Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.
TBMM Araştırma Merkezi, "Sosyal Göstergelerle Gençlik" adı altında araştırma raporu hazırladı
Türkiye'de 2023 yılında genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının yüzde 15,1’e, 2050 yılında yüzde 11,7’ye, 2075 yılında ise yüzde 10,1’e düşeceği tahmin ediliyor.
TBMM Araştırma Merkezi, "Sosyal Göstergelerle Gençlik" adı altında yaptığı çalışmada, Türkiye ile Avrupa ve bazı ülkelerdeki gençlere ilişkin göstergelerin yer aldığı rapor hazırladı.
Rapora göre, Türkiye’de genç nüfus oranı 1935 yılında yüzde 15,1, 1980-2000 yılları arasında ortalama olarak yüzde 20 iken daha sonra azalma gösterdi. 2013 yılı verilerine göre genç nüfus, Türkiye nüfusunun yüzde 16,6’sı oluştuyor. Genç nüfusun yüzde 51,1’ini erkekler, yüzde 48,9’unu kadınlar oluşturuyor. 2023 yılında genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının yüzde 15,1’e, 2050 yılında yüzde 11,7’ye, 2075 yılında ise yüzde 10,1’e düşeceği tahmin ediliyor.
Raporda, AB üyesi ülkelerin göstergeleri de yer alıyor. 15-24 yaş aralığındaki nüfusun toplam nüfusa oranı, AB üyesi ülkeler için ortalama yüzde 11,5. Türkiye yüzde 16,6 ile söz konusu ülkeler arasında genç nüfus oranı en yüksek olan ülke. Türkiye’den sonra Avrupa ülkeleri arasında en fazla genç nüfus oranına sahip ülke ise yüzde 14,6 ile Makedonya. İspanya ve İtalya ise yüzde 9,9 ile en düşük genç nüfus oranına sahip.
"Zorunlu eğitim süresi 9 ile 12 yıl arasında değişiyor"
Avrupa ülkelerinde zorunlu eğitime başlama yaşının en düşük olduğu ülke 4 yaş 8 ay ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi. Diğer ülkelerde zorunlu eğitim ağırlıklı olarak 6 yaşın bitiminde başlıyor. Bu yaş grubu birçok ülkede aynı zamanda ilköğretime başlama yaşı olarak kabul ediliyor. 6 yaş öncesindeki zorunlu eğitim, bazı ülkelerde okul öncesi eğitime tekabül ediyor.
Zorunlu eğitimin en uzun olduğu ülke 13 yıl ile Hollanda. Diğer ülkelerde zorunlu eğitim süresi 9 ile 12 yıl arasında değişiyor. Zorunlu eğitimin bittiği yaş ise ağırlıklı olarak 16.
Ortaöğretimde okullaşma oranları, AB ortalamalarına göre 2010 yılından bu yana az da olsa yükselme gösteriyor. AB ülkelerinde bu oran yüzde 64,8, Türkiye’de ise yüzde 38,4. Ortaöğretimde okullaşmanın en yüksek olduğu ülkeler Hırvatistan, Slovenya ve Finlandiya.
AB’de ortaöğretim öğrencilerinin yarısı mesleki eğitime, diğer yarısı genel eğitime yöneliyor . Ancak bu konuda ülkeler arasında büyük farklar da bulunuyor. 2012 yılı verilerine göre Avusturya’da öğrencilerin yüzde 75,3 gibi ağırlıklı bir kısmı mesleki eğitime devam ederken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta’da ancak yüzde 10’a yakını mesleki eğitime kayıtlı. Türkiye’de ise genel eğitime devam eden öğrenci sayısı daha fazla. Mesleki eğitime kayıtlı öğrencilerin oranı yüzde 43,6.
AB seviyesinde mesleki eğitimde erkek öğrencilerin oranı yüzde 55,7 iken Avusturya’da yüzde 80’lere çıkıyor. Avusturya’yı Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan takip ediyor. 2011 yılı itibariyle Türkiye’de mesleki eğitimde erkek öğrencilerin oranı yüzde 45,5, kadınlarda yüzde 41,4.
Kadınların yükseköğretimdeki payı
Raporda, okul terk oranlarına da yer veriliyor. Buna göre, erken ayrılma oranının en az olduğu ülkeler Slovenya ve Hırvatistan. En yüksek olduğu ülkeler ise Türkiye, Malta ve Portekiz.
AB’de iki ülke dışında kadınların yükseköğretimdeki oranı erkeklerden yüksek. Yalnızca Yunanistan ve Türkiye’de kadınların yükseköğretimdeki payı yüzde 50’nin altında. AB genelinde yükseköğretimde kadınların oranı yüzde 55,2, erkeklerin oranı ise yüzde 44,8. İzlanda, kadınların yükseköğretimde en yüksek oranda bulunduğu ülke.
İnternete erişim
Araştırmada, 16-24 yaş grubunun internet erişimine ilişkin verilere göre, 2005 yılında AB ülkelerinde yüzde 68 olan oran, 2013 yılında yüzde 94’e kadar yükseldi. Ülkeler bazındaki inceleme sonucuna göre, birçok Avrupa ülkesinde internete erişim yüzde 90’ların üzerinde. Türkiye'de ise bu oran 2013 yılı kayıtlarına göre yüzde 63 civarında bulunuyor.
Rapora göre Türkiye’de gençlerin yüzde 11,9’u tütün ürünü kullanıyor. Bu oran Belarus'ta 26,9, Bosna Hersek'te 13,3, Bulgaristan'da 29,3, Hırvatistan'da 24,9, Çek Cumhuriyeti'nde 35, Estonya'da 30,8, Yunanistan'da 16,2, Macaristan'da 27,8, Letonya'da 37,6, Litvanya'da 33,7, Polonya'da 29,6, Moldova'da 13,4, Romanya'da 14,4, Rusya'da 27,3, Sırbistan'da 10,4, Slovakya'da 26,6, Slovenya'da 21,8, Makedonya'da 11,8, Ukrayna'da yüzde 26.
Yoksulluk riski
AB üyesi ülkelerde genç nüfusta yoksulluk oranı ortalaması yüzde 31,4. Türkiye'de ise genç nüfus içindeki yüzde 73,8'li bir bölüm yoksulluk riski kapsamında.
Türkiye'de toplam engelli nüfus içerisinde genç nüfustaki engellilerin oranı yüzde 17,2. Genç nüfusun oranının en yüksek olduğu engellilik türü yüzde 27,5 ile zihinsel engellilik. Genç nüfus oranının en düşük olduğu engellilik türü ise yüzde 9,2 ile ve %9,3 ile sırasıyla süreğen hastalık ve ruhsal ve duygusal engellilik.
Ekonomik krizler gençleri vuruyor
Türkiye 2000 yılında 15-24 yaş arası genç nüfus 12 milyon 703 bin, işgücü ise 5 milyon 401 bin kişi. İşgücü içerisinde 4 milyon 696 bin kişi istihdam ediliyor. Bu dönemde gençlerin işgücüne katılma oranı yüzde 42,5. İşsizlik oranı ise yüzde 13,1. Türkiye’nin genel işsizlik oranının %6,5 olduğu bu dönemde gençlerin işsizlik oranı yüzde 13,1. Bu dönemde Türkiye’nin tarım dışı işsizlik oranı yüzde 9,3. Gençlerde ise yüzde 19.
2013 yılına gelindiğinde ise 4 milyon 584 bin genç işgücünün 857 bini işsiz. Buna göre 2013 yılında gençlerdeki işsizlik oranı yüzde 18,7, tarım dışı genç işsizlik oranı ise yüzde 22 olarak gerçekleşti.
Araştırmaya göre, 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin genç nüfusun istihdam durumuna olumsuz etkisi büyük oldu. 2000 yılında yaklaşık 700 bin olan genç işsiz sayısı kriz sonrası dönemde 1 milyona yaklaştı. Aynı dönemde genç işsizlik oranı yüzde 13,1’den yüzde 19,2’ye, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 19’dan yüzde 26,6’ya yükseldi.
Benzer bir olumsuz durum 2008 küresel ekonomik krizi sonrasında da yaşandı. 2002 yılından itibaren bir miktar azalarak 871 bine düşen genç işsiz sayısı, küresel ekonomik kriz sonrasında, 2009 yılında 1 milyon 126 bine
sıçradı. Bu dönemde işsizlik oranıda yüzde 20’den yüzde 25,3’e, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 23,3’ten yüzde 29,8’e yükseldi.
Rapora göre, Türkiye’de genç işsizlik oranları kriz dönemlerinde sıçrama gösteriyor ve izleyen dönemlerde de genel olarak bu oranını koruyor. 15-24 yaş grubu, krizlerden en çok etkilenen grup olarak ortaya çıkıyor.
İlkokul mezunları istihdamda ilk sırada
Türkiye'de 15-24 yaş grubu için, 2000 yılında 4 milyon 696 bin kişi olan toplam genç istihdamı içerisinde ilkokul mezunlarının istihdam sayısı 2 milyon 549 bin kişi ile ilk sırada yer alıyor. Bunu 694 bin kişi ile genel lise mezunları ve 186 bin kişi ile yüksekokul mezunlarının istihdamı takip ediyor. Okur-yazar olmayanların istihdamı ise yaklaşık 157 bin.
Geçen yıl ise toplam 3 milyon 727 bin genç istihdamda okuma yazma bilmeyen 53 bin, okuma yazma bilen ancak bir okul bitirmeyen 256 bin, ilkokul mezunu 19 bin, ortaokul ya da dengi meslek okulu 15 bin, genel lise 469 bin, lise dengi meslek okulu 521 bin, yüksek okul ya da fakülte 472 bin, ilköğretim 1 milyon 923 bin 727 olarak yer alıyor.
Raporda, şu ifadeler yer alıyor:
"2013 yılı verileri incelendiğinde 2000 yılındaki tablonun kısmen iyileştiği görülmektedir. Buna rağmen ilk sırada yine ilköğretim mezunları yer almaktadır. Bir başka deyişle 8 yıllık zorunlu eğitim nedeniyle zamanla ilkokul mezunlarının yerini ilköğretim mezunları almıştır. Onu lise dengi meslek okulları ile yüksekokul mezunları takip etmektedir. 2000 yılından itibaren genç istihdamındaki okuma-yazma bilmeyenler ile ilkokul ve ortaokul mezunlarının payı oldukça azalmıştır.
Türkiye’deki istihdamın eğitim seviyesinde dönüşümün gerçekleşmeye başladığı ifade edilebilir. Son yıllarda okur-yazar olmayanların istihdam içerisindeki payı epey azalmıştır. Bireysel anlamda düşünüldüğünde de okur-yazar olmayanların iş piyasasına girebilmeleri artık zor görülmektedir. Yüksekokul mezunları ile lise dengi meslek okul mezunları istihdamı da sürekli artış içerisindedir. İşgücü piyasasında eğitim yavaş yavaş da olsa ön plana çıkmaya başlamıştır."
Kent ve kırsaldaki işsizlik oranları
Rapora göre, 2001 yılı sonrası özellikle kentsel genç işsizlik oranlarındaki artışlar dikkati çekiyor. Bu yüksek artışın nedeni olarak, kriz ile birlikte finans sektöründe ve buna bağlı olarak reel sektörde yaşanan işten çıkarılmalar gösteriliyor. Kentsel genç işsizlik oranları 2008 yılı sonunda yüzde 22,6, 2009 yılı sonunda ise yüzde 28,2’lik oran ile rekor seviyelere ulaştı.
Kentsel genç işsizlik oranları, erkek-kadın ayırımında da önemli ölçüde farklılaştı. Kentsel genç kadın işsizlik oranları erkek işsizlik oranlarının 6-7 puan üzerinde seyrediyor. Kırsal alandaki işsizlik oranları kentlerdeki işsizlik oranlarından daha düşük seviyelerde. 2001 sonrasında inişli çıkışlı bir seyir izlemekle birlikte genel olarak yükselme eğiliminde olan kırsal genç işsizlik oranları, 2008 ve 2009 yıllarında ise en yüksek seviyelerine ulaştı. 2008 yılında yüzde 15,5 olan kırsal işsizlik oranı, 2009 yılı sonunda yüzde 18,9'e ulaştı.
Kentlerde kadınların işsizlik oranları erkeklerin işsizlik oranından daha yüksek iken kırsal alanda erkeklerin işsizlik oranı kadınların işsizlik oranlarından daha yüksek. 2000 yılında kırsal alanda genç erkeklerin işsizlik oranı yüzde 11,2 iken kadınlarda bu oran yüzde 3,8. Raporda, bu durum, bu kesimde çalışan kadınların çoğunlukla ücretsiz aile işçisi konumunda çalışmasından kaynaklandığı belirtiliyor.
Genç istihdam
Türkiye, genç işsizlikte 2012 itibarıyla yüzde 17,5 oranıyla AB'nin yüzde 22 olan ortalamasından daha iyi durumdayken, yüzde 16,3 olan OECD ortalamasının üzerinde yer alıyor. Yunanistan yüzde 55,3 ve İspanya yüzde 53,2 ile genç işsizlikte zirvede yer alırken, bu ülkeleri yüzde 37,7 ile Portekiz ve yüzde 35,3 ile İtalya izliyor.
İşsizliğinin en düşük olduğu ülkeler sırasıyla yüzde 7,9 ile Japonya, yüzde 8,1 ile Almanya, yüzde 8,4 ile İsviçre ve yüzde 8,6 ile Norveç.
2013 yılı itibariyle 15-24 yaş grubunu oluşturan genç istihdamı en düşük olan ülkeler yüzde 11,9 ile Yunanistan, yüzde 16,3 ile İtalya ve yüzde 16,6 ile İspanya. Genç istihdamının en yüksek olduğu ülkeler ise yüzde 69,7 ile İzlanda, yüzde 62,3 ile Hollanda ve yüzde 61,9 ile İsviçre. Türkiye yüzde 32,2’lik genç istihdamı ile AB'nin yüzde 32,3 olan ortalamasından ve OECD'nin yüzde 39,7 olan ortalamasından düşük seviyede. Türkiye, 34 OECD ülkesi arasında genç istihdamı sıralamasında 19. sırada yer alıyor.
Seçme ve seçilme yaşı
Rap göre, bütün dünyada seçme ve seçilme yaşları zaman içinde düştü. Avrupa ülkeleri de bu sürecin dışında kalmadı. Avrupa’da seçme yaşı Avusturya’daki Ulusal Konsey seçimleri ile İtalya’daki Senato seçimleri dışında 18.
Bu iki istisnadan Avusturya’da 16, İtalya’da yalnızca Senato seçimleri için 25. Seçilme yaşları ise parlamentoların alt kanadında 18 ile 21 yaş, üst kanadında ise18 ile 40 yaş olarak uygulanıyor. En yüksek seçilme yaşı Çek Cumhuriyeti ile İtalyan Senatosunda görülen 40 yaş.
Araştırmaya göre ayrıca, Türkiye’de, 2012 yılında intihar edenlerin toplam sayısı 3 bin 225. Bunun 2 bin 315’ini erkekler, 910’unu kadınlar oluşturuyor. İntiharların en çok yaşandığı ilk üç yaş grubu sırasıyla 20-24 yaş grubu, 15-19 yaş grubu ve 30-34 yaş grubu.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
TBMM Araştırma Merkezi, "Sosyal Göstergelerle Gençlik" adı altında araştırma raporu hazırladı
Türkiye'de 2023 yılında genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının yüzde 15,1’e, 2050 yılında yüzde 11,7’ye, 2075 yılında ise yüzde 10,1’e düşeceği tahmin ediliyor.
TBMM Araştırma Merkezi, "Sosyal Göstergelerle Gençlik" adı altında yaptığı çalışmada, Türkiye ile Avrupa ve bazı ülkelerdeki gençlere ilişkin göstergelerin yer aldığı rapor hazırladı.
Rapora göre, Türkiye’de genç nüfus oranı 1935 yılında yüzde 15,1, 1980-2000 yılları arasında ortalama olarak yüzde 20 iken daha sonra azalma gösterdi. 2013 yılı verilerine göre genç nüfus, Türkiye nüfusunun yüzde 16,6’sı oluştuyor. Genç nüfusun yüzde 51,1’ini erkekler, yüzde 48,9’unu kadınlar oluşturuyor. 2023 yılında genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının yüzde 15,1’e, 2050 yılında yüzde 11,7’ye, 2075 yılında ise yüzde 10,1’e düşeceği tahmin ediliyor.
Raporda, AB üyesi ülkelerin göstergeleri de yer alıyor. 15-24 yaş aralığındaki nüfusun toplam nüfusa oranı, AB üyesi ülkeler için ortalama yüzde 11,5. Türkiye yüzde 16,6 ile söz konusu ülkeler arasında genç nüfus oranı en yüksek olan ülke. Türkiye’den sonra Avrupa ülkeleri arasında en fazla genç nüfus oranına sahip ülke ise yüzde 14,6 ile Makedonya. İspanya ve İtalya ise yüzde 9,9 ile en düşük genç nüfus oranına sahip.
"Zorunlu eğitim süresi 9 ile 12 yıl arasında değişiyor"
Avrupa ülkelerinde zorunlu eğitime başlama yaşının en düşük olduğu ülke 4 yaş 8 ay ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi. Diğer ülkelerde zorunlu eğitim ağırlıklı olarak 6 yaşın bitiminde başlıyor. Bu yaş grubu birçok ülkede aynı zamanda ilköğretime başlama yaşı olarak kabul ediliyor. 6 yaş öncesindeki zorunlu eğitim, bazı ülkelerde okul öncesi eğitime tekabül ediyor.
Zorunlu eğitimin en uzun olduğu ülke 13 yıl ile Hollanda. Diğer ülkelerde zorunlu eğitim süresi 9 ile 12 yıl arasında değişiyor. Zorunlu eğitimin bittiği yaş ise ağırlıklı olarak 16.
Ortaöğretimde okullaşma oranları, AB ortalamalarına göre 2010 yılından bu yana az da olsa yükselme gösteriyor. AB ülkelerinde bu oran yüzde 64,8, Türkiye’de ise yüzde 38,4. Ortaöğretimde okullaşmanın en yüksek olduğu ülkeler Hırvatistan, Slovenya ve Finlandiya.
AB’de ortaöğretim öğrencilerinin yarısı mesleki eğitime, diğer yarısı genel eğitime yöneliyor . Ancak bu konuda ülkeler arasında büyük farklar da bulunuyor. 2012 yılı verilerine göre Avusturya’da öğrencilerin yüzde 75,3 gibi ağırlıklı bir kısmı mesleki eğitime devam ederken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta’da ancak yüzde 10’a yakını mesleki eğitime kayıtlı. Türkiye’de ise genel eğitime devam eden öğrenci sayısı daha fazla. Mesleki eğitime kayıtlı öğrencilerin oranı yüzde 43,6.
AB seviyesinde mesleki eğitimde erkek öğrencilerin oranı yüzde 55,7 iken Avusturya’da yüzde 80’lere çıkıyor. Avusturya’yı Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan takip ediyor. 2011 yılı itibariyle Türkiye’de mesleki eğitimde erkek öğrencilerin oranı yüzde 45,5, kadınlarda yüzde 41,4.
Kadınların yükseköğretimdeki payı
Raporda, okul terk oranlarına da yer veriliyor. Buna göre, erken ayrılma oranının en az olduğu ülkeler Slovenya ve Hırvatistan. En yüksek olduğu ülkeler ise Türkiye, Malta ve Portekiz.
AB’de iki ülke dışında kadınların yükseköğretimdeki oranı erkeklerden yüksek. Yalnızca Yunanistan ve Türkiye’de kadınların yükseköğretimdeki payı yüzde 50’nin altında. AB genelinde yükseköğretimde kadınların oranı yüzde 55,2, erkeklerin oranı ise yüzde 44,8. İzlanda, kadınların yükseköğretimde en yüksek oranda bulunduğu ülke.
İnternete erişim
Araştırmada, 16-24 yaş grubunun internet erişimine ilişkin verilere göre, 2005 yılında AB ülkelerinde yüzde 68 olan oran, 2013 yılında yüzde 94’e kadar yükseldi. Ülkeler bazındaki inceleme sonucuna göre, birçok Avrupa ülkesinde internete erişim yüzde 90’ların üzerinde. Türkiye'de ise bu oran 2013 yılı kayıtlarına göre yüzde 63 civarında bulunuyor.
Rapora göre Türkiye’de gençlerin yüzde 11,9’u tütün ürünü kullanıyor. Bu oran Belarus'ta 26,9, Bosna Hersek'te 13,3, Bulgaristan'da 29,3, Hırvatistan'da 24,9, Çek Cumhuriyeti'nde 35, Estonya'da 30,8, Yunanistan'da 16,2, Macaristan'da 27,8, Letonya'da 37,6, Litvanya'da 33,7, Polonya'da 29,6, Moldova'da 13,4, Romanya'da 14,4, Rusya'da 27,3, Sırbistan'da 10,4, Slovakya'da 26,6, Slovenya'da 21,8, Makedonya'da 11,8, Ukrayna'da yüzde 26.
Yoksulluk riski
AB üyesi ülkelerde genç nüfusta yoksulluk oranı ortalaması yüzde 31,4. Türkiye'de ise genç nüfus içindeki yüzde 73,8'li bir bölüm yoksulluk riski kapsamında.
Türkiye'de toplam engelli nüfus içerisinde genç nüfustaki engellilerin oranı yüzde 17,2. Genç nüfusun oranının en yüksek olduğu engellilik türü yüzde 27,5 ile zihinsel engellilik. Genç nüfus oranının en düşük olduğu engellilik türü ise yüzde 9,2 ile ve %9,3 ile sırasıyla süreğen hastalık ve ruhsal ve duygusal engellilik.
Ekonomik krizler gençleri vuruyor
Türkiye 2000 yılında 15-24 yaş arası genç nüfus 12 milyon 703 bin, işgücü ise 5 milyon 401 bin kişi. İşgücü içerisinde 4 milyon 696 bin kişi istihdam ediliyor. Bu dönemde gençlerin işgücüne katılma oranı yüzde 42,5. İşsizlik oranı ise yüzde 13,1. Türkiye’nin genel işsizlik oranının %6,5 olduğu bu dönemde gençlerin işsizlik oranı yüzde 13,1. Bu dönemde Türkiye’nin tarım dışı işsizlik oranı yüzde 9,3. Gençlerde ise yüzde 19.
2013 yılına gelindiğinde ise 4 milyon 584 bin genç işgücünün 857 bini işsiz. Buna göre 2013 yılında gençlerdeki işsizlik oranı yüzde 18,7, tarım dışı genç işsizlik oranı ise yüzde 22 olarak gerçekleşti.
Araştırmaya göre, 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin genç nüfusun istihdam durumuna olumsuz etkisi büyük oldu. 2000 yılında yaklaşık 700 bin olan genç işsiz sayısı kriz sonrası dönemde 1 milyona yaklaştı. Aynı dönemde genç işsizlik oranı yüzde 13,1’den yüzde 19,2’ye, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 19’dan yüzde 26,6’ya yükseldi.
Benzer bir olumsuz durum 2008 küresel ekonomik krizi sonrasında da yaşandı. 2002 yılından itibaren bir miktar azalarak 871 bine düşen genç işsiz sayısı, küresel ekonomik kriz sonrasında, 2009 yılında 1 milyon 126 bine
sıçradı. Bu dönemde işsizlik oranıda yüzde 20’den yüzde 25,3’e, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 23,3’ten yüzde 29,8’e yükseldi.
Rapora göre, Türkiye’de genç işsizlik oranları kriz dönemlerinde sıçrama gösteriyor ve izleyen dönemlerde de genel olarak bu oranını koruyor. 15-24 yaş grubu, krizlerden en çok etkilenen grup olarak ortaya çıkıyor.
İlkokul mezunları istihdamda ilk sırada
Türkiye'de 15-24 yaş grubu için, 2000 yılında 4 milyon 696 bin kişi olan toplam genç istihdamı içerisinde ilkokul mezunlarının istihdam sayısı 2 milyon 549 bin kişi ile ilk sırada yer alıyor. Bunu 694 bin kişi ile genel lise mezunları ve 186 bin kişi ile yüksekokul mezunlarının istihdamı takip ediyor. Okur-yazar olmayanların istihdamı ise yaklaşık 157 bin.
Geçen yıl ise toplam 3 milyon 727 bin genç istihdamda okuma yazma bilmeyen 53 bin, okuma yazma bilen ancak bir okul bitirmeyen 256 bin, ilkokul mezunu 19 bin, ortaokul ya da dengi meslek okulu 15 bin, genel lise 469 bin, lise dengi meslek okulu 521 bin, yüksek okul ya da fakülte 472 bin, ilköğretim 1 milyon 923 bin 727 olarak yer alıyor.
Raporda, şu ifadeler yer alıyor:
"2013 yılı verileri incelendiğinde 2000 yılındaki tablonun kısmen iyileştiği görülmektedir. Buna rağmen ilk sırada yine ilköğretim mezunları yer almaktadır. Bir başka deyişle 8 yıllık zorunlu eğitim nedeniyle zamanla ilkokul mezunlarının yerini ilköğretim mezunları almıştır. Onu lise dengi meslek okulları ile yüksekokul mezunları takip etmektedir. 2000 yılından itibaren genç istihdamındaki okuma-yazma bilmeyenler ile ilkokul ve ortaokul mezunlarının payı oldukça azalmıştır.
Türkiye’deki istihdamın eğitim seviyesinde dönüşümün gerçekleşmeye başladığı ifade edilebilir. Son yıllarda okur-yazar olmayanların istihdam içerisindeki payı epey azalmıştır. Bireysel anlamda düşünüldüğünde de okur-yazar olmayanların iş piyasasına girebilmeleri artık zor görülmektedir. Yüksekokul mezunları ile lise dengi meslek okul mezunları istihdamı da sürekli artış içerisindedir. İşgücü piyasasında eğitim yavaş yavaş da olsa ön plana çıkmaya başlamıştır."
Kent ve kırsaldaki işsizlik oranları
Rapora göre, 2001 yılı sonrası özellikle kentsel genç işsizlik oranlarındaki artışlar dikkati çekiyor. Bu yüksek artışın nedeni olarak, kriz ile birlikte finans sektöründe ve buna bağlı olarak reel sektörde yaşanan işten çıkarılmalar gösteriliyor. Kentsel genç işsizlik oranları 2008 yılı sonunda yüzde 22,6, 2009 yılı sonunda ise yüzde 28,2’lik oran ile rekor seviyelere ulaştı.
Kentsel genç işsizlik oranları, erkek-kadın ayırımında da önemli ölçüde farklılaştı. Kentsel genç kadın işsizlik oranları erkek işsizlik oranlarının 6-7 puan üzerinde seyrediyor. Kırsal alandaki işsizlik oranları kentlerdeki işsizlik oranlarından daha düşük seviyelerde. 2001 sonrasında inişli çıkışlı bir seyir izlemekle birlikte genel olarak yükselme eğiliminde olan kırsal genç işsizlik oranları, 2008 ve 2009 yıllarında ise en yüksek seviyelerine ulaştı. 2008 yılında yüzde 15,5 olan kırsal işsizlik oranı, 2009 yılı sonunda yüzde 18,9'e ulaştı.
Kentlerde kadınların işsizlik oranları erkeklerin işsizlik oranından daha yüksek iken kırsal alanda erkeklerin işsizlik oranı kadınların işsizlik oranlarından daha yüksek. 2000 yılında kırsal alanda genç erkeklerin işsizlik oranı yüzde 11,2 iken kadınlarda bu oran yüzde 3,8. Raporda, bu durum, bu kesimde çalışan kadınların çoğunlukla ücretsiz aile işçisi konumunda çalışmasından kaynaklandığı belirtiliyor.
Genç istihdam
Türkiye, genç işsizlikte 2012 itibarıyla yüzde 17,5 oranıyla AB'nin yüzde 22 olan ortalamasından daha iyi durumdayken, yüzde 16,3 olan OECD ortalamasının üzerinde yer alıyor. Yunanistan yüzde 55,3 ve İspanya yüzde 53,2 ile genç işsizlikte zirvede yer alırken, bu ülkeleri yüzde 37,7 ile Portekiz ve yüzde 35,3 ile İtalya izliyor.
İşsizliğinin en düşük olduğu ülkeler sırasıyla yüzde 7,9 ile Japonya, yüzde 8,1 ile Almanya, yüzde 8,4 ile İsviçre ve yüzde 8,6 ile Norveç.
2013 yılı itibariyle 15-24 yaş grubunu oluşturan genç istihdamı en düşük olan ülkeler yüzde 11,9 ile Yunanistan, yüzde 16,3 ile İtalya ve yüzde 16,6 ile İspanya. Genç istihdamının en yüksek olduğu ülkeler ise yüzde 69,7 ile İzlanda, yüzde 62,3 ile Hollanda ve yüzde 61,9 ile İsviçre. Türkiye yüzde 32,2’lik genç istihdamı ile AB'nin yüzde 32,3 olan ortalamasından ve OECD'nin yüzde 39,7 olan ortalamasından düşük seviyede. Türkiye, 34 OECD ülkesi arasında genç istihdamı sıralamasında 19. sırada yer alıyor.
Seçme ve seçilme yaşı
Rap göre, bütün dünyada seçme ve seçilme yaşları zaman içinde düştü. Avrupa ülkeleri de bu sürecin dışında kalmadı. Avrupa’da seçme yaşı Avusturya’daki Ulusal Konsey seçimleri ile İtalya’daki Senato seçimleri dışında 18.
Bu iki istisnadan Avusturya’da 16, İtalya’da yalnızca Senato seçimleri için 25. Seçilme yaşları ise parlamentoların alt kanadında 18 ile 21 yaş, üst kanadında ise18 ile 40 yaş olarak uygulanıyor. En yüksek seçilme yaşı Çek Cumhuriyeti ile İtalyan Senatosunda görülen 40 yaş.
Araştırmaya göre ayrıca, Türkiye’de, 2012 yılında intihar edenlerin toplam sayısı 3 bin 225. Bunun 2 bin 315’ini erkekler, 910’unu kadınlar oluşturuyor. İntiharların en çok yaşandığı ilk üç yaş grubu sırasıyla 20-24 yaş grubu, 15-19 yaş grubu ve 30-34 yaş grubu.
Son Güncelleme: Çarşamba, 21 May 2014 11:45
Gösterim: 1222
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından Soma'daki maden faciası sonrası aileler, öğretmenler ve yetişkinler için travmaya yönelik bilgilerin yer aldığı broşürler hazırlandı.
MEB, Soma'daki maden faciasının ardından bölgedeki psiko-sosyal destek çalışmalarını sürdürüyor. Bakanlık, bölgede rehber öğretmenler aracılığıyla verdiği destek çalışmalarının yanı sıra öğretmenlere yönelik "Öğrencileriniz İçin Neler Yapabilirsiniz?", ailelere yönelik "Çocuklarınız İçin Neler Yapabilirsiniz?", yetişkinlere yönelik ise "Travma Sonrası Toparlanma Önerileri" başlıklarında 3 broşür hazırladı.
Broşürler, rehber öğretmenler tarafından ziyaretlerde öğretmenlere ve ailelere dağıtılacak.
Broşürlerde, beden bütünlüğünü, sevilen kişiler, yaşam ve değer sistemleri için ciddi biçimde tehdit içeren olağandışı her türlü olayın travma olarak nitelendirildiği belirtildi. Depremler, sel felaketleri, maden kazaları ve benzeri olaylarda meydana gelen travmatik yaşantılara örnek olarak gösterildi.
Öğretmenler ve aileler için hazırlanan "Öğrencileriniz İçin Neler Yapabilirsiniz?", "Çocuklarınız İçin Neler Yapabilirsiniz?", broşürlerinde, kolay şaşırma, kaygılı görünme, kontrol edilemeyen saldırganlık, uyku sorunları, hayvanlardan, doğa olaylarından ve yabancılardan korkma, huysuzluk ve hareketlilik, yatak ıslatma, konuşma problemleri, çevreyle ilişkilerde tutukluk ve ürkeklik, travmayla ilgili tekrarlanan oyunlar, hayal ve gerçeği karıştırma, ağrılar, kendini suçlu veya çaresiz hissetme gibi belirtilerin, çocukların travmaya tepkileri olarak sıralandı.
Ergenlerin travma tepkilerine ise gelecek hakkında olumsuz yargılar, kendini suçlu ve çaresiz hissetme, tepkilerinin anormal olup olmadığını merak etme, risk alma veya aşırı davranışlar sergileme, iştah ve uyku sorunları, günlük etkinliklere karşı ilgi kaybı, okul sorunları, travmatik yaşantıdan sonra almak zorunda kaldıkları sorumluluklar nedeniyle yetişkinliğe erken girme, ana-babalarla çatışma ve tartışmaların artması örnek gösterildi.
Broşürlerde, "Öğrencinize-Çocuğunuza Nasıl Yardım Edersiniz?" başlığı altında ise şu önerilere yer verildi:
"Çocukların bütün sorularına bilgileriniz doğrultusunda açık, anlaşılır ve doğru bilgiler verin, 'korumak' adına yalan söylemeyin, size olan güveni sarsılmasın, çocuklarla yumuşak bir sesle konuşun, çevredeki işitsel ve görsel uyaranları azaltın, oyun oynamasına izin verin, okul öncesi çocuklara güven verin, boyama faaliyetleri ve oyun hamuruyla kendilerini ifade etme fırsatı tanıyın, okul çağı çocukların ders başarıları odaklanma sorunları nedeniyle düşebilir, onlara zaman tanıyın, oyun ihtiyaçlarını unutmayın, ufak sorumluluklar verin, olası travmalardan korunmayı öğretin, konuşmaya teşvik edin fakat konuşmaları için ısrar etmeyin veya zorlamayın, belirtilere karşı dikkatli olun, gerekli durumlarda okul rehber öğretmeninden destek isteyin."
Ergenlerle neler yapılabilir?
Broşürlerde ergenlerin, tramvaya verdiği tepkiler karşısında öğretmen ve ailelerin de neler yapabileceğine yer verildi. Aile ve öğretmenlere, ergenlerin bütün sorularına bilgileri doğrultusunda açık, anlaşılır ve doğru yanıtlar vermeleri, korumak adına farklı bilgi vermemeleri, onların güvenlerini sarsmamaları, aile ve arkadaşlarıyla duygularını paylaşmalarına ve ifade etmelerine yardımcı olmaları, hoşgörü ve destek göstermeleri, alabileceği risklere yönelik dikkatli olunması, gündelik faaliyetlere katılmaları ve spor yapmalarının teşvik edilmesi önerilerinde bulunuldu.
Ailelere tavsiyeler
Bakanlık yetişkinler için hazırladığı broşürlerde, "Travma Ailenizi Nasıl Etkiler?" başlığı altında travmanın aileye etkilerini de anlattı. Buna göre, travma sonrası aile yapısı ve roller değişebilir, aile üyeleri kendilerini birbirinden uzaklaşmış hissedebilir, bu olay üzerine konuşmakta güçlük çekilebilir ve kaçınabilirler, aile içinde tartışmalar ve anlaşmazlıklar ortaya çıkabilir, çocuklar daha fazla ilgi ve destek ihtiyacı duyabilir, güven ihtiyacı artabilir, küçük yaştaki çocuklar bu olaylardan sonra huysuzlaşabilir.
Broşürlerde, en sevgi dolu ailelerde bile aile üyelerinin travmatik yaşantılar yüzünden zaman zaman kendilerini tükenmiş ya da duygusal olarak bitmiş hissedebileceğine dikkat çekilerek, böyle zamanlarda sabırlı olunması ve olumlu yaşantıların vurgulanmasının iyi olabileceğinin altı çizildi.
"Kendiniz ve Aileniz İçin Neler Yapabilirsiniz?" başlığı altında ise aile bireylerine travma sonrası şu önerilerde bulunuldu:
"Stres yaratan durumu kabul edin ve konuşmaktan kaçınmayın, sorunlarla birlikte baş etmeye çalışmak en doğrusudur, aile içinde şefkat ve beraberlik duygusunu koruyun, aile içinde açık ve iyi bir iletişim kurun, aile içindeki rol ve beklentilerin karşılanmasında bir süre için esnek olun. Her şeyin eskisi gibi olması biraz zaman alabilir, aile içinde herkesin güven duyacağı bir ortam yaratın. Çocuklarınıza karşı dürüst olun ve anlayabileceği düzeyde doğru bilgiler verin, Travmalardan sonra çocuklar gerçek ile hayali karıştırabilir. Bunu yadırgamayın, Olumlu bakış açınızı koruyun ve bunu ailenize yansıtın. Özellikle küçük yaştaki çocukların travmadan etkilenme düzeyi yetişkinlere bağlıdır, yetişkinler ne derece etkilenirse çocuk da o şekilde etkilenir. Kendinizi kötü ve baş etmekte yetersiz hissederseniz destek istemekten çekinmeyin, Sizi rahatlatacak etkinliklere katılmayı deneyin. Mümkün olduğunca geleceğe odaklanın."
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından Soma'daki maden faciası sonrası aileler, öğretmenler ve yetişkinler için travmaya yönelik bilgilerin yer aldığı broşürler hazırlandı.
MEB, Soma'daki maden faciasının ardından bölgedeki psiko-sosyal destek çalışmalarını sürdürüyor. Bakanlık, bölgede rehber öğretmenler aracılığıyla verdiği destek çalışmalarının yanı sıra öğretmenlere yönelik "Öğrencileriniz İçin Neler Yapabilirsiniz?", ailelere yönelik "Çocuklarınız İçin Neler Yapabilirsiniz?", yetişkinlere yönelik ise "Travma Sonrası Toparlanma Önerileri" başlıklarında 3 broşür hazırladı.
Broşürler, rehber öğretmenler tarafından ziyaretlerde öğretmenlere ve ailelere dağıtılacak.
Broşürlerde, beden bütünlüğünü, sevilen kişiler, yaşam ve değer sistemleri için ciddi biçimde tehdit içeren olağandışı her türlü olayın travma olarak nitelendirildiği belirtildi. Depremler, sel felaketleri, maden kazaları ve benzeri olaylarda meydana gelen travmatik yaşantılara örnek olarak gösterildi.
Öğretmenler ve aileler için hazırlanan "Öğrencileriniz İçin Neler Yapabilirsiniz?", "Çocuklarınız İçin Neler Yapabilirsiniz?", broşürlerinde, kolay şaşırma, kaygılı görünme, kontrol edilemeyen saldırganlık, uyku sorunları, hayvanlardan, doğa olaylarından ve yabancılardan korkma, huysuzluk ve hareketlilik, yatak ıslatma, konuşma problemleri, çevreyle ilişkilerde tutukluk ve ürkeklik, travmayla ilgili tekrarlanan oyunlar, hayal ve gerçeği karıştırma, ağrılar, kendini suçlu veya çaresiz hissetme gibi belirtilerin, çocukların travmaya tepkileri olarak sıralandı.
Ergenlerin travma tepkilerine ise gelecek hakkında olumsuz yargılar, kendini suçlu ve çaresiz hissetme, tepkilerinin anormal olup olmadığını merak etme, risk alma veya aşırı davranışlar sergileme, iştah ve uyku sorunları, günlük etkinliklere karşı ilgi kaybı, okul sorunları, travmatik yaşantıdan sonra almak zorunda kaldıkları sorumluluklar nedeniyle yetişkinliğe erken girme, ana-babalarla çatışma ve tartışmaların artması örnek gösterildi.
Broşürlerde, "Öğrencinize-Çocuğunuza Nasıl Yardım Edersiniz?" başlığı altında ise şu önerilere yer verildi:
"Çocukların bütün sorularına bilgileriniz doğrultusunda açık, anlaşılır ve doğru bilgiler verin, 'korumak' adına yalan söylemeyin, size olan güveni sarsılmasın, çocuklarla yumuşak bir sesle konuşun, çevredeki işitsel ve görsel uyaranları azaltın, oyun oynamasına izin verin, okul öncesi çocuklara güven verin, boyama faaliyetleri ve oyun hamuruyla kendilerini ifade etme fırsatı tanıyın, okul çağı çocukların ders başarıları odaklanma sorunları nedeniyle düşebilir, onlara zaman tanıyın, oyun ihtiyaçlarını unutmayın, ufak sorumluluklar verin, olası travmalardan korunmayı öğretin, konuşmaya teşvik edin fakat konuşmaları için ısrar etmeyin veya zorlamayın, belirtilere karşı dikkatli olun, gerekli durumlarda okul rehber öğretmeninden destek isteyin."
Ergenlerle neler yapılabilir?
Broşürlerde ergenlerin, tramvaya verdiği tepkiler karşısında öğretmen ve ailelerin de neler yapabileceğine yer verildi. Aile ve öğretmenlere, ergenlerin bütün sorularına bilgileri doğrultusunda açık, anlaşılır ve doğru yanıtlar vermeleri, korumak adına farklı bilgi vermemeleri, onların güvenlerini sarsmamaları, aile ve arkadaşlarıyla duygularını paylaşmalarına ve ifade etmelerine yardımcı olmaları, hoşgörü ve destek göstermeleri, alabileceği risklere yönelik dikkatli olunması, gündelik faaliyetlere katılmaları ve spor yapmalarının teşvik edilmesi önerilerinde bulunuldu.
Ailelere tavsiyeler
Bakanlık yetişkinler için hazırladığı broşürlerde, "Travma Ailenizi Nasıl Etkiler?" başlığı altında travmanın aileye etkilerini de anlattı. Buna göre, travma sonrası aile yapısı ve roller değişebilir, aile üyeleri kendilerini birbirinden uzaklaşmış hissedebilir, bu olay üzerine konuşmakta güçlük çekilebilir ve kaçınabilirler, aile içinde tartışmalar ve anlaşmazlıklar ortaya çıkabilir, çocuklar daha fazla ilgi ve destek ihtiyacı duyabilir, güven ihtiyacı artabilir, küçük yaştaki çocuklar bu olaylardan sonra huysuzlaşabilir.
Broşürlerde, en sevgi dolu ailelerde bile aile üyelerinin travmatik yaşantılar yüzünden zaman zaman kendilerini tükenmiş ya da duygusal olarak bitmiş hissedebileceğine dikkat çekilerek, böyle zamanlarda sabırlı olunması ve olumlu yaşantıların vurgulanmasının iyi olabileceğinin altı çizildi.
"Kendiniz ve Aileniz İçin Neler Yapabilirsiniz?" başlığı altında ise aile bireylerine travma sonrası şu önerilerde bulunuldu:
"Stres yaratan durumu kabul edin ve konuşmaktan kaçınmayın, sorunlarla birlikte baş etmeye çalışmak en doğrusudur, aile içinde şefkat ve beraberlik duygusunu koruyun, aile içinde açık ve iyi bir iletişim kurun, aile içindeki rol ve beklentilerin karşılanmasında bir süre için esnek olun. Her şeyin eskisi gibi olması biraz zaman alabilir, aile içinde herkesin güven duyacağı bir ortam yaratın. Çocuklarınıza karşı dürüst olun ve anlayabileceği düzeyde doğru bilgiler verin, Travmalardan sonra çocuklar gerçek ile hayali karıştırabilir. Bunu yadırgamayın, Olumlu bakış açınızı koruyun ve bunu ailenize yansıtın. Özellikle küçük yaştaki çocukların travmadan etkilenme düzeyi yetişkinlere bağlıdır, yetişkinler ne derece etkilenirse çocuk da o şekilde etkilenir. Kendinizi kötü ve baş etmekte yetersiz hissederseniz destek istemekten çekinmeyin, Sizi rahatlatacak etkinliklere katılmayı deneyin. Mümkün olduğunca geleceğe odaklanın."
Son Güncelleme: Çarşamba, 21 May 2014 11:41
Gösterim: 1253
Pearson'ın "En iyi eğitim veren ülkeler" araştırmasında Türkiye, 40 ülke arasında 34'üncü sırada kaldı. İki yıl önce de aynı sırada olan Türkiye'de çocuklar, ilk kez karşılaştığı soruna çözüm üretmekte başarısız kalıyor.
Sabah Gazetesi’nden Yaşar Özay’ın haberine göre, dünya çapında eğitim çözümleri sağlayan Pearson'ın "En iyi eğitim veren ülkeler" araştırmasında Türkiye, 40 ülke arasında 34'üncü sırada kaldı. Sıralama, uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) verileri, uluslararası matematik ve fen bilimleri sınav sonuçları, okuryazar yüzdesi ve mezuniyet oranları baz alınarak yapıldı. 2012'deki listede de 34'üncü sırada bulunan Türkiye, araştırmaya göre herhangi bir ilerleme kaydedemedi. Listenin zirvesini Asya ülkeleri paylaştı. Güney Kore 1'inci, Japonya 2'nci, Singapur 3'üncü oldu. Raporu değerlendiren uzmanlar "Ülkemizin başarılı olabilmesi için karşılaştığı bilgiyi analiz eden daha önce karşılaşmadığı problemleri çözebilen öğrencilere ihtiyacı var. Bilgiye erişimin kolay olduğu günümüzde, arama motorlarından elde edemeyecekleri becerileri kazandırmamız gerekir" dedi.
Hayata uygulama sorunu
Türkiye'deki öğrencilerin, başka ülkelerden matematik, fen ve okumayazma becerilerinde aynı seviyede olduğu, problem çözmede daha düşük seviyede bulunduğunu ifade eden uzmanlar "Türk öğrenciler, ilk defa karşılaştıkları bir durumda problemi tanımlamada zorluk çekiyor. Bu da öğrencilerin okulda öğrendiği çözüm stratejilerini gerçek hayatta uygulamak için yeterince hazırlanmadığını gösteriyor" yorumunu yaptı.
'Uygulamaya önem verenler başarılı'
Dr. Ali AKDOĞAN (Pedagog): Pearson Ekonomist Raporu'nda sıralamanın ilk sırasında yer alan ülkelerin uzun dönemli planlama yapan ülkeler. Özellikle Asya ülkelerinin ilk 4 sırayı alması teknoloji pazarındaki güçleriyle de bir paralellik gösteriyor. Eğitim süreleri plana dayalı ve siyasi gerekçelerle fazla değişikliğe uğramıyor. Gerek Pisa gerekse Pearson Raporunda önde gözüken ülkeler eğitimde uygulamaya önem veren ülkeler. Ayrıca teknolojiyi üreten ülkeler olsalar da, tüketenlere göre eğitimlerinde teknolojiye daha az yer verdikleri de bir başka gerçek.
'Kilit nokta okul öncesi eğitim'
Oktay Aydın (Eğitim koordinatörü): Eğitim reformlarını ve düzenlemelerini, yani eğitim politikalarımızı veriye dayalı bir düzleme oturtmamız gerekiyor. Eğitimde ve yaşamda başarıda en önemli etkenin okul öncesi eğitimi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ülke olarak okul öncesi eğitime daha çok yatırım yapmalıyız. Kendini yenileyebilen ve öğrenmeye açık öğretmenler yetiştirebilmeliyiz. Daha fazla yaratıcı düşünme, analitik düşünme, problem çözebilme ve öğrendiklerini kullanabilme becerileri kazandırabilecek uygulamaları yaşama geçirmeliyiz.
'OECD ortalaması % 11, bizde ise 2'
Alpaslan Dartan (Terakki Vakfı Okulları Koordinatörü): OECD ülkeleri arasında üst düzey problem çözme becerilerine sahip öğrenciler yüzde 11 oranındayken, Türkiye'de bu oran yalnızca yüzde 2. Türkiye, Macaristan ve İsrail sıralamanın sonlarındalar. Japonya'da matematik becerileri düşük olan öğrencilerin de problem çözme becerisi daha yüksek. Listenin 13'üncü sırasında yer alan Rusya'nın durumu ise çok farklı. İlköğretim eğitiminde dersler problem çözmeye yönelik. Bu durum Rusya'yı listenin üst sıralarına taşıyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
Pearson'ın "En iyi eğitim veren ülkeler" araştırmasında Türkiye, 40 ülke arasında 34'üncü sırada kaldı. İki yıl önce de aynı sırada olan Türkiye'de çocuklar, ilk kez karşılaştığı soruna çözüm üretmekte başarısız kalıyor.
Sabah Gazetesi’nden Yaşar Özay’ın haberine göre, dünya çapında eğitim çözümleri sağlayan Pearson'ın "En iyi eğitim veren ülkeler" araştırmasında Türkiye, 40 ülke arasında 34'üncü sırada kaldı. Sıralama, uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) verileri, uluslararası matematik ve fen bilimleri sınav sonuçları, okuryazar yüzdesi ve mezuniyet oranları baz alınarak yapıldı. 2012'deki listede de 34'üncü sırada bulunan Türkiye, araştırmaya göre herhangi bir ilerleme kaydedemedi. Listenin zirvesini Asya ülkeleri paylaştı. Güney Kore 1'inci, Japonya 2'nci, Singapur 3'üncü oldu. Raporu değerlendiren uzmanlar "Ülkemizin başarılı olabilmesi için karşılaştığı bilgiyi analiz eden daha önce karşılaşmadığı problemleri çözebilen öğrencilere ihtiyacı var. Bilgiye erişimin kolay olduğu günümüzde, arama motorlarından elde edemeyecekleri becerileri kazandırmamız gerekir" dedi.
Hayata uygulama sorunu
Türkiye'deki öğrencilerin, başka ülkelerden matematik, fen ve okumayazma becerilerinde aynı seviyede olduğu, problem çözmede daha düşük seviyede bulunduğunu ifade eden uzmanlar "Türk öğrenciler, ilk defa karşılaştıkları bir durumda problemi tanımlamada zorluk çekiyor. Bu da öğrencilerin okulda öğrendiği çözüm stratejilerini gerçek hayatta uygulamak için yeterince hazırlanmadığını gösteriyor" yorumunu yaptı.
'Uygulamaya önem verenler başarılı'
Dr. Ali AKDOĞAN (Pedagog): Pearson Ekonomist Raporu'nda sıralamanın ilk sırasında yer alan ülkelerin uzun dönemli planlama yapan ülkeler. Özellikle Asya ülkelerinin ilk 4 sırayı alması teknoloji pazarındaki güçleriyle de bir paralellik gösteriyor. Eğitim süreleri plana dayalı ve siyasi gerekçelerle fazla değişikliğe uğramıyor. Gerek Pisa gerekse Pearson Raporunda önde gözüken ülkeler eğitimde uygulamaya önem veren ülkeler. Ayrıca teknolojiyi üreten ülkeler olsalar da, tüketenlere göre eğitimlerinde teknolojiye daha az yer verdikleri de bir başka gerçek.
'Kilit nokta okul öncesi eğitim'
Oktay Aydın (Eğitim koordinatörü): Eğitim reformlarını ve düzenlemelerini, yani eğitim politikalarımızı veriye dayalı bir düzleme oturtmamız gerekiyor. Eğitimde ve yaşamda başarıda en önemli etkenin okul öncesi eğitimi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ülke olarak okul öncesi eğitime daha çok yatırım yapmalıyız. Kendini yenileyebilen ve öğrenmeye açık öğretmenler yetiştirebilmeliyiz. Daha fazla yaratıcı düşünme, analitik düşünme, problem çözebilme ve öğrendiklerini kullanabilme becerileri kazandırabilecek uygulamaları yaşama geçirmeliyiz.
'OECD ortalaması % 11, bizde ise 2'
Alpaslan Dartan (Terakki Vakfı Okulları Koordinatörü): OECD ülkeleri arasında üst düzey problem çözme becerilerine sahip öğrenciler yüzde 11 oranındayken, Türkiye'de bu oran yalnızca yüzde 2. Türkiye, Macaristan ve İsrail sıralamanın sonlarındalar. Japonya'da matematik becerileri düşük olan öğrencilerin de problem çözme becerisi daha yüksek. Listenin 13'üncü sırasında yer alan Rusya'nın durumu ise çok farklı. İlköğretim eğitiminde dersler problem çözmeye yönelik. Bu durum Rusya'yı listenin üst sıralarına taşıyor.
Son Güncelleme: Çarşamba, 21 May 2014 14:17
Gösterim: 1548
İngiltere'de üniversiteye hazırlanan öğrencilere yönelik hazırlık ve denklik programına, gelecek yıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu ve İslam'ın yükselişi gibi konuların da dahil edilmesi planlanıyor.
BBC Türkçe’nin haberine göre, İngiltere'de "A seviyesi" olarak bilinen ve üniversiteye hazırlanan öğrencilere yönelik hazırlık ve denklik programına, gelecek yıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu ve İslam'ın yükselişi gibi konuların da dahil edilmesi planlanıyor.
Sınav kurulunun tarih sorumlusu, Mike Goddard hep aynı konularda ve 20'nci yüzyıla odaklı konuların seçilmesi nedeniyle eleştiri aldıklarını, amaçlarının öğrencilere çeşitlilik sunmak olduğunu söyledi.
"A seviyesi" sınavlarına dahil edilmesi planlanan yeni konular şöyle:
Wessex Kralı Büyük Alfred ve İngiltere'nin ortaya çıkışı, erken Anglo Sakson dönemi, Cengiz Han, 1853 - 1937 yılları arasında Japonya, Afrika Krallıkları (1400-1800), Hindistan'da Babür İmpartorluğu'nun yükselişi ve çöküşü, İslam'ın yükselişi (550 - 750) Osmanlı İmparatorluğu'nun yükseliş dönemi (1453 - 1606), Çin ve yöneticileri (1839 - 1989), Orta Doğu; Osmanlı'dan Arap Baharı'na (1908 -2011)
Yeni konularla ilgili öneri gelecek ay, bu sınavlardan sorumlu üst kurulun onayına sunulacak.
Kurulun onay vermesi halinde Eylül 2015'ten itibaren bu dersler müfredata dahil edilecek.
İngiliz eğitim sisteminde, tarihin A seviyesi sınavlarında en fazla tercih edilen beşinci alan olduğu belirtiliyor.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
İngiltere'de üniversiteye hazırlanan öğrencilere yönelik hazırlık ve denklik programına, gelecek yıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu ve İslam'ın yükselişi gibi konuların da dahil edilmesi planlanıyor.
BBC Türkçe’nin haberine göre, İngiltere'de "A seviyesi" olarak bilinen ve üniversiteye hazırlanan öğrencilere yönelik hazırlık ve denklik programına, gelecek yıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu ve İslam'ın yükselişi gibi konuların da dahil edilmesi planlanıyor.
Sınav kurulunun tarih sorumlusu, Mike Goddard hep aynı konularda ve 20'nci yüzyıla odaklı konuların seçilmesi nedeniyle eleştiri aldıklarını, amaçlarının öğrencilere çeşitlilik sunmak olduğunu söyledi.
"A seviyesi" sınavlarına dahil edilmesi planlanan yeni konular şöyle:
Wessex Kralı Büyük Alfred ve İngiltere'nin ortaya çıkışı, erken Anglo Sakson dönemi, Cengiz Han, 1853 - 1937 yılları arasında Japonya, Afrika Krallıkları (1400-1800), Hindistan'da Babür İmpartorluğu'nun yükselişi ve çöküşü, İslam'ın yükselişi (550 - 750) Osmanlı İmparatorluğu'nun yükseliş dönemi (1453 - 1606), Çin ve yöneticileri (1839 - 1989), Orta Doğu; Osmanlı'dan Arap Baharı'na (1908 -2011)
Yeni konularla ilgili öneri gelecek ay, bu sınavlardan sorumlu üst kurulun onayına sunulacak.
Kurulun onay vermesi halinde Eylül 2015'ten itibaren bu dersler müfredata dahil edilecek.
İngiliz eğitim sisteminde, tarihin A seviyesi sınavlarında en fazla tercih edilen beşinci alan olduğu belirtiliyor.
Son Güncelleme: Çarşamba, 21 May 2014 08:59
Gösterim: 1035
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, 3 yılda 120 bin öğretmene, 20 bin öğrenciye ve 36 bin veliye teknoloji alanında mesleki ve kişisel gelişim eğitimi verileceğini açıkladı.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, 3 yılda 120 bin öğretmene, 20 bin öğrenciye ve 36 bin veliye teknoloji alanında mesleki ve kişisel gelişim eğitimi verileceğini açıkladı. Kurumlar arasındaki çalışmalar kapsamında, uzman eğitmenlerin yetiştirilmesi amacıyla 'İntel Öğretmen Programı Temel Bileşenleri' eğitimi için 102, 'Öğrenme Süreci Tasarımı' için 66, 'Kadın ve Teknoloji' alanında ise 24 öğretmen eğitildi. 2014 sonuna kadar rakam 10 bin eğitimciyi bulacak. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, "FATİH projesini en iyi şekilde kullanmak için her türlü çalışmayı yapıyoruz. Projenin başarısız gösterilmesine imkan vermeyeceğiz" dedi.
Üst Kategori: ROOT Kategori: Gündem
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, 3 yılda 120 bin öğretmene, 20 bin öğrenciye ve 36 bin veliye teknoloji alanında mesleki ve kişisel gelişim eğitimi verileceğini açıkladı.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, 3 yılda 120 bin öğretmene, 20 bin öğrenciye ve 36 bin veliye teknoloji alanında mesleki ve kişisel gelişim eğitimi verileceğini açıkladı. Kurumlar arasındaki çalışmalar kapsamında, uzman eğitmenlerin yetiştirilmesi amacıyla 'İntel Öğretmen Programı Temel Bileşenleri' eğitimi için 102, 'Öğrenme Süreci Tasarımı' için 66, 'Kadın ve Teknoloji' alanında ise 24 öğretmen eğitildi. 2014 sonuna kadar rakam 10 bin eğitimciyi bulacak. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, "FATİH projesini en iyi şekilde kullanmak için her türlü çalışmayı yapıyoruz. Projenin başarısız gösterilmesine imkan vermeyeceğiz" dedi.
Son Güncelleme: Çarşamba, 21 May 2014 08:03
Gösterim: 929

