Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Gümüş, Kuzenlerim, Bir İstanbul Masalı, Kurtlar Vadisi gibi reyting rekorları kıran TV dizilerinin ardından soluğu Bir Kadın Bir Erkek adlı sit-com’da alan Emre Karayel canlandırdığı Ozan karakteriyle Türk erkeklerinin adeta sesi oldu.

emre_karayel‘Mesleğim oyunculuk ama yan kollarını da yapmayı seviyorum’ diyen Karayel şu sıralar kurduğu prodüksiyon şirketiyle seyircileri farklı projelerle buluşturmaya hazırlanıyor. Cesaretliliğini ve kararlılığını yatılı okuduğu yıllara borçlu olduğunu söyleyen Karayel ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.  
Son yıllarda beyaz camın oyunculuk dünyasına kazandırdığı en başarılı aktörlerden biri olan Emre Karayel, ‘Ablam Böyle İstedi’ ile başlayan, ‘Bir İstanbul Masalı’ ile ivmelenen, Bir Kadın Bir Erkek ile de zirve yapan kariyerine yeni projelerle yön vermeye devam ediyor. 1972 yılında Çukurova’nın topraklarında, Adana Kadirli’de doğan Karayel’in İstanbul ve oyunculuk macerası üniversite yıllarına uzanıyor. İlkokulu Adana’da okuyan Emre Karayel’in hayatla çetin mücadelesi ise Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nde yatılı okuduğu yıllarda başlıyor. Çok haylaz ve derslerine sadık olmayan bir öğrenci olduğunu itiraf eden Karayel, buna karşın hocalarının kendisini sıcak bir ilgiyle büyüttüğünü söylüyor. Karayel, geçen yıl mezun olduğu okuldan onur ödülü almasının kendisini çok duygulandırdığını vurgularken, yatılı okulda yaşadığı deneyimlerin büyük katkılarını gördüğünü anlatıyor: “Yatılı okumanın bana kazandırdıklarının başında kendi kararlarımı verme ve inandığım doğruların peşinden gitme becerisi geliyor. Gazi Üniversitesi’nde İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde okurken, adeta bir U dönüşü yaparak Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne geçiş yaptım. Bu cesareti göstermek bile aslında bana yatılı okulun öğretmiş olduğu verdiğim kararların arkasında durabilme gücünün bir eseridir.”

emrekarayelOyunculuk çocukluk yıllarından beri hayalini kurduğunuz bir meslek miydi? Yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?
Oyunculuk benim hayalini kurduğum bir meslek değildi, hatta oyunculuğun bir meslek olduğunu bile bilmiyordum çocukken… Anadolu Lisesi’ni kazandıktan sonra da bu yönde bir girişimim olmadı, çünkü şimdi olduğu gibi o yıllarda da geleceğimizi cevap kağıdında işaretlediğimiz kutucuklar belirliyordu. İktisat Fakültesi’ni kazandıktan sonra dublaj yapma çabası içerisine girerek tiyatro ile tanıştım. Dublaj yaparken bir sınava girdim ama kazanamadım. Sınava girdiğim terde tiyatro ve dublaj kursu veriliyordu, ona katılmamla birlikte oyunculuğa karşı bir yeteneğimin olduğunu fark ettim.
İLK İŞİM KUKLA OYNATMAKTI
Üniversiteyi 1999 yılında bitirmenizin ardından TRT’de çocuk programlarında çalışmaya başlamışsınız. Yer aldığınız diğer projelerle kıyasladığınızda çocuklara yönelik bir programla ekranlarda olmanın keyifli ve zor yanları nelerdi? TRT’de görev almaya başladığımda çocuk programları bölümündeydim, profesyonel kuklalar oynatıyordum. Programımız Susam Sokağı’nın devamı niteliğindeydi. Her ne kadar çocuklarla birebir iletişim içerisinde olmasak da, onlar için bir şeyler yapmak çok keyifli ve eğlenceliydi. Kukla oynatmak aslında hobilerimden biri haline geldi diyebilirim ama artık zaman bulamıyorum. Bu alanda kabiliyetimi ilerletebilmeyi çok isterdim. Gelmiş geçmiş en iyi programlardan biri bana göre Muppet Show. Hala ara ara canım sıkıldığında seyrederim. Televizyon programının yanı sıra birkaç çocuk tiyatrosunda da oynamıştım, onları eğlendirmek gerçekten keyifli olduğu kadar zordu da…

Ekranlarda dizi oyunculuğuna nasıl geçiş yaptınız? İlk dizi projeniz olan ‘Ablam Böyle İstedi’nin kariyerinizde sizin için nasıl bir önemi var?
‘Ablam Böyle İstedi’ adlı dizide Zeynep Eronat ile beraber oynadık. Hem bu dizi hem de Zeynep Eronat ile tanışmak benim için İstanbul serüveninin de başlangıcıydı. Bu yüzden Zeynep Hanım’a çok şey borçluyum, kendisi beni çok severdi ve yeteneğime inanırdı. Zaten onun ısrarıyla İstanbul’a geldim. Dolayısıyla ilk dizi projemin hem hayatımda hem de kariyerimde benim için çok özel bir yeri var.

Önceliğiniz sinema mı, televizyon mu yoksa tiyatro mu? TV seyircisi için adeta bir fenomen haline gelen Bir Kadın Bir Erkek’in dışında gündeminizde başka projeler de var mı?

Ben bir oyuncuyum… Beni heyecanlandıracak, sevdiğim, inandığım tiyatro, dizi veya sinema filminde oynayabilirim. Bu konuda bir sıralama yapmayı doğru bulmuyorum ama tiyatro sahnesinin asıl beslendiğimiz ve kendimizi bulduğumuz yer olduğunu söyleyebilirim.  
Çok sayıda sinema teklifi aldım ancak farklı projelerde yer almak istediğim için sadece birkaç filmde oynadım. İnandığım projeleri hayata geçirmek için 3 Artı Prodüksiyon adında bir yapım şirketi kurduk. En büyük derdim güzel sinema filmleri yapmak. Aynı zamanda TV yapımları da hazırlamayı planlıyoruz. Talk show programı sunmayı da istiyorum ama bu ciddi bir ekip işi, bu alanda da bir çalışmamız var. Eğer istediğimiz düzeye getirebilirsek televizyona taşımayı düşünüyoruz. Ayrıca bir çocuk dizisi üzerinde de çalışıyoruz. Hem çocuklara hem de büyüklere hitap edecek çok farklı bir proje olacak.

GENÇ BEYİNLERİ HAREKETE GEÇİRECEĞİZ
Size bir teklif geldiğinde hangi kriterleri gözeterek karar alıyorsunuz? Yeni mezunlarla ve yeni yönetmenlerle iş yapmayı tercih ediyor musunuz?  

Gelen projelere yapımcı gözüyle değil, oyunculuk hissiyatıyla bakıyorum. Projeyi büyütebilir miyim, gerçekten bana ihtiyaçları var mı, ben onlar için neler yapabilirim diye kafa yoruyorum. Eğer bu sorulara tatmin edici cevaplar bulabilirsem mutlu oluyorum ve heyecanlanıyorum.
Diğer soruya gelince, yapım şirketini kurmamızın amacı genç beyinleri harekete geçirmek ve bu işi yapmak isteyenlere bir şans yaratmak.
Sizce oyunculukta eğitim şart mı? Oyuncu olmak isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?
Aslında okullu olmaya inananlardanım ama ‘Okullu olmayan oyuncu olamaz’ diye de bir önyargım yok. Bunu söylemek benim haddime düşmez. Dizi ve sinema bir yana, eğer tiyatroda bir kariyer düşünüyorsanız eğitimin rolü büyük. Tiyatro bir disiplin ve teknik işidir. Okul size bu temel eğitimleri verir, sonrasında da kendinizi geliştirmek size aittir. Bu nedenle alaylı olan arkadaşlarımızın da kendini geliştirmeleri için kişisel çalışmalar yapmaları gerektiğine inanıyorum.

Ozan’da Emre Karayel’den izler var!

Emre Karayel’in, Demet Evgar’la hayat verdiği “1 Kadın 1 Erkek” projesi tüm hızıyla devam ediyor. İkili ilişkilerde oluşan sinerjiyi ve hikayeleri keskin bir şekilde büyüterek dizideki karakterlere giydirdiklerini söyleyen Emre Karayel bu nedenle çiftlerin diziyi çok fazla sahiplendiğini düşünüyor. ‘Dizide canlandırdığınız Ozan karakteri ile benzer yönleriniz var mı?’ diye sorduğumuz Karayel’den şu yanıtı alıyoruz: “Her ne kadar genel hatları çizilmiş bir Ozan tiplemesi olsa da Demet’le ben bütün kadın ve erkeklerden bir şeyler katarak oynuyoruz. Dolayısıyla Ozan her şeyi yapabilir! Benzer yönlere gelecek olursak, bir kere Adanalı ve Fenerbahçeli oluşumuz tutuyor. Ayrıca Ozan benim gibi kırsal kökenli, üniversite okumak ya da çalışmak için büyük şehre gelen birini temsil ediyor. Dolayısıyla bu noktada da benden izler var.”

Shakespeare'in oyunu için Londra yolcusu
23 Nisan - 10 Haziran 2012 tarihlerinde Londra Olimpiyatları’nın bir bölümü olarak düzenlenen ve Shakespeare’nin 37 oyununun 37 değişik ülke tarafından oynanacağı Shakespeare’s Globe 2012 International Shakespeare Festivali’ne Türkiye’yi temsilen davet edilen Oyun Atölyesi 26-27 Mayıs tarihlerinde Londra’da Shakespeare’s Globe’da Antonius ile Kleopatra oyunuyla sahne alacak. Shakespeare’nin en ünlü oyunlarından olan Antonius ile Kleopatra’da Haluk Bilginer, Zerrin Tekindor,  Kevork Malikyan ve Mert Fırat’la birlikte Emre Karayel de Pompeius rolüyle seyirci karşısına çıkacak. Dizinin yanısıra bu projeyle ilgili olarak da yoğun olarak çalıştığını anlatan Karayel, geriye kalan boş zamanlarını da kitap okuyarak geçirdiğini söylüyor.
Dünya sinemasını da yakından takip etmeye çalıştığını belirten Karayel, özellikle Güney Kore ve İran yapımı filmlesi son dönemde çok beğendiğini vurguluyor. Karayel, Oscar ödüllü Ayrılış filmini çok başarılı bulduğunu kaydediyor.

> Bir Kadın Bir Erkek’in Ozan’ı Emre Karayel

Gümüş, Kuzenlerim, Bir İstanbul Masalı, Kurtlar Vadisi gibi reyting rekorları kıran TV dizilerinin ardından soluğu Bir Kadın Bir Erkek adlı sit-com’da alan Emre Karayel canlandırdığı Ozan karakteriyle Türk erkeklerinin adeta sesi oldu.

emre_karayel‘Mesleğim oyunculuk ama yan kollarını da yapmayı seviyorum’ diyen Karayel şu sıralar kurduğu prodüksiyon şirketiyle seyircileri farklı projelerle buluşturmaya hazırlanıyor. Cesaretliliğini ve kararlılığını yatılı okuduğu yıllara borçlu olduğunu söyleyen Karayel ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.  
Son yıllarda beyaz camın oyunculuk dünyasına kazandırdığı en başarılı aktörlerden biri olan Emre Karayel, ‘Ablam Böyle İstedi’ ile başlayan, ‘Bir İstanbul Masalı’ ile ivmelenen, Bir Kadın Bir Erkek ile de zirve yapan kariyerine yeni projelerle yön vermeye devam ediyor. 1972 yılında Çukurova’nın topraklarında, Adana Kadirli’de doğan Karayel’in İstanbul ve oyunculuk macerası üniversite yıllarına uzanıyor. İlkokulu Adana’da okuyan Emre Karayel’in hayatla çetin mücadelesi ise Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nde yatılı okuduğu yıllarda başlıyor. Çok haylaz ve derslerine sadık olmayan bir öğrenci olduğunu itiraf eden Karayel, buna karşın hocalarının kendisini sıcak bir ilgiyle büyüttüğünü söylüyor. Karayel, geçen yıl mezun olduğu okuldan onur ödülü almasının kendisini çok duygulandırdığını vurgularken, yatılı okulda yaşadığı deneyimlerin büyük katkılarını gördüğünü anlatıyor: “Yatılı okumanın bana kazandırdıklarının başında kendi kararlarımı verme ve inandığım doğruların peşinden gitme becerisi geliyor. Gazi Üniversitesi’nde İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde okurken, adeta bir U dönüşü yaparak Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne geçiş yaptım. Bu cesareti göstermek bile aslında bana yatılı okulun öğretmiş olduğu verdiğim kararların arkasında durabilme gücünün bir eseridir.”

emrekarayelOyunculuk çocukluk yıllarından beri hayalini kurduğunuz bir meslek miydi? Yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?
Oyunculuk benim hayalini kurduğum bir meslek değildi, hatta oyunculuğun bir meslek olduğunu bile bilmiyordum çocukken… Anadolu Lisesi’ni kazandıktan sonra da bu yönde bir girişimim olmadı, çünkü şimdi olduğu gibi o yıllarda da geleceğimizi cevap kağıdında işaretlediğimiz kutucuklar belirliyordu. İktisat Fakültesi’ni kazandıktan sonra dublaj yapma çabası içerisine girerek tiyatro ile tanıştım. Dublaj yaparken bir sınava girdim ama kazanamadım. Sınava girdiğim terde tiyatro ve dublaj kursu veriliyordu, ona katılmamla birlikte oyunculuğa karşı bir yeteneğimin olduğunu fark ettim.
İLK İŞİM KUKLA OYNATMAKTI
Üniversiteyi 1999 yılında bitirmenizin ardından TRT’de çocuk programlarında çalışmaya başlamışsınız. Yer aldığınız diğer projelerle kıyasladığınızda çocuklara yönelik bir programla ekranlarda olmanın keyifli ve zor yanları nelerdi? TRT’de görev almaya başladığımda çocuk programları bölümündeydim, profesyonel kuklalar oynatıyordum. Programımız Susam Sokağı’nın devamı niteliğindeydi. Her ne kadar çocuklarla birebir iletişim içerisinde olmasak da, onlar için bir şeyler yapmak çok keyifli ve eğlenceliydi. Kukla oynatmak aslında hobilerimden biri haline geldi diyebilirim ama artık zaman bulamıyorum. Bu alanda kabiliyetimi ilerletebilmeyi çok isterdim. Gelmiş geçmiş en iyi programlardan biri bana göre Muppet Show. Hala ara ara canım sıkıldığında seyrederim. Televizyon programının yanı sıra birkaç çocuk tiyatrosunda da oynamıştım, onları eğlendirmek gerçekten keyifli olduğu kadar zordu da…

Ekranlarda dizi oyunculuğuna nasıl geçiş yaptınız? İlk dizi projeniz olan ‘Ablam Böyle İstedi’nin kariyerinizde sizin için nasıl bir önemi var?
‘Ablam Böyle İstedi’ adlı dizide Zeynep Eronat ile beraber oynadık. Hem bu dizi hem de Zeynep Eronat ile tanışmak benim için İstanbul serüveninin de başlangıcıydı. Bu yüzden Zeynep Hanım’a çok şey borçluyum, kendisi beni çok severdi ve yeteneğime inanırdı. Zaten onun ısrarıyla İstanbul’a geldim. Dolayısıyla ilk dizi projemin hem hayatımda hem de kariyerimde benim için çok özel bir yeri var.

Önceliğiniz sinema mı, televizyon mu yoksa tiyatro mu? TV seyircisi için adeta bir fenomen haline gelen Bir Kadın Bir Erkek’in dışında gündeminizde başka projeler de var mı?

Ben bir oyuncuyum… Beni heyecanlandıracak, sevdiğim, inandığım tiyatro, dizi veya sinema filminde oynayabilirim. Bu konuda bir sıralama yapmayı doğru bulmuyorum ama tiyatro sahnesinin asıl beslendiğimiz ve kendimizi bulduğumuz yer olduğunu söyleyebilirim.  
Çok sayıda sinema teklifi aldım ancak farklı projelerde yer almak istediğim için sadece birkaç filmde oynadım. İnandığım projeleri hayata geçirmek için 3 Artı Prodüksiyon adında bir yapım şirketi kurduk. En büyük derdim güzel sinema filmleri yapmak. Aynı zamanda TV yapımları da hazırlamayı planlıyoruz. Talk show programı sunmayı da istiyorum ama bu ciddi bir ekip işi, bu alanda da bir çalışmamız var. Eğer istediğimiz düzeye getirebilirsek televizyona taşımayı düşünüyoruz. Ayrıca bir çocuk dizisi üzerinde de çalışıyoruz. Hem çocuklara hem de büyüklere hitap edecek çok farklı bir proje olacak.

GENÇ BEYİNLERİ HAREKETE GEÇİRECEĞİZ
Size bir teklif geldiğinde hangi kriterleri gözeterek karar alıyorsunuz? Yeni mezunlarla ve yeni yönetmenlerle iş yapmayı tercih ediyor musunuz?  

Gelen projelere yapımcı gözüyle değil, oyunculuk hissiyatıyla bakıyorum. Projeyi büyütebilir miyim, gerçekten bana ihtiyaçları var mı, ben onlar için neler yapabilirim diye kafa yoruyorum. Eğer bu sorulara tatmin edici cevaplar bulabilirsem mutlu oluyorum ve heyecanlanıyorum.
Diğer soruya gelince, yapım şirketini kurmamızın amacı genç beyinleri harekete geçirmek ve bu işi yapmak isteyenlere bir şans yaratmak.
Sizce oyunculukta eğitim şart mı? Oyuncu olmak isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?
Aslında okullu olmaya inananlardanım ama ‘Okullu olmayan oyuncu olamaz’ diye de bir önyargım yok. Bunu söylemek benim haddime düşmez. Dizi ve sinema bir yana, eğer tiyatroda bir kariyer düşünüyorsanız eğitimin rolü büyük. Tiyatro bir disiplin ve teknik işidir. Okul size bu temel eğitimleri verir, sonrasında da kendinizi geliştirmek size aittir. Bu nedenle alaylı olan arkadaşlarımızın da kendini geliştirmeleri için kişisel çalışmalar yapmaları gerektiğine inanıyorum.

Ozan’da Emre Karayel’den izler var!

Emre Karayel’in, Demet Evgar’la hayat verdiği “1 Kadın 1 Erkek” projesi tüm hızıyla devam ediyor. İkili ilişkilerde oluşan sinerjiyi ve hikayeleri keskin bir şekilde büyüterek dizideki karakterlere giydirdiklerini söyleyen Emre Karayel bu nedenle çiftlerin diziyi çok fazla sahiplendiğini düşünüyor. ‘Dizide canlandırdığınız Ozan karakteri ile benzer yönleriniz var mı?’ diye sorduğumuz Karayel’den şu yanıtı alıyoruz: “Her ne kadar genel hatları çizilmiş bir Ozan tiplemesi olsa da Demet’le ben bütün kadın ve erkeklerden bir şeyler katarak oynuyoruz. Dolayısıyla Ozan her şeyi yapabilir! Benzer yönlere gelecek olursak, bir kere Adanalı ve Fenerbahçeli oluşumuz tutuyor. Ayrıca Ozan benim gibi kırsal kökenli, üniversite okumak ya da çalışmak için büyük şehre gelen birini temsil ediyor. Dolayısıyla bu noktada da benden izler var.”

Shakespeare'in oyunu için Londra yolcusu
23 Nisan - 10 Haziran 2012 tarihlerinde Londra Olimpiyatları’nın bir bölümü olarak düzenlenen ve Shakespeare’nin 37 oyununun 37 değişik ülke tarafından oynanacağı Shakespeare’s Globe 2012 International Shakespeare Festivali’ne Türkiye’yi temsilen davet edilen Oyun Atölyesi 26-27 Mayıs tarihlerinde Londra’da Shakespeare’s Globe’da Antonius ile Kleopatra oyunuyla sahne alacak. Shakespeare’nin en ünlü oyunlarından olan Antonius ile Kleopatra’da Haluk Bilginer, Zerrin Tekindor,  Kevork Malikyan ve Mert Fırat’la birlikte Emre Karayel de Pompeius rolüyle seyirci karşısına çıkacak. Dizinin yanısıra bu projeyle ilgili olarak da yoğun olarak çalıştığını anlatan Karayel, geriye kalan boş zamanlarını da kitap okuyarak geçirdiğini söylüyor.
Dünya sinemasını da yakından takip etmeye çalıştığını belirten Karayel, özellikle Güney Kore ve İran yapımı filmlesi son dönemde çok beğendiğini vurguluyor. Karayel, Oscar ödüllü Ayrılış filmini çok başarılı bulduğunu kaydediyor.

Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 17:19

Gösterim: 4086

Kuralları, duruşu, samimiyeti, içten gülümseyişi ve en önemlisi de farklı bir ışık saçan iri siyah gözleriyle hayatımızın tanıdık resmi Türkan Şoray. Yalnızca dizi ve sinema projelerinde kendini gösteren, her daim meraklı gözlerden tuttuğu özel hayatıyla örnek olan bir isim o… Hem muhteşem bir oyuncu, hem iyi bir anne hem de mükemmel bir kadın. Peki Türkan Şoray’ın yıllar önce sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını biliyor muydunuz? Sarıyer’de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı’na devrettiğini? Türkan Şoray’ın bilinmeyenleri bu röportajda.

Türk sinemasına damgasını vuran oyunculardan Türkan Şoray hafızalara kazınan filmleri kadar, özel hayatıyla da kadınlar için önemli bir idolü temsil ediyor. Sonu olmayan bir kariyer serüveni sergileyen Şoray, yorulacakmış gibi de görünmüyor. Ünlü ‘Türkan Şoray kuralları’ arasında asla pes etmemek ilk sırada yer alıyor…

28 Haziran 1945’te Eyüp’te başlıyor Türk sinemasının ‘Sultan’ının öyküsü. Memur bir ailenin ilk çocuğu olan, Nazan ve Figen adında iki kız kardeşi daha bulunan Şoray’ı sinemaya yönlendiren ise annesi... Fatih Kız Lisesi ortaokulu bölümünde okurken, Karagümrük’teki ev sahiplerinin kızı olan ve Panter Emel olarak tanınan sinema oyuncusu Emel Yıldız ile bir film setine giden Türkan Şoray, Türker İnanoğlu’nun teşviki ile Yeşilçam’a adım atıyor. Şoray kariyerinin başlangıcı anlamına gelen 1960 yılı yapımlı ‘Köyde Bir Kız Sevdim’ filminde Baki Tamer ile başrol oynuyor. Şoray sinemaya başlamasıyla ilgili anısını şöyle anlatıyor: “Sinemaya girmeden önce mahallemize bir film seti geldi. Filmin bir setini mahallemizde çekeceklerdi. Başrol oyuncusu kadını gördüğümde ‘ne kadar güzel bir kadın’ dedim. Bu kadın Muhterem Nur’du. Öyle şaşkın bir şekilde bakınırken yanıma bir adam geldi ve ‘Sen de filmlerde oynamak ister misin?’ diye sordu. Korktum ve hemen eve kaçtım. Bu adamın da daha sonra Memduh Ün olduğunu öğrendim. O zaman film setinden kaçmıştım ama daha sonra film setleri hayatım oldu.”

Bu filmin ardından yeni teklifler almaya başlayan Şoray, basının da ilgisini çekerek 1961 yılında sinema dergisine kapak olduğunu ve başarı grafiğinin hızla yükselmeye başladığını anlatıyor. Şoray için ‘Acı Hayat’ filmi sinema hayatındaki en önemli dönüm noktasını teşkil ediyor. Bu film ile 1964’te I. Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Şoray’ın meslek yaşamında yeni bir dönem ise 1972 yılında başlıyor. Film sayısını ciddi anlamda azaltan Şoray, ‘Dönüş’ filmi ile ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturuyor. Yılın en çok gişe yapan filmi olan Dönüş, 1973’te Moskova Film Festivali’nden de özel bir ödül alıyor. İkinci yönetmenlik denemesini Azap filminde gerçekleştiren Şoray, 1976’ya gelindiğinde ise üçüncü yönetmenliği olan ‘Bodrum Hakimi’ni çekiyor. Takvimler 1977’yi gösterdiğinde ise Türkan Sultan en güzel filmlerinden biri olan ‘Selvi Boylum, Al Yazmalım’ da oynuyor ve bu filmle Şoray’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü geliyor.

KIZIM BENİMLE İFTİHAR ETSİN İSTİYORUM

1980’li yıllara gelindiğinde Şoray hayatında yeni bir sayfa açılıyor ve anne oluyor. Kızı Yağmur’u 1984 yılında kucağına alan Şoray annelikle ilgili duygularını şu sözlerle ifade ediyor: “Anne olduğunuz zaman hayata farklı bakmaya başlıyorsunuz. Daha hoşgörülü oluyorsunuz, hayata daha çok asılıyorsunuz. Mesela ben anne olmadan önce hiç ölümü falan düşünmezdim, uçağa biner, oradan oraya giderdim. Şimdi sağlığıma daha dikkat etmeye çalışıyorum, uçaktan korkuyorum. Ve de hayatta daha başarılı olayım, kızım benimle iftihar etsin istiyorum. Anne olmak hayatımı daha anlamlı kıldı. Sinemaydı sırf yaşantım, şimdi sinema ve kızım oldu.”

Kızı Yağmur’un doğumunun ardından “Bir Sevgi İstiyorum”, “Bir Kadın Bir Hayat, Körebe”
“Gramafon Avrat” gibi önemli filmlerde oynayan sultanın çevirdiği son film ise 2004 yapımı “Mürüvvetsiz Mürvet” filmi...

ZAMAN VE TECRÜBE DÜNYA GÖRÜŞÜMÜ TÖRPÜLEDİ

40 yıllık kariyerine sayısız film ve ödül sığdıran Türkan Şoray, halen üretmeye ve sinema için çalışmaya devam ediyor. Şoray, şimdiki dinginliği ve yaşamını ise şöyle özetliyor: “İlk gençlik yıllarımda böyle sakin değildim. Zamanla hayata bakışınız, dünya görüşünüz her şey çok değişiyor. İnsan, gençlik yıllarında çok daha büyük heyecanlar ve büyük tutkular yaşıyor. Her şey toz pembe, her şey istediği gibi olacakmış gibi büyük hayaller kuruyor. Ondan sonra giderek hayatın gerçekleriyle karşılaşıyorsunuz. Tüm yaşadığınız yıllar içinde üzücü olaylar, yaşadıklarınız, sizi belli bir noktaya getiriyor, belli bir olgunluğa getiriyor. Ani tepkileriniz, feveranlarınız daha duruluyor. O hırslarınıza daha sakin bakmaya çalışıyorsunuz. Mesela ben yaşamım boyunca şöyle bir noktaya vardım: Her şey geçici, her şeyin bir sonu var. Nedir bu? Büyük hırslar, büyük istekler, her şey bitiyor. En güzel şey, en kötü şey bile bitiyor. Yani olaya böyle baktığınız zaman bir tevekkül geliyor insana. Ben şimdi o ruh hali içindeyim.”

‘ŞÖHRET TANRI’NIN BİR LÜTFU’

“Türk Sineması’nın sultanısınız. Bu unvanı size halk verdi. Peki yıllarca bunu taşımak zor olmadı mı?” diye sorduğumuz Şoray şu cevabı veriyor: “Tanınmanın, şöhretin benim için anlamı, toplumda saygı görmek ve sevilmek. Bu, Tanrı’nın bana bir lütfu. O yönüyle Türkan Şoray olmak beni çok mutlu ediyor. Ve ben bunu hiçbir zaman bir yük olarak görmüyorum. Bu bana çok büyük bir sorumluluk getiriyor. Nedir o sorumluluk? ‘Bizi yanıltmadınız’ diyorlar mesela, ‘Hayattaki duruşunuzla ve davranışınızla belli bir çizgiyi hep korudunuz’. İnsanlar beni kalplerinde bir yerlere koyduysa, hep orada kalmak benim için çok önemli. Orada kalmanın sorumluluğu ağır olabilir belki ama ben bu ağırlığı seve seve kaldırmaya gönüllüyüm.”

“Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”

Bunları biliyor musunuz?

- 2010 yılında Unesco Türkiye İyi Niyet Elçisi seçildiğini…

- Adına ‘Türkan Şoray Efsanesi’ konulu bir sempozyum düzenlendiğini...

- Hiçbir tiyatro oyununda rol almadığını...

- Neredeyse bilmediği Klasik Türk Müziği parçası olmadığını...

- Sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını...

- Sarıyer'de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı'na devrettiğini...

- Resim kabiliyetinin de olduğunu...

 “Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük manlig-halsa.se. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”

> Eyüp'ten Yeşilçam'a Türkan Şoray'ın kariyer yolculuğu

Kuralları, duruşu, samimiyeti, içten gülümseyişi ve en önemlisi de farklı bir ışık saçan iri siyah gözleriyle hayatımızın tanıdık resmi Türkan Şoray. Yalnızca dizi ve sinema projelerinde kendini gösteren, her daim meraklı gözlerden tuttuğu özel hayatıyla örnek olan bir isim o… Hem muhteşem bir oyuncu, hem iyi bir anne hem de mükemmel bir kadın. Peki Türkan Şoray’ın yıllar önce sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını biliyor muydunuz? Sarıyer’de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı’na devrettiğini? Türkan Şoray’ın bilinmeyenleri bu röportajda.

Türk sinemasına damgasını vuran oyunculardan Türkan Şoray hafızalara kazınan filmleri kadar, özel hayatıyla da kadınlar için önemli bir idolü temsil ediyor. Sonu olmayan bir kariyer serüveni sergileyen Şoray, yorulacakmış gibi de görünmüyor. Ünlü ‘Türkan Şoray kuralları’ arasında asla pes etmemek ilk sırada yer alıyor…

28 Haziran 1945’te Eyüp’te başlıyor Türk sinemasının ‘Sultan’ının öyküsü. Memur bir ailenin ilk çocuğu olan, Nazan ve Figen adında iki kız kardeşi daha bulunan Şoray’ı sinemaya yönlendiren ise annesi... Fatih Kız Lisesi ortaokulu bölümünde okurken, Karagümrük’teki ev sahiplerinin kızı olan ve Panter Emel olarak tanınan sinema oyuncusu Emel Yıldız ile bir film setine giden Türkan Şoray, Türker İnanoğlu’nun teşviki ile Yeşilçam’a adım atıyor. Şoray kariyerinin başlangıcı anlamına gelen 1960 yılı yapımlı ‘Köyde Bir Kız Sevdim’ filminde Baki Tamer ile başrol oynuyor. Şoray sinemaya başlamasıyla ilgili anısını şöyle anlatıyor: “Sinemaya girmeden önce mahallemize bir film seti geldi. Filmin bir setini mahallemizde çekeceklerdi. Başrol oyuncusu kadını gördüğümde ‘ne kadar güzel bir kadın’ dedim. Bu kadın Muhterem Nur’du. Öyle şaşkın bir şekilde bakınırken yanıma bir adam geldi ve ‘Sen de filmlerde oynamak ister misin?’ diye sordu. Korktum ve hemen eve kaçtım. Bu adamın da daha sonra Memduh Ün olduğunu öğrendim. O zaman film setinden kaçmıştım ama daha sonra film setleri hayatım oldu.”

Bu filmin ardından yeni teklifler almaya başlayan Şoray, basının da ilgisini çekerek 1961 yılında sinema dergisine kapak olduğunu ve başarı grafiğinin hızla yükselmeye başladığını anlatıyor. Şoray için ‘Acı Hayat’ filmi sinema hayatındaki en önemli dönüm noktasını teşkil ediyor. Bu film ile 1964’te I. Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Şoray’ın meslek yaşamında yeni bir dönem ise 1972 yılında başlıyor. Film sayısını ciddi anlamda azaltan Şoray, ‘Dönüş’ filmi ile ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturuyor. Yılın en çok gişe yapan filmi olan Dönüş, 1973’te Moskova Film Festivali’nden de özel bir ödül alıyor. İkinci yönetmenlik denemesini Azap filminde gerçekleştiren Şoray, 1976’ya gelindiğinde ise üçüncü yönetmenliği olan ‘Bodrum Hakimi’ni çekiyor. Takvimler 1977’yi gösterdiğinde ise Türkan Sultan en güzel filmlerinden biri olan ‘Selvi Boylum, Al Yazmalım’ da oynuyor ve bu filmle Şoray’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü geliyor.

KIZIM BENİMLE İFTİHAR ETSİN İSTİYORUM

1980’li yıllara gelindiğinde Şoray hayatında yeni bir sayfa açılıyor ve anne oluyor. Kızı Yağmur’u 1984 yılında kucağına alan Şoray annelikle ilgili duygularını şu sözlerle ifade ediyor: “Anne olduğunuz zaman hayata farklı bakmaya başlıyorsunuz. Daha hoşgörülü oluyorsunuz, hayata daha çok asılıyorsunuz. Mesela ben anne olmadan önce hiç ölümü falan düşünmezdim, uçağa biner, oradan oraya giderdim. Şimdi sağlığıma daha dikkat etmeye çalışıyorum, uçaktan korkuyorum. Ve de hayatta daha başarılı olayım, kızım benimle iftihar etsin istiyorum. Anne olmak hayatımı daha anlamlı kıldı. Sinemaydı sırf yaşantım, şimdi sinema ve kızım oldu.”

Kızı Yağmur’un doğumunun ardından “Bir Sevgi İstiyorum”, “Bir Kadın Bir Hayat, Körebe”
“Gramafon Avrat” gibi önemli filmlerde oynayan sultanın çevirdiği son film ise 2004 yapımı “Mürüvvetsiz Mürvet” filmi...

ZAMAN VE TECRÜBE DÜNYA GÖRÜŞÜMÜ TÖRPÜLEDİ

40 yıllık kariyerine sayısız film ve ödül sığdıran Türkan Şoray, halen üretmeye ve sinema için çalışmaya devam ediyor. Şoray, şimdiki dinginliği ve yaşamını ise şöyle özetliyor: “İlk gençlik yıllarımda böyle sakin değildim. Zamanla hayata bakışınız, dünya görüşünüz her şey çok değişiyor. İnsan, gençlik yıllarında çok daha büyük heyecanlar ve büyük tutkular yaşıyor. Her şey toz pembe, her şey istediği gibi olacakmış gibi büyük hayaller kuruyor. Ondan sonra giderek hayatın gerçekleriyle karşılaşıyorsunuz. Tüm yaşadığınız yıllar içinde üzücü olaylar, yaşadıklarınız, sizi belli bir noktaya getiriyor, belli bir olgunluğa getiriyor. Ani tepkileriniz, feveranlarınız daha duruluyor. O hırslarınıza daha sakin bakmaya çalışıyorsunuz. Mesela ben yaşamım boyunca şöyle bir noktaya vardım: Her şey geçici, her şeyin bir sonu var. Nedir bu? Büyük hırslar, büyük istekler, her şey bitiyor. En güzel şey, en kötü şey bile bitiyor. Yani olaya böyle baktığınız zaman bir tevekkül geliyor insana. Ben şimdi o ruh hali içindeyim.”

‘ŞÖHRET TANRI’NIN BİR LÜTFU’

“Türk Sineması’nın sultanısınız. Bu unvanı size halk verdi. Peki yıllarca bunu taşımak zor olmadı mı?” diye sorduğumuz Şoray şu cevabı veriyor: “Tanınmanın, şöhretin benim için anlamı, toplumda saygı görmek ve sevilmek. Bu, Tanrı’nın bana bir lütfu. O yönüyle Türkan Şoray olmak beni çok mutlu ediyor. Ve ben bunu hiçbir zaman bir yük olarak görmüyorum. Bu bana çok büyük bir sorumluluk getiriyor. Nedir o sorumluluk? ‘Bizi yanıltmadınız’ diyorlar mesela, ‘Hayattaki duruşunuzla ve davranışınızla belli bir çizgiyi hep korudunuz’. İnsanlar beni kalplerinde bir yerlere koyduysa, hep orada kalmak benim için çok önemli. Orada kalmanın sorumluluğu ağır olabilir belki ama ben bu ağırlığı seve seve kaldırmaya gönüllüyüm.”

“Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”

Bunları biliyor musunuz?

- 2010 yılında Unesco Türkiye İyi Niyet Elçisi seçildiğini…

- Adına ‘Türkan Şoray Efsanesi’ konulu bir sempozyum düzenlendiğini...

- Hiçbir tiyatro oyununda rol almadığını...

- Neredeyse bilmediği Klasik Türk Müziği parçası olmadığını...

- Sinemada rol aldığı için okul müdürünün onu okuldan uzaklaştırdığını...

- Sarıyer'de adına bir okul yaptırdığını ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı'na devrettiğini...

- Resim kabiliyetinin de olduğunu...

 “Mutsuz bir çocukluğum oldu. Çocukları sevgiyle büyütmek lazım. Ben ve kardeşim maalesef bu ilgiden yoksun büyüdük manlig-halsa.se. Annem, mücadeleci bir kadındı. Baba sevgisinden yoksun yaşamak hep büyük bir eksiklik olarak kalmıştır içimde…”

Son Güncelleme: Cuma, 23 Mart 2012 12:25

Gösterim: 5615

Show TV'de Acun Ilıcalı'nın sunumuyla ekrana gelen Yetenek Sizsiniz'in final bölümü nefesleri kesti. 12 yarışmacının finale taşındığı gecede Yetenek Sizsiniz'in şampiyonu belli oldu.

Video için tıklayın

Şampiyon Max adlı köpek olduŞampiyon Max adlı köpek oldu

Yarışmanın dün geceki final bölümünde Kafkas Kartalları ile yarışan Ali Yeşilırmak ve Max Yetenek Sizsiniz'in şampiyonu oldu.

Finalde ipi göğüsleyen Ali ve Akıllı Köpek Max, Türkiye'nin yeni yeteneği oldu. Şovlarıyla sahneye çıktığı ilk günden bu yana izleyenlerin sevgilisi olan Max, şampiyon olmayı başardı.

> Türkiye'nin Yeteneği Max oldu

Show TV'de Acun Ilıcalı'nın sunumuyla ekrana gelen Yetenek Sizsiniz'in final bölümü nefesleri kesti. 12 yarışmacının finale taşındığı gecede Yetenek Sizsiniz'in şampiyonu belli oldu.

Video için tıklayın

Şampiyon Max adlı köpek olduŞampiyon Max adlı köpek oldu

Yarışmanın dün geceki final bölümünde Kafkas Kartalları ile yarışan Ali Yeşilırmak ve Max Yetenek Sizsiniz'in şampiyonu oldu.

Finalde ipi göğüsleyen Ali ve Akıllı Köpek Max, Türkiye'nin yeni yeteneği oldu. Şovlarıyla sahneye çıktığı ilk günden bu yana izleyenlerin sevgilisi olan Max, şampiyon olmayı başardı.

Son Güncelleme: Salı, 13 Mart 2012 17:00

Gösterim: 2123

Bir dönem üniversitede ders verdiğini belirten ünlü oyuncu Demet Akbağ, öğrencilerin bir an önce ünlü olmak istemeleri nedeniyle, ders vermekten soğuduğunu söyledi.
demetakbagKüçükçekmece'de iki yıldır Türkiye'nin yüzünü güldüren isimleri ağırlayan söyleşi programı "Yüzümüzü Güldürenler" e bu ay tiyatro, sinema ve televizyon dünyasının sevilen ismi usta sanatçı Demet Akbağ konuk oldu.

Sunuculuğunu Küçükçekmece Kültür ve Sanat Merkezleri Sanat Danışmanı Levent Tülek'in yaptığı Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi'nde gerçekleşen söyleşide, tiyatronun dev ismi Demet Akbağ, katılımcıları gülmekten kırdı, geçirdi. Oynadığı her film, hayat verdiği her karakterle adından sıkça söz ettiren Akbağ, tiyatroya ilk adımlarını, projelerini ve başarısının püf noktalarını katılımcılarla paylaştı. Bol kahkaha ve güldürünün olduğu söyleşiye, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay da katıldı. Söyleşide, Türk Tiyatro tarihine adını altın harflerle yazdırmış olan sanatçı Demet Akbağ, tiyatroya merakını ve geçmişini şöyle anlattı : "Radyo tiyatrosu döneminin çocuğuyum. Bu sevdanın içine düşmemin sebebi sinema meraklısı babaannemdir. Babaannem bayramlarda, anneme kardeşimi ve beni bahane edip, bizi alıp sinemaya götürürdü. Ben gittiğimiz filmlerden etkilenip eve gelince, Cüneyt Arkın, Filiz Akın, Türkan Şoray olurdum. Üç filmi birbirine karıştırır farklı karakterler olurdum. Hatta Malkoçoğlu bile oldum. Ne görürsem onu oynardım. Çok fazla özel tiyatroda ustalarla çalıştım. Bu bana çok şey kattı. Bu tip mesleklerde okuldan ziyade usta-çırak ilişkisi daha önemlidir. Okul teorik olarak tabii ki çok önemli ama okulu seyirci bitirtir, oyuncuya. Çok iyi gözlemlerdim, algım açıktır, her oyuna çok erken giderdim. Yıldız Kenter'le çalışma fırsatım oldu. Okuldayken, Yıldız hoca bana Arzu Tramvayı oyununda ufak bir hemşire rolü teklif etti, o an ruhumu teslim ediyordum, çok mutlu olmuştum".
SEYİRCİNİN KARŞISINDA DOĞRU DURUYORUM

Ünlü oyuncu Demet Akbağ hayat verdiği her rolle çok konuşulmasının sırrını da katılımcılarla paylaştı. Akbağ, "Ben çok sevdiğim ve yapmaktan zevk aldığım bir işi yapıyorum. Çocukluktan bu yana öykündüğüm, hayal ettiğim, aşkıyla yandığım, kafa patlattığım, gözyaşı döktüğüm bir iştir oyunculuk. Disiplinli, sevgili ve saygılı davranırsan mesleğin sana güzel ödüllerle geri dönüyor. Oyuncu ve seyirci bir bütün. Seyircinin karşısında doğru durmak, sadece rol yaparken kandırmak, kendi kimliğinizle kandırmamak gerektiğini düşünüyorum. Ben doğru ve düzgün bir insan olmanın ödülünü alıyorum seyirciden" dedi.
İBRAHİM TATLISES TAKLİDİYLE KEŞFEDİLDİM

Bir söyleşi olmaktan çok öteye giderek, komedi tadında bir oyun havasının olduğu sohbette, Akbağ katılımcıları oynadığı tiyatro oyunlarından sahnelediği diyaloglarla kahkahaya boğdu. Yeteneğinin keşfedildiği dönemleri anlatan Akbağ, "TRT'de bir kuşak programı 'Baldızla Bacanak' oynuyordu. Bana küçük bir hemşire rolü verdiler. O dönemde, İbrahim Tatlıses yeni yönetmen olmuştu. Bize sürekli ondan bahsediyorlardı. Bende kuliste farkında olmadan onun taklidini yapmıştım. Bir hafta sonra 'Baldızla Bacanak' dizisinde Düriye karakteri olarak beni kadroya aldılar. Onun taklidini yaparken, beni keşfettiler. Bana yaptığı bu kıyaktan haberi yoktur"diye konuştu.
"YALAN DÜNYA" ABARTILI OYNANIYOR

Söyleşinin moderatörlüğünü yapan Küçükçekmece Kültür Merkezleri Sanat Danışmanı Levent Tülek ise, günümüz komedi dizilerine çok gülemediğini ifade ederek, başrollerini Beyazıt Öztürk ve Gülse Birsel'in oynadığı "Yalan Dünya" dizisini eleştirdi. Tülek, "Ben mizah algısı olarak, şuan da ki karakterlere çok gülemiyorum. Bu karakterlerde, sokaktaki insanı göremiyorum, daha uçuk karakterler var. Yalan Dünya dizisine gülemiyorum çünkü çok abartılı oynuyorlar. Bundan 10 yıl önce onlar gibi oynasaydım, Türker İnanoğlu, tiyatronun ve okulun kapısından içeri almazdı" dedi. Tülek'in bu eleştirisine ünlü oyuncu Akbağ'da destek verdi.

Söyleşide, günümüz oyuncularını topa tutan Demet Akbağ, "Şahane bir yeteneğin de olsa, oyunculuk yapa yapa öğrenilen, her sahneye çıkışında ilk kezmiş gibi heyecanlandığın bir meslektir. Bu durum tepeden inmekle oluşmaz. Öyle bir tane iş yapıp oyuncuyum demekte olmaz. Oyuncuyum ya da benim oyunculuğum diyebilmek için farklı farklı roller oynamak gerekir. Bir tane rolle oyuncuyum diyenlerin, oyunculuğuna kim karar veriyor. Müjdat Gezen'in de dediği gibi; oyunculuğun er meydanı tiyatro sahnesidir" dedi.

Akbağ, katılımcıların sorularını da yanıtlayarak, Kıvanç Tatlıtuğ'un oyunculuğunu çok beğendiğini dile getirdi. Tatlıtuğ'un yeteneğinden söz eden Akbağ, "Rolünü kendi marifeti ve içgüdüsüyle yapıyor. Bu bir tesadüf değil. O çocuğun başının derdi; yakışıklılığı. Çocuk, yakışıklı diye niye oyuncu olmasın" diyerek, Tatlıtuğ'a yönelik eleştirilere de cevap verdi.
BOTOKS VE ESTETİK YAPTIRDIM

Oyuncu kendisine "Estetik yaptırdınız mı" sorusu üzerine ise "Estetik ve botoks yaptırdım. Beni yadırgamayacağınız biçimde kendime iyi bakıyorum ki, sahne üzerinde sizlerin karşısında daha uzun durabilmek istiyorum. Ailemden miras çok düzgün bir fiziğim var. Bu vücutla bu yüzümü dengelemek için yaptırdım" diye konuştu.
BU İŞİ FAZLA KAFAYA TAKMAK GEREKİR

Tiyatro eğitimi alan öğrencilerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen söyleşide, Akbağ iyi bir oyuncu olabilmenin püf noktalarını da öğrencilerle paylaştı. Bahçeşehir Üniversitesi'nde eğitimler verdiğini ifade eden Akbağ, "Bir süre hocalık yaptım ama bıraktım. Çünkü gençlerin hemen isimlerini duyurmak istemesi, beni bu işten soğuttu. Oyuncu olmak isteyen öğrencilerin ayrıcalıkları olmalı. Bu işi biraz fazla kafaya takmak gerekir. Bu uzun bir yolculuk. Şimdi çok fazla alternatif var, oyuncu olmak için, sertifika programları, ajanslar, kurslar var. Bir tanıdık olması da günümüzde önemli. Ama her şeye rağmen şunu unutmayın ki hiçbir yetenek, gizli kalmaz. Sahneye çıktığınızda rahat olun. Kendiniz olun. Bir rol oynadığınızda o rolü ve kendinizi normal hayatın içinde yakalayın. Samimi olun. Her rol, siz artı o roldür" şeklinde konuştu.

Usta oyuncu, ünlü komedyen Ata Demirer'in yeni bir film hazırlığı içerisinde olduğunu ifade ederek, ünlü sanatçı Ferdi Tayfur'a da gönderme yaptı. Akbağ, "Eyvah Eyvah 2 filminde hikaye bitti. O yüzden devamını getirmedik. Ancak, Ata Demirer şimdi yepyeni bir senaryo hazırlığında. Önce Ferdi ağabeyi arayacağız. O da aynı şeyleri düşünmüyorsa, Ata filmi yazacak" dedi.
BURANIN SEYİRCİSİ ÇOK ŞANSLI

Kahkaha dolu söyleşinin ardından seyircinin ilgisinden çok mutlu olduğunu dile getiren Demet Akbağ, "Çok keyifli bir söyleşiydi. Seyircinin ilgisi beni çok mutlu etti. Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi çok güzel bir salon. Burada oynamak istiyorum. Hatta burada tiyatro sahneleyip, 27 Mart Tiyatrolar gününde seyirciye ücretsiz oynamak istiyorum Kulisler, her şey çok güzel. Buranın seyircisi çok şanslı" diyerek, Başkan Aziz Yeniay'a teşekkür etti.

Başkan Aziz Yeniay da Tülek ve Akbağ'a günün anısına çiçek hediye etti. Başkan Yeniay, Demet Akbağ'ın kültür merkezlerimizde tiyatro sahneleyecek olmasının kendisini ve Küçükçekmecelileri çok mutlu edeceğini ifade ederek ünlü tiyatrocuya teşekkür etti.

> Oyuncu olmak isteyen ÖĞRENCİLERİN ayrıcalıkları olmalı

Bir dönem üniversitede ders verdiğini belirten ünlü oyuncu Demet Akbağ, öğrencilerin bir an önce ünlü olmak istemeleri nedeniyle, ders vermekten soğuduğunu söyledi.
demetakbagKüçükçekmece'de iki yıldır Türkiye'nin yüzünü güldüren isimleri ağırlayan söyleşi programı "Yüzümüzü Güldürenler" e bu ay tiyatro, sinema ve televizyon dünyasının sevilen ismi usta sanatçı Demet Akbağ konuk oldu.

Sunuculuğunu Küçükçekmece Kültür ve Sanat Merkezleri Sanat Danışmanı Levent Tülek'in yaptığı Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi'nde gerçekleşen söyleşide, tiyatronun dev ismi Demet Akbağ, katılımcıları gülmekten kırdı, geçirdi. Oynadığı her film, hayat verdiği her karakterle adından sıkça söz ettiren Akbağ, tiyatroya ilk adımlarını, projelerini ve başarısının püf noktalarını katılımcılarla paylaştı. Bol kahkaha ve güldürünün olduğu söyleşiye, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay da katıldı. Söyleşide, Türk Tiyatro tarihine adını altın harflerle yazdırmış olan sanatçı Demet Akbağ, tiyatroya merakını ve geçmişini şöyle anlattı : "Radyo tiyatrosu döneminin çocuğuyum. Bu sevdanın içine düşmemin sebebi sinema meraklısı babaannemdir. Babaannem bayramlarda, anneme kardeşimi ve beni bahane edip, bizi alıp sinemaya götürürdü. Ben gittiğimiz filmlerden etkilenip eve gelince, Cüneyt Arkın, Filiz Akın, Türkan Şoray olurdum. Üç filmi birbirine karıştırır farklı karakterler olurdum. Hatta Malkoçoğlu bile oldum. Ne görürsem onu oynardım. Çok fazla özel tiyatroda ustalarla çalıştım. Bu bana çok şey kattı. Bu tip mesleklerde okuldan ziyade usta-çırak ilişkisi daha önemlidir. Okul teorik olarak tabii ki çok önemli ama okulu seyirci bitirtir, oyuncuya. Çok iyi gözlemlerdim, algım açıktır, her oyuna çok erken giderdim. Yıldız Kenter'le çalışma fırsatım oldu. Okuldayken, Yıldız hoca bana Arzu Tramvayı oyununda ufak bir hemşire rolü teklif etti, o an ruhumu teslim ediyordum, çok mutlu olmuştum".
SEYİRCİNİN KARŞISINDA DOĞRU DURUYORUM

Ünlü oyuncu Demet Akbağ hayat verdiği her rolle çok konuşulmasının sırrını da katılımcılarla paylaştı. Akbağ, "Ben çok sevdiğim ve yapmaktan zevk aldığım bir işi yapıyorum. Çocukluktan bu yana öykündüğüm, hayal ettiğim, aşkıyla yandığım, kafa patlattığım, gözyaşı döktüğüm bir iştir oyunculuk. Disiplinli, sevgili ve saygılı davranırsan mesleğin sana güzel ödüllerle geri dönüyor. Oyuncu ve seyirci bir bütün. Seyircinin karşısında doğru durmak, sadece rol yaparken kandırmak, kendi kimliğinizle kandırmamak gerektiğini düşünüyorum. Ben doğru ve düzgün bir insan olmanın ödülünü alıyorum seyirciden" dedi.
İBRAHİM TATLISES TAKLİDİYLE KEŞFEDİLDİM

Bir söyleşi olmaktan çok öteye giderek, komedi tadında bir oyun havasının olduğu sohbette, Akbağ katılımcıları oynadığı tiyatro oyunlarından sahnelediği diyaloglarla kahkahaya boğdu. Yeteneğinin keşfedildiği dönemleri anlatan Akbağ, "TRT'de bir kuşak programı 'Baldızla Bacanak' oynuyordu. Bana küçük bir hemşire rolü verdiler. O dönemde, İbrahim Tatlıses yeni yönetmen olmuştu. Bize sürekli ondan bahsediyorlardı. Bende kuliste farkında olmadan onun taklidini yapmıştım. Bir hafta sonra 'Baldızla Bacanak' dizisinde Düriye karakteri olarak beni kadroya aldılar. Onun taklidini yaparken, beni keşfettiler. Bana yaptığı bu kıyaktan haberi yoktur"diye konuştu.
"YALAN DÜNYA" ABARTILI OYNANIYOR

Söyleşinin moderatörlüğünü yapan Küçükçekmece Kültür Merkezleri Sanat Danışmanı Levent Tülek ise, günümüz komedi dizilerine çok gülemediğini ifade ederek, başrollerini Beyazıt Öztürk ve Gülse Birsel'in oynadığı "Yalan Dünya" dizisini eleştirdi. Tülek, "Ben mizah algısı olarak, şuan da ki karakterlere çok gülemiyorum. Bu karakterlerde, sokaktaki insanı göremiyorum, daha uçuk karakterler var. Yalan Dünya dizisine gülemiyorum çünkü çok abartılı oynuyorlar. Bundan 10 yıl önce onlar gibi oynasaydım, Türker İnanoğlu, tiyatronun ve okulun kapısından içeri almazdı" dedi. Tülek'in bu eleştirisine ünlü oyuncu Akbağ'da destek verdi.

Söyleşide, günümüz oyuncularını topa tutan Demet Akbağ, "Şahane bir yeteneğin de olsa, oyunculuk yapa yapa öğrenilen, her sahneye çıkışında ilk kezmiş gibi heyecanlandığın bir meslektir. Bu durum tepeden inmekle oluşmaz. Öyle bir tane iş yapıp oyuncuyum demekte olmaz. Oyuncuyum ya da benim oyunculuğum diyebilmek için farklı farklı roller oynamak gerekir. Bir tane rolle oyuncuyum diyenlerin, oyunculuğuna kim karar veriyor. Müjdat Gezen'in de dediği gibi; oyunculuğun er meydanı tiyatro sahnesidir" dedi.

Akbağ, katılımcıların sorularını da yanıtlayarak, Kıvanç Tatlıtuğ'un oyunculuğunu çok beğendiğini dile getirdi. Tatlıtuğ'un yeteneğinden söz eden Akbağ, "Rolünü kendi marifeti ve içgüdüsüyle yapıyor. Bu bir tesadüf değil. O çocuğun başının derdi; yakışıklılığı. Çocuk, yakışıklı diye niye oyuncu olmasın" diyerek, Tatlıtuğ'a yönelik eleştirilere de cevap verdi.
BOTOKS VE ESTETİK YAPTIRDIM

Oyuncu kendisine "Estetik yaptırdınız mı" sorusu üzerine ise "Estetik ve botoks yaptırdım. Beni yadırgamayacağınız biçimde kendime iyi bakıyorum ki, sahne üzerinde sizlerin karşısında daha uzun durabilmek istiyorum. Ailemden miras çok düzgün bir fiziğim var. Bu vücutla bu yüzümü dengelemek için yaptırdım" diye konuştu.
BU İŞİ FAZLA KAFAYA TAKMAK GEREKİR

Tiyatro eğitimi alan öğrencilerin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen söyleşide, Akbağ iyi bir oyuncu olabilmenin püf noktalarını da öğrencilerle paylaştı. Bahçeşehir Üniversitesi'nde eğitimler verdiğini ifade eden Akbağ, "Bir süre hocalık yaptım ama bıraktım. Çünkü gençlerin hemen isimlerini duyurmak istemesi, beni bu işten soğuttu. Oyuncu olmak isteyen öğrencilerin ayrıcalıkları olmalı. Bu işi biraz fazla kafaya takmak gerekir. Bu uzun bir yolculuk. Şimdi çok fazla alternatif var, oyuncu olmak için, sertifika programları, ajanslar, kurslar var. Bir tanıdık olması da günümüzde önemli. Ama her şeye rağmen şunu unutmayın ki hiçbir yetenek, gizli kalmaz. Sahneye çıktığınızda rahat olun. Kendiniz olun. Bir rol oynadığınızda o rolü ve kendinizi normal hayatın içinde yakalayın. Samimi olun. Her rol, siz artı o roldür" şeklinde konuştu.

Usta oyuncu, ünlü komedyen Ata Demirer'in yeni bir film hazırlığı içerisinde olduğunu ifade ederek, ünlü sanatçı Ferdi Tayfur'a da gönderme yaptı. Akbağ, "Eyvah Eyvah 2 filminde hikaye bitti. O yüzden devamını getirmedik. Ancak, Ata Demirer şimdi yepyeni bir senaryo hazırlığında. Önce Ferdi ağabeyi arayacağız. O da aynı şeyleri düşünmüyorsa, Ata filmi yazacak" dedi.
BURANIN SEYİRCİSİ ÇOK ŞANSLI

Kahkaha dolu söyleşinin ardından seyircinin ilgisinden çok mutlu olduğunu dile getiren Demet Akbağ, "Çok keyifli bir söyleşiydi. Seyircinin ilgisi beni çok mutlu etti. Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi çok güzel bir salon. Burada oynamak istiyorum. Hatta burada tiyatro sahneleyip, 27 Mart Tiyatrolar gününde seyirciye ücretsiz oynamak istiyorum Kulisler, her şey çok güzel. Buranın seyircisi çok şanslı" diyerek, Başkan Aziz Yeniay'a teşekkür etti.

Başkan Aziz Yeniay da Tülek ve Akbağ'a günün anısına çiçek hediye etti. Başkan Yeniay, Demet Akbağ'ın kültür merkezlerimizde tiyatro sahneleyecek olmasının kendisini ve Küçükçekmecelileri çok mutlu edeceğini ifade ederek ünlü tiyatrocuya teşekkür etti.

Son Güncelleme: Pazartesi, 19 Mart 2012 15:45

Gösterim: 5615

Edirne Belediyesi UNESCO tarafından somut olmayan kültürel miras listesine alınan Kırkpınar yağlı güreşlerini çizgi roman haline getiriyor. Edirne kültürünün efsanesi Kırkpınar yağlı güreşlerini küçük çocuklara daha iyi aktarabilmek için çizgi roman hazırlanacak.
kirkpinar_guresKonuyla ilgili olarak bir açıklama yapan Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu, Kırkpınar tarihini çocukların fazla bilmediğini söyleyerek "UNESCO'ya giren, 650 yıllık bir tarihi çocukların da en iyi şekilde öğrenmeleri lazım. Biz de çocuklara Kırkpınar'ı daha iyi nasıl anlatabiliriz, diye düşündük, değerlendirmesini yaptık ve sonuç olarak çizgi roman haline getirilmesine karar verdik. Bu konuyla ilgili olarak Güzel Sanatlar Lisemiztden iki öğrenci ilk çalışmalarını getirdi ve onlarda çok heyecanlandı. Kırkpınarımızın içinde çok önemli ögeler ve efsaneler var. Bunları çocuklarımıza anlatmamız lazım. Bu çizgi romanımızı Kırkpınar'a kadar yetiştirmeyi planlıyoruz ve öğrenci kardeşlerimize ücretsiz olarak dağıtacağız" dedi.
Çizgi roman çalışmasını yapacak olan Güzel Sanatlar Lisesi 10'uncu sınıf öğrencileri Ufkun Ak ve Mahmut Can Papiroğlu, "İlk defa böyle bir projede çalışacağımız için çok heyecanlıyız. Edirne'ye mal olmuş bir tarihi çizgi roman haline getirmek bizi mutlu edecek. Şu an Kırkpınar tarihiyle ilgili gerekli araştırmaları ve incelemeleri yaparak en iyi şekilde nasıl bir roman hazırlayabiliriz, bunun çalışmalarını yapıyoruz. Çizgi romanda bir tonton dede 4 tane çocuğa Kırkpınarı anlatacak ve o çocuklarda kendilerini Kırkpınar'da hayal edecek, yaklaşık 150 sayfalık bir çalışma olacak" diye konuştular.

> Kırkpınar çizgi roman oluyor

Edirne Belediyesi UNESCO tarafından somut olmayan kültürel miras listesine alınan Kırkpınar yağlı güreşlerini çizgi roman haline getiriyor. Edirne kültürünün efsanesi Kırkpınar yağlı güreşlerini küçük çocuklara daha iyi aktarabilmek için çizgi roman hazırlanacak.
kirkpinar_guresKonuyla ilgili olarak bir açıklama yapan Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu, Kırkpınar tarihini çocukların fazla bilmediğini söyleyerek "UNESCO'ya giren, 650 yıllık bir tarihi çocukların da en iyi şekilde öğrenmeleri lazım. Biz de çocuklara Kırkpınar'ı daha iyi nasıl anlatabiliriz, diye düşündük, değerlendirmesini yaptık ve sonuç olarak çizgi roman haline getirilmesine karar verdik. Bu konuyla ilgili olarak Güzel Sanatlar Lisemiztden iki öğrenci ilk çalışmalarını getirdi ve onlarda çok heyecanlandı. Kırkpınarımızın içinde çok önemli ögeler ve efsaneler var. Bunları çocuklarımıza anlatmamız lazım. Bu çizgi romanımızı Kırkpınar'a kadar yetiştirmeyi planlıyoruz ve öğrenci kardeşlerimize ücretsiz olarak dağıtacağız" dedi.
Çizgi roman çalışmasını yapacak olan Güzel Sanatlar Lisesi 10'uncu sınıf öğrencileri Ufkun Ak ve Mahmut Can Papiroğlu, "İlk defa böyle bir projede çalışacağımız için çok heyecanlıyız. Edirne'ye mal olmuş bir tarihi çizgi roman haline getirmek bizi mutlu edecek. Şu an Kırkpınar tarihiyle ilgili gerekli araştırmaları ve incelemeleri yaparak en iyi şekilde nasıl bir roman hazırlayabiliriz, bunun çalışmalarını yapıyoruz. Çizgi romanda bir tonton dede 4 tane çocuğa Kırkpınarı anlatacak ve o çocuklarda kendilerini Kırkpınar'da hayal edecek, yaklaşık 150 sayfalık bir çalışma olacak" diye konuştular.

Son Güncelleme: Pazartesi, 12 Mart 2012 19:47

Gösterim: 1941


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.