Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

5 ilde 16 okul ve 11 kurs merkezi ile eğitim faaliyetlerini sürdüren Vatan Eğitim Kurumları, 18. yılını geriden bırakırken marka yapılanmasına Vatan Kurs, Vatan VIP ve Vatan Çocuk'u ekledi. Franchise modeliyle Türkiye'nin birçok noktasına ulaşarak 2021 yılının en hızlı ve dinamik büyüyen eğitim markası olacaklarını belirten Vatan Eğitim Kurumları Kurucusu Dr. Turay Kesler, markanın yeni yapılanmasını ve hedeflerini artı eğitim'e anlattı. 

turay_keslerVATAN markasının felsefesinden ve adını sıkça duyduğumuz VMOD eğitim sisteminin içeriğinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Verimli, akademik, teknolojik, akılcı, nitelikli eğitimin öncüsü olarak kurgulanan Vatan Eğitim Kurumları; elde ettiği başarılar, kültür, sanat ve spora yapmış olduğu yatırımlar, vermiş olduğu kaliteli eğitim, en ince ayrıntısıyla düşünülmüş fiziki yapılar, her geçen yıl kendini yenileyen güçlü altyapı ve donanımıyla eğitimin vatanı haline gelmiştir.
21. yüzyıl gerekliliklerini biliyor ve yetişen nesillerin yeni çağı yakalaması için sistemlerimizi yeniliyor ve geliştiriyoruz. Bu yıl eğitim sistemimizde yeni bir ilke imza atarak yapılandırmacı yaklaşım; verimli eğitim modeli VMOD’u hayata geçirdik.

  • Teknoloji ve İnovasyon Merkezi
  • Yabancı Diller Gelişim Merkezi
  • Rehberlik ve Kariyer Merkezi
  • Sınavlara Hazırlık ve Ölçme Değerlendirme Merkezi
  • Kültür & Sanat Merkezi
  • Sportif ve Sosyal Gelişim Merkezi
  • Akademi merkezleriyle

öğrencilerimizin her alanda gelişimini takip ediyor ve donanımlı bireyler olarak yetişmesini sağlıyoruz. 

Mevcut durumda kaç okul ve kurs merkeziniz bulunmaktadır? Bünyenizde istihdam sağladığınız personel sayısı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Vatan Eğitim Kurumları, 18 yıl önce bilgi ve tecrübelerimizin yanında heyecanımızı da katarak kurduğumuz bir marka. Vatan’ı kurduğumuz o gün hangi amaç ve duyguları hissediyorsak bugün de aynı hisleri paylaşıyoruz. Aynı şevk ve istekle Türk eğitim sistemine katkı sunup ülkemizin ve çağın ihtiyaç duyduğu nitelikli nesiller yetiştirmek için çalışıyoruz.
Şuan İstanbul, Sakarya, Antalya, Gümüşhane ve Erzurum’da faaliyet gösteren 16 okul ve 11 kurs merkezimiz bulunmaktadır. 500 kişinin üzerinde akademik ve idari kadromuzla her yıl 6000’in üzerinde öğrenciye hizmet vermekteyiz. 

turay_keslerEĞİTİM GÜVENLE BAŞLAR
Bünyenizde bulunan Vatan Okulları ve Vatan Kurs markalarının yanında Vatan VIP ve Vatan Çocuk markalarını hayata geçirdiniz. Bu markalar hakkında bilgi paylaşabilir misiniz?
Kurulduğumuz gün itibariyle eğitimde kaliteyi arttırmak adına yenilikçi bir anlayışı sahiplendik. Okul ve kurslarımızın tüm kademelerini bu anlayışla yönettik. Şimdi ise kurs kademesinde VIP dediğimiz özel bir kategoride hizmet vermeyi planlıyoruz.
Vatan VIP Kurs modelinde öğrencilerimize akademik, sosyal, fiziksel anlamda özel olmanın ayrıcalığını hissettireceğiz. 1-3-5 kişilik sınıflar, bire bir özel dersler, koçluk sistemi, kişiye özel çalışma modeli, konu analizi ve eksik tamamlama, kişiye özel kariyer planı, zihin haritası testi, zengin yayın içeriği, rehberlik ve danışmanlık sistemi gibi pek çok alanda öğrencilerimize özel bir eğitim sunacağız.
Okulöncesi kademesinin diğer kademelere göre daha hassas daha özverili daha ilgili bir dönem olduğunun farkındayız. Eğitim, güvenle başlar. Çocuklarımızı vatan güvencesi ile tanıştırıyoruz. Özel bir eğitim sunmak, bireysel anlamda yeteneklerini keşfetmesini sağlamak, gelecek yıllar adına güçlü temeller oluşturmak adına anaokullarımıza ayrı bir misyon ve anlam yükleyip Vatan Çocuk olarak markalaşırdık.
Her iki markamızın Türk eğitim sistemine ve kurumlarımıza güç katacağına inanıyor ve bu doğrultuda çalışıyoruz. 

2021 YILININ BİTİMİNE KADAR 100 ŞUBE OLACAĞIZ
Geçtiğimiz aylarda Vatan Eğitim Kurumlarının franchise vererek yakında tüm Türkiye’de olacağını ifade ettiniz. Bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?
Vatan Eğitim Kurumları, tüm marka ve kategorilerde kaliteli eğitimin adresi olmuştur. Kurulduğu günden beri akademik, sanatsal, sportif ve tüm alanlarda proje ve çalışmalarıyla üstün başarılar elde etmiştir. Bunu tabi ki disiplinli eğitim anlayışı, işini özveri ile yapan idarici/öğretmenlerine ve her zaman aile olmayı başarabildiğimiz velilerimize borçluyuz.
18 yıllık tecrübe, deneyim ve birikimlerimizi tüm Türkiye’ye ulaştırmak istiyoruz. Bu doğrultuda kurumsal vizyonumuzla uyuşan, aynı idealler ve hedefler doğrultusunda yol yürüyebileceğimiz, kalite standartlarının üzerinde hizmet verme anlayışında olan eğitim yatırımcılarıyla Vatan markasını tüm Türkiye’ye ulaştıracağız.
Mevcut durumda 5 ilde 16 okul ve 11 kurs merkeziyle faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Franchise verme kararıyla uyguladığımız stratejiler doğrultusunda beklediğimizin çok daha üzerinde talepler alıyoruz. Türkiye’nin tüm bölgelerinde eğitim yatırımcılarıyla görüşmelerimiz devam ediyor. Bir yandan görüşmelerimiz devam ederken bir yandan da anlaştığımız şubelerle imza törenlerimizi gerçekleştiriyoruz.
Edirne’den Kars’, Sinop’tan Hatay’a Vatan eğitim bayrağını taşımanın heyecanı içerisindeyiz. 2021 yılının bitimine kadar 100 şube olma hedefi doğrultusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 

VATAN MARKASINI ÜLKEMİZİN DÖRT BİR YANINA ULAŞTIRACAĞIZ
Franchise modeliyle eğitime yatırım yapacak olanlar için hem bilgi hem de tercih sebebi olması açısından uyguladığınız franchise modeli hakkında bilgi paylaşabilir misiniz?
Eğitim, bir ülkenin gelişmesi, sağlam temellere dayandırılması ve geleceğe umutla bakması için yegane yoldur. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; öğrencilerimiz, velilerimiz ve bu kutsal mesleği icra eden öğretmenlerimizin kısacası ülkemizin güvenilir eğitim kurumlarına ihtiyacı var.
18 yıl önce kurduğumuz Vatan Eğitim Kurumları her dönemde uyguladığı politikalarla başarıyı ve kaliteyi yakalamıştır. Türkiye’nin içinden geçtiği kaotik ve karmaşık dönemlerde ismi bir kere bile şaibeye karışmamış temiz bir markadır. Yetiştirdiğimiz on binlerce öğrencimiz bu ülkenin aydınlığı, geleceği olmuştur.
Bugüne dek elde ettiğimiz tecrübe ve kazanımları paylaşmak, VATAN markasının anlayışını ve değerlerini ülkemizin dört bir yanına ulaştırmak için kurs ve okul kategorilerinde franchise vermeye karar verdik.
Vatan Eğitim Kurumları, genel müdürlük yapısı ile yönetilmektedir. Eğitim, insan kaynakları, mali işler, hukuk, satınalma, kurumsal iletişim ve pazarlama birimleriyle profesyonelce kurgulanmıştır.
Tüm bunların yanında yeni eğitim modelleri geliştirmek, projeler ortaya koymak, kurumsal çalışmalar için eğitim koordinatörleri, zümre başkanları ve alt kademeleriyle büyük bir ar-ge çalışması yürütülmektedir. 

Dr. TURAY KESLER'DEN EĞİTİM YATIRIMCILARINA DAVET
A’DAN Z’YE TÜM SÜREÇLERDE YANINIZDA OLACAĞIZ

Değerli eğitim yatırımcıları,

Bu uzun yolculukta her konuda daima size destek olacağımızı bilmenizi isteriz.

18 yıllık tecrübemizi, Vatan’ın kurumsal hafızasını ve yönetim desteğini iszlerin hizmetine sunacağız.

Kurum açılış sürecinden başlayarak resmi işler, mali planlamalar, personel planlaması, satış&pazarlama stratejisi, lojistik ihtiyaçlar, eğitim yönetimi gibi A’dan Z’ye tüm süreçlerde yanınıza olacağız.

Franchise modelimizi maddi ve manevi yönden uygulanabilir, yatırımcılarımızın ön açan ve yol gösteren bir sistemle hazırladık. Bu sistem sadece sözleşmeyi imzalamak ve tabelayı asana kadar ki süreçten ibaret değildir.

Güçlü bir birliktelik için sizleri Vatan çatısı altında bir araya gelmeye davet ediyorum.

> Dr. Turay Kesler: 2021'in eğitim markası VATAN olacak

5 ilde 16 okul ve 11 kurs merkezi ile eğitim faaliyetlerini sürdüren Vatan Eğitim Kurumları, 18. yılını geriden bırakırken marka yapılanmasına Vatan Kurs, Vatan VIP ve Vatan Çocuk'u ekledi. Franchise modeliyle Türkiye'nin birçok noktasına ulaşarak 2021 yılının en hızlı ve dinamik büyüyen eğitim markası olacaklarını belirten Vatan Eğitim Kurumları Kurucusu Dr. Turay Kesler, markanın yeni yapılanmasını ve hedeflerini artı eğitim'e anlattı. 

turay_keslerVATAN markasının felsefesinden ve adını sıkça duyduğumuz VMOD eğitim sisteminin içeriğinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Verimli, akademik, teknolojik, akılcı, nitelikli eğitimin öncüsü olarak kurgulanan Vatan Eğitim Kurumları; elde ettiği başarılar, kültür, sanat ve spora yapmış olduğu yatırımlar, vermiş olduğu kaliteli eğitim, en ince ayrıntısıyla düşünülmüş fiziki yapılar, her geçen yıl kendini yenileyen güçlü altyapı ve donanımıyla eğitimin vatanı haline gelmiştir.
21. yüzyıl gerekliliklerini biliyor ve yetişen nesillerin yeni çağı yakalaması için sistemlerimizi yeniliyor ve geliştiriyoruz. Bu yıl eğitim sistemimizde yeni bir ilke imza atarak yapılandırmacı yaklaşım; verimli eğitim modeli VMOD’u hayata geçirdik.

  • Teknoloji ve İnovasyon Merkezi
  • Yabancı Diller Gelişim Merkezi
  • Rehberlik ve Kariyer Merkezi
  • Sınavlara Hazırlık ve Ölçme Değerlendirme Merkezi
  • Kültür & Sanat Merkezi
  • Sportif ve Sosyal Gelişim Merkezi
  • Akademi merkezleriyle

öğrencilerimizin her alanda gelişimini takip ediyor ve donanımlı bireyler olarak yetişmesini sağlıyoruz. 

Mevcut durumda kaç okul ve kurs merkeziniz bulunmaktadır? Bünyenizde istihdam sağladığınız personel sayısı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Vatan Eğitim Kurumları, 18 yıl önce bilgi ve tecrübelerimizin yanında heyecanımızı da katarak kurduğumuz bir marka. Vatan’ı kurduğumuz o gün hangi amaç ve duyguları hissediyorsak bugün de aynı hisleri paylaşıyoruz. Aynı şevk ve istekle Türk eğitim sistemine katkı sunup ülkemizin ve çağın ihtiyaç duyduğu nitelikli nesiller yetiştirmek için çalışıyoruz.
Şuan İstanbul, Sakarya, Antalya, Gümüşhane ve Erzurum’da faaliyet gösteren 16 okul ve 11 kurs merkezimiz bulunmaktadır. 500 kişinin üzerinde akademik ve idari kadromuzla her yıl 6000’in üzerinde öğrenciye hizmet vermekteyiz. 

turay_keslerEĞİTİM GÜVENLE BAŞLAR
Bünyenizde bulunan Vatan Okulları ve Vatan Kurs markalarının yanında Vatan VIP ve Vatan Çocuk markalarını hayata geçirdiniz. Bu markalar hakkında bilgi paylaşabilir misiniz?
Kurulduğumuz gün itibariyle eğitimde kaliteyi arttırmak adına yenilikçi bir anlayışı sahiplendik. Okul ve kurslarımızın tüm kademelerini bu anlayışla yönettik. Şimdi ise kurs kademesinde VIP dediğimiz özel bir kategoride hizmet vermeyi planlıyoruz.
Vatan VIP Kurs modelinde öğrencilerimize akademik, sosyal, fiziksel anlamda özel olmanın ayrıcalığını hissettireceğiz. 1-3-5 kişilik sınıflar, bire bir özel dersler, koçluk sistemi, kişiye özel çalışma modeli, konu analizi ve eksik tamamlama, kişiye özel kariyer planı, zihin haritası testi, zengin yayın içeriği, rehberlik ve danışmanlık sistemi gibi pek çok alanda öğrencilerimize özel bir eğitim sunacağız.
Okulöncesi kademesinin diğer kademelere göre daha hassas daha özverili daha ilgili bir dönem olduğunun farkındayız. Eğitim, güvenle başlar. Çocuklarımızı vatan güvencesi ile tanıştırıyoruz. Özel bir eğitim sunmak, bireysel anlamda yeteneklerini keşfetmesini sağlamak, gelecek yıllar adına güçlü temeller oluşturmak adına anaokullarımıza ayrı bir misyon ve anlam yükleyip Vatan Çocuk olarak markalaşırdık.
Her iki markamızın Türk eğitim sistemine ve kurumlarımıza güç katacağına inanıyor ve bu doğrultuda çalışıyoruz. 

2021 YILININ BİTİMİNE KADAR 100 ŞUBE OLACAĞIZ
Geçtiğimiz aylarda Vatan Eğitim Kurumlarının franchise vererek yakında tüm Türkiye’de olacağını ifade ettiniz. Bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?
Vatan Eğitim Kurumları, tüm marka ve kategorilerde kaliteli eğitimin adresi olmuştur. Kurulduğu günden beri akademik, sanatsal, sportif ve tüm alanlarda proje ve çalışmalarıyla üstün başarılar elde etmiştir. Bunu tabi ki disiplinli eğitim anlayışı, işini özveri ile yapan idarici/öğretmenlerine ve her zaman aile olmayı başarabildiğimiz velilerimize borçluyuz.
18 yıllık tecrübe, deneyim ve birikimlerimizi tüm Türkiye’ye ulaştırmak istiyoruz. Bu doğrultuda kurumsal vizyonumuzla uyuşan, aynı idealler ve hedefler doğrultusunda yol yürüyebileceğimiz, kalite standartlarının üzerinde hizmet verme anlayışında olan eğitim yatırımcılarıyla Vatan markasını tüm Türkiye’ye ulaştıracağız.
Mevcut durumda 5 ilde 16 okul ve 11 kurs merkeziyle faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Franchise verme kararıyla uyguladığımız stratejiler doğrultusunda beklediğimizin çok daha üzerinde talepler alıyoruz. Türkiye’nin tüm bölgelerinde eğitim yatırımcılarıyla görüşmelerimiz devam ediyor. Bir yandan görüşmelerimiz devam ederken bir yandan da anlaştığımız şubelerle imza törenlerimizi gerçekleştiriyoruz.
Edirne’den Kars’, Sinop’tan Hatay’a Vatan eğitim bayrağını taşımanın heyecanı içerisindeyiz. 2021 yılının bitimine kadar 100 şube olma hedefi doğrultusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 

VATAN MARKASINI ÜLKEMİZİN DÖRT BİR YANINA ULAŞTIRACAĞIZ
Franchise modeliyle eğitime yatırım yapacak olanlar için hem bilgi hem de tercih sebebi olması açısından uyguladığınız franchise modeli hakkında bilgi paylaşabilir misiniz?
Eğitim, bir ülkenin gelişmesi, sağlam temellere dayandırılması ve geleceğe umutla bakması için yegane yoldur. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; öğrencilerimiz, velilerimiz ve bu kutsal mesleği icra eden öğretmenlerimizin kısacası ülkemizin güvenilir eğitim kurumlarına ihtiyacı var.
18 yıl önce kurduğumuz Vatan Eğitim Kurumları her dönemde uyguladığı politikalarla başarıyı ve kaliteyi yakalamıştır. Türkiye’nin içinden geçtiği kaotik ve karmaşık dönemlerde ismi bir kere bile şaibeye karışmamış temiz bir markadır. Yetiştirdiğimiz on binlerce öğrencimiz bu ülkenin aydınlığı, geleceği olmuştur.
Bugüne dek elde ettiğimiz tecrübe ve kazanımları paylaşmak, VATAN markasının anlayışını ve değerlerini ülkemizin dört bir yanına ulaştırmak için kurs ve okul kategorilerinde franchise vermeye karar verdik.
Vatan Eğitim Kurumları, genel müdürlük yapısı ile yönetilmektedir. Eğitim, insan kaynakları, mali işler, hukuk, satınalma, kurumsal iletişim ve pazarlama birimleriyle profesyonelce kurgulanmıştır.
Tüm bunların yanında yeni eğitim modelleri geliştirmek, projeler ortaya koymak, kurumsal çalışmalar için eğitim koordinatörleri, zümre başkanları ve alt kademeleriyle büyük bir ar-ge çalışması yürütülmektedir. 

Dr. TURAY KESLER'DEN EĞİTİM YATIRIMCILARINA DAVET
A’DAN Z’YE TÜM SÜREÇLERDE YANINIZDA OLACAĞIZ

Değerli eğitim yatırımcıları,

Bu uzun yolculukta her konuda daima size destek olacağımızı bilmenizi isteriz.

18 yıllık tecrübemizi, Vatan’ın kurumsal hafızasını ve yönetim desteğini iszlerin hizmetine sunacağız.

Kurum açılış sürecinden başlayarak resmi işler, mali planlamalar, personel planlaması, satış&pazarlama stratejisi, lojistik ihtiyaçlar, eğitim yönetimi gibi A’dan Z’ye tüm süreçlerde yanınıza olacağız.

Franchise modelimizi maddi ve manevi yönden uygulanabilir, yatırımcılarımızın ön açan ve yol gösteren bir sistemle hazırladık. Bu sistem sadece sözleşmeyi imzalamak ve tabelayı asana kadar ki süreçten ibaret değildir.

Güçlü bir birliktelik için sizleri Vatan çatısı altında bir araya gelmeye davet ediyorum.

Son Güncelleme: Cumartesi, 23 Ocak 2021 13:49

Gösterim: 1175

ABD’de öğrencilerin telefonlarına el koyarak çıplak fotoğrafları indiren ve internette satışa çıkaran okul müdürü, 3,6 milyon dolar (26 milyon TL) para cezasına çarptırıldı.

soruOkul müdürünün, haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiğini belirten Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, öğrencilere ait uygunsuz fotoğrafların ele geçirilip internette paylaşılmasının ise siber zorbalıkla sonuçlanacak ciddi bir siber suç olduğunu belirtiyor.

Geçtiğimiz hafta ABD’de öğrencilerin çıplak fotoğraflarını çalmakla suçlanan eski bir lise müdürü, 3,6 milyon dolar (26 milyon TL) para cezasına çarptırıldı. 40 yaşındaki okul müdürü Stephen Goodlett, öğrencilerin telefonlarına el koyduğu, çıplak fotoğrafları indirdiği ve internette yayınladığı için 9 yıl hapis ile cezalandırılmıştı. Okul müdürünün, haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiğini belirten Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, öğrencilere ait uygunsuz fotoğrafların ele geçirilip internette paylaşılmasının ise siber zorbalıkla sonuçlanacak ciddi bir siber suç olduğunu belirtiyor.
Okul müdürü Goodlett, öğrencilerin telefonlarındaki çıplak fotoğrafları indirdiğini, görüntüleri bir USB belleğe kaydettiğini ve çevrimiçi olarak bu görüntüleri satarak ticaret yaptığını kabul etti. Çocuk pornografisi bulundurmak ve ticaretini yapmaktan Şubat 2018'de 108 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Okul Müdürü Goodlett’in özel fotoğraflarını çaldığı öğrencilerden biri 15 yaşındaydı. Başka bir kurban, çıplak fotoğraflarının görülmesinden korktuğu için yeni insanlarla tanışırken veya bir iş başvurusunda bulunurken gergin olduğunu söylüyor. Mahkemenin verdiği 3,6 milyon dolarlık kararın mağdurlar arasında paylaştırılacağı bildiriliyor.

Ebeveynler Ne Yapmalı?
Dünyada 500 milyondan fazla kullanıcıyı koruyan Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, “Bu gibi durumlarda ne zaman ve nasıl adım atacağını belirlemek, ebeveynler için kolay olmayabilir. Çocuğunuzun uygunsuz fotoğrafları kötü niyetli bir kişi tarafından online mecralarda paylaşılıyorsa ve siber zorbalığa maruz kalıyorsa onunla birlikte çalışarak zorbalığı durdurmak için harekete geçin. Çocuğunuza, siber zorbalık kurbanı olduğunda bunun utanılacak bir şey olmadığını hatırlatın. Ne olursa olsun onun yanında olacağınızı hissettirin ve yardımcı olmaya çalışın. Çocuklarınıza karşı gerçekleşen zorbalıkları ve kanıtları kaydedin, ekran görüntüsünü alın, ilgili yerlere raporlayın ve zorbayı engelleyin.” uyarılarında bulunuyor.

> OKUL MÜDÜRÜNE 26 MİLYON TL CEZA

ABD’de öğrencilerin telefonlarına el koyarak çıplak fotoğrafları indiren ve internette satışa çıkaran okul müdürü, 3,6 milyon dolar (26 milyon TL) para cezasına çarptırıldı.

soruOkul müdürünün, haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiğini belirten Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, öğrencilere ait uygunsuz fotoğrafların ele geçirilip internette paylaşılmasının ise siber zorbalıkla sonuçlanacak ciddi bir siber suç olduğunu belirtiyor.

Geçtiğimiz hafta ABD’de öğrencilerin çıplak fotoğraflarını çalmakla suçlanan eski bir lise müdürü, 3,6 milyon dolar (26 milyon TL) para cezasına çarptırıldı. 40 yaşındaki okul müdürü Stephen Goodlett, öğrencilerin telefonlarına el koyduğu, çıplak fotoğrafları indirdiği ve internette yayınladığı için 9 yıl hapis ile cezalandırılmıştı. Okul müdürünün, haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiğini belirten Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, öğrencilere ait uygunsuz fotoğrafların ele geçirilip internette paylaşılmasının ise siber zorbalıkla sonuçlanacak ciddi bir siber suç olduğunu belirtiyor.
Okul müdürü Goodlett, öğrencilerin telefonlarındaki çıplak fotoğrafları indirdiğini, görüntüleri bir USB belleğe kaydettiğini ve çevrimiçi olarak bu görüntüleri satarak ticaret yaptığını kabul etti. Çocuk pornografisi bulundurmak ve ticaretini yapmaktan Şubat 2018'de 108 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Okul Müdürü Goodlett’in özel fotoğraflarını çaldığı öğrencilerden biri 15 yaşındaydı. Başka bir kurban, çıplak fotoğraflarının görülmesinden korktuğu için yeni insanlarla tanışırken veya bir iş başvurusunda bulunurken gergin olduğunu söylüyor. Mahkemenin verdiği 3,6 milyon dolarlık kararın mağdurlar arasında paylaştırılacağı bildiriliyor.

Ebeveynler Ne Yapmalı?
Dünyada 500 milyondan fazla kullanıcıyı koruyan Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, “Bu gibi durumlarda ne zaman ve nasıl adım atacağını belirlemek, ebeveynler için kolay olmayabilir. Çocuğunuzun uygunsuz fotoğrafları kötü niyetli bir kişi tarafından online mecralarda paylaşılıyorsa ve siber zorbalığa maruz kalıyorsa onunla birlikte çalışarak zorbalığı durdurmak için harekete geçin. Çocuğunuza, siber zorbalık kurbanı olduğunda bunun utanılacak bir şey olmadığını hatırlatın. Ne olursa olsun onun yanında olacağınızı hissettirin ve yardımcı olmaya çalışın. Çocuklarınıza karşı gerçekleşen zorbalıkları ve kanıtları kaydedin, ekran görüntüsünü alın, ilgili yerlere raporlayın ve zorbayı engelleyin.” uyarılarında bulunuyor.

Son Güncelleme: Cuma, 15 Ocak 2021 10:56

Gösterim: 987

Hami Koç - Eğitimci Sosyolog / Doğru Cevap Eğitim Kurumları CEO’su / ÖZKURBİR Yönetim Kurulu Başkanı

 hami_kocPANDEMİ VE EĞİTİMDE SON DURUM

Kasım ayından itibaren tam zamanlı veya hibrit uygulamasıyla okulların bütün sınıf seviyelerinde öğrencileriyle yüz yüze eğitimle buluşmasını bekliyorduk. 

Maalesef, salgının yakın coğrafyamız ve Türkiye’de tekrar çıkışa geçmesiyle sağlık kurulunun teklifi sonucunda kabinenin aldığı kararla bu beklenti şimdilik 4 Ocak 2021 tarihine uzatıldı. Bu karar, beklenenden daha radikal oldu ve çok azı hariç eğitim kurumları online eğitime geçmiş oldu. Okullar ve kurslar 4 Ocağa kadar yüz yüze eğitim yapamayacaktır. Beklentimiz ve duamız 4 Ocak'ta, en azından bundan 1.5 ay öncesine dönmektir.

Okullara ve kurslara dönüş, aylardır ifade edilen 3 temel prensibe uyarak ve bulunacak tesirli aşıları kullandıktan sonra olabilecektir. Bunun için herkese görev düşmektedir.

HER BİR VATANDAŞIMIZA DÜŞEN GÖREVLER

Bundan tam 460 sene önce yaşamış Amasyalı tabip Sabuncuzade Şerafeddin Efendi 83 yaşında yazdığı Türkçe meşhur tıp eserinde diyor ki:

1-      Salgın hastalık olduğunda ellerini ovarak yıka (şimdi 15-20 saniye süre ile sabunla iyice ovarak yıkama tavsiye ediliyor

2-      Kalabalığa girme (fiziki mesafeye de işaret var)

3-      Selamı uzaktan ver (Tokalaşmadan, sarılmadan selamlaşmaya, fiziki mesafeye dikkat çekiliyor) 

4-      İyi ye iyi iç (temiz ve gerekli gıdalar öneriliyor)

5-      Hasta isen yat (istirahat öneriliyor)

6-      Taşraya çıkma (mümkün mertebe evde kal, muhit ve şehir dışına çıkma)

7-      Taşrada yüzünü ört (dışarı çıkınca maske tak)

8-      Bu tedbirleri alınca bi iznillah hastalık zarar vermez.

Bizim inancımızda gerekli tedbirlere uymak esastır, sonrasında tevekkül edilir.
Ömür, rızık bitince son bulur. Ne uzar ne kısalır. Ancak konforlu ve huzurlu bir hayat yaşamak herkesin hakkıdır. Bu da gerekli tedbirleri almakla mümkündür.
Aylardır sağlık bakanımız ve milli eğitim bakanımız  "Kurallara uyalım, okullarımızı açalım" diye çağrılar yapıyorlar.

Soru şu; Toplum olarak bu kurallara tam manası ile uyuyor muyuz?
Bu soruya görevini yapan insanlarımızı istisna tutarak dürüstçe cevap vermek gerekirse;  "Ülke olarak sınıfta kaldık".

AVRUPA ÜLKELERİNDE OKULLAR İÇİN SÜREÇ NASIL İŞLİYOR?

Defalarca söyledik, yazdık.  Geçtiğimiz aylarda  bizden daha ağır vakaların yaşanmasına rağmen, Avrupa ülkeleri ya tam zamanlı veya hibrit eğitimle eğitim-öğretim kurumlarını Nisan’dan beri açık tuttu. Hala okulları açık. Bu durumu kabine üyelerimiz bilmiyorlar mı? Tabi ki biliyorlar.

İngiltere de gerekçe göstermeden öğrencisini okula göndermeyen veliye ceza uygulanmaktadır. Niçin ?!

Vatandaşlarımızın en çok yaşadığı ülke olan, AB’nin mali sponsoru Almanya’da neredeyse haftanın beş günü öğrenciler okula gidiyor. Alman tv ve basınına konuşan yetkililerin “Her yeri kapatsak bile, okullar açık olacak, her yer kapansa da en son okullara sıra gelir. Eğitim ve öğretime ara vermeyeceğiz...” şeklindeki demeçlerine ne dersiniz!?

Okullar-Kurslar sokaktan daha güvenlidir   

Eğitim almamada eşitlik” anlayışı bizi doğruya götürmez.

Bütün eğitim kurumlarının aynı oranda pandemiye hazır olamayacağını düşünerek tamamını yüz yüze eğitime kapatmak ne kadar doğrudur? Acaba resmî ve özel eğitim-öğretim kurumlarımızda bütün öğrencilerimiz eşit kazanımlara sahip olarak mı dönemi bitiriyorlar? Eğitim ordumuz toplumumuzun en aydın kesiminin içinde yer almaktadır. Bilhassa özel okullar-kurslar ve pek çok resmi okul pandemi tedbirlerini oldukça iyi seviyede almaktadırlar. Gerektiğinde, hemen her şartta, yeni durumlara karşı her türlü tedbiri alacak kabiliyetleri de vardır.

Öte yandan birkaç aydır görüştüğümüz öğrenciler okullarına, kurslarına gitmek istediklerini ısrarla ifade etmektedirler. Veliler de benzer görüşler ifade etmektedirler.

Hekimlikte koruyucu hekimliğin yeri çok önemlidir. Psikolojik tedavinin en verimli, tesirli uygulaması da bu şekilde gerçekleşir.  Öğrencilerin yaşı ve gelişim dönemleri gereği sosyalleşmeye çok ihtiyaçları vardır. Bu dönemde özellikle kendisinde ve yaşadığı ortamda sorunlar olan öğrencilerin öğretmenleri ile yüz yüze dersliklerde buluşmaları daha da önem kazanmaktadır. Bu husus asla göz ardı edilmemelidir. Aksi takdirde bu günlerde ortaya çıkan problemlerin, hastalıkların tedavisi ya mümkün olmaz veya tedavi edilse de kalıcı izler bırakabilir. Bu süreçte haftanın her günü veya bazı günlerinde öğrenciler öğretmenleri ile kurumlarında buluşmalıdırlar.

Netice itibarı ile bu süreçte öğrencinin kurumuna gelmesi, yüz yüze eğitim alması veli tercihine bırakılmalıdır.

EĞİTİMCİLER OLARAK TEKLİFİMİZ

Türkiye’de özel ve resmî kurumlar veli ile mutabık kalmak şartıyla öğrencileriyle yüz yüze eğitime geçebilmelidir. 

1-      Okul öncesi kurumlar, ilkokul 1, 2. sınıflar, 8, 12. sınıflar tam gün olarak haftada 5 gün okullarına-kurslarına gidebilmelidir.

2-      Diğer sınıflar hibrit uygulamayla haftada en az iki gün olmak üzere gerekirse Cumartesi dahil kurumlarına gidebilmelidir.

3-      Bütün öğretim kursları ve sair kurslar, gerekli tedbirleri alarak, beyan esas olmak üzere, isteğe bağlı olarak haftanın beş veya altı gün öğrenci kabul edebilmelidir. Buralarda yoğun öğrenci olmadığı için gerekli tedbirleri almak her açıdan kolay olmaktadır. Hele özel kurumlarda yeterli personel de bulunduğu için temizlik ve hijyen tedbirleri üst seviyede  alınabilmektedir ve alınmıştır.

4-      Özel eğitim kurumları gerekli tedbirleri alarak istediği bütün günlerde öğrenci kabul edebilmelidir. Bu kurumların öğrencileri özel bakıma ve ilgiye çok ihtiyacı olduğu için, uzun süre bütün gün ev içinde olmalarında çeşitli problemler meydana gelmekte veya var olan  problemleri artmaktadır.

Nisan’dan beri diğer STK başkanları ve yetkilisi arkadaşlarımla dile getirdiğimiz bu hususların gerçekliği aşikar değil mi?! Edirne’den Van’a, Samsun’dan Antalya’ya ülkemizin her yerinden insanlarımızla her gün irtibat halindeyiz. Yukarıda AB ülkelerinden bilgi ve örnekleri kısaca belirttik. Teklifimiz olan  bu düşüncelerimizin uygulanmasını, gözbebeğimiz evlatlarımızın geleceği için ve ülkemizin aydınlık geleceği için zaruri görüyoruz. Bunun dışındaki uygulamalar bizim tespit ve düşüncelerimize göre, ileride telafisi zor veya mümkün olmayan kalıcı problemler oluşturabilecektir. 

Gençlerimizin iyiliği için, ülkemizin menfaati için, eğitim kurumları, okulları ve bütün kursları ile hiç olmazsa 4 Ocak itibarıyla öğrencileri ile yüz yüze buluşması beklentisi/müjdesiyle okuyucularıma saygılarımı sunuyorum.

 

> AB ülkelerinde okullar açık, biz neden kapalı?

Hami Koç - Eğitimci Sosyolog / Doğru Cevap Eğitim Kurumları CEO’su / ÖZKURBİR Yönetim Kurulu Başkanı

 hami_kocPANDEMİ VE EĞİTİMDE SON DURUM

Kasım ayından itibaren tam zamanlı veya hibrit uygulamasıyla okulların bütün sınıf seviyelerinde öğrencileriyle yüz yüze eğitimle buluşmasını bekliyorduk. 

Maalesef, salgının yakın coğrafyamız ve Türkiye’de tekrar çıkışa geçmesiyle sağlık kurulunun teklifi sonucunda kabinenin aldığı kararla bu beklenti şimdilik 4 Ocak 2021 tarihine uzatıldı. Bu karar, beklenenden daha radikal oldu ve çok azı hariç eğitim kurumları online eğitime geçmiş oldu. Okullar ve kurslar 4 Ocağa kadar yüz yüze eğitim yapamayacaktır. Beklentimiz ve duamız 4 Ocak'ta, en azından bundan 1.5 ay öncesine dönmektir.

Okullara ve kurslara dönüş, aylardır ifade edilen 3 temel prensibe uyarak ve bulunacak tesirli aşıları kullandıktan sonra olabilecektir. Bunun için herkese görev düşmektedir.

HER BİR VATANDAŞIMIZA DÜŞEN GÖREVLER

Bundan tam 460 sene önce yaşamış Amasyalı tabip Sabuncuzade Şerafeddin Efendi 83 yaşında yazdığı Türkçe meşhur tıp eserinde diyor ki:

1-      Salgın hastalık olduğunda ellerini ovarak yıka (şimdi 15-20 saniye süre ile sabunla iyice ovarak yıkama tavsiye ediliyor

2-      Kalabalığa girme (fiziki mesafeye de işaret var)

3-      Selamı uzaktan ver (Tokalaşmadan, sarılmadan selamlaşmaya, fiziki mesafeye dikkat çekiliyor) 

4-      İyi ye iyi iç (temiz ve gerekli gıdalar öneriliyor)

5-      Hasta isen yat (istirahat öneriliyor)

6-      Taşraya çıkma (mümkün mertebe evde kal, muhit ve şehir dışına çıkma)

7-      Taşrada yüzünü ört (dışarı çıkınca maske tak)

8-      Bu tedbirleri alınca bi iznillah hastalık zarar vermez.

Bizim inancımızda gerekli tedbirlere uymak esastır, sonrasında tevekkül edilir.
Ömür, rızık bitince son bulur. Ne uzar ne kısalır. Ancak konforlu ve huzurlu bir hayat yaşamak herkesin hakkıdır. Bu da gerekli tedbirleri almakla mümkündür.
Aylardır sağlık bakanımız ve milli eğitim bakanımız  "Kurallara uyalım, okullarımızı açalım" diye çağrılar yapıyorlar.

Soru şu; Toplum olarak bu kurallara tam manası ile uyuyor muyuz?
Bu soruya görevini yapan insanlarımızı istisna tutarak dürüstçe cevap vermek gerekirse;  "Ülke olarak sınıfta kaldık".

AVRUPA ÜLKELERİNDE OKULLAR İÇİN SÜREÇ NASIL İŞLİYOR?

Defalarca söyledik, yazdık.  Geçtiğimiz aylarda  bizden daha ağır vakaların yaşanmasına rağmen, Avrupa ülkeleri ya tam zamanlı veya hibrit eğitimle eğitim-öğretim kurumlarını Nisan’dan beri açık tuttu. Hala okulları açık. Bu durumu kabine üyelerimiz bilmiyorlar mı? Tabi ki biliyorlar.

İngiltere de gerekçe göstermeden öğrencisini okula göndermeyen veliye ceza uygulanmaktadır. Niçin ?!

Vatandaşlarımızın en çok yaşadığı ülke olan, AB’nin mali sponsoru Almanya’da neredeyse haftanın beş günü öğrenciler okula gidiyor. Alman tv ve basınına konuşan yetkililerin “Her yeri kapatsak bile, okullar açık olacak, her yer kapansa da en son okullara sıra gelir. Eğitim ve öğretime ara vermeyeceğiz...” şeklindeki demeçlerine ne dersiniz!?

Okullar-Kurslar sokaktan daha güvenlidir   

Eğitim almamada eşitlik” anlayışı bizi doğruya götürmez.

Bütün eğitim kurumlarının aynı oranda pandemiye hazır olamayacağını düşünerek tamamını yüz yüze eğitime kapatmak ne kadar doğrudur? Acaba resmî ve özel eğitim-öğretim kurumlarımızda bütün öğrencilerimiz eşit kazanımlara sahip olarak mı dönemi bitiriyorlar? Eğitim ordumuz toplumumuzun en aydın kesiminin içinde yer almaktadır. Bilhassa özel okullar-kurslar ve pek çok resmi okul pandemi tedbirlerini oldukça iyi seviyede almaktadırlar. Gerektiğinde, hemen her şartta, yeni durumlara karşı her türlü tedbiri alacak kabiliyetleri de vardır.

Öte yandan birkaç aydır görüştüğümüz öğrenciler okullarına, kurslarına gitmek istediklerini ısrarla ifade etmektedirler. Veliler de benzer görüşler ifade etmektedirler.

Hekimlikte koruyucu hekimliğin yeri çok önemlidir. Psikolojik tedavinin en verimli, tesirli uygulaması da bu şekilde gerçekleşir.  Öğrencilerin yaşı ve gelişim dönemleri gereği sosyalleşmeye çok ihtiyaçları vardır. Bu dönemde özellikle kendisinde ve yaşadığı ortamda sorunlar olan öğrencilerin öğretmenleri ile yüz yüze dersliklerde buluşmaları daha da önem kazanmaktadır. Bu husus asla göz ardı edilmemelidir. Aksi takdirde bu günlerde ortaya çıkan problemlerin, hastalıkların tedavisi ya mümkün olmaz veya tedavi edilse de kalıcı izler bırakabilir. Bu süreçte haftanın her günü veya bazı günlerinde öğrenciler öğretmenleri ile kurumlarında buluşmalıdırlar.

Netice itibarı ile bu süreçte öğrencinin kurumuna gelmesi, yüz yüze eğitim alması veli tercihine bırakılmalıdır.

EĞİTİMCİLER OLARAK TEKLİFİMİZ

Türkiye’de özel ve resmî kurumlar veli ile mutabık kalmak şartıyla öğrencileriyle yüz yüze eğitime geçebilmelidir. 

1-      Okul öncesi kurumlar, ilkokul 1, 2. sınıflar, 8, 12. sınıflar tam gün olarak haftada 5 gün okullarına-kurslarına gidebilmelidir.

2-      Diğer sınıflar hibrit uygulamayla haftada en az iki gün olmak üzere gerekirse Cumartesi dahil kurumlarına gidebilmelidir.

3-      Bütün öğretim kursları ve sair kurslar, gerekli tedbirleri alarak, beyan esas olmak üzere, isteğe bağlı olarak haftanın beş veya altı gün öğrenci kabul edebilmelidir. Buralarda yoğun öğrenci olmadığı için gerekli tedbirleri almak her açıdan kolay olmaktadır. Hele özel kurumlarda yeterli personel de bulunduğu için temizlik ve hijyen tedbirleri üst seviyede  alınabilmektedir ve alınmıştır.

4-      Özel eğitim kurumları gerekli tedbirleri alarak istediği bütün günlerde öğrenci kabul edebilmelidir. Bu kurumların öğrencileri özel bakıma ve ilgiye çok ihtiyacı olduğu için, uzun süre bütün gün ev içinde olmalarında çeşitli problemler meydana gelmekte veya var olan  problemleri artmaktadır.

Nisan’dan beri diğer STK başkanları ve yetkilisi arkadaşlarımla dile getirdiğimiz bu hususların gerçekliği aşikar değil mi?! Edirne’den Van’a, Samsun’dan Antalya’ya ülkemizin her yerinden insanlarımızla her gün irtibat halindeyiz. Yukarıda AB ülkelerinden bilgi ve örnekleri kısaca belirttik. Teklifimiz olan  bu düşüncelerimizin uygulanmasını, gözbebeğimiz evlatlarımızın geleceği için ve ülkemizin aydınlık geleceği için zaruri görüyoruz. Bunun dışındaki uygulamalar bizim tespit ve düşüncelerimize göre, ileride telafisi zor veya mümkün olmayan kalıcı problemler oluşturabilecektir. 

Gençlerimizin iyiliği için, ülkemizin menfaati için, eğitim kurumları, okulları ve bütün kursları ile hiç olmazsa 4 Ocak itibarıyla öğrencileri ile yüz yüze buluşması beklentisi/müjdesiyle okuyucularıma saygılarımı sunuyorum.

 

Son Güncelleme: Cuma, 25 Aralık 2020 10:50

Gösterim: 712

Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, eğitim sisteminin eksiklerini tespit ederek iyileştirmek, zayıf yanlarını ortaya çıkararak geliştirmek, güncel ihtiyaçlara cevap vermek, sistemin verimliliğini artırmak ve istikrarını sağlamak için veri temelli çalışmaların büyük önem arz ettiğini söyledi. 

ali_yalcinAli Yalçın, Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (EBSAM) hazırladığı “Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu”nu Memur-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında açıkladı. Bir toplumun ahlakta olgunlaşmasının, adalette zirveye ulaşmasının, bilimde öncü olmasının, teknolojide yeniliklere imza atmasının, ekonomik düzlemde standartları yükseltmesinin ancak iyi planlanmış verimli bir eğitim sistemiyle mümkün olduğuna dikkat çekerek, “Bireylerin aldıkları eğitimin süresi ve kalitesi, iş gücü piyasasının şartları, ekonomik ve kültürel çevre, eğitimden sonra işe başlama sürecinde büyük bir etkiye sahiptir. Günümüzde ülkeler, öğrenciler için gerekli olan temel bilgi ve becerileri sağlamakla birlikte mezun olduklarında iş gücü piyasasına girmesini de temin edecek eğitim politikaları geliştirmektedir. Günümüz toplumlarında bireylerin aldıkları eğitim düzeyi yükseldikçe, daha yüksek istihdam oranlarına ve daha yüksek göreceli kazançlara sahip olma eğilimi söz konusudur. İster bireysel olsun, ister toplumsal veya ülke düzeyinde olsun eğitime zaman ve finansman ayırmak, beşeri sermayeye yapılan kıymetli bir yatırımdır” dedi.

Ülkelerin, eğitime yapılan yatırımların ne kadar etkili ve verimli sonuçlar verdiğini görmek için politikalarını ve uygulamalarını sürekli olarak izlediklerini ve değerlendirdiklerini kaydeden Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğitim sisteminin eksiklerini tespit ederek iyileştirmek, zayıf yanlarını ortaya çıkararak geliştirmek, güncel ihtiyaçlara cevap vermek, sistemin verimliliğini artırmak ve istikrarını sağlamak için veri temelli bu çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Kovid-19 salgını, ülkelerin bir kriz karşısında ne kadar hazırlıklı olduklarını, sorunları çözme becerilerini test etmiş ve bütün boyutlarıyla sürdürülebilir bir eğitim sistemini tesis etmenin önemini göstermiştir. Hem ülkemizin hem de diğer ülkelerin eğitim sistemlerinin beşeri, fiziki ve teknolojik nitelikleri, yeni durumlara hazır olma ve çözüm geliştirme becerileri çok net bir şekilde görülmüştür. Bu raporlar, eğitim sistemini sistematik olarak izlemenin ve değerlendirmenin yanı sıra, özellikle kriz ve salgın dönemlerinde hızlı alınması gereken kararlara ve atılması gereken adımlara yardımcı olması bakımında bir kat daha değer kazanmıştır.”

Türkiye’de eğitimin mevcut durumunu ortaya koymak amacıyla bu yıl beşincisini yayımladığımız Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu ile sistematik olarak Türkiye eğitim sistemini çeşitli göstergeler açısından ayrıntılı bir şekilde veriye dayalı olarak izlediklerini ve değerlendirdiklerini dile getiren Yalçın, “Eğitime erişim ve katılım, eğitimin çıktıları, öğretmenler ve okul müdürleri, eğitim-öğretim ortamları ve finansman olmak üzere Eğitime Bakış Raporumuz beş ana bölümden meydana gelmektedir. Her ana bölümde farklı göstergeler bulunmakta olup toplamda ise 23 gösterge yer almaktadır” şeklinde konuştu. 

17 yaş grubunda OECD ülkeleri arasında okullaşma oranının en düşük olduğu ülkelerden biriyiz

2019-2020 öğretim yılında yükseköğretim hariç tüm eğitim kademelerinde toplam öğrenci sayısının 18,2 milyona ulaştığını, genel ortaöğretime 626 bin, mesleki ve teknik ortaöğretime ise 443 bin öğrencinin yeni kayıt yaptırdığını belirten Yalçın, “5 yaş grubunda net okullaşma oranı yüzde 75, 6-9 yaş grubunda yüzde 98, ortaokul kademesinde yüzde 99, 14-17 yaş grubunda ise yüzde 90 düzeyindedir. Ortaöğretimde il bazlı erişimdeki eşitsizlik cinsiyet temelli olarak var olmaya devam etmektedir. Türkiye halen 17 yaş grubunda OECD ülkeleri arasında okullaşma oranının en düşük olduğu ülkelerden biridir.2019 yılında 18-21 yaş grubunda en az lise mezunu olma oranı erkeklerde yüzde 63,9, kadınlarda yüzde 69,5 ve toplamda yüzde 66,7’dir. Türkiye’de yıllar içinde ortaöğretim mezun oranı artmasına rağmen 25-34 yaş arası nüfusun en az lise mezunu olma oranı OECD ülkeleri ortalamasından oldukça düşüktür. 2019 yılında genel ortaöğretimde 284 bin erkek, 310 bin kız, meslekî ve teknik ortaöğretimde ise 235 bin erkek, 220 bin kız mezun olurken, ortaöğretimde toplamda mezun sayısı 1 milyonu aşmıştır” ifadelerini kullandı.

Ali Yalçın, Türkiye’nin, PISA 2018’de 78 ülke ve ekonomi arasında okuma alanında 466 puan ile 40. sırada, matematik alanında 454 puan ile 42. sırada, fen alanında da 468 puan ile 39. sırada yer aldığını kaydederek, şöyle devam etti: “Türkiye, 37 katılımcı OECD ülkesi arasında okuma alanında 31, matematik alanında 33 ve fen alanında 30. sırada yer almıştır. Türkiye’nin PISA 2018 uygulamasında her üç alandaki ortalama puanları hem bölgelerarası hem de okul türlerine göre önemli ölçüde farklılaşmaktadır.” 

Yükseköğretime yönelik arz ve talep arasındaki makas açılıyor

Son 10 yılda yükseköğretime geçiş sınavına başvuran aday sayısının yüzde 42, yerleşen aday sayısının ise yüzde 17 arttığını söyleyen Yalçın, “Bu durum, yükseköğretime yönelik arz ve talep arasındaki makasın iyice açıldığını göstermektedir. Son sınıf düzeyinde sınava başvuranların yüzde 32’si, toplam başvuranların yüzde 38’i bir yükseköğretim programına yerleşmiştir. Ortaöğretimden mezun sayısının bir milyonu aştığı dikkate alındığında yükseköğretime geçiş sınavlarına başvuranların sayısının daha da artması ve sistem üzerindeki baskının daha çok artacağı tahmin edilmektedir” diye konuştu.

OECD ülkelerinde 2009-2019 arasında ne istihdamda ne eğitimde olanların oranının (NEET) yüzde 18,7’den yüzde 15,2’ye; Türkiye’de ise yüzde 48,1’den yüzde 33,3’e düştüğünü ifade eden Yalçın, Türkiye’nin NEET oranını on yılda önemli ölçüde azaltsa da 2019 yılı verilerine göre ne istihdamda ne eğitimde olanların oranının hâlâ en yüksek ülke olduğunu dile getirdi.

2019-2020 öğretim yılında 99 bini okul öncesinde, 638 bini ilköğretim kademesinde, 381 bini ortaöğretim kademesinde olmak üzere toplamda 1 milyon 118 bin öğretmenin görev yaptığına işaret eden Yalçın, “Kadın öğretmen oranı yüzde 59’a yükselmiş ve artmaya devam etmektedir. Bu artışa rağmen Türkiye kadın öğretmen oranı bakımından tüm kademelerde OECD ülkeleri arasında en düşük ülkelerden biridir. OECD ülkeleri arasında 30-49 yaş arası öğretmen oranı en fazla olan ülke yüzde 70 ile Türkiye olup OECD ortalaması olan yüzde 54’ün oldukça üzerindedir” dedi. 

‘Atama bekleyen öğretmen adayı’ sorunu devam ediyor

Türkiye’de 5 yıllık süreçte 197 bin civarında sözleşmeli öğretmenin kamu okullarına atandığını belirten Yalçın, 2020 yılının verilerine göre yeni atanan her beş sözleşmeli öğretmenden ikisinin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne atandığını kaydetti.

Öğretmenlik kaynağını oluşturan fakültelerin 2019-2020 öğretim yılında yeni kayıt sayısının yaklaşık 55 bin, 2018-2019 öğretim yılı sonunda mezun olanların sayısının ise 53 bin olduğunu ifade eden Yalçın, “2020 KPSS eğitim bilimleri testine 440 bin kişi girmiştir. Öğretmen atama sayıları ve öğretmen adayı sayıları dikkate alındığında ‘atama bekleyen öğretmen adayı’ sorununun önümüzdeki yıllarda da devam edeceği görülmektedir” şeklinde konuştu. 

Ülkemizde öğretmen maaşları OECD ortalamasına göre oldukça düşüktür

“Öğretmen maaşlarına bakıldığında OECD ülkelerinde genel olarak okul öncesinden ortaöğretime doğru kademeler ilerledikçe öğretmen maaşları da artmaktadır. Türkiye’de ise öğretmen maaşları OECD ortalamalarından oldukça düşüktür. Ayrıca, OECD ülkelerinde kıdem arttıkça maaşlarda önemli bir artış görülürken, Türkiye’de kıdem arttıkça maaş çok az farklılaşmaktadır” diyen Yalçın, “OECD ülkelerinin çoğunda okul müdürlerinin derse girmesi beklenmemekle birlikte, OECD ülkelerinde toplam iş zamanına bakıldığında ortaokul müdürleri yıllık ortalama 1.628 saat çalışmaktadır. Türkiye ise 1.860 saat ile Şili’den (1.971 saat) sonra OECD ülkelerinde toplam iş zamanı bakımından ortaokul müdürlerinin yıllık ortalama çalışma süresi en uzun ülke konumundadır” ifadelerini kullandı.

Eğitime ayrılan toplam bütçe artmasına rağmen GSYH ve merkezî yönetim bütçesi içinde MEB’e ayrılan bütçe oranının düştüğüne dikkat çeken Yalçın, son yıllarda özellikle okul öncesi ve ortaöğretime erişim oranları artmasına rağmen eğitime ayrılan kaynakların oranında önemli bir azalmanın söz konusu olduğunu söyledi. 

Öneriler

Ali Yalçın, raporda yer alan önerilerden bir kısmını şöyle sıraladı: 

Son yıllarda erişim oranı artsa da özellikle ortaöğretim düzeyinde bölgelere ve cinsiyete göre farklılıklar olduğu görülmektedir. Bundan dolayı özellikle ortaöğretimde okullaşma oranının düşük olduğu dezavantajlı bölgelerde genel olarak okullaşma artırılmalı, özelde de kız çocuklarının okullaşmasını artırmaya öncelik veren projeler geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.

Okul öncesi kademesindeki okullaşma oranı son yıllarda artmasına rağmen, halen ulusal hedefler ve OECD ortalamasından düşüktür. Bu kapsamda özellikle okul öncesi eğitim kurumlarının az olduğu yerlerde yeni okul öncesi kurumların açılmasına öncelik verilmeli ve sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı ailelerin çocuklarının okul öncesi eğitime katılımını artırmak için bu çocuklardan ücret alınmamalıdır.

Açık öğretimdeki öğrenci sayısı halen oldukça yüksek ve örgün öğretime alternatif olarak tanımlanmaktadır. Açık öğretim sistemi, başarısız öğrencilerin yerleştirildiği bir okul türü olmaktan çıkarılmalı ve yüz yüze eğitim imkânlarının kapasitesi artırılmalıdır.

İlköğretime göre ortaöğretimde, kızlara göre erkeklerde özel eğitim alan öğrenci sayısı fazladır. Kızlara ve ortaöğretim düzeyine öncelik verilerek, özel eğitim ihtiyacı olan çocuklara yönelik kapasite artırılmalıdır.

Bilim ve Sanat Merkezleri’nde (BİLSEM) kurum başına düşen öğrenci yoğunluğu dikkate alınarak öğrenci sayısı azaltılmalı, BİLSEM’lerin teknik ve fiziki altyapısı güçlendirilmeli ve insan kaynağının niteliğini artırıcı politikalar geliştirilmelidir.

Ortaöğretimden mezuniyet oranları artmasına rağmen Türkiye’deki mezuniyet oranları hâlâ OECD ortalamasının hayli altındadır. Lise mezuniyet oranlarını artırmaya yönelik çalışmalar sürdürülmeli, lise mezuniyet oranları düşük olan bölgelere yönelik daha etkin politikalar geliştirilmelidir.

Türkiye’de üniversiteye giriş sınavına başvuran ve yerleşen aday sayısı arasındaki makasın gittikçe açıldığı, son sınıf düzeyinde başvuran adayların ancak üçte birinin bir programa yerleştiği, her altı adaydan ancak birinin bir lisans programına yerleştiği, yükseköğretime yerleşmedeki sorunlu arz talep dengesinin ciddi oranda bozulduğu dikkate alınarak,  yükseköğretim programları toplumsal talebi karşılayacak şekilde hazırlanmalı, özellikle lisans programlarına ayrılan kontenjanlar daha da artırılmalıdır.

Hem PISA 2018 sonuçları hem de yükseköğretime geçiş sınavı verileri, eğitim sisteminde önemli bir kalite sorunu olduğunu ve öğrencilerin temel bilgilere sahip olmadığını göstermektedir. Öğrencilerin bir üst sınıfa geçerken ya da mezun olurken temel bilgi ve beceriyi elde etmesi sağlanmalıdır. Bu anlamda öğrencilere destek sunacak sağlam telafi mekanizmaları ihdas edilmeli ve bu sistem etkin bir şekilde kullanılmalıdır. 

PISA 2018 verilerine göre lise türleri ve bölgeler arası başarı farkı aşırı büyüktür. Okullar arası hiyerarşinin azaltıldığı bir sistemin kurulması hedeflenmeli, bölgeler arası eşitsizliğin azaltılması için fiziki ve beşeri kaynakların dağılımında dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.

Türkiye’de genel ve meslekî ortaöğretim mezunlarının işsizlik oranlarının artması, istihdam oranlarının azalması, Türkiye’nin genel ve meslekî lise mezunlarının OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam, en yüksek işsizlik ve istihdamda olmayan oranına sahip olması dikkate alındığında, meslekî eğitimin niteliğinde bir sorun olduğu görülmektedir. Bu nedenle, meslekî eğitimin niteliğini geliştirici ve istidam imkânlarını artırıcı etkin politikalar geliştirilmelidir.

Öğretmenliğe yönelik arz ve talep arasında önemli bir sorun var olmaya devam etmektedir. Bunun için mevcut öğretmen açığı dikkate alınarak yıllık atama sayıları artırılmalı ve öğretmen adaylarına gerçekçi kariyer hedefleri konulmalıdır.

OECD ülkeleriyle kıyaslandığında öğretmen maaşlarının düşüklüğü dikkate alınarak genel olarak öğretmen maaşları artırılmalı, özelde ise meslekî tecrübeye göre maaş artışını sağlayan bir sistem kurulmalıdır. Benzer şekilde Türkiye’deki okul müdürlerinin OECD ülkeleri arasında en düşük maaş alanlar arasında olduğu göz önünde bulundurularak okul müdürlerinin maaşları artırılmalıdır.

Okul öncesi kademesine ayrılan bütçe artırılmalı ve özellikle dezavantajlı bölgelerde okul öncesi kurum açılmasına öncelik verilmelidir.

Sınıf mevcudu ve öğretmen başına düşen öğrenci gibi hususlarda bölgeler arası eşitsizlikleri azaltmak için yeni okul ve derslik yapımı ile öğretmen atamalarında dezavantajlı bölgelere daha fazla öncelik verilmelidir.

Taşımalı eğitim yerine, öğrencilerin evlerine en yakın yerde eğitimin öncelendiği bir yaklaşım esas alınmalıdır.

Türkiye’nin özel harcamalardan kaynaklı olarak eğitimsel eşitsizliğin büyümesini engellemek, tüm çocuklara daha kaliteli ve eşit eğitim fırsatları sunmak için eğitime ayrılan kamusal kaynaklar artırılmalı, bu kaynaklar dağıtılırken dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.

 

Daha kaliteli bir eğitim hizmeti sunulabilmesi için öğrenci başına harcama miktarı 5 bin TL civarından en az 10 bin TL’ye çıkarılmalıdır. 

Ali Yalçın: Eğitim sisteminde önemli bir kalite sorunu var

 

Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu

 

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, eğitim sisteminin eksiklerini tespit ederek iyileştirmek, zayıf yanlarını ortaya çıkararak geliştirmek, güncel ihtiyaçlara cevap vermek, sistemin verimliliğini artırmak ve istikrarını sağlamak için veri temelli çalışmaların büyük önem arz ettiğini söyledi.

 

Ali Yalçın, Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (EBSAM) hazırladığı “Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu”nu Memur-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında açıkladı. Bir toplumun ahlakta olgunlaşmasının, adalette zirveye ulaşmasının, bilimde öncü olmasının, teknolojide yeniliklere imza atmasının, ekonomik düzlemde standartları yükseltmesinin ancak iyi planlanmış verimli bir eğitim sistemiyle mümkün olduğuna dikkat çekerek, “Bireylerin aldıkları eğitimin süresi ve kalitesi, iş gücü piyasasının şartları, ekonomik ve kültürel çevre, eğitimden sonra işe başlama sürecinde büyük bir etkiye sahiptir. Günümüzde ülkeler, öğrenciler için gerekli olan temel bilgi ve becerileri sağlamakla birlikte mezun olduklarında iş gücü piyasasına girmesini de temin edecek eğitim politikaları geliştirmektedir. Günümüz toplumlarında bireylerin aldıkları eğitim düzeyi yükseldikçe, daha yüksek istihdam oranlarına ve daha yüksek göreceli kazançlara sahip olma eğilimi söz konusudur. İster bireysel olsun, ister toplumsal veya ülke düzeyinde olsun eğitime zaman ve finansman ayırmak, beşeri sermayeye yapılan kıymetli bir yatırımdır” dedi.

Ülkelerin, eğitime yapılan yatırımların ne kadar etkili ve verimli sonuçlar verdiğini görmek için politikalarını ve uygulamalarını sürekli olarak izlediklerini ve değerlendirdiklerini kaydeden Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğitim sisteminin eksiklerini tespit ederek iyileştirmek, zayıf yanlarını ortaya çıkararak geliştirmek, güncel ihtiyaçlara cevap vermek, sistemin verimliliğini artırmak ve istikrarını sağlamak için veri temelli bu çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Kovid-19 salgını, ülkelerin bir kriz karşısında ne kadar hazırlıklı olduklarını, sorunları çözme becerilerini test etmiş ve bütün boyutlarıyla sürdürülebilir bir eğitim sistemini tesis etmenin önemini göstermiştir. Hem ülkemizin hem de diğer ülkelerin eğitim sistemlerinin beşeri, fiziki ve teknolojik nitelikleri, yeni durumlara hazır olma ve çözüm geliştirme becerileri çok net bir şekilde görülmüştür. Bu raporlar, eğitim sistemini sistematik olarak izlemenin ve değerlendirmenin yanı sıra, özellikle kriz ve salgın dönemlerinde hızlı alınması gereken kararlara ve atılması gereken adımlara yardımcı olması bakımında bir kat daha değer kazanmıştır.”

Türkiye’de eğitimin mevcut durumunu ortaya koymak amacıyla bu yıl beşincisini yayımladığımız Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu ile sistematik olarak Türkiye eğitim sistemini çeşitli göstergeler açısından ayrıntılı bir şekilde veriye dayalı olarak izlediklerini ve değerlendirdiklerini dile getiren Yalçın, “Eğitime erişim ve katılım, eğitimin çıktıları, öğretmenler ve okul müdürleri, eğitim-öğretim ortamları ve finansman olmak üzere Eğitime Bakış Raporumuz beş ana bölümden meydana gelmektedir. Her ana bölümde farklı göstergeler bulunmakta olup toplamda ise 23 gösterge yer almaktadır” şeklinde konuştu.

 

17 yaş grubunda OECD ülkeleri arasında okullaşma oranının en düşük olduğu ülkelerden biriyiz

2019-2020 öğretim yılında yükseköğretim hariç tüm eğitim kademelerinde toplam öğrenci sayısının 18,2 milyona ulaştığını, genel ortaöğretime 626 bin, mesleki ve teknik ortaöğretime ise 443 bin öğrencinin yeni kayıt yaptırdığını belirten Yalçın, “5 yaş grubunda net okullaşma oranı yüzde 75, 6-9 yaş grubunda yüzde 98, ortaokul kademesinde yüzde 99, 14-17 yaş grubunda ise yüzde 90 düzeyindedir. Ortaöğretimde il bazlı erişimdeki eşitsizlik cinsiyet temelli olarak var olmaya devam etmektedir. Türkiye halen 17 yaş grubunda OECD ülkeleri arasında okullaşma oranının en düşük olduğu ülkelerden biridir.2019 yılında 18-21 yaş grubunda en az lise mezunu olma oranı erkeklerde yüzde 63,9, kadınlarda yüzde 69,5 ve toplamda yüzde 66,7’dir. Türkiye’de yıllar içinde ortaöğretim mezun oranı artmasına rağmen 25-34 yaş arası nüfusun en az lise mezunu olma oranı OECD ülkeleri ortalamasından oldukça düşüktür. 2019 yılında genel ortaöğretimde 284 bin erkek, 310 bin kız, meslekî ve teknik ortaöğretimde ise 235 bin erkek, 220 bin kız mezun olurken, ortaöğretimde toplamda mezun sayısı 1 milyonu aşmıştır” ifadelerini kullandı.

Ali Yalçın, Türkiye’nin, PISA 2018’de 78 ülke ve ekonomi arasında okuma alanında 466 puan ile 40. sırada, matematik alanında 454 puan ile 42. sırada, fen alanında da 468 puan ile 39. sırada yer aldığını kaydederek, şöyle devam etti: “Türkiye, 37 katılımcı OECD ülkesi arasında okuma alanında 31, matematik alanında 33 ve fen alanında 30. sırada yer almıştır. Türkiye’nin PISA 2018 uygulamasında her üç alandaki ortalama puanları hem bölgelerarası hem de okul türlerine göre önemli ölçüde farklılaşmaktadır.”

 

Yükseköğretime yönelik arz ve talep arasındaki makas açılıyor

Son 10 yılda yükseköğretime geçiş sınavına başvuran aday sayısının yüzde 42, yerleşen aday sayısının ise yüzde 17 arttığını söyleyen Yalçın, “Bu durum, yükseköğretime yönelik arz ve talep arasındaki makasın iyice açıldığını göstermektedir. Son sınıf düzeyinde sınava başvuranların yüzde 32’si, toplam başvuranların yüzde 38’i bir yükseköğretim programına yerleşmiştir. Ortaöğretimden mezun sayısının bir milyonu aştığı dikkate alındığında yükseköğretime geçiş sınavlarına başvuranların sayısının daha da artması ve sistem üzerindeki baskının daha çok artacağı tahmin edilmektedir” diye konuştu.

OECD ülkelerinde 2009-2019 arasında ne istihdamda ne eğitimde olanların oranının (NEET) yüzde 18,7’den yüzde 15,2’ye; Türkiye’de ise yüzde 48,1’den yüzde 33,3’e düştüğünü ifade eden Yalçın, Türkiye’nin NEET oranını on yılda önemli ölçüde azaltsa da 2019 yılı verilerine göre ne istihdamda ne eğitimde olanların oranının hâlâ en yüksek ülke olduğunu dile getirdi.

2019-2020 öğretim yılında 99 bini okul öncesinde, 638 bini ilköğretim kademesinde, 381 bini ortaöğretim kademesinde olmak üzere toplamda 1 milyon 118 bin öğretmenin görev yaptığına işaret eden Yalçın, “Kadın öğretmen oranı yüzde 59’a yükselmiş ve artmaya devam etmektedir. Bu artışa rağmen Türkiye kadın öğretmen oranı bakımından tüm kademelerde OECD ülkeleri arasında en düşük ülkelerden biridir. OECD ülkeleri arasında 30-49 yaş arası öğretmen oranı en fazla olan ülke yüzde 70 ile Türkiye olup OECD ortalaması olan yüzde 54’ün oldukça üzerindedir” dedi.

 

‘Atama bekleyen öğretmen adayı’ sorunu devam ediyor

Türkiye’de 5 yıllık süreçte 197 bin civarında sözleşmeli öğretmenin kamu okullarına atandığını belirten Yalçın, 2020 yılının verilerine göre yeni atanan her beş sözleşmeli öğretmenden ikisinin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne atandığını kaydetti.

Öğretmenlik kaynağını oluşturan fakültelerin 2019-2020 öğretim yılında yeni kayıt sayısının yaklaşık 55 bin, 2018-2019 öğretim yılı sonunda mezun olanların sayısının ise 53 bin olduğunu ifade eden Yalçın, “2020 KPSS eğitim bilimleri testine 440 bin kişi girmiştir. Öğretmen atama sayıları ve öğretmen adayı sayıları dikkate alındığında ‘atama bekleyen öğretmen adayı’ sorununun önümüzdeki yıllarda da devam edeceği görülmektedir” şeklinde konuştu.

 

Ülkemizde öğretmen maaşları OECD ortalamasına göre oldukça düşüktür

“Öğretmen maaşlarına bakıldığında OECD ülkelerinde genel olarak okul öncesinden ortaöğretime doğru kademeler ilerledikçe öğretmen maaşları da artmaktadır. Türkiye’de ise öğretmen maaşları OECD ortalamalarından oldukça düşüktür. Ayrıca, OECD ülkelerinde kıdem arttıkça maaşlarda önemli bir artış görülürken, Türkiye’de kıdem arttıkça maaş çok az farklılaşmaktadır” diyen Yalçın, “OECD ülkelerinin çoğunda okul müdürlerinin derse girmesi beklenmemekle birlikte, OECD ülkelerinde toplam iş zamanına bakıldığında ortaokul müdürleri yıllık ortalama 1.628 saat çalışmaktadır. Türkiye ise 1.860 saat ile Şili’den (1.971 saat) sonra OECD ülkelerinde toplam iş zamanı bakımından ortaokul müdürlerinin yıllık ortalama çalışma süresi en uzun ülke konumundadır” ifadelerini kullandı.

Eğitime ayrılan toplam bütçe artmasına rağmen GSYH ve merkezî yönetim bütçesi içinde MEB’e ayrılan bütçe oranının düştüğüne dikkat çeken Yalçın, son yıllarda özellikle okul öncesi ve ortaöğretime erişim oranları artmasına rağmen eğitime ayrılan kaynakların oranında önemli bir azalmanın söz konusu olduğunu söyledi.

 

Öneriler

Ali Yalçın, raporda yer alan önerilerden bir kısmını şöyle sıraladı: 

Son yıllarda erişim oranı artsa da özellikle ortaöğretim düzeyinde bölgelere ve cinsiyete göre farklılıklar olduğu görülmektedir. Bundan dolayı özellikle ortaöğretimde okullaşma oranının düşük olduğu dezavantajlı bölgelerde genel olarak okullaşma artırılmalı, özelde de kız çocuklarının okullaşmasını artırmaya öncelik veren projeler geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.

Okul öncesi kademesindeki okullaşma oranı son yıllarda artmasına rağmen, halen ulusal hedefler ve OECD ortalamasından düşüktür. Bu kapsamda özellikle okul öncesi eğitim kurumlarının az olduğu yerlerde yeni okul öncesi kurumların açılmasına öncelik verilmeli ve sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı ailelerin çocuklarının okul öncesi eğitime katılımını artırmak için bu çocuklardan ücret alınmamalıdır.

Açık öğretimdeki öğrenci sayısı halen oldukça yüksek ve örgün öğretime alternatif olarak tanımlanmaktadır. Açık öğretim sistemi, başarısız öğrencilerin yerleştirildiği bir okul türü olmaktan çıkarılmalı ve yüz yüze eğitim imkânlarının kapasitesi artırılmalıdır.

İlköğretime göre ortaöğretimde, kızlara göre erkeklerde özel eğitim alan öğrenci sayısı fazladır. Kızlara ve ortaöğretim düzeyine öncelik verilerek, özel eğitim ihtiyacı olan çocuklara yönelik kapasite artırılmalıdır.

Bilim ve Sanat Merkezleri’nde (BİLSEM) kurum başına düşen öğrenci yoğunluğu dikkate alınarak öğrenci sayısı azaltılmalı, BİLSEM’lerin teknik ve fiziki altyapısı güçlendirilmeli ve insan kaynağının niteliğini artırıcı politikalar geliştirilmelidir.

Ortaöğretimden mezuniyet oranları artmasına rağmen Türkiye’deki mezuniyet oranları hâlâ OECD ortalamasının hayli altındadır. Lise mezuniyet oranlarını artırmaya yönelik çalışmalar sürdürülmeli, lise mezuniyet oranları düşük olan bölgelere yönelik daha etkin politikalar geliştirilmelidir.

Türkiye’de üniversiteye giriş sınavına başvuran ve yerleşen aday sayısı arasındaki makasın gittikçe açıldığı, son sınıf düzeyinde başvuran adayların ancak üçte birinin bir programa yerleştiği, her altı adaydan ancak birinin bir lisans programına yerleştiği, yükseköğretime yerleşmedeki sorunlu arz talep dengesinin ciddi oranda bozulduğu dikkate alınarak,  yükseköğretim programları toplumsal talebi karşılayacak şekilde hazırlanmalı, özellikle lisans programlarına ayrılan kontenjanlar daha da artırılmalıdır.

Hem PISA 2018 sonuçları hem de yükseköğretime geçiş sınavı verileri, eğitim sisteminde önemli bir kalite sorunu olduğunu ve öğrencilerin temel bilgilere sahip olmadığını göstermektedir. Öğrencilerin bir üst sınıfa geçerken ya da mezun olurken temel bilgi ve beceriyi elde etmesi sağlanmalıdır. Bu anlamda öğrencilere destek sunacak sağlam telafi mekanizmaları ihdas edilmeli ve bu sistem etkin bir şekilde kullanılmalıdır. 

PISA 2018 verilerine göre lise türleri ve bölgeler arası başarı farkı aşırı büyüktür. Okullar arası hiyerarşinin azaltıldığı bir sistemin kurulması hedeflenmeli, bölgeler arası eşitsizliğin azaltılması için fiziki ve beşeri kaynakların dağılımında dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.

Türkiye’de genel ve meslekî ortaöğretim mezunlarının işsizlik oranlarının artması, istihdam oranlarının azalması, Türkiye’nin genel ve meslekî lise mezunlarının OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam, en yüksek işsizlik ve istihdamda olmayan oranına sahip olması dikkate alındığında, meslekî eğitimin niteliğinde bir sorun olduğu görülmektedir. Bu nedenle, meslekî eğitimin niteliğini geliştirici ve istidam imkânlarını artırıcı etkin politikalar geliştirilmelidir.

Öğretmenliğe yönelik arz ve talep arasında önemli bir sorun var olmaya devam etmektedir. Bunun için mevcut öğretmen açığı dikkate alınarak yıllık atama sayıları artırılmalı ve öğretmen adaylarına gerçekçi kariyer hedefleri konulmalıdır.

OECD ülkeleriyle kıyaslandığında öğretmen maaşlarının düşüklüğü dikkate alınarak genel olarak öğretmen maaşları artırılmalı, özelde ise meslekî tecrübeye göre maaş artışını sağlayan bir sistem kurulmalıdır. Benzer şekilde Türkiye’deki okul müdürlerinin OECD ülkeleri arasında en düşük maaş alanlar arasında olduğu göz önünde bulundurularak okul müdürlerinin maaşları artırılmalıdır.

Okul öncesi kademesine ayrılan bütçe artırılmalı ve özellikle dezavantajlı bölgelerde okul öncesi kurum açılmasına öncelik verilmelidir.

Sınıf mevcudu ve öğretmen başına düşen öğrenci gibi hususlarda bölgeler arası eşitsizlikleri azaltmak için yeni okul ve derslik yapımı ile öğretmen atamalarında dezavantajlı bölgelere daha fazla öncelik verilmelidir.

Taşımalı eğitim yerine, öğrencilerin evlerine en yakın yerde eğitimin öncelendiği bir yaklaşım esas alınmalıdır.

Türkiye’nin özel harcamalardan kaynaklı olarak eğitimsel eşitsizliğin büyümesini engellemek, tüm çocuklara daha kaliteli ve eşit eğitim fırsatları sunmak için eğitime ayrılan kamusal kaynaklar artırılmalı, bu kaynaklar dağıtılırken dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.

Daha kaliteli bir eğitim hizmeti sunulabilmesi için öğrenci başına harcama miktarı 5 bin TL civarından en az 10 bin TL’ye çıkarılmalıdır.

 

> Ali Yalçın: Eğitim sisteminde önemli bir kalite sorunu var

Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, eğitim sisteminin eksiklerini tespit ederek iyileştirmek, zayıf yanlarını ortaya çıkararak geliştirmek, güncel ihtiyaçlara cevap vermek, sistemin verimliliğini artırmak ve istikrarını sağlamak için veri temelli çalışmaların büyük önem arz ettiğini söyledi. 

ali_yalcinAli Yalçın, Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (EBSAM) hazırladığı “Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu”nu Memur-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında açıkladı. Bir toplumun ahlakta olgunlaşmasının, adalette zirveye ulaşmasının, bilimde öncü olmasının, teknolojide yeniliklere imza atmasının, ekonomik düzlemde standartları yükseltmesinin ancak iyi planlanmış verimli bir eğitim sistemiyle mümkün olduğuna dikkat çekerek, “Bireylerin aldıkları eğitimin süresi ve kalitesi, iş gücü piyasasının şartları, ekonomik ve kültürel çevre, eğitimden sonra işe başlama sürecinde büyük bir etkiye sahiptir. Günümüzde ülkeler, öğrenciler için gerekli olan temel bilgi ve becerileri sağlamakla birlikte mezun olduklarında iş gücü piyasasına girmesini de temin edecek eğitim politikaları geliştirmektedir. Günümüz toplumlarında bireylerin aldıkları eğitim düzeyi yükseldikçe, daha yüksek istihdam oranlarına ve daha yüksek göreceli kazançlara sahip olma eğilimi söz konusudur. İster bireysel olsun, ister toplumsal veya ülke düzeyinde olsun eğitime zaman ve finansman ayırmak, beşeri sermayeye yapılan kıymetli bir yatırımdır” dedi.

Ülkelerin, eğitime yapılan yatırımların ne kadar etkili ve verimli sonuçlar verdiğini görmek için politikalarını ve uygulamalarını sürekli olarak izlediklerini ve değerlendirdiklerini kaydeden Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğitim sisteminin eksiklerini tespit ederek iyileştirmek, zayıf yanlarını ortaya çıkararak geliştirmek, güncel ihtiyaçlara cevap vermek, sistemin verimliliğini artırmak ve istikrarını sağlamak için veri temelli bu çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Kovid-19 salgını, ülkelerin bir kriz karşısında ne kadar hazırlıklı olduklarını, sorunları çözme becerilerini test etmiş ve bütün boyutlarıyla sürdürülebilir bir eğitim sistemini tesis etmenin önemini göstermiştir. Hem ülkemizin hem de diğer ülkelerin eğitim sistemlerinin beşeri, fiziki ve teknolojik nitelikleri, yeni durumlara hazır olma ve çözüm geliştirme becerileri çok net bir şekilde görülmüştür. Bu raporlar, eğitim sistemini sistematik olarak izlemenin ve değerlendirmenin yanı sıra, özellikle kriz ve salgın dönemlerinde hızlı alınması gereken kararlara ve atılması gereken adımlara yardımcı olması bakımında bir kat daha değer kazanmıştır.”

Türkiye’de eğitimin mevcut durumunu ortaya koymak amacıyla bu yıl beşincisini yayımladığımız Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu ile sistematik olarak Türkiye eğitim sistemini çeşitli göstergeler açısından ayrıntılı bir şekilde veriye dayalı olarak izlediklerini ve değerlendirdiklerini dile getiren Yalçın, “Eğitime erişim ve katılım, eğitimin çıktıları, öğretmenler ve okul müdürleri, eğitim-öğretim ortamları ve finansman olmak üzere Eğitime Bakış Raporumuz beş ana bölümden meydana gelmektedir. Her ana bölümde farklı göstergeler bulunmakta olup toplamda ise 23 gösterge yer almaktadır” şeklinde konuştu. 

17 yaş grubunda OECD ülkeleri arasında okullaşma oranının en düşük olduğu ülkelerden biriyiz

2019-2020 öğretim yılında yükseköğretim hariç tüm eğitim kademelerinde toplam öğrenci sayısının 18,2 milyona ulaştığını, genel ortaöğretime 626 bin, mesleki ve teknik ortaöğretime ise 443 bin öğrencinin yeni kayıt yaptırdığını belirten Yalçın, “5 yaş grubunda net okullaşma oranı yüzde 75, 6-9 yaş grubunda yüzde 98, ortaokul kademesinde yüzde 99, 14-17 yaş grubunda ise yüzde 90 düzeyindedir. Ortaöğretimde il bazlı erişimdeki eşitsizlik cinsiyet temelli olarak var olmaya devam etmektedir. Türkiye halen 17 yaş grubunda OECD ülkeleri arasında okullaşma oranının en düşük olduğu ülkelerden biridir.2019 yılında 18-21 yaş grubunda en az lise mezunu olma oranı erkeklerde yüzde 63,9, kadınlarda yüzde 69,5 ve toplamda yüzde 66,7’dir. Türkiye’de yıllar içinde ortaöğretim mezun oranı artmasına rağmen 25-34 yaş arası nüfusun en az lise mezunu olma oranı OECD ülkeleri ortalamasından oldukça düşüktür. 2019 yılında genel ortaöğretimde 284 bin erkek, 310 bin kız, meslekî ve teknik ortaöğretimde ise 235 bin erkek, 220 bin kız mezun olurken, ortaöğretimde toplamda mezun sayısı 1 milyonu aşmıştır” ifadelerini kullandı.

Ali Yalçın, Türkiye’nin, PISA 2018’de 78 ülke ve ekonomi arasında okuma alanında 466 puan ile 40. sırada, matematik alanında 454 puan ile 42. sırada, fen alanında da 468 puan ile 39. sırada yer aldığını kaydederek, şöyle devam etti: “Türkiye, 37 katılımcı OECD ülkesi arasında okuma alanında 31, matematik alanında 33 ve fen alanında 30. sırada yer almıştır. Türkiye’nin PISA 2018 uygulamasında her üç alandaki ortalama puanları hem bölgelerarası hem de okul türlerine göre önemli ölçüde farklılaşmaktadır.” 

Yükseköğretime yönelik arz ve talep arasındaki makas açılıyor

Son 10 yılda yükseköğretime geçiş sınavına başvuran aday sayısının yüzde 42, yerleşen aday sayısının ise yüzde 17 arttığını söyleyen Yalçın, “Bu durum, yükseköğretime yönelik arz ve talep arasındaki makasın iyice açıldığını göstermektedir. Son sınıf düzeyinde sınava başvuranların yüzde 32’si, toplam başvuranların yüzde 38’i bir yükseköğretim programına yerleşmiştir. Ortaöğretimden mezun sayısının bir milyonu aştığı dikkate alındığında yükseköğretime geçiş sınavlarına başvuranların sayısının daha da artması ve sistem üzerindeki baskının daha çok artacağı tahmin edilmektedir” diye konuştu.

OECD ülkelerinde 2009-2019 arasında ne istihdamda ne eğitimde olanların oranının (NEET) yüzde 18,7’den yüzde 15,2’ye; Türkiye’de ise yüzde 48,1’den yüzde 33,3’e düştüğünü ifade eden Yalçın, Türkiye’nin NEET oranını on yılda önemli ölçüde azaltsa da 2019 yılı verilerine göre ne istihdamda ne eğitimde olanların oranının hâlâ en yüksek ülke olduğunu dile getirdi.

2019-2020 öğretim yılında 99 bini okul öncesinde, 638 bini ilköğretim kademesinde, 381 bini ortaöğretim kademesinde olmak üzere toplamda 1 milyon 118 bin öğretmenin görev yaptığına işaret eden Yalçın, “Kadın öğretmen oranı yüzde 59’a yükselmiş ve artmaya devam etmektedir. Bu artışa rağmen Türkiye kadın öğretmen oranı bakımından tüm kademelerde OECD ülkeleri arasında en düşük ülkelerden biridir. OECD ülkeleri arasında 30-49 yaş arası öğretmen oranı en fazla olan ülke yüzde 70 ile Türkiye olup OECD ortalaması olan yüzde 54’ün oldukça üzerindedir” dedi. 

‘Atama bekleyen öğretmen adayı’ sorunu devam ediyor

Türkiye’de 5 yıllık süreçte 197 bin civarında sözleşmeli öğretmenin kamu okullarına atandığını belirten Yalçın, 2020 yılının verilerine göre yeni atanan her beş sözleşmeli öğretmenden ikisinin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne atandığını kaydetti.

Öğretmenlik kaynağını oluşturan fakültelerin 2019-2020 öğretim yılında yeni kayıt sayısının yaklaşık 55 bin, 2018-2019 öğretim yılı sonunda mezun olanların sayısının ise 53 bin olduğunu ifade eden Yalçın, “2020 KPSS eğitim bilimleri testine 440 bin kişi girmiştir. Öğretmen atama sayıları ve öğretmen adayı sayıları dikkate alındığında ‘atama bekleyen öğretmen adayı’ sorununun önümüzdeki yıllarda da devam edeceği görülmektedir” şeklinde konuştu. 

Ülkemizde öğretmen maaşları OECD ortalamasına göre oldukça düşüktür

“Öğretmen maaşlarına bakıldığında OECD ülkelerinde genel olarak okul öncesinden ortaöğretime doğru kademeler ilerledikçe öğretmen maaşları da artmaktadır. Türkiye’de ise öğretmen maaşları OECD ortalamalarından oldukça düşüktür. Ayrıca, OECD ülkelerinde kıdem arttıkça maaşlarda önemli bir artış görülürken, Türkiye’de kıdem arttıkça maaş çok az farklılaşmaktadır” diyen Yalçın, “OECD ülkelerinin çoğunda okul müdürlerinin derse girmesi beklenmemekle birlikte, OECD ülkelerinde toplam iş zamanına bakıldığında ortaokul müdürleri yıllık ortalama 1.628 saat çalışmaktadır. Türkiye ise 1.860 saat ile Şili’den (1.971 saat) sonra OECD ülkelerinde toplam iş zamanı bakımından ortaokul müdürlerinin yıllık ortalama çalışma süresi en uzun ülke konumundadır” ifadelerini kullandı.

Eğitime ayrılan toplam bütçe artmasına rağmen GSYH ve merkezî yönetim bütçesi içinde MEB’e ayrılan bütçe oranının düştüğüne dikkat çeken Yalçın, son yıllarda özellikle okul öncesi ve ortaöğretime erişim oranları artmasına rağmen eğitime ayrılan kaynakların oranında önemli bir azalmanın söz konusu olduğunu söyledi. 

Öneriler

Ali Yalçın, raporda yer alan önerilerden bir kısmını şöyle sıraladı: 

Son yıllarda erişim oranı artsa da özellikle ortaöğretim düzeyinde bölgelere ve cinsiyete göre farklılıklar olduğu görülmektedir. Bundan dolayı özellikle ortaöğretimde okullaşma oranının düşük olduğu dezavantajlı bölgelerde genel olarak okullaşma artırılmalı, özelde de kız çocuklarının okullaşmasını artırmaya öncelik veren projeler geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.

Okul öncesi kademesindeki okullaşma oranı son yıllarda artmasına rağmen, halen ulusal hedefler ve OECD ortalamasından düşüktür. Bu kapsamda özellikle okul öncesi eğitim kurumlarının az olduğu yerlerde yeni okul öncesi kurumların açılmasına öncelik verilmeli ve sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı ailelerin çocuklarının okul öncesi eğitime katılımını artırmak için bu çocuklardan ücret alınmamalıdır.

Açık öğretimdeki öğrenci sayısı halen oldukça yüksek ve örgün öğretime alternatif olarak tanımlanmaktadır. Açık öğretim sistemi, başarısız öğrencilerin yerleştirildiği bir okul türü olmaktan çıkarılmalı ve yüz yüze eğitim imkânlarının kapasitesi artırılmalıdır.

İlköğretime göre ortaöğretimde, kızlara göre erkeklerde özel eğitim alan öğrenci sayısı fazladır. Kızlara ve ortaöğretim düzeyine öncelik verilerek, özel eğitim ihtiyacı olan çocuklara yönelik kapasite artırılmalıdır.

Bilim ve Sanat Merkezleri’nde (BİLSEM) kurum başına düşen öğrenci yoğunluğu dikkate alınarak öğrenci sayısı azaltılmalı, BİLSEM’lerin teknik ve fiziki altyapısı güçlendirilmeli ve insan kaynağının niteliğini artırıcı politikalar geliştirilmelidir.

Ortaöğretimden mezuniyet oranları artmasına rağmen Türkiye’deki mezuniyet oranları hâlâ OECD ortalamasının hayli altındadır. Lise mezuniyet oranlarını artırmaya yönelik çalışmalar sürdürülmeli, lise mezuniyet oranları düşük olan bölgelere yönelik daha etkin politikalar geliştirilmelidir.

Türkiye’de üniversiteye giriş sınavına başvuran ve yerleşen aday sayısı arasındaki makasın gittikçe açıldığı, son sınıf düzeyinde başvuran adayların ancak üçte birinin bir programa yerleştiği, her altı adaydan ancak birinin bir lisans programına yerleştiği, yükseköğretime yerleşmedeki sorunlu arz talep dengesinin ciddi oranda bozulduğu dikkate alınarak,  yükseköğretim programları toplumsal talebi karşılayacak şekilde hazırlanmalı, özellikle lisans programlarına ayrılan kontenjanlar daha da artırılmalıdır.

Hem PISA 2018 sonuçları hem de yükseköğretime geçiş sınavı verileri, eğitim sisteminde önemli bir kalite sorunu olduğunu ve öğrencilerin temel bilgilere sahip olmadığını göstermektedir. Öğrencilerin bir üst sınıfa geçerken ya da mezun olurken temel bilgi ve beceriyi elde etmesi sağlanmalıdır. Bu anlamda öğrencilere destek sunacak sağlam telafi mekanizmaları ihdas edilmeli ve bu sistem etkin bir şekilde kullanılmalıdır. 

PISA 2018 verilerine göre lise türleri ve bölgeler arası başarı farkı aşırı büyüktür. Okullar arası hiyerarşinin azaltıldığı bir sistemin kurulması hedeflenmeli, bölgeler arası eşitsizliğin azaltılması için fiziki ve beşeri kaynakların dağılımında dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.

Türkiye’de genel ve meslekî ortaöğretim mezunlarının işsizlik oranlarının artması, istihdam oranlarının azalması, Türkiye’nin genel ve meslekî lise mezunlarının OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam, en yüksek işsizlik ve istihdamda olmayan oranına sahip olması dikkate alındığında, meslekî eğitimin niteliğinde bir sorun olduğu görülmektedir. Bu nedenle, meslekî eğitimin niteliğini geliştirici ve istidam imkânlarını artırıcı etkin politikalar geliştirilmelidir.

Öğretmenliğe yönelik arz ve talep arasında önemli bir sorun var olmaya devam etmektedir. Bunun için mevcut öğretmen açığı dikkate alınarak yıllık atama sayıları artırılmalı ve öğretmen adaylarına gerçekçi kariyer hedefleri konulmalıdır.

OECD ülkeleriyle kıyaslandığında öğretmen maaşlarının düşüklüğü dikkate alınarak genel olarak öğretmen maaşları artırılmalı, özelde ise meslekî tecrübeye göre maaş artışını sağlayan bir sistem kurulmalıdır. Benzer şekilde Türkiye’deki okul müdürlerinin OECD ülkeleri arasında en düşük maaş alanlar arasında olduğu göz önünde bulundurularak okul müdürlerinin maaşları artırılmalıdır.

Okul öncesi kademesine ayrılan bütçe artırılmalı ve özellikle dezavantajlı bölgelerde okul öncesi kurum açılmasına öncelik verilmelidir.

Sınıf mevcudu ve öğretmen başına düşen öğrenci gibi hususlarda bölgeler arası eşitsizlikleri azaltmak için yeni okul ve derslik yapımı ile öğretmen atamalarında dezavantajlı bölgelere daha fazla öncelik verilmelidir.

Taşımalı eğitim yerine, öğrencilerin evlerine en yakın yerde eğitimin öncelendiği bir yaklaşım esas alınmalıdır.

Türkiye’nin özel harcamalardan kaynaklı olarak eğitimsel eşitsizliğin büyümesini engellemek, tüm çocuklara daha kaliteli ve eşit eğitim fırsatları sunmak için eğitime ayrılan kamusal kaynaklar artırılmalı, bu kaynaklar dağıtılırken dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.

 

Daha kaliteli bir eğitim hizmeti sunulabilmesi için öğrenci başına harcama miktarı 5 bin TL civarından en az 10 bin TL’ye çıkarılmalıdır. 

Ali Yalçın: Eğitim sisteminde önemli bir kalite sorunu var

 

Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu

 

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, eğitim sisteminin eksiklerini tespit ederek iyileştirmek, zayıf yanlarını ortaya çıkararak geliştirmek, güncel ihtiyaçlara cevap vermek, sistemin verimliliğini artırmak ve istikrarını sağlamak için veri temelli çalışmaların büyük önem arz ettiğini söyledi.

 

Ali Yalçın, Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (EBSAM) hazırladığı “Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu”nu Memur-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında açıkladı. Bir toplumun ahlakta olgunlaşmasının, adalette zirveye ulaşmasının, bilimde öncü olmasının, teknolojide yeniliklere imza atmasının, ekonomik düzlemde standartları yükseltmesinin ancak iyi planlanmış verimli bir eğitim sistemiyle mümkün olduğuna dikkat çekerek, “Bireylerin aldıkları eğitimin süresi ve kalitesi, iş gücü piyasasının şartları, ekonomik ve kültürel çevre, eğitimden sonra işe başlama sürecinde büyük bir etkiye sahiptir. Günümüzde ülkeler, öğrenciler için gerekli olan temel bilgi ve becerileri sağlamakla birlikte mezun olduklarında iş gücü piyasasına girmesini de temin edecek eğitim politikaları geliştirmektedir. Günümüz toplumlarında bireylerin aldıkları eğitim düzeyi yükseldikçe, daha yüksek istihdam oranlarına ve daha yüksek göreceli kazançlara sahip olma eğilimi söz konusudur. İster bireysel olsun, ister toplumsal veya ülke düzeyinde olsun eğitime zaman ve finansman ayırmak, beşeri sermayeye yapılan kıymetli bir yatırımdır” dedi.

Ülkelerin, eğitime yapılan yatırımların ne kadar etkili ve verimli sonuçlar verdiğini görmek için politikalarını ve uygulamalarını sürekli olarak izlediklerini ve değerlendirdiklerini kaydeden Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğitim sisteminin eksiklerini tespit ederek iyileştirmek, zayıf yanlarını ortaya çıkararak geliştirmek, güncel ihtiyaçlara cevap vermek, sistemin verimliliğini artırmak ve istikrarını sağlamak için veri temelli bu çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Kovid-19 salgını, ülkelerin bir kriz karşısında ne kadar hazırlıklı olduklarını, sorunları çözme becerilerini test etmiş ve bütün boyutlarıyla sürdürülebilir bir eğitim sistemini tesis etmenin önemini göstermiştir. Hem ülkemizin hem de diğer ülkelerin eğitim sistemlerinin beşeri, fiziki ve teknolojik nitelikleri, yeni durumlara hazır olma ve çözüm geliştirme becerileri çok net bir şekilde görülmüştür. Bu raporlar, eğitim sistemini sistematik olarak izlemenin ve değerlendirmenin yanı sıra, özellikle kriz ve salgın dönemlerinde hızlı alınması gereken kararlara ve atılması gereken adımlara yardımcı olması bakımında bir kat daha değer kazanmıştır.”

Türkiye’de eğitimin mevcut durumunu ortaya koymak amacıyla bu yıl beşincisini yayımladığımız Eğitime Bakış 2020: İzleme ve Değerlendirme Raporu ile sistematik olarak Türkiye eğitim sistemini çeşitli göstergeler açısından ayrıntılı bir şekilde veriye dayalı olarak izlediklerini ve değerlendirdiklerini dile getiren Yalçın, “Eğitime erişim ve katılım, eğitimin çıktıları, öğretmenler ve okul müdürleri, eğitim-öğretim ortamları ve finansman olmak üzere Eğitime Bakış Raporumuz beş ana bölümden meydana gelmektedir. Her ana bölümde farklı göstergeler bulunmakta olup toplamda ise 23 gösterge yer almaktadır” şeklinde konuştu.

 

17 yaş grubunda OECD ülkeleri arasında okullaşma oranının en düşük olduğu ülkelerden biriyiz

2019-2020 öğretim yılında yükseköğretim hariç tüm eğitim kademelerinde toplam öğrenci sayısının 18,2 milyona ulaştığını, genel ortaöğretime 626 bin, mesleki ve teknik ortaöğretime ise 443 bin öğrencinin yeni kayıt yaptırdığını belirten Yalçın, “5 yaş grubunda net okullaşma oranı yüzde 75, 6-9 yaş grubunda yüzde 98, ortaokul kademesinde yüzde 99, 14-17 yaş grubunda ise yüzde 90 düzeyindedir. Ortaöğretimde il bazlı erişimdeki eşitsizlik cinsiyet temelli olarak var olmaya devam etmektedir. Türkiye halen 17 yaş grubunda OECD ülkeleri arasında okullaşma oranının en düşük olduğu ülkelerden biridir.2019 yılında 18-21 yaş grubunda en az lise mezunu olma oranı erkeklerde yüzde 63,9, kadınlarda yüzde 69,5 ve toplamda yüzde 66,7’dir. Türkiye’de yıllar içinde ortaöğretim mezun oranı artmasına rağmen 25-34 yaş arası nüfusun en az lise mezunu olma oranı OECD ülkeleri ortalamasından oldukça düşüktür. 2019 yılında genel ortaöğretimde 284 bin erkek, 310 bin kız, meslekî ve teknik ortaöğretimde ise 235 bin erkek, 220 bin kız mezun olurken, ortaöğretimde toplamda mezun sayısı 1 milyonu aşmıştır” ifadelerini kullandı.

Ali Yalçın, Türkiye’nin, PISA 2018’de 78 ülke ve ekonomi arasında okuma alanında 466 puan ile 40. sırada, matematik alanında 454 puan ile 42. sırada, fen alanında da 468 puan ile 39. sırada yer aldığını kaydederek, şöyle devam etti: “Türkiye, 37 katılımcı OECD ülkesi arasında okuma alanında 31, matematik alanında 33 ve fen alanında 30. sırada yer almıştır. Türkiye’nin PISA 2018 uygulamasında her üç alandaki ortalama puanları hem bölgelerarası hem de okul türlerine göre önemli ölçüde farklılaşmaktadır.”

 

Yükseköğretime yönelik arz ve talep arasındaki makas açılıyor

Son 10 yılda yükseköğretime geçiş sınavına başvuran aday sayısının yüzde 42, yerleşen aday sayısının ise yüzde 17 arttığını söyleyen Yalçın, “Bu durum, yükseköğretime yönelik arz ve talep arasındaki makasın iyice açıldığını göstermektedir. Son sınıf düzeyinde sınava başvuranların yüzde 32’si, toplam başvuranların yüzde 38’i bir yükseköğretim programına yerleşmiştir. Ortaöğretimden mezun sayısının bir milyonu aştığı dikkate alındığında yükseköğretime geçiş sınavlarına başvuranların sayısının daha da artması ve sistem üzerindeki baskının daha çok artacağı tahmin edilmektedir” diye konuştu.

OECD ülkelerinde 2009-2019 arasında ne istihdamda ne eğitimde olanların oranının (NEET) yüzde 18,7’den yüzde 15,2’ye; Türkiye’de ise yüzde 48,1’den yüzde 33,3’e düştüğünü ifade eden Yalçın, Türkiye’nin NEET oranını on yılda önemli ölçüde azaltsa da 2019 yılı verilerine göre ne istihdamda ne eğitimde olanların oranının hâlâ en yüksek ülke olduğunu dile getirdi.

2019-2020 öğretim yılında 99 bini okul öncesinde, 638 bini ilköğretim kademesinde, 381 bini ortaöğretim kademesinde olmak üzere toplamda 1 milyon 118 bin öğretmenin görev yaptığına işaret eden Yalçın, “Kadın öğretmen oranı yüzde 59’a yükselmiş ve artmaya devam etmektedir. Bu artışa rağmen Türkiye kadın öğretmen oranı bakımından tüm kademelerde OECD ülkeleri arasında en düşük ülkelerden biridir. OECD ülkeleri arasında 30-49 yaş arası öğretmen oranı en fazla olan ülke yüzde 70 ile Türkiye olup OECD ortalaması olan yüzde 54’ün oldukça üzerindedir” dedi.

 

‘Atama bekleyen öğretmen adayı’ sorunu devam ediyor

Türkiye’de 5 yıllık süreçte 197 bin civarında sözleşmeli öğretmenin kamu okullarına atandığını belirten Yalçın, 2020 yılının verilerine göre yeni atanan her beş sözleşmeli öğretmenden ikisinin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne atandığını kaydetti.

Öğretmenlik kaynağını oluşturan fakültelerin 2019-2020 öğretim yılında yeni kayıt sayısının yaklaşık 55 bin, 2018-2019 öğretim yılı sonunda mezun olanların sayısının ise 53 bin olduğunu ifade eden Yalçın, “2020 KPSS eğitim bilimleri testine 440 bin kişi girmiştir. Öğretmen atama sayıları ve öğretmen adayı sayıları dikkate alındığında ‘atama bekleyen öğretmen adayı’ sorununun önümüzdeki yıllarda da devam edeceği görülmektedir” şeklinde konuştu.

 

Ülkemizde öğretmen maaşları OECD ortalamasına göre oldukça düşüktür

“Öğretmen maaşlarına bakıldığında OECD ülkelerinde genel olarak okul öncesinden ortaöğretime doğru kademeler ilerledikçe öğretmen maaşları da artmaktadır. Türkiye’de ise öğretmen maaşları OECD ortalamalarından oldukça düşüktür. Ayrıca, OECD ülkelerinde kıdem arttıkça maaşlarda önemli bir artış görülürken, Türkiye’de kıdem arttıkça maaş çok az farklılaşmaktadır” diyen Yalçın, “OECD ülkelerinin çoğunda okul müdürlerinin derse girmesi beklenmemekle birlikte, OECD ülkelerinde toplam iş zamanına bakıldığında ortaokul müdürleri yıllık ortalama 1.628 saat çalışmaktadır. Türkiye ise 1.860 saat ile Şili’den (1.971 saat) sonra OECD ülkelerinde toplam iş zamanı bakımından ortaokul müdürlerinin yıllık ortalama çalışma süresi en uzun ülke konumundadır” ifadelerini kullandı.

Eğitime ayrılan toplam bütçe artmasına rağmen GSYH ve merkezî yönetim bütçesi içinde MEB’e ayrılan bütçe oranının düştüğüne dikkat çeken Yalçın, son yıllarda özellikle okul öncesi ve ortaöğretime erişim oranları artmasına rağmen eğitime ayrılan kaynakların oranında önemli bir azalmanın söz konusu olduğunu söyledi.

 

Öneriler

Ali Yalçın, raporda yer alan önerilerden bir kısmını şöyle sıraladı: 

Son yıllarda erişim oranı artsa da özellikle ortaöğretim düzeyinde bölgelere ve cinsiyete göre farklılıklar olduğu görülmektedir. Bundan dolayı özellikle ortaöğretimde okullaşma oranının düşük olduğu dezavantajlı bölgelerde genel olarak okullaşma artırılmalı, özelde de kız çocuklarının okullaşmasını artırmaya öncelik veren projeler geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.

Okul öncesi kademesindeki okullaşma oranı son yıllarda artmasına rağmen, halen ulusal hedefler ve OECD ortalamasından düşüktür. Bu kapsamda özellikle okul öncesi eğitim kurumlarının az olduğu yerlerde yeni okul öncesi kurumların açılmasına öncelik verilmeli ve sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı ailelerin çocuklarının okul öncesi eğitime katılımını artırmak için bu çocuklardan ücret alınmamalıdır.

Açık öğretimdeki öğrenci sayısı halen oldukça yüksek ve örgün öğretime alternatif olarak tanımlanmaktadır. Açık öğretim sistemi, başarısız öğrencilerin yerleştirildiği bir okul türü olmaktan çıkarılmalı ve yüz yüze eğitim imkânlarının kapasitesi artırılmalıdır.

İlköğretime göre ortaöğretimde, kızlara göre erkeklerde özel eğitim alan öğrenci sayısı fazladır. Kızlara ve ortaöğretim düzeyine öncelik verilerek, özel eğitim ihtiyacı olan çocuklara yönelik kapasite artırılmalıdır.

Bilim ve Sanat Merkezleri’nde (BİLSEM) kurum başına düşen öğrenci yoğunluğu dikkate alınarak öğrenci sayısı azaltılmalı, BİLSEM’lerin teknik ve fiziki altyapısı güçlendirilmeli ve insan kaynağının niteliğini artırıcı politikalar geliştirilmelidir.

Ortaöğretimden mezuniyet oranları artmasına rağmen Türkiye’deki mezuniyet oranları hâlâ OECD ortalamasının hayli altındadır. Lise mezuniyet oranlarını artırmaya yönelik çalışmalar sürdürülmeli, lise mezuniyet oranları düşük olan bölgelere yönelik daha etkin politikalar geliştirilmelidir.

Türkiye’de üniversiteye giriş sınavına başvuran ve yerleşen aday sayısı arasındaki makasın gittikçe açıldığı, son sınıf düzeyinde başvuran adayların ancak üçte birinin bir programa yerleştiği, her altı adaydan ancak birinin bir lisans programına yerleştiği, yükseköğretime yerleşmedeki sorunlu arz talep dengesinin ciddi oranda bozulduğu dikkate alınarak,  yükseköğretim programları toplumsal talebi karşılayacak şekilde hazırlanmalı, özellikle lisans programlarına ayrılan kontenjanlar daha da artırılmalıdır.

Hem PISA 2018 sonuçları hem de yükseköğretime geçiş sınavı verileri, eğitim sisteminde önemli bir kalite sorunu olduğunu ve öğrencilerin temel bilgilere sahip olmadığını göstermektedir. Öğrencilerin bir üst sınıfa geçerken ya da mezun olurken temel bilgi ve beceriyi elde etmesi sağlanmalıdır. Bu anlamda öğrencilere destek sunacak sağlam telafi mekanizmaları ihdas edilmeli ve bu sistem etkin bir şekilde kullanılmalıdır. 

PISA 2018 verilerine göre lise türleri ve bölgeler arası başarı farkı aşırı büyüktür. Okullar arası hiyerarşinin azaltıldığı bir sistemin kurulması hedeflenmeli, bölgeler arası eşitsizliğin azaltılması için fiziki ve beşeri kaynakların dağılımında dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.

Türkiye’de genel ve meslekî ortaöğretim mezunlarının işsizlik oranlarının artması, istihdam oranlarının azalması, Türkiye’nin genel ve meslekî lise mezunlarının OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam, en yüksek işsizlik ve istihdamda olmayan oranına sahip olması dikkate alındığında, meslekî eğitimin niteliğinde bir sorun olduğu görülmektedir. Bu nedenle, meslekî eğitimin niteliğini geliştirici ve istidam imkânlarını artırıcı etkin politikalar geliştirilmelidir.

Öğretmenliğe yönelik arz ve talep arasında önemli bir sorun var olmaya devam etmektedir. Bunun için mevcut öğretmen açığı dikkate alınarak yıllık atama sayıları artırılmalı ve öğretmen adaylarına gerçekçi kariyer hedefleri konulmalıdır.

OECD ülkeleriyle kıyaslandığında öğretmen maaşlarının düşüklüğü dikkate alınarak genel olarak öğretmen maaşları artırılmalı, özelde ise meslekî tecrübeye göre maaş artışını sağlayan bir sistem kurulmalıdır. Benzer şekilde Türkiye’deki okul müdürlerinin OECD ülkeleri arasında en düşük maaş alanlar arasında olduğu göz önünde bulundurularak okul müdürlerinin maaşları artırılmalıdır.

Okul öncesi kademesine ayrılan bütçe artırılmalı ve özellikle dezavantajlı bölgelerde okul öncesi kurum açılmasına öncelik verilmelidir.

Sınıf mevcudu ve öğretmen başına düşen öğrenci gibi hususlarda bölgeler arası eşitsizlikleri azaltmak için yeni okul ve derslik yapımı ile öğretmen atamalarında dezavantajlı bölgelere daha fazla öncelik verilmelidir.

Taşımalı eğitim yerine, öğrencilerin evlerine en yakın yerde eğitimin öncelendiği bir yaklaşım esas alınmalıdır.

Türkiye’nin özel harcamalardan kaynaklı olarak eğitimsel eşitsizliğin büyümesini engellemek, tüm çocuklara daha kaliteli ve eşit eğitim fırsatları sunmak için eğitime ayrılan kamusal kaynaklar artırılmalı, bu kaynaklar dağıtılırken dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir.

Daha kaliteli bir eğitim hizmeti sunulabilmesi için öğrenci başına harcama miktarı 5 bin TL civarından en az 10 bin TL’ye çıkarılmalıdır.

 

Son Güncelleme: Çarşamba, 30 Aralık 2020 09:29

Gösterim: 973

Türkiye Özel Okullar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Nurullah Dal'ın koronavirüsten vefatının ardınan , derneğin Yönetim Kurulu Başkanlığına derneğin yönetim kurulu başkan yardımcısı olan Florya Koeji Genel Müdürü Zafer Öztürk getirildi.

zafer_ozturkAtamayla ilgili TÖZOK'tan aşağıdaki açıklama paylaşıldı:

Dernek yönetimlerinde, tüm yönetim organizasyonlarında olduğu gibi devamlılık esastır. Bu nedenle Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın F. Nurullah Dal’ı kaybetmenin acısını yaşadığımız bu zor günlerde, yönetimi yapılandırma ihtiyacı doğmuştur. Tüm dünyayı sarsan salgın nedeniyle şu an olağan ya da olağanüstü genel kurul yapmak ne mümkün ne de akılcı olacağından, dernek tüzüğüne uygun olarak yönetim kurulu içinde seçim yoluyla görevlendirme yoluna gidilmiştir.

 

Yönetim Kurulu’nun 23 Aralık 2020 tarih ve 20 nolu sayılı kararıyla Zafer ÖZTÜRK Yönetim Kurulu Başkanlığına, Saim MERAL Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığına, Erdoğan BOZDEMİR YK Muhasip Üyeliğine, Nesrin CİHANGİR YK Genel Sekreterliğine seçilmiştir. Asil üyelikten boşalan yere yedek üyelerden Kenan TAÇYILDIZ seçilmiştir.

 

Yönetim Kurulu, 1951 yılından bu yana olduğu gibi bugün ve bugünden sonra da Ulu Önder Atatürk’ün kurmuş olduğu laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasasına uygun olarak, öncelik sırasına göre ülkemizin, öğrencilerimizin, velilerimizin, öğretmenlerimizin ve kurumlarımızın iyiliği için hizmet vermeye devam edecektir.

 

Bu vesile ile bir kez daha merhum F. Nurullah DAL’ı rahmetle anıyor, başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

 

Saygılarımızla,

               

Zafer ÖZTÜRK

Yönetim Kurulu Başkanı

 

> TÖZOK başkanlığına Zafer Öztürk getirildi

Türkiye Özel Okullar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Nurullah Dal'ın koronavirüsten vefatının ardınan , derneğin Yönetim Kurulu Başkanlığına derneğin yönetim kurulu başkan yardımcısı olan Florya Koeji Genel Müdürü Zafer Öztürk getirildi.

zafer_ozturkAtamayla ilgili TÖZOK'tan aşağıdaki açıklama paylaşıldı:

Dernek yönetimlerinde, tüm yönetim organizasyonlarında olduğu gibi devamlılık esastır. Bu nedenle Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın F. Nurullah Dal’ı kaybetmenin acısını yaşadığımız bu zor günlerde, yönetimi yapılandırma ihtiyacı doğmuştur. Tüm dünyayı sarsan salgın nedeniyle şu an olağan ya da olağanüstü genel kurul yapmak ne mümkün ne de akılcı olacağından, dernek tüzüğüne uygun olarak yönetim kurulu içinde seçim yoluyla görevlendirme yoluna gidilmiştir.

 

Yönetim Kurulu’nun 23 Aralık 2020 tarih ve 20 nolu sayılı kararıyla Zafer ÖZTÜRK Yönetim Kurulu Başkanlığına, Saim MERAL Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığına, Erdoğan BOZDEMİR YK Muhasip Üyeliğine, Nesrin CİHANGİR YK Genel Sekreterliğine seçilmiştir. Asil üyelikten boşalan yere yedek üyelerden Kenan TAÇYILDIZ seçilmiştir.

 

Yönetim Kurulu, 1951 yılından bu yana olduğu gibi bugün ve bugünden sonra da Ulu Önder Atatürk’ün kurmuş olduğu laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasasına uygun olarak, öncelik sırasına göre ülkemizin, öğrencilerimizin, velilerimizin, öğretmenlerimizin ve kurumlarımızın iyiliği için hizmet vermeye devam edecektir.

 

Bu vesile ile bir kez daha merhum F. Nurullah DAL’ı rahmetle anıyor, başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

 

Saygılarımızla,

               

Zafer ÖZTÜRK

Yönetim Kurulu Başkanı

 

Son Güncelleme: Çarşamba, 23 Aralık 2020 13:28

Gösterim: 1007


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.