Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Beylikdüzü'nde konferansa katılan Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, eğitimde 4+4+4 sistemini eleştiren muhalefete yanıt verdi.

egemen bagis_yusuf uzunBağış, "Ana muhalefet partimiz farklı farklı bahanelerle aklınca bulanık suda balık avlama zihniyetiyle bir takım korkuları insanların kalbine neşrederek, Türkiye'de yeni bir tartışma başlatmak istiyor" dedi.
Konuşmasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu da eleştiren Egemen Bağış, şunları söyledi; "Türkiye'nin ana muhalefet partisinin genel başkanı, AB sürecinde desteğe hazır olduklarını söyleyip, hükümetimizi biraz eleştirmiş. Bu kürsüden de kendisine cevap vermek istiyorum. Yurt dışına, AB üyesi ülkelere milletvekillerini gönderip ülkeyi şikayet ettirmektense, TBMM'de AB reform yasalarına destek vermeleri daha hayırlı olur."
Başmüzakereci Egemen Bağış, eğitimde 4+4+4 sistemiyle ilgili tartışmalara da değinerek, şu anda AB üyesi ülkelerle kıyaslandığı zaman zoraki eğitimin en düşük olduğu ülkenin Türkiye olduğunu söyledi. Birçok AB üyesi ülkede en az 12-13 yıl mecburi eğitim olduğunu anlatan Bağış, "Biz Türkiye'deki eğitim süresini artırmak istiyoruz. Ana muhalefet partimiz buna farklı farklı bahanelerle hala aklınca bulanık suda balık avlama zihniyetiyle bir takım korkuları insanların kalbine neşrederek, Türkiye'de yeni bir tartışma başlatmak istiyor. Çok şükür Türkiye'de eğitim sistemini dört dörtlük hale getirmek için kolları sıvadık" dedi.

> Egemen Bağış: Ana muhalefet suda balık avlıyor

Beylikdüzü'nde konferansa katılan Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, eğitimde 4+4+4 sistemini eleştiren muhalefete yanıt verdi.

egemen bagis_yusuf uzunBağış, "Ana muhalefet partimiz farklı farklı bahanelerle aklınca bulanık suda balık avlama zihniyetiyle bir takım korkuları insanların kalbine neşrederek, Türkiye'de yeni bir tartışma başlatmak istiyor" dedi.
Konuşmasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu da eleştiren Egemen Bağış, şunları söyledi; "Türkiye'nin ana muhalefet partisinin genel başkanı, AB sürecinde desteğe hazır olduklarını söyleyip, hükümetimizi biraz eleştirmiş. Bu kürsüden de kendisine cevap vermek istiyorum. Yurt dışına, AB üyesi ülkelere milletvekillerini gönderip ülkeyi şikayet ettirmektense, TBMM'de AB reform yasalarına destek vermeleri daha hayırlı olur."
Başmüzakereci Egemen Bağış, eğitimde 4+4+4 sistemiyle ilgili tartışmalara da değinerek, şu anda AB üyesi ülkelerle kıyaslandığı zaman zoraki eğitimin en düşük olduğu ülkenin Türkiye olduğunu söyledi. Birçok AB üyesi ülkede en az 12-13 yıl mecburi eğitim olduğunu anlatan Bağış, "Biz Türkiye'deki eğitim süresini artırmak istiyoruz. Ana muhalefet partimiz buna farklı farklı bahanelerle hala aklınca bulanık suda balık avlama zihniyetiyle bir takım korkuları insanların kalbine neşrederek, Türkiye'de yeni bir tartışma başlatmak istiyor. Çok şükür Türkiye'de eğitim sistemini dört dörtlük hale getirmek için kolları sıvadık" dedi.

Son Güncelleme: Cumartesi, 10 Mart 2012 12:58

Gösterim: 1450

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, '4+4+4 eğitim sistemi' ile ilgili tartışmalarda Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in "CHP olaya ideolojik bakıyor" sözlerine ilişkin, "CHP ideolojik bakmıyor ama AK Parti'nin patolojik baktığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Ciddi bir patolojik sorunu yaşıyoruz" dedi.
gursel_tekinCHP'nin önümüzdeki günlerde Mersin'de de açacağı Cumhuriyet Halkevi ile ilgili olarak kente gelen Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, CHP il binasında basın toplantısı düzenledi. İl binası önünde çiçekle karşılanan Tekin, partililerin de katıldığı toplantıda hem basın mensuplarının sorularını yanıtladı hem de Cumhuriyet Halkevleri ile ilgili bilgi verdi. İstanbul ve çeşitli illerde açmış olduğumuz Cumhuriyet Halkevlerinin birini de Mersin'de açacakları bilgisini veren Tekin, Cumhuriyet Halkevi'ne giderek gezdiğini, son derece taleplerine uygun olduğunu söyledi. Aynı zamanda başkanlığını sürdürdüğü Cumhuriyet Halkevlerinin ilkini İstanbul'da 2008'de açtıklarını ifade eden Tekin, şu anda İstanbul'da 4 bölgede, Denizli, Aydın Kuşadası, Nazilli, Ankara Mamak bulunduğunu, önümüzdeki günlerde Mersin'de açacaklarını, Manisa ve Hatay'da da hazırlıkların devam ettiğini anlattı. Buralarda insanların sosyal yaşamları ile ilgili çok ciddi katkılar sunduklarını dile getiren Tekin, ancak geçen hafta sürpriz bir şekilde İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ihbar ettiği için savcılığın soruşturma açtığını kaydetti. Dokunulmazlığı olduğu için kendisi ile ilgili yazının Meclis Başkanlığı'na gittiğini belirten Tekin, soruşturmanın gerekçesinin, 'kanuna aykırı eğitim kurumu açmak' olduğunu bildirdi. Tekin, "Bunu ihbar eden şahıslar keşke o evlere gidebilseydi, o evlerde neler oluyor onu görebilseydi, umut ediyorum ki böyle bir şey yazmamış olurlardı, utanırlardı. Kendilerinin yapması gereken işleri eğer bir sosyal dernek yapabiliyorsa ona teşekkür etmeleri gerekiyordu. Ne yazık ki burası Türkiye'dir, bu tür manzaralar olabilir. Bunlar bizi yıldırmayacaktır, tam tersine bize güç verecektir" dedi.

"CİDDİ BİR PATOLOJİK SORUNU YAŞIYORUZ"
Basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Tekin, bir soru üzerine, '4+4+4 eğitim sistemi' ile ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dünkü Mardin konuşması ile Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in "CHP olaya ideolojik bakıyor" sözlerine de Mersin'den yanıt verdi. Tekin, "Milli Eğitim Bakanı'nın dün bir açıklaması oldu, 'CHP olaya ideolojik bakıyor'. CHP ideolojik bakmıyor ama AK Parti'nin patolojik baktığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Ciddi bir patolojik sorunu yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı kin, intikam ve nefret üzerine siyaset yapmaz. Sayın Başbakan 28 Şubat'ın rövanşını alacağım diye Türkiye'nin eğitim sistemini nereye götürdüğünü kendisini de bilmiyor. CHP olarak biz diyoruz ki, bu uzmanlık alanı gerektiren bir iştir. Bütün fakülteleri, YÖK dahil olmak üzere bütün kurumları çağıralım ve bütün bu kurumların önümüzdeki süreçte eğitimle ilgili hangi gerekçeleri getiriyorlar ya da bugüne kadar kesintisiz 8 yıllık eğitimle ilgili hangi sorunlar yaşanmışsa bu sorunları kamuoyu ile paylaşalım ve bunun çözümünü getirelim. Ama ne yazık ki, temel sıkıntı eğitimi yenileştirmek, iyileştirmek değil. Olay ideolojik değil, tamamen patolojiktir. Maalesef bir intikam duygusuyla Sayın Başbakanın ve bakanların, bakanın da haberinin olmadığını biliyoruz, o zaman sormazlar mı Sayın Başbakana, 2005 yılında yine iktidar sizdiniz. Sayın Çelik, Eğitim Şurası yaptı, sizin bakanınız ve o Eğitim Şurası'nda '30 yıllık hedefimiz bu, devam edecek' dedi. Hatta daha ileri giderek 'inşallah önümüzdeki süreçte 8 yıl yetmez, dünya ölçeklerine göre 12 yıla çıkacağız' dedi. Şimdi bütün bunları unutmuş ne yazık ki. Sayın Başbakan demokratik bir kültürden gelmediği için dediğim dedik, ama CHP elbette parlamentoda ve parlamentonun dışında da gereken dirence, mücadeleye devam edecektir. Öyle Sayın Başbakanın dediği gibi, 'Ali kıran baş kesen' gibi 'her şeyi yapacağım' anlayışı da parlamentoda biraz zor olacak gibi görünüyor" diye konuştu.
Tekin, söz konusu yasa tasarısının dün gece komisyonda kabul edildiğinin anımsatılması ve Meclis'e geldiğinde nasıl bir tavır alacaklarının sorulması üzerine de, "Gelsin, onu göreceksiniz" yanıtı verdi.

ADALET BAKANINA RAPOR SORUSU
Pozantı Cezaevi'nde yaşananlara ilişkin bir soruyu da yanıtlayan Tekin, kendisinin Pozantı ile ilgili ilk açıklamayı 4 Şubat'ta Adana'da yerel bir televizyon kanalında yaptığını açıkladı. Sadece Pozantı Cezaevi'ndeki değil birçok cezaevindeki insan hakları ihlallerinin, rezaletlerin neler olduğunu o gün anlattığını söyleyen Tekin, şöyle devam etti:
"Bana yalanlama geldi. Hiç önemli değil. Daha sonraki manzaranın nasıl olduğunu hepiniz öğrendiniz. Şimdi bugün burada Sayın Adalet Bakanı'na ben bir soru sormak istiyorum; 2010 yılında yani sizin özellikle referandum döneminde insan hakları, özgürlük dediğiniz dönemlerde, Erdal Eren için ağladığınız dönemlerde size hatırlatmak istiyorum. 2010 yılında bir üniversite, başta Pozantı olmak üzere cezaevlerindeki bu sorunların hangi boyutta olduğunu size rapor olarak gönderdi mi göndermedi mi? Gönderip göndermediğini Adalet Bakanı'na soracaksınız, o cevap verecek ve ben o raporu en kısa zamanda sizlerle paylaşacağım. Bunu özellikle Adalet Bakanı'na sormanızı istiyorum."

"OLABİLDİKÇE KAMU SON YILLARDA KADINSIZLAŞTIRILDI"
TBMM'de kabul edilen Kadına Yönelik Şiddet Yasası'nın CHP olarak benimseyip benimsemediği de sorulan Tekin, kadınların özellikle 8 Mart'ta hatırlandığını, kadınların sorunlarının sadece şiddet olmadığını savundu. Dünyanın hiçbir yerinde şiddeti kabul etmenin mümkün olmadığının altını çizen Tekin, son 10 yılda kadının durumu açısından Türkiye'nin 96 ülke içinde 90. sırada yer aldığına dikkat çekti. "Yani 96 ülke içerisinde 90. sıradaysanız, hepimizin oturup düşünmesi gerekiyor" diyen Tekin, öncelikle
kadının ekonomik sorunu olduğunu, bu sorun çözülmediği sürece de diğer sorunları çözmenin mümkün olmadığını kaydetti. Son yıllarda kamuda çalışan kadın sayısının giderek azaldığına işaret eden Tekin, şunları söyledi: "Sayın Başbakan övünerek bahsediyor, 'G 18'deyiz', bütün o G 18 ülkelerine bakalım. Şu anda kamuda genel müdür, daire başkanı düzeyinde kaç kadınımız var, bir bakalım buna. Olabildikçe kamu son yıllarda kadınsızlaştırıldı. Buraya bakmamız lazım. Kadını sadece şiddetle anmak doğru değildir. Kadına yapılabilecek en büyük şiddet iş yaşamının dışında tutmaktır, işsiz ve aç bırakmaktır. Bundan daha büyük şiddet olabilir mi? Önümüzdeki süreçte umut ediyorum ki, parlamentoda bu sorunun tamamının ele alınması gerekiyor, özellikle kamuda son dönemlerdeki kadın sayısının azalması ciddi bir sıkıntıdır ve ciddi bir tehlikedir."

> Tekin’den Dinçer’e yanıt: AK Parti patolojik bakıyor

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, '4+4+4 eğitim sistemi' ile ilgili tartışmalarda Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in "CHP olaya ideolojik bakıyor" sözlerine ilişkin, "CHP ideolojik bakmıyor ama AK Parti'nin patolojik baktığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Ciddi bir patolojik sorunu yaşıyoruz" dedi.
gursel_tekinCHP'nin önümüzdeki günlerde Mersin'de de açacağı Cumhuriyet Halkevi ile ilgili olarak kente gelen Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, CHP il binasında basın toplantısı düzenledi. İl binası önünde çiçekle karşılanan Tekin, partililerin de katıldığı toplantıda hem basın mensuplarının sorularını yanıtladı hem de Cumhuriyet Halkevleri ile ilgili bilgi verdi. İstanbul ve çeşitli illerde açmış olduğumuz Cumhuriyet Halkevlerinin birini de Mersin'de açacakları bilgisini veren Tekin, Cumhuriyet Halkevi'ne giderek gezdiğini, son derece taleplerine uygun olduğunu söyledi. Aynı zamanda başkanlığını sürdürdüğü Cumhuriyet Halkevlerinin ilkini İstanbul'da 2008'de açtıklarını ifade eden Tekin, şu anda İstanbul'da 4 bölgede, Denizli, Aydın Kuşadası, Nazilli, Ankara Mamak bulunduğunu, önümüzdeki günlerde Mersin'de açacaklarını, Manisa ve Hatay'da da hazırlıkların devam ettiğini anlattı. Buralarda insanların sosyal yaşamları ile ilgili çok ciddi katkılar sunduklarını dile getiren Tekin, ancak geçen hafta sürpriz bir şekilde İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ihbar ettiği için savcılığın soruşturma açtığını kaydetti. Dokunulmazlığı olduğu için kendisi ile ilgili yazının Meclis Başkanlığı'na gittiğini belirten Tekin, soruşturmanın gerekçesinin, 'kanuna aykırı eğitim kurumu açmak' olduğunu bildirdi. Tekin, "Bunu ihbar eden şahıslar keşke o evlere gidebilseydi, o evlerde neler oluyor onu görebilseydi, umut ediyorum ki böyle bir şey yazmamış olurlardı, utanırlardı. Kendilerinin yapması gereken işleri eğer bir sosyal dernek yapabiliyorsa ona teşekkür etmeleri gerekiyordu. Ne yazık ki burası Türkiye'dir, bu tür manzaralar olabilir. Bunlar bizi yıldırmayacaktır, tam tersine bize güç verecektir" dedi.

"CİDDİ BİR PATOLOJİK SORUNU YAŞIYORUZ"
Basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Tekin, bir soru üzerine, '4+4+4 eğitim sistemi' ile ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dünkü Mardin konuşması ile Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in "CHP olaya ideolojik bakıyor" sözlerine de Mersin'den yanıt verdi. Tekin, "Milli Eğitim Bakanı'nın dün bir açıklaması oldu, 'CHP olaya ideolojik bakıyor'. CHP ideolojik bakmıyor ama AK Parti'nin patolojik baktığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Ciddi bir patolojik sorunu yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı kin, intikam ve nefret üzerine siyaset yapmaz. Sayın Başbakan 28 Şubat'ın rövanşını alacağım diye Türkiye'nin eğitim sistemini nereye götürdüğünü kendisini de bilmiyor. CHP olarak biz diyoruz ki, bu uzmanlık alanı gerektiren bir iştir. Bütün fakülteleri, YÖK dahil olmak üzere bütün kurumları çağıralım ve bütün bu kurumların önümüzdeki süreçte eğitimle ilgili hangi gerekçeleri getiriyorlar ya da bugüne kadar kesintisiz 8 yıllık eğitimle ilgili hangi sorunlar yaşanmışsa bu sorunları kamuoyu ile paylaşalım ve bunun çözümünü getirelim. Ama ne yazık ki, temel sıkıntı eğitimi yenileştirmek, iyileştirmek değil. Olay ideolojik değil, tamamen patolojiktir. Maalesef bir intikam duygusuyla Sayın Başbakanın ve bakanların, bakanın da haberinin olmadığını biliyoruz, o zaman sormazlar mı Sayın Başbakana, 2005 yılında yine iktidar sizdiniz. Sayın Çelik, Eğitim Şurası yaptı, sizin bakanınız ve o Eğitim Şurası'nda '30 yıllık hedefimiz bu, devam edecek' dedi. Hatta daha ileri giderek 'inşallah önümüzdeki süreçte 8 yıl yetmez, dünya ölçeklerine göre 12 yıla çıkacağız' dedi. Şimdi bütün bunları unutmuş ne yazık ki. Sayın Başbakan demokratik bir kültürden gelmediği için dediğim dedik, ama CHP elbette parlamentoda ve parlamentonun dışında da gereken dirence, mücadeleye devam edecektir. Öyle Sayın Başbakanın dediği gibi, 'Ali kıran baş kesen' gibi 'her şeyi yapacağım' anlayışı da parlamentoda biraz zor olacak gibi görünüyor" diye konuştu.
Tekin, söz konusu yasa tasarısının dün gece komisyonda kabul edildiğinin anımsatılması ve Meclis'e geldiğinde nasıl bir tavır alacaklarının sorulması üzerine de, "Gelsin, onu göreceksiniz" yanıtı verdi.

ADALET BAKANINA RAPOR SORUSU
Pozantı Cezaevi'nde yaşananlara ilişkin bir soruyu da yanıtlayan Tekin, kendisinin Pozantı ile ilgili ilk açıklamayı 4 Şubat'ta Adana'da yerel bir televizyon kanalında yaptığını açıkladı. Sadece Pozantı Cezaevi'ndeki değil birçok cezaevindeki insan hakları ihlallerinin, rezaletlerin neler olduğunu o gün anlattığını söyleyen Tekin, şöyle devam etti:
"Bana yalanlama geldi. Hiç önemli değil. Daha sonraki manzaranın nasıl olduğunu hepiniz öğrendiniz. Şimdi bugün burada Sayın Adalet Bakanı'na ben bir soru sormak istiyorum; 2010 yılında yani sizin özellikle referandum döneminde insan hakları, özgürlük dediğiniz dönemlerde, Erdal Eren için ağladığınız dönemlerde size hatırlatmak istiyorum. 2010 yılında bir üniversite, başta Pozantı olmak üzere cezaevlerindeki bu sorunların hangi boyutta olduğunu size rapor olarak gönderdi mi göndermedi mi? Gönderip göndermediğini Adalet Bakanı'na soracaksınız, o cevap verecek ve ben o raporu en kısa zamanda sizlerle paylaşacağım. Bunu özellikle Adalet Bakanı'na sormanızı istiyorum."

"OLABİLDİKÇE KAMU SON YILLARDA KADINSIZLAŞTIRILDI"
TBMM'de kabul edilen Kadına Yönelik Şiddet Yasası'nın CHP olarak benimseyip benimsemediği de sorulan Tekin, kadınların özellikle 8 Mart'ta hatırlandığını, kadınların sorunlarının sadece şiddet olmadığını savundu. Dünyanın hiçbir yerinde şiddeti kabul etmenin mümkün olmadığının altını çizen Tekin, son 10 yılda kadının durumu açısından Türkiye'nin 96 ülke içinde 90. sırada yer aldığına dikkat çekti. "Yani 96 ülke içerisinde 90. sıradaysanız, hepimizin oturup düşünmesi gerekiyor" diyen Tekin, öncelikle
kadının ekonomik sorunu olduğunu, bu sorun çözülmediği sürece de diğer sorunları çözmenin mümkün olmadığını kaydetti. Son yıllarda kamuda çalışan kadın sayısının giderek azaldığına işaret eden Tekin, şunları söyledi: "Sayın Başbakan övünerek bahsediyor, 'G 18'deyiz', bütün o G 18 ülkelerine bakalım. Şu anda kamuda genel müdür, daire başkanı düzeyinde kaç kadınımız var, bir bakalım buna. Olabildikçe kamu son yıllarda kadınsızlaştırıldı. Buraya bakmamız lazım. Kadını sadece şiddetle anmak doğru değildir. Kadına yapılabilecek en büyük şiddet iş yaşamının dışında tutmaktır, işsiz ve aç bırakmaktır. Bundan daha büyük şiddet olabilir mi? Önümüzdeki süreçte umut ediyorum ki, parlamentoda bu sorunun tamamının ele alınması gerekiyor, özellikle kamuda son dönemlerdeki kadın sayısının azalması ciddi bir sıkıntıdır ve ciddi bir tehlikedir."

Son Güncelleme: Cumartesi, 10 Mart 2012 12:48

Gösterim: 2224

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Bekir S. Gür Sabah Gaztesi'nde yayınlanan yazısında eğitim tartışmalarına ilşkin görüşlerini dile getirdi.

Baştan açıkça ifade edelim, 4+4+4 yasa teklifinin mevcut halinin bazı eksiklikleri ve sorunları vardır. Örneğin, (ilk taslakta olmadığı halde gelen tepkiler sonrası taslağa sonradan eklenen) zorunlu eğitim yaşının bir yıl erkene alınması ve zorunlu eğitim süresinin hemen önümüzdeki yıl 12 yıla çıkarılması gibi. 
Bu uyarıyı yaptıktan sonra, şunu ifade etmekte fayda vardır: Özellikle sekiz yıllık ilköğretimin kademelendirilmesi, zorunlu bir değişikliktir ve çağdaş eğitim sistemleriyle son derece uyumludur. Öncelikle, hiçbir pedagojik gerekçeye dayandırılmadan 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu kararlarıyla apar topar uygulamaya konan kesintisiz eğitim, toplumdan gelen talep üzerine ve seçilmiş sivil bir otorite tarafından ortadan kaldırılmaktadır. Eğitim sistemini düzenleyen ana aktörler askerler ve yargıçlar değil de toplumun seçtikleri oldukça, müesses nizamı değiştirmeye dönük yapılan düzenlemelerin topluma karşı hesap vermeyi içermesi ve zaman içinde toplumun taleplerini karşılaması mümkündür.

Tektipçilik yerine çoğulcu eğitim
4+4+4 yasa teklifinin eğitim sistemine getireceği en önemli yenilik, ikinci dört yılda (ortaokul) öğrencilere seçimlik ders hakkı verilecek olmasıdır. Eğitim sisteminin aşırı tektipçi olmasından hemen hemen herkesin yakındığı bir zamanda, öğrencilere ve ailelerine böyle bir seçme hakkı sunulmuş olması, sisteme ve öğrencilere daha fazla serbest alan sağlayabilir. Nitekim geçen hafta, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun TBMM Milli Eğitim Komisyonunda Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'e anadilde eğitimin mümkün olup olmayacağını sorması üzerine, Dinçer'in "Teklifi okuyunca görebileceğinizi varsaydım" sözleri, anadilde eğitimin sinyali olarak anlaşıldı. Her ne kadar Dinçer, daha sonra, anadilde eğitime ilişkin yanlış anlaşıldığını ima etse de, bu olay, teklifin böyle de anlaşılabileceğini göstermesi açısından oldukça öğreticidir. Gerçekten de, teklif; anadilden, din eğitimine ve sanat eğitimine kadar çok geniş bir yelpazede farklı alanlarda seçmeli derslerin okutulmasına imkân sağlayacak mahiyettedir. Dahası, Kocaeli milletvekili Fikri Işık'ın ifadesine göre, seçimlik din eğitimi derslerinin sadece İslam ile sınırlı olmayıp diğer dinleri de kapsayacak şekilde düzenlenebilecek olması, toplumun taleplerini karşılama açısından önemlidir. Teklif, toplumun beklenti ve taleplerini karşılayabildiği ve çeşitliliğe imkân tanıdığı ölçüde, geniş kesimler tarafından benimsenecektir. Teklife karşı çıkanlar da daha fazla özgürlük ve çeşitlilik talep ettikleri ölçüde, teklifi daha özgürlükçü bir noktaya evirebilirler.

Eğitim mi, indoktrinasyon mu?
Başta TÜSİAD olmak üzere bazı sivil kuruluşlar (ve zaman zaman muhalefet partileri), 4+4+4 yasa teklifine karşı kampanya başlatınca, ilginçtir, teklifi daha özgürlükçü bir noktaya götürmek için çalışmadılar. Aksine, açıköğretim (ki örgün/ formel bir eğitim biçimidir) gibi öğrencilere bir nebze öğrenme özgürlüğü tanıyan ve gelişmiş ülkelerde bir hak olarak görülen alternatif bir eğitim biçimine bile karşı geldiler. Bu tartışmanın en öğretici tarafı, Türkiye'de sivil toplumu temsil ettiğini iddia eden derneklerin, eğitimde değişim, dönüşüm ve daha fazla sivillik isteyen taraf değil, eğitimdeki mevcut ideolojik ve merkeziyetçi müesses nizamı sürdürmek isteyen taraf olmalarıdır. Dolayısıyla, felsefî açıdan bakıldığında, bu kesimlerin, eğitim denince akıllarına önemli oranda hâlâ "indoktrinasyon"un geldiği anlaşılmaktadır.
İşte tam olarak bu felsefi anlayış dolayısıyla, eğitim ve indoktrinasyon arasında fark görmeyen bazı zihinler, bir taraftan başörtülü kızların eğitim almalarını engellemiş; öte yandan "kızların eğitimi" için kampanya yapmış ve serbest eğitim kanallarına muhalefet etmiştir. Bir önceki cümlede, "kızların eğitimi" ifadesi "kızların indoktrinasyonu" olarak ifade edilse, hiçbir anlam kaybına uğramaz. Heidegger'in dikkat çektiği gibi, modern eğitim kavramının temelini oluşturan formasyonun bazı etimolojik kökenleri (morphe, typos, typto), şekil vermek için "vurmak" ve "dövmek" anlamına gelir, tıpkı para basarken metale şekil vermek gibi. İşte bu arka plan, kız çocuklarına neden devlet eliyle zorla şekil vermenin savunulduğunu bize açıkça gösterir. Başta eğitim olmak üzere pek çok farklı konuda ideolojik söylemin anahtar sözcüğü ve öznesi haline gelen "kız çocuklarının" ve ailelerinin, bu durumdan ne kadar hoşnut oldukları meçhuldür.

Alternatif muhalefet
Kendilerini sivil olarak tanımlayan pek çok çevrenin, mesele eğitim olduğu zaman devletten çok devletçi olması manidardır. Bir an için şöyle düşünün, TÜSİAD ve muhalefet, teklifi az özgürlükçü bulduğu için eleştirmiş olsaydı ve toplumsal talepleri karşılamaya aday daha çoğulcu bir eğitim sistemi talep etseydi, bugün eğitime ilişkin tartışma, daha ileri bir noktada olurdu. Belki de biz bugün toplumsal talep gören alternatif eğitim biçimlerini dışlamayan formüllerin neler olabileceğini tartışıyor olacaktık.

> Eğitimde ‘müesses nizam’ yıkılıyor

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Bekir S. Gür Sabah Gaztesi'nde yayınlanan yazısında eğitim tartışmalarına ilşkin görüşlerini dile getirdi.

Baştan açıkça ifade edelim, 4+4+4 yasa teklifinin mevcut halinin bazı eksiklikleri ve sorunları vardır. Örneğin, (ilk taslakta olmadığı halde gelen tepkiler sonrası taslağa sonradan eklenen) zorunlu eğitim yaşının bir yıl erkene alınması ve zorunlu eğitim süresinin hemen önümüzdeki yıl 12 yıla çıkarılması gibi. 
Bu uyarıyı yaptıktan sonra, şunu ifade etmekte fayda vardır: Özellikle sekiz yıllık ilköğretimin kademelendirilmesi, zorunlu bir değişikliktir ve çağdaş eğitim sistemleriyle son derece uyumludur. Öncelikle, hiçbir pedagojik gerekçeye dayandırılmadan 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu kararlarıyla apar topar uygulamaya konan kesintisiz eğitim, toplumdan gelen talep üzerine ve seçilmiş sivil bir otorite tarafından ortadan kaldırılmaktadır. Eğitim sistemini düzenleyen ana aktörler askerler ve yargıçlar değil de toplumun seçtikleri oldukça, müesses nizamı değiştirmeye dönük yapılan düzenlemelerin topluma karşı hesap vermeyi içermesi ve zaman içinde toplumun taleplerini karşılaması mümkündür.

Tektipçilik yerine çoğulcu eğitim
4+4+4 yasa teklifinin eğitim sistemine getireceği en önemli yenilik, ikinci dört yılda (ortaokul) öğrencilere seçimlik ders hakkı verilecek olmasıdır. Eğitim sisteminin aşırı tektipçi olmasından hemen hemen herkesin yakındığı bir zamanda, öğrencilere ve ailelerine böyle bir seçme hakkı sunulmuş olması, sisteme ve öğrencilere daha fazla serbest alan sağlayabilir. Nitekim geçen hafta, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun TBMM Milli Eğitim Komisyonunda Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'e anadilde eğitimin mümkün olup olmayacağını sorması üzerine, Dinçer'in "Teklifi okuyunca görebileceğinizi varsaydım" sözleri, anadilde eğitimin sinyali olarak anlaşıldı. Her ne kadar Dinçer, daha sonra, anadilde eğitime ilişkin yanlış anlaşıldığını ima etse de, bu olay, teklifin böyle de anlaşılabileceğini göstermesi açısından oldukça öğreticidir. Gerçekten de, teklif; anadilden, din eğitimine ve sanat eğitimine kadar çok geniş bir yelpazede farklı alanlarda seçmeli derslerin okutulmasına imkân sağlayacak mahiyettedir. Dahası, Kocaeli milletvekili Fikri Işık'ın ifadesine göre, seçimlik din eğitimi derslerinin sadece İslam ile sınırlı olmayıp diğer dinleri de kapsayacak şekilde düzenlenebilecek olması, toplumun taleplerini karşılama açısından önemlidir. Teklif, toplumun beklenti ve taleplerini karşılayabildiği ve çeşitliliğe imkân tanıdığı ölçüde, geniş kesimler tarafından benimsenecektir. Teklife karşı çıkanlar da daha fazla özgürlük ve çeşitlilik talep ettikleri ölçüde, teklifi daha özgürlükçü bir noktaya evirebilirler.

Eğitim mi, indoktrinasyon mu?
Başta TÜSİAD olmak üzere bazı sivil kuruluşlar (ve zaman zaman muhalefet partileri), 4+4+4 yasa teklifine karşı kampanya başlatınca, ilginçtir, teklifi daha özgürlükçü bir noktaya götürmek için çalışmadılar. Aksine, açıköğretim (ki örgün/ formel bir eğitim biçimidir) gibi öğrencilere bir nebze öğrenme özgürlüğü tanıyan ve gelişmiş ülkelerde bir hak olarak görülen alternatif bir eğitim biçimine bile karşı geldiler. Bu tartışmanın en öğretici tarafı, Türkiye'de sivil toplumu temsil ettiğini iddia eden derneklerin, eğitimde değişim, dönüşüm ve daha fazla sivillik isteyen taraf değil, eğitimdeki mevcut ideolojik ve merkeziyetçi müesses nizamı sürdürmek isteyen taraf olmalarıdır. Dolayısıyla, felsefî açıdan bakıldığında, bu kesimlerin, eğitim denince akıllarına önemli oranda hâlâ "indoktrinasyon"un geldiği anlaşılmaktadır.
İşte tam olarak bu felsefi anlayış dolayısıyla, eğitim ve indoktrinasyon arasında fark görmeyen bazı zihinler, bir taraftan başörtülü kızların eğitim almalarını engellemiş; öte yandan "kızların eğitimi" için kampanya yapmış ve serbest eğitim kanallarına muhalefet etmiştir. Bir önceki cümlede, "kızların eğitimi" ifadesi "kızların indoktrinasyonu" olarak ifade edilse, hiçbir anlam kaybına uğramaz. Heidegger'in dikkat çektiği gibi, modern eğitim kavramının temelini oluşturan formasyonun bazı etimolojik kökenleri (morphe, typos, typto), şekil vermek için "vurmak" ve "dövmek" anlamına gelir, tıpkı para basarken metale şekil vermek gibi. İşte bu arka plan, kız çocuklarına neden devlet eliyle zorla şekil vermenin savunulduğunu bize açıkça gösterir. Başta eğitim olmak üzere pek çok farklı konuda ideolojik söylemin anahtar sözcüğü ve öznesi haline gelen "kız çocuklarının" ve ailelerinin, bu durumdan ne kadar hoşnut oldukları meçhuldür.

Alternatif muhalefet
Kendilerini sivil olarak tanımlayan pek çok çevrenin, mesele eğitim olduğu zaman devletten çok devletçi olması manidardır. Bir an için şöyle düşünün, TÜSİAD ve muhalefet, teklifi az özgürlükçü bulduğu için eleştirmiş olsaydı ve toplumsal talepleri karşılamaya aday daha çoğulcu bir eğitim sistemi talep etseydi, bugün eğitime ilişkin tartışma, daha ileri bir noktada olurdu. Belki de biz bugün toplumsal talep gören alternatif eğitim biçimlerini dışlamayan formüllerin neler olabileceğini tartışıyor olacaktık.

Son Güncelleme: Çarşamba, 02 Ocak 2013 16:06

Gösterim: 1816

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan 4+4+4 tartışmalarının ideolojik olarak değerlendirildiğini söyledi.

omer_cihad_vardanMüstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan, eğitim reformuna 'kızlar okuyamayacak' diye karşı çıkanların geçmişte başörtülülerin okumasını engellediğini belirterek, "4+4+4 eğitim reformu için yaygara kopartıyorlar. Bunun arkasında siyasi ve ideolojik nedenler var. Bunu da kimse yutmaz" dedi.
MÜSİAD Genel İdare Kurulu (GİK) Gala Programı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in katılımıyla Bursa Hilton Otel'de gerçekleştirildi. MÜSİAD Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan ise Türkiye'nin dün ile bugün arasında inanılmaz bir farklılık gösterdiğini dile getirdi. Sanayiciler olarak yapılmasını bekledikleri reformlardan söz eden Vardan, yatırımcının Türkiye'ye gelmesi için yargı reformunun öneminden bahsetti. Bir başka konunun ise eğitim reformu olduğuna işaret eden Vardan, eğitim sisteminin yenilenmesi gerektiğini dile getirdi. Vardan, yapılmak eğitim reformunu eleştirmesine tepki gösterdi. Vardan, "Yeni bir sistem geliştirilmeye çalışılıyor. 4+4+4 diye 12 yıllık kesintisiz eğitim projesi ortaya çıktı. Hemen bir yaygara kopuyor, 'kızlar okula gitmeyecek' diye, niye gitmesin, peki siz başörtülüleri engellemediniz mi, niye bunların önüne bu engelleri koydunuz. Yurt dışında orda burada okuma imkanı elde edenler için de başörtüsü olduklara halde iş bulabiliyor musunuz? Demek ki konu kızların okula gitmesi falan değil. Bunun arkasında siyasi ve ideolojik nedenler var. Bunu da kimse yutmaz. Bizim sonuçta bu hedeflere ulaşmamız için hedeflere kilitlenmemiz gerekiyor. Bu olaylarla değil ama mutlaka farklılıklarımızı kabul edip, bunları zenginlik olarak kabul edip, bu insanlardan ülkemize nasıl katkı sağlarız ona bakacağız" dedi.

> 4+4+4 yorumu: Bunu kimse yutmaz

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan 4+4+4 tartışmalarının ideolojik olarak değerlendirildiğini söyledi.

omer_cihad_vardanMüstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan, eğitim reformuna 'kızlar okuyamayacak' diye karşı çıkanların geçmişte başörtülülerin okumasını engellediğini belirterek, "4+4+4 eğitim reformu için yaygara kopartıyorlar. Bunun arkasında siyasi ve ideolojik nedenler var. Bunu da kimse yutmaz" dedi.
MÜSİAD Genel İdare Kurulu (GİK) Gala Programı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in katılımıyla Bursa Hilton Otel'de gerçekleştirildi. MÜSİAD Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan ise Türkiye'nin dün ile bugün arasında inanılmaz bir farklılık gösterdiğini dile getirdi. Sanayiciler olarak yapılmasını bekledikleri reformlardan söz eden Vardan, yatırımcının Türkiye'ye gelmesi için yargı reformunun öneminden bahsetti. Bir başka konunun ise eğitim reformu olduğuna işaret eden Vardan, eğitim sisteminin yenilenmesi gerektiğini dile getirdi. Vardan, yapılmak eğitim reformunu eleştirmesine tepki gösterdi. Vardan, "Yeni bir sistem geliştirilmeye çalışılıyor. 4+4+4 diye 12 yıllık kesintisiz eğitim projesi ortaya çıktı. Hemen bir yaygara kopuyor, 'kızlar okula gitmeyecek' diye, niye gitmesin, peki siz başörtülüleri engellemediniz mi, niye bunların önüne bu engelleri koydunuz. Yurt dışında orda burada okuma imkanı elde edenler için de başörtüsü olduklara halde iş bulabiliyor musunuz? Demek ki konu kızların okula gitmesi falan değil. Bunun arkasında siyasi ve ideolojik nedenler var. Bunu da kimse yutmaz. Bizim sonuçta bu hedeflere ulaşmamız için hedeflere kilitlenmemiz gerekiyor. Bu olaylarla değil ama mutlaka farklılıklarımızı kabul edip, bunları zenginlik olarak kabul edip, bu insanlardan ülkemize nasıl katkı sağlarız ona bakacağız" dedi.

Son Güncelleme: Cumartesi, 10 Mart 2012 11:58

Gösterim: 1620

Eğitim reformu tasarısı komisyonda tartışılmaya devam ederek Eğitim-Sen eyle yapmaya hazırlanıyor.

ogretmenler_eylem4+4+4 yasa teklifinin bu haliyle TBMM Genel Kurulu’na gelmesi halinde Eğitim-Sen’e bağlı 120 bin öğretmen iş bırakacak. Eğitim-Sen Genel başkanı Ünsal Yıldız, “Sistem çocuk sömürüsünün önünü açacak” diye konuştu.

> 120 bin öğretmen eyleme hazırlanıyor

Eğitim reformu tasarısı komisyonda tartışılmaya devam ederek Eğitim-Sen eyle yapmaya hazırlanıyor.

ogretmenler_eylem4+4+4 yasa teklifinin bu haliyle TBMM Genel Kurulu’na gelmesi halinde Eğitim-Sen’e bağlı 120 bin öğretmen iş bırakacak. Eğitim-Sen Genel başkanı Ünsal Yıldız, “Sistem çocuk sömürüsünün önünü açacak” diye konuştu.

Son Güncelleme: Cumartesi, 10 Mart 2012 11:20

Gösterim: 2440


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.