Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Kişinin temizlik yapmadan duramaması, temizlik yapmadığında iç sıkıntısı, keyifsizlik, hiçbir şeyden haz alamama gibi yakınmalarının olması temizlik bağımlılığının işareti olabilir. Kişinin sadece temizlik yaptığında kendini iyi hissettiğini ve bu durumun sigara ya da alkol bağımlılığında olduğu gibi bir döngü haline geldiğini belirten uzmanlar, temizlik bağımlılığının genç yaşlarda özellikle ergenlik döneminde ortaya çıktığını kaydediyor.

gul_eryilmazTemizlik bağımlılığının, alkol ya da sigara gibi diğer bağımlılıklardan bir farkı olmadığını belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Temizlik bağımlılığı, kişinin temizlik yapmadan duramaması, temizlik yapmadığında neredeyse iç sıkıntısı, keyifsizlik, hiçbir şeyden haz alamama gibi yakınmalarının olmasıdır. Kişinin ancak ve ancak temizlik yaptığında kendini iyi hissetmesi, bundan haz alması halidir. Temizlik bağımlılığında bu döngü giderek artmakta ve hayatın her alanına sızar hale gelmektedir. Çünkü gidilen her yerde iç sıkıntısı, temizlik yapma isteği ortaya çıkacaktır. Bu durum tıpkı sigara içmek, alkol almak gibi kişiye bir haz vermektedir. Bu hazın ardından kısa bir süre bekleme ve tekrar temizlik yapma gereği oluşmaktadır. Bunun alkol bağımlılığından veya diğer bağımlılıklardan bir farkı yok. Çünkü diğer bağımlılıklarda da istenilen alınmadığında bir iç sıkıntısı, bir gerginlik, almak için para ayırma, gerekirse sosyal hayatından, ailesinde, işinden ayrılma yani neredeyse kendini feda etme şeklinde bir süreç ortaya çıkmaktadır.” diye konuştu.

Diğer bağımlılıklarda ortaya çıkan döngünün temizlik bağımlılığında da yaşandığını belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunu belirterek şunları söyledi: “Maddeyi aldıktan sonra kısa bir süreliğine bir haz alma, kısa süreli hazdan sonra ise bir bekleme dönemi ve tekrar benzer şekilde madde alma gereği ve bundan alınan haz gibi bir döngü içerisine girilmektedir. Buna kısaca bağımlılık döngüsü de denilebilir. Bağımlılıkta kişinin madde almak için veya uyuşturucu almak için bir bahanesi olmaktadır. Bağımlılık bir beyin hastalığıdır. Nasıl ki tiroid, tiroid bezinin hastalığıdır; bağımlılık da beyin hastalığıdır. Dolayısıyla kişinin söz vermeleri, yemin etmeleri, bir daha olmaz demeleri triode iyi gelmiyorsa bağımlılığa da iyi gelmeyecektir. Kişi ne kadar motive olursa olsun, bu beyin hastalığının nasıl tedavi edildiğini bilmediğinde veya bunun bir beyin hastalığı olduğunu görmediğinde bu döngü tekrarlamaktadır. Kişi yeniden bir şeyleri bahane ederek başa döner ve döngü baştan başlamış olur. Temizlik bağımlılığının da bundan bir farkı yoktur.”

Prof. Dr. Gül Eryılmaz, günümüzde pek çok farklı bağımlılık türlerinin ortaya çıktığını belirterek bunları egzersiz bağımlılığı, gıda bağımlılığı, oyun bağımlılığı, ilişki bağımlılığı, eş bağımlılığı olarak sıraladı. 

TEMİZLİK BAĞIMLILIĞINDA HAZ VE KEYİF KARIŞTIRILIYOR

Temizlik bağımlılığında da diğer bağımlılıklarda olduğu gibi beynin sürekli temizlikle meşgul olduğunu kaydeden Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Temizlik yapma isteği geldiğinde temizlik yapıldığında tıpkı bir alkol veya uyuşturucu madde alımı gibi kısa süreli bir rahatlama olmakta ve yine ardından benzer döngü devam etmektedir. Özellikle temizlik bağımlılığında beyin, hazla keyfi karıştırıyor. Haz, kısa sürelidir, beyne iyi gelir, keyfin bir tık üstüdür ama kısa sürelidir. Uzun vadeli orta vadeli iyi gelmez. Keyif ise beyne çok daha iyi gelen ve kalıcı olan, uzun süre devam eden, beyindeki bazı kimyasalların pozitif salgılanmasına neden olan bir durumdur ama bağımlılıklarda keyif alınmaz, haz alınır. Temizlik bağımlılığında da öyledir.” dedi. Temizlik bağımlılığının genellikle genç yaşlarda ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Son çalışmalar ergenlikten beri ortaya çıktığını göstermektedir. Sıklığına baktığımızda %1-4 gibi bir oran söyleyebiliriz. Psikiyatrik hastalıklar açısından baktığımızda oldukça önemli bir grubu kapsamaktadır.” dedi.

İçerisinde bulunduğumuz pandemi döneminin özellikle temizlik bağımlılığı için olumsuz koşullar ortaya koyduğunu belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Öncelikle bu bağımlılık için, psikolojik olarak iyi olunmayan bir dönemdeyiz. Temizlik bağımlılığı bir yakın kaybı, cinsel travmalar ve yoğun stresli bir dönemden sonra ortaya çıkabiliyor. Temizlikler, önceleri çok yavaş bir şekilde başlıyor ama giderek alınan hazdan beyin o kadar rahatlıyor, o kadar seviyor ki bu miktarı arttırmaya başlıyor. O kadar arttırıyor ki kişi artık evden çıkamaz hale geliyor. Benim bir hastam sabah 8’de işe gidebilmek için, gece 3’te kalkıyordu. Önce buzdolabını temizliyor daha sonra işe gidiyordu. İşe gitse bile işten verim alamıyordu. Dolayısıyla insan hayatını da oldukça etkileyen bir durum.” diye konuştu. 

TEMİZLİK BAĞIMLILIĞI ANNE VE BABADAN ÖĞRENİLİYOR

Temizlik bağımlılığının sadece o kişiyi değil, ailesini ve yakın çevresini de çok yakından ilgilendirdiğini belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Ebeveynseniz çocuklarla iletişiminiz etkileniyor, eşinizle iletişiminiz etkileniyor. Bir yandan da bakarsanız aslında bir aile hastalığıdır. Bütün bağımlılıklarda olduğu gibi temizlik bağımlılığı da neredeyse bir radyasyon gibi önce bir kişide başlayabilir ama bütün aileyi etkiliyor. Özellikle ergenler ve eş ilişkileri olmak üzere aile de bu anlamda hastalanıyor ve bazen ne yapacaklarını bilmiyorlar. İlk başlarda iyi niyetli olarak yardım etme amaçlı birtakım yardımlarda bulunsalar da bir müddet sonra ‘Bu anlamıyor, iradesiz, bilerek yapıyor, bizi tercih etmiyor onu tercih ediyor’ şeklinde öfkeler başlıyor ve kişi bir müddet sonra yalnızlaşmaya başlıyor. Aileler de yalnızlaşmaya başlıyor.” diye konuştu. Temizlik bağımlılığının çoğunlukla gençlik döneminde ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Özellikle bu bağımlılıklar için çocukluk döneminin nasıl bir ilgisi var? Çocukluk döneminde görülen travmalar ya da çocukluk döneminde görülen öğrenmeler etkili olabiliyor. Eğer annenizin veya babanızın aşırı temizliğe yüklediği bir değer varsa siz de temizliğe değer veriyorsunuz. Çünkü çocuklar bu davranışları bilinçdışı bir şekilde bilinçaltından öğreniyorlar. Bir müddet sonra temiz olmanın önemli olduğu, sağlıklı olduğu kirli olmanın ise sağlıksız olduğunu bir şekilde çocuklar öğreniyorlar. Yani model alıyorlar. Tabii genetik yatkınlık da önemli bir faktör haline geliyor.” dedi. 

İçerisinde bulunduğumuz çağın da temizlik bağımlılığının başlamasında etkili olduğunu kaydeden Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Yoğun bir rekabetin olduğu, başarı odaklı bir öğrenme modelinin olduğu bir dönemdeyiz. Dolayısıyla ergen zorbalığından bahsedebiliyoruz. Hatta ergen değil çocuk zorbalığı bile var. Çünkü üç dört yaşındaki çocukların gittiği parklara gidip uzaktan bir gözlem yaparsanız eğer, çocukların gerçekten de birbirlerine kötü davrandığını görebiliyorsunuz. Yani bu şartlar içerisinde çok travmatize oluyorlar. Kişilere temizlik yapmak çok daha iyi geliyor. Çünkü bir yandan temizlik yapmanın, beyni temizlemekten gelen her şeyi temizlediğine inanan psikojenik bir yanı da var. Zihnin temizliğe karşı böyle bir algısı da var. Dolayısıyla bir şifa olarak da görüyor ama her şeyin bir dozu vardır. Bir de genellikle bizim gibi kültürlerde temizlik çok sevilen bir şeydir. İmandan gelir ve kıymetli bir şeydir ama yine doz ile alakalı bir durum var ortada. Ergenlerde temizlik takıntısı başladığında ebeveynlerin başlarda hoşuna gidiyor. Tertipli, temiz olmasından dolayı ödüllendiriliyor. Kişide bu davranış böylelikle daha çok pekişiyor. Halbuki böyle durumlarda ebeveynlere düşen, bu durumu takip etmektir. Artıyor ise mutlaka bu konu ile ilgili bilgi sahibi olmak, aydınlanmak, gerekirse yardım almak ile ilgili görevleri olduğunu söylemek lazım.” uyarısında bulundu.

Temizlik bağımlılığındaki temizlik kavramının “zihnin yanlış kodladığı bir temizlik” olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Çünkü bu temizlik belli bir sürede yapılan bir temizlik değil. Gerçeklikle ilgisi yoktur. Bir tür hayal gerçekliğidir. Beyin bir türlü kabul etmiyor ve defalarca yıkamaya başlıyor ve bundan da haz alıyor. Bu yüzden bir bağımlılıktan farkı yoktur. Alkol bağımlıları da bu durumun anormal olduğunu bilirler ama defalarca içerler. Temizlik bağımlılığında da kişiyi ikna etmenin bir faydası olmaz. Kişinin mutlaka tedavi edilmesi gerekmektedir.” dedi. 

BAĞIMLILIK TEDAVİSİNİN ÜÇ ÖNEMLİ AYAĞI VAR

Bağımlılık tedavisinde üçlü bir sacayağı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Birinci ayak, hastalığı biyolojik olarak iyi değerlendirmek gerekiyor. Çünkü beyinde bazı networkleri, kimyasalları iyi tespit edersek ona özgü tedaviyi iyi yapmak gerekiyor. İkinci ayak iyi bir psikoterapi görülmesi gerekiyor. Ailenin de iyi bir psikoterapi alması gerekiyor. Çünkü ailenin nasıl davrandığı, ne yapacağı ya da ne yapmaması gerektiğinin ilaç kadar değeri vardır. Üçüncü ayakta ise kişinin kısmen iyi olduğu dönemden başlayarak iyi olduğu, çok daha iyi olduğu dönemleri takip ederek birkaç yıla yayılan tedaviden bahsediyoruz.” dedi. Prof. Dr. Gül Eryılmaz, ailelere de tavsiyelerini şöyle sıraladı: “Aileler, özellikle ergenlerde temizlik ile ilgili bir durum olduğunda mutlaka yardım alsınlar, bu konuyu önemsesinler ya da bu konuyla ilgili okuma yapsınlar. Çünkü bir bağımlılık önemsenmediği zaman, başka bağımlılıklara kapı açar. Anksiyete de takıntı da başka bağımlılıklara kapı açabilir. O yüzden dikkatli olmakta fayda var.” dedi.

> Çocuklarda temizlik bağımlılığı nasıl ortaya çıkıyor?

Kişinin temizlik yapmadan duramaması, temizlik yapmadığında iç sıkıntısı, keyifsizlik, hiçbir şeyden haz alamama gibi yakınmalarının olması temizlik bağımlılığının işareti olabilir. Kişinin sadece temizlik yaptığında kendini iyi hissettiğini ve bu durumun sigara ya da alkol bağımlılığında olduğu gibi bir döngü haline geldiğini belirten uzmanlar, temizlik bağımlılığının genç yaşlarda özellikle ergenlik döneminde ortaya çıktığını kaydediyor.

gul_eryilmazTemizlik bağımlılığının, alkol ya da sigara gibi diğer bağımlılıklardan bir farkı olmadığını belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Temizlik bağımlılığı, kişinin temizlik yapmadan duramaması, temizlik yapmadığında neredeyse iç sıkıntısı, keyifsizlik, hiçbir şeyden haz alamama gibi yakınmalarının olmasıdır. Kişinin ancak ve ancak temizlik yaptığında kendini iyi hissetmesi, bundan haz alması halidir. Temizlik bağımlılığında bu döngü giderek artmakta ve hayatın her alanına sızar hale gelmektedir. Çünkü gidilen her yerde iç sıkıntısı, temizlik yapma isteği ortaya çıkacaktır. Bu durum tıpkı sigara içmek, alkol almak gibi kişiye bir haz vermektedir. Bu hazın ardından kısa bir süre bekleme ve tekrar temizlik yapma gereği oluşmaktadır. Bunun alkol bağımlılığından veya diğer bağımlılıklardan bir farkı yok. Çünkü diğer bağımlılıklarda da istenilen alınmadığında bir iç sıkıntısı, bir gerginlik, almak için para ayırma, gerekirse sosyal hayatından, ailesinde, işinden ayrılma yani neredeyse kendini feda etme şeklinde bir süreç ortaya çıkmaktadır.” diye konuştu.

Diğer bağımlılıklarda ortaya çıkan döngünün temizlik bağımlılığında da yaşandığını belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunu belirterek şunları söyledi: “Maddeyi aldıktan sonra kısa bir süreliğine bir haz alma, kısa süreli hazdan sonra ise bir bekleme dönemi ve tekrar benzer şekilde madde alma gereği ve bundan alınan haz gibi bir döngü içerisine girilmektedir. Buna kısaca bağımlılık döngüsü de denilebilir. Bağımlılıkta kişinin madde almak için veya uyuşturucu almak için bir bahanesi olmaktadır. Bağımlılık bir beyin hastalığıdır. Nasıl ki tiroid, tiroid bezinin hastalığıdır; bağımlılık da beyin hastalığıdır. Dolayısıyla kişinin söz vermeleri, yemin etmeleri, bir daha olmaz demeleri triode iyi gelmiyorsa bağımlılığa da iyi gelmeyecektir. Kişi ne kadar motive olursa olsun, bu beyin hastalığının nasıl tedavi edildiğini bilmediğinde veya bunun bir beyin hastalığı olduğunu görmediğinde bu döngü tekrarlamaktadır. Kişi yeniden bir şeyleri bahane ederek başa döner ve döngü baştan başlamış olur. Temizlik bağımlılığının da bundan bir farkı yoktur.”

Prof. Dr. Gül Eryılmaz, günümüzde pek çok farklı bağımlılık türlerinin ortaya çıktığını belirterek bunları egzersiz bağımlılığı, gıda bağımlılığı, oyun bağımlılığı, ilişki bağımlılığı, eş bağımlılığı olarak sıraladı. 

TEMİZLİK BAĞIMLILIĞINDA HAZ VE KEYİF KARIŞTIRILIYOR

Temizlik bağımlılığında da diğer bağımlılıklarda olduğu gibi beynin sürekli temizlikle meşgul olduğunu kaydeden Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Temizlik yapma isteği geldiğinde temizlik yapıldığında tıpkı bir alkol veya uyuşturucu madde alımı gibi kısa süreli bir rahatlama olmakta ve yine ardından benzer döngü devam etmektedir. Özellikle temizlik bağımlılığında beyin, hazla keyfi karıştırıyor. Haz, kısa sürelidir, beyne iyi gelir, keyfin bir tık üstüdür ama kısa sürelidir. Uzun vadeli orta vadeli iyi gelmez. Keyif ise beyne çok daha iyi gelen ve kalıcı olan, uzun süre devam eden, beyindeki bazı kimyasalların pozitif salgılanmasına neden olan bir durumdur ama bağımlılıklarda keyif alınmaz, haz alınır. Temizlik bağımlılığında da öyledir.” dedi. Temizlik bağımlılığının genellikle genç yaşlarda ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Son çalışmalar ergenlikten beri ortaya çıktığını göstermektedir. Sıklığına baktığımızda %1-4 gibi bir oran söyleyebiliriz. Psikiyatrik hastalıklar açısından baktığımızda oldukça önemli bir grubu kapsamaktadır.” dedi.

İçerisinde bulunduğumuz pandemi döneminin özellikle temizlik bağımlılığı için olumsuz koşullar ortaya koyduğunu belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Öncelikle bu bağımlılık için, psikolojik olarak iyi olunmayan bir dönemdeyiz. Temizlik bağımlılığı bir yakın kaybı, cinsel travmalar ve yoğun stresli bir dönemden sonra ortaya çıkabiliyor. Temizlikler, önceleri çok yavaş bir şekilde başlıyor ama giderek alınan hazdan beyin o kadar rahatlıyor, o kadar seviyor ki bu miktarı arttırmaya başlıyor. O kadar arttırıyor ki kişi artık evden çıkamaz hale geliyor. Benim bir hastam sabah 8’de işe gidebilmek için, gece 3’te kalkıyordu. Önce buzdolabını temizliyor daha sonra işe gidiyordu. İşe gitse bile işten verim alamıyordu. Dolayısıyla insan hayatını da oldukça etkileyen bir durum.” diye konuştu. 

TEMİZLİK BAĞIMLILIĞI ANNE VE BABADAN ÖĞRENİLİYOR

Temizlik bağımlılığının sadece o kişiyi değil, ailesini ve yakın çevresini de çok yakından ilgilendirdiğini belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Ebeveynseniz çocuklarla iletişiminiz etkileniyor, eşinizle iletişiminiz etkileniyor. Bir yandan da bakarsanız aslında bir aile hastalığıdır. Bütün bağımlılıklarda olduğu gibi temizlik bağımlılığı da neredeyse bir radyasyon gibi önce bir kişide başlayabilir ama bütün aileyi etkiliyor. Özellikle ergenler ve eş ilişkileri olmak üzere aile de bu anlamda hastalanıyor ve bazen ne yapacaklarını bilmiyorlar. İlk başlarda iyi niyetli olarak yardım etme amaçlı birtakım yardımlarda bulunsalar da bir müddet sonra ‘Bu anlamıyor, iradesiz, bilerek yapıyor, bizi tercih etmiyor onu tercih ediyor’ şeklinde öfkeler başlıyor ve kişi bir müddet sonra yalnızlaşmaya başlıyor. Aileler de yalnızlaşmaya başlıyor.” diye konuştu. Temizlik bağımlılığının çoğunlukla gençlik döneminde ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Özellikle bu bağımlılıklar için çocukluk döneminin nasıl bir ilgisi var? Çocukluk döneminde görülen travmalar ya da çocukluk döneminde görülen öğrenmeler etkili olabiliyor. Eğer annenizin veya babanızın aşırı temizliğe yüklediği bir değer varsa siz de temizliğe değer veriyorsunuz. Çünkü çocuklar bu davranışları bilinçdışı bir şekilde bilinçaltından öğreniyorlar. Bir müddet sonra temiz olmanın önemli olduğu, sağlıklı olduğu kirli olmanın ise sağlıksız olduğunu bir şekilde çocuklar öğreniyorlar. Yani model alıyorlar. Tabii genetik yatkınlık da önemli bir faktör haline geliyor.” dedi. 

İçerisinde bulunduğumuz çağın da temizlik bağımlılığının başlamasında etkili olduğunu kaydeden Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Yoğun bir rekabetin olduğu, başarı odaklı bir öğrenme modelinin olduğu bir dönemdeyiz. Dolayısıyla ergen zorbalığından bahsedebiliyoruz. Hatta ergen değil çocuk zorbalığı bile var. Çünkü üç dört yaşındaki çocukların gittiği parklara gidip uzaktan bir gözlem yaparsanız eğer, çocukların gerçekten de birbirlerine kötü davrandığını görebiliyorsunuz. Yani bu şartlar içerisinde çok travmatize oluyorlar. Kişilere temizlik yapmak çok daha iyi geliyor. Çünkü bir yandan temizlik yapmanın, beyni temizlemekten gelen her şeyi temizlediğine inanan psikojenik bir yanı da var. Zihnin temizliğe karşı böyle bir algısı da var. Dolayısıyla bir şifa olarak da görüyor ama her şeyin bir dozu vardır. Bir de genellikle bizim gibi kültürlerde temizlik çok sevilen bir şeydir. İmandan gelir ve kıymetli bir şeydir ama yine doz ile alakalı bir durum var ortada. Ergenlerde temizlik takıntısı başladığında ebeveynlerin başlarda hoşuna gidiyor. Tertipli, temiz olmasından dolayı ödüllendiriliyor. Kişide bu davranış böylelikle daha çok pekişiyor. Halbuki böyle durumlarda ebeveynlere düşen, bu durumu takip etmektir. Artıyor ise mutlaka bu konu ile ilgili bilgi sahibi olmak, aydınlanmak, gerekirse yardım almak ile ilgili görevleri olduğunu söylemek lazım.” uyarısında bulundu.

Temizlik bağımlılığındaki temizlik kavramının “zihnin yanlış kodladığı bir temizlik” olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Çünkü bu temizlik belli bir sürede yapılan bir temizlik değil. Gerçeklikle ilgisi yoktur. Bir tür hayal gerçekliğidir. Beyin bir türlü kabul etmiyor ve defalarca yıkamaya başlıyor ve bundan da haz alıyor. Bu yüzden bir bağımlılıktan farkı yoktur. Alkol bağımlıları da bu durumun anormal olduğunu bilirler ama defalarca içerler. Temizlik bağımlılığında da kişiyi ikna etmenin bir faydası olmaz. Kişinin mutlaka tedavi edilmesi gerekmektedir.” dedi. 

BAĞIMLILIK TEDAVİSİNİN ÜÇ ÖNEMLİ AYAĞI VAR

Bağımlılık tedavisinde üçlü bir sacayağı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Gül Eryılmaz, “Birinci ayak, hastalığı biyolojik olarak iyi değerlendirmek gerekiyor. Çünkü beyinde bazı networkleri, kimyasalları iyi tespit edersek ona özgü tedaviyi iyi yapmak gerekiyor. İkinci ayak iyi bir psikoterapi görülmesi gerekiyor. Ailenin de iyi bir psikoterapi alması gerekiyor. Çünkü ailenin nasıl davrandığı, ne yapacağı ya da ne yapmaması gerektiğinin ilaç kadar değeri vardır. Üçüncü ayakta ise kişinin kısmen iyi olduğu dönemden başlayarak iyi olduğu, çok daha iyi olduğu dönemleri takip ederek birkaç yıla yayılan tedaviden bahsediyoruz.” dedi. Prof. Dr. Gül Eryılmaz, ailelere de tavsiyelerini şöyle sıraladı: “Aileler, özellikle ergenlerde temizlik ile ilgili bir durum olduğunda mutlaka yardım alsınlar, bu konuyu önemsesinler ya da bu konuyla ilgili okuma yapsınlar. Çünkü bir bağımlılık önemsenmediği zaman, başka bağımlılıklara kapı açar. Anksiyete de takıntı da başka bağımlılıklara kapı açabilir. O yüzden dikkatli olmakta fayda var.” dedi.

Son Güncelleme: Çarşamba, 26 May 2021 11:12

Gösterim: 2096

Sosyal medya platformları, eğlenmek ve kişi ya da topluluklarla iletişim kurmak gibi amaçların yanında maalesef zorbalık için de oldukça fazla kullanılıyor. Son araştırmalara göre, sosyal medya kullanan gençlerin en az %36,5’i, siber zorbalığa uğruyor. Her 10 genç siber zorbalık kurbanından sadece 1'inin anne ve babasını, yaşadığı zorbalık konusunda bilgilendirdiğine dikkat çeken Bitdefender Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, bir çocuğun siber zorbalığa maruz kaldığını gösteren işaretleri sıralayarak ebeveynleri uyarıyor.

siber_zorbalik_bitdefenderGünümüzde gençler, arkadaşlarıyla daha çok sosyal medyada sosyalleşiyor. Ancak sosyal medya platformları, eğlenmek ve kişi ya da topluluklarla iletişim kurmak gibi amaçların yanında maalesef zorbalık için de oldukça fazla kullanılıyor. Bu nedenle zorbalık, mahalle ortamlarından çevrimiçi ortamlara taşınıyor. Son araştırmalara göre, gençlerin en az %36,5’inin siber zorbalığa uğradığını belirten Bitdefender Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, siber zorbalığın özellikle çocuklarda artışa geçtiğinin altını çiziyor ve çocukların siber zorbalığa maruz kaldığını gösteren işaretleri sıralayarak ebeveynleri uyarıyor.

Ebeveyn kontrolü içeren Bitdefender Antivirüs gibi güvenlik yazılımları ile çocuğunuzun mesajlar, sosyal medya kullanımı, kişi listesi, ziyaret ettiği internet siteleri, hangi uygulamayı kaç saat kullandığı gibi tüm çevrimiçi aktivitelerini ve anlık olarak konum bilgisini kontrol edebilseniz de, bir çocuğun siber zorbalığa maruz kaldığını tahmin etmek veya engellemek zordur. Çünkü her 10 genç siber zorbalık kurbanından sadece 1'i, bir ebeveyni veya güvenilir bir yetişkini yaşadığı zorbalık konusunda bilgilendiriyor. Dünyada 500 milyondan fazla kullanıcıyı koruyan Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, çocukların siber zorbalığa maruz kaldığını gösteren işaretleri sıralıyor.

1. Mevcut hesaplarını siliyor ve yeni hesaplar açıyorsa: Eğer çocuğunuzun, telefonunu veya diğer cihazlarını normalden daha az veya daha fazla kullanmaya başladığını fark ediyorsanız dikkatli olmanızda fayda var. Bununla birlikte çocuğunuzun sosyal medya hesaplarını sürekli kapatması ve yeni hesap açması da siber zorbalığa uğradığını gösterebilir.

2. Mesajlaşırken aşırı üzülüyor ve sinirleniyorsa: Çocuğunuz bir mesaj veya e-posta geldiğinde aşırı üzülüyor veya sinirleniyor mu? Çevrimiçi iletişime yönelik olağandışı duygusal tepkilere dikkat etmek önemlidir. Bu, çocuğunuzun bir şeyden rahatsız olduğu anlamına gelebilir.

3. Karakteristik olmayan ruhsal değişimleri varsa: Akkoyunlu’ya göre zorbalığa uğrayan çocuklar aktivitelere olan ilgilerini kaybeder, bunalır ve olaylardan kendilerini geri çeker. Ayrıca öfkeli veya endişeli olabilir, kendilerini iyi hissetmediğinden yakınmaya başlayabilirler. Çocuğunuzun ruh halindeki herhangi bir değişikliği muhakkak ciddiye almalısınız.

4. Davranışları ani bir değişime uğruyorsa: Düşüşe geçen notlar, uyku düzeninde bozukluklar da siber zorbalık göstergesi olabilir. Bunlar çocuğun sıkıntılı bir dönemde olduğunun habercisi anlamına gelebilir. Bunlara ek olarak eğer çocuğunuz okula gidiş rotasını değiştirdiyse veya arkadaşlarıyla birlikte okula gitmek istemiyorsa bu davranış değişikliğinin altında bir zorbalık yatıyor olabilir.

5. Her zamankinden daha gizli ve ketum ise: Bilindiği üzere çocukların ergenlik dönemine girmesi ile beraber oluşan mahremiyet algısı, onların ergenlik süreci boyunca kendi özel hayatlarını gizli tutması durumunu meşrulaştırmaktadır. Ancak siz geldiğinizde ekranı saklıyor, ekrana bakmamanız için özellikle çabalıyor ise bu, zorbalığın neticesinde gelişmiş bir davranış kalıbı olabilir. Dikkat etmenizde yarar var.

6. Arkadaşlarıyla sosyalleşmekten kaçınıyorsa: Eğer çocuğunuz spesifik bir arkadaş grubu ile sosyalleşmemek için özel bir çaba gösteriyorsa o çevre veya çevrelerce bir çeşit zorbalığa uğruyor olabilir.

Çocuğunuz Siber Zorbalığa Maruz Kaldığında Ne Yapmalısınız?

Çocuklarının siber zorbalığa maruz kaldığını fark eden ya da öğrenen ebeveynlerin dikkatli davranmaları gerektiğini ifade eden Alev Akkoyunlu, siber zorbalık karşısında ailelerin nasıl davranması gerektiğini 8 maddede sıralıyor.

1. Çocuğunuzu dinleyin. Çocuğunuza, siber zorbalık kurbanı olduğunda bunun utanılacak bir şey olmadığını hatırlatın.

2. Çocuğunuza güven verin. Ne olursa olsun onun yanında olacağınızı hissettirin ve yardımcı olmaya çalışın.

3. Çocuğunuzla sosyal medyada da iletişimde kalın. Çocuğunuzu sosyal medya hesaplarından takip edin ve arkadaş listenize ekleyin. Facebook ve Instagram gibi sosyal medya hesaplarından takip ederek arkadaşlarının gösterdiği aksiyonları da izleyebilirsiniz.

4. Zorbalığı durdurmak için birlikte çalışın. Çocuklarınıza karşı gerçekleşen zorbalıkları ve kanıtları kaydedin, ekran görüntüsünü alın, ilgili yerlere raporlayın ve zorbayı engelleyin.

5. Okul yöneticileri ve diğer ebeveynlerle konuşun. Konuyla ilgili öğretmenlerle ve diğer ebeveynlerle konuşun. Sorunun farkında olmalarını ve endişelerinizi anlamalarını sağlayın.

6. Durumu takip edin. Çocuğunuzla konuşmaya devam edin ve onu daima dinleyin. “Bugün okul nasıldı?” gibi soruların çoğu zaman “İyiydi” cevapları olması normal. Takibe devam edin, bu duruma karşı homurdansa dahi, olumlu olmaya çalışın ve bunu sürdürün.

7. Zorbalıkla ilgilenen kurumlara danışın. Daha fazla tavsiye için, zorbalıkla mücadele eden kuruluşlarla iletişim kurmayı deneyin.

8. Ebeveyn kontrolü içeren bir güvenlik yazılımı kullanın. Çocuğunuzun çevrimiçi aktivitelerini izleyebileceğiniz ebeveyn kontrolü içeren bir güvenlik çözümü edinin.

> Çocuğunuzun SİBER ZORBALIĞA uğradığını nasıl anlarsınız?

Sosyal medya platformları, eğlenmek ve kişi ya da topluluklarla iletişim kurmak gibi amaçların yanında maalesef zorbalık için de oldukça fazla kullanılıyor. Son araştırmalara göre, sosyal medya kullanan gençlerin en az %36,5’i, siber zorbalığa uğruyor. Her 10 genç siber zorbalık kurbanından sadece 1'inin anne ve babasını, yaşadığı zorbalık konusunda bilgilendirdiğine dikkat çeken Bitdefender Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, bir çocuğun siber zorbalığa maruz kaldığını gösteren işaretleri sıralayarak ebeveynleri uyarıyor.

siber_zorbalik_bitdefenderGünümüzde gençler, arkadaşlarıyla daha çok sosyal medyada sosyalleşiyor. Ancak sosyal medya platformları, eğlenmek ve kişi ya da topluluklarla iletişim kurmak gibi amaçların yanında maalesef zorbalık için de oldukça fazla kullanılıyor. Bu nedenle zorbalık, mahalle ortamlarından çevrimiçi ortamlara taşınıyor. Son araştırmalara göre, gençlerin en az %36,5’inin siber zorbalığa uğradığını belirten Bitdefender Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, siber zorbalığın özellikle çocuklarda artışa geçtiğinin altını çiziyor ve çocukların siber zorbalığa maruz kaldığını gösteren işaretleri sıralayarak ebeveynleri uyarıyor.

Ebeveyn kontrolü içeren Bitdefender Antivirüs gibi güvenlik yazılımları ile çocuğunuzun mesajlar, sosyal medya kullanımı, kişi listesi, ziyaret ettiği internet siteleri, hangi uygulamayı kaç saat kullandığı gibi tüm çevrimiçi aktivitelerini ve anlık olarak konum bilgisini kontrol edebilseniz de, bir çocuğun siber zorbalığa maruz kaldığını tahmin etmek veya engellemek zordur. Çünkü her 10 genç siber zorbalık kurbanından sadece 1'i, bir ebeveyni veya güvenilir bir yetişkini yaşadığı zorbalık konusunda bilgilendiriyor. Dünyada 500 milyondan fazla kullanıcıyı koruyan Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, çocukların siber zorbalığa maruz kaldığını gösteren işaretleri sıralıyor.

1. Mevcut hesaplarını siliyor ve yeni hesaplar açıyorsa: Eğer çocuğunuzun, telefonunu veya diğer cihazlarını normalden daha az veya daha fazla kullanmaya başladığını fark ediyorsanız dikkatli olmanızda fayda var. Bununla birlikte çocuğunuzun sosyal medya hesaplarını sürekli kapatması ve yeni hesap açması da siber zorbalığa uğradığını gösterebilir.

2. Mesajlaşırken aşırı üzülüyor ve sinirleniyorsa: Çocuğunuz bir mesaj veya e-posta geldiğinde aşırı üzülüyor veya sinirleniyor mu? Çevrimiçi iletişime yönelik olağandışı duygusal tepkilere dikkat etmek önemlidir. Bu, çocuğunuzun bir şeyden rahatsız olduğu anlamına gelebilir.

3. Karakteristik olmayan ruhsal değişimleri varsa: Akkoyunlu’ya göre zorbalığa uğrayan çocuklar aktivitelere olan ilgilerini kaybeder, bunalır ve olaylardan kendilerini geri çeker. Ayrıca öfkeli veya endişeli olabilir, kendilerini iyi hissetmediğinden yakınmaya başlayabilirler. Çocuğunuzun ruh halindeki herhangi bir değişikliği muhakkak ciddiye almalısınız.

4. Davranışları ani bir değişime uğruyorsa: Düşüşe geçen notlar, uyku düzeninde bozukluklar da siber zorbalık göstergesi olabilir. Bunlar çocuğun sıkıntılı bir dönemde olduğunun habercisi anlamına gelebilir. Bunlara ek olarak eğer çocuğunuz okula gidiş rotasını değiştirdiyse veya arkadaşlarıyla birlikte okula gitmek istemiyorsa bu davranış değişikliğinin altında bir zorbalık yatıyor olabilir.

5. Her zamankinden daha gizli ve ketum ise: Bilindiği üzere çocukların ergenlik dönemine girmesi ile beraber oluşan mahremiyet algısı, onların ergenlik süreci boyunca kendi özel hayatlarını gizli tutması durumunu meşrulaştırmaktadır. Ancak siz geldiğinizde ekranı saklıyor, ekrana bakmamanız için özellikle çabalıyor ise bu, zorbalığın neticesinde gelişmiş bir davranış kalıbı olabilir. Dikkat etmenizde yarar var.

6. Arkadaşlarıyla sosyalleşmekten kaçınıyorsa: Eğer çocuğunuz spesifik bir arkadaş grubu ile sosyalleşmemek için özel bir çaba gösteriyorsa o çevre veya çevrelerce bir çeşit zorbalığa uğruyor olabilir.

Çocuğunuz Siber Zorbalığa Maruz Kaldığında Ne Yapmalısınız?

Çocuklarının siber zorbalığa maruz kaldığını fark eden ya da öğrenen ebeveynlerin dikkatli davranmaları gerektiğini ifade eden Alev Akkoyunlu, siber zorbalık karşısında ailelerin nasıl davranması gerektiğini 8 maddede sıralıyor.

1. Çocuğunuzu dinleyin. Çocuğunuza, siber zorbalık kurbanı olduğunda bunun utanılacak bir şey olmadığını hatırlatın.

2. Çocuğunuza güven verin. Ne olursa olsun onun yanında olacağınızı hissettirin ve yardımcı olmaya çalışın.

3. Çocuğunuzla sosyal medyada da iletişimde kalın. Çocuğunuzu sosyal medya hesaplarından takip edin ve arkadaş listenize ekleyin. Facebook ve Instagram gibi sosyal medya hesaplarından takip ederek arkadaşlarının gösterdiği aksiyonları da izleyebilirsiniz.

4. Zorbalığı durdurmak için birlikte çalışın. Çocuklarınıza karşı gerçekleşen zorbalıkları ve kanıtları kaydedin, ekran görüntüsünü alın, ilgili yerlere raporlayın ve zorbayı engelleyin.

5. Okul yöneticileri ve diğer ebeveynlerle konuşun. Konuyla ilgili öğretmenlerle ve diğer ebeveynlerle konuşun. Sorunun farkında olmalarını ve endişelerinizi anlamalarını sağlayın.

6. Durumu takip edin. Çocuğunuzla konuşmaya devam edin ve onu daima dinleyin. “Bugün okul nasıldı?” gibi soruların çoğu zaman “İyiydi” cevapları olması normal. Takibe devam edin, bu duruma karşı homurdansa dahi, olumlu olmaya çalışın ve bunu sürdürün.

7. Zorbalıkla ilgilenen kurumlara danışın. Daha fazla tavsiye için, zorbalıkla mücadele eden kuruluşlarla iletişim kurmayı deneyin.

8. Ebeveyn kontrolü içeren bir güvenlik yazılımı kullanın. Çocuğunuzun çevrimiçi aktivitelerini izleyebileceğiniz ebeveyn kontrolü içeren bir güvenlik çözümü edinin.

Son Güncelleme: Çarşamba, 22 Temmuz 2020 11:36

Gösterim: 8737

Sanatın en önemli dallarından biri olan edebiyat, beyin alanında yazılan bilimsel bir kitabın konusu oldu. Nöroloji uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ tarafından kaleme alınan “Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmek-Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli kitapta epilepsili Fyodor Dostoyevski, Alzheimer hastalığına yenik düşen romancı Iris Murdoch gibi pek çok sanatçının hayatı, hastalıkları ile ilişkileri ve bunların eserlerine yansımasına yer veriliyor.

beyin_edebiyatÜsküdar Üniversitesi Nörobilim Anabilim Dalı Başkanı, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmek-Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli yeni kitabında nörolojiye edebi açıdan yaklaştı. Kitapta edebiyat dünyasının en önemli yazarlarının eserlerinde kahramanları aracılığıyla değindikleri beyin hastalıklarının yanı sıra sahip oldukları hastalıkların hayatlarına ve eserlerine nasıl yansıdığına değiniliyor.
EDEBİYAT-BEYİN İLİŞKİSİ
Boyut Yayınları’ndan çıkan kitap, “İnsan belleğinin yapısı nasıl anlaşılabilir?” “Nörobilim neden koyu renkli takım elbise giyer?”, “Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi nasıl bir yer olurdu?”, “Bir nörolog nasıl edebiyatçı olur?”, “Gözün gördüğünü beyin neden kabul etmez?”, “Günümüzde nöro-romanların işlevi ne olabilir?”, “Roman okurken kafamızda neler olur biter?”, “Dostoyevski ve epilepsi ne türden bir bütünlüktür?”, “Dostoyevski nöron teorisini nereden biliyordu?”, “Alzheimer hastalığı bir edebiyatçıyı nasıl yok eder?” ve “Proust’un kayıp belleği Eco’da nasıl ortaya çıkar?” bölümlerinden oluşuyor.
Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli kitapta, farklı edebiyat örneklerinde karşımıza çıkan beyinle ilgili izlenimleri, düşünce tarihi bütünlüğü içerisinde nörobilimdeki karşılıklarıyla birlikte ele alıyor. Prof. Dr. Tanrıdağ, eserlerinden örnekler verdiği bu yazarlar yoluyla bazı beyin işlevleri ve hastalıkları konusunda sahip olduğumuz bilgilerin, bize söylenildiğinden daha eski tarihlerde veya güncel ama alışılmışın dışında kabul edilen kaynaklar içinde yer aldığını ve okunmayı beklediklerine dikkat çekiyor.
NÖROESTETİK BEYİN VE SANAT İLİŞKİSİNİ ARAŞTIRIYOR
Sosyal ve kültürel beyin araştırmalarının insan sosyal ve kültürel hayatının evrimsel ve sosyal psikolojiler eşliğinde incelendiği ve beyindeki sosyal ve kültürel mekanizmaları sorgulayan araştırmalar olduğunu belirten Prof. Dr. Tanrıdağ, “Bu araştırmalar sayesinde beynin sanatın temel kavramlarıyla ilişkisini de anlamaya başladık. Böyle bir zeminde beyin sanat ilişkileriyle ilgili yeni bir deney ve bilgi alanı ortaya çıktı. Bu alan nöroestetiktir. Nöroestetik, sanatın insanda biçim ve içerik olarak uyandırdığı güzellik ve haz duygularının insan yapısındaki ve tabii ki beyindeki biyolojik mekanizmalarının araştırılmasıdır” dedi.
DÜNYA SAĞ BEYİNLİLER TARAFINDAN YÖNETİLSEYDİ
“Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi nasıl bir yer olurdu?” sorusunun cevabına yanıtlar arayan Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, daha önce bir yazı dizisinde ele alınan bazı siyasetçilerin özelliklerini göz önünde bulundurarak bazı tespitlerde bulunuyor. Prof. Dr.Tanrıdağ, aralarında eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in de bulunduğu çeşitli ülkelerin cumhurbaşkanlarından örnekler verdiği bölümde “Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi çok daha az ırkçılık, sömürgecilik, ayrımcılık, savaş, ölüm ve açlık olurdu” tespitinde bulunuyor.
Kitapta epilepsi hastası olan Dostoyevski’nin hastalığı ile ilişkisi, epilepsiyi eserlerinde nasıl ele aldığı da değerlendiriliyor. Prof. Dr. Tanrıdağ, Dostoyevski’nin Budala romanını bu kitapta ele almasının nedenlerini şöyle açıklıyor: “Romanın başkarakteri olan Prens Mişkin’in saralı yani epilepsili olmasıdır. İkinci ise edebiyatçılar arasında Dostoyevski’nin epilepsi hastası olarak bilinmesi ve hastalığının romanlarında yazdıklarını etkilediğine hatta şekillendirdiğine inanılmasıdır” diyor.
“Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli kitapta 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan yazar Orhan Pamuk ve çağdaş Alman edebiyatının kurucularından Friedrich Schiller’in de aralarında bulunduğu birçok edebiyatçı ve eserlerinden örnekler yer alıyor.

> Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi nasıl bir yer olurdu?

Sanatın en önemli dallarından biri olan edebiyat, beyin alanında yazılan bilimsel bir kitabın konusu oldu. Nöroloji uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ tarafından kaleme alınan “Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmek-Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli kitapta epilepsili Fyodor Dostoyevski, Alzheimer hastalığına yenik düşen romancı Iris Murdoch gibi pek çok sanatçının hayatı, hastalıkları ile ilişkileri ve bunların eserlerine yansımasına yer veriliyor.

beyin_edebiyatÜsküdar Üniversitesi Nörobilim Anabilim Dalı Başkanı, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmek-Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli yeni kitabında nörolojiye edebi açıdan yaklaştı. Kitapta edebiyat dünyasının en önemli yazarlarının eserlerinde kahramanları aracılığıyla değindikleri beyin hastalıklarının yanı sıra sahip oldukları hastalıkların hayatlarına ve eserlerine nasıl yansıdığına değiniliyor.
EDEBİYAT-BEYİN İLİŞKİSİ
Boyut Yayınları’ndan çıkan kitap, “İnsan belleğinin yapısı nasıl anlaşılabilir?” “Nörobilim neden koyu renkli takım elbise giyer?”, “Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi nasıl bir yer olurdu?”, “Bir nörolog nasıl edebiyatçı olur?”, “Gözün gördüğünü beyin neden kabul etmez?”, “Günümüzde nöro-romanların işlevi ne olabilir?”, “Roman okurken kafamızda neler olur biter?”, “Dostoyevski ve epilepsi ne türden bir bütünlüktür?”, “Dostoyevski nöron teorisini nereden biliyordu?”, “Alzheimer hastalığı bir edebiyatçıyı nasıl yok eder?” ve “Proust’un kayıp belleği Eco’da nasıl ortaya çıkar?” bölümlerinden oluşuyor.
Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli kitapta, farklı edebiyat örneklerinde karşımıza çıkan beyinle ilgili izlenimleri, düşünce tarihi bütünlüğü içerisinde nörobilimdeki karşılıklarıyla birlikte ele alıyor. Prof. Dr. Tanrıdağ, eserlerinden örnekler verdiği bu yazarlar yoluyla bazı beyin işlevleri ve hastalıkları konusunda sahip olduğumuz bilgilerin, bize söylenildiğinden daha eski tarihlerde veya güncel ama alışılmışın dışında kabul edilen kaynaklar içinde yer aldığını ve okunmayı beklediklerine dikkat çekiyor.
NÖROESTETİK BEYİN VE SANAT İLİŞKİSİNİ ARAŞTIRIYOR
Sosyal ve kültürel beyin araştırmalarının insan sosyal ve kültürel hayatının evrimsel ve sosyal psikolojiler eşliğinde incelendiği ve beyindeki sosyal ve kültürel mekanizmaları sorgulayan araştırmalar olduğunu belirten Prof. Dr. Tanrıdağ, “Bu araştırmalar sayesinde beynin sanatın temel kavramlarıyla ilişkisini de anlamaya başladık. Böyle bir zeminde beyin sanat ilişkileriyle ilgili yeni bir deney ve bilgi alanı ortaya çıktı. Bu alan nöroestetiktir. Nöroestetik, sanatın insanda biçim ve içerik olarak uyandırdığı güzellik ve haz duygularının insan yapısındaki ve tabii ki beyindeki biyolojik mekanizmalarının araştırılmasıdır” dedi.
DÜNYA SAĞ BEYİNLİLER TARAFINDAN YÖNETİLSEYDİ
“Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi nasıl bir yer olurdu?” sorusunun cevabına yanıtlar arayan Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, daha önce bir yazı dizisinde ele alınan bazı siyasetçilerin özelliklerini göz önünde bulundurarak bazı tespitlerde bulunuyor. Prof. Dr.Tanrıdağ, aralarında eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in de bulunduğu çeşitli ülkelerin cumhurbaşkanlarından örnekler verdiği bölümde “Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi çok daha az ırkçılık, sömürgecilik, ayrımcılık, savaş, ölüm ve açlık olurdu” tespitinde bulunuyor.
Kitapta epilepsi hastası olan Dostoyevski’nin hastalığı ile ilişkisi, epilepsiyi eserlerinde nasıl ele aldığı da değerlendiriliyor. Prof. Dr. Tanrıdağ, Dostoyevski’nin Budala romanını bu kitapta ele almasının nedenlerini şöyle açıklıyor: “Romanın başkarakteri olan Prens Mişkin’in saralı yani epilepsili olmasıdır. İkinci ise edebiyatçılar arasında Dostoyevski’nin epilepsi hastası olarak bilinmesi ve hastalığının romanlarında yazdıklarını etkilediğine hatta şekillendirdiğine inanılmasıdır” diyor.
“Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli kitapta 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan yazar Orhan Pamuk ve çağdaş Alman edebiyatının kurucularından Friedrich Schiller’in de aralarında bulunduğu birçok edebiyatçı ve eserlerinden örnekler yer alıyor.

Son Güncelleme: Salı, 12 Şubat 2019 09:29

Gösterim: 11191

Yenidoğan, bebek ve çocuk sağlığı söz konusu olunca anne-babalar o güne kadar edindikleri tüm bilgileri unutup, soğukkanlılıklarını kaybederek panikleyebiliyor. Özellikle kulaktan dolma bilgiler ya da toplumda yaygın olan ancak yanlış inanışlar, ebeveynleri ve çocuğun sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Seda Günhar, çocuk sağlığında doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi verdi.

cocuk_beslenme1. “Bebeklerin gözündeki çapaklanmayı önlemek için çayla pansuman yapılmalıdır.”
Yanlış. Bebeklerde gözyaşı kanalının doğumsal tıkanıklığı akıntı, çapaklanma ve sulanma yapabilir. Bunun birlikte sulanma glokom, çapaklanma ise konjonktivit belirtisi olabilir. Yenidoğanların yaklaşık yüzde 5’inde görülen gözyaşı kanalı tıkanıklığı, doğumdan sonraki ilk birkaç haftada gözyaşı göllenmesi ve çapaklanma atakları ile kendini gösterir. Bu durum, ilk 1 yıl içinde kendiliğinden düzelir. Bunun için göz doktorunun öğreteceği teknikle gözyaşı kanalını açmaya yönelik masaj düzenli olarak yapılmalıdır.

2. “Dil bağı kendiliğinden düzelir.”
Yanlış. Dil bağı, dili ağız tabanına sabitlemeyi sağlamaktadır. Bu bağın normalden kısa ya da kalın olması dilin fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Bu durumda emme, yeme/yutma problemleri, konuşma bozuklukları, kötü ağız hijyeni, diş problemleri ve dil şeklinde bozukluk görülebilir. Bebekte fonksiyon bozukluğu mevcut ise dil bağına küçük bir müdahale gereklidir. 6 aydan küçük bebeklerde çoğunlukla lokal anestezi ile işlem kolayca yapılır. Dilin neredeyse tamamı kastan oluşmaktadır. Bebeğinizin dilini nasıl kullanacağına dair hiçbir kas bilgisi yoktur. Beynin dilin çalışmasını düzenlemesi ve bebeğin dil bağı serbest bırakıldıktan sonra etkin bir şekilde emmeyi öğrenmesi genelde ikinci haftadan sonra başlar.

3. “Konak her bebekte görülür ve normaldir.”
Yanlış. Konak, doğal bir oluşum değildir ve sıklıkla yapılan bazı hatalar sonucu gelişir. Bebeği sık yıkamak ve özellikle baş bölgesinin temizliği yapılırken aşırı hassas davranılması, bıngıldağa zarar verilir endişesiyle iyice durulanmadan sabunlu bırakılması konuk oluşumunu hızlandırır. Bebeğin kafası yıkanırken tırnaklarla hafif dokunuşlar yapılmalı ve iyice temizlenmelidir. Konağı tedavi etmek içinse çocuğun kafasına zeytinyağı sürerek en az 2 saat beklenmeli ve yumuşak bir tarak ya da fırçayla taranmalıdır. Konağın mutlaka temizlenmesi gerekir, bunun normal bir şey olduğu asla düşünülmemelidir. Konak temizlendikten sonra banyo yaptırırken çocuğa tekrar başlamaması için haftada bir sadece sabun ya da şampuan uygulanmalıdır. Onun haricinde sadece duru suyla banyo yaptırılmalıdır. Şampuan olarak da nemlendirecek şampuanlar tercih edilmelidir. Özellikle konağı tedavi etmeye yönelik şampuan önerileri içinse doktorunuza danışabilirsiniz.

4. “Bebeğin her yemekten sonra kaka yapması, sindirim sisteminde bir sorunun işaretidir.”
Yanlış. Çocuklarda dışkılama sıklığı çocuktan çocuğa değişiklik gösterir. Çocuk yemeğini ağzına aldığı andan itibaren sindirim sistemi aktive olur. Bu durum gayet normaldir. Ancak eğer çocuğunuzda ishal değilse, büyümesi ve gelişmesi çocuk doktoru tarafından normal olarak değerlendiriliyorsa, dirençli kansızlık, demir ya da vitamin eksikliği gibi bir durum söz konusu değilse herhangi bir sağlık problemi olduğuna dair endişelenilmesine gerek yoktur. Çocukta bu şikayetlerden biri mevcutsa bir uzmana mutlaka başvurulmalıdır.

5. “Küçük çocukların sık sık gözlerini ovuşturması normaldir.”
Yanlış. Çocuğun sürekli gözlerini silmesi alerjik bir göz hastalığının habercisi olabilir. Gözler sıklıkla göze değen yabancı bir madde, mevsimsel alerjiler, göz kuruluğu ve korneanın çizilmesi gibi nedenlerle kaşınabilmektedir. Sürekli gözlerini silen bir çocuğun şikayetleri gözlendiğinde alerjik bir göz hastalığı olup olmadığının araştırılması gerekir.

6. “Avokado, ananas, Hindistan Cevizi gibi tropik meyveler çocuklar için de sağlıklıdır.”
Yanlış. 1 yaş altındaki bebeklere ek gıda verirken alerjik olduğu bilinen gıdalara karşı çok dikkatli olunmalıdır. Özellikle annelerin çok tercih ettiği ve bebeklerin de severek yediği bazı tropik meyveler ciddi alerji yapabilir. Ayrıca alerji dışında bazı meyveler yüksek asitli içerikleri nedeniyle reflüyü tetikleyip, ciddi pişiklere yol açabilir. Avokado ve mango alerjik özellikleri yüksek meyvelerdir. Ananasın ise asit içeriği fazladır. Ancak 9. aydan sonra 3 gün kuralına uyarak dikkatli bir şekilde verilebilir. Her gıda tek tek başlanıp 3 günde azar azar artırarak denenmelidir. Hindistan cevizinin rende veya süt olarak tüketilmesinde sakınca yoktur. Bu gibi gıdalar günde 1 kez 1 kahve fincanı kadar tüketilebilir.

7. “Biberon alışkanlığı olan çocuklar bardaktan süt içmek zorunda değil.”
Yanlış. 4 yaş ve sonrası çocukların hızlı geliştikleri bir süreçtir. Bebeklik dönemini geçmiş olan bir çocuğun hala biberondan süt içmesi onun bebeklik döneminde takılıp kaldığını göstermektedir. Biberondan vazgeçmesi için biberonu balonlara bağlayıp uçurarak vedalaşması sağlanabilir ve yetişkinlere özenerek küçük bir bardaktan kamışla süt içmesi konusunda örnek olunabilir.

> Çocuk sağlığında doğru bilinen 7 yanlış

Yenidoğan, bebek ve çocuk sağlığı söz konusu olunca anne-babalar o güne kadar edindikleri tüm bilgileri unutup, soğukkanlılıklarını kaybederek panikleyebiliyor. Özellikle kulaktan dolma bilgiler ya da toplumda yaygın olan ancak yanlış inanışlar, ebeveynleri ve çocuğun sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Seda Günhar, çocuk sağlığında doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi verdi.

cocuk_beslenme1. “Bebeklerin gözündeki çapaklanmayı önlemek için çayla pansuman yapılmalıdır.”
Yanlış. Bebeklerde gözyaşı kanalının doğumsal tıkanıklığı akıntı, çapaklanma ve sulanma yapabilir. Bunun birlikte sulanma glokom, çapaklanma ise konjonktivit belirtisi olabilir. Yenidoğanların yaklaşık yüzde 5’inde görülen gözyaşı kanalı tıkanıklığı, doğumdan sonraki ilk birkaç haftada gözyaşı göllenmesi ve çapaklanma atakları ile kendini gösterir. Bu durum, ilk 1 yıl içinde kendiliğinden düzelir. Bunun için göz doktorunun öğreteceği teknikle gözyaşı kanalını açmaya yönelik masaj düzenli olarak yapılmalıdır.

2. “Dil bağı kendiliğinden düzelir.”
Yanlış. Dil bağı, dili ağız tabanına sabitlemeyi sağlamaktadır. Bu bağın normalden kısa ya da kalın olması dilin fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Bu durumda emme, yeme/yutma problemleri, konuşma bozuklukları, kötü ağız hijyeni, diş problemleri ve dil şeklinde bozukluk görülebilir. Bebekte fonksiyon bozukluğu mevcut ise dil bağına küçük bir müdahale gereklidir. 6 aydan küçük bebeklerde çoğunlukla lokal anestezi ile işlem kolayca yapılır. Dilin neredeyse tamamı kastan oluşmaktadır. Bebeğinizin dilini nasıl kullanacağına dair hiçbir kas bilgisi yoktur. Beynin dilin çalışmasını düzenlemesi ve bebeğin dil bağı serbest bırakıldıktan sonra etkin bir şekilde emmeyi öğrenmesi genelde ikinci haftadan sonra başlar.

3. “Konak her bebekte görülür ve normaldir.”
Yanlış. Konak, doğal bir oluşum değildir ve sıklıkla yapılan bazı hatalar sonucu gelişir. Bebeği sık yıkamak ve özellikle baş bölgesinin temizliği yapılırken aşırı hassas davranılması, bıngıldağa zarar verilir endişesiyle iyice durulanmadan sabunlu bırakılması konuk oluşumunu hızlandırır. Bebeğin kafası yıkanırken tırnaklarla hafif dokunuşlar yapılmalı ve iyice temizlenmelidir. Konağı tedavi etmek içinse çocuğun kafasına zeytinyağı sürerek en az 2 saat beklenmeli ve yumuşak bir tarak ya da fırçayla taranmalıdır. Konağın mutlaka temizlenmesi gerekir, bunun normal bir şey olduğu asla düşünülmemelidir. Konak temizlendikten sonra banyo yaptırırken çocuğa tekrar başlamaması için haftada bir sadece sabun ya da şampuan uygulanmalıdır. Onun haricinde sadece duru suyla banyo yaptırılmalıdır. Şampuan olarak da nemlendirecek şampuanlar tercih edilmelidir. Özellikle konağı tedavi etmeye yönelik şampuan önerileri içinse doktorunuza danışabilirsiniz.

4. “Bebeğin her yemekten sonra kaka yapması, sindirim sisteminde bir sorunun işaretidir.”
Yanlış. Çocuklarda dışkılama sıklığı çocuktan çocuğa değişiklik gösterir. Çocuk yemeğini ağzına aldığı andan itibaren sindirim sistemi aktive olur. Bu durum gayet normaldir. Ancak eğer çocuğunuzda ishal değilse, büyümesi ve gelişmesi çocuk doktoru tarafından normal olarak değerlendiriliyorsa, dirençli kansızlık, demir ya da vitamin eksikliği gibi bir durum söz konusu değilse herhangi bir sağlık problemi olduğuna dair endişelenilmesine gerek yoktur. Çocukta bu şikayetlerden biri mevcutsa bir uzmana mutlaka başvurulmalıdır.

5. “Küçük çocukların sık sık gözlerini ovuşturması normaldir.”
Yanlış. Çocuğun sürekli gözlerini silmesi alerjik bir göz hastalığının habercisi olabilir. Gözler sıklıkla göze değen yabancı bir madde, mevsimsel alerjiler, göz kuruluğu ve korneanın çizilmesi gibi nedenlerle kaşınabilmektedir. Sürekli gözlerini silen bir çocuğun şikayetleri gözlendiğinde alerjik bir göz hastalığı olup olmadığının araştırılması gerekir.

6. “Avokado, ananas, Hindistan Cevizi gibi tropik meyveler çocuklar için de sağlıklıdır.”
Yanlış. 1 yaş altındaki bebeklere ek gıda verirken alerjik olduğu bilinen gıdalara karşı çok dikkatli olunmalıdır. Özellikle annelerin çok tercih ettiği ve bebeklerin de severek yediği bazı tropik meyveler ciddi alerji yapabilir. Ayrıca alerji dışında bazı meyveler yüksek asitli içerikleri nedeniyle reflüyü tetikleyip, ciddi pişiklere yol açabilir. Avokado ve mango alerjik özellikleri yüksek meyvelerdir. Ananasın ise asit içeriği fazladır. Ancak 9. aydan sonra 3 gün kuralına uyarak dikkatli bir şekilde verilebilir. Her gıda tek tek başlanıp 3 günde azar azar artırarak denenmelidir. Hindistan cevizinin rende veya süt olarak tüketilmesinde sakınca yoktur. Bu gibi gıdalar günde 1 kez 1 kahve fincanı kadar tüketilebilir.

7. “Biberon alışkanlığı olan çocuklar bardaktan süt içmek zorunda değil.”
Yanlış. 4 yaş ve sonrası çocukların hızlı geliştikleri bir süreçtir. Bebeklik dönemini geçmiş olan bir çocuğun hala biberondan süt içmesi onun bebeklik döneminde takılıp kaldığını göstermektedir. Biberondan vazgeçmesi için biberonu balonlara bağlayıp uçurarak vedalaşması sağlanabilir ve yetişkinlere özenerek küçük bir bardaktan kamışla süt içmesi konusunda örnek olunabilir.

Son Güncelleme: Çarşamba, 05 Şubat 2020 13:42

Gösterim: 11138

Her 10 çocuktan birinin, Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu'na (AIDS) karşı savunma mekanizmasına sahip olduğu bildirildi.

 

aids_cocuklarSonuçları "Science Translational Medicine" dergisinde yayımlanan çalışmada, her 10 çocuktan birinin bağışıklık sisteminin, maymunlarda olduğu gibi AIDShastalığına yakalanmayı önlediği görüldü.
Araştırmacılar, Güney Afrika'da AIDS'e neden olan İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü (HIV) taşıyan, ancak henüz hastalığa yakalanmamış ve antiretroviral tedavi görmemiş 170 çocuğun kanını inceledi.
Yapılan testler, çocukların kanının her mililitresinde HIV bulunduğunu, öte yandan bağışıklık sisteminin çok çalışmasına ya da ağır hasta olmalarına neden olması beklenen bu durumun, her ikisine de yol açmadığını gösterdi.


> Her 10 çocuktan biri AIDS'e dirençli

Her 10 çocuktan birinin, Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu'na (AIDS) karşı savunma mekanizmasına sahip olduğu bildirildi.

 

aids_cocuklarSonuçları "Science Translational Medicine" dergisinde yayımlanan çalışmada, her 10 çocuktan birinin bağışıklık sisteminin, maymunlarda olduğu gibi AIDShastalığına yakalanmayı önlediği görüldü.
Araştırmacılar, Güney Afrika'da AIDS'e neden olan İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü (HIV) taşıyan, ancak henüz hastalığa yakalanmamış ve antiretroviral tedavi görmemiş 170 çocuğun kanını inceledi.
Yapılan testler, çocukların kanının her mililitresinde HIV bulunduğunu, öte yandan bağışıklık sisteminin çok çalışmasına ya da ağır hasta olmalarına neden olması beklenen bu durumun, her ikisine de yol açmadığını gösterdi.


Son Güncelleme: Perşembe, 29 Eylül 2016 13:44

Gösterim: 4252


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.