir tane iş yapıp oyuncuyum demekte olmaz. Oyuncuyum ya da benim oyunculuğum diyebilmek için farklı farklı roller oynamak gerekir. Bir tane rolle oyuncuyum diyenlerin, oyunculuğuna kim karar veriyor. Müjdat Gezen'in de dediği gibi; oyunculuğun er meydanı tiyatro sahnesidir" dedi.
Akbağ, katılımcıların sorularını da yanıtlayarak, Kıvanç Tatlıtuğ'un oyunculuğunu çok beğendiğini dile getirdi. Tatlıtuğ'un yeteneğinden söz eden Akbağ, "Rolünü kendi marifeti ve içgüdüsüyle yapıyor. Bu bir tesadüf değil. O çocuğun başının derdi; yakışıklılığı. Çocuk, yakışıklı diye niye oyuncu olmasın" diyerek, Tatlıtuğ'a yönelik eleştirilere de cevap verdi.
BOTOKS VE ESTETİK YAPTIRDIM
Oyuncu kendisine "Estetik yaptırdınız mı" sorusu üzerine ise "Estetik ve botoks yaptırdım. Beni yadırgamayacağınız biçimde kendime iyi bakıyorum ki, sahne üzerinde sizlerin karşısında daha uzun durabilmek istiyorum. Ailemden miras çok düzgün bir fiziğim var. Bu vücutla bu yüzümü dengelemek için yaptırdım" diye konuştu.
BU İŞİ FAZLA KAFAYA TAKMAK GEREKİR
Tiyatro eğitimi alan öğrencilerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen söyleşide, Akbağ iyi bir oyuncu olabilmenin püf noktalarını da öğrencilerle paylaştı. Bahçeşehir Üniversitesi'nde eğitimler verdiğini ifade eden Akbağ, "Bir süre hocalık yaptım ama bıraktım. Çünkü gençlerin hemen isimlerini duyurmak istemesi, beni bu işten soğuttu. Oyuncu olmak isteyen öğrencilerin ayrıcalıkları olmalı. Bu işi biraz fazla kafaya takmak gerekir. Bu uzun bir yolculuk. Şimdi çok fazla alternatif var, oyuncu olmak için, sertifika programları, ajanslar, kurslar var. Bir tanıdık olması da günümüzde önemli. Ama her şeye rağmen şunu unutmayın ki hiçbir yetenek, gizli kalmaz. Sahneye çıktığınızda rahat olun. Kendiniz olun. Bir rol oynadığınızda o rolü ve kendinizi normal hayatın içinde yakalayın. Samimi olun. Her rol, siz artı o roldür" şeklinde konuştu.
Usta oyuncu, ünlü komedyen Ata Demirer'in yeni bir film hazırlığı içerisinde olduğunu ifade ederek, ünlü sanatçı Ferdi Tayfur'a da gönderme yaptı. Akbağ, "Eyvah Eyvah 2 filminde hikaye bitti. O yüzden devamını getirmedik. Ancak, Ata Demirer şimdi yepyeni bir senaryo hazırlığında. Önce Ferdi ağabeyi arayacağız. O da aynı şeyleri düşünmüyorsa, Ata filmi yazacak" dedi.
BURANIN SEYİRCİSİ ÇOK ŞANSLI
Kahkaha dolu söyleşinin ardından seyircinin ilgisinden çok mutlu olduğunu dile getiren Demet Akbağ, "Çok keyifli bir söyleşiydi. Seyircinin ilgisi beni çok mutlu etti. Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi çok güzel bir salon. Burada oynamak istiyorum. Hatta burada tiyatro sahneleyip, 27 Mart Tiyatrolar gününde seyirciye ücretsiz oynamak istiyorum Kulisler, her şey çok güzel. Buranın seyircisi çok şanslı" diyerek, Başkan Aziz Yeniay'a teşekkür etti.
Başkan Aziz Yeniay da Tülek ve Akbağ'a günün anısına çiçek hediye etti. Başkan Yeniay, Demet Akbağ'ın kültür merkezlerimizde tiyatro sahneleyecek olmasının kendisini ve Küçükçekmecelileri çok mutlu edeceğini ifade ederek ünlü tiyatrocuya teşekkür etti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Bir dönem üniversitede ders verdiğini belirten ünlü oyuncu Demet Akbağ, öğrencilerin bir an önce ünlü olmak istemeleri nedeniyle, ders vermekten soğuduğunu söyledi.Küçükçekmece'de iki yıldır Türkiye'nin yüzünü güldüren isimleri ağırlayan söyleşi programı "Yüzümüzü Güldürenler" e bu ay tiyatro, sinema ve televizyon dünyasının sevilen ismi usta sanatçı Demet Akbağ konuk oldu.
Sunuculuğunu Küçükçekmece Kültür ve Sanat Merkezleri Sanat Danışmanı Levent Tülek'in yaptığı Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi'nde gerçekleşen söyleşide, tiyatronun dev ismi Demet Akbağ, katılımcıları gülmekten kırdı, geçirdi. Oynadığı her film, hayat verdiği her karakterle adından sıkça söz ettiren Akbağ, tiyatroya ilk adımlarını, projelerini ve başarısının püf noktalarını katılımcılarla paylaştı. Bol kahkaha ve güldürünün olduğu söyleşiye, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay da katıldı. Söyleşide, Türk Tiyatro tarihine adını altın harflerle yazdırmış olan sanatçı Demet Akbağ, tiyatroya merakını ve geçmişini şöyle anlattı : "Radyo tiyatrosu döneminin çocuğuyum. Bu sevdanın içine düşmemin sebebi sinema meraklısı babaannemdir. Babaannem bayramlarda, anneme kardeşimi ve beni bahane edip, bizi alıp sinemaya götürürdü. Ben gittiğimiz filmlerden etkilenip eve gelince, Cüneyt Arkın, Filiz Akın, Türkan Şoray olurdum. Üç filmi birbirine karıştırır farklı karakterler olurdum. Hatta Malkoçoğlu bile oldum. Ne görürsem onu oynardım. Çok fazla özel tiyatroda ustalarla çalıştım. Bu bana çok şey kattı. Bu tip mesleklerde okuldan ziyade usta-çırak ilişkisi daha önemlidir. Okul teorik olarak tabii ki çok önemli ama okulu seyirci bitirtir, oyuncuya. Çok iyi gözlemlerdim, algım açıktır, her oyuna çok erken giderdim. Yıldız Kenter'le çalışma fırsatım oldu. Okuldayken, Yıldız hoca bana Arzu Tramvayı oyununda ufak bir hemşire rolü teklif etti, o an ruhumu teslim ediyordum, çok mutlu olmuştum".
SEYİRCİNİN KARŞISINDA DOĞRU DURUYORUM
Ünlü oyuncu Demet Akbağ hayat verdiği her rolle çok konuşulmasının sırrını da katılımcılarla paylaştı. Akbağ, "Ben çok sevdiğim ve yapmaktan zevk aldığım bir işi yapıyorum. Çocukluktan bu yana öykündüğüm, hayal ettiğim, aşkıyla yandığım, kafa patlattığım, gözyaşı döktüğüm bir iştir oyunculuk. Disiplinli, sevgili ve saygılı davranırsan mesleğin sana güzel ödüllerle geri dönüyor. Oyuncu ve seyirci bir bütün. Seyircinin karşısında doğru durmak, sadece rol yaparken kandırmak, kendi kimliğinizle kandırmamak gerektiğini düşünüyorum. Ben doğru ve düzgün bir insan olmanın ödülünü alıyorum seyirciden" dedi.
İBRAHİM TATLISES TAKLİDİYLE KEŞFEDİLDİM
Bir söyleşi olmaktan çok öteye giderek, komedi tadında bir oyun havasının olduğu sohbette, Akbağ katılımcıları oynadığı tiyatro oyunlarından sahnelediği diyaloglarla kahkahaya boğdu. Yeteneğinin keşfedildiği dönemleri anlatan Akbağ, "TRT'de bir kuşak programı 'Baldızla Bacanak' oynuyordu. Bana küçük bir hemşire rolü verdiler. O dönemde, İbrahim Tatlıses yeni yönetmen olmuştu. Bize sürekli ondan bahsediyorlardı. Bende kuliste farkında olmadan onun taklidini yapmıştım. Bir hafta sonra 'Baldızla Bacanak' dizisinde Düriye karakteri olarak beni kadroya aldılar. Onun taklidini yaparken, beni keşfettiler. Bana yaptığı bu kıyaktan haberi yoktur"diye konuştu.
"YALAN DÜNYA" ABARTILI OYNANIYOR
Söyleşinin moderatörlüğünü yapan Küçükçekmece Kültür Merkezleri Sanat Danışmanı Levent Tülek ise, günümüz komedi dizilerine çok gülemediğini ifade ederek, başrollerini Beyazıt Öztürk ve Gülse Birsel'in oynadığı "Yalan Dünya" dizisini eleştirdi. Tülek, "Ben mizah algısı olarak, şuan da ki karakterlere çok gülemiyorum. Bu karakterlerde, sokaktaki insanı göremiyorum, daha uçuk karakterler var. Yalan Dünya dizisine gülemiyorum çünkü çok abartılı oynuyorlar. Bundan 10 yıl önce onlar gibi oynasaydım, Türker İnanoğlu, tiyatronun ve okulun kapısından içeri almazdı" dedi. Tülek'in bu eleştirisine ünlü oyuncu Akbağ'da destek verdi.
Söyleşide, günümüz oyuncularını topa tutan Demet Akbağ, "Şahane bir yeteneğin de olsa, oyunculuk yapa yapa öğrenilen, her sahneye çıkışında ilk kezmiş gibi heyecanlandığın bir meslektir. Bu durum tepeden inmekle oluşmaz. Öyle bir tane iş yapıp oyuncuyum demekte olmaz. Oyuncuyum ya da benim oyunculuğum diyebilmek için farklı farklı roller oynamak gerekir. Bir tane rolle oyuncuyum diyenlerin, oyunculuğuna kim karar veriyor. Müjdat Gezen'in de dediği gibi; oyunculuğun er meydanı tiyatro sahnesidir" dedi.
Akbağ, katılımcıların sorularını da yanıtlayarak, Kıvanç Tatlıtuğ'un oyunculuğunu çok beğendiğini dile getirdi. Tatlıtuğ'un yeteneğinden söz eden Akbağ, "Rolünü kendi marifeti ve içgüdüsüyle yapıyor. Bu bir tesadüf değil. O çocuğun başının derdi; yakışıklılığı. Çocuk, yakışıklı diye niye oyuncu olmasın" diyerek, Tatlıtuğ'a yönelik eleştirilere de cevap verdi.
BOTOKS VE ESTETİK YAPTIRDIM
Oyuncu kendisine "Estetik yaptırdınız mı" sorusu üzerine ise "Estetik ve botoks yaptırdım. Beni yadırgamayacağınız biçimde kendime iyi bakıyorum ki, sahne üzerinde sizlerin karşısında daha uzun durabilmek istiyorum. Ailemden miras çok düzgün bir fiziğim var. Bu vücutla bu yüzümü dengelemek için yaptırdım" diye konuştu.
BU İŞİ FAZLA KAFAYA TAKMAK GEREKİR
Tiyatro eğitimi alan öğrencilerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen söyleşide, Akbağ iyi bir oyuncu olabilmenin püf noktalarını da öğrencilerle paylaştı. Bahçeşehir Üniversitesi'nde eğitimler verdiğini ifade eden Akbağ, "Bir süre hocalık yaptım ama bıraktım. Çünkü gençlerin hemen isimlerini duyurmak istemesi, beni bu işten soğuttu. Oyuncu olmak isteyen öğrencilerin ayrıcalıkları olmalı. Bu işi biraz fazla kafaya takmak gerekir. Bu uzun bir yolculuk. Şimdi çok fazla alternatif var, oyuncu olmak için, sertifika programları, ajanslar, kurslar var. Bir tanıdık olması da günümüzde önemli. Ama her şeye rağmen şunu unutmayın ki hiçbir yetenek, gizli kalmaz. Sahneye çıktığınızda rahat olun. Kendiniz olun. Bir rol oynadığınızda o rolü ve kendinizi normal hayatın içinde yakalayın. Samimi olun. Her rol, siz artı o roldür" şeklinde konuştu.
Usta oyuncu, ünlü komedyen Ata Demirer'in yeni bir film hazırlığı içerisinde olduğunu ifade ederek, ünlü sanatçı Ferdi Tayfur'a da gönderme yaptı. Akbağ, "Eyvah Eyvah 2 filminde hikaye bitti. O yüzden devamını getirmedik. Ancak, Ata Demirer şimdi yepyeni bir senaryo hazırlığında. Önce Ferdi ağabeyi arayacağız. O da aynı şeyleri düşünmüyorsa, Ata filmi yazacak" dedi.
BURANIN SEYİRCİSİ ÇOK ŞANSLI
Kahkaha dolu söyleşinin ardından seyircinin ilgisinden çok mutlu olduğunu dile getiren Demet Akbağ, "Çok keyifli bir söyleşiydi. Seyircinin ilgisi beni çok mutlu etti. Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi çok güzel bir salon. Burada oynamak istiyorum. Hatta burada tiyatro sahneleyip, 27 Mart Tiyatrolar gününde seyirciye ücretsiz oynamak istiyorum Kulisler, her şey çok güzel. Buranın seyircisi çok şanslı" diyerek, Başkan Aziz Yeniay'a teşekkür etti.
Başkan Aziz Yeniay da Tülek ve Akbağ'a günün anısına çiçek hediye etti. Başkan Yeniay, Demet Akbağ'ın kültür merkezlerimizde tiyatro sahneleyecek olmasının kendisini ve Küçükçekmecelileri çok mutlu edeceğini ifade ederek ünlü tiyatrocuya teşekkür etti.
Son Güncelleme: Pazartesi, 19 Mart 2012 15:45
Gösterim: 5555
Edirne Belediyesi UNESCO tarafından somut olmayan kültürel miras listesine alınan Kırkpınar yağlı güreşlerini çizgi roman haline getiriyor. Edirne kültürünün efsanesi Kırkpınar yağlı güreşlerini küçük çocuklara daha iyi aktarabilmek için çizgi roman hazırlanacak.Konuyla ilgili olarak bir açıklama yapan Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu, Kırkpınar tarihini çocukların fazla bilmediğini söyleyerek "UNESCO'ya giren, 650 yıllık bir tarihi çocukların da en iyi şekilde öğrenmeleri lazım. Biz de çocuklara Kırkpınar'ı daha iyi nasıl anlatabiliriz, diye düşündük, değerlendirmesini yaptık ve sonuç olarak çizgi roman haline getirilmesine karar verdik. Bu konuyla ilgili olarak Güzel Sanatlar Lisemiztden iki öğrenci ilk çalışmalarını getirdi ve onlarda çok heyecanlandı. Kırkpınarımızın içinde çok önemli ögeler ve efsaneler var. Bunları çocuklarımıza anlatmamız lazım. Bu çizgi romanımızı Kırkpınar'a kadar yetiştirmeyi planlıyoruz ve öğrenci kardeşlerimize ücretsiz olarak dağıtacağız" dedi.
Çizgi roman çalışmasını yapacak olan Güzel Sanatlar Lisesi 10'uncu sınıf öğrencileri Ufkun Ak ve Mahmut Can Papiroğlu, "İlk defa böyle bir projede çalışacağımız için çok heyecanlıyız. Edirne'ye mal olmuş bir tarihi çizgi roman haline getirmek bizi mutlu edecek. Şu an Kırkpınar tarihiyle ilgili gerekli araştırmaları ve incelemeleri yaparak en iyi şekilde nasıl bir roman hazırlayabiliriz, bunun çalışmalarını yapıyoruz. Çizgi romanda bir tonton dede 4 tane çocuğa Kırkpınarı anlatacak ve o çocuklarda kendilerini Kırkpınar'da hayal edecek, yaklaşık 150 sayfalık bir çalışma olacak" diye konuştular.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Edirne Belediyesi UNESCO tarafından somut olmayan kültürel miras listesine alınan Kırkpınar yağlı güreşlerini çizgi roman haline getiriyor. Edirne kültürünün efsanesi Kırkpınar yağlı güreşlerini küçük çocuklara daha iyi aktarabilmek için çizgi roman hazırlanacak.Konuyla ilgili olarak bir açıklama yapan Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu, Kırkpınar tarihini çocukların fazla bilmediğini söyleyerek "UNESCO'ya giren, 650 yıllık bir tarihi çocukların da en iyi şekilde öğrenmeleri lazım. Biz de çocuklara Kırkpınar'ı daha iyi nasıl anlatabiliriz, diye düşündük, değerlendirmesini yaptık ve sonuç olarak çizgi roman haline getirilmesine karar verdik. Bu konuyla ilgili olarak Güzel Sanatlar Lisemiztden iki öğrenci ilk çalışmalarını getirdi ve onlarda çok heyecanlandı. Kırkpınarımızın içinde çok önemli ögeler ve efsaneler var. Bunları çocuklarımıza anlatmamız lazım. Bu çizgi romanımızı Kırkpınar'a kadar yetiştirmeyi planlıyoruz ve öğrenci kardeşlerimize ücretsiz olarak dağıtacağız" dedi.
Çizgi roman çalışmasını yapacak olan Güzel Sanatlar Lisesi 10'uncu sınıf öğrencileri Ufkun Ak ve Mahmut Can Papiroğlu, "İlk defa böyle bir projede çalışacağımız için çok heyecanlıyız. Edirne'ye mal olmuş bir tarihi çizgi roman haline getirmek bizi mutlu edecek. Şu an Kırkpınar tarihiyle ilgili gerekli araştırmaları ve incelemeleri yaparak en iyi şekilde nasıl bir roman hazırlayabiliriz, bunun çalışmalarını yapıyoruz. Çizgi romanda bir tonton dede 4 tane çocuğa Kırkpınarı anlatacak ve o çocuklarda kendilerini Kırkpınar'da hayal edecek, yaklaşık 150 sayfalık bir çalışma olacak" diye konuştular.
Son Güncelleme: Pazartesi, 12 Mart 2012 19:47
Gösterim: 1902
Show TV'de Acun Ilıcalı'nın sunumuyla ekrana gelen Yetenek Sizsiniz'in final bölümü nefesleri kesti. 12 yarışmacının finale taşındığı gecede Yetenek Sizsiniz'in şampiyonu belli oldu.
Şampiyon Max adlı köpek oldu
Yarışmanın dün geceki final bölümünde Kafkas Kartalları ile yarışan Ali Yeşilırmak ve Max Yetenek Sizsiniz'in şampiyonu oldu.
Finalde ipi göğüsleyen Ali ve Akıllı Köpek Max, Türkiye'nin yeni yeteneği oldu. Şovlarıyla sahneye çıktığı ilk günden bu yana izleyenlerin sevgilisi olan Max, şampiyon olmayı başardı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Show TV'de Acun Ilıcalı'nın sunumuyla ekrana gelen Yetenek Sizsiniz'in final bölümü nefesleri kesti. 12 yarışmacının finale taşındığı gecede Yetenek Sizsiniz'in şampiyonu belli oldu.
Şampiyon Max adlı köpek oldu
Yarışmanın dün geceki final bölümünde Kafkas Kartalları ile yarışan Ali Yeşilırmak ve Max Yetenek Sizsiniz'in şampiyonu oldu.
Finalde ipi göğüsleyen Ali ve Akıllı Köpek Max, Türkiye'nin yeni yeteneği oldu. Şovlarıyla sahneye çıktığı ilk günden bu yana izleyenlerin sevgilisi olan Max, şampiyon olmayı başardı.
Son Güncelleme: Salı, 13 Mart 2012 17:00
Gösterim: 2082
Trabzon'un Tonya ilçesine bağlı Kaleönü köyünde yaşayan bir grup köylü kadın "Karadeniz Kadınıyız Güçlüyüz Ama…" konulu bir belgesel film çekti. Belgesel ekibinin kameramanı, yönetmeni ve sesçisi de köylü kadınlardan oluştu.
Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası (TTSO) AB Bilgi Merkezi tarafından gerçekleştirilen 'AB-Türkiye Belgesel Film buluşması için biraya gelen köylü kadınlar, bir ilke imza attı. Etkinlik kapsamında oluşturulan Belgesel Film Atölyesi'ne katılan Tonya'ya bağlı Kaleönü Köyü'nde yaşayan kadınlar kendi hayatlarını filme aldı. Filmin yönetmenliğini köylü kadınlardan 55 yaşındaki Asiye Köksal yaparken, yönetmen yardımcılığını 71 yaşındaki Hanife Baykan, sesçiliğini 72 yaşındaki Sebahat Şanlı ve kameramanlığını da 45 yaşındaki Ayşe Uzun Yağız isimli köylü kadın yaptı.
Köylü kadınlara belgesel tekniklerini belgesel yönetmeni Deniz Yeşil öğretirken, verilen eğitim sonrası Tonya'nın Kaleönü köyünde 2 gün süren çekimlerin tamamını köylü kadınlar gerçekleştirdi.
Yönetmen Deniz Yeşil'in eğitmenliğinde gerçekleştirilen Belgesel Film Atölyesi aracılığıyla kendi yaşamlarını filme çeken Tonyalı kadınlardan filmin yönetmeni 55 yaşındaki Asiye Köksal, atölyenin kendileri için önemli bir deneyim olduğunu vurgulayarak, "Bundan sonra sorunlarımızı ve kültürümüzü yeni filmlerle anlatmaya devam edeceğiz. Ancak köydekiler bizi kamerayla görünce çok şaşırıyorlar. Diğer projelerimizde buna da alışacaklarını tahmin ediyorum" dedi. Filmin 71 yaşındaki yönetmen yardımcısı Hanife Baykan çekimlerin ilk aşamasında komşularının çalışmalarını şaşkınlıkla izlediklerini belirterek, "Sırtımızdaki sepete alışan uşaklarımız kameraya da alışacaklar" diye konuştu. Tonyalı kadınlar film çekimlerini tamamladıktan sonra ise kemençe ile horon oynayarak filmi kutladılar.
Belgesel ile ilgili bilgi veren filmin yönetmeni Deniz Yeşil, filmi Tonyalı kadınların çektiğini söyledi. Kendisinin köylü kadınlara sadece mikrofon ve kamera kullanımı ile nasıl röportaj yapılacağı hakkında bilgi verdiğini kaydeden Yeşil "Neredeyse tamamı 70'li yaşlarda köylü teyzeler. Anlattıklarımızı çok çabuk anladılar ve istekliydiler. Zaten Karadeniz kadını bu belgeselde mizahi yönlerini ve kararlılıklarını göstererek kısa sürede belgesel film işini çözdüler. Evlere gittiler, kadınlara Karadeniz'de kadın olmanın zorluklarını sordular" şeklinde konuştu. Tonya'nın bütün Karadeniz'de kadınların aslında en güçlü yer olduğunu vurgulayan Yeşil "Burada kadınlar bazı durumlarda erkeklerden daha ön plandadır ve sözleri geçer. Ancak onlar da Karadeniz'in tamamında yaşanan sıkıntıları yaşıyor. İşte köy işleri ve ev işleriyle uğraşmak, ineklere bakmak gibi işlerle uğraşıyorlar. Tonyalı kadınlar tüm bu işlerinin arasında belgesel film bile çekebileceklerini kanıtladılar" ifadelerini kullandı.
TTSO AB Bilgi Merkezi Organizasyonuyla Karadenizli kadınların çektiği belgesel filmle ilgili bilgi veren TTSO AB Bilgi Merkezi Koordinatörü Yakup Karbuz ise bu yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Trabzon Kadın Platformu'nun da desteğiyle kadın filmlerine ağırlık verdiklerini söyledi. Karbuz, oluşturdukları Belgesel Film Atölyesiyle de Karadeniz kadınının üretken, girişimci ve becerikli yanlarına vurgu yapmayı amaçladıklarını belirtti. Öte yandan Trabzon Sanatevi'nde yarın başlayacak ve üç gün boyunca sürecek olan 'AB-Türkiye Belgesel Film Buluşması'nda pek çok belgesel film Trabzonlular'la buluşacak. Etkinliğe tanınmış belgesel filmci Wilco Van Herpen ile yönetmenler Emel Çelebi, Can Candan, Muhammet Çakıral belgesel film takipçileriyle söyleşiler gerçekleştirecek.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Öne Çıkanlar
Trabzon'un Tonya ilçesine bağlı Kaleönü köyünde yaşayan bir grup köylü kadın "Karadeniz Kadınıyız Güçlüyüz Ama…" konulu bir belgesel film çekti. Belgesel ekibinin kameramanı, yönetmeni ve sesçisi de köylü kadınlardan oluştu.
Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası (TTSO) AB Bilgi Merkezi tarafından gerçekleştirilen 'AB-Türkiye Belgesel Film buluşması için biraya gelen köylü kadınlar, bir ilke imza attı. Etkinlik kapsamında oluşturulan Belgesel Film Atölyesi'ne katılan Tonya'ya bağlı Kaleönü Köyü'nde yaşayan kadınlar kendi hayatlarını filme aldı. Filmin yönetmenliğini köylü kadınlardan 55 yaşındaki Asiye Köksal yaparken, yönetmen yardımcılığını 71 yaşındaki Hanife Baykan, sesçiliğini 72 yaşındaki Sebahat Şanlı ve kameramanlığını da 45 yaşındaki Ayşe Uzun Yağız isimli köylü kadın yaptı.
Köylü kadınlara belgesel tekniklerini belgesel yönetmeni Deniz Yeşil öğretirken, verilen eğitim sonrası Tonya'nın Kaleönü köyünde 2 gün süren çekimlerin tamamını köylü kadınlar gerçekleştirdi.
Yönetmen Deniz Yeşil'in eğitmenliğinde gerçekleştirilen Belgesel Film Atölyesi aracılığıyla kendi yaşamlarını filme çeken Tonyalı kadınlardan filmin yönetmeni 55 yaşındaki Asiye Köksal, atölyenin kendileri için önemli bir deneyim olduğunu vurgulayarak, "Bundan sonra sorunlarımızı ve kültürümüzü yeni filmlerle anlatmaya devam edeceğiz. Ancak köydekiler bizi kamerayla görünce çok şaşırıyorlar. Diğer projelerimizde buna da alışacaklarını tahmin ediyorum" dedi. Filmin 71 yaşındaki yönetmen yardımcısı Hanife Baykan çekimlerin ilk aşamasında komşularının çalışmalarını şaşkınlıkla izlediklerini belirterek, "Sırtımızdaki sepete alışan uşaklarımız kameraya da alışacaklar" diye konuştu. Tonyalı kadınlar film çekimlerini tamamladıktan sonra ise kemençe ile horon oynayarak filmi kutladılar.
Belgesel ile ilgili bilgi veren filmin yönetmeni Deniz Yeşil, filmi Tonyalı kadınların çektiğini söyledi. Kendisinin köylü kadınlara sadece mikrofon ve kamera kullanımı ile nasıl röportaj yapılacağı hakkında bilgi verdiğini kaydeden Yeşil "Neredeyse tamamı 70'li yaşlarda köylü teyzeler. Anlattıklarımızı çok çabuk anladılar ve istekliydiler. Zaten Karadeniz kadını bu belgeselde mizahi yönlerini ve kararlılıklarını göstererek kısa sürede belgesel film işini çözdüler. Evlere gittiler, kadınlara Karadeniz'de kadın olmanın zorluklarını sordular" şeklinde konuştu. Tonya'nın bütün Karadeniz'de kadınların aslında en güçlü yer olduğunu vurgulayan Yeşil "Burada kadınlar bazı durumlarda erkeklerden daha ön plandadır ve sözleri geçer. Ancak onlar da Karadeniz'in tamamında yaşanan sıkıntıları yaşıyor. İşte köy işleri ve ev işleriyle uğraşmak, ineklere bakmak gibi işlerle uğraşıyorlar. Tonyalı kadınlar tüm bu işlerinin arasında belgesel film bile çekebileceklerini kanıtladılar" ifadelerini kullandı.
TTSO AB Bilgi Merkezi Organizasyonuyla Karadenizli kadınların çektiği belgesel filmle ilgili bilgi veren TTSO AB Bilgi Merkezi Koordinatörü Yakup Karbuz ise bu yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Trabzon Kadın Platformu'nun da desteğiyle kadın filmlerine ağırlık verdiklerini söyledi. Karbuz, oluşturdukları Belgesel Film Atölyesiyle de Karadeniz kadınının üretken, girişimci ve becerikli yanlarına vurgu yapmayı amaçladıklarını belirtti. Öte yandan Trabzon Sanatevi'nde yarın başlayacak ve üç gün boyunca sürecek olan 'AB-Türkiye Belgesel Film Buluşması'nda pek çok belgesel film Trabzonlular'la buluşacak. Etkinliğe tanınmış belgesel filmci Wilco Van Herpen ile yönetmenler Emel Çelebi, Can Candan, Muhammet Çakıral belgesel film takipçileriyle söyleşiler gerçekleştirecek.
Son Güncelleme: Perşembe, 08 Mart 2012 17:21
Gösterim: 2542