Aradığınız sayfa bulunamıyor, lütfen kategori listesinden ulaşmayı deneyiniz.

Cumhuriyetimizin ilanı ile birlikte, eğitim alanında da büyük değişimlerin gerçekleştirildiği bilinmektedir. Geçen 91 yıllık süre içinde çok sayıdaki sivil toplum kuruluşları (STK), alanlarıyla ilgili yapılanmaya gitmişlerdir. Gerçi toplumumuzda meslek sahiplerinin dayanışması tarihsel olarak yüzyıllar öncesine uzanmaktadır. Ancak eğitim alanında hizmet veren özel sektör kurumları dayanışmasının ilk örneği 1951 yılında özel okullar tarafından gerçekleştirilmiş ve kurulan Dernek günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

Cumhuriyetin ilanından önce, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan yabancılar tarafından açılışlarına izin verilmiş ve yasal adları "özel yabancı okullar" olan okullara, öğrenimlerini yabancı dil ile yapabilmesi, öğretim programlarında bazı esnekliklerin bulunması ve gelir vergisinden muaf olması gibi istisnalar tanınmıştır.

Yabancı kurucular tarafından açılan özel okullardaki eğitim uygulamaları ve özellikle etkin yabancı dil öğretimindeki başarıyı fark eden gençler bu okullara yönelmekteydi. Cumhuriyet’in ilanından iki yıl sonra 1925 yılından itibaren, bu amaçla sınırlı sayıda ve Türkiye'nin belli yerlerinde, yabancı okullara eş değer okullar açılma çalışmaları Milli Eğitim Bakanlığınca başlatılmış ve iki-üç yıl sonra kolej adındaki yeni okul türü eğitim sistemimize katılmıştır.

1950'li yılları imkan ve şartlarında, özel Türk okullarından hizmet satın alabilecek öğrenci sayısının az olması, özel okulların daha iyi kalitede eğitim vererek cazibelerini arttırma gereğini ortaya çıkarmıştır. Özel Türk okullarının yabancı okullarla aynı statüye kavuşma isteklerine ise Bakanlıkça olumlu yanıt verilmemiştir. Aynı hizmeti veren grubun içindekilerden bir bölümüne istisna tanınıp diğerlerinin mahrum bırakılması açık bir çelişki idi. Haklı taleplerinin birlik içinde sektör olarak savunulmasının daha etkili olacağı düşüncesi ile Cumhuriyet’in ilanından 28 yıl sonra kurulan Dernek, resmi makamlar nezdinde girişimlerini yoğunlaştırdı.

Yabancı okullara tanınmış olan hakların kendilerine de verilmesi ayrıca özel okulculuğun ülke genelinde yaygınlaşmasının sağlanması amacıyla özel Türk okulları tarafından, 1951 tarihinde Şişli’de “Türk Özel Okulları Derneği” kuruldu. Dernek tüzüğünün amaçlarına bakınca, bu isim altında kurulmasının sebebi kolayca anlaşılmaktadır.

Özel okullar, aynı mevzuat hükümleri kapsamında olmak üzere; Özel Türk okulları, özel azınlık okulları (T.C. vatandaşı azınlık çocuklarının devam ettiği okullar), özel yabancı okullar, özel eğitim okulları ve özel uluslararası okullar olarak hizmet vermektedirler.

1950’li yıllarda ise yine aynı mevzuata tabi olmak üzere özel yabancı okullar, özel azınlık okulları ve özel Türk okulları olmak üzere üç grup halinde faaliyet göstermekteydiler. Ancak uygulamada yabancı okullara tanınan ayrıcalıklardan dolayı Türk özel okulları kendilerini (mağduriyetlerini)  ifade etmek için Türk Özel Okulları Derneği ismi altında bir araya gelmişlerdir.

Derneğin kurucuları:

Yeni Kolej'in kurucusu Mehmet Ali Haşmet Kırca (Derneğin ilk başkanı), Boğaziçi Lisesi kurucusu Kudret Sandalcı ve Aydın ilkokulu kurucusu Münevver Aydın'dır. Bu kurucular aynı zamanda okullarında müdür olarak da görev yapmaktadırlar.

Derneğin amaçları arasında yer alan; yabancı okullara uygulanan yabancı dil öğretim programlarının özel Türk okullarında da uygulanması, yabancı okullarda uygulanan ders program ve metotlarındaki esnekliklerin kendi okullarına da sağlanması, yabancı okullar için uygulanan gelir vergisi muafiyetinin özel Türk okullarına da tanınarak bu okullar üzerindeki mali yükün hafifletilmesi,

Özel Türk okullarının ülke genelinde yaygınlaşmasını sağlayacak mevzuatın düzenlenmesi, hususlarının da bulunduğu dernek tüzüğü, dernek yönetimi tarafından o dönemin Milli Eğitim Bakanı Merhum Tevfik İleri'ye iletilmiştir. Ancak amaçların gerçekleşmesi için daha uzun yıllar beklenmesi gerekecektir.

Eğitim alanındaki ilk birlikteliği gerçekleştiren yönetim kurulu ve kendilerinden sonraki yönetim kurulları, saptanan amaçların sınırlarını taşırmamış, ticari gayeleri ilk sıraya çıkarmamış, siyasi veya sosyal eğilimlerini dernek sınırları içine taşımamış ve kamu hizmeti yapan bir kuruluş gibi faaliyette bulunmuşlardır. Dolayısıyla ülkemizde zaman zaman görülen olağan üstü dönemlerde bile çok kısa süreli geçici kapatmalar dışında hizmetinde hiçbir kesinti olmamıştır. Yapılan tüzük düzenlemeleri uyarınca Dernek adında değişiklikler yapılmasına rağmen kuruluşundaki amaçlar ve bu amaçların gerçekleştirilmesi hep temel hedef olarak kalmıştır.

Hizmetlerini bu inançla devam ettiren Dernek, hedefledikleri amaçlarının tamamını değilse de bir kısmını elli yıl sonra da olsa elde etmenin hazzını duyduğunu sanıyorum. Yönetim kademesinde bulunanlar bu sektörün yaşamasının kaliteli eğitim vermek, gelişen teknolojik imkanlardan azami derecede yararlanmak ve Dernek Genel Kurullarınca belirlenen ilkelerin titizlikle uygulanması gerektiğini her ortamda ifade etmişlerdir. Bu yaklaşım ve anlayış 63 yıl boyunca etkin kılınmaya çalışılmıştır.

Kuruluşunda asil ve fahri üye olarak toplam 59 üyesi vardı. Bu üyelerin hemen tamamı İstanbul'daki özel  okullar olduğundan, lokal bir Dernek konumunda idi. Bugün ise ülkemizin her yöresinde eğitim faaliyeti gösteren özel okulun üyesi olduğu büyük bir STK haline gelmiştir.

Beyoğlu - İstanbul adresinde, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği adı altında hizmetlerini sürdüren Dernek; European Council of International Schools (ECIS) (Avrupa Uluslararası Okullar Birliği), European Council of National Association of Independent Schools (ECNAIS) (Avrupa Birliği Ulusal Özel Okullar Derneği) gibi STK’ların aktif üyesi olarak faaliyet göstermektedir. Gerçekleştirdiği yurtiçi ve yurtdışındaki eğitim, öğretim, yönetim, sosyal ve teknolojik alandaki gelişmelere ilişkin hizmet içi organizasyonları, eğitim ile ilgili yayınlar, sempozyum, panel ve konferanslarla üyesi olan ve olmayan bütün katılımcılara hizmet sunmaya devam etmektedir.

2000 yılından bu yana hiç aksatılmadan, bin kişiyi aşan katılımcı sayısıyla düzenlenen, yerli ve yabancı birçok akademisyenin sunumda bulunduğu "Geleneksel Eğitim Sempozyumları" genel eğitim sistemimize projektör tutmaktadır.

Bu sempozyumlarda maarif sistemimiz hakkında kapsamlı analizler yapılmakta eğitimimize farklı pencerelerden bakılarak eğitim alanındaki gelişmelerin sisteme kazandırılması yönünde bilgi havuzları oluşturulmaktadır. Cumhuriyetimiz var oldukça Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’nin hizmetlerine devam etmesini yürekten dileriz.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2004 yılı istatistiklerinde genel örgün eğitim sistemimiz içerisindeki özel okul öğrenci sayısı 245.414 olarak belirtilmiştir. Bu sayı genel örgün eğitim içindeki öğrencilerin %1.7'sidir.

2014 yılı istatistiklerinde ise öğrenci sayısı 629.414 olarak belirtilmiştir https://canadianviagras.net. Oran da % 4.36 'ya ulaşmıştır. On yıllık süre sonunda, özel okullarda öğrenim gören öğrenci sayısında 2,5 kattan fazla artış gerçekleşmiştir.

5628 sayılı yasa gereğince özel dershanelerin yaklaşık % 10-15'inin özel okula dönüşme ihtimali ve Devletçe verilen eğitim öğretim desteğinin de etkisiyle özel okullarda öğrenim gören öğrenci sayısının 2014-2015 öğretim yılı sonunda tahminen 750.000 civarına ulaşacağını söyleyebiliriz.

2014-2015 öğretim yılının başından itibaren resmi okullarda okuyan öğrencilerden özel okullara geçmek isteyenlere Devlet bütçesinden eğitim desteği verilmektedir. Yine 2014-2015 öğretim yılında özel okullarda okuyan öğrencilere resmi okullarda olduğu gibi ücretsiz kitap verilmektedir. Özel okul öğrencilerine verilen bu mali destekler, tabii ki hükümetin verdiği karar üzerine yapılan yasal düzenlemeler sonucudur. Ancak ilk defa gerçekleşen bu olumlu gelişmelerden herkes kendisine bir mutluluk payı çıkarmaktadır.

Yukarıda birkaç kez vurguladığımız gibi ilk tüzüğünde amaç olarak belirlemiş ve 63 yıl boyunca özel okul sektörünü destekleyici uygulamaların hayata geçirilmesi, özel okulların ülke genelinde yaygınlaşması hatta % 20-30 oranlarına ulaşması için imkanları nispetinde, yönetimde bulunan her Milli Eğitim Bakanı'na ve bürokratına sabır ve inançla sesini duyurmaya çalışan Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği'nin de kendisine bir mutluluk payı çıkarma hakkı elbette vardır. Bu bağlamda gösterilen emek ve çabaların geç ve sınırlı da olsa karşılık bulması memnuniyet vericidir.

Önümüzdeki dönemlerde:

Özel okulların öğrencilerini hangi şekil ve şartlara göre alacaklarına kendilerinin karar verebilmesi, Milli Eğitim Temel Kanunu hükümleri çerçevesinde olmak koşulu ile daha dinamik ve farklılıkları ortaya çıkartabilecek program ve metotların okul yönetimlerince uygulanabilmesi, eğitimle ilgili mevzuat düzenlemelerinin ve kararlarının uygulayıcılarla birlikte hazırlanması gibi talepler için uzun yıllar beklenmemesi ümidiyle emeği geçen herkese, sektör adına samimiyetle teşekkür etmek gerekir.

Hasan EREN Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim Danışmanı

 

 

 

 

 

 

 

Hasan EREN

Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği

Yönetim Danışmanı

> 91 yıllık Cumhuriyetimizde özel okullar

Cumhuriyetimizin ilanı ile birlikte, eğitim alanında da büyük değişimlerin gerçekleştirildiği bilinmektedir. Geçen 91 yıllık süre içinde çok sayıdaki sivil toplum kuruluşları (STK), alanlarıyla ilgili yapılanmaya gitmişlerdir. Gerçi toplumumuzda meslek sahiplerinin dayanışması tarihsel olarak yüzyıllar öncesine uzanmaktadır. Ancak eğitim alanında hizmet veren özel sektör kurumları dayanışmasının ilk örneği 1951 yılında özel okullar tarafından gerçekleştirilmiş ve kurulan Dernek günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

Cumhuriyetin ilanından önce, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan yabancılar tarafından açılışlarına izin verilmiş ve yasal adları "özel yabancı okullar" olan okullara, öğrenimlerini yabancı dil ile yapabilmesi, öğretim programlarında bazı esnekliklerin bulunması ve gelir vergisinden muaf olması gibi istisnalar tanınmıştır.

Yabancı kurucular tarafından açılan özel okullardaki eğitim uygulamaları ve özellikle etkin yabancı dil öğretimindeki başarıyı fark eden gençler bu okullara yönelmekteydi. Cumhuriyet’in ilanından iki yıl sonra 1925 yılından itibaren, bu amaçla sınırlı sayıda ve Türkiye'nin belli yerlerinde, yabancı okullara eş değer okullar açılma çalışmaları Milli Eğitim Bakanlığınca başlatılmış ve iki-üç yıl sonra kolej adındaki yeni okul türü eğitim sistemimize katılmıştır.

1950'li yılları imkan ve şartlarında, özel Türk okullarından hizmet satın alabilecek öğrenci sayısının az olması, özel okulların daha iyi kalitede eğitim vererek cazibelerini arttırma gereğini ortaya çıkarmıştır. Özel Türk okullarının yabancı okullarla aynı statüye kavuşma isteklerine ise Bakanlıkça olumlu yanıt verilmemiştir. Aynı hizmeti veren grubun içindekilerden bir bölümüne istisna tanınıp diğerlerinin mahrum bırakılması açık bir çelişki idi. Haklı taleplerinin birlik içinde sektör olarak savunulmasının daha etkili olacağı düşüncesi ile Cumhuriyet’in ilanından 28 yıl sonra kurulan Dernek, resmi makamlar nezdinde girişimlerini yoğunlaştırdı.

Yabancı okullara tanınmış olan hakların kendilerine de verilmesi ayrıca özel okulculuğun ülke genelinde yaygınlaşmasının sağlanması amacıyla özel Türk okulları tarafından, 1951 tarihinde Şişli’de “Türk Özel Okulları Derneği” kuruldu. Dernek tüzüğünün amaçlarına bakınca, bu isim altında kurulmasının sebebi kolayca anlaşılmaktadır.

Özel okullar, aynı mevzuat hükümleri kapsamında olmak üzere; Özel Türk okulları, özel azınlık okulları (T.C. vatandaşı azınlık çocuklarının devam ettiği okullar), özel yabancı okullar, özel eğitim okulları ve özel uluslararası okullar olarak hizmet vermektedirler.

1950’li yıllarda ise yine aynı mevzuata tabi olmak üzere özel yabancı okullar, özel azınlık okulları ve özel Türk okulları olmak üzere üç grup halinde faaliyet göstermekteydiler. Ancak uygulamada yabancı okullara tanınan ayrıcalıklardan dolayı Türk özel okulları kendilerini (mağduriyetlerini)  ifade etmek için Türk Özel Okulları Derneği ismi altında bir araya gelmişlerdir.

Derneğin kurucuları:

Yeni Kolej'in kurucusu Mehmet Ali Haşmet Kırca (Derneğin ilk başkanı), Boğaziçi Lisesi kurucusu Kudret Sandalcı ve Aydın ilkokulu kurucusu Münevver Aydın'dır. Bu kurucular aynı zamanda okullarında müdür olarak da görev yapmaktadırlar.

Derneğin amaçları arasında yer alan; yabancı okullara uygulanan yabancı dil öğretim programlarının özel Türk okullarında da uygulanması, yabancı okullarda uygulanan ders program ve metotlarındaki esnekliklerin kendi okullarına da sağlanması, yabancı okullar için uygulanan gelir vergisi muafiyetinin özel Türk okullarına da tanınarak bu okullar üzerindeki mali yükün hafifletilmesi,

Özel Türk okullarının ülke genelinde yaygınlaşmasını sağlayacak mevzuatın düzenlenmesi, hususlarının da bulunduğu dernek tüzüğü, dernek yönetimi tarafından o dönemin Milli Eğitim Bakanı Merhum Tevfik İleri'ye iletilmiştir. Ancak amaçların gerçekleşmesi için daha uzun yıllar beklenmesi gerekecektir.

Eğitim alanındaki ilk birlikteliği gerçekleştiren yönetim kurulu ve kendilerinden sonraki yönetim kurulları, saptanan amaçların sınırlarını taşırmamış, ticari gayeleri ilk sıraya çıkarmamış, siyasi veya sosyal eğilimlerini dernek sınırları içine taşımamış ve kamu hizmeti yapan bir kuruluş gibi faaliyette bulunmuşlardır. Dolayısıyla ülkemizde zaman zaman görülen olağan üstü dönemlerde bile çok kısa süreli geçici kapatmalar dışında hizmetinde hiçbir kesinti olmamıştır. Yapılan tüzük düzenlemeleri uyarınca Dernek adında değişiklikler yapılmasına rağmen kuruluşundaki amaçlar ve bu amaçların gerçekleştirilmesi hep temel hedef olarak kalmıştır.

Hizmetlerini bu inançla devam ettiren Dernek, hedefledikleri amaçlarının tamamını değilse de bir kısmını elli yıl sonra da olsa elde etmenin hazzını duyduğunu sanıyorum. Yönetim kademesinde bulunanlar bu sektörün yaşamasının kaliteli eğitim vermek, gelişen teknolojik imkanlardan azami derecede yararlanmak ve Dernek Genel Kurullarınca belirlenen ilkelerin titizlikle uygulanması gerektiğini her ortamda ifade etmişlerdir. Bu yaklaşım ve anlayış 63 yıl boyunca etkin kılınmaya çalışılmıştır.

Kuruluşunda asil ve fahri üye olarak toplam 59 üyesi vardı. Bu üyelerin hemen tamamı İstanbul'daki özel  okullar olduğundan, lokal bir Dernek konumunda idi. Bugün ise ülkemizin her yöresinde eğitim faaliyeti gösteren özel okulun üyesi olduğu büyük bir STK haline gelmiştir.

Beyoğlu - İstanbul adresinde, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği adı altında hizmetlerini sürdüren Dernek; European Council of International Schools (ECIS) (Avrupa Uluslararası Okullar Birliği), European Council of National Association of Independent Schools (ECNAIS) (Avrupa Birliği Ulusal Özel Okullar Derneği) gibi STK’ların aktif üyesi olarak faaliyet göstermektedir. Gerçekleştirdiği yurtiçi ve yurtdışındaki eğitim, öğretim, yönetim, sosyal ve teknolojik alandaki gelişmelere ilişkin hizmet içi organizasyonları, eğitim ile ilgili yayınlar, sempozyum, panel ve konferanslarla üyesi olan ve olmayan bütün katılımcılara hizmet sunmaya devam etmektedir.

2000 yılından bu yana hiç aksatılmadan, bin kişiyi aşan katılımcı sayısıyla düzenlenen, yerli ve yabancı birçok akademisyenin sunumda bulunduğu "Geleneksel Eğitim Sempozyumları" genel eğitim sistemimize projektör tutmaktadır.

Bu sempozyumlarda maarif sistemimiz hakkında kapsamlı analizler yapılmakta eğitimimize farklı pencerelerden bakılarak eğitim alanındaki gelişmelerin sisteme kazandırılması yönünde bilgi havuzları oluşturulmaktadır. Cumhuriyetimiz var oldukça Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’nin hizmetlerine devam etmesini yürekten dileriz.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2004 yılı istatistiklerinde genel örgün eğitim sistemimiz içerisindeki özel okul öğrenci sayısı 245.414 olarak belirtilmiştir. Bu sayı genel örgün eğitim içindeki öğrencilerin %1.7'sidir.

2014 yılı istatistiklerinde ise öğrenci sayısı 629.414 olarak belirtilmiştir https://canadianviagras.net. Oran da % 4.36 'ya ulaşmıştır. On yıllık süre sonunda, özel okullarda öğrenim gören öğrenci sayısında 2,5 kattan fazla artış gerçekleşmiştir.

5628 sayılı yasa gereğince özel dershanelerin yaklaşık % 10-15'inin özel okula dönüşme ihtimali ve Devletçe verilen eğitim öğretim desteğinin de etkisiyle özel okullarda öğrenim gören öğrenci sayısının 2014-2015 öğretim yılı sonunda tahminen 750.000 civarına ulaşacağını söyleyebiliriz.

2014-2015 öğretim yılının başından itibaren resmi okullarda okuyan öğrencilerden özel okullara geçmek isteyenlere Devlet bütçesinden eğitim desteği verilmektedir. Yine 2014-2015 öğretim yılında özel okullarda okuyan öğrencilere resmi okullarda olduğu gibi ücretsiz kitap verilmektedir. Özel okul öğrencilerine verilen bu mali destekler, tabii ki hükümetin verdiği karar üzerine yapılan yasal düzenlemeler sonucudur. Ancak ilk defa gerçekleşen bu olumlu gelişmelerden herkes kendisine bir mutluluk payı çıkarmaktadır.

Yukarıda birkaç kez vurguladığımız gibi ilk tüzüğünde amaç olarak belirlemiş ve 63 yıl boyunca özel okul sektörünü destekleyici uygulamaların hayata geçirilmesi, özel okulların ülke genelinde yaygınlaşması hatta % 20-30 oranlarına ulaşması için imkanları nispetinde, yönetimde bulunan her Milli Eğitim Bakanı'na ve bürokratına sabır ve inançla sesini duyurmaya çalışan Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği'nin de kendisine bir mutluluk payı çıkarma hakkı elbette vardır. Bu bağlamda gösterilen emek ve çabaların geç ve sınırlı da olsa karşılık bulması memnuniyet vericidir.

Önümüzdeki dönemlerde:

Özel okulların öğrencilerini hangi şekil ve şartlara göre alacaklarına kendilerinin karar verebilmesi, Milli Eğitim Temel Kanunu hükümleri çerçevesinde olmak koşulu ile daha dinamik ve farklılıkları ortaya çıkartabilecek program ve metotların okul yönetimlerince uygulanabilmesi, eğitimle ilgili mevzuat düzenlemelerinin ve kararlarının uygulayıcılarla birlikte hazırlanması gibi talepler için uzun yıllar beklenmemesi ümidiyle emeği geçen herkese, sektör adına samimiyetle teşekkür etmek gerekir.

Hasan EREN Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim Danışmanı

 

 

 

 

 

 

 

Hasan EREN

Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği

Yönetim Danışmanı

Son Güncelleme: Perşembe, 16 Ekim 2014 09:38

Gösterim: 3569

Ebeveynler okul seçerken nelere dikkat etmeli? Uzmanlar bu sorunun cevabını şöyle veriyor...

Okul, çocuğun gelişiminde önemli adımlardan biridir. Okula başlamak çocuk için; yeni ve karmaşık bir sosyal çevreye girmek, birey olarak toplumda yer almak, dış dünyaya açılmaktır. Okul hayatının başlangıcı, çocuğun yaşamının dönüm noktalarından biridir. Çocukluk dönemi uzmanları, çocukların okula mutlu gelip gidebilmelerinin, onların okula hazır bulunuşluk seviyeleri ile doğru orantılı olduğu konusunda hem fikirdir.

Okula Hazır Bulunurluk

Çocuğun okula başlama döneminde yaşı ile birlikte belirli bir olgunluğa sahip olması beklenir. Belirli becerileri kazanmış olmak, çocuğun okula uyumunu ve adaptasyonunu kolaylaştıracaktır. Ailelerin bu bağlamda takip edeceği gelişim basamakları şu şekilde sıralanabilir;

Özbakım Becerileri: Yemek yeme, el yüz yıkama, tuvalet ihtiyacı gibi ihtiyaçlarını kendi başına karşılayabiliyor olması önemlidir.

Bağımsızlık: Çocuğun ebeveynle kurduğu ilişkinin bağlılık-bağımlılık sınırını sağlıklı belirleyebilmek önemlidir. Bağımlılıktan uzak, anne babadan ayrılarak akranlarıyla bir arada olabilen çocuk, okula başlarken sınıfına da çok kolay adapte olabilecektir.

Sosyal Beceriler – İletişim:  Çocukların kendilerini ifade edebilmeleri, çevreleri ile olumlu ilişkiler kurabilmeleri, iletişimi başlatamasalar da sürdürebiliyor olmaları okul olgunluğu açısından önemli bir kriterdir.

Okul seçimi sürecinde velilere yol gösterecek değişkenler:

Sevgili anne-babalar okul seçerken tercihlerinizde, bireysel farklılıkların önemsendiği ve bu farklılıkların köreltilmeden geliştirilmesi için öğrenci merkezli bir yönetim anlayışının hâkim olduğu okulu seçtiğinize emin olun. Bu seçimi yaparken çocuğunuzun kişiliğine en uygun okulu gözlemlemeye ve belirlemeye dikkat edin.

Okulun Vizyonu: Eğitim kurumunun, öğrencilerini akademik ve sosyal yönden gerçek anlamda ulusal ve uluslararası toplumların bireyleri olarak yetiştirmesi büyük önem taşır. Okulun, bütünlük taşıyan ve bireysel farklılıkları gözeten eğitim anlayışı ile yüksek etik ve akademik standartlara sahip, yenilikçi, sürekli etkin öğrenme ortamı oluşturan bir kurum öğesi yansıtması önemlidir.

Uluslararası Eğitim İşbirlikleri: Eğitim programlarında sahip olduğu ulusal ve uluslararası eğitim yaklaşımları; IB PYP (Uluslararası Bakalorya İlk Yıllar Programı), IB MYP (Uluslararası Bakalorya Orta Yıllar Programı), IB DP (Uluslararası Bakalorya Diploma Programı) vb. modeller, o okulun öğrencisine kazandırmayı hedeflediği evrensel bakış açısını yansıtması açısından önemlidir.

Yabancı Dil Eğitimi: Bir eğitim kurumunun öğrencisine kazandırmayı hedeflediği en önemli özelliklerden birisi de yabancı dil becerisidir. Okulda kaç yabancı dil okutulduğu, yabancı dillerin hangi yöntemlerle öğretildiği, yabancı öğretmenlerinin olup olmadığı bilgisi, size kurumun bu noktadaki eğitim anlayışını yansıtacaktır.

Kütüphane: Okulun kitap, dergi, süreli yayınlarının sayısı ve yayınların ulaştığı kitle, eğitime bakışının bir ifadesidir. Okul kütüphanesini ziyaret etmeniz size fikir edinme konusunda önemli bir fırsat yaratacaktır.

Teknolojiyi Kullanma: Teknolojik sınıf donanımları, akıllı tahta gibi pek çok araç gereç, eğitim ortamında öğrenme ve öğretme sürecini olumlu etkilemektedir.

Sosyal Etkinlikler: Okul, öğrenciyi akademik yönden geliştirmeyi hedeflerken spordan sanata her alanda da geliştirmelidir. Öğrenci gelişiminde sosyal ve sportif faaliyetlere yeterince zaman ayrılması önemlidir.

Sosyal Sorumluluk Projeleri: Kurumun destek vereceği sosyal sorumluluk projeleri öğrencilerin kültürel değerlerini ve sorumluluk bilincini geliştirecektir.

Rehberlik Hizmeti: Okul yönetimi ve rehberlik servisi tarafından aileleri bilgilendirecek seminerler, çocukların durumuyla ilgili düzenli bilgilendirme toplantılarının yapılıp yapılmadığına çok dikkat edilmelidir.

Fiziki Ortam: Sınıflarda hijyen ve temizlik önemli konulardan biridir. Bu konuda kurumun yeterli olup olmadığını kurum ziyaretinde tespit edebilirsiniz. Okulda sağlık sorunları ile karşılaşıldığında ne yapılıyor? Okulda düzenli olarak doktor, hemşire ya da sağlık uzmanı bulunuyor mu?

Okulda, çocukların teneffüslerde ve gün içinde koşup, oynayabilecekleri bir bahçenin olması da fiziksel gelişimleri için önemlidir. Bu nedenle okulun bahçesinin olmasına özen gösterin.

Yemek listeleri beslenme uzmanı tarafından mı hazırlanıyor? Ailelere duyuruluyor mu? Bunu mutlaka öğrenin.

Okulda, her yaş gurubuna göre eğitim materyallerinin bulunup bulunmadığına dikkat edin.

Güvenlik: Bu yaş grubundaki çocuklar tehlikelere açık olduğundan okulda ciddi güvenlik önemleri alınıp alınmadığını sorgulayın.

Sevgili anne-babalar unutmayınız ki, okul seçimi ile ilgili dikkate alınması gereken tüm bu kriterler, çocuğunuzun her yönüyle doğru bir eğitim alması için son derece önemlidir.

Kaynakça:

•             Haluk Yavuzer; Okul Çağı Çocuğu

•             Ümran Korkmazlar; Ana Baba Okulu

•             Lütfü İlgar; Yaşadıkça Eğitim Dergisi

•             Uzm. Psk. Ömer Akgül, Kim Psikoloji

•             http://www.aylinildenkockar.com/cocugum_okula_hazirmi.html

Eyüboğlu Eğitim Kurumları

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi

> Ebeveynler okul seçerken nelere dikkat etmeli?

Ebeveynler okul seçerken nelere dikkat etmeli? Uzmanlar bu sorunun cevabını şöyle veriyor...

Okul, çocuğun gelişiminde önemli adımlardan biridir. Okula başlamak çocuk için; yeni ve karmaşık bir sosyal çevreye girmek, birey olarak toplumda yer almak, dış dünyaya açılmaktır. Okul hayatının başlangıcı, çocuğun yaşamının dönüm noktalarından biridir. Çocukluk dönemi uzmanları, çocukların okula mutlu gelip gidebilmelerinin, onların okula hazır bulunuşluk seviyeleri ile doğru orantılı olduğu konusunda hem fikirdir.

Okula Hazır Bulunurluk

Çocuğun okula başlama döneminde yaşı ile birlikte belirli bir olgunluğa sahip olması beklenir. Belirli becerileri kazanmış olmak, çocuğun okula uyumunu ve adaptasyonunu kolaylaştıracaktır. Ailelerin bu bağlamda takip edeceği gelişim basamakları şu şekilde sıralanabilir;

Özbakım Becerileri: Yemek yeme, el yüz yıkama, tuvalet ihtiyacı gibi ihtiyaçlarını kendi başına karşılayabiliyor olması önemlidir.

Bağımsızlık: Çocuğun ebeveynle kurduğu ilişkinin bağlılık-bağımlılık sınırını sağlıklı belirleyebilmek önemlidir. Bağımlılıktan uzak, anne babadan ayrılarak akranlarıyla bir arada olabilen çocuk, okula başlarken sınıfına da çok kolay adapte olabilecektir.

Sosyal Beceriler – İletişim:  Çocukların kendilerini ifade edebilmeleri, çevreleri ile olumlu ilişkiler kurabilmeleri, iletişimi başlatamasalar da sürdürebiliyor olmaları okul olgunluğu açısından önemli bir kriterdir.

Okul seçimi sürecinde velilere yol gösterecek değişkenler:

Sevgili anne-babalar okul seçerken tercihlerinizde, bireysel farklılıkların önemsendiği ve bu farklılıkların köreltilmeden geliştirilmesi için öğrenci merkezli bir yönetim anlayışının hâkim olduğu okulu seçtiğinize emin olun. Bu seçimi yaparken çocuğunuzun kişiliğine en uygun okulu gözlemlemeye ve belirlemeye dikkat edin.

Okulun Vizyonu: Eğitim kurumunun, öğrencilerini akademik ve sosyal yönden gerçek anlamda ulusal ve uluslararası toplumların bireyleri olarak yetiştirmesi büyük önem taşır. Okulun, bütünlük taşıyan ve bireysel farklılıkları gözeten eğitim anlayışı ile yüksek etik ve akademik standartlara sahip, yenilikçi, sürekli etkin öğrenme ortamı oluşturan bir kurum öğesi yansıtması önemlidir.

Uluslararası Eğitim İşbirlikleri: Eğitim programlarında sahip olduğu ulusal ve uluslararası eğitim yaklaşımları; IB PYP (Uluslararası Bakalorya İlk Yıllar Programı), IB MYP (Uluslararası Bakalorya Orta Yıllar Programı), IB DP (Uluslararası Bakalorya Diploma Programı) vb. modeller, o okulun öğrencisine kazandırmayı hedeflediği evrensel bakış açısını yansıtması açısından önemlidir.

Yabancı Dil Eğitimi: Bir eğitim kurumunun öğrencisine kazandırmayı hedeflediği en önemli özelliklerden birisi de yabancı dil becerisidir. Okulda kaç yabancı dil okutulduğu, yabancı dillerin hangi yöntemlerle öğretildiği, yabancı öğretmenlerinin olup olmadığı bilgisi, size kurumun bu noktadaki eğitim anlayışını yansıtacaktır.

Kütüphane: Okulun kitap, dergi, süreli yayınlarının sayısı ve yayınların ulaştığı kitle, eğitime bakışının bir ifadesidir. Okul kütüphanesini ziyaret etmeniz size fikir edinme konusunda önemli bir fırsat yaratacaktır.

Teknolojiyi Kullanma: Teknolojik sınıf donanımları, akıllı tahta gibi pek çok araç gereç, eğitim ortamında öğrenme ve öğretme sürecini olumlu etkilemektedir.

Sosyal Etkinlikler: Okul, öğrenciyi akademik yönden geliştirmeyi hedeflerken spordan sanata her alanda da geliştirmelidir. Öğrenci gelişiminde sosyal ve sportif faaliyetlere yeterince zaman ayrılması önemlidir.

Sosyal Sorumluluk Projeleri: Kurumun destek vereceği sosyal sorumluluk projeleri öğrencilerin kültürel değerlerini ve sorumluluk bilincini geliştirecektir.

Rehberlik Hizmeti: Okul yönetimi ve rehberlik servisi tarafından aileleri bilgilendirecek seminerler, çocukların durumuyla ilgili düzenli bilgilendirme toplantılarının yapılıp yapılmadığına çok dikkat edilmelidir.

Fiziki Ortam: Sınıflarda hijyen ve temizlik önemli konulardan biridir. Bu konuda kurumun yeterli olup olmadığını kurum ziyaretinde tespit edebilirsiniz. Okulda sağlık sorunları ile karşılaşıldığında ne yapılıyor? Okulda düzenli olarak doktor, hemşire ya da sağlık uzmanı bulunuyor mu?

Okulda, çocukların teneffüslerde ve gün içinde koşup, oynayabilecekleri bir bahçenin olması da fiziksel gelişimleri için önemlidir. Bu nedenle okulun bahçesinin olmasına özen gösterin.

Yemek listeleri beslenme uzmanı tarafından mı hazırlanıyor? Ailelere duyuruluyor mu? Bunu mutlaka öğrenin.

Okulda, her yaş gurubuna göre eğitim materyallerinin bulunup bulunmadığına dikkat edin.

Güvenlik: Bu yaş grubundaki çocuklar tehlikelere açık olduğundan okulda ciddi güvenlik önemleri alınıp alınmadığını sorgulayın.

Sevgili anne-babalar unutmayınız ki, okul seçimi ile ilgili dikkate alınması gereken tüm bu kriterler, çocuğunuzun her yönüyle doğru bir eğitim alması için son derece önemlidir.

Kaynakça:

•             Haluk Yavuzer; Okul Çağı Çocuğu

•             Ümran Korkmazlar; Ana Baba Okulu

•             Lütfü İlgar; Yaşadıkça Eğitim Dergisi

•             Uzm. Psk. Ömer Akgül, Kim Psikoloji

•             http://www.aylinildenkockar.com/cocugum_okula_hazirmi.html

Eyüboğlu Eğitim Kurumları

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi

Son Güncelleme: Cuma, 16 May 2014 12:20

Gösterim: 3255

Üç kız kardeşiyle babalarından devraldıkları bayrağı başarıyla taşıyorlar

Hangi çağda olursa olsun eğitimin bir birey için en önemli güç olduğunu söyleyen İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver, kadının iş dünyasındaki konumunun değişmesi için önce toplumsal alandaki rolünün hak ettiği yere ulaşması gerektiğini belirtiyor.

İstanbul Kültür Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanısınız ve üçüncü kuşak bir eğitimcisiniz. Dr. Bahar Akıngüç Günver’i daha yakından tanıyabilir miyiz?

Eğitimde ‘Kültür’ geleneğinin kurucusu Fahamettin Akıngüç ve Gül Akıngüç’ün 3’üncü çocuklarıyım. İlköğretimimi Kültür Koleji’nde, orta öğretimimi Robert Kolej’de yaptım. Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümünde başladığım lisans eğitimimi Ekonomi bölümünde tamamladım. Yüksek lisansımı California State Üniversitesi’nde eğitim yönetimi bölümünde, doktoramı ise İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Davranış Bilimleri bölümünde yaptım. 2005 yılında Harvard Üniversitesi Okul Liderliği sertifika programına katıldım. Profesyonel yaşama ilk adımı Kültür Koleji’nde Matematik Öğretmenliği ile attım. Kültür Fen Lisesi, Kültür Okulları Geliştirme Eğitim Merkezi‘nin (KÜGEM) kuruluş ve yürütme çalışmalarında yer aldım. Eğitim Yönetimi ve Aile İşletmeleri konularında eğitmenlik, Kültür Eğitim Kurumlarında Genel Müdürlük görevlerinde bulundum. 2008 yılından bu yana İstanbul Kültür Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanlığı’nı yapıyorum.

Kız kardeşleriniz ve siz, dedenizin ve babanızın yolundan giderek eğitim alanında kariyerinize devam ediyorsunuz. Sizi eğitimci olmaya yönelten sebepler nelerdi?

Kariyerim; ilgi alanım ve içinde büyüdüğüm ortamın bir karması aslında. Sofralarında eğitimin konuşulduğu bir ailede büyüdüm. Babam Fahamettin Akıngüç, eğitim hizmetini tutkuyla sahiplenen ve ciddiyetle yöneten bir isim. Liderlik konusunda da rol model olarak etkileri tartışılmaz. Elbette yetiştiğim ortam bugünümü şekillendirdi. Ancak beni çocukluk ve gençlik ideallerimden vazgeçmek zorunda bırakan, kariyerimi yöneten bir baskı unsuruna asla dönüşmedi. Örneğin akademik eğitimimde matematiğe ve sayısal alana duyduğum ilgi belirleyici oldu. Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümündeyken takip ettiğim ekonomi dersleriyle rotam değişti. Ekonomiden lisansımı alarak mezun oldum. Bu süreçte de tüm seçmeli derslerimi eğitim fakültesinden aldım. Lisansın ardından yüksek lisans ve doktorada ise eğitim yönetimi ve işletmeyi seçtim. ‘Su, yatağını bulur’ sanırım bugün kariyerimi özetleyen atasözü. Çocuklarımın tercihlerine gelince… Eğitim alanına ilgi duymaları beni elbette mutlu eder, ancak son kararı verecek olan elbette ki onlar.

Üç kız kardeş ile birlikte bir kurumu yönetmek nasıl bir duygu?

Kültür Okulları bir aile işletmesi. Aile işletmesi kendi başına hassas bir konu. Kadın merkezi ya da kardeşlik ilişkisinden çok daha farklı dinamikler belirleyici. Ailenin duygusallığı ve işletmenin realiteleri var. Bu iki kutbun çok iyi dengelenmesi gerekiyor. Bu dengeyi sağlamak için de ailenin duygusallığını dengeleyen ve işletmenin gereklerini ön plana alan düzenlemelerimiz, prensiplerimiz var.

Ful Akıngüç Över, Lale Akıngüç Sevgen ve ben Kültür Okulları içinde farklı pozisyonlardayız. Eğitim hizmetini en iyi şekilde sunmak, Kültür markasını hakkıyla temsil edebilmek temel hedefimiz. Bu noktada ortak bir hedef için çalışmak elbette çok anlamlı.

Ülkemizde kadın idareci olmanın birçok zorluğu var. Özellikle kadın yöneticiler eğitim alanında ne gibi zorluklar yaşıyor?

Bugün bulunduğum nokta; 3’üncü kuşak olarak devraldığım bir pozisyon. Dolayısıyla kadın idareci olarak yaşadığım süreçleri daha yumuşak geçirdiğimi söylemeliyim. Ancak yönetim basamağında bulunmanın kendine özgü zorlukları var. Kendi pozisyonum için söylemek gerekirse bir aile işletmesinin yönetiminde en önemli konu aile duygusallığı ve işletme mantığıyla arasında bir denge kurabilmek. Eğitim alanında çalışan bir kadın yönetici olarak durumu değerlendirmek gerekirse… Bizim seslendiğimiz kitle gençler. Değerleri, iletişim, öğrenme teknikleri bütünüyle farklı bir kuşağa hizmet veriyoruz. Düşünce özgürlük ister, eğitimse belli bir disiplin. Bu iki mekanizmayı aynı anda çalıştırabilmek işimizin zorlu kısmı. Kurumsal mükemmeliyet sağlanmadan nitelikli eğitim hizmeti verebilmek mümkün değil. Çalışan mutluluğu sağlanmadan, eğitim ortamında dinamik ve mutlu bir atmosfer oluşturmak mümkün değil. Bu noktada hem kurumsal işleyişimizi hem de eğitim niteliğimizin standartlarını korumak gerekiyor. Eğitim yöneticiliği demek güvenliği, etik değerleri, eğitim hizmetini, fiziksel ortamı optimum düzeyde sunabilmek demek. Dolayısıyla işimizin en önemli zorluğu dengeyi kurmak ve yürütmekte yatıyor.

EĞİTİM BİREY İÇİN EN ÖNEMLİ GÜÇTÜR

Kadının toplumdaki ve iş dünyasındaki konumunun değişmesi sizce neye bağlı? Bu değişimde eğitimin rolü ne derece önemli?

Hangi çağda olursa olsun eğitim birey için en önemli güçtür. Kadının iş dünyasındaki konumu için önce toplumsal alandaki rolü hak ettiği yere ulaşmalı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili oranı 1935 yılında %4,5’miş. 78 yıl sonra 2013 yılında ise bu oran %14,4'e yükselmiş. 9,9’luk bir yol alınmış. Türkiye'de 2013 yılında kadın bakan sayısı 1. Mecliste temsil oranımız buysa toplumdaki yansımamızdan ne bekleyebiliriz ya da ne beklemeliyiz? Kadının temsil ve karar mekanizmalarındaki rolü; özgüvenle artar, özgüven birey olabilmenin en önemli koşulu ve yalnızca eğitimle mümkün. Eğitimin rolü ve önemi bir istatistikte daha belirgin biçimde ortaya çıkıyor. 2011 yılında yapılan Konut Araştırmasına göre 15 ve daha yukarı yaşta ve en az bir evlilik yapmış okur-yazar olmayan kadınların %74,9’unun 4 ve daha fazla çocuk doğurduğu belirtiliyor. Lise veya dengi okul mezunu kadınların %4,8’i 4 ve daha fazla çocuk doğurmuş. Yükseköğretim mezunlarının  %1,9’u ise 4 ve daha fazla çocuk doğurmuş. Eğitim düzeyi düştükçe, doğum kontrolü azalıyor. Eğitim düzeyi düştükçe toplumun en kötüsü de kadının kendine biçtiği rol, doğurganlıktan ibaret oluyor. Bu noktada elbette ilk ve tek çözüm eğitim.

Kadınların eğitim dünyasındaki yerini genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?

Anaokulundan üniversiteye tüm kademeleri içeren bir eğitim kurumları zinciriyiz. Bu perspektiften bakarsak okullaşma istatistiklerinde kadın oranının ilköğretimden yükseköğretime doğru yaşadığı düşüş bizi düşündürüyor. Öğrenci bazında Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine baktığımızda okur-yazarlık oranı kadınlarda %92,2 iken erkeklerde %.98,3. 2011-2012 öğretim yılında ilköğretimde okullaşma %98,6, ortaöğretimde okullaşma oranı %66,1, yükseköğrenimde okullaşma oranı % 35,4. Bu bir domino etkisi; eğer kadın eğitimde ilk önce öğrenci olarak var olamazsa, kadının yeri yaşamın her alanında onarılmaya muhtaç kalır.

Devletin ve özel sektörün kadınlarla ilgili çalışmalarını yeterli buluyor musunuz?

 Şiddeti önleme, mobbing, girişimciliğe destek, eğitim ve yaşam kalitesine yönelik kamu ve özel sektörde çeşitli girişimler var. Sürekliliği olan, geri bildirimleri değerlendirilen, ölçülebilen çalışmaların hepsi elbette ki takdire değer. Ancak yeterlilik, kadınlarla birlikte erkeklerin de bilinçlendirildiği projelerle sağlanabilir. Yalnızca kadınların eğitildiği, ancak kadın haklarına ve gelişimine inanmayan erkek zihniyetinin egemen olduğu bir toplumda bu çalışmalar daima yetersiz kalacaktır.

Yeni mezun olan kadın öğretmenlere ve eğitim sektöründeki genç kadın girişimcilere tavsiyeleriniz neler olur?

Eğitim, düşüncede ve eylemde dinamik olmayı gerektiren bir alan. Değişime direnç bu alanda çalışan bireylerin önündeki en büyük engel. Bu nedenle, dinamizmi sağlayan ve değişime direnci kıran en önemli araç eğitim. Bilgiye ve eğitime yatırımı ihmal etmemelerini öneririm.

‘HİZMET EDEN LİDERLİK’ İLKESİ YÖNETİM ANLAYIŞIMIN OLMAZSA OLMAZI

Kurumunuzu yönetirken nelere dikkat ediyorsunuz? Nasıl bir yönetim modeli benimsiyorsunuz?

Her şeyden önce yönetiminde bulunduğum kurumun devamını ve gelişimini sağlamakla mükellefim. Dolayısıyla pozisyonumun önceliği, aile duygusallığıyla işletmenin rasyonel yapısı arasındaki dengeyi sağlamak. Kurucu ailenin üyesi olarak hem işletmeye hem de aileye karşı sorumluluklarımı yerine getirmeyi önemsiyorum. Dolayısıyla gelişmeyi destekleyen evrensel yönetim modellerini referans alıyorum. ‘Hizmet eden liderlik’ ilkesi yönetim anlayışımın olmazsa olmazı. Yönetici olarak demokratik ve şeffaf iletişimin hâkim olduğu kurumsal atmosferi önemsiyorum. Çalışanlarımla fikir paylaşımı da benimsediğim yönetim ilkeleri arasında. Çünkü eğitim yönetiminde başarı ancak inisiyatif kullanabilen, üretme motivasyonu optimum düzeyde olan bireylerden oluşan takımlarla mümkün. Eğitim ya da kurumsal yönetim boyutunda ise hümanizm benim için temel felsefe. Empati duygumu koşullar ne olursa olsun korumaya özen gösteriyorum. Bu başlık altında düşünce ve inanç farklılıklarına saygı, eşitlik, olaylara ve durumlara çok yönlü bakış açısı, gücün ve başarı duygusunun olumlu ve yapıcı yönde kullanımı, emeğe değer benim yönetim anlayışımın temellerini oluşturuyor.

Ful Akıngüç Över, Lale Akıngüç Sevgen ve ben Kültür Okulları içinde farklı pozisyonlardayız. Eğitim hizmetini en iyi şekilde sunmak, Kültür markasını hakkıyla temsil edebilmek temel hedefimiz. Bu noktada ortak bir hedef için çalışmak elbette çok anlamlı.

> Üç kız kardeş, babalarının izinde

Üç kız kardeşiyle babalarından devraldıkları bayrağı başarıyla taşıyorlar

Hangi çağda olursa olsun eğitimin bir birey için en önemli güç olduğunu söyleyen İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver, kadının iş dünyasındaki konumunun değişmesi için önce toplumsal alandaki rolünün hak ettiği yere ulaşması gerektiğini belirtiyor.

İstanbul Kültür Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanısınız ve üçüncü kuşak bir eğitimcisiniz. Dr. Bahar Akıngüç Günver’i daha yakından tanıyabilir miyiz?

Eğitimde ‘Kültür’ geleneğinin kurucusu Fahamettin Akıngüç ve Gül Akıngüç’ün 3’üncü çocuklarıyım. İlköğretimimi Kültür Koleji’nde, orta öğretimimi Robert Kolej’de yaptım. Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümünde başladığım lisans eğitimimi Ekonomi bölümünde tamamladım. Yüksek lisansımı California State Üniversitesi’nde eğitim yönetimi bölümünde, doktoramı ise İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Davranış Bilimleri bölümünde yaptım. 2005 yılında Harvard Üniversitesi Okul Liderliği sertifika programına katıldım. Profesyonel yaşama ilk adımı Kültür Koleji’nde Matematik Öğretmenliği ile attım. Kültür Fen Lisesi, Kültür Okulları Geliştirme Eğitim Merkezi‘nin (KÜGEM) kuruluş ve yürütme çalışmalarında yer aldım. Eğitim Yönetimi ve Aile İşletmeleri konularında eğitmenlik, Kültür Eğitim Kurumlarında Genel Müdürlük görevlerinde bulundum. 2008 yılından bu yana İstanbul Kültür Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanlığı’nı yapıyorum.

Kız kardeşleriniz ve siz, dedenizin ve babanızın yolundan giderek eğitim alanında kariyerinize devam ediyorsunuz. Sizi eğitimci olmaya yönelten sebepler nelerdi?

Kariyerim; ilgi alanım ve içinde büyüdüğüm ortamın bir karması aslında. Sofralarında eğitimin konuşulduğu bir ailede büyüdüm. Babam Fahamettin Akıngüç, eğitim hizmetini tutkuyla sahiplenen ve ciddiyetle yöneten bir isim. Liderlik konusunda da rol model olarak etkileri tartışılmaz. Elbette yetiştiğim ortam bugünümü şekillendirdi. Ancak beni çocukluk ve gençlik ideallerimden vazgeçmek zorunda bırakan, kariyerimi yöneten bir baskı unsuruna asla dönüşmedi. Örneğin akademik eğitimimde matematiğe ve sayısal alana duyduğum ilgi belirleyici oldu. Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümündeyken takip ettiğim ekonomi dersleriyle rotam değişti. Ekonomiden lisansımı alarak mezun oldum. Bu süreçte de tüm seçmeli derslerimi eğitim fakültesinden aldım. Lisansın ardından yüksek lisans ve doktorada ise eğitim yönetimi ve işletmeyi seçtim. ‘Su, yatağını bulur’ sanırım bugün kariyerimi özetleyen atasözü. Çocuklarımın tercihlerine gelince… Eğitim alanına ilgi duymaları beni elbette mutlu eder, ancak son kararı verecek olan elbette ki onlar.

Üç kız kardeş ile birlikte bir kurumu yönetmek nasıl bir duygu?

Kültür Okulları bir aile işletmesi. Aile işletmesi kendi başına hassas bir konu. Kadın merkezi ya da kardeşlik ilişkisinden çok daha farklı dinamikler belirleyici. Ailenin duygusallığı ve işletmenin realiteleri var. Bu iki kutbun çok iyi dengelenmesi gerekiyor. Bu dengeyi sağlamak için de ailenin duygusallığını dengeleyen ve işletmenin gereklerini ön plana alan düzenlemelerimiz, prensiplerimiz var.

Ful Akıngüç Över, Lale Akıngüç Sevgen ve ben Kültür Okulları içinde farklı pozisyonlardayız. Eğitim hizmetini en iyi şekilde sunmak, Kültür markasını hakkıyla temsil edebilmek temel hedefimiz. Bu noktada ortak bir hedef için çalışmak elbette çok anlamlı.

Ülkemizde kadın idareci olmanın birçok zorluğu var. Özellikle kadın yöneticiler eğitim alanında ne gibi zorluklar yaşıyor?

Bugün bulunduğum nokta; 3’üncü kuşak olarak devraldığım bir pozisyon. Dolayısıyla kadın idareci olarak yaşadığım süreçleri daha yumuşak geçirdiğimi söylemeliyim. Ancak yönetim basamağında bulunmanın kendine özgü zorlukları var. Kendi pozisyonum için söylemek gerekirse bir aile işletmesinin yönetiminde en önemli konu aile duygusallığı ve işletme mantığıyla arasında bir denge kurabilmek. Eğitim alanında çalışan bir kadın yönetici olarak durumu değerlendirmek gerekirse… Bizim seslendiğimiz kitle gençler. Değerleri, iletişim, öğrenme teknikleri bütünüyle farklı bir kuşağa hizmet veriyoruz. Düşünce özgürlük ister, eğitimse belli bir disiplin. Bu iki mekanizmayı aynı anda çalıştırabilmek işimizin zorlu kısmı. Kurumsal mükemmeliyet sağlanmadan nitelikli eğitim hizmeti verebilmek mümkün değil. Çalışan mutluluğu sağlanmadan, eğitim ortamında dinamik ve mutlu bir atmosfer oluşturmak mümkün değil. Bu noktada hem kurumsal işleyişimizi hem de eğitim niteliğimizin standartlarını korumak gerekiyor. Eğitim yöneticiliği demek güvenliği, etik değerleri, eğitim hizmetini, fiziksel ortamı optimum düzeyde sunabilmek demek. Dolayısıyla işimizin en önemli zorluğu dengeyi kurmak ve yürütmekte yatıyor.

EĞİTİM BİREY İÇİN EN ÖNEMLİ GÜÇTÜR

Kadının toplumdaki ve iş dünyasındaki konumunun değişmesi sizce neye bağlı? Bu değişimde eğitimin rolü ne derece önemli?

Hangi çağda olursa olsun eğitim birey için en önemli güçtür. Kadının iş dünyasındaki konumu için önce toplumsal alandaki rolü hak ettiği yere ulaşmalı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili oranı 1935 yılında %4,5’miş. 78 yıl sonra 2013 yılında ise bu oran %14,4'e yükselmiş. 9,9’luk bir yol alınmış. Türkiye'de 2013 yılında kadın bakan sayısı 1. Mecliste temsil oranımız buysa toplumdaki yansımamızdan ne bekleyebiliriz ya da ne beklemeliyiz? Kadının temsil ve karar mekanizmalarındaki rolü; özgüvenle artar, özgüven birey olabilmenin en önemli koşulu ve yalnızca eğitimle mümkün. Eğitimin rolü ve önemi bir istatistikte daha belirgin biçimde ortaya çıkıyor. 2011 yılında yapılan Konut Araştırmasına göre 15 ve daha yukarı yaşta ve en az bir evlilik yapmış okur-yazar olmayan kadınların %74,9’unun 4 ve daha fazla çocuk doğurduğu belirtiliyor. Lise veya dengi okul mezunu kadınların %4,8’i 4 ve daha fazla çocuk doğurmuş. Yükseköğretim mezunlarının  %1,9’u ise 4 ve daha fazla çocuk doğurmuş. Eğitim düzeyi düştükçe, doğum kontrolü azalıyor. Eğitim düzeyi düştükçe toplumun en kötüsü de kadının kendine biçtiği rol, doğurganlıktan ibaret oluyor. Bu noktada elbette ilk ve tek çözüm eğitim.

Kadınların eğitim dünyasındaki yerini genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?

Anaokulundan üniversiteye tüm kademeleri içeren bir eğitim kurumları zinciriyiz. Bu perspektiften bakarsak okullaşma istatistiklerinde kadın oranının ilköğretimden yükseköğretime doğru yaşadığı düşüş bizi düşündürüyor. Öğrenci bazında Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine baktığımızda okur-yazarlık oranı kadınlarda %92,2 iken erkeklerde %.98,3. 2011-2012 öğretim yılında ilköğretimde okullaşma %98,6, ortaöğretimde okullaşma oranı %66,1, yükseköğrenimde okullaşma oranı % 35,4. Bu bir domino etkisi; eğer kadın eğitimde ilk önce öğrenci olarak var olamazsa, kadının yeri yaşamın her alanında onarılmaya muhtaç kalır.

Devletin ve özel sektörün kadınlarla ilgili çalışmalarını yeterli buluyor musunuz?

 Şiddeti önleme, mobbing, girişimciliğe destek, eğitim ve yaşam kalitesine yönelik kamu ve özel sektörde çeşitli girişimler var. Sürekliliği olan, geri bildirimleri değerlendirilen, ölçülebilen çalışmaların hepsi elbette ki takdire değer. Ancak yeterlilik, kadınlarla birlikte erkeklerin de bilinçlendirildiği projelerle sağlanabilir. Yalnızca kadınların eğitildiği, ancak kadın haklarına ve gelişimine inanmayan erkek zihniyetinin egemen olduğu bir toplumda bu çalışmalar daima yetersiz kalacaktır.

Yeni mezun olan kadın öğretmenlere ve eğitim sektöründeki genç kadın girişimcilere tavsiyeleriniz neler olur?

Eğitim, düşüncede ve eylemde dinamik olmayı gerektiren bir alan. Değişime direnç bu alanda çalışan bireylerin önündeki en büyük engel. Bu nedenle, dinamizmi sağlayan ve değişime direnci kıran en önemli araç eğitim. Bilgiye ve eğitime yatırımı ihmal etmemelerini öneririm.

‘HİZMET EDEN LİDERLİK’ İLKESİ YÖNETİM ANLAYIŞIMIN OLMAZSA OLMAZI

Kurumunuzu yönetirken nelere dikkat ediyorsunuz? Nasıl bir yönetim modeli benimsiyorsunuz?

Her şeyden önce yönetiminde bulunduğum kurumun devamını ve gelişimini sağlamakla mükellefim. Dolayısıyla pozisyonumun önceliği, aile duygusallığıyla işletmenin rasyonel yapısı arasındaki dengeyi sağlamak. Kurucu ailenin üyesi olarak hem işletmeye hem de aileye karşı sorumluluklarımı yerine getirmeyi önemsiyorum. Dolayısıyla gelişmeyi destekleyen evrensel yönetim modellerini referans alıyorum. ‘Hizmet eden liderlik’ ilkesi yönetim anlayışımın olmazsa olmazı. Yönetici olarak demokratik ve şeffaf iletişimin hâkim olduğu kurumsal atmosferi önemsiyorum. Çalışanlarımla fikir paylaşımı da benimsediğim yönetim ilkeleri arasında. Çünkü eğitim yönetiminde başarı ancak inisiyatif kullanabilen, üretme motivasyonu optimum düzeyde olan bireylerden oluşan takımlarla mümkün. Eğitim ya da kurumsal yönetim boyutunda ise hümanizm benim için temel felsefe. Empati duygumu koşullar ne olursa olsun korumaya özen gösteriyorum. Bu başlık altında düşünce ve inanç farklılıklarına saygı, eşitlik, olaylara ve durumlara çok yönlü bakış açısı, gücün ve başarı duygusunun olumlu ve yapıcı yönde kullanımı, emeğe değer benim yönetim anlayışımın temellerini oluşturuyor.

Ful Akıngüç Över, Lale Akıngüç Sevgen ve ben Kültür Okulları içinde farklı pozisyonlardayız. Eğitim hizmetini en iyi şekilde sunmak, Kültür markasını hakkıyla temsil edebilmek temel hedefimiz. Bu noktada ortak bir hedef için çalışmak elbette çok anlamlı.

Son Güncelleme: Cumartesi, 15 Mart 2014 14:12

Gösterim: 7559

Biltest Okulları CEO’su Faruk Tatar, anne babaların ve öğrencilerin özel okuldan beklentilerinin son yıllarda değiştiğini ifade ederek, mevcut özel okulların değişimi fark etmelerini ve dönüşüme acil olarak geçmeleri gerektiğini vurguladı.

Biltest Okulları CEO’su Faruk Tatar, dershanelerin kapatılması, ülkemizde ve dünyada yaşanan hızlı değişim, bu değişimin çocuklar üzerindeki bugün ve gelecekteki etkisi, teknolojinin eğitim sektörünün içine hızlı giriş yapması gibi ana başlıklarda yaşanan değişimler konusunda açıklamalarda bulundu.

Annelerin, babaların ve öğrencilerin özel okuldan beklentilerinin son yıllarda değiştiğini ve daha da çok değişeceğini söyleyen Tatar, geçmiş yıllarda çocuğunu özel okulda okutan çoğu velinin; ‘’Çocuğumu özel okula göndermeme rağmen dershaneye de gönderip üzerine bir de özel ders aldırıyorum.’’ şeklinde şikâyetlerinin olduğunu ve dershanelerin kapatılması ile beraber, özel okulların artık veli ve öğrenci beklentisini merkeze alan  çalışma yapmalarının gerekliliğini vurguladı.

Biltest Okulları olarak tüm Türkiye’ye açılırken önceliklerini velilerin ve çocukların beklentileri ve ihtiyaçları üzerinde kurduklarını dile getiren Faruk Tatar, “Veliler artık yenidünya düzeninde çocuklarına bırakabilecekleri en iyi mirasın onlara yapacakları eğitim yatırımı olduğunu daha çok düşünüyorlar ve bu anlamda okulları, çocuklarını hedefe giden yolda bir araç olarak görüyorlar. Biltest Okulları olarak çocukların hayat mücadelesinde kendi ayakları üzerinde durabilen başarılı birer fert olmalarını, iyi bir kariyer planlamasıyla doğru mesleklerle buluşmalarını sağlamak istiyoruz” diye konuştu. Faruk Tatar, aynı zamanda çocukların, hayat mücadelesinde başarılı olmaları için küresel bir dünya vatandaşı olması gerektiğini düşündüklerini, bundan dolayı kurumsal hizmet veren eğitim kurumlarına olan taleplerin giderek artacağını belirterek, Biltest Okulları olarak Anadolu’ya açılmalarının bir sebebinin de Anadolu’daki yerel kurumlardan gelen bu yöndeki istek talepler olduğunu sözlerine ekledi.

TÜRKİYE’DE ÖZEL OKULLARIN ALGISI DEĞİŞMEK ZORUNDA

Anne ve babaların çocuklarının gerçek anlamda hayatın içinden kopmadan kültür, örf-adet, gelenek ve göreneklerini de unutmamaları gerektiğini düşündüklerini ifade eden Faruk Tatar, konuşmasına şöyle devam ediyor: “Veliler geçmiş yıllara göre kendilerini daha rekabetçi bir ortamda hissediyorlardı ve çocuklarının ise kendilerine göre daha da rekabetçi bir dünya ile tanışacaklarını düşünüyorlar. Dolayısıyla özel okulların, çocuklarını hayata hazırlaması konusunda beklenti içindeler. Özel okulların eğitim programlarını bu yönde geliştirmeleri gerekiyor.” Türkiye’de birçok velinin ekonomik durumlarının iyi olmasına rağmen devam eden algı yüzünden çocuklarını devlet okullarına gönderdiklerini belirten Faruk Tatar; Biltest Okulları olarak bu algıyı değiştireceklerini, eğitim öğretim modellerinin ve işleyişlerinin bu yönde olduğunu açıkladı.

2023’TE 100 OKUL VE 150 BİN ÖĞRENCİ HEDEFLİYORUZ

2020 yılında Türkiye’de 75 okul ve 100 bin öğrenci ile yola devam etmek istediklerini söyleyen Faruk Tatar, 2023 yılında yani Cumhuriyetimizin 100. yaşında ise 100 okul 150 bin öğrenci hedeflediklerini açıkladı. Bu çalışma ile hem eğitim sektörüne artı değer katacaklarını hem de birçok öğretmen, çalışan ve aileye iş istihdamı yaratacaklarını belirten Tatar; “Heyecan duyulmayan ve gönül verilmeyen bir iş hangi sektörde olursa olsun başarılı olamaz tüm ekip olarak bu anlamda hedefe ulaşmak anlamında gece gündüz çalışıyoruz” dedi.

> Türkiye yeni özel okul işleyişi ve modeli ile tanışmak zorunda

Biltest Okulları CEO’su Faruk Tatar, anne babaların ve öğrencilerin özel okuldan beklentilerinin son yıllarda değiştiğini ifade ederek, mevcut özel okulların değişimi fark etmelerini ve dönüşüme acil olarak geçmeleri gerektiğini vurguladı.

Biltest Okulları CEO’su Faruk Tatar, dershanelerin kapatılması, ülkemizde ve dünyada yaşanan hızlı değişim, bu değişimin çocuklar üzerindeki bugün ve gelecekteki etkisi, teknolojinin eğitim sektörünün içine hızlı giriş yapması gibi ana başlıklarda yaşanan değişimler konusunda açıklamalarda bulundu.

Annelerin, babaların ve öğrencilerin özel okuldan beklentilerinin son yıllarda değiştiğini ve daha da çok değişeceğini söyleyen Tatar, geçmiş yıllarda çocuğunu özel okulda okutan çoğu velinin; ‘’Çocuğumu özel okula göndermeme rağmen dershaneye de gönderip üzerine bir de özel ders aldırıyorum.’’ şeklinde şikâyetlerinin olduğunu ve dershanelerin kapatılması ile beraber, özel okulların artık veli ve öğrenci beklentisini merkeze alan  çalışma yapmalarının gerekliliğini vurguladı.

Biltest Okulları olarak tüm Türkiye’ye açılırken önceliklerini velilerin ve çocukların beklentileri ve ihtiyaçları üzerinde kurduklarını dile getiren Faruk Tatar, “Veliler artık yenidünya düzeninde çocuklarına bırakabilecekleri en iyi mirasın onlara yapacakları eğitim yatırımı olduğunu daha çok düşünüyorlar ve bu anlamda okulları, çocuklarını hedefe giden yolda bir araç olarak görüyorlar. Biltest Okulları olarak çocukların hayat mücadelesinde kendi ayakları üzerinde durabilen başarılı birer fert olmalarını, iyi bir kariyer planlamasıyla doğru mesleklerle buluşmalarını sağlamak istiyoruz” diye konuştu. Faruk Tatar, aynı zamanda çocukların, hayat mücadelesinde başarılı olmaları için küresel bir dünya vatandaşı olması gerektiğini düşündüklerini, bundan dolayı kurumsal hizmet veren eğitim kurumlarına olan taleplerin giderek artacağını belirterek, Biltest Okulları olarak Anadolu’ya açılmalarının bir sebebinin de Anadolu’daki yerel kurumlardan gelen bu yöndeki istek talepler olduğunu sözlerine ekledi.

TÜRKİYE’DE ÖZEL OKULLARIN ALGISI DEĞİŞMEK ZORUNDA

Anne ve babaların çocuklarının gerçek anlamda hayatın içinden kopmadan kültür, örf-adet, gelenek ve göreneklerini de unutmamaları gerektiğini düşündüklerini ifade eden Faruk Tatar, konuşmasına şöyle devam ediyor: “Veliler geçmiş yıllara göre kendilerini daha rekabetçi bir ortamda hissediyorlardı ve çocuklarının ise kendilerine göre daha da rekabetçi bir dünya ile tanışacaklarını düşünüyorlar. Dolayısıyla özel okulların, çocuklarını hayata hazırlaması konusunda beklenti içindeler. Özel okulların eğitim programlarını bu yönde geliştirmeleri gerekiyor.” Türkiye’de birçok velinin ekonomik durumlarının iyi olmasına rağmen devam eden algı yüzünden çocuklarını devlet okullarına gönderdiklerini belirten Faruk Tatar; Biltest Okulları olarak bu algıyı değiştireceklerini, eğitim öğretim modellerinin ve işleyişlerinin bu yönde olduğunu açıkladı.

2023’TE 100 OKUL VE 150 BİN ÖĞRENCİ HEDEFLİYORUZ

2020 yılında Türkiye’de 75 okul ve 100 bin öğrenci ile yola devam etmek istediklerini söyleyen Faruk Tatar, 2023 yılında yani Cumhuriyetimizin 100. yaşında ise 100 okul 150 bin öğrenci hedeflediklerini açıkladı. Bu çalışma ile hem eğitim sektörüne artı değer katacaklarını hem de birçok öğretmen, çalışan ve aileye iş istihdamı yaratacaklarını belirten Tatar; “Heyecan duyulmayan ve gönül verilmeyen bir iş hangi sektörde olursa olsun başarılı olamaz tüm ekip olarak bu anlamda hedefe ulaşmak anlamında gece gündüz çalışıyoruz” dedi.

Son Güncelleme: Salı, 15 Nisan 2014 09:25

Gösterim: 3537

Vodafone Grubu’nun İcra Kurulu Üyesi ve Afrika, Orta Doğu ve Asya Pasifik (AMAP) Bölge Başkanı Serpil Timuray, sadece Türkiye’nin değil dünyanın en güçlü ve etkili kadınlarından. Hem çocuk hem de kariyer yapılabileceğinin en güzel örneklerinden olan Timuray, kariyer basamaklarında hızla yükselmesinde babasının ve eşinin desteğinin de önemli rol oynadığını söylüyor.

Serpil Timuray bir anne, İngiliz telekominikasyon devi Vodefone’da İcra Kurulu Üyesi ve Afrika, Orta Doğu ve Asya Pasifik (AMAP) Bölge Başkanı… Sadece Türkiye’nin değil dünyanın en güçlü kadınlarından birisi… Çalışan anne olmanın zorluklarını o da yaşamış. Öyle ki bir ara işi bırakıp çocuğuyla zaman geçirmeyi düşünmüş. Bu kararından babası ve eşinin desteğiyle vazgeçen Timuray, “Başarısının ve hedeflerine ulaşmasının ardındaki iki erkeğin ‘eşi’ ve ‘babası’ olduğunu vurguluyor. “Eşim ve babam hayatımdaki en önemli iki erkek” diyor.

Eşiyle üniversite yıllarında temeli atılan evlilikleri süresince birbirlerini hep gelişmeye, daha iyi ve daha üretken olmaya teşvik ettiklerini ve desteklediklerini dile getiren Timuray, profesyonel hayatta başarı için, özel hayatta mutluluğun önemli olduğuna inanıyor. Serpil Timuray, şöyle devam ediyor: ‘Eşim Murat, hiçbir gün benden kariyerimden fedakarlık etmemi istemedi. Aksine benim kariyerimde ilerlemem için her türlü fedakarlığı, fedakarlık olarak bile görmeden yaptı” diyerek kariyerinde yükselmesinde eşinin de önemli bir rol oynadığına dikkat çekiyor.

DÜNYANIN EN ETKİLİ 125 KADININDAN BİRİ OLDU

Üsküdar Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra eğitimine Amerika'da North Carolina Asheville High School ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü'nde devam etmiş Serpil Timuray… İyi eğitimi, onu dünyanın kendi alanında en büyük şirketlerinden biri olan P&G’de iş hayatına atılmasını sağladı. 22 yaşında iş hayatına atılan Timuray, P&G’nin pazarlama departmanında, kozmetikten saç bakımına kadar her kategoride çalışan Timuray, 1999 yılında DanoneSA bünyesine Pazarlama Direktörü olarak katılıyor. Daha sonra Satış ve Pazarlama Direktörlüğünü birlikte yürüten Timuray, Haziran 2002'de ise DanoneSA Süt Ürünleri Genel Müdürü oluyor. 1 Ocak 2009'da Vodafone Türkiye'nin CEO'luğuna terfi eden Serpil Timuray'a 'Vodafone'a gelir misin?' daveti 2008'in yaz aylarında gelmiş ve sonuçları itibarıyla çok da hızlı gelişmiş. Timuray, Şirketin dünya CEO'su Vittorio Colao ile sıcak bir ilk görüşme yaptım ve birkaç saat sonra bizzat kendisi tarafından aranarak işe davet edildim” diyor.

Erkek egemen GSM sektörünün aktörlerini şaşırtan bu atamaya o hiç şaşmadı. Kendisine atfedilen, “Yoğurtçu, GSM sektörünü nasıl yönetir?!” nidaları arasında sessiz ve sakin işe başladı ve Timuray ile birlikte Vodafone, yüzde 30'ların üzerinde büyüdü, abone sayısı 16 milyona ulaştı.

1 Ocak 2014 itibariyle de Vodafone Grubu İcra Kurulu Üyesi ve Afrika, Orta Doğu ve Asya Pasifik (AMAP) Bölge Başkanı olarak görev yapan Timuray, Newsweek'in açıkladığı, "Dünyanın En Etkili 125 Kadını" listesinde ismini yazdırmayı başardı. Aynı zamanda Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) yeni yönetim kurulu başkanı olan Timuray, kariyerinde daha çok başarıya imza atacağa benziyor.

> O dünyanın en etkili 125 kadınından biri

Vodafone Grubu’nun İcra Kurulu Üyesi ve Afrika, Orta Doğu ve Asya Pasifik (AMAP) Bölge Başkanı Serpil Timuray, sadece Türkiye’nin değil dünyanın en güçlü ve etkili kadınlarından. Hem çocuk hem de kariyer yapılabileceğinin en güzel örneklerinden olan Timuray, kariyer basamaklarında hızla yükselmesinde babasının ve eşinin desteğinin de önemli rol oynadığını söylüyor.

Serpil Timuray bir anne, İngiliz telekominikasyon devi Vodefone’da İcra Kurulu Üyesi ve Afrika, Orta Doğu ve Asya Pasifik (AMAP) Bölge Başkanı… Sadece Türkiye’nin değil dünyanın en güçlü kadınlarından birisi… Çalışan anne olmanın zorluklarını o da yaşamış. Öyle ki bir ara işi bırakıp çocuğuyla zaman geçirmeyi düşünmüş. Bu kararından babası ve eşinin desteğiyle vazgeçen Timuray, “Başarısının ve hedeflerine ulaşmasının ardındaki iki erkeğin ‘eşi’ ve ‘babası’ olduğunu vurguluyor. “Eşim ve babam hayatımdaki en önemli iki erkek” diyor.

Eşiyle üniversite yıllarında temeli atılan evlilikleri süresince birbirlerini hep gelişmeye, daha iyi ve daha üretken olmaya teşvik ettiklerini ve desteklediklerini dile getiren Timuray, profesyonel hayatta başarı için, özel hayatta mutluluğun önemli olduğuna inanıyor. Serpil Timuray, şöyle devam ediyor: ‘Eşim Murat, hiçbir gün benden kariyerimden fedakarlık etmemi istemedi. Aksine benim kariyerimde ilerlemem için her türlü fedakarlığı, fedakarlık olarak bile görmeden yaptı” diyerek kariyerinde yükselmesinde eşinin de önemli bir rol oynadığına dikkat çekiyor.

DÜNYANIN EN ETKİLİ 125 KADININDAN BİRİ OLDU

Üsküdar Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra eğitimine Amerika'da North Carolina Asheville High School ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü'nde devam etmiş Serpil Timuray… İyi eğitimi, onu dünyanın kendi alanında en büyük şirketlerinden biri olan P&G’de iş hayatına atılmasını sağladı. 22 yaşında iş hayatına atılan Timuray, P&G’nin pazarlama departmanında, kozmetikten saç bakımına kadar her kategoride çalışan Timuray, 1999 yılında DanoneSA bünyesine Pazarlama Direktörü olarak katılıyor. Daha sonra Satış ve Pazarlama Direktörlüğünü birlikte yürüten Timuray, Haziran 2002'de ise DanoneSA Süt Ürünleri Genel Müdürü oluyor. 1 Ocak 2009'da Vodafone Türkiye'nin CEO'luğuna terfi eden Serpil Timuray'a 'Vodafone'a gelir misin?' daveti 2008'in yaz aylarında gelmiş ve sonuçları itibarıyla çok da hızlı gelişmiş. Timuray, Şirketin dünya CEO'su Vittorio Colao ile sıcak bir ilk görüşme yaptım ve birkaç saat sonra bizzat kendisi tarafından aranarak işe davet edildim” diyor.

Erkek egemen GSM sektörünün aktörlerini şaşırtan bu atamaya o hiç şaşmadı. Kendisine atfedilen, “Yoğurtçu, GSM sektörünü nasıl yönetir?!” nidaları arasında sessiz ve sakin işe başladı ve Timuray ile birlikte Vodafone, yüzde 30'ların üzerinde büyüdü, abone sayısı 16 milyona ulaştı.

1 Ocak 2014 itibariyle de Vodafone Grubu İcra Kurulu Üyesi ve Afrika, Orta Doğu ve Asya Pasifik (AMAP) Bölge Başkanı olarak görev yapan Timuray, Newsweek'in açıkladığı, "Dünyanın En Etkili 125 Kadını" listesinde ismini yazdırmayı başardı. Aynı zamanda Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) yeni yönetim kurulu başkanı olan Timuray, kariyerinde daha çok başarıya imza atacağa benziyor.

Son Güncelleme: Perşembe, 13 Mart 2014 08:47

Gösterim: 3624


Egitimtercihi.com
5846 Sayılı Telif Hakları Kanunu gereğince, bu sitede yer alan yazı, fotoğraf ve benzeri dokümanlar, izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kesinlikle kullanılamaz. Bilgilerin doğru yansıtılması için her türlü özen gösterilmiş olmakla birlikte olası yayın hatalarından site yönetimi ve editörleri sorumlu tutulamaz.