Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Bölge illerine hizmet veren Diyarbakır Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde 2010 yılından bu yana 18 yaş altındaki bin 286 çocuk doğum yaptı.
Erken yaşta evliliklerin sık yaşandığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kız çocukları, 18 yaşına girmeden anne oluyor.
Bölge illerine hizmet veren Diyarbakır Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde 2010 yılında 573, 2011 yılında 520, bu yılın ilk 8 ayında ise 193 olmak üzere 18 yaş altındaki toplam bin 286 çocuk anne oldu.
Yılda yaklaşık 20 bin doğumun gerçekleştiği hastanede, 13 yaşında 20 çocuk doğum yaptı.
Diyarbakır Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde görevli Operatör Dr. Yunus Çavuş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgenin tamamına hizmet verdiklerini, Van, Bitlis, Hakkari, Muş'tan bile hastaların geldiğini, çok yaygın bir alanda hizmet verdiklerini söyledi.
Hastanelerinin 430 yataklı olduğunu aktaran Çavuş, 2009 yılından bu yana hizmet veren hastanelerinde yılda yaklaşık 20 bin doğumun gerçekleştiğini bildirdi.
Bölgede küçük yaşta evlilik ve doğumlara dikkati çeken Dr. Çavuş, adölesanın çocukluktan ergenliğe geçiş dönemi olduğunu, 10-19 yaş grubunda olan çocukları kapsadığını belirterek, bölgede çok yoğun olarak adölesan gebeliklerin görüldüğünü söyledi.
Adölesan gebeliklerine çocukluk gebeliği de denildiğini, bu tür gebeliklerde komplikasyonların çok daha fazla yaşandığını vurgulayan Çavuş, erken yaştaki gebeliklerde doğum öncesi bakımın çok önemli olduğunu, bölgede doğum öncesi bakımın yeterli düzeyde yapılmadığı için birçok sorunla karşılaştıklarını belirtti.
Küçük yaşta gebeliklerde düşük ve sakat bebek oranının yüksek olduğunu dile getiren Çavuş, erken doğum, gebelik zehirlenmesi ve düşük ağırlıklı doğum riskinin bulunduğunu bildirdi.
Daha çok kırsal bölgeden
Hastanelerinde hemen hemen her gün küçük yaşta bir annenin doğumunun yapıldığını, küçük yaşta doğumların daha çok kırsal bölgeden geldiğini anlatan Çavuş, şöyle konuştu:
''Bölgede erken yaşta evlilik yoğun olduğu için erken yaşta doğum da daha sık yaşanıyor. Bu ciddi bir sorun. Bu durumda olanların eğitim ve sosyoekonomik durumu daha düşük oluyor. Doğum öncesi bakım çok geri. Çünkü hastalar yaşları küçük olduğu için normal gebelik takiplerine gelmiyor. Hasta doğuma geliyor. Hayati tehlikeye kadar varan vakalar yaşanıyor.''
Erken yaşta doğum depresyon ve stres yaratıyor
Oyun çağından çıkan çocukların gebe kaldığını, bunun ciddi anlamda depresyon ve stres yaratan bir durum olduğuna işaret eden Çavuş, ''Çünkü kadın, yaşamında çocukluk çağından yeni çıkmış ergenlik çağını yaşayacağı bir dönemde anne oluyor. Erken yaşta doğumlarda bir kadın çocukluğunu yaşamadan anneliği yaşıyor. Bu, daha sonra kadın üzerinde ciddi problemler yaratıyor'' diye konuştu.
Çavuş, yasalara göre, 16 yaşına kadar bütün gebelikleri polise bildirdiklerini, polisin ailenin ifadesini alarak gerekli işlemleri yaptığını sözlerine ekledi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Bölge illerine hizmet veren Diyarbakır Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde 2010 yılından bu yana 18 yaş altındaki bin 286 çocuk doğum yaptı.
Erken yaşta evliliklerin sık yaşandığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kız çocukları, 18 yaşına girmeden anne oluyor.
Bölge illerine hizmet veren Diyarbakır Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde 2010 yılında 573, 2011 yılında 520, bu yılın ilk 8 ayında ise 193 olmak üzere 18 yaş altındaki toplam bin 286 çocuk anne oldu.
Yılda yaklaşık 20 bin doğumun gerçekleştiği hastanede, 13 yaşında 20 çocuk doğum yaptı.
Diyarbakır Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde görevli Operatör Dr. Yunus Çavuş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgenin tamamına hizmet verdiklerini, Van, Bitlis, Hakkari, Muş'tan bile hastaların geldiğini, çok yaygın bir alanda hizmet verdiklerini söyledi.
Hastanelerinin 430 yataklı olduğunu aktaran Çavuş, 2009 yılından bu yana hizmet veren hastanelerinde yılda yaklaşık 20 bin doğumun gerçekleştiğini bildirdi.
Bölgede küçük yaşta evlilik ve doğumlara dikkati çeken Dr. Çavuş, adölesanın çocukluktan ergenliğe geçiş dönemi olduğunu, 10-19 yaş grubunda olan çocukları kapsadığını belirterek, bölgede çok yoğun olarak adölesan gebeliklerin görüldüğünü söyledi.
Adölesan gebeliklerine çocukluk gebeliği de denildiğini, bu tür gebeliklerde komplikasyonların çok daha fazla yaşandığını vurgulayan Çavuş, erken yaştaki gebeliklerde doğum öncesi bakımın çok önemli olduğunu, bölgede doğum öncesi bakımın yeterli düzeyde yapılmadığı için birçok sorunla karşılaştıklarını belirtti.
Küçük yaşta gebeliklerde düşük ve sakat bebek oranının yüksek olduğunu dile getiren Çavuş, erken doğum, gebelik zehirlenmesi ve düşük ağırlıklı doğum riskinin bulunduğunu bildirdi.
Daha çok kırsal bölgeden
Hastanelerinde hemen hemen her gün küçük yaşta bir annenin doğumunun yapıldığını, küçük yaşta doğumların daha çok kırsal bölgeden geldiğini anlatan Çavuş, şöyle konuştu:
''Bölgede erken yaşta evlilik yoğun olduğu için erken yaşta doğum da daha sık yaşanıyor. Bu ciddi bir sorun. Bu durumda olanların eğitim ve sosyoekonomik durumu daha düşük oluyor. Doğum öncesi bakım çok geri. Çünkü hastalar yaşları küçük olduğu için normal gebelik takiplerine gelmiyor. Hasta doğuma geliyor. Hayati tehlikeye kadar varan vakalar yaşanıyor.''
Erken yaşta doğum depresyon ve stres yaratıyor
Oyun çağından çıkan çocukların gebe kaldığını, bunun ciddi anlamda depresyon ve stres yaratan bir durum olduğuna işaret eden Çavuş, ''Çünkü kadın, yaşamında çocukluk çağından yeni çıkmış ergenlik çağını yaşayacağı bir dönemde anne oluyor. Erken yaşta doğumlarda bir kadın çocukluğunu yaşamadan anneliği yaşıyor. Bu, daha sonra kadın üzerinde ciddi problemler yaratıyor'' diye konuştu.
Çavuş, yasalara göre, 16 yaşına kadar bütün gebelikleri polise bildirdiklerini, polisin ailenin ifadesini alarak gerekli işlemleri yaptığını sözlerine ekledi.
Son Güncelleme: Perşembe, 13 Eylül 2012 08:12
Gösterim: 1476
Bilim adamlarının yaptığı son araştırmalara göre obezite beynin performansını düşürüyor
BBC'de yer alan habere göre Neurology adlı dergide yayımlanan araştırmada 6 bin İngiliz'in sağlık durumları on yıldan uzun bir süre takip edildi. Araştırmaya katılan 35 ile 55 yaş arasındaki kişiler düzenli olarak hafıza ve idrak testlerine sokuldu. Metabolizmalarında sağlıksız değişimler olan obez deneklerin idrak testlerinde gösterdikleri başarı diğer deneklere oranla çok daha hızlı düşüşe geçti. Obezite'nin bunamayı hızlandırdığı daha önce ortaya çıkartılmıştı. İngiltere Alzheimer Araştırmaları Derneği'nden Shirley Cramer, araştırmayla ilgili "Henüz obezite ile metabolik düzensizliklerin neden beyin fonksiyonlarındaki zayıflama ile bağlantılı olduğunu bilmiyoruz. Ancak toplumdaki obezite oranı hızla artarken bu konuda daha derine inmek şart gibi görünüyor. Bu araştırma idrak gücünün azalmasına odaklanmış ancak daha önce yapılan araştırmalar sağlıklı beslenmenin, spor yapmanın, tansiyonu ve kolestrolü kontrol altında tutmanın bunamayı geciktirdiğini ortaya koymuştu." diyor.(bbc)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Bilim adamlarının yaptığı son araştırmalara göre obezite beynin performansını düşürüyor
BBC'de yer alan habere göre Neurology adlı dergide yayımlanan araştırmada 6 bin İngiliz'in sağlık durumları on yıldan uzun bir süre takip edildi. Araştırmaya katılan 35 ile 55 yaş arasındaki kişiler düzenli olarak hafıza ve idrak testlerine sokuldu. Metabolizmalarında sağlıksız değişimler olan obez deneklerin idrak testlerinde gösterdikleri başarı diğer deneklere oranla çok daha hızlı düşüşe geçti. Obezite'nin bunamayı hızlandırdığı daha önce ortaya çıkartılmıştı. İngiltere Alzheimer Araştırmaları Derneği'nden Shirley Cramer, araştırmayla ilgili "Henüz obezite ile metabolik düzensizliklerin neden beyin fonksiyonlarındaki zayıflama ile bağlantılı olduğunu bilmiyoruz. Ancak toplumdaki obezite oranı hızla artarken bu konuda daha derine inmek şart gibi görünüyor. Bu araştırma idrak gücünün azalmasına odaklanmış ancak daha önce yapılan araştırmalar sağlıklı beslenmenin, spor yapmanın, tansiyonu ve kolestrolü kontrol altında tutmanın bunamayı geciktirdiğini ortaya koymuştu." diyor.(bbc)
Son Güncelleme: Perşembe, 23 Ağustos 2012 10:38
Gösterim: 1206
İnsan beyninden manyetik rezonans görüntüleme ile kaydedilen sinyalleri kullanarak, düşündüğümüz nesneleri tahmin eden özgün bir bilgisayar programı geliştirildi.
Proje yürütücüsü ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatoş T. Yarman Vural, Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İlke Öztekin'le birlikte geliştirdikleri ''Beyin Verileri Kullanarak Zihinden Geçenleri Kestiren Bilgisayar Programı'' projesini AA muhabirine anlattı.
Vural, çalışmaya ilişkin şu bilgileri verdi:
''İnsan beyninden manyetik rezonans görüntüleme ile kaydedilen sinyalleri kullanarak, düşündüğümüz nesneleri tahmin eden özgün bir bilgisayar programı geliştirdik.
Geliştirilen yöntemde, önce kişinin beyin sinyalleri kaydedilerek bir bilgisayara yükleniyor. Bilgisayar kişinin beyninin yaklaşık bir düşünce modelini çıkararak öğreniyor. Daha sonra bu kişiden gelen yeni sinyaller ölçüldüğünde bilgisayar kişinin ne düşündüğünü kestirmeye çalışıyor. Soyut duygu durumlarından kişinin mutlu, yılgın, sinirli olup olmadığını belirleyebiliyoruz. Bunun yanında sistemimiz, akıldan geçen somut nesneleri de okuyabiliyor. Mesela akıldan geçen renkleri, nesneleri, hayvanları, kılık kıyafetleri, sebze ve meyveler gibi bazı nesneleri doğru tahmin edebiliyor. Şu anda bizim tanımladığımız 10 grupta topladığımız nesneleri de doğru tahmin edebiliyor. Doğru tahmin oranlarımız ise yüzde 80'nin üzerinde.''
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
İnsan beyninden manyetik rezonans görüntüleme ile kaydedilen sinyalleri kullanarak, düşündüğümüz nesneleri tahmin eden özgün bir bilgisayar programı geliştirildi.
Proje yürütücüsü ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatoş T. Yarman Vural, Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İlke Öztekin'le birlikte geliştirdikleri ''Beyin Verileri Kullanarak Zihinden Geçenleri Kestiren Bilgisayar Programı'' projesini AA muhabirine anlattı.
Vural, çalışmaya ilişkin şu bilgileri verdi:
''İnsan beyninden manyetik rezonans görüntüleme ile kaydedilen sinyalleri kullanarak, düşündüğümüz nesneleri tahmin eden özgün bir bilgisayar programı geliştirdik.
Geliştirilen yöntemde, önce kişinin beyin sinyalleri kaydedilerek bir bilgisayara yükleniyor. Bilgisayar kişinin beyninin yaklaşık bir düşünce modelini çıkararak öğreniyor. Daha sonra bu kişiden gelen yeni sinyaller ölçüldüğünde bilgisayar kişinin ne düşündüğünü kestirmeye çalışıyor. Soyut duygu durumlarından kişinin mutlu, yılgın, sinirli olup olmadığını belirleyebiliyoruz. Bunun yanında sistemimiz, akıldan geçen somut nesneleri de okuyabiliyor. Mesela akıldan geçen renkleri, nesneleri, hayvanları, kılık kıyafetleri, sebze ve meyveler gibi bazı nesneleri doğru tahmin edebiliyor. Şu anda bizim tanımladığımız 10 grupta topladığımız nesneleri de doğru tahmin edebiliyor. Doğru tahmin oranlarımız ise yüzde 80'nin üzerinde.''
Son Güncelleme: Salı, 17 Temmuz 2012 14:36
Gösterim: 1402
Atatürk'ün hayatı bize ezberletilenden çok farklı olabilir mi? Malatya'daki bir tapu davasından çıkan belgeler bu soruyu gündeme getirdi.
Mustafa Kemal Atatürk ’ün hayatını ezbere biliriz. Anaokulundaki çocuğa sorsanız, “1881 yılında Selanik’te doğdu, annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza Bey” diye saymaya başlar. Bu bizim resmi ezberimizdir. Aksi de şu ana kadar ispat edilemedi. Bunca yıl sonra birileri çıkar da, “ Atatürk hakkında bütün bildiklerinizi unutun” derse, ne yaparsınız? Kimse inanmaz değil mi? Ya da şaşırırsınız pharmaciepourhomme.fr. Peki, Atatürk gerçekten farklı bir hayat öyküsüne sahipse? Memleketi, hatta annesi ve babası bile farklı biriyse? Bu gerçekleri bildiği halde ‘devletin bekası’ adına bizzat kendisi göz yumduysa?
Atatürk ’ün büyük sırrı
Bu günlerde hummalı bir kitap çalışması var. Kitabın adı,”Mustafa’dan Kemal’e, Atatürk ’ün Büyük Sırrı”. Yazarı genç bir isim. Fatih Bayhan. Yıllardır bu işle uğraşıyor; belge, bilgi topluyor. Uğraşı alanı ‘kozmik’ olunca isminin yazılmasını istemiyor. Çalışmalarını gizlilik üzerine yürütüyor. Atatürk ’ün gizli kalmış hayat öyküsünü kaleme alıyor. Ama ne öykü? Hollywood senaristleri duysa filme çeker. O derece ilginç ve şaşırtıcı. Masasının üzerini dolduran belgeler bize bambaşka bir Atatürk anlatıyor. Ezberi bozduğu gibi hayretler içinde bırakıyor. Eğer, bu kitapta yer alacak belgeler doğru ise en başta bütün ders kitapları değişir. Atatürk ’ün hayatı yeniden yazılır.
O yazarla buluştum. Bana inanmakta güçlük çektiğim şeyler anlattı, kimi Osmanlıca belgeler gösterdi. Elinde tapu, nüfus kayıtları, mahkeme tutanakları ve ses kayıtları olduğunu söyledi. Ve anlatmaya başladı: ”Mustafa Kemal, Malatya Akçadağ’da doğdu. Ailesi Çakıroğulları diye biliniyor. Babası Mamo lakaplı Mehmet Reşat Bey. Türkmen kökenli, Teşkilat-ı Mahsusa üyesi. Annesi Ayşe Hanım. Akçadağ’da çiftlikleri var. Halası Zübeyde Hanım, çeteler tarafından kaçırılıp, bir süre alıkonuyor. Aile, laf-söz olmasın diye O’nu çiftliklerinde çalışan Ali Rıza Efendi ile evlendirip, Selanik’e gönderiyor. Atatürk 5 yaşındayken babası, çeteler tarafından şehit ediliyor. Ayşe Hanım, oğlunu alıp Selanik’e gidiyor.O da vefat edince Ali Rıza Bey ve Zübeyde Hanım, küçük Mustafa’yı nüfusuna geçiriyor.” Hepsi bu kadar değil. Devamı da var. “ Atatürk , 1931 yılında Malatya ’ya gidince aileyi belediye hoparlöründen anons ettirmiş. Daha sonra da maaş bağlatmış. Atatürk ’ün abisi Ömer de cephede şehit olunca maaş çocuklarına geçmiş. Halen de ödenmeye devam ediyormuş…”
Anlatılanlara inanasım gelmedi. Ne de olsa ilk kez duyduğumuz şeylerdi bunlar. “Niye şimdi?” diye sordum. Madem böyle bir durum var, bunca yıldır neden kimse konuşmadı? Atatürk , bile bile niye sustu? Ya Akçadağ’daki yakınları? Atatürk , bir ulusun simgesi. Böyle bir ismin hayatı yüz yıldır yanlış biliniyor olabilir mi? Dedim ya her soruya bir cevabı mutlaka var. Anlattığına göre, devletin derinlikleri ve Atatürk ’ün yakın çevresi durumdan haberdarmış. Cumhuriyetin, devletin “bekası” adına adeta “omerta kuralı” işlemiş. Bilenler susmuş. Ebediyete kadar saklanmak istenen bu “sır” 1993 yılındaki bir tapu davasıyla ifşa olmuş. Çakıroğlu ailesi kadastro sorunu yaşayınca konu mahkemelik olmuş. Tapu, nüfus kayıtları, banka hesapları derken olay dallanıp-budaklanmış.
Ortaya Atatürk bağlantısı çıkmış. Tabii, bunu duyan Ankara derhal devreye girmiş. Bir rivayete göre, dönemin Genelkurmay Başkanı merhum Necip Torumtay apar-topar Malatya ’ya gidiyor. Belgeler toplanıp, Ankara ’nın kozmik odalarına getiriliyor.Bu arada dosya kapatılıyor;dava düşüyor. O mahkemenin tutanakları ve tanıkların ses kayıtlarının elinde olduğunu söyledi yazar. İşte böyle. İnanılması zor şeyler bunlar. Bize anlatılanlar “kurgu” ise, bu belgeler ne? Okuduklarınız, duyduğum ve gördüklerimden ibaret. Buradan yargıya varamayız. Kitap, yakında raflardaki yerini alacak. Bakalım, tarihçiler ne diyecek? Genelkurmay kayıtları,belgeler ne söyleyecek? Akçadağ’daki “akraba”lar ne anlatacak? Merakla bekleyeceğiz…
(radikal)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Atatürk'ün hayatı bize ezberletilenden çok farklı olabilir mi? Malatya'daki bir tapu davasından çıkan belgeler bu soruyu gündeme getirdi.
Mustafa Kemal Atatürk ’ün hayatını ezbere biliriz. Anaokulundaki çocuğa sorsanız, “1881 yılında Selanik’te doğdu, annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza Bey” diye saymaya başlar. Bu bizim resmi ezberimizdir. Aksi de şu ana kadar ispat edilemedi. Bunca yıl sonra birileri çıkar da, “ Atatürk hakkında bütün bildiklerinizi unutun” derse, ne yaparsınız? Kimse inanmaz değil mi? Ya da şaşırırsınız pharmaciepourhomme.fr. Peki, Atatürk gerçekten farklı bir hayat öyküsüne sahipse? Memleketi, hatta annesi ve babası bile farklı biriyse? Bu gerçekleri bildiği halde ‘devletin bekası’ adına bizzat kendisi göz yumduysa?
Atatürk ’ün büyük sırrı
Bu günlerde hummalı bir kitap çalışması var. Kitabın adı,”Mustafa’dan Kemal’e, Atatürk ’ün Büyük Sırrı”. Yazarı genç bir isim. Fatih Bayhan. Yıllardır bu işle uğraşıyor; belge, bilgi topluyor. Uğraşı alanı ‘kozmik’ olunca isminin yazılmasını istemiyor. Çalışmalarını gizlilik üzerine yürütüyor. Atatürk ’ün gizli kalmış hayat öyküsünü kaleme alıyor. Ama ne öykü? Hollywood senaristleri duysa filme çeker. O derece ilginç ve şaşırtıcı. Masasının üzerini dolduran belgeler bize bambaşka bir Atatürk anlatıyor. Ezberi bozduğu gibi hayretler içinde bırakıyor. Eğer, bu kitapta yer alacak belgeler doğru ise en başta bütün ders kitapları değişir. Atatürk ’ün hayatı yeniden yazılır.
O yazarla buluştum. Bana inanmakta güçlük çektiğim şeyler anlattı, kimi Osmanlıca belgeler gösterdi. Elinde tapu, nüfus kayıtları, mahkeme tutanakları ve ses kayıtları olduğunu söyledi. Ve anlatmaya başladı: ”Mustafa Kemal, Malatya Akçadağ’da doğdu. Ailesi Çakıroğulları diye biliniyor. Babası Mamo lakaplı Mehmet Reşat Bey. Türkmen kökenli, Teşkilat-ı Mahsusa üyesi. Annesi Ayşe Hanım. Akçadağ’da çiftlikleri var. Halası Zübeyde Hanım, çeteler tarafından kaçırılıp, bir süre alıkonuyor. Aile, laf-söz olmasın diye O’nu çiftliklerinde çalışan Ali Rıza Efendi ile evlendirip, Selanik’e gönderiyor. Atatürk 5 yaşındayken babası, çeteler tarafından şehit ediliyor. Ayşe Hanım, oğlunu alıp Selanik’e gidiyor.O da vefat edince Ali Rıza Bey ve Zübeyde Hanım, küçük Mustafa’yı nüfusuna geçiriyor.” Hepsi bu kadar değil. Devamı da var. “ Atatürk , 1931 yılında Malatya ’ya gidince aileyi belediye hoparlöründen anons ettirmiş. Daha sonra da maaş bağlatmış. Atatürk ’ün abisi Ömer de cephede şehit olunca maaş çocuklarına geçmiş. Halen de ödenmeye devam ediyormuş…”
Anlatılanlara inanasım gelmedi. Ne de olsa ilk kez duyduğumuz şeylerdi bunlar. “Niye şimdi?” diye sordum. Madem böyle bir durum var, bunca yıldır neden kimse konuşmadı? Atatürk , bile bile niye sustu? Ya Akçadağ’daki yakınları? Atatürk , bir ulusun simgesi. Böyle bir ismin hayatı yüz yıldır yanlış biliniyor olabilir mi? Dedim ya her soruya bir cevabı mutlaka var. Anlattığına göre, devletin derinlikleri ve Atatürk ’ün yakın çevresi durumdan haberdarmış. Cumhuriyetin, devletin “bekası” adına adeta “omerta kuralı” işlemiş. Bilenler susmuş. Ebediyete kadar saklanmak istenen bu “sır” 1993 yılındaki bir tapu davasıyla ifşa olmuş. Çakıroğlu ailesi kadastro sorunu yaşayınca konu mahkemelik olmuş. Tapu, nüfus kayıtları, banka hesapları derken olay dallanıp-budaklanmış.
Ortaya Atatürk bağlantısı çıkmış. Tabii, bunu duyan Ankara derhal devreye girmiş. Bir rivayete göre, dönemin Genelkurmay Başkanı merhum Necip Torumtay apar-topar Malatya ’ya gidiyor. Belgeler toplanıp, Ankara ’nın kozmik odalarına getiriliyor.Bu arada dosya kapatılıyor;dava düşüyor. O mahkemenin tutanakları ve tanıkların ses kayıtlarının elinde olduğunu söyledi yazar. İşte böyle. İnanılması zor şeyler bunlar. Bize anlatılanlar “kurgu” ise, bu belgeler ne? Okuduklarınız, duyduğum ve gördüklerimden ibaret. Buradan yargıya varamayız. Kitap, yakında raflardaki yerini alacak. Bakalım, tarihçiler ne diyecek? Genelkurmay kayıtları,belgeler ne söyleyecek? Akçadağ’daki “akraba”lar ne anlatacak? Merakla bekleyeceğiz…
(radikal)
Son Güncelleme: Pazartesi, 20 Ağustos 2012 10:36
Gösterim: 5346
Bilim adamları, bir protein takviyesiyle farelerde unutkanlığı gidermeyi başardı.
Bir virüs yardımıyla beyinlerine Dnmt3a2 proteini enjekte edilen yaşlı farelerin, hatırlama yetilerinin önemli ölçüde arttığı görüldü. Bu proteinin miktarı azaltılan genç farelerin ise unutkan olmaya başladıkları gözlemlendi.
Heidelberg Üniversitesi bilim adamlarından nörobiyolog Prof. Hilmar Bading, sonuçları Nature Neuroscience dergisinde yayımlanan araştırmayla ilgili olarak, ilerleyen yaşla birlikte zihinsel yetinin azaldığını hatırlatarak, beyindeki Dnmt3a2 proteininin bu süreçte anahtar rol oynadığını belirtti.
Bu proteinin oranı ile zihinsel yeti arasında doğru orantı bulunduğunu ifade eden Bading, bunu farelerde yaptıkları deneylerle tespit ettiklerini kaydetti.
Temel biyokimyasal süreçlerin aynı olması sebebiyle sonuçların insanlar için de geçerli olabileceğini bildiren Bading, ancak insan metabolizmasının biraz daha karmaşık olduğunu ve proteinin virüs aracılığıyla insan beynine enjekte edilmesinin kolay olmayacağını belirtti.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Bunları Biliyor musunuz
Bilim adamları, bir protein takviyesiyle farelerde unutkanlığı gidermeyi başardı.
Bir virüs yardımıyla beyinlerine Dnmt3a2 proteini enjekte edilen yaşlı farelerin, hatırlama yetilerinin önemli ölçüde arttığı görüldü. Bu proteinin miktarı azaltılan genç farelerin ise unutkan olmaya başladıkları gözlemlendi.
Heidelberg Üniversitesi bilim adamlarından nörobiyolog Prof. Hilmar Bading, sonuçları Nature Neuroscience dergisinde yayımlanan araştırmayla ilgili olarak, ilerleyen yaşla birlikte zihinsel yetinin azaldığını hatırlatarak, beyindeki Dnmt3a2 proteininin bu süreçte anahtar rol oynadığını belirtti.
Bu proteinin oranı ile zihinsel yeti arasında doğru orantı bulunduğunu ifade eden Bading, bunu farelerde yaptıkları deneylerle tespit ettiklerini kaydetti.
Temel biyokimyasal süreçlerin aynı olması sebebiyle sonuçların insanlar için de geçerli olabileceğini bildiren Bading, ancak insan metabolizmasının biraz daha karmaşık olduğunu ve proteinin virüs aracılığıyla insan beynine enjekte edilmesinin kolay olmayacağını belirtti.
Son Güncelleme: Salı, 03 Temmuz 2012 12:31
Gösterim: 1554