Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmen atamalarıyla ilgili sıkıntıları eğitim fakültelerindeki kontenjanlara müdahale ederek çözecek. YÖK yasa tasarısına ilişkin değerlendirmede MEB’in eğitim fakülteleri kontenjanlarının belirlenmesinde aktif rol üstlenmesi öngörülüyor
Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) tartışmaya açılan yeni YÖK yasa tasarısı taslağına ilişkin değerlendirmelerinde, ''atanmayı bekleyen öğretmenler'' sorununun öğrenci kontenjanlarının geleceğin ihtiyaçlarını yeteri kadar göz önünde bulundurmadan belirlenmesinden kaynaklandığı görüşü yer aldı. Bu nedenle kontenjanların belirlenmesi sürecine MEB'in de dahil edilmesi gerektiği ifade edildi.
MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü'nün eleştiri ve önerileri, YÖK'ün ''yeniyasa.yok.gov.tr'' internet sitesinde yayımlandı.
MEB'in değerlendirmelerinde, taslak oluşturulurken kamuoyunun görüşünün alınmasının oldukça olumlu bulunduğu, ancak taslak içerisinde Türkiye Yükseköğretim Kurulu'nun (TYK) görevleri tanımlandığında aynı katılımcı anlayışın söz konusu olmadığı belirtildi.
Özellikle eğitim fakültelerinin kontenjanların belirlenmesi, yeni bölümlerin ve meslek yüksekokullarının açılması konularının, istihdam koşulları ve makro planlardan bağımsız düşünülmemesi gerektiği vurgulanarak, kanunun uluslararası alanda rekabet ve küreselleşme bağlamında yeni çözüm önerileri taşımadığı ileri sürüldü.
MEB'in temel insan kaynağı olan öğretmenlerin yetiştiği eğitim fakültelerinin yapılandırılması konusunda, önemli birtakım eksikliklerin gözlemlendiği, bunların başında eğitim bilimleri enstitülerinin kaldırılması konusunun geldiği ifade edildi.
Atanmayı Bekleyen Öğretmenler
Taslak çalışmasında TYK'nın görev ve yetkilerinden birinin de ''öğrenci kontenjanlarını belirlemek'' olduğu hatırlatılarak, bu durumun katılımcılık ilkesi ile bağdaşmadığı savunuldu.
Atanmayı bekleyen öğretmenler sorununun kontenjanların geleceğin ihtiyaçlarını yeteri kadar göz önünde bulundurmadan belirlenmesinden kaynaklandığı belirtilen MEB'in değerlendirme metninde, bu sebeple, bu süreci planlayan kurumlar olan MEB, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı gibi ilgili kurumların da sürecin içinde yer alması gerektiği vurgulandı.
Üniversitelerin akademik personel ve fiziki kapasitelerinin bu talebe yanıt verebilecek durumda olup olmamasının da dikkate alınması gereken konular arasında olduğu bildirilen metinde, konuya ilişkin maddenin ''Yükseköğretim kurumlarının öğrenci kontenjanlarını, çağın ekonomik ve sosyal şartları, kurum kapasitesi ve geleceğin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak ve ilgili kurumlarla koordinasyon sağlayarak belirlemek'' şeklinde düzenlenmesi gerektiğinin altı çizildi.
ÖNERİLER
MEB'in önerilerinden bazıları şöyle:
''-Yükseköğretim sistemi daha katılımcı ve nispeten yerel şartlara daha duyarlı bir yapıda tasarlanmalıdır.
-Eğitim Bilimleri enstitülerinin kurulması teşvik edilmelidir.
-Eğitim fakülteleri gerekli şartların oluşturulması koşuluyla kendi içlerinde branşlaşarak uzmanlaşmaya gidebilmelidir.
-Öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumları, çağın ihtiyaçlarına uygun biçimde yeniden yapılandırılmalıdır.
-Teknokentlerin yaygınlaştırılmasıyla ilgili birtakım hukuki dayanaklar kanunda yer almalıdır.
-Üniversitelerin bulunduğu bölgelerdeki kuruluşlar, araştırma, geliştirme birimlerini üniversitelerin yakınında kurabilmeli ve bu birimler ile üniversiteler çeşitli ortaklıklarda kurabilmelidir. Bunun hukuki altyapısı oluşturulmalıdır.
-Oluşturulacak performans değerlendirme sisteminde, her üniversitenin ve her bilim dalının kendi özelliklerini yansıtılabildiği esnek ve şartlara uygun ölçütler belirlenmelidir.
(Kaynak Sabah)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmen atamalarıyla ilgili sıkıntıları eğitim fakültelerindeki kontenjanlara müdahale ederek çözecek. YÖK yasa tasarısına ilişkin değerlendirmede MEB’in eğitim fakülteleri kontenjanlarının belirlenmesinde aktif rol üstlenmesi öngörülüyor
Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) tartışmaya açılan yeni YÖK yasa tasarısı taslağına ilişkin değerlendirmelerinde, ''atanmayı bekleyen öğretmenler'' sorununun öğrenci kontenjanlarının geleceğin ihtiyaçlarını yeteri kadar göz önünde bulundurmadan belirlenmesinden kaynaklandığı görüşü yer aldı. Bu nedenle kontenjanların belirlenmesi sürecine MEB'in de dahil edilmesi gerektiği ifade edildi.
MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü'nün eleştiri ve önerileri, YÖK'ün ''yeniyasa.yok.gov.tr'' internet sitesinde yayımlandı.
MEB'in değerlendirmelerinde, taslak oluşturulurken kamuoyunun görüşünün alınmasının oldukça olumlu bulunduğu, ancak taslak içerisinde Türkiye Yükseköğretim Kurulu'nun (TYK) görevleri tanımlandığında aynı katılımcı anlayışın söz konusu olmadığı belirtildi.
Özellikle eğitim fakültelerinin kontenjanların belirlenmesi, yeni bölümlerin ve meslek yüksekokullarının açılması konularının, istihdam koşulları ve makro planlardan bağımsız düşünülmemesi gerektiği vurgulanarak, kanunun uluslararası alanda rekabet ve küreselleşme bağlamında yeni çözüm önerileri taşımadığı ileri sürüldü.
MEB'in temel insan kaynağı olan öğretmenlerin yetiştiği eğitim fakültelerinin yapılandırılması konusunda, önemli birtakım eksikliklerin gözlemlendiği, bunların başında eğitim bilimleri enstitülerinin kaldırılması konusunun geldiği ifade edildi.
Atanmayı Bekleyen Öğretmenler
Taslak çalışmasında TYK'nın görev ve yetkilerinden birinin de ''öğrenci kontenjanlarını belirlemek'' olduğu hatırlatılarak, bu durumun katılımcılık ilkesi ile bağdaşmadığı savunuldu.
Atanmayı bekleyen öğretmenler sorununun kontenjanların geleceğin ihtiyaçlarını yeteri kadar göz önünde bulundurmadan belirlenmesinden kaynaklandığı belirtilen MEB'in değerlendirme metninde, bu sebeple, bu süreci planlayan kurumlar olan MEB, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı gibi ilgili kurumların da sürecin içinde yer alması gerektiği vurgulandı.
Üniversitelerin akademik personel ve fiziki kapasitelerinin bu talebe yanıt verebilecek durumda olup olmamasının da dikkate alınması gereken konular arasında olduğu bildirilen metinde, konuya ilişkin maddenin ''Yükseköğretim kurumlarının öğrenci kontenjanlarını, çağın ekonomik ve sosyal şartları, kurum kapasitesi ve geleceğin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak ve ilgili kurumlarla koordinasyon sağlayarak belirlemek'' şeklinde düzenlenmesi gerektiğinin altı çizildi.
ÖNERİLER
MEB'in önerilerinden bazıları şöyle:
''-Yükseköğretim sistemi daha katılımcı ve nispeten yerel şartlara daha duyarlı bir yapıda tasarlanmalıdır.
-Eğitim Bilimleri enstitülerinin kurulması teşvik edilmelidir.
-Eğitim fakülteleri gerekli şartların oluşturulması koşuluyla kendi içlerinde branşlaşarak uzmanlaşmaya gidebilmelidir.
-Öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumları, çağın ihtiyaçlarına uygun biçimde yeniden yapılandırılmalıdır.
-Teknokentlerin yaygınlaştırılmasıyla ilgili birtakım hukuki dayanaklar kanunda yer almalıdır.
-Üniversitelerin bulunduğu bölgelerdeki kuruluşlar, araştırma, geliştirme birimlerini üniversitelerin yakınında kurabilmeli ve bu birimler ile üniversiteler çeşitli ortaklıklarda kurabilmelidir. Bunun hukuki altyapısı oluşturulmalıdır.
-Oluşturulacak performans değerlendirme sisteminde, her üniversitenin ve her bilim dalının kendi özelliklerini yansıtılabildiği esnek ve şartlara uygun ölçütler belirlenmelidir.
(Kaynak Sabah)
Son Güncelleme: Cuma, 21 Aralık 2012 09:15
Gösterim: 1612
Zonguldak'ın Ereğli ilçesinde kendini müfettiş yardımcısı olarak tanıtarak bir ilköğretim okulunda 730 bin lira tutarında tadilat gerçekleştiren kadının iş yaptırdığı firmaların yetkilileri, mağduriyetlerinin giderilmesini istiyor.
Bir süre önce kendini müfettiş yardımcısı olarak tanıtan Özlem K'nin (27), ilçedeki Turgut Reis İlköğretim Okulu'na giderek, okulda 730 bin lira tadilat yaptırmasının ardından kadının unvanının sahte olduğunun ortaya çıkması iş yapan firmaları da sıkıntıya soktu.
İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nce yapılan araştırmada bakanlıkta kaydının olmadığı belirlenen ve hakkında başlatılan idari ve adli soruşturma süren Özlem K. tarafından mağdur edildiklerini öne süren firmaların yetkilileri, alacaklarını İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nden tahsil etme talepleri de kabul edilmeyince şoke oldu.
Okulda tadilat işleri yapan inşaat firması sahibi Fikret Polat, AA muhabirine, Özlem K'nin öz yeğeni olmasına rağmen ne iş yaptığını bilmediğini, okul müdürleriyle yanına gelince müfettiş olduğuna inandığını söyledi.
Anlaşma yapmalarının ardından İstanbul'da gelerek malzemelerin beğenildiğini, 14-15 Temmuz'da da okulun tadilatına başladıklarını ifade eden Polat, şunları kaydetti:
''İşimizi yaptık. Yaklaşık 5 aydır henüz paramızı alamadık, ödemelerimizi yapamıyoruz. Bakanlık, Valilik, Milli Eğitim Müdürlüğü'ne kadar gitmediğimiz yer kalmadı. Mağduruz. Uzun zamandır görüşmediğim öz yeğenimin sahte müfettiş yardımcısı olacağını düşünmedim. Benim şu anda 336 bin lira alacağım var. Bunu kimden tahsil edeceğimi bilmiyorum. İşi yaparken İlçe Milli Eğitim Müdürü sürekli inşaata geliyordu, sonra bu gazetelerde sahte müfettiş olayı çıkınca durumu öğrendik. Ben yeğenimin bakanlıkta çalıştığını sanıyordum. Bizi kandırdılar, kimse olayı üstlenmiyor. Emniyete gerekli ifadeyi verdik, durumumuzu anlattık ardından da savcılığa suç duyurusunda bulunduk. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile Özlem K'dan şikayetçi olduk. Hukuki süreç başlattık, hakkımızı arıyoruz.''
Polat, Özlem K. ile 1 aydır görüşemediklerini, bir rahatsızlığı nedeniyle hastanede tedavi gördüğünü öğrendiklerini belirterek, ''Burada Özlem'in suçu var, olayın kahramanı o. Bakanlık düzeyinde da girişimlerimiz oldu. Ancak sonuç alamadık'' dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Zonguldak'ın Ereğli ilçesinde kendini müfettiş yardımcısı olarak tanıtarak bir ilköğretim okulunda 730 bin lira tutarında tadilat gerçekleştiren kadının iş yaptırdığı firmaların yetkilileri, mağduriyetlerinin giderilmesini istiyor.
Bir süre önce kendini müfettiş yardımcısı olarak tanıtan Özlem K'nin (27), ilçedeki Turgut Reis İlköğretim Okulu'na giderek, okulda 730 bin lira tadilat yaptırmasının ardından kadının unvanının sahte olduğunun ortaya çıkması iş yapan firmaları da sıkıntıya soktu.
İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nce yapılan araştırmada bakanlıkta kaydının olmadığı belirlenen ve hakkında başlatılan idari ve adli soruşturma süren Özlem K. tarafından mağdur edildiklerini öne süren firmaların yetkilileri, alacaklarını İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nden tahsil etme talepleri de kabul edilmeyince şoke oldu.
Okulda tadilat işleri yapan inşaat firması sahibi Fikret Polat, AA muhabirine, Özlem K'nin öz yeğeni olmasına rağmen ne iş yaptığını bilmediğini, okul müdürleriyle yanına gelince müfettiş olduğuna inandığını söyledi.
Anlaşma yapmalarının ardından İstanbul'da gelerek malzemelerin beğenildiğini, 14-15 Temmuz'da da okulun tadilatına başladıklarını ifade eden Polat, şunları kaydetti:
''İşimizi yaptık. Yaklaşık 5 aydır henüz paramızı alamadık, ödemelerimizi yapamıyoruz. Bakanlık, Valilik, Milli Eğitim Müdürlüğü'ne kadar gitmediğimiz yer kalmadı. Mağduruz. Uzun zamandır görüşmediğim öz yeğenimin sahte müfettiş yardımcısı olacağını düşünmedim. Benim şu anda 336 bin lira alacağım var. Bunu kimden tahsil edeceğimi bilmiyorum. İşi yaparken İlçe Milli Eğitim Müdürü sürekli inşaata geliyordu, sonra bu gazetelerde sahte müfettiş olayı çıkınca durumu öğrendik. Ben yeğenimin bakanlıkta çalıştığını sanıyordum. Bizi kandırdılar, kimse olayı üstlenmiyor. Emniyete gerekli ifadeyi verdik, durumumuzu anlattık ardından da savcılığa suç duyurusunda bulunduk. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile Özlem K'dan şikayetçi olduk. Hukuki süreç başlattık, hakkımızı arıyoruz.''
Polat, Özlem K. ile 1 aydır görüşemediklerini, bir rahatsızlığı nedeniyle hastanede tedavi gördüğünü öğrendiklerini belirterek, ''Burada Özlem'in suçu var, olayın kahramanı o. Bakanlık düzeyinde da girişimlerimiz oldu. Ancak sonuç alamadık'' dedi.
Son Güncelleme: Cuma, 21 Aralık 2012 09:04
Gösterim: 1452
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TBMM’de kabul edilen 2013 yılı bütçesinden eğitime 69 milyar lira ayrıldığını, eğitim için ayrılan bütçenin yeterli olmadığı eleştirilerine cevap vererek, "Bizim için her zaman sağlık ve eğitim kalemleri öncelikli olmuştur" şeklinde konuştu.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2015 yılında Türkiye'nin yüksek gelir grubuna yükseleceğini belirterek, TBMM'de kabul edilen 2013 bütçesine ilişkin ise, "Çok şükür bizim bütçemiz tüm sosyal harcama alanlarında ciddi artışları 2013 için öngören bir bütçe. 2013 bütçesi aynı zamanda üniversite harçlarının artık kaldırıldığı bir bütçe. Önümüzdeki sene sosyal harcamalarımız 2012 yılına göre yüzde 25 oranında artırılıyor" dedi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TBMM Genel Kurulu'nda 2013 yılı bütçesinin tümü üzerinde hükümet adına konuşma gerçekleştirdi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın TBMM Genel Kurul salonundaki konuşmasını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de dinledi. Babacan, dünyanın yaşadığı ekonomik krizden örnekler verdi. Çin'in, Brezilya'nın, Hindistan'ın büyüme oranlarının her ay aşağılara düştüğüne dikkat çeken Babacan, "Bu krizin etkileri yıllarca, hatta bazı ülkeler için on yıllarca aşılamayacak" diye konuştu.
Türkiye'nin ise 2008 yılı öncesinde yaptığı reformlarla bu krizden uzak durabildiğini ifade eden Babacan, 2009 yılında Türkiye'nin çok sağlam bir kamu maliyesine sahip olduğu için krizden etkilenmediğini söyledi. "2009'da birçok ülke bu krizi kamu harcamalarını artırarak bu krizi aşmaya çalıştı" diyen Babacan, bu politikayı uygulayan ülkelerin ise bugün çok büyük bir borçla karşı karşıya olduklarını dile getirdi.
"Devlete güven esastır diyoruz" diyen Babacan, bu güven politikaları sayesinde ekonomide büyüme elde ettiklerini kaydetti. Türkiye ekonomisinin 2012 yılında yüzde 3 civarında büyüyeceğini kaydeden Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Ama bu büyüme sıhhatli bir büyümedir. Bu büyümede dış talebin katkısı artı 5 puan, iç talebin katkısı eksi 2 puan seviyesindedir" diye konuştu.
"EĞİTİME 69 MİLYAR TL AYRILDI"
Sağlığa bütçede toplam 68 milyar TL, eğitime ise 69 milyar TL ayrıldığını belirten Babacan, eğitim için ayrılan bütçenin yeterli olmadığı eleştirilerine cevap vererek, "Bizim için her zaman sağlık ve eğitim kalemleri öncelikli olmuştur" şeklinde konuştu.
Ülkede satın alma gücü yokmuş gibi açıklamalar yapıldığına vurgu yapan Başbakan Yardımcısı Babacan, böyle bir durumun söz konusu olmadığını kanıtlamak için bazı örnekler verdi.
2002 yılında en düşük memur maaşıyla 382 kilogram makarna alınırken, bugün 695 kilogram makarna alındığını söyleyen Babacan şunları kaydetti:
"48 kilogram dana eti alırken şimdi 66 kilogram dana eti alıyor. 235 litre ay çiçek yağı alırken bugün 256 litre alıyor. Asgari ücrete geçiyorum; 182 kilogram ekmek olmuş 288 kilogram. 143 litre süt olmuş 316 litre. 110 kilogram şeker olmuş 232 kilogram şeker. Bu satın alma gücünün, refahın artmasıdır. Bunu dünyanın neresine götürüp anlatırsanız, o ülke gelişmiş, bu ülkede yoksulluk azalmış derler. Bu konularda akıntıya kürek çekmenin hiç bir anlamı yok."
"SOSYAL HARCAMALARIMIZ 2012 YILINA GÖRE YÜZDE 25 ARTIRILIYOR"
TBMM'de 2013 bütçesinin görüşüldüğünü fakat başka ülkelerdeki birçok parlamentonun ise memur maaşlarının ne kadar düşürüleceği, üniversite harçlarının ne kadar artılacağı gibi konuları görüştüğü örneğini veren Babacan, "Çok şükür bizim bütçemiz tüm sosyal harcama alanlarında ciddi artışları 2013 için öngören bir bütçe. 2013 bütçesi aynı zamanda üniversite harçlarının artık kaldırıldığı bir bütçe. Önümüzdeki sene sosyal harcamalarımız 2012 yılına göre yüzde 25 oranında artırılıyor" şeklinde konuştu.
Bütçe görüşmelerinin çok sakin geçtiğine dair eleştirilere de cevap veren Babacan, "Biraz önce sayın konuşmacılardan biri 'bütçe görüşmeleri çok sakin geçiyor, bir rehavet var' dedi. Çok şükür bu, Türkiye'nin güven ortamının, istikrar ortamının da bir göstergesi. Allah korusun Türkiye bir başka ekonomik dönemden geçseydi buradaki tartışmalar böyle sakin, huzur içinde geçer miydi diye sormak lazım" dedi.
Türkiye'nin saygı duyulan bir ülke haline gelmesindeki en büyük etkenin siyasi istikrar ve ekonomideki sağlamlığın neticesi olduğunu anlatan Başbakan Yardımcısı Babacan, Avrupa'da yaşanan krizin ise bir güven ortamının oluşturulamamasından kaynaklandığına dikkat çekti. Gelecek dönemde hayata geçirilmesi gereken reformlar olduğuna vurgu yapan Babacan, "Bütün bu politikalar kuşkusuz insanı merkeze alan politikalar" ifadesini kullandı.
Babacan ayrıca yoksulluk göstergelerinin tarihi düşük seviyelere gerilediğinin altını çizerek, "İnşallah Türkiye 2015 yılında artık üst gelir, yüksek gelir ülke grubuna girecek" diye konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TBMM’de kabul edilen 2013 yılı bütçesinden eğitime 69 milyar lira ayrıldığını, eğitim için ayrılan bütçenin yeterli olmadığı eleştirilerine cevap vererek, "Bizim için her zaman sağlık ve eğitim kalemleri öncelikli olmuştur" şeklinde konuştu.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2015 yılında Türkiye'nin yüksek gelir grubuna yükseleceğini belirterek, TBMM'de kabul edilen 2013 bütçesine ilişkin ise, "Çok şükür bizim bütçemiz tüm sosyal harcama alanlarında ciddi artışları 2013 için öngören bir bütçe. 2013 bütçesi aynı zamanda üniversite harçlarının artık kaldırıldığı bir bütçe. Önümüzdeki sene sosyal harcamalarımız 2012 yılına göre yüzde 25 oranında artırılıyor" dedi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TBMM Genel Kurulu'nda 2013 yılı bütçesinin tümü üzerinde hükümet adına konuşma gerçekleştirdi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın TBMM Genel Kurul salonundaki konuşmasını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de dinledi. Babacan, dünyanın yaşadığı ekonomik krizden örnekler verdi. Çin'in, Brezilya'nın, Hindistan'ın büyüme oranlarının her ay aşağılara düştüğüne dikkat çeken Babacan, "Bu krizin etkileri yıllarca, hatta bazı ülkeler için on yıllarca aşılamayacak" diye konuştu.
Türkiye'nin ise 2008 yılı öncesinde yaptığı reformlarla bu krizden uzak durabildiğini ifade eden Babacan, 2009 yılında Türkiye'nin çok sağlam bir kamu maliyesine sahip olduğu için krizden etkilenmediğini söyledi. "2009'da birçok ülke bu krizi kamu harcamalarını artırarak bu krizi aşmaya çalıştı" diyen Babacan, bu politikayı uygulayan ülkelerin ise bugün çok büyük bir borçla karşı karşıya olduklarını dile getirdi.
"Devlete güven esastır diyoruz" diyen Babacan, bu güven politikaları sayesinde ekonomide büyüme elde ettiklerini kaydetti. Türkiye ekonomisinin 2012 yılında yüzde 3 civarında büyüyeceğini kaydeden Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Ama bu büyüme sıhhatli bir büyümedir. Bu büyümede dış talebin katkısı artı 5 puan, iç talebin katkısı eksi 2 puan seviyesindedir" diye konuştu.
"EĞİTİME 69 MİLYAR TL AYRILDI"
Sağlığa bütçede toplam 68 milyar TL, eğitime ise 69 milyar TL ayrıldığını belirten Babacan, eğitim için ayrılan bütçenin yeterli olmadığı eleştirilerine cevap vererek, "Bizim için her zaman sağlık ve eğitim kalemleri öncelikli olmuştur" şeklinde konuştu.
Ülkede satın alma gücü yokmuş gibi açıklamalar yapıldığına vurgu yapan Başbakan Yardımcısı Babacan, böyle bir durumun söz konusu olmadığını kanıtlamak için bazı örnekler verdi.
2002 yılında en düşük memur maaşıyla 382 kilogram makarna alınırken, bugün 695 kilogram makarna alındığını söyleyen Babacan şunları kaydetti:
"48 kilogram dana eti alırken şimdi 66 kilogram dana eti alıyor. 235 litre ay çiçek yağı alırken bugün 256 litre alıyor. Asgari ücrete geçiyorum; 182 kilogram ekmek olmuş 288 kilogram. 143 litre süt olmuş 316 litre. 110 kilogram şeker olmuş 232 kilogram şeker. Bu satın alma gücünün, refahın artmasıdır. Bunu dünyanın neresine götürüp anlatırsanız, o ülke gelişmiş, bu ülkede yoksulluk azalmış derler. Bu konularda akıntıya kürek çekmenin hiç bir anlamı yok."
"SOSYAL HARCAMALARIMIZ 2012 YILINA GÖRE YÜZDE 25 ARTIRILIYOR"
TBMM'de 2013 bütçesinin görüşüldüğünü fakat başka ülkelerdeki birçok parlamentonun ise memur maaşlarının ne kadar düşürüleceği, üniversite harçlarının ne kadar artılacağı gibi konuları görüştüğü örneğini veren Babacan, "Çok şükür bizim bütçemiz tüm sosyal harcama alanlarında ciddi artışları 2013 için öngören bir bütçe. 2013 bütçesi aynı zamanda üniversite harçlarının artık kaldırıldığı bir bütçe. Önümüzdeki sene sosyal harcamalarımız 2012 yılına göre yüzde 25 oranında artırılıyor" şeklinde konuştu.
Bütçe görüşmelerinin çok sakin geçtiğine dair eleştirilere de cevap veren Babacan, "Biraz önce sayın konuşmacılardan biri 'bütçe görüşmeleri çok sakin geçiyor, bir rehavet var' dedi. Çok şükür bu, Türkiye'nin güven ortamının, istikrar ortamının da bir göstergesi. Allah korusun Türkiye bir başka ekonomik dönemden geçseydi buradaki tartışmalar böyle sakin, huzur içinde geçer miydi diye sormak lazım" dedi.
Türkiye'nin saygı duyulan bir ülke haline gelmesindeki en büyük etkenin siyasi istikrar ve ekonomideki sağlamlığın neticesi olduğunu anlatan Başbakan Yardımcısı Babacan, Avrupa'da yaşanan krizin ise bir güven ortamının oluşturulamamasından kaynaklandığına dikkat çekti. Gelecek dönemde hayata geçirilmesi gereken reformlar olduğuna vurgu yapan Babacan, "Bütün bu politikalar kuşkusuz insanı merkeze alan politikalar" ifadesini kullandı.
Babacan ayrıca yoksulluk göstergelerinin tarihi düşük seviyelere gerilediğinin altını çizerek, "İnşallah Türkiye 2015 yılında artık üst gelir, yüksek gelir ülke grubuna girecek" diye konuştu.
Son Güncelleme: Perşembe, 20 Aralık 2012 23:47
Gösterim: 3794
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kendisi hakkında basında çıkan “öğretmen atamalarına ilişkin” herhangi olumsuz bir açıklamasının olmadığını belirtti.
Maliye Bakanı Şimşek, ''Mevcut öğretmenlerimize ilişkin olumsuz hiçbir değerlendirmem olmadı'' dedi.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, öğretmen atamalarına ilişkin bugün bir televizyon kanalında yaptığı değerlendirme sonrasında açıklamalarının ''belli bazı medya kuruluşları'' tarafından çarpıtıldığını ifade etti.
Mehmet Şimşek, mevcut öğretmenlere ilişkin olumsuz hiçbir değerlendirmede bulunmadığını vurgulayarak, ''Orada söylediğim çok açık ve net. Kastettiğim öğretmenlerimizin kalitesi değil, branşlar arasındaki uyumsuzluktur. Yani öğretmenlik talep edenlerin branşları ile Milli Eğitim Bakanlığının ihtiyacı olan branşlar arasındaki uyumsuzluğa dikkat çektim'' diye konuştu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kendisi hakkında basında çıkan “öğretmen atamalarına ilişkin” herhangi olumsuz bir açıklamasının olmadığını belirtti.
Maliye Bakanı Şimşek, ''Mevcut öğretmenlerimize ilişkin olumsuz hiçbir değerlendirmem olmadı'' dedi.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, öğretmen atamalarına ilişkin bugün bir televizyon kanalında yaptığı değerlendirme sonrasında açıklamalarının ''belli bazı medya kuruluşları'' tarafından çarpıtıldığını ifade etti.
Mehmet Şimşek, mevcut öğretmenlere ilişkin olumsuz hiçbir değerlendirmede bulunmadığını vurgulayarak, ''Orada söylediğim çok açık ve net. Kastettiğim öğretmenlerimizin kalitesi değil, branşlar arasındaki uyumsuzluktur. Yani öğretmenlik talep edenlerin branşları ile Milli Eğitim Bakanlığının ihtiyacı olan branşlar arasındaki uyumsuzluğa dikkat çektim'' diye konuştu.
Son Güncelleme: Cuma, 21 Aralık 2012 08:21
Gösterim: 1284
Kanada İngilizce bilen işçilere göçmenlik başvurusunda öncelik tanınacağını duyurdu. Duyuruda ülkede konuşulan iki resmi dilden en az birini bilenlere öncelik verileceği belirtildi.
Kanada Vatandaşlık ve Göçmenlik Bakanı Jason Kenney, kalifiye işçi programı kapsamında Kanada'ya gelmek için başvuracaklardan, genç ve iki resmi dilden birini iyi bilenlere öncelik vereceklerini açıkladı.
Başkent Ottawa'da basın toplantısı düzenleyen Bakan Kenney, ülke genelinde ihtiyaç duyulan tüm sektörlerde istihdam edilmek üzere alınacak olan kalifiye göçmen işçilere ilişkin uygulamanın 4 Mayıs 2013'te başlayacağını açıkladı.
Bu programın, ay başında açıklanan ve 3 bin elektrikçi, kaynakçı, ağır iş makineleri operatörü ve petrol boru hatlarında çalışacak işçi alımı olan Skilled Trades Stream (Kalifiye Eleman Akışı) adlı programdan ayrı olduğunu ifade eden Jason Kenney, başvuru sahiplerine Federal Kalifiye İşçi Programı puanlama sisteminin uygulanacağını belirtti.
Yaşları 18 ila 35 arası olan ve Kanada'nın iki resmi dili olan İngilizce ya da Fransızca'dan birini konuşup, yazıp, okuyabilenleri almak istediklerini söyleyen Bakan Jason Kenney, ''Taksi şoförlüğü ya da AVM'lerde sakız satan doktor ya da mühendis almak istemiyoruz'' dedi.
260 BİN İŞÇİ İHTİYACI
Kanada'nın gelecek 10 yılda inşaat sektöründe 163 bin ve petrol sektöründe de 100 binin üzerinde işçiye ihtiyacı olduğunu kaydeden Jason Kenney, kalifiye işçi sıkıntısının ülke ekonomisi için büyüyen bir paradoks halini aldığını anlattı. Kenney, Federal Kalifiye İşçi Programı kapsamında kaç bin yeni işçinin alınacağına dair rakam vermedi.
ŞARTLARIN ZORLUĞU ELEŞTİRİ KONUSU
Kanada Vatandaşlık ve Göçmenlik Bakanlığı daha önce 2013 yılında, 158 bin 600'ü ekonomi sınıfı göçmen, 73 bin 300’ü aile birleştirmeleri ve 28 bin 500'ü de sığınmacı ve insanî nedenlerle olmak üzere toplam 260 bin 500 göçmen alacağını duyurmuştu. Bakanlığın kalifiye işçi alımı konusundaki ilk açıklamaları, şartların zor olması nedeniyle eleştiri konusu olmuştu.
(trt)
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Kanada İngilizce bilen işçilere göçmenlik başvurusunda öncelik tanınacağını duyurdu. Duyuruda ülkede konuşulan iki resmi dilden en az birini bilenlere öncelik verileceği belirtildi.
Kanada Vatandaşlık ve Göçmenlik Bakanı Jason Kenney, kalifiye işçi programı kapsamında Kanada'ya gelmek için başvuracaklardan, genç ve iki resmi dilden birini iyi bilenlere öncelik vereceklerini açıkladı.
Başkent Ottawa'da basın toplantısı düzenleyen Bakan Kenney, ülke genelinde ihtiyaç duyulan tüm sektörlerde istihdam edilmek üzere alınacak olan kalifiye göçmen işçilere ilişkin uygulamanın 4 Mayıs 2013'te başlayacağını açıkladı.
Bu programın, ay başında açıklanan ve 3 bin elektrikçi, kaynakçı, ağır iş makineleri operatörü ve petrol boru hatlarında çalışacak işçi alımı olan Skilled Trades Stream (Kalifiye Eleman Akışı) adlı programdan ayrı olduğunu ifade eden Jason Kenney, başvuru sahiplerine Federal Kalifiye İşçi Programı puanlama sisteminin uygulanacağını belirtti.
Yaşları 18 ila 35 arası olan ve Kanada'nın iki resmi dili olan İngilizce ya da Fransızca'dan birini konuşup, yazıp, okuyabilenleri almak istediklerini söyleyen Bakan Jason Kenney, ''Taksi şoförlüğü ya da AVM'lerde sakız satan doktor ya da mühendis almak istemiyoruz'' dedi.
260 BİN İŞÇİ İHTİYACI
Kanada'nın gelecek 10 yılda inşaat sektöründe 163 bin ve petrol sektöründe de 100 binin üzerinde işçiye ihtiyacı olduğunu kaydeden Jason Kenney, kalifiye işçi sıkıntısının ülke ekonomisi için büyüyen bir paradoks halini aldığını anlattı. Kenney, Federal Kalifiye İşçi Programı kapsamında kaç bin yeni işçinin alınacağına dair rakam vermedi.
ŞARTLARIN ZORLUĞU ELEŞTİRİ KONUSU
Kanada Vatandaşlık ve Göçmenlik Bakanlığı daha önce 2013 yılında, 158 bin 600'ü ekonomi sınıfı göçmen, 73 bin 300’ü aile birleştirmeleri ve 28 bin 500'ü de sığınmacı ve insanî nedenlerle olmak üzere toplam 260 bin 500 göçmen alacağını duyurmuştu. Bakanlığın kalifiye işçi alımı konusundaki ilk açıklamaları, şartların zor olması nedeniyle eleştiri konusu olmuştu.
(trt)
Son Güncelleme: Perşembe, 20 Aralık 2012 12:40
Gösterim: 1550