Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Ödül ve cezanın olmadığı ”Montessori” eğitim sistemi İstanbul’daki Bahçelievler ilçesinde beş devlet okulunda uygulanmaya başlandı

İstanbul’un Bahçelievler ilçesinde, kaymakamlık tarafından ilk kez bu eğitim-öğretim döneminde beş okulda uygulanan “Montessori eğitimi sistemi”nde, anaokulu çağındaki çocuklara ceza ve ödüle tabi tutulmadan eğitim veriliyor. Bahçelievler Kaymakamı Şevket Cinbir, modern bir eğitim sistemi olan Montessori isteminin çocuğu merkez alan bir eğitim sistemi olduğunu belirterek, sistemin çocuğu esas alan, çocuğun ritmini bozmadan eğitilmesi ve fıtri kabiliyetlerinin ortaya çıkmasına zemin oluşturmayı temel kabul eden bir sistem olduğunu söyledi.

Her çocuğun hakkı

Montessori sisteminin dünyanın birçok ülkesinde uygulandığını söyleyen Cinbir, şunları kaydetti: “Montessori eğitim sistemi özellikle gelişmiş ülkelerde uygulanan bir sistem. Örneğin ABD’de Montessori eğitim sistemiyle eğitim alan çocuklar üniversitelerde burslu okutuluyor.

Ülkemizde 80’den fazla özel ana okulunda bu sistemin uygulandığını biliyoruz. Ancak daha önce devlet ana okullarında bunun bir örneğini görmedik. Özel anaokullarına tabii ki maddi durumu iyi olan aileler çocuklarını gönderebiliyor. Bahçelievler’de yaşayan çocukların da bu sistemden yararlanma hakkı var.”

50 ana sınıfı hedef

Kaymakam Cinbir, Bahçelievler’de 2013-2014 eğitim-öğretim döneminde 50 ana sınıfında Montessori eğitimi sistemini uygulamayı hedeflediklerini anlatarak, sistemle ilgili İstanbul Kalkınma Ajansı’na sundukları projelerinin de desteklenmeye değer görüldüğünü ve gerekli sözleşmelerin imzalandığını kaydetti.

‘Bize de uygulanabilir’

Kaymakam Cinbir’in eşi ve Gönüllü Proje Koordinatörü Hayriye Cinbir, metodun İtalyan tıp doktoru Maria Montessori tarafından geliştirilmiş modern bir eğitim sistemi olduğunu belirterek, ”Montessori eğitim sistemi her kültüre uyarlanarak uygulanabilen yani her kültürün kendi Montessori eğitimini oluşturabileceği bir sistemdir.

Biz, bizim kültürümüze uygun bir çalışmayı yürütüyoruz. Çocuk her yerde çocuk olsa da kültür farklılıkları çocuğun terbiyesinde dikkate alınmalıdır diye düşünüyoruz”dedi.

> Bu eğitim sisteminde ceza ve ödül yok!

Ödül ve cezanın olmadığı ”Montessori” eğitim sistemi İstanbul’daki Bahçelievler ilçesinde beş devlet okulunda uygulanmaya başlandı

İstanbul’un Bahçelievler ilçesinde, kaymakamlık tarafından ilk kez bu eğitim-öğretim döneminde beş okulda uygulanan “Montessori eğitimi sistemi”nde, anaokulu çağındaki çocuklara ceza ve ödüle tabi tutulmadan eğitim veriliyor. Bahçelievler Kaymakamı Şevket Cinbir, modern bir eğitim sistemi olan Montessori isteminin çocuğu merkez alan bir eğitim sistemi olduğunu belirterek, sistemin çocuğu esas alan, çocuğun ritmini bozmadan eğitilmesi ve fıtri kabiliyetlerinin ortaya çıkmasına zemin oluşturmayı temel kabul eden bir sistem olduğunu söyledi.

Her çocuğun hakkı

Montessori sisteminin dünyanın birçok ülkesinde uygulandığını söyleyen Cinbir, şunları kaydetti: “Montessori eğitim sistemi özellikle gelişmiş ülkelerde uygulanan bir sistem. Örneğin ABD’de Montessori eğitim sistemiyle eğitim alan çocuklar üniversitelerde burslu okutuluyor.

Ülkemizde 80’den fazla özel ana okulunda bu sistemin uygulandığını biliyoruz. Ancak daha önce devlet ana okullarında bunun bir örneğini görmedik. Özel anaokullarına tabii ki maddi durumu iyi olan aileler çocuklarını gönderebiliyor. Bahçelievler’de yaşayan çocukların da bu sistemden yararlanma hakkı var.”

50 ana sınıfı hedef

Kaymakam Cinbir, Bahçelievler’de 2013-2014 eğitim-öğretim döneminde 50 ana sınıfında Montessori eğitimi sistemini uygulamayı hedeflediklerini anlatarak, sistemle ilgili İstanbul Kalkınma Ajansı’na sundukları projelerinin de desteklenmeye değer görüldüğünü ve gerekli sözleşmelerin imzalandığını kaydetti.

‘Bize de uygulanabilir’

Kaymakam Cinbir’in eşi ve Gönüllü Proje Koordinatörü Hayriye Cinbir, metodun İtalyan tıp doktoru Maria Montessori tarafından geliştirilmiş modern bir eğitim sistemi olduğunu belirterek, ”Montessori eğitim sistemi her kültüre uyarlanarak uygulanabilen yani her kültürün kendi Montessori eğitimini oluşturabileceği bir sistemdir.

Biz, bizim kültürümüze uygun bir çalışmayı yürütüyoruz. Çocuk her yerde çocuk olsa da kültür farklılıkları çocuğun terbiyesinde dikkate alınmalıdır diye düşünüyoruz”dedi.

Son Güncelleme: Cuma, 15 Şubat 2013 09:19

Gösterim: 1876

Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü'ye öğrencinin eğitim öğrenim hakkını ihlal ettiği için 2 yıl 1 ay hapis cezası aldı.

Başörtülü öğrenciyi derse sokmayan Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nce, öğrencinin eğitim öğrenim hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Pekünlü'nün avukatı kararı temyiz etmişti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz istemi hakkındaki düşüncesini bildirdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde, Yargıtay ceza dairesinin kararı onaması istendi.

Tebliğname sonrasında, temyiz tarafının 7 gün içinde cevap vermesi mümkün. Cevap geldikten sonra Yargıtay kararını verecek. Karar kesinleştiğinde, başörtülü öğrenciyi derse sokmayan Prof. Dr. Rennan Pekünlü hapis yatacak

> Başörtülüyü derse sokmayan profesöre 2 yıl

Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü'ye öğrencinin eğitim öğrenim hakkını ihlal ettiği için 2 yıl 1 ay hapis cezası aldı.

Başörtülü öğrenciyi derse sokmayan Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nce, öğrencinin eğitim öğrenim hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Pekünlü'nün avukatı kararı temyiz etmişti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz istemi hakkındaki düşüncesini bildirdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde, Yargıtay ceza dairesinin kararı onaması istendi.

Tebliğname sonrasında, temyiz tarafının 7 gün içinde cevap vermesi mümkün. Cevap geldikten sonra Yargıtay kararını verecek. Karar kesinleştiğinde, başörtülü öğrenciyi derse sokmayan Prof. Dr. Rennan Pekünlü hapis yatacak

Son Güncelleme: Cuma, 15 Şubat 2013 09:08

Gösterim: 1480

Özgür Bolat’ın Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinden…

Empati becerisi olmayan kişilerin, diğer insanlar ile sağlıklı bir ilişki kurması mümkün değil.

Hatta topluluk içinde yaşayan insanoğlu için empati o kadar önemli ki; beynimizde bu mekanizmayı mümkün kılan, diğer canlılarda olmayan ‘ayna nöronlar’ var.

Ama empatinin zararlı olduğu durumlar da mevcut.

Yüksek empati, zararlarını hem iş dünyasında, hem çoçuk yetiştirmede, hem de ilişkilerde gösteriyor.

EMPATİ YETENEĞİ YÜKSEK OLAN MÜDÜRLER

Tahmin edilenin aksine, empati yeteneği çok yüksek olan müdürler, daha az başarılı oluyor.

Bunun birçok nedeni var.

İlk olarak empati yeteneği yüksek olan müdürler, çalışanlarının dertlerini dinliyor, onlara anlayış gösteriyor ve tüm çalışanlara mümkün olduğu kadar yardımcı oluyor.

(Zaten çoğu zaman insan empati sonucu hissettiği acıyı dindirmek için yardım etmek zorunda hisseder.)

Bu görünüşte güzel bir davranış.

Ama bu yapı iş ortamında imtiyaz kültürü ve adil olmayan durumlar yaratıyor.

Bir grup insan sürekli müdürü ikna edip yardım alıyor.

Kurumun kurallarından ziyade,  insanların ihtiyaçları öncelik kazanıyor.

İmtiyaz kültürünün olduğu ortamlarda adalet duygusu ölüyor ve kurumun etkinliliği  ve  kuruma/müdüre duyulan güven azalıyor.

TUTARSIZLIK

Empatiye bağlı yardımlar,  iş ortamında aynı zamanda bir tutarsızlık da yaratıyor.

Yani anlık kararlar alınıyor ve genel geçer kurallar oluşmuyor.

Yani bu durum eşitsizlik ve adaletsizlik algısının yanı sıra işyerlerinde gizli bir kaos durumu da oluştuyor. Çalışanlar ne olacağını kestiremiyor. Kurallar müdürün iyi niyetine bağlı oluyor.

Kurumdaki  bu belirsizlik de güven duygusunu azaltıyor ve moralleri bozuyor.

GÜÇSÜZLÜK DUYGUSU

Bu durumlarda kişiler kendini güçsüz hissediyor; çünkü davranışları ile sonuç arasındaki ilişkinin kendi davranışlarına bağlı olmadığını düşünüyor.

Davranışları bazen iyi bir sonuç doğuruyor, bazen kötü. Bazen yardım alıyorlar, bazen alamıyorlar.

Bu tutarsızlık da güçsüzlük duygusu yaratıyor.

Güçsüzlük duygusu sorumluluk almayı da engelliyor. Çünkü kötü bir sonuç ortaya çıkarsa, kişi bahane üretebiliyor ve müdürü empati göstererek onu affedebiliyor.

Müdürü ikna edebilen kişi, davranışlarından dolayı hesap vermeyebiliyor.

Hatta çalışanlar arasında müdürü kendi ihtiyacı için ikna etme yarışları başlıyor.

SORUMLULUK DUYGUSUNU AZALTMA

Empati gösteren kişiler, empati gösterdiği an sorumluluk duygusu da kazanır.

Empati gösterir ve sorumluluk almazsa, kendini suçlu hisseder çünkü.

Empati gösteren müdür çalışana yardımcı olmak için soruna müdahil olup, sorumluluğu kişinin elinden alıyor.

Bu durumda da kişi hem kendini güçsüz hissediyor, hem de problem çözme yeteneğini geliştiremiyor. Özellikle bu hatayı aileler çokça yapıyor.

Yazının devamı için tıklayın

> Empati ne zaman zararlıdır?

Özgür Bolat’ın Hürriyet Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinden…

Empati becerisi olmayan kişilerin, diğer insanlar ile sağlıklı bir ilişki kurması mümkün değil.

Hatta topluluk içinde yaşayan insanoğlu için empati o kadar önemli ki; beynimizde bu mekanizmayı mümkün kılan, diğer canlılarda olmayan ‘ayna nöronlar’ var.

Ama empatinin zararlı olduğu durumlar da mevcut.

Yüksek empati, zararlarını hem iş dünyasında, hem çoçuk yetiştirmede, hem de ilişkilerde gösteriyor.

EMPATİ YETENEĞİ YÜKSEK OLAN MÜDÜRLER

Tahmin edilenin aksine, empati yeteneği çok yüksek olan müdürler, daha az başarılı oluyor.

Bunun birçok nedeni var.

İlk olarak empati yeteneği yüksek olan müdürler, çalışanlarının dertlerini dinliyor, onlara anlayış gösteriyor ve tüm çalışanlara mümkün olduğu kadar yardımcı oluyor.

(Zaten çoğu zaman insan empati sonucu hissettiği acıyı dindirmek için yardım etmek zorunda hisseder.)

Bu görünüşte güzel bir davranış.

Ama bu yapı iş ortamında imtiyaz kültürü ve adil olmayan durumlar yaratıyor.

Bir grup insan sürekli müdürü ikna edip yardım alıyor.

Kurumun kurallarından ziyade,  insanların ihtiyaçları öncelik kazanıyor.

İmtiyaz kültürünün olduğu ortamlarda adalet duygusu ölüyor ve kurumun etkinliliği  ve  kuruma/müdüre duyulan güven azalıyor.

TUTARSIZLIK

Empatiye bağlı yardımlar,  iş ortamında aynı zamanda bir tutarsızlık da yaratıyor.

Yani anlık kararlar alınıyor ve genel geçer kurallar oluşmuyor.

Yani bu durum eşitsizlik ve adaletsizlik algısının yanı sıra işyerlerinde gizli bir kaos durumu da oluştuyor. Çalışanlar ne olacağını kestiremiyor. Kurallar müdürün iyi niyetine bağlı oluyor.

Kurumdaki  bu belirsizlik de güven duygusunu azaltıyor ve moralleri bozuyor.

GÜÇSÜZLÜK DUYGUSU

Bu durumlarda kişiler kendini güçsüz hissediyor; çünkü davranışları ile sonuç arasındaki ilişkinin kendi davranışlarına bağlı olmadığını düşünüyor.

Davranışları bazen iyi bir sonuç doğuruyor, bazen kötü. Bazen yardım alıyorlar, bazen alamıyorlar.

Bu tutarsızlık da güçsüzlük duygusu yaratıyor.

Güçsüzlük duygusu sorumluluk almayı da engelliyor. Çünkü kötü bir sonuç ortaya çıkarsa, kişi bahane üretebiliyor ve müdürü empati göstererek onu affedebiliyor.

Müdürü ikna edebilen kişi, davranışlarından dolayı hesap vermeyebiliyor.

Hatta çalışanlar arasında müdürü kendi ihtiyacı için ikna etme yarışları başlıyor.

SORUMLULUK DUYGUSUNU AZALTMA

Empati gösteren kişiler, empati gösterdiği an sorumluluk duygusu da kazanır.

Empati gösterir ve sorumluluk almazsa, kendini suçlu hisseder çünkü.

Empati gösteren müdür çalışana yardımcı olmak için soruna müdahil olup, sorumluluğu kişinin elinden alıyor.

Bu durumda da kişi hem kendini güçsüz hissediyor, hem de problem çözme yeteneğini geliştiremiyor. Özellikle bu hatayı aileler çokça yapıyor.

Yazının devamı için tıklayın

Son Güncelleme: Perşembe, 14 Şubat 2013 07:34

Gösterim: 1560

Yargıtay, yerel mahkemenin özel okulda çalışan öğretmene "eğitim ve öğretim hazırlık ödeneği" verilmemesinin haklı fesih nedeni olduğuna dair kararını bozdu.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, özel okullarda çalışan öğretmenlere ''öğretim yılına hazırlık ödeneği'' verileceğine dair bir düzenlemenin bulunmadığına ve sözkonusu hakkın ödenmediğinden bahisle iş akdinin haklı olarak feshedilemeyeceğine hükmetti.

Bir özel okul öğretmeni, her yıl eylül ayında ödenen eğitim ve öğretim hazırlık ödeneğinin kendisine verilmediğini belirterek, iş akdini haklı olarak feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, öğretime hazırlık tazminatı ve kalan ücretin kendisine ödenmesi için yerel mahkemeye dava açtı.

Yerel mahkeme, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanarak, davacının iş sözleşmesini fesihte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verdi.

Tarafların kararı temyiz etmesi üzerine dosyaya bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, sözkonusu ödeneğin, 657 sayılı yasa kapsamındaki öğretmenlere ödenecek bir hak olduğuna dikkati çekti.

Yüksek Mahkeme, davacının tabi olduğu mülga 625 sayılı kanun ve 5580 sayılı kanunda özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlere eğitim ve öğretime hazırlık ödeneği verileceğine dair özel bir düzenleme olmadığını ve bu ödeneğin geniş anlamda ücret kapsamında sayılma olanağı da olmadığını vurguladı.

> Özel okul öğretmenine ödenek yok

Yargıtay, yerel mahkemenin özel okulda çalışan öğretmene "eğitim ve öğretim hazırlık ödeneği" verilmemesinin haklı fesih nedeni olduğuna dair kararını bozdu.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, özel okullarda çalışan öğretmenlere ''öğretim yılına hazırlık ödeneği'' verileceğine dair bir düzenlemenin bulunmadığına ve sözkonusu hakkın ödenmediğinden bahisle iş akdinin haklı olarak feshedilemeyeceğine hükmetti.

Bir özel okul öğretmeni, her yıl eylül ayında ödenen eğitim ve öğretim hazırlık ödeneğinin kendisine verilmediğini belirterek, iş akdini haklı olarak feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, öğretime hazırlık tazminatı ve kalan ücretin kendisine ödenmesi için yerel mahkemeye dava açtı.

Yerel mahkeme, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanarak, davacının iş sözleşmesini fesihte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verdi.

Tarafların kararı temyiz etmesi üzerine dosyaya bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, sözkonusu ödeneğin, 657 sayılı yasa kapsamındaki öğretmenlere ödenecek bir hak olduğuna dikkati çekti.

Yüksek Mahkeme, davacının tabi olduğu mülga 625 sayılı kanun ve 5580 sayılı kanunda özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlere eğitim ve öğretime hazırlık ödeneği verileceğine dair özel bir düzenleme olmadığını ve bu ödeneğin geniş anlamda ücret kapsamında sayılma olanağı da olmadığını vurguladı.

Son Güncelleme: Cuma, 15 Şubat 2013 09:09

Gösterim: 1864

BİMER sitesinden kart aidatınızı geri almak için tıklayın

Bankaların tüketicilerden kestiği, kart aidatı, hesap kesim ücreti gibi kesintileri artık geri almanın çok kolay bir yolu var. Evraksız, prosedürsüz İnternetten başvuru...

Bankaların kart aidatı ve hesap kesim ücretleriyle ilgili kesintileri, internet üzerinden yapılan başvurularla geri alınabiliyor. Amasya'da Bilgi Güvenliği ve Tüketici Hakları Araştırmacılığı üzerine çalışan bilgisayar eğitmeni Hasan Yıldırım, ''Bankalar, müşterilerinden kart aidatı ve hesap kesim ücretleri almaya devam ediyor. Tüketiciler bu kesintileri evrak doldurmadan güvenli bir şekilde kolayca geri alabilir. İnternet üzerinden yapılan başvuru sonrası kesintiler tüketicinin hesabına iade ediliyor'' dedi.

Başvurular BİMER üzerinden

Yıldırım, söz konusu başvuruların Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) üzerinden güvenli ve hızlı bir şekilde yapılabildiğini belirterek, şunları kaydetti:

'' BİMER ilgili başvuruyu en kısa sürede ilgili Tüketici Hakem Heyetine göndermekte.BİMER üzerinde yaptığınız başvuruda bilgilerinizin hepsi sisteme kayıt edilir ve başvuru işleme konulur. Sonrasında ise Tüketici Hakem Heyeti, ilgili bankaya gerekli yazıyı ulaştırır ve banka, hesabınıza kesinti yapılan tutarı iade eder. Amasya'da bazı tüketiciler kart aidatı ve hesap kesim ücretlerini bu şekilde geri aldı.''

> Bankadan kesilen ücretleri geri almanın en kolay yolu

BİMER sitesinden kart aidatınızı geri almak için tıklayın

Bankaların tüketicilerden kestiği, kart aidatı, hesap kesim ücreti gibi kesintileri artık geri almanın çok kolay bir yolu var. Evraksız, prosedürsüz İnternetten başvuru...

Bankaların kart aidatı ve hesap kesim ücretleriyle ilgili kesintileri, internet üzerinden yapılan başvurularla geri alınabiliyor. Amasya'da Bilgi Güvenliği ve Tüketici Hakları Araştırmacılığı üzerine çalışan bilgisayar eğitmeni Hasan Yıldırım, ''Bankalar, müşterilerinden kart aidatı ve hesap kesim ücretleri almaya devam ediyor. Tüketiciler bu kesintileri evrak doldurmadan güvenli bir şekilde kolayca geri alabilir. İnternet üzerinden yapılan başvuru sonrası kesintiler tüketicinin hesabına iade ediliyor'' dedi.

Başvurular BİMER üzerinden

Yıldırım, söz konusu başvuruların Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) üzerinden güvenli ve hızlı bir şekilde yapılabildiğini belirterek, şunları kaydetti:

'' BİMER ilgili başvuruyu en kısa sürede ilgili Tüketici Hakem Heyetine göndermekte.BİMER üzerinde yaptığınız başvuruda bilgilerinizin hepsi sisteme kayıt edilir ve başvuru işleme konulur. Sonrasında ise Tüketici Hakem Heyeti, ilgili bankaya gerekli yazıyı ulaştırır ve banka, hesabınıza kesinti yapılan tutarı iade eder. Amasya'da bazı tüketiciler kart aidatı ve hesap kesim ücretlerini bu şekilde geri aldı.''

Son Güncelleme: Perşembe, 14 Şubat 2013 11:02

Gösterim: 2752


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.