Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Bilim adamları, uykusuzluğun insan bedeni ve sağlığı üzerinde şimdiye kadar bilinenlerin çok ötesinde bir etkiye sahip olduğunu ortaya çıkardı.
"Proceedings of the National Academy of Sciences" dergisinde yayımlanan araştırmaya göre bir hafta boyunca günde 6 saatten az uyuyan kişilerde yüzlerce genin işlevi değişime uğruyor.
Surrey Üniversitesi'nde yapılan araştırma sırasında katılımcılar iki gruba ayrıldı. Gruplardan biri bir hafta boyunca günde en az 10 saat uyurken ikinci gruptan günde 6 saatten az uyumaları istendi.
Bir hafta sonunda her iki gruptan alınan kan örnekleri karşılaştırıldığında günde 6 saatten az uyuyan katılımcılarda 700'den fazla genin işlevinde değişikler meydana geldiği belirlendi.
Araştırmayı yöneten Prof. Colin Smith, farklı genlerin işlevlerindeki değişimlerin vücut kimyasının da değişmesine yol açtığını belirtti.
Bazı genlerin işlevinin gün içinde doğal olarak azalıp çoğaldığını ifade eden Prof. Smith, uykusuzluğun genlerin doğal ritmini bozarak ya çok az ya da aşırı çalışmasına neden olduğuna dikkati çekti.
Prof. Smith, kalp hastalıkları, diyabet, obezite ve beyin işlevlerinin bozulması ile ilişkilendirilen uykusuzluğun hücre yenilenmesini sekteye uğratarak en çok bağışıklık sistemini etkilediğini sözlerine ekledi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Bilim adamları, uykusuzluğun insan bedeni ve sağlığı üzerinde şimdiye kadar bilinenlerin çok ötesinde bir etkiye sahip olduğunu ortaya çıkardı.
"Proceedings of the National Academy of Sciences" dergisinde yayımlanan araştırmaya göre bir hafta boyunca günde 6 saatten az uyuyan kişilerde yüzlerce genin işlevi değişime uğruyor.
Surrey Üniversitesi'nde yapılan araştırma sırasında katılımcılar iki gruba ayrıldı. Gruplardan biri bir hafta boyunca günde en az 10 saat uyurken ikinci gruptan günde 6 saatten az uyumaları istendi.
Bir hafta sonunda her iki gruptan alınan kan örnekleri karşılaştırıldığında günde 6 saatten az uyuyan katılımcılarda 700'den fazla genin işlevinde değişikler meydana geldiği belirlendi.
Araştırmayı yöneten Prof. Colin Smith, farklı genlerin işlevlerindeki değişimlerin vücut kimyasının da değişmesine yol açtığını belirtti.
Bazı genlerin işlevinin gün içinde doğal olarak azalıp çoğaldığını ifade eden Prof. Smith, uykusuzluğun genlerin doğal ritmini bozarak ya çok az ya da aşırı çalışmasına neden olduğuna dikkati çekti.
Prof. Smith, kalp hastalıkları, diyabet, obezite ve beyin işlevlerinin bozulması ile ilişkilendirilen uykusuzluğun hücre yenilenmesini sekteye uğratarak en çok bağışıklık sistemini etkilediğini sözlerine ekledi.
Son Güncelleme: Çarşamba, 27 Şubat 2013 08:43
Gösterim: 925
Haftada 20 saatten fazla televizyon izleyen erkeklerin sperm miktarının düştüğü belirlendi.
Harvard Halk Sağlığı Fakültesi'nden bilim adamları, 18-22 yaşındaki 189 erkekten alınan sperm örneklerini inceledi ve katılımcıların yaşam tarzlarına ilişkin bilgi aldı.
Buna göre, haftada 20 saatten fazla televizyon izleyen erkeklerin sperminin, televizyon karşısında daha az vakit geçirenlere göre yüzde 44 az olduğu görüldü.
Haftada 15 saat ya da daha fazla spor yapan erkeklerin sperminin ise, haftada 5 saatten az spor yapanlardan yüzde 73 fazla olduğu ortaya çıktı.
Bununla beraber, yine de araştırmaya katılanların spermi çocuk sahibi olmaya yeterli düzeyde bulundu.
Araştırma, ''British Journal of Sports Medicine'' dergisinde yayımlandı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Haftada 20 saatten fazla televizyon izleyen erkeklerin sperm miktarının düştüğü belirlendi.
Harvard Halk Sağlığı Fakültesi'nden bilim adamları, 18-22 yaşındaki 189 erkekten alınan sperm örneklerini inceledi ve katılımcıların yaşam tarzlarına ilişkin bilgi aldı.
Buna göre, haftada 20 saatten fazla televizyon izleyen erkeklerin sperminin, televizyon karşısında daha az vakit geçirenlere göre yüzde 44 az olduğu görüldü.
Haftada 15 saat ya da daha fazla spor yapan erkeklerin sperminin ise, haftada 5 saatten az spor yapanlardan yüzde 73 fazla olduğu ortaya çıktı.
Bununla beraber, yine de araştırmaya katılanların spermi çocuk sahibi olmaya yeterli düzeyde bulundu.
Araştırma, ''British Journal of Sports Medicine'' dergisinde yayımlandı.
Son Güncelleme: Çarşamba, 06 Şubat 2013 11:18
Gösterim: 995
Uzmanlar, yalan söyleme alışkanlığının çok küçük yaşlarda başladığını ve eğer önlem alınmazsa yalan söylemenin çocuklarda zamanla davranış bozukluğuna dönüşeceğini belirtiyor.
Yalan söyleme alışkanlığının çok küçük yaşlarda başladığını ve bu konuda yapılan incelemeler sonucunda çocuklarda var olan bu davranışın ilerleyen yaşlarda ortaya çok daha büyük sorunlar çıkardığını ve yalan söylemenin çocuklarda zamanla davranış bozukluğuna dönüşeceğini belirten İstanbul Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Ayhan, “Eğer buna tırnak yemek, altını ıslatmak, kekemelik, tik, inatçılık, tembellik, saldırganlık, korkaklık, içe kapanıklık gibi bir veya birkaç davranış bozukluğu da eşlik ediyorsa durum ciddi demektir” dedi. Ayhan, yalan söylemenin günümüzde ve toplumlarda özellikle de yetişkinlerde çok yaygın bir davranış bozukluğu olduğunu belirterek, söylenen yalanların ölümlere bile sebebiyet verebileceğini ifade etti.
Anne ve babaların, çocuklarında gördükleri bir davranış bozukluğunu, ruh sağlığının tehlikede olduğunu haber veren bir uyarı sinyali olarak görmesi gerektiğini belirten Ayhan, çocuğu suçlayarak veya baskı kurarak bunu gidermeye çalışmaması gerektiğini söyledi. “Ben nerede yanlış yaptım?” sorusuna cevap arayarak olaya yaklaşmalıdır” dedi.
Çocuk yalan söylemeyi yetişkinlerden öğrenir
Çocuklarda yalan söyleme alışkanlığının ilerleyen yaşamlarında önemli sorunlar doğuracağını belirten Prof. Dr. Halis Ayhan ebeveynleri bu konuda dikkatli olmaya davet ediyor, “Çocuk yalan söylemeyi yetişkinlerden öğrenir. Belki doğrudan değil, ama dolaylı yoldan çocuk yalanı yetişkinlerden öğreniyor. Telefona cevap vermeye giden çocuğuna, “Beni filanca sorarsa evde yok dersin.” diyen bir baba veya anne, dolaylı yoldan çocuğa yalan söylemeyi öğretmektedir. Yine okul yıllarında nasıl kopya çektiğini, bulduğu yeni kopya çekme usulleriyle öğretmenini nasıl atlattığını övünerek anlatan bir aile büyüğü, çocuğunu kopya çekmeye ve kolay yoldan not almaya özendirmektedir. Çocuk ilgi çekmek için yalan söyler. Yalan söyleyen çocuğun yaşına bakılır. Eğer beş yaşın altında ise, yalan söylemenin amacı kesinlikle aldatmak değildir. Yeterli sevgi alamayan veya gördüğü sevgiden emin olmayan, ilgi eksikliği yaşayan çocuklar dikkatleri kendi üzerlerine çekmek için hikâye uydururlar. Bu çocuklar, azarlanmak ve dayak yemek pahasına da olsa her çareye başvururlar. Yaramazlık yapan ve yalan söyleyen çocukların amacı anne babayı kızdırmak ve çileden çıkarmak değildir. Ancak, yaramazlık yapmalarına rağmen, yeterli ilgiyi elde edemezler ve sevildiklerinden emin olamazlarsa saldırgan bir kişilik geliştirmeye başlarlar” dedi.
Güven kazanmak için yalana başvurabilirler
İstanbul Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Ayhan, çocukların güven kazanmak umuduyla yalan söyleyebileceğini, anaokuluna ve ilköğretim okuluna devam eden çocuklarda sık görülen bir yalan türü olduğunu belirtiyor. Ayhan, “çocuk derslerinde başarılı değilse, okulda ve ailede tembelliği başa kakılıyor, horlanıyor, aptal yerine konuyorsa; bu çocukta telafisi zor bir aşağılık duygusu gelişmeye başlar. Kendini değersiz, aptal, işe yaramaz biri olarak görmeye başlar. Hiçbir çocuk bilerek tembelliğe ve başarısızlığa razı olmaz. Onu başarısızlığa iten sebepler vardır. Mesela, hiperaktivite, dikkat eksikliği v.b sağlık bozukları olan bir çocuk, dikkatini uzun süre yoğun tutamayacağı için istese de fazla başarılı olamaz. Dikkati sık sık başka şeylere kaydığı için sınıfta anlatılanları aklında tutamaz. Sırasında rahat oturamaz. Öğretmenini ve arkadaşlarını rahatsız edecek davranışlarda bulunur. Ev ödevlerini gerektiği gibi yapamaz. Tembellik ve başarısızlık bu çocuğun suçu değildir. Tedavi edilmesi gerekir. Hiperaktif çocuklar, başarısızlıklarını örtmek ve güven kazanmak için yalan söyler. Her insan gibi, çocuk da toplum tarafından beğenilmek ve takdir edilmek ister. Çocuk ilk beğeniyi anne ve babasından bekler. Sevilen, ailede adam yerine konan, değer verilen ve iyi davranışları takdir edilen, zekâsı normal bir çocuğun başarılı olması beklenir ve başarılı da olur” dedi.
Yalanın yanlış bir davranış olduğu çocuğa örnek göstererek anlatılmalı
Prof. Dr. Halis Ayhan, çocukların cezadan kaçmak için de yalan söyleyebileceğini, yanlış ve eksik bir davranış gösteren çocuğun tutum ve davranışlarının sebeplerinin araştırılması gerektiğini belirterek, “niçin ve neden o yanlış davranışa ve yalan söylemeye itildiğini büyüklerin görmesi gerekir. İyi, doğru ve güzel davranış takdirle, teşvikle geliştirilmelidir. Böylece kalıcı bir davranış ve alışkanlık haline getirilmelidir. Kötü ve yanlış davranış ve bu arada yalan gibi sözlerin çocuğun anlayacağı bir dille anlatılmalıdır. Sözgelimi öncelikle kendisine zarar vereceği gösterilmelidir. Zamanla büyükleri ve arkadaşları tarafından güvenilemeyen ve yalnızlığa itilen hatta toplumdan dışlanan bir çocuk olacağı açık bir dile açıklanmalıdır. Örneklerle arkadaşlarından herhangi birinin kendisini yalan söyleyerek yanıltmasına razı olamayacağı anlatılmalı ve bu kötü davranışın alışkanlık haline gelmesi engellenmelidir. Çocuk davranışını ve konuşmasını yanlış ve yalan olduğunu anladığı halde yalan söylemeye devam ediyorsa yetişkin neslin anne baba ve öğretmenlerin paniğe düşmeden çok daha dikkatli olması bu eyleminden nasıl vazgeçirilebileceğinin gerekirse uzman görüşü de alınarak çareleri bulunmalı, çeşitli roman ve hikâyelerde yalancı çocukların ve insanların sonuçta nasıl başarısız ve mutsuz olduklarını göstermeli. Her insan başarılı ve mutlu olmak ister. Başarsızlıklar ve mutsuzlukların arkasında yalancılığın başlıca etken olduğu anlatılmalı. İlk yaşlarda farkına varmadan söylediği yalanların zamanla alışkanlık haline dönüşmesi eğitim psikolojisi ışığında çözülmelidir ki çözülebilir. Her yaştaki insana iyi, doğru ve güzelin neler kazandıracağını kötü, yanlış ve çirkinliklerin neleri kaybettireceğini örneklerle anlatmalıdır” diterek sözlerini tamamladı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Uzmanlar, yalan söyleme alışkanlığının çok küçük yaşlarda başladığını ve eğer önlem alınmazsa yalan söylemenin çocuklarda zamanla davranış bozukluğuna dönüşeceğini belirtiyor.
Yalan söyleme alışkanlığının çok küçük yaşlarda başladığını ve bu konuda yapılan incelemeler sonucunda çocuklarda var olan bu davranışın ilerleyen yaşlarda ortaya çok daha büyük sorunlar çıkardığını ve yalan söylemenin çocuklarda zamanla davranış bozukluğuna dönüşeceğini belirten İstanbul Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Ayhan, “Eğer buna tırnak yemek, altını ıslatmak, kekemelik, tik, inatçılık, tembellik, saldırganlık, korkaklık, içe kapanıklık gibi bir veya birkaç davranış bozukluğu da eşlik ediyorsa durum ciddi demektir” dedi. Ayhan, yalan söylemenin günümüzde ve toplumlarda özellikle de yetişkinlerde çok yaygın bir davranış bozukluğu olduğunu belirterek, söylenen yalanların ölümlere bile sebebiyet verebileceğini ifade etti.
Anne ve babaların, çocuklarında gördükleri bir davranış bozukluğunu, ruh sağlığının tehlikede olduğunu haber veren bir uyarı sinyali olarak görmesi gerektiğini belirten Ayhan, çocuğu suçlayarak veya baskı kurarak bunu gidermeye çalışmaması gerektiğini söyledi. “Ben nerede yanlış yaptım?” sorusuna cevap arayarak olaya yaklaşmalıdır” dedi.
Çocuk yalan söylemeyi yetişkinlerden öğrenir
Çocuklarda yalan söyleme alışkanlığının ilerleyen yaşamlarında önemli sorunlar doğuracağını belirten Prof. Dr. Halis Ayhan ebeveynleri bu konuda dikkatli olmaya davet ediyor, “Çocuk yalan söylemeyi yetişkinlerden öğrenir. Belki doğrudan değil, ama dolaylı yoldan çocuk yalanı yetişkinlerden öğreniyor. Telefona cevap vermeye giden çocuğuna, “Beni filanca sorarsa evde yok dersin.” diyen bir baba veya anne, dolaylı yoldan çocuğa yalan söylemeyi öğretmektedir. Yine okul yıllarında nasıl kopya çektiğini, bulduğu yeni kopya çekme usulleriyle öğretmenini nasıl atlattığını övünerek anlatan bir aile büyüğü, çocuğunu kopya çekmeye ve kolay yoldan not almaya özendirmektedir. Çocuk ilgi çekmek için yalan söyler. Yalan söyleyen çocuğun yaşına bakılır. Eğer beş yaşın altında ise, yalan söylemenin amacı kesinlikle aldatmak değildir. Yeterli sevgi alamayan veya gördüğü sevgiden emin olmayan, ilgi eksikliği yaşayan çocuklar dikkatleri kendi üzerlerine çekmek için hikâye uydururlar. Bu çocuklar, azarlanmak ve dayak yemek pahasına da olsa her çareye başvururlar. Yaramazlık yapan ve yalan söyleyen çocukların amacı anne babayı kızdırmak ve çileden çıkarmak değildir. Ancak, yaramazlık yapmalarına rağmen, yeterli ilgiyi elde edemezler ve sevildiklerinden emin olamazlarsa saldırgan bir kişilik geliştirmeye başlarlar” dedi.
Güven kazanmak için yalana başvurabilirler
İstanbul Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Ayhan, çocukların güven kazanmak umuduyla yalan söyleyebileceğini, anaokuluna ve ilköğretim okuluna devam eden çocuklarda sık görülen bir yalan türü olduğunu belirtiyor. Ayhan, “çocuk derslerinde başarılı değilse, okulda ve ailede tembelliği başa kakılıyor, horlanıyor, aptal yerine konuyorsa; bu çocukta telafisi zor bir aşağılık duygusu gelişmeye başlar. Kendini değersiz, aptal, işe yaramaz biri olarak görmeye başlar. Hiçbir çocuk bilerek tembelliğe ve başarısızlığa razı olmaz. Onu başarısızlığa iten sebepler vardır. Mesela, hiperaktivite, dikkat eksikliği v.b sağlık bozukları olan bir çocuk, dikkatini uzun süre yoğun tutamayacağı için istese de fazla başarılı olamaz. Dikkati sık sık başka şeylere kaydığı için sınıfta anlatılanları aklında tutamaz. Sırasında rahat oturamaz. Öğretmenini ve arkadaşlarını rahatsız edecek davranışlarda bulunur. Ev ödevlerini gerektiği gibi yapamaz. Tembellik ve başarısızlık bu çocuğun suçu değildir. Tedavi edilmesi gerekir. Hiperaktif çocuklar, başarısızlıklarını örtmek ve güven kazanmak için yalan söyler. Her insan gibi, çocuk da toplum tarafından beğenilmek ve takdir edilmek ister. Çocuk ilk beğeniyi anne ve babasından bekler. Sevilen, ailede adam yerine konan, değer verilen ve iyi davranışları takdir edilen, zekâsı normal bir çocuğun başarılı olması beklenir ve başarılı da olur” dedi.
Yalanın yanlış bir davranış olduğu çocuğa örnek göstererek anlatılmalı
Prof. Dr. Halis Ayhan, çocukların cezadan kaçmak için de yalan söyleyebileceğini, yanlış ve eksik bir davranış gösteren çocuğun tutum ve davranışlarının sebeplerinin araştırılması gerektiğini belirterek, “niçin ve neden o yanlış davranışa ve yalan söylemeye itildiğini büyüklerin görmesi gerekir. İyi, doğru ve güzel davranış takdirle, teşvikle geliştirilmelidir. Böylece kalıcı bir davranış ve alışkanlık haline getirilmelidir. Kötü ve yanlış davranış ve bu arada yalan gibi sözlerin çocuğun anlayacağı bir dille anlatılmalıdır. Sözgelimi öncelikle kendisine zarar vereceği gösterilmelidir. Zamanla büyükleri ve arkadaşları tarafından güvenilemeyen ve yalnızlığa itilen hatta toplumdan dışlanan bir çocuk olacağı açık bir dile açıklanmalıdır. Örneklerle arkadaşlarından herhangi birinin kendisini yalan söyleyerek yanıltmasına razı olamayacağı anlatılmalı ve bu kötü davranışın alışkanlık haline gelmesi engellenmelidir. Çocuk davranışını ve konuşmasını yanlış ve yalan olduğunu anladığı halde yalan söylemeye devam ediyorsa yetişkin neslin anne baba ve öğretmenlerin paniğe düşmeden çok daha dikkatli olması bu eyleminden nasıl vazgeçirilebileceğinin gerekirse uzman görüşü de alınarak çareleri bulunmalı, çeşitli roman ve hikâyelerde yalancı çocukların ve insanların sonuçta nasıl başarısız ve mutsuz olduklarını göstermeli. Her insan başarılı ve mutlu olmak ister. Başarsızlıklar ve mutsuzlukların arkasında yalancılığın başlıca etken olduğu anlatılmalı. İlk yaşlarda farkına varmadan söylediği yalanların zamanla alışkanlık haline dönüşmesi eğitim psikolojisi ışığında çözülmelidir ki çözülebilir. Her yaştaki insana iyi, doğru ve güzelin neler kazandıracağını kötü, yanlış ve çirkinliklerin neleri kaybettireceğini örneklerle anlatmalıdır” diterek sözlerini tamamladı.
Son Güncelleme: Cumartesi, 26 Ocak 2013 10:02
Gösterim: 3338
Çocuğunuzun IQ’sunu yükseltmesine nasıl yardımcı olabilirsiniz? IQ seviyesi çalışmalarla yükseltilebilir mi? IQ seviyesinin yükselmesinde neler etkili?
ABD'de bir grup akademisyen, çocuk gelişimi üzerine 8 farklı çalışmanın sonuçlarını değerlendirerek, kitap okuma deneyiminin IQ seviyesinin yükseltilmesinde etkili olduğu sonucuna ulaştı.
Akademisyenler, zihinsel gelişime ilişkin araştırmalarda, özellikle 4 yaşın altındaki çocuklara etkileşimli kitap okunmasına ilişkin önerilerin öne çıktığını tespit ederek, "etkileşimli kitap okuma deneyiminin bir çocuğun IQ'sunu en az 6 puan yükseltebileceğine" işaret etti.
Araştırma ekibinin makalesi, "Perspectives on Psychological Science" dergisinin Ocak 2013 sayısında, John Protzko, Joshua Aronson ve Clancy Blair imzasıyla yayımlandı.
Makalede, araştırmalar sırasında anne ve babaların etkileşimli okumayla ilgili eğitim programlarına katıldığı ve kitabı okurken çocuklara ucu açık sorular yöneltmek ya da çocukları mümkün olduğunca ayrıntılı açıklama yapmaya teşvik etmek gibi "müdahalelerin", onları okuma deneyiminin aktif bir parçası kılmaya yardımcı olduğu belirtiliyor.
Amerikalı akademisyenler, okuma deneyiminin "etkileşimli" olmaması durumunda, IQ gelişimi açısından benzer bir sonuca ulaşılamayabileceğini ise özellikle vurguluyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Çocuğunuzun IQ’sunu yükseltmesine nasıl yardımcı olabilirsiniz? IQ seviyesi çalışmalarla yükseltilebilir mi? IQ seviyesinin yükselmesinde neler etkili?
ABD'de bir grup akademisyen, çocuk gelişimi üzerine 8 farklı çalışmanın sonuçlarını değerlendirerek, kitap okuma deneyiminin IQ seviyesinin yükseltilmesinde etkili olduğu sonucuna ulaştı.
Akademisyenler, zihinsel gelişime ilişkin araştırmalarda, özellikle 4 yaşın altındaki çocuklara etkileşimli kitap okunmasına ilişkin önerilerin öne çıktığını tespit ederek, "etkileşimli kitap okuma deneyiminin bir çocuğun IQ'sunu en az 6 puan yükseltebileceğine" işaret etti.
Araştırma ekibinin makalesi, "Perspectives on Psychological Science" dergisinin Ocak 2013 sayısında, John Protzko, Joshua Aronson ve Clancy Blair imzasıyla yayımlandı.
Makalede, araştırmalar sırasında anne ve babaların etkileşimli okumayla ilgili eğitim programlarına katıldığı ve kitabı okurken çocuklara ucu açık sorular yöneltmek ya da çocukları mümkün olduğunca ayrıntılı açıklama yapmaya teşvik etmek gibi "müdahalelerin", onları okuma deneyiminin aktif bir parçası kılmaya yardımcı olduğu belirtiliyor.
Amerikalı akademisyenler, okuma deneyiminin "etkileşimli" olmaması durumunda, IQ gelişimi açısından benzer bir sonuca ulaşılamayabileceğini ise özellikle vurguluyor.
Son Güncelleme: Perşembe, 31 Ocak 2013 11:17
Gösterim: 2826
Göz kırpmanın, beynin işleyişini ve konsantrasyonu olumlu etkilediği belirlendi.
Japonya'daki Osaka Üniversitesi'nden Tamami Nakano ve ekibi, göz kırpmanın beyne etkisini araştırdı.
Daha önce, komedi dizisi, ''Mr. Bean''i izleyenlerin gözlerini, ana karakterin görünmediği sahnelerde yani dikkatin dağılabileceği zamanlarda kırptığını gösteren bir araştırmaya imza atan ekip, bu kez deneyi beyinde göz kırptıktan hemen sonra neler olduğunu görmek için tekrarladı.
Araştırmacılar, diziyi izleyen katılımcıların beynini MR ile görüntüledi.
Göz kırptıktan hemen sonra katılımcıların beyin işlevinde değişiklik meydana geldiğini belirten bilim adamları, bunu beynin anlık olarak ''yeniden başlatılmasına (resetleme)'' benzetti.
Eş zamanlı olaylara dikkatin en fazla 3 ya da 4 dakika verilebildiğini vurgulayan Nakano ve ekibi, ayrıca göz kırpılırken beynin, dikkatten sorumlu sinir hücrelerini mikrosaniye kadar etkisiz hale getirdiği sonucuna varıldı.
Araştırmacılar bu sonuçların göz kırpmanın, çok kısa süre, bilgi akışını daha iyi kontrol etmek ve bir sonraki bilgiye daha iyi hazırlanmak için beyne gönderilen bir sinyal olduğu sonucuna vardı.
Araştırma, ''Proceedings of National Academy of Sciences'' dergisinde yayımlandı.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Göz kırpmanın, beynin işleyişini ve konsantrasyonu olumlu etkilediği belirlendi.
Japonya'daki Osaka Üniversitesi'nden Tamami Nakano ve ekibi, göz kırpmanın beyne etkisini araştırdı.
Daha önce, komedi dizisi, ''Mr. Bean''i izleyenlerin gözlerini, ana karakterin görünmediği sahnelerde yani dikkatin dağılabileceği zamanlarda kırptığını gösteren bir araştırmaya imza atan ekip, bu kez deneyi beyinde göz kırptıktan hemen sonra neler olduğunu görmek için tekrarladı.
Araştırmacılar, diziyi izleyen katılımcıların beynini MR ile görüntüledi.
Göz kırptıktan hemen sonra katılımcıların beyin işlevinde değişiklik meydana geldiğini belirten bilim adamları, bunu beynin anlık olarak ''yeniden başlatılmasına (resetleme)'' benzetti.
Eş zamanlı olaylara dikkatin en fazla 3 ya da 4 dakika verilebildiğini vurgulayan Nakano ve ekibi, ayrıca göz kırpılırken beynin, dikkatten sorumlu sinir hücrelerini mikrosaniye kadar etkisiz hale getirdiği sonucuna varıldı.
Araştırmacılar bu sonuçların göz kırpmanın, çok kısa süre, bilgi akışını daha iyi kontrol etmek ve bir sonraki bilgiye daha iyi hazırlanmak için beyne gönderilen bir sinyal olduğu sonucuna vardı.
Araştırma, ''Proceedings of National Academy of Sciences'' dergisinde yayımlandı.
Son Güncelleme: Pazartesi, 14 Ocak 2013 10:24
Gösterim: 2208